#ican’tbreathe

Dostlar, 
Olağanüstü başarılı bir makaleyi, derin bir yürek sızısı ile paylaşmak istiyoruz..
Sayın Zafer ARAPKİRLİ dostumuzu isyanımızın ezgisini ustaca terennüm ettiği için kutluyoruz.
Bu ülkede yıllardır demokrasisizlikten boğuluyoruz, çığlıklarımız bastırılıyor.. Ancak insan onuru, sonsuza dek tutsak alınamayacak elbette; insanlık onuru bu kahrolası faşizmi de yenecek. Dünyanın bütün ezilen – sömürülen halkları, BİRLEŞİNİZ; kurtuluş yok tek başına!
Dr. Ahmet Saltık, 30.5.2020
******
Zafer Arapkirli

#ican’tbreathe

İngilizce başlığı, daha doğrusu (sosyal medya diliyle hashtag’i) okuyunca şaşırdığınızı biliyorum.

Ama bu slogan günlerdir Amerika Birleşik Devletleri’nin pek çok kentindeki gösterilerde taşınan pankartlarda ve sosyal medyada on milyonlarca insanın paylaşımlarında bir simge haline geldiği için rahatça kullanabileceğimi düşündüm.

‘Nefes alamıyorum’

Bu sözler, Minneapolis kentinde 4 polis memurunun üzerine oturarak nefesini kestikleri için ölen George Floyd’un son sözleriydi. Aynı ülkede 2014 yılında da aynı şekilde ölen Eric Garner adlı siyahi vatandaşın olayını hatırlattı. Floyd da Garner da siyahi Amerikalılar. Yani, “hâkim gücün, ta 19’uncu yüzyılda da, 21’inci yüzyılın 20’nci yılının yarısına geldiğimiz şu günlerde de, hâlâ ikinci sınıf vatandaş sayılan” insan grubundan ikisi de.

Aslında “I Can’t Breathe” (Nefes Alamıyorum) haykırışı, sadece Amerikalı “ikinci sınıf görülen” vatandaşların değil, gezegenin dört bir yanında ezilen, horlanan, sömürülen, hakları gasp edilen, itilen, kakılan, üzerine binilen tüm insanların ortak bir sloganı niteliğini taşıyor.

“I Can’t Breathe”, Minneapolis’ten binlerce kilometre ötede, örneğin Çorlu’da bir mahalle arasında kapısına dayanan polislere “Ne yaptık ki? Alt tarafı evimizin önünde oturuyoruz?” diyen yoksul delikanlının uğradığı polis şiddeti sırasında ters kelepçeli halde feryadının İngilizcesi.

“I Can’t Breathe”, Kadıköy’de kendisine tokat atan polise “Niye vuruyorsun?” diye soran kurye gencin, “Çünkü ben öyle karar verdim. Ben Devletim” yanıtı aldığında hissettiği nefes darlığıdır.

“I Can’t Breathe”, herkes evlerinde bahçelerinde çoluğu çocuğu ile karantina koşullarında çayını kahvesini yudumlar, böreğini çöreğini yerken, sırf işini kaybetmemek için, “yatılı-barakalı şantiye”lerde inşaata devam etmek zorunda kalan işçinin ruh halidir.

“I Can’t Breathe”, canını tehlikeye atıp hatta canını verip, insan canını korumaya ve kurtarmaya çalışan fedakâr hekimlerin, hemşirelerin, hastabakıcıların, sağlık teknisyenlerinin, laborantların ve bilcümle sağlık çalışanlarının, maske ve koruyucu giysiler arkasında çıkardıkları sestir.

“I Can’t Breathe”, birkaç komprador yayıncı patron, oyuncu simsarı ve müşterek bahisçi trilyonları götürecek diye sağlığı hiçe sayılıp, yeşil sahalara sürülerek bu tehlikeli koşullarda zorla top oynatılıp seyredilmek istenen futbol emekçisinin homurdanmasıdır.

“I Can’t breathe”, herkes evine kapanmışken aç kalmamak için günde 99 kapıya yemek taşımak zorunda kalan kurye motorcu çocuğun kaskın ve maskenin içinden yolladığı mesajdır.

“I Can’t Breathe”, dükkânı-atölyesi kapatıldığı için bir anda işsiz kalan çırağın, kalfanın, evinde her Allah’ın günü çocuğunun gözlerinden gözlerini kaçırırken içinden mırıldandığı acılı uzun havadır.

“I Can’t Breathe”, Silivri, Mamak, Sincan ve bilcümle zindanlarda, bu korona günlerinde sağlıksız koşullarda hukuksuz tutukluluk cezasına çarptırılmış mağdur gazetecinin, yazarın, çizerin, emekçinin, soğuk hapishane duvarlarına yazdığı slogandır. Pehlivan Barış’ın, Terkoğlu Barış’ın, Murat’ın, Hülya’nın, Aydın’ın, Ferhat’ın feryadı, ailelerinin çığlığıdır.

“I Can’t Breathe”, 7 yıl önce Gezi’de katledilen Berkin’lerin, Ali İsmail’lerin, Abdocan’ların, iş cinayetlerinde bir saniyede insandan cenazeye dönüşen emekçilerin, toplu taşıma cinayetlerinde canının değeri “sıfır kuruş” olarak hesaplanan Oğuz Arda’ların, faili meçhul olarak kayda geçen cinayet faillerinin ve ailelerinin, Cumartesi Anaları’nın dinmeyecek öfkesinin ses bulmuş halidir.

“I Can’t Breathe” kariyeri hayatı söndürülmüş, kumpas mağduru binlerce, aileleriyle yüz binlerce insanın adalet çığlığıdır.

“I Can’t Breathe” evine bir somun ekmeği, bir kilo meyveyi, çocuğuna bir oyuncağı götüremeyen ananın, babanın yürek sancısı, mide krampıdır.

“I Can’t Breathe” yüzyıllardır bu gezegenin tüm adaletsizliklerinin, hukuksuzluklarının, vahşetin, faşizmin lanetlendiği bir şarkı sözüdür.

Minneapolis’ten İstanbul’a, Keşan’dan Hakkâri’ye, Samsun’dan Adana’ya, Londra’dan Johannesburg’a, Lizbon’dan Lima’ya dolaşan bir bulutun üzerine yazılmış bir “Balad”ın sözleridir.

Geçen hafta “Entübe”yi anlatmıştık ya. “I Can’t Breathe” o şarkının bir alt mısrasıdır.

Oksijen lazım demiştik ya.

O talebin, o ihtiyacın evrensel notalarıdır.

Mücadele dediğin şey de zaten bir “hashtag”dir paylaşılan.

(Cumhuriyet, 29.5.2020)

#ican’tbreathe” hakkında bir yorum

  1. Ertan URUNGA

    Sayın Zafer ARAPKİRLİ’nin, “I Can’t Breathe/Soluk Alamıyorum” diyenlerin çığlığını çarpıcı biçimde dile getiren yazısını okurken, hala soluk alan bir insan olmaktan utandım doğrusu… Derya içinde yüzüp de deryayı bilmeyen balıklar, daha doğrusu kimi alıklar gibi duyumsadım kendimi… Meğer soluk almakta zorlanan ne çok insan varmış, bu dipsiz dünyada!

    Bunu bize, kimsenin yadsıyamayacağı değişik örneklerle ustaca anımsatan sayın ARAPKİRLİ’ye teşekkür ederiz. Eline, emeğine sağlık!

    Peki, “vahşi kapitalizm”in ve yerli işbirlikçilerinin insanlıkla bağdaşmayan bu uygulamaları karşısında; hala soluk alan ve sıranın kendilerine geleceğinin bilincinde olan büyük kitleler, seslerini çıkarmak için daha ne bekliyor acaba!

    Solunum aygıtına bağlanmalarını mı?

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir