Erdoğan’ın Alevi düşmanlığının kökeni

Erdoğan’ın Alevi düşmanlığının kökeni

Soner YALÇIN
SÖZCÜ, 1 Haziran 2014

(AS : Bizim katkımız yazının altındadır..)

O’na göre, “Cemevi, cümbüş evi”ydi! “Candaş medya” “Ateist Alevilik” gibi tanımlar yaptı. Aleviler’i katleden Yavuz Sultan’ın adını köprüye verdi. Madımak katliamı davası zaman aşımına uğrayınca, “hayırlı olsun” dedi. Reyhanlı’da “53 Sünni vatandaşımız hayatını kaybetti” ifadesini kullandı. Erdoğan’a bu sözleri söyleten bilinç altında nasıl bir Alevi düşmanlığı var?
Fikri alt yapısı nasıl oluştu? Kimlerden nasıl etkilendi?

Tes­pit: Ar­tık özel­lik­le “Muh­te­şem Yüz­yı­l” di­zi­sin­den do­la­yı Ka­nu­ni Sul­tan Sü­ley­man çok bi­li­nir ol­du. İti­ba­rıy­la yan­lış bi­li­nir­lik art­tı!
“Halk için­de mu­te­ber bir nes­ne yok dev­let gi­bi
Ol­ma­ya dev­let ci­han­da bir ne­fes sıh­hat gi­bi­”
Bu iki mıs­ra Ka­nu­ni’nin “dev­le­te na­sıl çok önem ver­di­ği­” şek­lin­de yo­rum­la­nı­yor!
“Dev­le­t” söz­cü­ğü Arap­ça’dan ge­lir ve 19’un­cu yüz­yı­la ka­dar bu­gün­kü an­lam­da kul­la­nıl­maz­dı. Arap­ça­da “dev­le­t”; fe­le­ğin çar­kı­nın dö­nü­şü­nün ba­zı ki­şi­le­ri “ta­lih­li­” kıl­ma­sı de­mek­ti. Ya­ni as­lı­da Ka­nu­ni di­yor ki:
“Ha­yat­ta en de­ğer­li şey mut­lu­luk­tur
Mut­lu­luk­la­rın en yü­ce­si bir so­lu­num doğ­ru­luk­tu­r”
Ya dev­let?.. O ne­re­de?.. Bu­gün bi­zim “dev­le­t” de­di­ği­mi­ze Os­man­lı “mül­k” di­yor­du! Os­man­lı ken­di­ni “Me­ma­lik-i Mah­ru­sa­” kav­ra­mıy­la ta­nım­la­dı; ko­ru­ma­sı- kon­tro­lün­de­ki top­rak­lar ile şe­hir­ler­de­ki ti­ca­ret ve za­na­at pa­di­şa­hın te­ke­lin­dey­di.
Os­man­lı’nın tüm sa­hip ol­du­ğu­na “mül­k” de­nir­di. Ve bu “mül­k” pa­di­şa­ha, Al­la­h’­ın em­riy­le “mi­ra­s” ola­rak gel­miş­ti.
“Dev­le­t”, mülk sa­hi­bi­nin sı­fa­tıy­dı; ya­ni, pa­di­şah biz­zat dev­le­tin ta ken­di­siy­di.
Os­man­lı bu sis­te­mi, Ro­ma­lı­la­r’­dan al­dı (Pat­ri­mo­ni­alizm). Bu sis­tem­de; gü­cü­nü gök­ten alan “Kut­sal Ba­ba­” ve hiz­met­çi­le­ri var­dı.
Rea­ya- be­ra­ya; ya­ni köy­lü- kent­li “yer­den bit­mey­di­”. Oy­sa ik­ti­dar sa­hi­bi “gök­ten in­mey­di­”; Al­la­h’­ın yer­yü­zün­de­ki göl­ge­siy­di!
Sü­rü ve ço­ban iliş­ki­siy­di bu; sü­rü­nün ço­ba­na ih­ti­ya­cı var­dı. Sü­rü’yü kul­la­rın oluş­tur­du­ğu­nu yaz­ma­ma ge­rek var mı?
Ve: Bu “dü­ze­n” (ni­zam) kut­sal­dı.
Ni­za­ma baş­kal­dır­mak, Al­la­h’­a baş­kal­dır­mak­la bir­di ve fe­sat­lık­tı; ka­rı­şık­lı­ğa (ih­ti­la­le) yol açar­dı; ce­za­sı ölüm­dü. Han­gi hu­ku­ka gö­re bu ce­za ve­ri­li­yor­du?
Ne­re­de bü­yük bir İs­lam im­pa­ra­tor­lu­ğu ku­rul­du ise ora­da “Ha­ne­fi Eko­lü­” be­nim­sen­di.
Os­man­lı’da iki hu­kuk sis­te­mi var­dı; bi­ri Şe­ri­at di­ğe­ri Ka­nun hu­ku­ku.
Bi­ri Al­la­h’­ın di­ğe­ri Pa­di­şa­h’­ın ira­de­siy­di.
İki hu­ku­kun da gö­re­vi, de­ğiş­mez/de­ğiş­ti­ri­le­mez “dü­ze­ni sağ­la­ma­k” ve “dü­ze­ni­” yü­rüt­mek­ti. Os­man­lı ik­ti­da­rı­nın dü­şün­sel dün­ya­sı ni­zam ile fe­sat­lık kav­ra­mı ara­sın­da iş­li­yor­du. Bun­lar ik­ti­da­rın ba­kı­şıy­dı.
Pe­ki ya halk? Ko­ca im­pa­ra­tor­luk her­ke­si “ku­l” ya­pa­ma­dı.
Bun­la­rın ba­şın­da Türk­ler/ Ale­vi­ler var­dı…

“Kö­tü Müs­lü­man Türk­le­r”

Türk­ler 10’un­cu yüz­yıl­dan iti­ba­ren Ho­ra­sa­n’­dan baş­la­ya­rak tüm İra­n’­a, Arap-İs­lam coğ­raf­ya­sı­na ve Ro­ma top­ra­ğı Ana­do­lu’ya ege­men ol­ma­ya baş­la­dı.
Türk­ler ön­ce­le­ri gö­çe­bey­di. Za­man­la ço­ban Türk­ler, top­ra­ğı sa­hip­len­me­ye baş­la­dı; Ro­ma köy­lü­sü­nün ye­ri­ni alıp yer­le­şik dü­ze­ne geç­ti. Arap­lar ve İran­lı­lar­la bir­lik­te Or­ta­do­ğu’nun en bü­yük et­nik gru­bu ol­du.
Türk­ler im­pa­ra­tor­lu­ğu bi­len bir mil­let­ti. Bu­nu yaz­ma­mın ne­de­ni, im­pa­ra­tor­luk ha­li­ne ge­len Arap Müs­lü­man­la­rı, Türk­le­ri hep “çöz­me­le­ri ge­re­ken bir so­ru­n” ola­rak gör­dü. Türk­ler kö­tü Müs­lü­man­dı! Çün­kü…
Hâlâ Cen­giz Han ya­sa­la­rı­nı uy­gu­lu­yor­lar­dı; ya­şam­la­rı fark­lıy­dı.
Ör­ne­ğin, ka­dın­lar er­kek­ler­den ay­rı ya­şa­mı­yor­du; iç içey­di­ler; rol­le­ri eşit­ti. Ka­dın­lar pe­çe tak­mı­yor­du. İs­te­dik­le­ri ye­re gi­dip ge­li­yor­du; eğ­len­ce­ler­de baş kö­şe­de otu­ru­yor­du. Ve en önem­li­si sa­va­şa ka­tı­lı­yor­lar­dı. Söz ve ka­rar­da ka­dın­lar var­dı; Türk bey­le­ri ölün­ce tah­ta eşi otu­ru­yor­du; Mo­ğol­la­r’­da Er­ge­ne Ha­tun ya da Ha­rezm­şah­la­r’­da Ter­ken Ha­tun gi­bi…
Türk­le­r’­in ce­na­ze ve dü­ğün­le­ri Müs­lü­man­la­ra (Arap­la­ra) ben­ze­mi­yor­du; Şa­man inan­cın­dan ge­ri adım at­mı­yor­lar­dı.
Ken­di boz­kır geç­miş­le­ri­nin bir par­ça­sı olan Şa­man-Şeyh ben­zer­li­ği ne­de­niy­le su­fi­li­ği/ta­sav­vu­fu be­nim­se­di­ler.
Hz.Ali’­nin ha­li­fe se­çim ay­rı­lı­ğı Müs­lü­man­lar ara­sın­da ay­rış­ma­ya ne­den ol­du ve Türk­ler Şah-ı Mer­dan Hz. Ali’­nin sa­fı­na geç­ti. Ay­rın­tı­ya gir­me­ye­yim…
Türk­ler ön­ce; her ha­re­ket­le­ri­ni kon­trol al­tı­na alan, ver­gi tah­rir def­ter­le­ri­ne ad­la­rı­nı ge­çi­ren, az da ol­sa ver­gi alan Os­man­lı’ya kar­şı ayak­lan­dı.
Son­ra; ida­ri ve ma­li ola­rak tı­ma­r’­ı sö­mü­rü ara­cı ha­li­ne ge­ti­ren ve Sün­ni­li­ği res­mi mez­hep ola­rak da­ya­tan te­ok­ra­tik Os­man­lı sis­te­mi­ne kar­şı ayak­lan­dı.
Dü­ze­n’­e is­yan eden Türk­ler/Ale­vi­ler, Os­man­lı yö­ne­ti­mi ta­ra­fın­dan fe­sat/boz­gun­cu ola­rak gö­rül­dü. Bi­çil­di. Ka­lan­la­rı “yo­la ge­tir­mek için tür­lü yön­tem­ler de­nen­di. Ör­ne­ğin, Cel­ve­ti­ye Ta­ri­ka­tı’nın
Şey­hi Aziz Hü­da­yi Efen­di’nin 1610’lu yıl­lar­da sa­ra­ya gön­der­di­ği bir ra­por var; “Her Ale­vi-Kı­zıl­baş kö­yü­ne bi­rer ca­mi­ ya­pıl­sın, bir ho­ca gön­de­ri­le­rek bun­la­ra Sün­ni­lik öğ­re­til­sin, bel­ki bun­la­rı böy­le­ce ıs­lah ede­bi­li­ri­z” di­yor­du!
Ki­mi Türk­lü­ğü bı­rak­tı Kürt ol­du; ki­mi Ale­vi­li­ği terk et­ti Sün­ni ol­du.

“Keş­ke Os­man­lı, Ale­vi­le­ri…”

Ge­le­lim gü­nü­mü­ze… Şu­nu göz­den uzak tut­ma­yı­nız; ül­ke isim­le­ri, ül­ke re­jim­le­ri de­ği­şe­bi­lir ama kül­tür ko­lay de­ğiş­mi­yor. Os­man­lı’nın bu an­la­yı­şı, Cum­hu­ri­yet dö­ne­min­de ki­mi­le­rin dü­şün­sel dün­ya­sı­nı et­ki­le­me­ye de­vam et­ti. Bun­lar­dan bi­ri Re­cep Tay­yip Er­do­ğa­n’­dı… Os­man­lı­cıy­dı!..
Er­do­ğa­n’­ın fi­kir­le­ri­ni be­nim­se­di­ği en önem­li fik­ri ön­de­ri Ka­dir Mı­sı­roğ­lu’y­du. Os­man­lı hay­ra­nı, hi­la­fet yan­lı­sı Mı­sı­roğ­lu, Cum­hu­ri­yet dev­rim­le­ri­ne kar­şı ol­du­ğu­nu gös­ter­mek için şap­ka dev­ri­mi­ne inat “fe­s” gi­yi­yor. Ata­tür­k’­e, Kur­tu­luş Sa­va­şı’na ve Türk Dev­ri­mi’ne küf­re­di­yor. Ve, “Os­man­lı keş­ke Ale­vi­le­ri bi­tir­sey­di­” di­yen bir “ta­rih­çi­”!
Er­do­ğa­n’­ın bi­lin­ci­ni bu dü­şün­ce­ler oluş­tur­du. Ka­fa­sın­da­ki “dü­ze­n” Os­man­lı sis­te­miy­di ve kuş­ku­suz mü­na­fık­lar bel­liy­di…
Er­do­ğa­n’­ın, Ale­vi/Türk kar­şıt­lı­ğı söz­le­ri­nin, ey­lem­le­ri­nin ta­rih­sel kö­ke­ni­ni bu­ra­lar­da ara­mak ge­re­ki­yor.
Er­do­ğan Baş­ba­kan ola­rak ken­di­ni “mül­k”­ün sa­hi­bi gö­rü­yor; “dev­let be­ni­m” di­yor!
“Mülk sa­hi­bi ola­ra­k” is­te­di­ği ye­re is­te­di­ği­ni ya­pa­ca­ğı­nı sa­nı­yor; ra­hat­ça “Ge­zi Par­kı’na AVM ya­pa­rı­m” di­yor. Kar­şı çı­ka­nı fe­sat­lık­la suç­lu­yor!
Tıp­kı Os­man­lı sul­ta­nı gi­bi! Ay­nı an­la­yış: Tür­ki­ye’de in­san yok; pa­di­şa­h’­ın/Er­do­ğa­n’­ın ku­lu var! Öl­sün, sa­kat­lan­sın ku­lun hiç­bir öne­mi yok Er­do­ğan için; ye­ter ki “cam çer­çe­ve kı­rıl­ma­sı­n”; ya­ni mül­k’­üne za­rar gel­me­sin! Dü­zen bo­zul­ma­sın!
“Er­do­ğan ka­nu­nu­” bu­dur… Ge­zi’de Ale­vi ara­ma­sı Os­man­lı ba­kış açı­sı­nın so­nu­cu­dur! Er­do­ğan Tür­ki­ye Cum­hu­ri­ye­ti Baş­ba­ka­nı ola­rak de­ğil; Os­man­lı sul­ta­nı gi­bi, kar­şı çı­ka­na sert ta­vır al­ma­sı­nın se­be­bi bu­dur.
Dü­şün­sel dün­ya­sın­da Ale­vi­ler iti­ba­rıy­la Türk­ler ye­ni de­ğil bin yıl­dır zın­dık!..

Türk düşmanlığının kökeni

Er­do­ğan di­yor ki: “Hı­zır pa­şa­lar asır­lar ön­ce­sin­de kal­mış­tır. ‘A­çı­lın ka­pı­lar şa­ha gi­de­li­m’ di­ye, me­det ara­ma dö­ne­mi de asır­lar ön­ce­sin­de kal­mış­tır.”
Er­do­ğan “Hı­zır Pa­şa­” ol­du­ğu­nun far­kın­da de­ğil; de­mek Hı­zır Pa­şa’yı ta­nı­mı­yor. Ta­rih bil­gi­si bu ka­dar! Er­do­ğan “Şa­h”­ın kim ol­du­ğu­nu da bil­mi­yor; Hz. Ali’­dir. “Hz. Ali dö­ne­mi bit­miş­ti­r” de­di­ği­nin far­kın­da de­ğil?
Er­do­ğan “ka­pı­”yı da bil­mi­yor; Os­man­lı sis­te­mi­nin sem­bo­lü; Av­ru­pa’da­ki gi­bi “mer­di­ve­n” de­ğil; “ka­pı­”dır! Dev­let ka­tı­na “gü­ç” ka­pı­sın­dan gi­ri­lir. “Ka­pı­” si­ya­sal gü­cün sim­ge­si­dir. Di­ni an­la­mı­na ba­kar­sak; “ka­pı, Al­lah ka­pı­sı­dır.”
“Ka­pı­” ta­sav­vuf an­la­yı­şın­da “in­ti­sa­p” et­me­dir; “bağ­lan­ma­dır.”
Hz. Ali’­nin tüm mer­te­be­le­ri dört ka­pı, kırk ma­ka­m’­dır.
Er­do­ğa­n’­ın “me­det ara­ma­” söz­le­ri­ne hiç gir­me­ye­yim…
Ce­me­vi’nin bah­çe­sin­de Ale­vi öl­dü­ren­ler “dö­ne­min bit­ti­ği­ni­” ne ka­dar ko­lay di­le ge­ti­ri­yor?..
Ge­le­lim sö­zün sa­hi­bi Pir Sul­ta­n‘­a…
Mu­ha­lif bir söy­le­min söz­cü­sü ve bu bağ­lam­da da ge­le­ne­ğin üret­ti­ği ko­lek­ti­fin se­siy­di. Ku­ru­lu dü­ze­nin hak­sız­lık­la­rı kar­şı­sın­da du­ran; eko­no­mik ve si­ya­si hak­la­rı­nı ara­yan, baş­kal­dı­ran ve di­re­ni­şe ça­ğı­ran Ale­vi/Tür­k’­tü.
Pir Sul­ta­n’­la Hı­zır Pa­şa iliş­ki­si; Os­man­lı ile Türk/Ale­vi iliş­ki­si­ne ben­zer.
Pir Sul­ta­n’­ın asıl adı Hay­da­r’­dı. Si­vas Vi­la­ye­ti’n­de Ba­naz Kö­yü’n­de doğ­du. Ale­vi Oca­ğı’­nın pi­ri idi.
Mü­rit­le­ri ara­sın­da So­fu­lar kö­yün­den ge­len Hı­zır isim­li bir der­viş var­dı. Hı­zır İs­tan­bu­l’­a git­ti; “o­ku­du­” Pa­şa-Bey­ler­be­yi ol­du. Si­va­s’­a atan­dı ve ayak­la­nan Pir Sul­ta­n’­ı Si­va­s’­ın Top­rak Ka­le­si’­ne hap­set­ti. Yet­me­di asıl­ma­ya mah­kum et­ti.
Ge­le­lim di­ğer iliş­ki­ye…
Türk­ler/Ale­vi­ler, Os­man­lı’nın ku­ru­cu­suy­du. Za­man­la Os­man­lı yö­ne­ti­miy­le yol­la­rı ay­rıl­dı. Os­man­lı, Tür­k’­ü aşa­ğı­la­ma­ya baş­la­dı:
Ho­ca Saa­det­tin Efen­di’ye gö­re Türk; le­ş’­ti.
Na­ima’­ya gö­re Türk; az­gın­dı; çir­kin yüz­lüy­dü; ka­bay­dı; ca­hil­di.
Ne­f’­i’­ye gö­re Türk; Al­la­h’­ın ir­fan pı­na­rı­nı ya­sak­la­dı­ğıy­dı.
Ha­fız Çe­le­bi’ye gö­re Türk; ba­ban bi­le ol­sa öl­dü­rül­me­si ge­re­ken­di.
Sad­ra­zam Ku­yu­cu Mu­ra­t’­a gö­re Türk; ba­şı vu­rul­ma­sı ge­re­ken pi­s’­ti.
Ak­sa­ray­lı Ke­ri­med­din Mah­mu­d’­a gö­re Türk; hun­har kö­pek ve kurt gi­biy­di; Tür­k’­ün eli­ne fır­sat ge­çer­se yağ­ma­yı ga­ni­met bi­lir­di.
Mer­zi­fon­lu Sey­yit Ab­dur­rah­man Eş­re­f’­e gö­re Türk; ta­lan­da, ül­ke yak­mak­ta eş­siz­di bir gad­dar­dı.
Şey­hü­lis­lam Mus­ta­fa Sab­ri Efen­di’ye gö­re Türk; soy­suz­du. Vah­det­ti­n’­e gö­re Türk; di­ni, so­yu so­pu, yur­du be­lir­siz kar­ma­ka­rı­şık bir ca­hil­ler sü­rü­süy­dü.
Bu söz­ler hiç şa­şır­tı­cı de­ğil…
Rum­be­yoğ­lu Fah­ret­tin Bey, 1920 yı­lın­da İs­tan­bu­l’­un iş­ga­li sü­rer­ken Da­mat Fe­rid hü­kü­me­tin­de Maa­rif Na­zır­lı­ğı’na ya­ni Mil­li Eği­tim Ba­kan­lı­ğı’na ge­ti­ril­di ve gö­re­ve ge­lir gel­mez ilk işi, ki­tap­lar­dan “Tür­k” sö­zü­nü çı­kart­mak ol­du. (Ana­ya­sa’dan, ka­mu ban­ka­la­rın­dan kim­le­rin “Tür­k” adı­nı çı­kar­ma­ya ça­lış­tı­ğı­nı bi­li­yor­su­nuz.)
Çal­dı­ran Sa­va­şı’n­dan ön­ce­ki ya­zış­ma­la­rın­da Ya­vuz Sul­tan Se­lim, Şah İs­ma­il’­e ne di­yor­du: “Ben Sul­tan Be­ya­zıt oğ­lu Sul­tan Se­lim, sen ki ey eşek Türk.”
Pe­ki…
Os­man­lı; Er­me­ni­le­re “mil­let-i sa­dı­ka­”, Arap­la­ra “kavm-i ne­ci­p” der­ken Türk­le­r’­i ne­den aşa­ğı­la­dı?
Os­man­lı bir im­pa­ra­tor­luk­tu; kul­la­rı ara­sın­da bir­çok din-mez­hep ve et­nik men­sup­luk var­dı. Ni­ye Tür­k’­e düş­man­lık et­sin?
As­lın­da Os­man­lı’nın “Tür­k” de­di­ği, “kut­sal dü­ze­ne­” baş­kal­dı­ran Ale­vi’y­di!
Os­man­lı, Ale­vi’ye Türk di­yor­du… Ale­vi düş­man­lı­ğı­nın te­me­lin­de Türk düş­man­lı­ğı var­dı. Arap Tür­k’­e na­sıl “kö­tü Müs­lü­ma­n” gö­züy­le bak­tı ise, Os­man­lı da öy­le bak­tı. Öy­le ki, bu ba­kış açı­sı, bir Türk Dev­le­ti olan Sa­fe­vi­ler dö­ne­min­de
da­ha da art­tı.
Os­man­lı-Sa­fe­vi­ler Sa­va­şı hep bir “ez­be­r” üze­rin­den ko­nu­şu­lu­yor. As­lın­da bu sa­va­şa, “Os­man­lı-Türk Sa­va­şı­” mı; ya da “Tür­k’­ün Tür­k’­le sa­va­şı­” mı de­me­li­yiz. Ama Os­man­lı Türk­lü­ğü ka­bul et­mi­yor­du! O dö­nem…
Şah İs­ma­il, “Şah Ha­ta­yi­” mah­la­sıy­la Ça­ğa­tay Türk­çe­si’y­le ya­zar­ken, Os­man­lı Sa­ra­yı Türk­çe­si’ni, Arap­ça ve Fars­ça so­ka­rak bo­zu­yor­du.
Üs­te­lik… Türk­ler, Sa­fe­vi­ler ile İran ta­ri­hi­ne çık­mış fi­lan de­ğil; bas­kın rol­le­ri Sa­fe­vi­le­r’­den çok ön­ce baş­la­dı. “Tür­k” ol­ma­dan İran ta­ri­hi ya­zı­la­maz. Ya­zı­la­ma­dı. Pe­ki… Türk­ler Os­man­lı’ya na­sıl ba­kar­dı; “Os­man oğ­lu­” di­ye anıp ken­di­le­ri­ne denk gö­rür­ler­di. Os­man­lı “e­şit gö­rül­me­yi­” ka­bul et­me­di; ede­me­di.
De­mem o ki: Bu­gün ül­ke­miz­de­ki Ale­vi düş­man­lı­ğı ile Türk düş­man­lı­ğı­nın or­ta­ya çı­kış se­be­bi rast­lan­tı de­ğil­dir. İzi Os­man­lı’nın ge­le­nek­çi an­la­yı­şın­da­dır; Er­do­ğan sa­de­ce bu­nun ta­kip­çi­si­dir…
=========================
Dostlar,

Değerli yazar Soner Yalçın’ın bu makalesi önemlidir.
(Biraz gecikerek de olsa paylaşmak istedik.)

Önce Kanuni’nin şu sözüne bakalım :

  • “Halk için­de mu­te­ber bir nes­ne yok dev­let gi­bi
    Ol­ma­ya dev­let ci­han­da bir ne­fes sıh­hat gi­bi­”

Bu sözler, padişahlığının 46. yılında, 64 yaşında iken Zigetvar kalesi kuşatmasında söylenmiştir. Kanuni, olasılıkla apandisit krizi nedeniyle çok şiddetli sancıdan kıvranmaktadır. O yaşına dek aklına gelmeyen görünmez hazine sağlığın çoook geç bir ayrımsanmasıdır (fark edilmesidir). Izdırabı öylesine büyüktür ki Kanuni’nin, tek 1 nefes bu ağrıdan kurtulmak için Devlet denilen o yüce varlıktan – saltanattan vazgeçmeye hazırdır. Ne var ki işe yaramaz!
********
Alevi ya da başkaca bir inanç, etnisite, milliyet vb. düşmanı ırkçı – ayrımcı her kim varsa Allah ıslah eylesin, başkaca ne diyelim, ne dileyelim..

Ancak bu kişi neredeyse Sultan yetkisi ile Türkiye’nin tepesinde ise, orada ciddi ve yakıcı bir sorun var demektir. Anayasaya göre herkesin Cumhurbaşkanı olmak, tarafsız olmak zorunda biri ise, deyim yerindeyse sorun ‘çatalkazık‘ olmaktadır. Üstelik bu düşmanlık eylemli biçimde, davranış – söz ve uygulamalarla dışa vuruluyorsa, sorun daha da büyüyebilir. Hem Devletin kurumsal yapı ve işleyişi hem de bu kişinin kendisi, ne yapıp edip, düşmanca – ayrımcı – insanlık dışı her tür edimden kurtulmanın yolunu mutlaka bulmak zorundadır.

Anayasalar, bu vb. temel insan hak ve özgürlüklerine erişmek ve onları güvencelemek, devletin ve yöneticilerinin yetkilerini sınırlamak için İNSAN DERİSİ İLE KAPLIDIRLAR.. Paris Carnavelle müzesinde bu bölüm ziyaret edilebilir.

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi (İHEB), yüz yılların – bin yılların kavgasının şahikası olarak Birlemiş Milletler çatısı altında ancak 10 Aralık 1948’de bağıtlanabilmiştir. Daha 1. ve 2. maddesinde temel ereğini haykırır :

Madde 1
Tüm insanlar özgür; onur ve haklar bakımından eşit doğar.
Akıl ve vicdanla donatılmış olup,
birbirlerine karşı bir kardeşlik anlayışıyla davranır.

Madde 2
Herkes; ırk, renk, cinsiyet, dil, din, siyasal ya da başka bir görüş, ulusal ve toplumsal köken, doğuş ya da benzeri başka bir statü gibi herhangi bir ayrım gözetilmeksizin bu Bildirge’de ileri sürülen tüm hak ve özgürlüklere sahiptir.

Bu ve izleyen maddelerin, yerkürede yaşayan tüm Dünyalılarca iyice bellenmesi ve içselleştirilmesi en temel küresel sorunsal (problematik) olarak duruyor hala..

Aydın olmak, hele son yıllarda Türkiye’de, ne zor bir işmiş.. Sabır taşı çatlasa da ortadan ikiye yarılmamak ve İNSANI AYDINLATMA uğraşını sürdürmek..

İyi de, insanın kendisinin hiç mi yükümü yok okuyup aramak, gerçeği bulmak, takıntılarını sorgulayıp ayıklamak, kendini aşıp kemale erişmek, insanlaşmak??
Sevgi ve saygı ile. 12 Haziran 2017, Datça 

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir