TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan ‘Bağışıklama Haftası’ mesajı

TTB Halk Sağlığı Kolu’ndan ‘Bağışıklama Haftası’ mesajı

(AS: Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Türk Tabipleri Birliği Halk Sağlığı Kolu (TTB HSK), 24-30 Nisan Bağışıklama Haftası dolayısıyla bir açıklama yayımladı. TTB HSK, anne ve babalara yönelik olarak
“Aşı Hakkında Bilinmesi Gerekenler” başlıklı bir de broşür hazırladı.

TTB HSK tarafından 27 Nisan 2017’de yapılan açıklamada, aşılama hizmetlerinin önemine dikkat çekilerek, Türkiye’de giderek yükselen aşı karşıtlığı konusunda Sağlık Bakanlığı göreve davet edildi. Açıklamada, “Ülkemizde, aşılama hizmetleri konusunda kamusal bir iradeye ihtiyaç vardır. Bu anlamda Sağlık Bakanlığı’nı, gerek sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinden, mevzuatta gerekli düzenlemelerin yapılmasına, gerekse aşı karşıtlığının önlenmesinde
içten çaba göstermeye davet ediyoruz.

  • Devletin görevi çocuğuna aşı yaptırmamayı “hak” olarak kabul etmek değil, toplum sağlığı açısından “hak ihlali” olduğunu görerek gerekli yasal düzenlemeyi yapmaktır.”

denildi. (27 NİSAN 2017, http://www.ttb.org.tr/index.php/Haberler/ttb-hsk-6670.html)

Anne Babalara Yönelik Aşı Hakkında Bilinmesi Gerekenler Broşürü
*****

24-30 Nisan Bağışıklama Haftası Mesajı

Koruyucu sağlık hizmetleri arasında en etkili olanlarından biri hâlâ aşılamadır.
Aşılar, bir grup hastalığın önlenmesinde oldukça etkili ve güvenli koruyucu hizmetlerdir.
Aşılama, kişilerin bireysel olarak temin etmeleri gereken hizmetler olmalarının ötesinde,
iyi örgütlenmiş temel sağlık hizmetlerine sahip sağlık sistemleri aracılığıyla sunulabilirler.

Gelinen durumda Türkiye’de aşılama sorunu giderek önem kazanan bir hal almıştır.
Sağlık reformu (AS: Sağlıkta Dönüşüm  – Health Transformation, DB dayatması) ile
yeniden organize edilen sağlık hizmetleri, 3 milyonu bulan sığınmacı akını karşısında çaresiz kalmıştır. Aile sağlığı merkezlerindeki hekim, hemşire ve ebelerin iyi niyetli çabalarına rağmen, Birinci Basamak sağlık örgütlenmesindeki yapısal sorun, aşılama hizmetlerinin önünde en büyük engeldir.

Ülkemizde, 2011-13 yıllarında yaşadığımız kızamık salgınının bir uyarı olduğunu, kayıtsız çocukların aşılanmadığını, savaş nedeniyle ülkemize gelmek zorunda kalan ve kamp dışında yaşayan mültecilerin koruyucu sağlık hizmetlerine ulaşamadıklarını görerek, önümüzdeki yıllarda aşı ile önlenebilir hastalıkların salgınlar yapabileceği riskine karşı  hızla önlemlerin alınması gerekmektedir.

Öte yandan Sağlık Bakanlığı, aşılama oranları konusundaki istatistikleri açıklamaktan kaçınmakta, raporlarında verdiği oranların kaynağını belirtmemektedir. Aşılama hizmetlerinin
en önemli sorunlarından biri de, Türkiye’de aşı karşıtlığının giderek yükselmesidir. Toplumda aşı karşıtlığının yükselmesine karşın Sağlık Bakanlığı’nın tutumu içten bir çaba içinde olmaktan çok, kişileri bireysel sorumluluklarına davet etmenin ötesine geçmemektedir.

Oluşan aşı karşıtlığını eğitim ile ilgili bir sorun gibi görmek indirgeyici bir yaklaşımdır; çünkü aşı karşıtlığı, bilimsel ve biyomedikal gerçekleri reddetmekte ve hatta aşı karşıtları bilimsel
ve biyomedikal tartışmaları, kendi yorumlarının lehine olacak şekilde kullanmaktadır.

Aşı karşıtlığının önüne geçebilmek, toplum sağlığını öncelemek Sağlık Bakanlığı’nın temel görevidir. Ülkemizde 1981’den beri çocukluk çağı aşı uygulamaları düzenli yürütülmektedir.
Bu uygulamanın sürmesinin sağlanması, aşı ile önlenebilir hastalıkların toplumumuzda salgınlara neden olmasının engellenmesi, aşılar konusunda gerçek, bilimsel ve kanıta dayalı verilerin toplumla paylaşılması gerekmektedir.

Ülkemizde, aşılama hizmetleri konusunda kamusal bir iradeye (AS: istence) gereksinim vardır. Bu anlamda Sağlık Bakanlığı’nı, gerek sağlık hizmetlerinin örgütlenmesinden, mevzuatta gerekli düzenlemelerin yapılmasına, gerekse aşı karşıtlığının önlenmesinde içten çaba göstermeye çağırıyoruz.

  • Devletin görevi çocuğuna aşı yaptırmamayı “hak” olarak kabul etmek değil, toplum sağlığı açısından “hak ihlali” olduğunu görerek gerekli yasal düzenlemeyi yapmaktır.

TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ
HALK SAĞLIĞI KOLU
===========================================
Dostlar,

Bizim de üyesi olduğumuz TÜRK TABİPLERİ BİRLİĞİ HALK SAĞLIĞI KOLU
(TTB-HSK), 
son derece yerinde bir açıklama yapmıştır. İki bireysel başvuru nedeniyle
Anayasa Mahkemesi’nin “hak ihlali” kararı vermesi bu sorunun başlangıcı olmuştur denebilir. Anayasa Mahkemesi (AYM) 11 Kasım 2015’te, bebeklik – çocukluk dönemi aşılarını yaptırmak istemeyen anababanın bireysel başvurusu hakkında karar verdi. 24 Aralık 2015’te ise kararın gerekçesi açıklandı. AYM, Anayasa’nın 17. maddesinde tanımlanan maddi ve manevi varlığın korunması ve geliştirilmesi hakkının ihlal edildiğini iddia etmiştir. Karar gerekçesinde;

  • Anayasa’nın 17. maddesinde de tıbbi zorunluluklar ve kanunda yazılı hâller dışında kişinin vücut bütünlüğüne dokunulamayacağı belirtilmiştir. Söz konusu düzenlemede özel sınırlama sebepleri öngörülmemiş olmakla birlikte kanun ile düzenleme hükmüne yer verilmiş olup bu kapsamda yapılan müdahalelerin meşruluğunun denetlenmesinde, Anayasanın 13. maddesinde yer alan güvence ölçütlerinin dikkate alınması zorunludur.

Anayasa’nın “Temel hak ve hürriyetlerin sınırlanması” kenar başlıklı 13. maddesi şöyledir:

‘Temel hak ve hürriyetler, özlerine dokunulmaksızın yalnızca Anayasanın ilgili maddelerinde belirtilen sebeplere bağlı olarak ve ancak kanunla sınırlanabilir. Bu sınırlamalar, Anayasanın sözüne ve ruhuna, demokratik toplum düzeninin ve lâik Cumhuriyetin gereklerine ve ölçülülük ilkesine aykırı olamaz.’

Belirtilen Anayasa hükmü, hak ve özgürlükleri sınırlama ve güvence rejimi bakımından temel öneme sahip olup Anayasada yer alan bütün hak ve özgürlüklerin yasa koyucu tarafından hangi ölçütler göz önünde bulundurularak sınırlandırılabileceğini ortaya koymaktadır. Anayasanın bütünselliği ilkesi çerçevesinde, Anayasa kurallarının bir arada ve hukukun genel kuralları göz önünde tutularak uygulanması zorunlu olduğundan belirtilen düzenlemede yer alan başta kanun ile sınırlama kaydı olmak üzere tüm güvence ölçütlerinin, Anayasa’nın 17. maddesinde yer verilen hakkın kapsamının belirlenmesinde de gözetilmesi gerektiği açıktır (Sevim Akat Eşki, § 35).” denilmektedir.

Oysa duyarlı kişilerin aşılanmasıyla toplum düzeyinde etkin ve güvenli koruma sağlanabilen bulaşıcı hastalıklar özelinde bir değer olarak toplum yararı birey özerkliğinin üzerindedirAYM kararı sonrasında, toplum yararı ile bireylerin haklarını demokratik bir biçimde buluşturacak düzenlemelerin bir an önce yapılması gerekliliği kuşkusuzdur. Öte yandan koruyucu sağlık hizmetleri arasında en önemlilerinden biri olan aşılama konusunda toplumun bilgilendirilmesi çok önemli ve acil bir gereksinimdir.

  • Aşılar, günümüzde tıp alanında kullanılan en güvenli, en etkili ve en maliyet etkili
    tıbbi uygulamalardır!
  •  Aşı uygulamasında bireyin hak ve özgürlükleri ile kamu sağlığının gerekleri çelişmez,
    aynı yöndedir. 
    Aşılama konusunda sorumluluğun bireylere yüklenmesi haksızlıktır. 

    Halkın sağlığını koruyucu aşı politikaları geliştirmek Sağlık Bakanlığı’nın görevidir!
    Anayasa’nın 56. maddesi herkese sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımakta
    ve bu bağlamda hem devlete hem de yurttaşlara ödev yükümlemektedir. Bu maddeye göre
    “.. herkes sağlıklı ve dengeli bir çevrede yaşama hakkına sahiptir..” AYM kararına dayanarak çocuklarına aşı yaptırmak istemeyen kesimlerin marjinal kalmayarak çoğalması durumunda
    fiili bir kitlesel hak ihlali, toplum sağlığının riske sokulması sakıncası doğabilecektir.Sağlık Bakanlığı’nın AYMnin gerekçesi yönünde tek maddelik bir yasal düzenleme için 1,5 yıldır adım atmaması çok rahatsız edicidir ve kimi kuşkuları çağrıştırıcıdır. Bu tutum – politika, Yönetimin sorumluluğu, Yönetim – Yönetici – Kamu görevlileri Etiği açısından da
    ağır sorunsaldır. Ardından, aşı dışı öbür zorunlu tıbbi tedavi ve girişimlerin de yapılabilmesinin AYM kararı ile tehlikeye girmesi sorununu çözmek üzere katılımcı yollarla kapsamlı yasal düzenleme hızla yapılmalıdır.
    Aksi durumda karmaşa (kaos) kapıdadır hatta halen yaşanmaktadır
    Sorun salt Türkiye toprakları ve nüfusu ile de sınırları değildir; bölgesel hatta küresel tehditler içermektedir.
    TNSA 2013 verileriyle 0-6 yaş diliminde süregen – ağır beslenme yetersizliği nedeniyle ileri düzeyde boy kısalığı (bodurluk) % 9,5 oranındadır ve bu durumda yarım milyonu aşkın çocuk vardır. Suriye – Irak kökenli yabancıların çocukları da yarım milyonu aşkındır ve genel sağlık koşulları çok yetersizdir. Bu zedelenebilir (vulnerable) kesimlerin özellikle ve öncelikle aşıyla korunulabilen hastalıklara karşı bağışıklanması bilimsel zorunluluktur. Yineleyelim;

  • Etkin – yaygın – sürekli bağışıklama hizmetleri aksarsa, bulaşıcı – salgın hastalıklar riski kapıdadır. Anayasa, 56. maddesi ile herkese sağlıklı – dengeli bir çevrede yaşama hakkı tanımakta ve Devleti yükümlemektedirSevgi ve saygı ile. 02 Mayıs 2017, Ankara

    Prof. Dr. Ahmet SALTIK
    Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
    www.ahmetsaltik.net     profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir