Doçentlik sınavımız… 31 yıl önce bu gün idi..

Doçentlik sınavımız…
31 yıl önce bu gün idi..


Dostlar
,

Tarih 9 Ekim 1990 idi.. Tam 31 yıl bitti.
8 Nisan 1988’de Edirne’deki Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda Yrd. Doç. olarak göreve başlamıştık. (Üniversite hocalığında 34. yıl içindeyiz..)
Anabilim Dalı’nın ilk ve tek öğretim üyesi idik. (Bu Anabilim Dalını kurduk, 16+ yıl yönettik..)
Hülyamız olan öğretim üyeliği mesleğine başlamıştık.
1977’de İstanbul Tıp Fakültesi’nden mezun olmuş, ardından 1 yıl Keban’da çalışmış (SSK ve yeraltı maden işletmesi Simli Kurşun) ve 11 Kasım 1978’de, tıp eğitimine 1971’de başladığımız yuvamız Hacettepe Tıp Fakültesi’ne bu kez “Halk Sağlığı” dalında uzmanlık eğitimi almak üzere yeniden dönmüştük. Kalpaksız Kuvayı Milliyeci Prof. Dr. Nusret Fişek‘in, öğrencisi olmaya ek, asistanı da olma onurunu yakalamıştık.

Tıp Eğitimimiz gibi uzmanlık eğitimini de Hacettepe’de başlayıp İstanbul Tıp Fakültesi’nde tamamlamıştık (ailesel nedenlerle yatay geçiş yapmıştık..), Temmuz 1981 sonu idi..

Rahmetli Prof. Türkan Saylan ile bir süre çalıştık, Elazığ Cüzzam Hastanesi Başhekimi olarak.. Sonrasında Türkiye’de izlenmesi gereken Lepra (Cüzzam) Savaş Politikalarında anlaşamadık.. Merhum ayda 1 kez Elazığ’a gelir, yaklaşık 3 gün kalırdı. Bu süre içinde Cüzzam Hastanesi’ne ayırdığı süre yaklaşık 20 dakikada 70 dolayındaki hastaya bizimle birlikte “jet vizit” yapardı. Biz Halk Sağlığı Uzmanlık eğitimi aldığımızdan saha ağırlıklı çalışmak isterken, kendileri klinik – hastane odaklı çalışmamızı istiyorlardı bir klinisyen olarak. Oysa Cüzzam’ın kökleri toplum içinde idi.. Hastanede bekleyerek, geç dönemde gelen hastalara 1. sınıf bile olsa tıbbi bakım vererek sorunun kökü kurutulamazdı (eradikasyon). Bu yüzden, bu politika ile Türkiye’nin Cüzzam sorununun “kendisini emekli olana dek idare edebileceğini” söylemiştik!.. (Kendileri yaşamda olmadığından, başkaca ayrıntılara girmiyoruz..)

Sonra Kocaeli Sağlık Müdür yardımcılığı, Elazığ’da muayenehane hekimliği, işyeri hekimlikleri (çimento ve kağıt..) ve Sağlık Müdürlüğünde uzmanlık, Halk Sağlığı Bölge Laboratuvar Müdürlüğü görevlerimiz oldu.. Yaklaşık 7 yıl saha deneyimimiz oluştu. Bu arada üniversiteden ayrılmayarak akademik kariyer yapan kimi sınıf arkadaşlarımız (Hacettepe ve Çapa’da..) Doçent oldular!..

Biz Edirne’de 1988’de akademik yaşama döndüğümüzde, 1989’da bir geçici yasa çıktı ve öğretim üyelerinin bulundukları kadroda, ayrıca kadro koşulu aranmadan, hak ettikleri akademik unvanın kadrosuna atanmaları olanağı verildi. Doçentlik sınavı için başvurabilirdik ama bilimsel dosyamızı daha da olgunlaştırmak istedik, ertesi yıla bıraktık özsaygımız gereği. İzleyen yıl, doçentlik başvuru dosyamızda 42 bilimsel ürün vardı ve oybirliği ile çok başarılı bulunmuştu jüri tarafından.. (Üniversite – Fakülte yönetiminin, “nedense” tüm engelleme çabalarına karşın!)

*****
9 Ekim 1990 sabahı Hacettepe Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nın (“Bölüm” derdik) bildik koridorunda idik. Jürinin 3 adayı vardı.. Doçentlik yabancı dil merkezi sınavını başarmıştık, bilimsel dosyalarımız yeterli bulunmuştu, 3. aşamada sözlü sınava alınacaktık sırayla.

Dr. Hasan Hüseyin Polat sözlü sınavı başardı, O’nu kutladık (Halen Sivas’ta Profesör, emekli oldu).. 2. arkadaşımız sözlüde başarılı bulunmadı.. Ama sonraki çalışma yaşamında çok başarılı uygulamalı Halk Sağlığı hizmetleri verdi.. Biz öğleden sonraya kaldık.. Zaman çoook ağır akıyordu.. Hocalar yemekten de “epey geç” döndüler üstelik.. Jüride şu sayın hocalarımız vardı :

Prof. Dr. Hilmi Erginöz (Cerrahpaşa Tıp; sonra biz de oğlunun doçentlik jürisinde bulunduk sonraki yıllarda; ilginçtir, emeklilik sonrası bir vakıf üniversitesine profesör olarak atanmasında jüri üyesi olarak Erginöz hocamıza biz rapor düzenledik; 2013’te sonsuzluğa uğurladık..)

Prof. Dr. Yaşar Bilgin (Ankara Tıp, 3.10.12’de rahmetlik oldu; tüm çağrılarına karşın, Afyon Çay’da “çay”ını içemedik, sonsuzluğa uğurladık..)

Prof. Dr. Özdemir Gülesen (Bursa Tıp, yaşıyor..)

Prof. Dr. Rengin Erdal (Hacettepe Tıp; ilk jüri üyeliği idi, Halen Başkent Üniv.)

Prof. Dr. Nazmi Bilir (Hacettepe Tıp; ilk jüri üyeliği idi, halen emekli)

Sınav da sıkıydı.. Yeşil tahtada tebeşirle istenen kimi formülleri yazmıştık..
Çooook yorgunduk.. Olağanüstü yorgunduk.
Edirne’de Anabilim dalımızda tek öğretim üyesi idik.
Ağır, bunaltan bir yönetim ve ders yükü vardı üzerimizde..
Bir de çok sınırlı olanaklarla bilimsel araştırma ve yayın yapma yükümü. İnternet yok!
Fakülte Kütüphanemiz çooook cılızdı. Edirne – Ankara otoyolu bitmemişti, 12 saat sürerdi yol “sigaralı otobüsler“de, boğucu yolculuk enerjimizi tüketiyordu. Sabaha dek otobüste,  Cumartesi günü YÖK kütüphanesinde gün boyu bavul dolusu fotokopi çektirir, bir dolu para öderdik. Gece geri dönerdik Edirne’ye, Pazar günü okumak üzere..

Yüksek lisans ve tıpta uzmanlık öğrencileri de almıştık bu arada. 10 saat derse girdiğimiz günler oluyordu!

Yönetimle de tıp eğitimindeki ağır açmazlar ve hastanenin su hijyeni bozukluğu yüzünden  ciddi sorunlu, hatta mahkemelik idik.
*****
Jüri bizi sözlü sınavda oybirliği ile başarılı buldu..

Bize “düğmesiz” akademik biniş (cüppe) giydirdiler..
Nazmi (Bilir) ağabey fotoğraf çektiğinden karede yer alamadı.. (o zamanlar özçekim – selfi yoktu!)
******
O akşam hocalarımızla yemek yedikten sonra Fakültemize gene otobüsle döndük..
Onca yorgunluğumuza karşın, heyecanımızdan, sabaha dek uyuyamadık..

Ekim 1990’da Edirne Tıpta 6 arkadaş doçent olmuştuk. Toplam hoca sayımız da, çoğu yardımcı doçent, 50 dolayında idi.. 1974’te Cerrahpaşa Tıp Fakültesi’nin korumasında (himayesinde) kurulmuş fakültemiz 15-16 yaşında idi. Biz 43. hoca olmuştuk Edirne tıpta.. Birkaç ay sonra kadrolar ilan edildi ve 5 arkadaşımız doçent kadrolarına atandı. Biz ise Yrd. Doç. kadrosunda tutulduk..

Bu arada bize verilen KINAMA cezasını (tıp eğitiminin acınacak durumunu sergilemiştik..) yönetsel (idari) yargı kaldırdı, Rektörlüğün temyizini Danıştay reddetti..

8 Nisan 1991’de, göreve başladıktan 3 yıl sonra, süreli atamamız yenilenmeyerek işten atıldık.
Bölümün tek öğretim üyesi olmamıza karşın!..
Yrd. Doç. kadrosunda iken 2,5 yıl içinde Doçentlik unvanını kazanmamıza karşın!!?
Alelacele, yetiştirdiğimiz asistanımız uzman olunca hemen Yrd. Doç. ve Anabilim Dalı başkanı yapıldı.
Yargı süreci başlattık yeniden..
Bu arada YÖK Başkanı Prof. Doğramacı’ya bir telgraf çekerek durumu çok kısa özetledik ve

İŞSİZ ÜNİVERSİTE TIP DOÇENTİ diye imzaladık.

“Hoca bey” (Doğramacı’nın lakabı) bizi yanıtladı :

“.. hakkımda gösterdiğiniz iyi dilek ve duygulara teşekkür ederim..” diyordu yanıt telgrafında!
*****
Yönetsel yargıda açtığımız YD (Yürütmenin Durdurulması) istemli iptal davası sürerken, lojmandan çıkmamız baskısı başladı; elektrik ve suyumuz kesildi..
Aylıksız kaldık aylarca..
Fakültede arkadaşlarımız koridorun öbür yanına kayıyorlar, başlarını çeviriyorlar, selamlaşma bile olamıyordu.
Fakültedeki odamız zorla boşaltıldı.
Doç. Dr. Tülin Yılmaz adlı yiğit bir kadın, kimi eşyalarımızı yüklendi ve kahırla odasına taşıdı..
Derken, birkaç ay sonra Edirne İdare Mahkemesi bizi göreve iade etti..
İdare’nin inatla temyizini Danıştay gene reddetti..
Göreve döndük. Geriye dönük aylıklarımızı faizsiz ödediler ama döner sermaye payı vermediler.
Bu süreçte avukatımız, Ankara Üniversitesi Hukuk Fakültesi’nden Sayın Prof. Dr. Yahya Zabunoğlu idi (merhum). Dostluğunu ve yetkin hukuk ustalığını, bilgeliğini unutmak, anmamak olanak dışı.. O’na çoook şükran dolu ve borçluyuz.

Rektör (Ahmet Karadeniz) seçimi yitirdi.. Prof. Dr. Poyraz Ülger seçildi ve atandı, sağolsun, sorunumuzla yakından ilgilendi; doçentlik kadrosu, tıp fakültesinin kasıtla gereksinim belirtmemesine karşın ilan edildi 2 yıl kadar gecikme ile. (Anabilim dalı başkanlığımızdan “öğretim üyesi gereksinimi yoktur” yazısı gitti Dekanlığa!)

Bu arada, bizim Yrd. Doç. yapılan asistanımız, Anabilim Dalı Başkanımız idi! Biz, Doçent unvanlı olarak “Yardımcı Doçent kadrosunda” tutuluyorduk, yazışmalarda “Yrd. Doç.” yazılıyordu. Doğramacı’nın has adamı Kerküklü anestezi hocası dekan çook inatçıydı.. (Yemin ederiz ki, şimdi adını bile anımsamıyoruz..)
*****
Rektör merhum Poyraz Ülger’in kadro ilanı desteğiyle Doçentlik kadrosuna en az 2 yıl geciktirilerek / engellenerek atandıktan sonra ilişkiler, şaşılacak biçimde ve hızla onarıldı! Demek ki düşenin dostu olmuyordu, güçlü ise selamlanıyordu. Ekim 1995’te, 5 yıl sonra Profesörlük kadrosu ilan edildi, sorun olmadan.. Başvurduk, 17 Ocak 1996’da resmen atandık bu kadroya.. 20 Mayıs 2004’e dek 16 yıl 1 ay 12 gün hizmet ettik Anabilim Dalımıza (görev dışı kaldığımız birkaç ay dahil). Bu Anabilim Dalımızda şimdi, hepsi de bizim yetiştirdiğimiz profesörler görevde.. Yetişip ayrılanları, başka yerlerde profesör, doçent vb. olanları saymıyoruz..

20 Mayıs 2004’ten – 14 Kasım 2020’ye dek 16+ yıl Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi‘nde çalıştık. Bizi aralarına kabul eden bu Anabilim Dalının hocaları arkadaşlarımıza ve dönemin rektörü Sayın Prof. Dr. Nusret Aras‘a şükran doluyuz. 14 Kasım 2020’de 67 yaşımızı bitirerek sağlık ve onurla emekli olduk. 20 Eylül 2021’de Atılım Üniversitesi Tıp Fakültesinde işe başladık. Bizi aralarına kabul eden bu aydınlık üniversite yönetimine ve Tıp Fakültesi yetkililerine teşekkür ederiz.

Önce Türkiye! Ülkemiz çoook zorda ve biz bu kulvarda da uğraş vermek zorundayız..
Bu web sitemiz o yüzden 2 kulvarlı.. TIP ve AYDINLANMA sitesi..
Bilimsel akılcılık da ana pusulası bu sitemizin..
Büyük Atatürk’ün buyrumu (direktifi) ve rotası böyle :

  • Yaşamda en gerçek yol gösterici akıl ve bilim! Başka yol gösterici aramak aymazlık, sapkınlık..
    *****
    31 yıl önce Doçentlik sanı (unvanı) kazanmamızın yıl dönümünde bu çağrışımlar klavyemize döküldü. 3 yıl önce 28. yıldönümünde yazdıklarımızı güncelledik, sunuyoruz.. Bize göre yazmak ve paylaşmak gerek. Ama gerçekçilikle.. bu süreçte dengeli duygusal tonları tümüyle feda etmek de gerekmez.. İnsan, aklının ve duygularının bütünselliğinin ürünü; iki kanadını da (Akıl ve duygular) kullanmalı.

Bize emek ve el verenlere, vereceklere şükranımız sonsuz, borcumuzu ödememiz ise olanaksız..

Tıp eğitimi, uzmanlık alanımız HALK SAĞLIĞI / TOPLUM HEKİMLİĞİ ve öğrencilerimiz ise “klasik olmayan” profesyonel 3 aşkımız..

2016’da Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nden (Mülkiye!) de mezun olduk (BSc derecesi aldık). Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi okuduk, Halk Sağlığı Hizmetlerini – Yönetimini – Politikalarını daha iyi kavrayalım diye. Bu seçkin ve saygın okula 1979’da Hacettepe Tıp’ta Toplum Hekimliği (Halk Sağlığı) ihtisası yaparken üniversite giriş sınavına girerek kaydolmuştuk (ayıptır söylemesi, ilk 1100’e girmiştik Türkiye genelinde..) Yaşam bizi Ankara dışına savurunca yıllaaar, yıllaaar boyu kaldı.. 2011 öğrenci affı ile döndük ve bitirdik..

SBF bitince Sağlık Hukuku alanında tezli yüksek lisans (master) eğitimine başladık ve Ağustos 2018’de bu eğitimimizi de tamamladık (MSc derecesi aldık..). Tıp – Sağlık hukuku alanında bilgilerimizi – kavrayışımızı derinleştirmek istedik. Anayasa Mahkemesi’nin 2 bireysel başvuru nedeniyle çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen anababayı haklı bulan “kabul edilemez” kararını irdeledik tezimizde. Tıbbi, hukuksal ve etik düzlemlerde.. Kitaplaştıracağız. (Bu aşı redcileri, korona aşısı için de ne yazık ki bilim – akıl dışı safsata temelli, gerici tutumu sürdürüyor!)

Kazanımlarımızı tıp eğitiminde lisans ve lisansüstü öğrencilerimize, ulusumuza aktarmaya çabalıyoruz. Bilgi birikimimiz büyüdükçe (!?) boynumuz daha da bükülüyor; meğer ne çok bilmediklerimiz varmış! Olgunlaşan başak örneği, giderek boynumuz eğriliyor..

NOBEL Kimya ödülü kazanarak ulusal gururumuzu yücelten, özgüvenimizi pekiştiren Saygın Prof. Dr. Aziz Sancar‘ın övünçle vurguladığı gibi, biz de CUMHURİYET EĞİTİMİNİN ÜRÜNÜYÜZ.. Çooook mütevazi ailemizin ölçüsüz özverisinin ve bilincinin de.. Sancar hoca Mardin’den, biz Van Atatürk Lisesinden mezunuz. Sancar hoca 1971 İstanbul Tıp Fakültesi mezunu, biz 1977’de aynı saygın ve seçkin Fakülteden mezun olduk. Eline su bile dökememekle birlikte, Sancar hoca ile minik ortaklıklar bile çook keyif verici..

8 Nisan 1988’den beri Üniversite Kürsülerinde “hoca” lık yapmaya çabalıyoruz, 34. yıldayız.

25 Eylül 2021 günü, üyesi olduğumuz Dil Derneği, 89. Dil Bayramında, bize “Onur Ödülü” verdi. Sorumluluğumuz daha da ağırlaştı Dilimize karşı, “ses bayrağımıza” karşı, Öksüz bırakılan Dil Devrimine karşı!

Mart 2020’den beri çok yoğun olarak Kovit-19 salgını ile uğraşmaktayız. 400’e (dört yüz) yakın TV, webinar, zoom, skype vb. konuşma yaptık salgın savaşımı için, onlarca makale yazdık, kitaplaştıracağız. Ölüm tehditleri aldık (“kanını içeceğiz”, 10 Nisan 2020, gazeteler..). Ankara Üniversitesi rektörlüğü salgın hakkında KRT’de yaptığımız bir konuşma için disiplin soruşturması açtı, ceza verilemedi. Ne var ki salgın hala çooooooook azgın ülkemizde; son derece kötü yönetiliyor; 28.645 yeni olgu ve 206 ölüm, “resmi” rakamlarla, 09 Ekim 2021 günü bilançosu! Toplumu aydınlatmayı ve iktidarı uyarmayı sürdüreceğiz bilimsel sorumlulukla.

Salgın tüm zamanlarımızı aldı, Ankara Hukuk Fakültesini Haziran 2021’de bitiremedik, 3 dersimiz kaldı. Aynı Fakültede süren Anayasa Hukuku PhD (Doktora) eğitimimizde de Yeterlik sınavını 1 yıl erteledik.. Tüm önceliği salgın savaşımına verdik, başka seçeneğimiz yoktu.

  • Selam olsun Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK’ün devrimine ve Cumhuriyet Türkiye’sine!

Sevgi ve saygı ile.
09 Ekim 2021, Ankara

Prof. Dr. Ahmet SALTIK MD, MSc, BSc
Atılım Üniv. Tıp Fak. Halk Sağlığı AbD, Halk Sağlığı (Toplum Hekimliği) Uzmanı
Sağlık Hukuku Uzmanı, Siyaset Bilimi – Kamu Yönetimi (Mülkiye)
www.ahmetsaltik.net    profsaltik@gmail.com
facebook.com/profsaltik    twitter : @profsaltik

 

Doçentlik sınavımız… 31 yıl önce bu gün idi..” hakkında 28 yorum

  1. naci kaptan

    saygıdeğer Ahmet Saltık hocam,

    Acı acı gülümseterek düşündüren trajik doçentlik yolculuğunuzu okudum.
    kaleminize sağlık olsun.Bizim gibi ülkelerde aydınların yolu dikenli ve zorludur.

    Siz ve sizin gibi Yurtsever eğitim neferleri ,yol gösterenler,ışık verenler,
    yollarında zahmetle ilerleyerek bilek ve beyin gücüyle geldikleri yerlere yozlaşmanın başladığı süreçten sonra birçok kişi yeşil renkli paraşütle iniverdiler..Ki onlar bu zamanda İSLAMİ BİSİKLETİ tartışanlardır.

    İçten selam ve saygılar sunarım.

    Cevapla
  2. Metin Güvener

    Sayın Öğretmen(“hoca” yerine kullanıldı).yazınızı büyük heyacanla okudum.
    Bir meslekdaşınız olarak(İstanbul Tıp Fak. 1966 mezunu)şimdilik sizi candan kutlar,başarılarınızın süreceğine olan inancımla,birlikte sürmesini dilerim.

    Cevapla
  3. Nalan Kayrak

    Sayın Dr.Saltık,
    Sizin gibi yürekli aydınlara ne kadar çok ihtiyacımız var. Sizi, direncinizi, azminizi yürekten kutluyorum. Saygılarımla

    Cevapla
  4. mehmet balyemez

    saygıdeğer hocam, meşakkatli, bol virajlı ve inişli çıkışlı kariyer sürecinizi hayranlıkla, gurur duyarak okudum.iyi ki sizi tanıdım.saygılarımla……..

    Cevapla
      1. aziz yakut

        Hocam emeginize sağlık büyük bir zevk ile okudum. Dışarıdan çok basit görünüyor selamlar sevgiler başarılarınız daim olsun

        Cevapla
  5. umur gürsoy

    Ahmetciğim,
    Önemli bir anını yazıya dökerek meslek ve akademik tarihimize önemli bir kayıt düşmüşsün, ne ki bir kaçımız dışında Amerikan Yerlilerinin “Bir insanı anlamak için onunu makosenleri ile üç ay gezeceksin” atasözünde olduğu gibi o günleri özellikle bugünün inbreed hocaları anlayamazlar. Senin gibi arkadaşlarımdan ayrıca Rami Hoca’nın vasiyetine uyarak iyi bir anı kitabı yazmanı da bekliyorum. Zira bütün elektronik iletişimimiz Suriye vb ülkelerde örneklerini gördüğümüz gibi bir hükümet ya da yargı kararı ile kesilebilir ve veb sayfalarımıza, bloglarımaza kendimiz bile ulaşamayız. Kimi zaman bloglarıma koyduğum yazıların kopyasını bile almayı unuttuyorum.
    Sana uzun bir akademik ve akademi sonrası akademik yaşam ve sağlık diliyorum.

    Cevapla
  6. ulaş mehmet çamsarı

    Sayın Hocam Dr. Saltık,
    Hikayenizi büyük bir ilgiyle ve keyifle okudum. Bu hikayeyi sizin öğrenciniz olarak okudum. Sonra bir daha okudum. Ben bu hikayenin neresindeydim sizi tanıdığımda onu düşündüm durdum. İnsan beyni yaşadıklarını kaydediyor. Bunun ilginç bir yönü var. İnsan yaşadıklarını hangi yaşta yaşamış olursa olsun, zihninde yeniden geriye sarıp oynatabiliyor, ve oynattıkları hakkındaki yorumları ve fikirleri oynattığı andaki içgörüsü ve kavrayışı ile sürekli yeniden değerlendiriliyor. Örneğin o günleri, o günkü aklımla yaşadım, bugünkü aklımla yeniden değerlendiriyorum, yarın ki aklımla yeniden değerlendireceğim. Hayat çok kısa. Hayat çok uzun. 1996’ı sonbaharıydı Edirne’ye ayak bastığımda. Babam Dr. Taner Çamsarı, sizin sınıf arkadaşınız, Edirne Tıp fakültesinin kazandığımda bana heyecanla “Ahmet var orda, ne güzel oldu” dedi. Halen yüzündeki o heyecan aklımdadır. Edirne Tıp hikayem hüzünlü başlamıştı oysa ki. İzmir’de ailemi bırakıp onca uzak yere gelmek. Sonra ne kadar çok sevdim ben Edirne’yi. Ne kadar çok alıştım, pek kısa zamanda. Sizin de bunda katkınız çoktur. Biyoistatistik sınavınızda gösterdiğim başarı inanın hiç beklemediğim bir şeydi. Bana bu birincilikten ötürü kitap hediye etmiştiniz, halen kitaplığımda durur. Halen o gün öğrendiğim bilgileri kullanıyorum dersem bana öğrencileriniz inanır mı acaba?

    Edirne’de bana sizin gibi sahip çıkan diğer hocalarımı da anmazsam içim rahat etmez. Edirne’de geçirdiğim iki yılı hayat boyu hatırlanacak bir iki yıl haline getiren Sayın Dr. Saniye Şen ‘e, Sayın Dr Turhan Gazioğlu’na, Sayın Dr Gülbin Dökmeci’ye, Sayın Dr.Recep Mesut Hocam’a sizin mekanınızda ve huzurunuzda teşekkür etmek istedim.

    Yazdıklarınızı beni zaman tüneline soktu, kısa hayatıma ait bir yakın tarihten dilimler sundu. Benim sizin hikayenizde size denk geldiğim yer sizin mücadelelerinizin sonrasına denk gelmiş, neler yaşayarak, ne sıkıntılarla o yeri hakettiğinizi o halimle bilmezmişim.

    Öğrenciniz olmuş olmaktan çok gururluyum, size saygılarımı sunuyorum.

    Ulaş Mehmet Çamsarı
    http://ulascamsari.com

    Cevapla
    1. Ahmet SALTIK Yazar

      Mehmedim!

      Epey yazdım sana az önce, bir klavye kazası ile gitti!?

      Aynısını yazmam olanaksız..

      Çok üzgünüm.. “Düşük” gibi bir şey bu..

      Özetlemek gerekirse :

      Gelişmekte olan ülkenin aydını olmak, Reşat Nuri’nin ateşten gömleği gibi.
      En derin kişisel-toplumsal travmalarınızı bile insan duyarlığınızla olabildiğince yaşamaya, gereğinde yasını tutmaya hakkınız yok!

      “dé doublement dé la personalite” örneği tipik..

      Maskenizi takmak ve “diplo macia” lı olarak toplumsal rollerinizi oynamak zorundasınız yaşam tiyatrosunda..

      “Schisophrenia” prevelansı / insidensi gelişmekte olan ülkelerde öbürlerinden yüksek mi, düşük mü?

      Düşükse niye? Gerçek düşüklük mü, yoksa bir “ecological fallacy” mi?

      Bu işin çıplak epidemiyolojisi nedir, klasik bilginin ötesinde??
      Bu ne muazzam bilmecedir?

      O ne görkemli güdü kaynağınızdır ki, ülkenize-halkınıza-çağınıza ölçüsüz, kayıtsız-koşulsuz sorumluluğunuz sizi hem kaya hem peynir kılar.. Peynirden kaya mı desek? Peynirken kaya mı?

      Yoksa kaya görünümlü peynir mi?

      “Bir dilim gevrek ekmek” metaforu da uygun düşer mi, bilmem.

      O denli kırılgansınızdır gerçekte ama dağılıp ufalanmazsınız.

      Kendinizle kaldığınız geceler, 3 parmak derinlikli ram uykularınız
      ne hazin cenklere sahnedir..

      İyi ki de böyle midir?
      Temel sorunlarını çözmüş ülkelerde aydınlar-öncüler bu tür sorunları hem çoook daha az deneyimliyor hem de adamakıllı depresyonunu yaşıyor, yasını tutuyor.. gereğinde.

      Klasik Psikiyatri de geleneksel işlevini yükümleniyor bu süreçte.
      Psikoterapi virtüözlükleriyle, anti depresan / anksiyete vb. harika psiko-kimyasallarıyla.. Bir dönem de ECT brütalliğiyle ??

      Transkültürel psikiyatri bağlamında seninle bu sorunsalları konuşmak isterdim..

      Haa, çorbanın tuzunu da eklemeliyim :

      Serde bir de, -bilmem kaçıncı kambur-
      TOPLUM HEKİMİ / HALK SAĞLIKÇI olmak,
      Nusret Fişek’in çocuğu olmak var..

      Ne dersin, bu terazi bu sıkleti çeker mi;
      yoksa çeliğe su mu verilmekte, verilmiş midir ??

      Yoksa evrimin taşıdığı nahif yerde, insan oğluna gerçete Donkişotvari bir rol yıkımı mıdır, hazin bir teatral yükleme midir??

      Sorularım özüme ve muhatabım sana,
      sorgulamalarım epey de profesyonel yanıt gereksinimli..

      Bu genç yaşında yarattığın ve yaşama kattığın, bizim de nasiplendiğimiz güzellikler için sana nasıl teşekkür etmeli??

      Gözlerinden öperim.. desem; -bir parça- olur mu?

      Seni yetiştiren ve donatan anababan başta olmak üzere tüm insanlara, ortamlara, yaşantılara selam olsun..

      Üstteki 3 tümce de sana safra taşı ve sınav olsun..
      Asla batmadan, hep üretip başararak.. paylaşarak, vererek..
      Bunlarla da ayakta kalarak, her şeye karşın..

      En sonki : Sözlerim şizofrenik midir, kayda değer / değmez midir??

      Sevgi ve saygı ile.
      17.10.12

      Dr. Ahmet Saltık
      http://www.ahmetsaltik.net

      Cevapla
  7. ATAKAN MERT

    Değerli Ahmet Saltık Hoca,

    Epey uzun zamandır değerli yazılarınızı gruplarda okur ve üzerine bir-iki cümle ilave ederek diğer dostlarıma da gönderirim. Yukarıdaki kısa hayat daha doğrusu akademik kulvardaki mücadelenizi ve dostların yazdıkları yazıları okuyunca içinde bulunduğum depresyondan biraz olsun çıktığımı söyleyebilirim. En azından bu nedenle size/sizlere teşekkür borçluyum:-))

    Doğumum 1943 yılına rastladığına göre epey şeyler yaşamışım demektir. Hele insan kendine dönük değilse ve bir de üstüne üstlük her haksızlığa karşı isyankar bir ruha sahipse başına gelmedik şey kalmaz bilirsiniz:-))

    1995’te kendimi erken emekli edip köyüme döndüğümden beri, yaşadığım kırsal bölgedeki çocukların eğitimine destek işleri ile uğraşırken, bir de üstüne üstlük Silivri Tertibi/Tiyatrosu ile 4+4+4 Eğitim ucubesi çıkınca ”kendimi kaybetmek” noktasına geldim… Dahası son zamanlarda karşımıza iyice dikilen karanlıkçılardan çok her vesile ile hala birbiriyle didişen ve bir türlü birlikte hareket edemeyen bizim cenaha kızar oldum…

    Bazı arkadaşların dediği gibi bence de hayatınızı yazmanız lazım. Hiç olmazsa bizden sonra gelenler ” birilerinin bu ülkenin geleceği için ne kadar büyük çaba harcadığını…” okuyabilsinler.

    Sağlıklı ve üretmeye devam eden bir yaşam dilerim!

    Saygı ve sevgilerimle
    Atakan Mert

    Cevapla
    1. Ahmet SALTIK Yazar

      Değerli Atakan Mert,

      Yazdıklarınız soyadınız gibi “mert” ce..

      Ve de adınızın başına koyduğum size çok az olan “değerli”..

      Umarım fırsat olur..

      Katkı ve ilginizi için teşekkür eder, artarak sürmesini dilerim.

      Sevgi ve saygı ile.
      19.10.12

      Dr. Ahmet Saltık
      http://www.ahmetsaltik.net

      Cevapla
  8. Ulaş Cemgil Cintay

    Öğrenciniz olmaktan ve sizi tanıma şerefine erişmiş olmaktan dolayı gurur duyuyorum. Anılarınız yaşatılacak Mücadeleniz birlikteliğimize yol gösterecektir. Saygılarımla ellerinizden öperim.

    Cevapla
  9. Ayşe Uygur

    Sayin Hocam ;
    Sizinle gurur duyuyoruz
    Atatürk ‘un de gurur duyduğuna inanıyoruz
    Onun hedefi sizin gibi ülkesine yararlı ,aydın, başarılı gençler yetiştirmekti.
    Ne mutlu bu özellikleri taşıyorsunuz .
    Saygılar , sevgiler
    Ayşe Uygur

    Cevapla
  10. Can Ceylan

    Değerli hocam,

    Yazdıklarınızdan; yaşam ve kariyer yolunuzun, gerçek bir bilim insanının örnek ve onurlu mücadele taşları ile döşenmiş olduğu anlaşılıyor. Bu yolda savaşım vermekten asla vazgeçmemiş ve yılgınlığa düşmemişsiniz.

    Ne mutlu size ki önünüze çıkan engelleri eğilip bükülmeden büyük Türk aydınlanmacısı Tevfik Fikret’in sözlerinde belirttiği gibi “Kıran da olsa kırıl düş, fakat eğilme sakın, hak bildiğin yolda yalnız da kalsan yürüyeceksin” ilkesi ile aşa aşa, göğüsleye göğüsleye bugünlere gelmişsiniz.

    Ve ne mutlu öğrencilerinize ve asistanlarınıza ki sizin gibi donanımlı, ilkeli bir bilim insanının deneyim ve bilgilerinden yararlanma fırsatı bulabilmişler.

    Yaş zorunluluğu nedeniyle emekli olduktan sonra da bilim adına, halk sağlığı adına çabalarınızın süreceğinden kuşkum yok. Çünki siz; benim ve değer bilir halkımızın gözünde öğrencisi olduğunuz sayın Prof.Dr. Nusret Fişek hocamız gibi kalpaksız ve yürekli bir kuvayı milliyecisiniz.

    Saygılarımla

    Cevapla
  11. Yaşar OKŞAROĞLU

    Değerli hocam,
    Bir yurttaş olarak sizi medyadan, mücadelenizi uzaktan izleme ve yakın zamanda da şahsen tanıma fırsatını buldum, onurunu yaşadım. Bu yazınızı okuyunca anladım ki medyadan tanıdığımız Ahmet Saltık hoca buz dağının görünen kısmıymış. Buzdağının görünmeyen kısmını da bu gün tanımış olduk. İyi ki varsınız. Sağlıklı uzun ömürler dilerim. Saygı ve selam ile.
    Yaşar OKŞAROĞLU

    Cevapla
  12. Umur Gürsoy

    Sevgili dostum,
    Kundera’nın kitaplar için yazdıklarına benzer biçimde yaşam deneyimimiz, bizimle açık arkadaşlığımızın yanında gizli arkadaşlık bağları da kuruyor.
    Anlatını, yaklaşık on yıl sonra biraz hüzün, ama çoğunu kıvançla, bir kez daha okudum.
    On yıl önceki yorumumda yanlışlıkla adını “rami” hoca olarak yazdığım ve mektuplarında, bana: “Anılarını güzel bir şekilde kitaplaştır” diye vasiyet eden hocamızın adı rahmetli Bursa Halk Sağlığı profesörü, benim uzmanlık öğretmenim Prof. Dr. Rahmi Dirican’dı.
    Aynı anabilim dalından jüri üyen, Prof. Dr. Özdemir Gülesen, iki yol öncesinde yazıştığımda Bursa’da yaşıyordu.
    Hamdi (Aytekin) ağabeyimizi ise 3-4 ay önce sonsuzluğa uğurlamışız.
    Sana uzun ve sağlıklı bir yaşam diliyorum, tekrar.

    Em. Halk sağlığı uzmanı Dr. Umur Gürsoy/Osmaniye/Merkez

    Cevapla
  13. Ayşe Kart

    Canım öğretmenim mucize yasam öykünüzü okurken, o süreçlerde bir yerlerde sizinle karşılasmış oldugumu ve sizin egitiminizle beynimde iz bırakan dokunuşları yeniden hissetmenin mutlulugunu yasadım. Cok sanslı biriyim. Sevgiler.

    Cevapla
  14. Gönül Pınar Atacı

    Tüm yaşamları, çalışmaları, katkıları ve savaşımları ile bütün yurdun ve ulusun hatta dünyanın ve bölgenin medarı iftiharı olmuş ünlü ve üstün bilim ve toplum insanları çok değerli ve rahmetli Prof. Türkan SAYLAN ve Prof. Nusret FİŞEK başta olmak üzere birçok seçkin ve saygın akademisyenin
    ve hocanın öğrencisi, asistanı, meslekdaşı ve mücadele arkadaşı olmuş bu 31 yıllık FENOMENAL yaşam, çalışma, evrim ve devrim sürecini okumak benim için tam bir zevk ve mutluluk, onur ve gurur kaynağı oldu. Sözün tam ve tüm anlamıyla MUHTEŞEM ve BÜYÜLEYEN bir bilimsel ve yönetimsel akademik gelişim ve yükseliş örneği ve simgesi olmuş bulunan ve İnsan ve Halk Sağlığı’na, Toplum Hekimliği’ne ve Korona’yla Savaş’a çok büyük teorik ve pratik katkılar yapmış ve yapmakta olan DAHİ bilgin ve gerçek ATATÜRK’cü hocamız Prof.SALTIK’a ben Gönül’den özel tebrikler, içten selamlar, derin saygılar, sonsuz sağlık ve bağışıklık, huzur ve güven, esenlik ve mutluluk, başarı ve utku dilekleri. İYİ Kİ VAR ve tam 31 yıldır yiğitce, cesurca ve DAHİCE yürüdüğü YAŞAMDA EN GERÇEK YOL GÖSTERİCİ BİLİM yolunda bir bu kadar daha aynı biçimde yürümesi için en uzun bir ömür boyu SAĞOLSUN VAROLSUN.

    Cevapla

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir