BİLİNÇ KAYBI YA DA MANKURTLAŞMAK

Cengiz Aytmatov’un Anısına Saygıyla

BİLİNÇ KAYBI YA DA MANKURTLAŞMAK

portresi

Av. Hüseyin Özbek
13 Haziran 2008

 

Cengiz Aytmatov yalnızca Kırgızlar’ın değil, tüm Türk Dünyası’nın büyük yazarlarındandır. Roman ve öykülerinin konusu, insan tipleri bize hiç de yabancı gelmez. Orta Asya bozkırlarında geçen olayları kolayca Anadolu’ya uyarlayabiliriz. Roman tiplerini mutlaka çevrenizdeki insanlara benzeteceksiniz. Anlatım, tarzı da size yabancı gelmeyecektir.

Aytmatov’un eserleri “milli olunmadan, evrensel olunamayacağının” somut örnekleridir. Aytmatov’un eserleri okuyana dost evinde geleneksel yemeklerle ağırlanan konuğun duyduğu hazzı verir.

12 Eylül öncesinde sosyalist adayının eline tutuşturulan listedeki, “Felsefenin Temel İlkeleri, Sosyalizmin Alfabesi kitaplarının yanına Aytmatov’dan Cemile, Beyaz Gemi, Kopar Zincirlerini Gül Sarı, Toprak Ana da mutlaka eklenirdi. Yine Sol dergilerde Aytmatov’un adı sık sık görülürdü. Bizim konjonktür devrimcisi kimi üstatların ve cemaatlerinin Türk milletiyle bağlantıyı  kesip, gemilerini ABD ve AB limanına bağlayalı beri Aytmatov’u da gönül defterin- den sildikleri görülüyor.

Aytmatov’un tüm dünyada büyük tartışmalar yaratan siyasal ve sosyolojik terminolojiye “Mankurt ve Mankurtlaşmak” kavramını sokan romanına sözü getirelim: Roman, Cem Yayınevince, “Gün Uzar Yüzyıl Olur”, Ötüken Yayınevince “Gün Olur Asra Bedel” adıyla Türkçe’ye çevrildi. Sovyet döneminde romana konulamayan bir bölüm de, Ötüken Yayınevi’nce “Cengiz Han’a Küsen Bulut” adıyla çevirdi.

Roman Kazakistan’ın kuş uçmaz kervan geçmez, Sarıözek bozkırındaki bir demiryolu istasyonunda görevli 2. Dünya Savaşı gazisi Yedigey’in bir günlük yaşamını anlatır. Geriye gidişlerle yüzlerce sayfalık romana dönüşen bu asra bedel günde, Yedigey’in anılarına, geçmişine, iç dünyasına yolculuk vardır. Yedigey, Stalin döneminin sert uygulamalarına, acımasız tasfiyelere toplu katliamlara tanık olmuş, feleğin çemberinden geçmiş, sosyalist ama Türklüğünü, ulusal köklerini unutmamış bir tip olarak sunulur.

Romandaki uzun günde Yedigey’in vefat eden arkadaşı, Kazangap defnedilecektir. Şehirde yaşayan oğlu Sabitcan cenaze töreninin biran önce bitmesini ve şehre dönmeyi düşünmektedir. Kökenini, ulusal bilincini yitirmiş, Ruslaşmaya çalışan bir tip olarak romanda sunulur. Yediğey, arkadaşı Kazangap’ın Türklerce kutsal kabul edilen Nayman Ana Gömütlüğü’ne gömülmesini istemektedir. Nayman Ana Gömütlüğü’nün de bulunduğu alan yasak bölgedir. Çünkü, Rus uzay istasyonu vardır. Cenaze ile birlikte gömütlüğe yaklaşan Yediğey’in başında bulunduğu grubu Rus askerleri engeller. Yediğey askerlerin komutanının Kırgız olduğunu öğrenince sevinir. Heyecanla subaya Kırgızca, derdini anlatmaya çalışır. Subayın yanıtı kamçı gibi Yediğey’in yüzünde şaklar: “Yoldaş Rusça konuş!” Yediğey içinden “Bu da Sabitcan gibi Mankurtlaşmış” diye düşünür.

Uzay Üssünün yakınına, tel örgülerin dışına cenaze defnedilir. Yediğey, bildiği kadarıyla imamlık yapar, cenaze namazını kıldırır.

Şimdi gelelim romanın tezi, “Mankurt” ve “Mankurtlaşma”ya:

“Çok eski dönemlerde Kırgızların ve öbür Türk boylarının komşusu olan Juan Juanlar tutsak aldıkları savaş tutsaklarının saçlarını usturayla kazıdıktan sonra kafalarına yaş deve derisinden bir başlık geçirip çöle salarlar. Çöl sıcağında geçen süre içinde kuruyan deve derisi tutsağın kafasını mengene gibi sıkar. Korkunç acılar verir. Saçlar, kuruyan deve derisinden başlığın etkisiyle kafatasına doğru gelişir. Tutsakların birçoğu korkunç acılara ve kızgın çöle dayanamaz, ölürler. Yaşayanlar ise bilinçlerini yitirirler. Bellekleri sıfırlanır silinir. Geçmişlerini, ailesini, obasını ulusal köklerini unutur. Benliklerini yitirirler. Bu, kafası boş, bedenleri sağlam tutsaklar efendilerine köle itaatiyle bağlanırlar. En ağır işlerde çalıştırılırlar. Deve çobanı olurlar. Onlar artık, birer Mankurt olmuştur. Kırgızlar arasında bir ermiş olarak kabul edilen Nayman Ana, eski çağlarda oğlu tutsak düşen, Mankurtlaşan bir kadındır. Nayman Ana, uzun bir arayıştan sonra tutsak oğlunun izini bulur. Çölde ona geçmişini anımsatmaya çalışır. Ana sıcaklığını kullanarak kendine gelmesi için çabalar. Ne yapsa boşunadır. Çünkü Mankurtluğun dönüşü olanaklı değildir. Mankurt oğlu sonunda anasını oklar, öldürür. Nayman Ana’nın defnedildiği yer tüm Kırgızlarca kutsal bir ziyaret yeri olarak kabul edilir. Efsanesi de kuşaktan kuşağa günümüze ulaşır.”

Sovyet döneminde rejimin baskısıyla Kırgız ve Türk mitolojisinden, Türkistan tarihinden, Manas Destanı’ndan alıntılar, göndermeler ve mecazlarla Aytmatov Türk ulusunun Mankurtlaşmaması için savaşır. O adeta, Mankurt oğlunu ana sıcaklığıyla geçmişine köklerine çağıran, el uzatan çağdaş Nayman Ana’dır.

Ulusundan, milli köklerinden, Türklük ekseninden uzaklaşan, Mankurtlaşan Türk Solunun trajedisini hep birlikte acı ile seyrediyoruz. Mangalda köz, Mecliste söz bırakmayan, ABD’ye, zamanın AET’sine, 6. Filoya karşı çıkanlardan bazılarının devrimci geçmişlerine kalın bir çizik atıp, fonlu sivil toplumculuğa geçişle birlikte nasıl AB ve ABD yardakçılarına dönüştüğünü ibretle izliyoruz.

Karabudun, Türk halkı, tarihsel süreç içinde uzun ince bir yolda onur ve tevekkülle yürürken, halka tepeden bakan elitin, seçkinlerin Çinciliği, Acemciliği, Bedeviciliği, asriliği günümüzde ulusundan, Türklüğünden utanan derin bir aşağılık duygusu içinde sömürge aydını olarak devam etmektedir. Ulusundan utanan, “Maganda, Hanzo” tiplemeleri ile onu aşağılayan aydın taklitlerinin hapsolduğu küçük dünyaları ile Türk ulusunun ufukları aşan gönül dünyası hiçbir zaman barışık olmadı.

Büyük yazar Ömer Seyfettin’in Efruz’u, Aytmatov’un Mankurt’u, Orta Oyunu’ndaki Osmanlı züppesi, Frenk mukallidi, Çelebi’si Türk milletinin tarih boyunca tiksinti ve nefretini üzerine çekmiştir.

Sol, Mankurtluktan, Efruzluktan arınmak kurtulmak istiyorsa, ulusal kökleriyle ulusal motifleriyle kısacası Türk milletiyle buluşmak ve barışmak zorundadır. Başka türlüsü utanç verici bir sömürge aydınları kulübü olmaya mahkumdur.

==============================

Dostlar,

Bu yazı, Sayın Av. Hüseyin ÖZBEK‘in (İstanbu Barosu Genel Yazmanı) son birkaç günde yer verdiğimiz 3. yazısı oluyor..

MANKURTLAŞMAK…

Bilindiği gibi birkaç gün önce Bay RTE İstanbul’da düzenlenen “Teröre Hayır” (!?) mitinginde bu sözcüğü kullandı.. Ne denli yerinde, ne denli tarihsel bağlamında, ne denli bilgiye dayalı ??

Site okurlarımızın takdirine..

Teşekkürler Sayın Özbek.. 7 yıl önce bu kavramı işlediğiniz için..

Sevgi ve saygı ile.
24 Eylül 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir