İzmir’deki nükleer atık davası AYM’ye taşındı

İzmir’deki nükleer atık davası AYM’ye taşındı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
İzmir Gaziemir’de, kurşun döküm sahasına nükleer atık bırakan şirket cezasız kaldı. “Zamanaşımı” gerekçesiyle Yargıtay’dan çıkan karar üzerine çevreciler Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. “Yasadışı nükleer atık ticaretini” de içeren olaya ilişkin dilekçede “Zamanaşımından davanın düşürülmesi kararıyla sağlıklı çevrede yaşama hakkı ihlal edilmiştir.” denildi.

Türkiye Atom Enerjisi Kurumu, Gaziemir’deki alanda 2007 yılında radyoaktif atık saptadı. Bunun da nükleer santrallarda kullanılan nükleer çubukların ergitilmesiyle oluştuğu anlaşıldı. Doğa savunucularının, çevreyi kasten kirletmek, yasadışı tehlikeli madde ticareti yapmak suçlamasıyla açtığı dava 2014 yılında kabul edildi, bir önceki yıl şirket hakkında açılan davayla birleştirildi. İzmir 3. Ağır Ceza Mahkemesi, Aslan Avcı Döküm Sanayi yetkililerinin beraatine karar verdi. Temyiz aşamasında, sanıklardan Yıldırım Mustafa Irvana, “… Bu tehlikeli atıkları 2006 yılı sonunda, yani aralık ayı gibi firma yetkilileri bu radyoaktif madde içeren hurda kurşunları satın aldılar. Benim fabrikaya uğradığım bir gün hurda kurşunların fabrika sahası içinde beton zemine boşaltıldığını gördüm. Dikkatli bakınca radyoaktif madde saklama kapları olan bu hurda kurşunların arasında radyoaktif çubukları gördüm” diye ifade verdi. Ancak Yargıtay, bu ifadeyi de dikkate almayarak, zamanaşımı gerekçesiyle cezasızlığı onadı.

Kararın geçen hafta tebliğ edilmesi üzerine çevreciler, son çare olarak Anayasa Mahkemesi’ne başvurdu. Çevreciler adına Avukat Arif Ali Cangı tarafından hazırlanan dilekçede şu görüşlere yer verildi:

Anayasa’ya göre çevre sağlığını korumak ve kirlenmesini önlemek devletin ve vatandaşların ödevidir. (AS: md. 56) Bu kararla, sağlıklı çevrede yaşama hakkı yok sayılmıştır. İddianamelerdeki, sevk maddeleri göz önüne alındığında dava zamanaşımının dolma süresi en erken bu yılın aralık ayıdır. Şekilci yargılamalar yüzünden bu dava cezasızlıkla sonuçlanmamalıdır. Dava konuğu nükleer atığın ne zaman, hangi yollarla, nasıl Türkiye’ye sokulduğu araştırılması gerekirken, davanın zamanaşımı sonucu düşürülmesi ciddi güvensizlik yaratmıştır.”
================================
Dostlar,

Benzer çevre yıkımları (faciaları) daha önce da yaşandı bu ülkede.. İstanbul İkitelli çöplüğünde rastlantı ile bulunan hurda metal blok da çevreye radyoaktif ışınım (emisyon) yapmaktaydı. Bu gibi hurda metal artıkları kaşık – çatal yapımında bile kullanılabiliyor ve evlerimize giriyordu çok rahatlıkla.

  • Görülüyor ki, nükleer artık / atık sorun teknik olarak çözülebilmiş değildir.

Bu atıklar, kaynak Batı ülkelerinden uzaklaştırılmaları için kirli bir ticarete – mafya yapılanmasına konudur. Sınırları kevgire döndürülmüş ülkemize çok rahatlıkla sokulabilmekte, sanayi bölgelerinin çöplüklerine atılabilmektedir. Bu hurda metaller, Sr90 gibi uzun fiziksel yarı ömürlü izotoplar içerdikleri için kaynak ülkelerden uzaklaştırılmaktadır. Düşünülebilir mi ki, evdeki ”masum” kaşık – çatal ciddi bir sağlık tehdidi olarak birkaç on yıl boyunca tehlikeli düzeyde radyoaktivite saçmaktadır!

Bu sorun önemli bir çevre ve halk sağlığı sorunudur. Anayasa md. 56 uyarınca Devlet ve yurttaş çevre sağlığının korunmasından – çevrenin kirletilmesinin önlenmesinden ve geliştirilmesinden birlikte sorumludur. Bu gibi olaylardan açıkça izliyoruz ki, Devlet, değinilen görevini yerine getir(e)memektedir Yurttaşlar ise üstlerine düşeni yapmış ve sorunu yargıya taşımışlardır. Ne yazık ki Yargıdan halkın sağlığının korunmasına ilişkin yeter duyarlığı göremiyoruz.

Nükleer olarak kirli (kontamine) malzemeyi bilerek ve isteyerek kirli ve yasa dışı ticarete konu ederek halk sağlığını tehdit etmek Türk Ceza Yasasının kamunun sağlığına kaşı suçları belirleyen 185-196. maddeleri içine hapsedilemez.  Burada daha aşkın bir suç niteliği belirleyerek insanlığa karşı suç kategorisini öne çıkarmak uygun olur kanımızca.. Böylelikle caniler ”zamanaşımı” koruması görmezler. Dileriz AYM aşamasında bu tez savunulur ve Yüksek Mahkeme de uygun bulur..

Bu vesile ile, nükleer güç santrallerinin (NGS) atıklarının ”bir kibrit kutusu” na dek indirgendiği masallarının ne denli gerçek dışı olduğunu kavrama olanağı da buluyoruz. Türkiye’de yapılan – yapılacak olan Akkuyu – Sinop – İğneada NGS‘nin atık sorunu uluslararası sözleşmede bilerek bulanık bırakılmaktadır. Rusya’ya taşınma gibi yüksek bedelli (maliyetli bir yol seçildiğini düşünelim.. Özellikle Akkuyu’dan Rusya’ya deniz yolu ile taşıma Akdeniz, Ege, Marmara, Boğazlar ve Karadeniz açısından önemli risk kaynağıdır.

Kaldı ki, bu tehlikeli nükleer atıkların Sibirya’nın derinliklerine gömülmesi sorunu ortadan kaldırmamaktadır. Büyük Okyanus’ta 11 bin m derinlikte Mariana çukuruna beton konteynerler içinde bırakıldığında da yok edilemediği gibi.. Aklımıza ”deve kuşu” geliyor bu noktada nedense!

Nükleer atık sorununun yakın erimde çözülmesi pek olası gözükmüyor. Üstelik başta Almanya olmak üzere pek çok ülke bu santrallerden vazgeçerek yenilenebilir enerji kaynaklarına yönelirken.. Dolayısıyla nükleer atıkların zararsızlaştırılması (bertarafı) bağlamında AR-GE çalışmasının gerekçesi ortadan kalkmaktadır.

Türkiye, epey yol alınmış olmakla birlikte, henüz bütünüyle olanaksız – geri dönüşümsüz aşamaya gelmeden, NGS hovardalığından vazgeçmelidir.

Sevgi ve saygı ile. 01 Haziran 2018, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir