YÖK’ün SEFİLLİĞİ

YÖK’ün SEFİLLİĞİ

MUSTAFA ALTINTAŞ Prof. Dr., (E)
Gazi Üniversitesi
Cumuriyet
, 04.06.2018

YÖK ve önüne getiren “af yasa öneri ve tasarılarını”, popülizme başvurarak yasalaştıran TBMM, öncelikle “üniversite öğrencilerinin başarısızlığı”nın nedenlerini analitik bir yaklaşımla belirlemeli ve bu nedenlerin köklerine inerek ortadan kaldırmalı. Yoksa “öğrenci afları” sadece seçim rüşveti olarak kalmaya mahkûm.

Son aylarda 2547 Sayılı Yükseköğretim, 2914 Sayılı Yükseköğretim Personel Yasası ve 2809 Sayılı Yükseköğretim Teşkilatı Yasası’nda bir dizi değişiklik yapıldı ve yapılıyor. AKP programında YÖK ve yükseköğretim kurumlarımız açısından yapılan değerlendirme ve amaç şöyle ortaya konuluyordu: “Türkiye’de yükseköğretim, nicelik açısından büyük bir ilerleme kaydetmiş, ancak nitelik bakımından aynı başarı gösterilememiştir. Yükseköğretimde köklü bir reforma ihtiyaç vardır. YÖK, üniversiteler arasında koordinasyon sağlayan, standart belirleyici bir yapıya kavuşturulacak, üniversiteler idari ve akademik özerkliğe sahip, öğretim elemanları ve öğrenciler üzerinde baskı, dayatma ve antidemokratik uygulamaların bulunmadığı, bilimsel bilginin üretildiği, araştırma ve öğretim faaliyetlerinin esas olduğu kurumlar haline getirilecektir.”

12 Eylül’ü aratıyorlar
Yükseköğretim kurumlarında temel sorunun yönetsel özerklik ile akademik özgürlüğün yokluğunun, öğretim elemanları ve öğrenciler üzerindeki baskı, dayatma ve antidemokratik uygulamalar olduğunun altını çizen AKP, hükmetmeye başladıktan sonra, her kurum ve kuruluş ile toplumun tüm kesimlerinin yanı sıra üniversite topluluğunu da, 12 Eylül faşist uygulamalarını aratır bir duruma getirdi. Yanı sıra nicelikte doyum noktasına gelindiğini, asıl sorunun “niteliğin yetersizliği” olduğunu ileri süren AKP, her il ve ilçede üniversite tabelası asılan kuruluş sayıları ile övünür duruma geldi. Akademiya üzerindeki baskıları ve yasakları en ileri seviyede uyguladı.

Bilimsel nitelik nerede?
AKP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı Erdoğan, iktidara geldiklerinde 76 olan yükseköğretim kurumu sayısına 131 adet eklemede bulunduklarıyla övünürken, bunların bilimsel nitelik açısından sersefil olduklarını göz ardı ediyor. Üniversite öğretim üyeliğine yükseltilmeyi, doçentlik yabancı dil sınavında başarı puanını düşürerek, sözlü sınavları kaldırarak ucuzlattığının ayırdında bile olmadığı izlenimi veriyor. Oysaki, Yükseköğretim Kurulu’nun Türk üniversitelerinin dünyadaki yerini görmek için Quacquarelli Symonds (QS) şirketine yaptırdığı araştırma tam bir hayal kırıklığı. Araştırma, AKP programında yakınılan “nitelik sefilliğinin”, 16 yıllık AKP hükümranlığında da sürdüğünü ortaya koydu. Türk üniversitelerinin dünya ile rekabet edebileceği alanların araştırmasını isteyen YÖK’ün, QS’e Türkiye’deki 47 üniversitede yaptırdığı araştırmada yalnızca 10 üniversitenin dünyada ilk 1000 listesine girebileceği, değerleme ölçütlerinden 46 başlıktan yalnızca 23 başlıkta rekabet edebilir olduğu ortaya çıktı. Türkiye’nin “iyi” olduğu alanlarda ise araştırma sonuçlarına göre “akademik verimlilik” puanlarının 100 üzerinden ortalama 50-60 puan bandında kalması, üniversitelerdeki akademik eksiklikleri gözler önüne serdi. Rekabet edebilir üniversiteler arasında Erdoğan’ın ismini taşıyan Rize’deki üniversite bulunmazken, “yerli ve milli olmamakla” suçladığı Boğaziçi Üniversitesi, “solcu ve ateist, terörist” olarak hedef gösterdiği ODTÜ, Türkiye’yi küresel bilim alanında temsil edebilme özelliklerini taşıyor.

Öğrenci affı
Bu sefilliği ve zavallılığı artırıcı son atak ise “tüm aşamalarda” başarısız olduklarından kaydı silinenlere, 24 Haziran 2018 seçimleri için “diploma rüşveti” olarak getirilen düzenleme ile yapıldı. YÖK Başkanvekili’nin verdiği bilgiye göre, getirilen düzenleme ile 680 bin kaydı silinmiş ya da sildirmişlere, yeni bir “umut” bezirgânlığı yaratıldı. YÖK Başkanvekili Mehmet İsmail Safa Kapıcıoğlu, bu son düzenlemenin başlangıç tarihinin olmadığı “müjdesini” vermekten de kendisini alıkoyamadı. YÖK sisteminin, akademiya dünyasının üzerine karabasan olarak çökertildiği 1981 Kasım’ından bu yana, en sonu 2014’de olmak üzere, kaydı silinen ve kaydını sildirenler için yeniden öğrenci olma olanağı 13 kez yaratıldı. Bu yeniden çağrılara 354.882 öğrenci uydu, bunların yüzde 42’lik bölümü olan 149 bini mezun oldu. 2014 affından ise 13.365 kişi yararlandı, bunların yalnızca yüzde 16’sı, 2.224’ü mezuniyet belgesi alabildi. Torba/Çuval yasa içinde çıkartılan bu yeni af ile başvuru ve başarı oranını izlediğimizde benzer sonuçlar ile karşılaşacağımızdan, yani affın muhatabı olanların bu türden “seçim bahşişlerine” itibar etmediklerini göreceğiz.

Neden-sonuç ilişkisi
Azgelişmiş toplum ve kurumların ve bu arada “Yeni YÖK”ün temel özelliklerinden birisi de, bunların nedenler yerine, sonuçlara odaklanmış olmaları. Bu nedenle de, nedenleri ortadan kaldırma yerine, enerjilerini sürekli olarak sonuçları giderme çırpınması içinde debelenip dururlar. YÖK, bu son yasa ile 14 kez aynı çukurda debelenip dururken, olan ülkenin geleceğini oluşturması gereken gençlere oluyor. YÖK ve önüne getiren “af yasa öneri ve tasarılarını”, popülizme başvurarak yasalaştıran TBMM, öncelikle, “üniversite öğrencilerinin başarısızlığı”nın nedenlerini analitik bir yaklaşımla belirlemeli ve bu nedenlerin köklerine inerek, bu nedenleri ortadan kaldırmalı. Üniversite diploması, gençlerin geleceği açısından vazgeçilmez bir araç, istihdam piyasasında çok değerli bir belge ise toplumsal kökeni ne olursa olsun her bireye fırsat, olanak ve başarı şansı veren demokratik eğitime dönük bir sistem kurulmalı. Bu fırsat eşitliğinin de başlangıçta eşit entelektüel yetenek gerektirdiği ise akıldan çıkartmamalı.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir