Şam-Ankara yakınlaşmasına kimyasal saldırı

Şam-Ankara yakınlaşmasına kimyasal saldırı

Mehmet YuvaProf. Dr. Mehmet Yuva

Aydınlık Gazetesi, 6.4.2017

(AS : Bizim kapsamlı katkımız yazının altındadır..)

Hatay ilimizin hudut komşusu İdlib Vilayetine bağlı, Halep-Hama-İdlib üçgeninin merkezinde yer alan Han Şeyhun ilçesine “bir kimyasal (Sarin Gazı) saldırı” tertiplendi. Onlarca insan katledildi. Yüzlerce insan kimyasal gazın tahripkâr yaraları ile boğuşuyor. Bir insanlık ve savaş suçu işlendi. Saldırıda hayatını kaybeden sivillere Allah’tan rahmet, gazın yarattığı tahribatla yaralananlara acil şifalar diliyoruz.

Sarin veya başka nevi kimyasalı savaş aracı olarak kullanan, bu saldırıyı teşvik edip cesaretlendiren ve uygulayanları lanetliyoruz. Suriye savaşının bitmesini istemeyen ve bu cehennem adiği 2013 Doğu Ğuta Kimyasal Saldırısı sonucunda Suriye devletinin hedef alındığı ve Obama’dan Suriye’ye açık müdahale istendiğini hatırlıyoruz. Olayın ardından Suriye devletinin elinde bulunan kimyasal silahları BM denetimine açtığı, ona teslim ettiği ve Suriye’nin Kitle İmha Silahları anlaşmasını imzaladığını da biliyoruz. Suriye Genel Kurmay Başkanlığı ile Dışişleri Bakanlığı resmi deklarasyonunda; “Ne geçmişte ne şimdi ne de teşine odun taşıyan çağımızın kravatlı-şalvarlı Abu Leheblerini, barış dili yerine savaş tamtamları çalan, yargısız infaz eden ceride ve kalemşorları kınıyoruz. Kamuoyunu galeyana getiren, sansasyon haberler ile bölgemize fitne tohumu ekenlerin, kardeş kanı dökülmesine vesile olanların ensesinden tarihin ve Allah’ın tokadı eksik olmasın diliyoruz.

DOĞU ĞUTA’YI HATIRLAMAK

Benzer senaryonun sahnelengelecekte Suriye ordusu hiçbir zaman kimyasal silah kullanmadı, kullanmıyor ve kullanmayacak” açıklamasını yaptı. Rus Genel Kurmay Başkanlığı, “Suriye Hava Kuvvetlerine ait savaş uçakları El-Nusra’ya yönelik yaptığı hava operasyonunu esnasında bu örgütün silah depoları da hedef alındı. Meskun mekanda bulunan depolarda mevcut olan Sarin gazını ihtiva eden tüplerin patlaması sonucu çevreye hızlıca yayılan zehirli gazın bir katliama sebebiyet verdiğini” açıkladıktan sonra ellerinde bunu destekleyecek yeterli verilerin olduğunu ifade etti.

NUSRA’NIN KİMYASAL AŞKI

Esad sultasına karşı konumlanan her sulta, mahfil ve örgüt saldırıdan Suriye ordusunu sorumlu tuttu. BM Güvenlik Konseyini acil toplantıya davet etti. Suçlular cezalandırılsın (Esad) talepleri yeniden dillendirildi. Sanki Suriye içinde yeterli devlet, ordular ve örgütler yokmuş gibi, yabancı askeri müdahale çağrıları yapıldı. Muhalefete daha çok silah tedariki tedavüle sokuldu.

Bölgenin en etkili ve en çok yabancı militanı barındıran El-Nusra’nın kimyasal aşkı biliniyor. Suriye’ye sarin gazı tedarik etmeye çalışan bu terör örgütünün birçok mensubu Türk Güvenlik Birimleri tarafından Adana’da tutuklanmıştı. El-Nusra-IŞİD arasındaki işbirliği ve kimyasal gazların Irak’a sevkiyatının yapıldığı bilgisini yerli ve yabancı fitne medyası sorgulama ihtiyacı duymadı. “Hak söz söyler ama batıl arzular” şer prensibine uygun davrandı.

İKİ KAMP OLACAK

Suriye’de yaşanacak her hadise dünyayı ikiye bölecek. Her olayda olduğu gibi bu saldırıyla ilgili dünya yine iki kampa ayrılacak. Olayları aklıselim ve objektif değerlendirenlerin kıymetli yorumlarına itibar edilmeyecek. Neden-sonuç ilişkisi, sorgulama, gazetecilerin görevi olan “şüphe ihtimali” prensibi, “suçu ispatlanıncaya kadar masumdur” karinesi azınlıkta kalan vicdanların sesi olacak. Ancak bu ses daha baskın ve gür olan cüzdanın şer ağırlığı altında ezilecek.

HANGİ ÇERÇEVEDE OKUYALIM?

Afrikalı bilgenin kıymetli ama acı sözleri malumunuz; “Tamahkar ve harami” Beyaz adam geldiğinde elimizde toprak onun elinde bir “din” kitabı vardı. Bize kitabı ve gökyüzüne bakmayı telkin etti. Biz mutluluğu gökyüzünde ararken o çoktan altımızdaki toprağı almıştı. Bizim elimizde onun eseri olan kitap onun elinde toprağımız kaldı.”

Suriye’de sahnelenen yeni “kimyasal senaryo” ile birden fazla kuş avlamak istiyorlar. Olayın vuku bulduğu zaman ve mekan dilimi, neden-sonuç ilişkisi ve saldırının hangi hususların örtbas edilmesi için kullanıldığını idrak etmeli ve hadiseyi bu çerçevede okumalıyız:

** İdlib vilayeti Suriye’nin tüm bölgelerinde sağlanan uzlaşma ve ateşkes sonrasında silah bırakmak yerine idlib’e gitmek isteyen binlerce militanın yeni adresi oldu. Vilayette etkin olan El-Nusra ve ona biat eden örgütlerle, özellikle Türkiye’nin desteğini alan örgütler arasında bölgeye hakim olmak için şiddetli çatışmalar yaşandı. Bu çatışmalar Suriye ordusunu rahatlattı. Bu çatışmaların durması, El-Nusra ve diğer örgütler arasında sulhun tesis edilmesi ve Suriye ordusuna karşı ortak hareket etmeleri için bölgeye başta CIA, Suudi, Katar istihbaratı yoğun bir çaba içine girdi. Astana sürecine destek veren Türkiye ve bağlı örgütlerin çabaları baltalandı. Kimyasal saldırı ile Türkiye’nin Astana sürecini rafa kaldırması, yeniden Rusya, İran ve Suriye ile kapışmaya zorlanması hedeflenmektedir

Lazkiye, Hama ve Humus üzerinden, El-Nusra ve ona biat eden silahlı örgütlerin merkezi konumundaki İdlib vilayetinin ordunun denetimine geçmesi için hazırlık yapıldı ve operasyona start verildi. Kimyasal saldırı ile bu operasyonlara gölge düşürmek, ordu üzerinde büyük bir siyasi baskı uygulamak ve son merhalede operasyonları engellemek amaçtır

** Kerkük yerel meclisin aldığı Kerkük’ün Kuzey Irak Yönetimine (Kürdistan’a) katılması çağrıların Türk kamuoyunda yarattığı infiali örtmek, kamuoyunu Kimyasal saldırı krizi ile oyalamak. Dünya kimyasal saldırı sahnesini seyrederken, Fiilen işgal edilen Kerkük’ün yasal kılıfla bir oldu bittiye getirmek.

** “Fırat Kalkanı” operasyonu ardından siyasi ve askeri çevrelerde Türkiye hududuna yakın Suriye topraklarında inşa edilen PKK-YPG bölgelerine yönelik planlanan “Fırat Kılıcı” operasyonunu engellemek

** Ankara-Şam arasında başlayan yoğun “sessiz diplomasi” trafiğini yakinen takip eden mahfillerin bu süreç semeresini vermeden engel olmak ve çabalara gölge düşürmek. Ankara’nın Şam ile masaya oturması ve uzlaşması gerektiğine inanan ve bunun hayata geçmesi için samimi olanların çabalarına köstek olmak ve bu çabaları boşa çıkartmak.

  • Ana taşeron IŞİD, El-Nusra ve onlara biat eden şube örgütler özellikle İsrail’in ulvi amaçlarına müthiş hizmet etti ve etmeye devam ediyor.
  • Kimyasal silah onların kırmızı çizgisi değil. En mahrem kırmızı çizgileri Ankara-Şam yakınlaşmasıdır.
  • Bu yakınlaşmanın engellenmesi için kimyasal silah dahil her türlü savaş suçu işlenebilir.
    ========================================
    Dostlar,

    Prof. Mehmet Yuva tarihçidir ve Şam Üniversitesi öğretim üyesidir.
    Bölgeyi dünüyle, bugünüyle ve gelecek öngörüsüyle en iyi bilenlerdendir.
    AYDINLIK‘ta son yıllarda yazageldiklerinde sergilediği tutarlık ortadadır.
    O’na kulak vermekte çok yarar vardır.
    Erdoğan uluorta ve ayaküstü son derece sakıncalı demeçler verMEmelidir.
    Büyük YANLIŞLARA düşmektedir, dü-şü-rül-mek-te-dir!
    Söz ve davranışları Türkiye’nin güvenliği için tehlike yaratmaktadır. 
    Bu tablo Türkiye için büyük bir talihsizliktir., sürdürülmemelidir, sürdürülemez.
    Kaldı ki Erdoğan’ın yürürlükteki Anayasaya göre Türkiye’yi bağlayıcı biçimde demeçler vermeye yetkisi yoktur. Bu ülkenin Hükümeti, Milli Güvenlik Kurulu, daha da önemlisi TBMM’si vardır. Erdoğan bütün sınırları giderek daha çok ve anlaşılmaz bir pervasızlıkla zorlamakta ve kırmızı çizgileri çiğnemektedir. Dün de yazdık, TBMM hemen toplanmalıdır.
    Erdoğan’ın bu TEK ADAM davranışları açıkça Anayasayı ihlal kapsamındadır ve suçtur. Hele bir de 16 Nisan’da -çıkmayacak ama- evet çıkarsa neler yapacağına açık kanıtlardır.
  • Saatler içinde acul bir açıklama yaparak, adeta ABD sözcüsü gibi bize düşen bir görev olursa gereğini yaparız.. sözleri Türkiye’ye yakışmaz. Hem Anayasaya hem uluslararası hukuka aykırıdır. Hatta turnusol kağıdı gibi Erdoğan’ı dımdızlak ortaya çıkarmakta, elevermektedir!
  • Türkiye ABD’nin ve kimsenin lejyoner kaynağı 5. sınıf alet bir ülke değildir. 1 damla olsun Mehmetçik kanını kutsal vatan savunması dışında dökmeye asla iznimiz yoktur!
  • ABD’nin Suriye’de askeri üssü şu ya da bu gerekçe ile bombalama hak ve yetkisi yoktur.
    Bu eylem bir haydut devlet saldırganlığıdır ve BM hukukuna göre açık suçtur.
  • Yapılacak olan BM Güvenlik Konseyi’nin toplanarak yansız uzmanlar eliyle olayın hızla incelemesidir. Verilecek rapora dayalı olarak da kim(ler) sorumlu ise kendi iç hukuku ve uluslararası hukuk bağlamında gereken yapılır.

Erdoğan kendini de ülkemizi de tehlikeli serüvenlere sürüklemekten artık vazgeçmelidir.
Hele hele Suriye’de apaçık provokasyon kokan faciadan halkoylamasında oy devşirme girişimleri içinde asla olmamalıdır. Ülkemiz için çok utandırıcı ve çok tehlikelidir bu yol!

Son olarak AKP – RTE’ye soruyoruz : Tartışılmaz Ortadoğu ve Suriye uzmanı, SÖZCÜ Gazetesi yazarlarından Sayın Hüsnü Mahalli nerededir ve neden yaz(a)mamakta, yazdırılmamaktadır? Tutuksuz yargılanması adına yapılan çirkin pazarlıklar ürünü müdür bu infaz?
Bir kalemi daha mı kırdı AKP iktidarı; 150 dolayında gazeteciyi hapiste tutarken? Meğer Türkiye ne tuhaf bir ülke olmuş, gazetecileri hep terör örgütleriyle iç içeymiş de biz uyumuşuz!?
Bir yazar için kalemi kırılmaktan daha ağır ceza olabilir mi?
Hangi demokratik ülkede böyle bir sefalet yaşanabilir??
AKP – RTE bir açıklama yapabilir mi, “Mahalli’nin yazma özgürlüğünün güvencesiyiz” diyebilirler mi? Ama Erdoğan Türkiye’nin her şeyini sözde anayasa ile koşulsuz isterken”
kendisine güvenmemizi isteyebiliyor.. Güldürmeyin insanı..

Sevgi ve saygı ile. 7 Nisan 2017, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
Ankara Üniv. Tıp Fak. – Mülkiyeliler Birliği Üyesi
www.ahmetsaltik.net profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir