SERMAYE BİRİKİM REJİMİNİN YALIN HALİ: SOMA KATLİAMI…

SERMAYE BİRİKİM REJİMİNİN YALIN HALİ: SOMA KATLİAMI…

DİSK Yönetim Kurulu adına Genel Başkan Kani Beko, Soma Katliamının 3. yılı nedeniyle bir açıklama yaptı.

Açıklamanın tam metni şöyle:

SERMAYE BİRİKİM REJİMİNİN YALIN HALİ: SOMA KATLİAMI…

13 Mayıs 2014 tarihinde Manisa’nın Soma ilçesinde ülkemizin gördüğü en büyük maden katliamı yaşandı. Sermaye birikim rejiminin en acımasız, en katliamcı hali kendini Soma Holding’in işlettiği kömür madeninde gösterdi. Güvencesiz ve taşeron ilişkilerinin hakim olduğu madende, kuralsız çalışma ve üretim zorlaması sebebiyle yaşanan faciada toplam 301 işçi katliama kurban verildi.

Madenlerde 13 yılda ortaya çıkan tablo korkunçtur. Maden facialarında en az 565 madenci iş cinayetlerine kurban gitti. Bu faciaların yaşandığı madenlerde rödovans, taşeronlaştırma ve kuralsız çalışmanın temel üretim biçimi olması asla tesadüf değildir. Sonuçların en trajik örnekleri toplumda ağır travmalar yaratırken siyasal iktidarın vurdumduymazlığı ve madenlerdeki ölümleri fıtrata, kadere, işçinin yetersizliğine bağlama yaklaşımı, bütün bu kanlı süreçleri örtmeye dönük politikalardır.

Bu yaklaşımlardan cesaret alan şirketler için, mesleki eğitim ve birikim önem olmadığı gibi, iş sağlığı ve güvenliği uygulamalarını da tamamen bir maliyet kalemi olarak görülmektedir. Maksimum karı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler.

Bu birikim rejimi ve bunun yarattığı politik zihniyet, Soma’dan Zonguldak’a ,Torunlar’dan Ermenek’e, Şirvan’dan Yalvaç’a yaşanan katliamlar karşısında açık bir utanmazlık sergilemektedir.

Özelleştirme, taşeronlaşma, rodövans vb bilinçli ama çalışanlar için ölüm anlamına gelen uygulamalar; kamu madenciliğini küçültmüş, kamu kurum ve kuruluşlarında uzun yıllar sonucu elde edilmiş olan madencilik bilgi ve deneyim birikimini dağıtmıştır. Yoğun birikim ve deneyime sahip olan kurum ve kuruluşlar yerine, teknik ve alt yapı olarak yetersiz, deneyim ve uzmanlaşmanın olmadığı kişi ve şirketlere üretimin bırakılması, işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin hızla terkedilmesine neden olmuştur. Buna kamusal denetimin ve yaptırımın yetersizliği de eklenince facialar ardı ardına gelmeye başlamıştır.

Ülkemizde çok tehlikeli sektörlerde, ölümcül riskler taşıyan, hiçbir kuralı ve denetimi tanımayan, bilimsel gelişmelerden ve teknolojik yeniliklerden uzak, ya teknik elemanın gözetim ve denetimini göstermelik olarak istihdam eden ya da tamamen gözardı eden, büyük ölçüde emek yoğun koşullarda üretim yapan pek çok maden firması ya taşeron ya da rodövans ilişkileri içinde çalışmaktadır. Bu tür işletmeler açısından işçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamaları tamamen maliyet kalemi olarak görülmekte ve maksimum karı elde etmek için en hızlı ve en acımasız üretim süreçlerini yaşama geçirme konusunda hiç tereddüt etmemektedirler.

Bu ekonomik faaliyet biçimi, siyasal iktidarın sermaye birikimi yaratmasının temel karakteri olmuş durumdadır.

Kamusal üretimin yaratmış olduğu bütünsel üretim süreci ve koordinasyonu bu parçalanmayla birlikte ortadan kalkmış, bütünsel üretimin olmazsa olmaz koşulları parça parça taşeronlaştırılmış, bütünlük ve koordinasyon kopmuş ve dolayısıyla işçi sağlığı ve iş güvenliği önlemlerinin sistemli ve koordineli uygulaması da ortadan kaldırılmıştır.

Taşeronlaştırma ve güvencesiz çalıştırma ile birlikte, sendikal örgütlenmenin kapsamı daraltılmış, sendikal denetimlerin alanı da böylece sınırlandırılmıştır.

Bu alana ilişkin yapılmış resmi araştırmalar ve raporlar madenciliğin olumsuz koşullardan kurtarılması için hiçbir şekilde değerlendirilmemiş ve tamamen göz ardı edilmiştir.

İşçi sağlığı ve iş güvenliği mevzuatının piyasa gerekleri çerçevesinde düzenlenmesi devam etmektedir. Madencilik uygulamalarına dönük mevzuatta yapılan değişiklikler toplumsal yarar gözeten “insan onuruna yakışır iş” anlayışı temelinde ve işçi sağlığı ve iş güvenliği alanına dönük olarak ele alınmamaktadır.

Soma katliamı bu denetimsizliğin ve aldırmazlığın geldiği son nokta olmuştur.

Yıllardır bu konularda çalışma yapan, sorunlara dikkat çeken sendikalar, meslek odaları ve birliklerinin uyarılarını dikkate almayan anlayışların, işçi sağlığı ve iş güvenliği alanında ciddi adımlar atabilmesi mümkün görünmemektedir.

Soruyoruz: İşçi sağlığı ve iş güvenliği uygulamalarını uluslararası normlar düzeyine çıkararak kalkınmayı ve gelişmeyi temel politika haline getirmek gerekmiyor mu? Kanla, ölümle, hastalıklarla, sakat kalmalarla kalkınan bir toplumun geleceği nasıl sağlıklı olabilir? Böyle bir toplumun üretken özelliği kalabilir mi?

Ve sonuç olarak;

1-Taşeronluk kesinlikle yasaklanmalıdır. Taşeron maden işçileri kamu işçisi yapılmalıdır. Madenleri kamu işletmelidir.
2-Rödovans Anayasaya aykırıdır. Hukuksuz olarak yapılan bu sözleşmeler fesih edilmeli ve tekrarı olmamalıdır.
3-Sendikalaşmanın önündeki engeller kaldırılmalıdır. Maden işçilerinin sendikalı olmasının, sendikalarını özgürce seçmelerinin önü açılmalıdır.
4-Madenlerin denetim mekanizması bağımsız olmalıdır ve harcamaları kurulacak bir fondan karşılanmalıdır. Ayrıca devletin denetimi güçlü bir hale getirilmelidir.
5-ILO’nun madencilikle ve diğer çalışma alanlarıyla ilgili sözleşmeleri ve diğer uluslararası mevzuat en uygun bir şekilde düzenlenmelidir. Özellikle metalik madenlerde yaşam odalarının kurulması hızla yaşama geçirilmelidir.
6-Madencilikte havza üretimine geçilmeli ve havza bazlı üretim haritası çıkarılarak bütünlüklü bir madencilik üretimi kamu eliyle sürdürülmelidir.
7- Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı, Maden İşleri Genel Müdürlüğünün taşra teşkilatları oluşturulmalı ve merkezden yönetilmesi anlayışından vazgeçilmelidir.
8-Yapılan denetimlerin raporlarının birer örneği sendikalara gönderilmesi önemlidir ve bu konuda düzenlemelerin yapılması gerekmektedir.
9-Eğitim ve uygulama ile ilgili maden ocağı sistemi geliştirilmeli ve bu ocaklarda eğitim ve uygulamayı tamamladıktan sonra madenci sıfatı kazanılmalı ve üretimde çalıştırılmasının düzenlemesi yapılmalıdır.
10-İş Sağlığı ve Güvenliği Konseyi etkin hale getirilmeli; temsiliyetinde eşitlik ilkesi gözetilmelidir. Bu Konseyin çatısı altında, sendikaların, meslek oda ve birliklerinin ve üniversitelerin yer aldığı mali yapısı bağımsız, özerk-demokratik bir İSG kurumu oluşturulmalıdır.

Bu yaklaşım içinde;

Bu katliamın peşini bırakmayan, yargılama süreçlerinde yer alan, şehit madencilerin aileleriyle her an bağlantı halinde olan; sosyal, kültürel, psikolojik rehabilitasyon çalışmalarını özveriyle sürdüren bütün faaliyetler çok değerlidir. Gücümüz birlikteliğe, birliktelik gücümüze güç güç katacaktır.

Soma’da şehit olan 301 madenci anısına her yıl 13 Mayıs’ta yapılan anmaları ortak ve güçlü bir şekilde gerçekleştirmek, çalışanların iş cinayetlerinde yaşamlarını yitirmesinin önlenmesi açısından yaşamsal önemde olduğunu vurgulamak gerekmektedir. Bunun bilinciyle bu yılki anmaları birlikte ve güçlü bir şekilde ülkenin her yerinde haykırmak, bizlerin, iş cinayetlerinde ölen bütün işçiler karşısındaki sorumluluğumuzdur.
==================================
Dostlar,

Yüreğimizdeki yangın hala sürüyor..
Apaçık ihmal, kâr hırsı, denetimsizlik ve Siyasetin – İdare’nin yandaş patronlara güz yumması ile hazin tabloyu yaşadık ve sorumluları cezalandırmak da olanaklı olmuyor! Bu durum vicdanları iyice kanatıyor..
AKP politikaları yaşamın hemen her alanını teslim ve tutsak aldı..
Ama dünya Sultan Süleyman’a da kalmadı..
Lanetli yılların bitmedi diyalektik olarak yakındır..
Dayanıp  direnmek ve yaşananların içyüzünü yurttaşlara içtenlikle anlatmak gerek.

Cebren ve hile oyları % 49’a indirilen AYDINLIK kitleyi canlı tutup büyütmek gerek.. Gün doğmadan neler doğar neler.. Yeter ki bilinçli umudu koruyalım ve örgütlü direnişi sürdürelim..

Savaşta son sözü daima direnenler söylemiştir..

Sevgi ve saygı ile. 14 Mayıs 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir