Türkiye nereye koşuyor?

Türkiye nereye koşuyor?

Koray GürbüzKoray Gürbüz, Aydınlık Gazetesi, 10.7.2017
(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)
Kahvede oturup muhabbet eden iki vatandaşın hemen her sorunu çözmek için “tek cümlelik” reçeteler sunması doğaldır. Mesela konu futbolsa “Abi, al ortaya Selçuk’u, koy yanına Modriç’i, sola da Di Maria’yı al; olsun bitsin!” şeklindeki bir cümle imkânsız olsa da konuşulan masa ve taraflar göz önüne alınınca normal karşılanabilir. Ya da konu örneğin sürekli artan suçlarsa “Abi, sallandıracaksın 3-5 tanesini, bak bakalım bir daha yapıyorlar mı!” gibi bir cümle sohbetin taraflarını memnun edebilir. Ancak mesele devlet yönetmekse, mesele Türkiye gibi tarih boyunca medeniyetlere beşiklik etmiş, uğruna milyonlarca evladın toprağa düştüğü bir coğrafyaysa meselelere bakış açısının çok daha derinlikli olması gerekir.
GÖRÜŞMELER VE TAVİZLER

Örneğin Kıbrıs Barış Görüşmeleri adı altında yürütülen ve bir kez daha anlaşma sağlanmadan dağıtılan masa “Oldu-bitti maşallah!” şeklinde değerlendirilemez. Zira aynı film 2004’te Annan Planı adı altında da piyasa sürülmüş ve Türkiye’nin aleyhine olacak pek çok tavize rağmen Rumların “hayır” demesi sebebiyle Annan Planı suya düşmüştü. Şimdi de adı “barış” olan görüşmeler yapıldı ve yine Rumların istememesi sebebiyle masa dağıtıldı. Ancak her görüşmeden sonra şunlar ortaya çıktı:

1-) Rumlar ya da Batılı odaklar ne zaman isterlerse KKTC’yi ve Türkiye’yi “barış masasına” oturtabiliyor.
2-) Her “barış görüşmesinde” Türk tarafı daha fazla taviz veriyor ve bir sonraki “barış görüşmesi” verilen tavizler veri kabul edilerek başlıyor.

Bu anlamda kolaylıkla şu tahminde bulunabiliriz: Mevcut zihniyet iktidarda kalırsa çok değil birkaç yıl sonra “bir kez daha barış görüşmeleri” başlar ve görüşmelerin ana konusu Türk askerinin tamamen adadan çıkarılması olur! Zira Rum tarafı zaten istediği her şeyi kabul ettirebileceğini görmüştür. Geriye 2 konu kalmıştır artık:

A-) Türkiye’nin garantörlüğünün kaldırılması.
B-) Türk askerinin adadan tamamen ayrılması!

Ancak bu meselenin sadece bir yanı… Türkiye açısından daha önemli olan soru şu olmalı: Peki, 2 görüşme arasında Türkiye ne yapıyor?
– KKTC’deki Türklere yönelik herhangi bir bilinçlendirme faaliyeti yapıyor mu?
KKTC’deki ekonomik ve sosyal sorunları ortadan kaldıracak bir anlayış sergiliyor mu? Ya da Türkiye’nin ulusal çıkarlarına uygun olarak başka adımlar atılıyor mu?

Maalesef cevapların hepsi: “Hayır!”

Görüşmeler Rumlar tarafından bitirilir bitirilmez konu gündemden düşüyor, ta ki bir sonraki görüşmeye kadar. Tabi bu esnada KKTC’deki kardeşlerimizin haklı öfkesi dinmeye, klasik Rum propagandası yaygınlaşmaya, devam eden ekonomik sorunlar gerekçe gösterilerek “Ne olursa olsun Rumlarla anlaşalım!” düşüncesi yaygınlaştırılmaya devam ediyor. Böylece Türkiye, sürekli aynı oltaya takılmış oluyor.

DERİNLİKLİ STRATEJİK YAKLAŞIM

Benzer bir durum Ermenistan meselesinde de, Kuzey Irak sorununda da, şimdilerde Kuzey Suriye’de oluşturulmaya çalışılan PKK devletçiği meselesinde de aynı. Maalesef her şey günübirlik, her şey kısa vadeli ve her şey iç siyaset malzemesi olarak kullanılırken “milli davalar, milli çıkarlar” gibi kavramlar hiç hatırlanmıyor. Bu yüzden hiçbir konuda yol kat etmek mümkün olmuyor bu ülkede.

Oysa egemen güçlerin dünyaya ve sorunlara bakışları çok başka… Mesela birileri “Kara Hâkimiyeti Teorisi” üzerinden dış politikalarına yön veriyor. Başka birileri “Deniz Hâkimiyet Teorisine” uygun adımlar atıyor. Kimi başkaları “Kenar Kuşak Teorisi” üzerinden meselelere bakıyor. Akademisyenler, bilim insanları durmadan bu konular üzerinden yeni durumları araştırıyorlar ve milli çıkarlarına uygun hamleler yapmaya çalışıyorlar.

Stratejik hedefleri olduğu için birbirini tamamlayan taktik adımlar atmaları da kolaylaşıyor. Bu sayede sürekli olarak ilerleme, yani hedefe yaklaşma şansına sahip oluyorlar. Kırmızı çizgileri doğal olarak ortaya çıkıyor. ABD, Suriye’ye el atınca Rusya’nın var gücüyle oraya koşması “bir sonraki adımı” öngörmelerinin sonucu oluyor. Ukrayna’da batı destekli kargaşaya Kırım’da cevap veren Rusya, geyik olsun diye değil varlığı devam etsin diye Suriye’de, Irak’ta, İran’da taraf oluyor; yok olmamak için Gürcistan’da, Ukrayna’da askeri operasyon yapıyor; Çin’e, Hindistan’a bu yüzden “gelin beraber yol yürüyelim” diyor.

Bütün bunlar olurken aynı soru sürekli Türk semalarında yankılanıyor:

“Peki, Türkiye Nereye Koşuyor?”
=======================================
Dostlar, 

Sayın Koray Gürbüz, temel ulusal sorunlarımızdan olan “Kıbrıs sorunu” na ilişkin sağduyulu ve de haklı olarak “kaygılı” bir çözümleme (analiz) yapmakta. Biz de bu bağlamda kaygılıyız… Hem de epey.. Sayın Gürbüz’den eksik değil. Çünkü AKP iktidarının iktidarda kalmak için kendisini iktidar yapan Batılı güçlere vereceği küçük hatta orta boy ödün kalmadı.. Sıra büyük balıklarda ne yazık ki!

Nitekim Ege’de Yunanların 18 adacığımızı işgal edip silahlandırmasına ilişkin AKP’nin, toplumdaki isyana karşın “gık”ı çıkmıyor!? Geçen ay Çipras’ı ziyaret eden Başvezir (Başbakan!) Binali Yıldırım, gülücüklerini yüzünden eksik etmedi, pek şen ve şakraktı ama işgal edilen adacıklarımız için nedense “tek” sözcük etmedi, ısrarla etmiyorlar!?

“Büyük balık” olarak ne kaldı? Türkiye’nin yaşamsal çıkarları..
Kıbrıs’ta verilecek büyük ödünler..
Güneydoğu’da özerklik doğrultusunda ödünler..
Suriye – Irak’ta ABD – AB güdümünde taşeron politikalar..
……
Kezlerce yazdık bu sitede… Bir kez daha yineleyelim;

Kıbrıs’ta kırmızı çizgiler asla çiğnenmemelidir :

1. Londra ve Zürih Anlaşmalarından kaynaklanan Garantör ülke olma statüsü
2. KKTC’den Türk Kolordusunun çekilmesi ya da anlamlı kuvvet indirimi
3. % 38’i bulan toprak payında % 30’un altına karşılıksız inilmemesi ve Karpaz’da Rum yönetimine toprak verilmemesi
4. 2 bölgeli – egemen eşit 2 ayrı devlete dayalı yapılanma…
5. Tazminatlar, karşılıklı yerleşim – taşınmaz edinme, vatandaşlık…
konularında eşitlikçi, adil, hakkaniyetli uzlaşmacı çözümler…

6. Olmuyor ise KKTC halkının kendi yazgısını saptama hakkını kullanarak
Hatay gibi Türkiye’ye katılma kararı alması…

AKP = RTE‘nin söylem, eylem ve politikaları büyük özenle izlenmeli, yaşamsal ulusal çıkarlarımıza aykırı en küçük bir adıma izin verilmemelidir..
Erdoğan’ın Başbakan iken KKTC Başkanı Talat bey ile telefon görüşmesinde kahraman Rauf Denktaş aleyhine, O’nun tasfiyesi için söylediği sözler unutulmadı, unutulmamalı. Denktaş’ın Türkiye’deki konuşmalarını engelleme girişimi de…
Bugünlerde benzeri, daha beteri başlarında..
Bakanlar Almanya, Hollanda, Avusturya gibi ülkelere sokulmazken, bizzat Erdoğan, Cumhurbaşkanı olmasına karşın, Almanya’da konuşturulmamaktadır..
Erdoğan, bu gün, İstanbul’daki 22. Dünya Petrol Kongresinde Kıbrıs sorununda ilerleme sağlanamamasına üzüldüğünü belirtti.. Bu ne demek oluyor??

Sevgi ve saygı ile. 10 Temmuz 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir