27 Mayis’a Giden Yolda

27 Mayıs’a giden yolda


(AS: Kısa katkımız yazının altındadır..)

1950’li yıllarda yükseköğrenim için Anadolu’nun çeşitli yörelerinden İstanbul’a gelen öğrenciler, devlet yurtları yetersiz olduğundan hayırsever işadamlarının kendi illeri adına açtıkları yükseköğretim yurtlarında kalırlardı.
1957 genel seçimlerinden sonra Demokrat Parti (DP) hükümeti, muhalefet partilerine ve üniversite hocalarına da baskı kurmaya başlamıştır.
Prof. Dr. Hüseyin Naili Kubalı, Cumhuriyet Gazetesinin 2 Ocak 1958 Perşembe günkü nüshasında “Meclis İç tüzüğündeki Değişiklikler Yasal Değildir” başlığı altında bir yazısından dolayı zamanın Milli Eğitim Bakanı tarafından bakanlık emrine alınmıştır.
1 Mayıs 1959’da Cumhuriyet Halk Partisi (CHP) Genel Başkanı İsmet İnönü Uşak’ta DP’liler tarafından taşlı saldırıya uğrayarak başından yaralanmış, Kurtuluş Savaşı’nda kumandanlık yaptığı karargâha sokulmamıştır.
4 Mayıs 1959 günü İstanbul’a gelen İsmet İnönü’yü Topkapı’da karşılamaya giden vatandaşlar, DP’nin siyasi milisleri ve polisler tarafından saldırıya uğramış, yüzlerce vatandaşı linç edilmekten askeri birlikler kurtarmıştır.

Radyodan anons
DP Hükümeti tarafından Vatan Cephesi adıyla bir örgüt oluşturulmuştur. Güya Vatan Cephesi’ne üye olanların adları radyo aracılığı ile sabahtan akşama kadar anons edilmeye başlanmıştır.
1960 yılının Nisan ayında ise, Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) yargının tüm yetkilerine sahip, tamamı DP milletvekillerinden oluşan 15 kişilik Tahkikat Encümeni kurulmuştur. Bu komisyonun kuruluşuna tepki olarak zamanın muhalefet partisi CHP Genel Başkanı Sayın İnönü’nün 18 Nisan 1960’ta TBMM’de yaptığı konuşmaya (AS: ” Böyle giderseniz sizi ben bile kurtaramam!” sansür koyarak, ne yazılı basında ne de radyoda duyulmasına olanak vermiştir.
Bütün bu gelişmelerin ardından, Milli Türk Talebe Birliği (MTTB), İstanbul Üniversitesi (İÜ), İstanbul Teknik Üniversitesi (İTÜ) Talebe Cemiyetleri yönetim kurulu üyeleri ve bir grup üniversite öğrencisi görev bölümü yaparak 27 Nisan akşamı İstanbul’daki tüm özel ve devlet yurtlarını dolaşmış: “Yarın sabah 09.00’da İÜ merkez binasının bahçesinde Tahkikat Encümeni’ni telin mitingi yapılacağını…” duyurarak, İsmet Paşa’nın teksir ettirilmiş, 18 Nisan Meclis konuşmasını el altından dağıtmışlardır.
28 Nisan sabahı, öğrenci liderleri İÜ bahçesinde toplanan binlerce öğrenciye konuşma yaparken, Kapalı Çarşı tarafından bahçeye giren bir grup polis yakaladığı öğrencileri coplayarak ve sürükleyerek polis otobüslerine doldurmaya başladı. Biz öğrenciler de, yeni bellenmiş üniversite bahçesindeki toprak parçalarını polislere atarak kurtulmaya, bir taraftan da Beyazıt tarafındaki ana kapıdan dışarıya çıkmaya çalışıyorduk. O anda, bir grup polisin ana kapıdan üniversite bahçesine giren İÜ Rektörü Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’a “Bütün bunlar senin başının altından çıkıyor…” diyerek bağırdığını, Sayın Rektörün tartaklandığını ve zorla polis aracına bindirildiğini gördük.
Sonradan öğrendiğimize göre rektörümüzü Sirkeci’deki polis karakoluna götürmüşler. Kanlı gömleğini değiştirerek, öğrencilere dağılmaları için konuşma yapmasını istemişler. Rektörümüz gömlek değişikliğini kabul etmeden geldi ve dağılmamız için gerekli konuşmayı yaptı.
Daha sonra ana kapıdan Beyazıt Meydanı’na çıktığımızda atlı ve silahlı polislerle karşılaştık. Atları üzerimize sürüyor, coplarla dövüyorlardı. Turan Emeksiz polis kurşunu ile öldürüldü, Hüseyin Onur ise yaralandı ve ömür boyu sakat (AS: engelli) kaldı.
29 Nisan akşamı İÜ bahçesinde binlerce öğrenci toplandık. Konuşmalar yaparak

  • “olur mu böyle olur mu,
    kardeş kardeşi vurur mu,
    kahrolası diktatörler
    bu dünya size kalır mı?”

    sloganını atarak sabahlamaya karar vermiştik ki; 03.00 sularında Bölge Sıkıyönetim Komutanı Tuğgeneral Refik Tulga geldi. Üniversite bahçesinin dışında askeri araçların beklediğini, hiçbir direnme ve taşkınlık yapmadan araçlara binmemizi emretti. Öğrenci liderleri ve komutan arasında yapılan görüşmelerden sonra araçlara binmeye karar verdik.

Öğrenciler götürüldü
Benim bindiğim araç, bizi Davutpaşa Kışlası’na götürdü. Gün ağarmıştı, araçtan indiğimde eğitim alanında binlerce öğrencinin bulunduğunu gördüm. Bir kısmı top oynuyor, bir kısmı kaçmaya çalışıyordu. 10-15 dakika sonra kışlanın üzerinde bir helikopter dolaşmaya başladı. Kışladaki subaylar sıkı tedbirler alarak öğrencilerin kaçmalarını önlediler ve tekrar araçlara bindirerek İstanbul’daki askeri birliklere dağıttılar. Sonradan öğrendik ki helikopterin içinde zamanın Genelkurmay Başkanı Orgeneral Rüştü Erdelhun varmış.
Ben ve 400 kadar öğrenci Hadımköy- Akpınar kışlasına götürüldük. Sıkıyönetim Komutanlığı’ndan birer hafta arayla gelen savcıların teksir edilmiş ifade tutanaklarını, Hukuk Fakültesi son sınıfındaki arkadaşlarımızın uyarısı ile imzalamadık. Garnizon Komutanı Alb. Edip Kırtıloğlu’na şikâyet edilmemize rağmen en ufak bir baskı görmedik. En nihayetinde askeri savcı Yzb. Aydoğan Karslıoğlu’nun Hukuk Fakültesindeki arkadaşlarımız ile birlikte düzenledikleri ifade tutanaklarını imzaladık.
  • 27 Mayıs 1960 sabahı Garnizon Komutanı’nın getirdiği radyodan;
  • “Dikkat, dikkat. Türk Silahlı Kuvvetleri memleketin idaresine el koymuştur…”
    diyen Alb. Alparslan TÜRKEŞ’in sesiyle uyandık.
    Saat 11.00 sularında, Milli Birlik Komitesi Başkanı, TSK Başkomutanı, Devlet ve Hükümet Başkanı Orgeneral Cemal GÜRSEL’in “tutuklu bütün öğrenciler serbest bırakılacaktır.” talimatıyla, 27 gün önce alındığımız Beyazıt Meydanı’na askeri araçlarla götürülerek serbest bırakıldık.
    1961 Anayasası ile
    – Anayasa Mahkemesi,
    – DPT (Devlet Planlama Teşkilatı),
    – çift meclisli (Senato ve Millet Meclisi) Parlamento oluşturulmuş,
    – çalışanlara sendikal haklar vb. gibi özgürlükler getirilmiştir.
    Sayın Prof. Yakup Kepenek’in (25 Mayıs 2015, Cumhuriyet) yazdığı gibi “Özgürlüğün en güzel on yılı” 12 Mart 1971 Muhtırasına kadar yaşanmıştır.
    Bugün, aradan geçen 57 yıldan sonra hâlâ 27 Mayıs Askeri Müdahalesi bir darbe midir? Yoksa bir devrim midir tartışmaları yapılmaktadır. 12 Mart 1971 Muhtırasına kadar 1. Beş yıllık Kalkınma Planı harfiyen uygulanmış, kalkınma hızı ile enflasyon baş başa (%6,5-7) gitmiştir. Muhtıradan sonra kalkınma planları hedeflerinden saptırılmış, maalesef siyasilerimiz plan yerine pilavı tercih etmişlerdir.

Aritmetik demokrasisi
Zamanın İstanbul Emniyet Müdürü Ferit Sözen başta olmak üzere, Zeki Şahin, Bumin Yamanoğlu ve isimlerini bilmediğim diğer polis şeflerinin İstanbul Üniversitesi öğrencilerine ve Rektör Ord. Prof. Dr. Sıddık Sami Onar’a karşı saldırganca tutumu, hükümetin üniversite hocaları için Kara Cübbeliler gibi beyanları, bence 27 Mayıs Askeri Müdahalenin ilk kıvılcımını oluşturmuş, en azından askeri müdahalenin gerçekleşme zamanını öne çekmiştir. Aradan 57 yıl geçmesine rağmen Türkiye Cumhuriyeti, ünlü matematik hocamız Ord. Prof. Dr. Cahit ARF’ın (1910- 1997),
o zaman dediği gibi “aritmetik demokrasisi ile yönetilmektedir”. Ne yazık ki bir türlü “matematik demokrasisine” geçemedik.

Yazımın başında belirttiğim gibi ülkemizin hayırsever insanları tarafından İstanbul, Ankara gibi sınırlı sayıda üniversitenin bulunduğu şehirlerde yaptırılan yurtlarda kalarak yüksek öğrenimlerimizi tamamlama imkânı bulduk. Bu vesileyle, Çoruh (bugünkü Artvin ili) Lisesi’nin ilk mezunlarını verdiği 1957’de, İstanbul’da Çoruh Yüksek Tahsil Talebe Yurdu’nu açarak, yüzlerce Artvinli üniversite öğrencisine barınma olanağı sağlayan değerli işadamı merhum Ali Rıza Çarmıklı’yı rahmet ve saygıyla anıyorum.
12 Mart 1971 Askeri Muhtırası’- ndan sonra tutuklanan Ziverbey Köşkü zindanlarında gördüğü insanlık dışı işkencelerden psikolojisi ve sağlığı bozulan, ölünceye kadar (30 Ağustos 1987) devrimci ruhunu kaybetmeyen Doğu Karadenizli (Rize-Çayeli) hemşerim, arkadaşım Avukat Nuri Yazıcı’yı (Kastro Nuri) ve 29 Ağustos 2015 günü sonsuzluğa uğurladığımız hemşerim, arkadaşım Elk. Yük. Müh. Engin Dağıstanlı’yı rahmetle anıyorum. Alb. Edip Kırtıloğlu ve Askeri Savcı Aydoğan Karslıoğlu’na yaşıyorlarsa kendilerine, ebediyete intikal etmişler (AS: sonsuzluğa göçmüşler) ise çocuklarına ve torunlarına saygılarımı sunarım.  

Raşit OSMANÇAVUŞOĞLU (ÇELİK)
Jeofizik Yüksek MÜHENDİSİ
29 Mayıs 2017, Cumhuriyet
===============================
Dostlar,

27 Mayıs 1960 Devrimi’nin  57. yılında bu önemli yazıyı da paylaşmak istedik sitemizde.
Makalenin yazarı Sayın Raşit OSMANÇAVUŞOĞLU (ÇELİK)’e teşekkür ederiz.
Büyük ATATÜRK,

  • “Tarihi yazan yapana sadık kalmazsa, tarihsel gerçekler büsbütün başka bir görünüm alır..” 

    uyarısında bulunmuştu. Türk Tarih Kurumu‘nu başlıca bu amaçla kurmuş ve kalıtından (mirasından) gelir bırakarak Devlet dairesi biçiminde değil, bağımsız – özerk kalmasını planlamıştı. 12 Eylülcüler Atatürk’ün vasiyetini bile çiğneyerek, Türk Dil Kurumu ile birlikte Türk Tarih Kurumu’nu da yozlaştırdılar..Bu yüzden, günümüzde tarih yazımı da Dilimize sahip çıkmak da biz yurttaşlara kaldı.. O yüzden 27 Mayıs 1960 Devrimi hakkında müthiş çarpıtmalar nedeniyle bu yıl epey yazıya yer verdik sitemizde..
    Dikkati çekmiştir, metinde ayraç içinde zaman zaman Türkçe karşılıklarını koyuyoruz sözcük ya da deyimlerin.. Dil Derneği üyesi olarak kelebeğin kanatlarını çırpması örneği çabamızı sürdürüyoruz..İnsanımızın da gerçekleri öğrenmek için çoook çaba göstermesi, yaşamda insanın başına gelebilecek en büyük yıkım (felaket) olan “beyin iğfali”nden korunmak için elinden geleni yapması beklenir.. Yalın bir benzetme ile, nasıl çürük elma yemiyorsak, bilginin de yanlışına kafamızda yer vermemeliyiz..

    Sevgi ve saygı ile. 29 Mayıs 2017, Ankara

    Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir