Emin Çölaşan : En kritik seçim yaklaşırken

Emin Çölaşan
Emin Çölaşan

En kritik seçim yaklaşırken

Sevgili okuyucularım,
Cumhuriyet tarihinin en ilginç ve önemli seçimine yalnızca iki ay kaldı.
Başımızda tam 13 yıldan beri aynı iktidar var.

Yalnızca kendi içinde değil hem Türkiye’de hem de dünyada yıprandı.
Kendi içinde derken, birbirlerine düşmelerini kastediyorum.
Cicim yıllarında pastayı paylaşmak doğrusu çok güzeldi!
Bütün yandaşların payına o pastadan doyurucu lokmalar düşüyordu.
Mama ne zaman ki azaldı, lokmalar ne zaman ki küçüldü, bu kez birbirlerine girmeye başladılar.
Bunun adına paylaşım kavgası-doyumsuzluk göstergesi diyoruz.
Tayyip saraya zıpladıktan sonra O’nun yerine getirilen Ahmet fos çıktı,
yükün altında ezilmeye başladı. Partisi bile kendisini benimsemedi.

Şu anda Başbakanlık unvanı dışında tutunacak bir tek dalı bile yok.
Devlet ve hükümet yetkilerinin büyük bölümünü Tayyip’e devretmek zorunda kaldı.
Kendisinin yönlendirici değil, iyi bir seyirci olduğunu da böylece göstermiş oldu.
* * *
“Müslüman (!)” geçindiler, cami avlusunda siyaset yaptılar, her gün Allah peygamber dediler, Kuran’dan söz ettiler ama bir sürü belgeli hırsızlık, yolsuzluk, rüşvet olayını halının altına süpürmekten utanmadılar.

Örnek mi istiyorsunuz, işte karşınızda duran 17-25 Aralık olayları.
Örtbas etmek için ellerinden geleni yaptılar ve başardılar da!..
Ama gelin görün ki, yargı dosyalarını belki sümen altı ettiler ama yolsuzlukları belleklerden silemediler.
Bütün ulusal varlıklarımızı eşe dosta, yandaşlara, yerli ve yabancı işbirlikçilere peşkeş çektiler.
Yapılan birkaç yasa ve yönetmelik değişikliği ile bütün ulusal varlıklarımız bunlara devredildi.
Kentlerimiz, koylarımız, limanlarımız, fabrikalarımız ve her şeyimiz gaddarca yağmalandı.
* * *
Başarılı (!) oldukları bir başka konu, polis devletinin kurulması,
temel hak ve özgürlüklerin bile toplumun elinden alınması idi.

Yargıyı siyasete alet ettiler, ele geçirdiler.
Yapılan polis operasyonları ve tutuklamalar sonrasında toplum baskı altına alındı, korkutuldu, sindirildi, ses çıkaramaz duruma düşürüldü.
Medyanın çoğunu satın aldılar, devşirdiler.
Basın özgürlüğü yok edildi.
Yeni yetme medya patronlarına devlet kesesinden en kıyak, en ballı işler verildi,
zararları bu yolla karşılandı.
Bu durum yalnızca ülkemizde değil, bütün dünyada tepki yarattı.
Bütün komşu ülkelerle aramızı bozdular, herkesi Türkiye’ye düşman yaptılar.
Ya onlar bize durup dururken düşman oldu, ya da biz onlara!
Suriye, Irak, Mısır, Yemen, İran, Yunanistan…
Avrupa ve ABD bize diktatörlüğe gidiş konusunda açıktan tavır koydu,
kezlerce uyarmak zorunda kaldı.
* * *
Türk Milleti’ne “Türklük” kavramını unutturmak için ellerinden gelen her şeyi yaptılar.
Burada yine soruyorum, bunların bir kez olsun “Türk Milleti”, hatta “Türk” dediğini
hiç duydunuz mu?
Ülkemizin bölünmesine yol verdiler,

Güneydoğu’nun elimizden uçup gitmesine neden oldular.

Bugün Güneydoğu’da devletin sözünün geçmediğini, kentlerin ve kırsal kesimin
tümüyle PKK’ya devredilmiş olduğunu herhalde bilmeyen yoktur.
İmralı’daki büyük katille pazarlık masasına oturan da işte bu iktidardır.
* * *
Bu yazıyı dün partilerin kesin aday listeleri açıklanmadan önce yazıyorum.
Şunu unutmayın, 7 Haziran günü Cumhuriyet tarihinin en kritik virajına girmek üzereyiz,
az kaldı.
Bu aşamada parti içi kavgaların, özellikle de CHP’de beklenen tartışmaların
artık yeri olmamalıdır. Listelerde çok sevdiğimiz kimi insanlar yer bulamayacak,
belki sevmediklerimiz ön sıraları alacak…
Bu açıdan AKP’ye bakınız!
Hiç ses çıkıyor mu, hiç tartışma oluyor mu?..
Tayyip-Ahmet ikilisi tarafından belirlenen aday listelerine itiraz gelecek mi?
Gelmesi mümkün değil çünkü kaybedenlerin başına devlet kuşu yeniden kondurulacak, her biri şu veya bu biçimde yine mutlu edilecek.
* * *
Bu iktidar yeniden kazanıp Türkiye’yi dört yıl daha yönetme yetkisi alırsa,
vay hepimizin haline!..
Polis devleti, baskı ve zulüm rejimi işte o aşamadan sonra daha da güçlenecek,
milletimizin anası bağırta bağırta ağlatılacak.
Şu anda tam da seçim öncesindeyiz ve gençler başta olmak üzere toplumun %12’si işsiz.
Onlara ne kadar makarna nohut paketi verseniz yetmez.
Piyasalar durmuş, esnaf kan ağlıyor, çiftçi çaresiz, emekli perişan,
milyonlarca insanımız banka ve kredi kartı borçları nedeniyle yerlerde sürünüyor.
* * *
Bizim iktidar ve Tayyip karşıtı geçinen entel-liboş kesimini bırakın bir yana,
bazı düzgün köşe yazarı arkadaşlarımız bile böyle bir ortamda CHP’ye vurmayı sürdürüyor…Bazılarıyla konuştuğumuzda soruyorum:
“Yav arkadaş, sen bu yazılarınla AKP’ye hizmet ettiğinin farkında mısın, değil misin?..”
Sadece “Haklısın” yanıtı geliyor ama değişen bir şey olmuyor.
Seçime kadar da olmayacağı anlaşılıyor.
* * *
Bunları seçime iki ay kala kayda girsin diye söylüyorum ve bir kez daha uyarıyorum:
AKP yeniden kazanırsa -ki bu sefer biraz zor görünüyor- Türkiye elden çıkacak ve
hepimizin başına nice çoraplar örülecektir.
Bırakın başkanlık palavralarını falan bir yana, Türk Milleti’nin ensesinde boza pişirilecektir. Ondan sonra bunlara “Dur” diyecek hiçbir toplumsal güç ve makam kalmayacaktır.
Bugün Meclis’te anayasayı değiştirecek kelle sayısına sahip değiller…
Bir de olduklarını düşünün, kararı ona göre verin.
7 Haziran’a kadar hepimize, toplumun bütün kesimlerine, ama özellikle de
muhalefet partilerine çok önemli görevler düşecek.
Unutmayın, hiç kimse unutmasın…
Gün işin kolayına kaçıp muhalefet partilerinin üzerine çullanıp AKP’ye hizmet etme
günü değildir.

==========================

Dostlar,

Sevgili Çölaşan’ın yazısında haklı olduğu pek çok nokta var..
Ama tüm bunlar, listeler üzerinden yapılan operasyonu örtmeye
hele hele masum ve kabul edilebilir göstermeye yetiyor mu?
Mızrak çuvala sığıyor mu?
Biz de Emin beye soralım : Mızrağı çuvala sığdırabiliyor musunuz?
İçinizdeki ses ne diyor Emin bey, yazdıklarınızı onaylıyor mu??

Sevgi ve saygı ile.
09 Nisan 2015, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net
profsaltik@gmail.com

Emin Çölaşan : En kritik seçim yaklaşırken” hakkında 2 yorum

  1. Mahmut Özyürek

    Değerli Öğretmenim;
    Saygısızlık olarak almayın… E.Çölaşan’ın yazısısı bu siteye yakışmamış. Bay Çölaşanın her seçim öncesi ürettiği bilindik, “işbirlikçi ilerici!” lere destek çağrısı.. Emperyalizmin misyoner örgütü masonlardan da başka bir şey beklenemez. Emperyalizmin Sahneye sürdüğü AKP atı yoruldu ! değiştirin çağrısıdır. Aynı çağrıyı Bn. Çölaşan ADD de yaptı.. o çağrı ile ilgili eleştirilerim, bu yazı için de aynen geçerlidir.. slm.

    “Çok partili siteme geçildiği 1946’dan bu yana, Türk halkının seçimlerde kendi özgür iradesini sandığa yansıtmasına izin verilmemiştir. Ayrıcalıksız her seçimde halkın yüzde 95’ini oluşturan işçi, köylü, emeği ile geçinen, üretenlerin önüne bir tehdit, tehlike üretilerek konulmuştur. Sonrada “şu olağanüstü dönem de geçsin” denilerek, biri diğerinden farksız seçeneklerden biri “ulusal iradeye ipotek konularak” seçtirilmiştir/seçilmiştir.
    Böylece küresel çetenin ve Sistemin kolayca kontrol edebileceği “zararsız oyuncaklar” geniş halk yığınlarının gerçeği görmelerini perdeleyerek iktidar olmuşlardır. Bu “zararsız oyuncakların” toplumsal yapıda çürüme, yılgınlık ve üretmesi kaçınılmazdır.
    Kemalistler; tümüyle egemen emperyalist-kapitalist sisteme eklemlenmiş siyasal partilerden, yani “zararsız oyuncaklar”dan İşbirlikçi bir “ilericilik” ile işbirlikçi bir “gericilik” arasında bir ikilemden birini kabul edemezler. Kemalist olmak her iki seçeneği kökten reddetmektir!
    Çünkü Kemalistler, Atatürkçülüğü “işbirlikçi ilericilerden” değil, Mustafa Kemal Atatürk’ten öğrenmişlerdir.
    Milli Mücadelenin önderi kurtuluşu “ya işgal ya padişah” ikileminden birinin tarafında yer alarak “mandacı” bir siyasetle mi kurtarmıştır bu ülkeyi?
    Atatürkçülük her koşulda emperyalizmin, işbirlikçiliğin, karşısında olmaktır. Bu nedenle emperyalistlerin ve işbirlikçilerinin emellerini ve eylemlerini meşrulaştırarak, rejiminin meşruiyet peçesi olan sandığı kutsayarak, tümüyle tükenmiş, çaresizlik çırpınışları içinde olan işbirlikçi politikalara “yaşama dönme öpücüğü” vererek “Emperyalist tezgâhları meşrulaştırma” amaçlı girişimlere şiddetle karşı çıkmaktır Atatürkçülük.
    Atatürkçü Düşünce Derneğinin işbirlikçi politikalara “yaşama dönme öpücüğü” veren bir yapılanmaya dönüşmüş olması bir tesadüf ya da yanılgı değildir. ADD Emperyalizm adına misyonerlik yapan, devşirilmiş, mandacılar tarafından ele geçirilmiş olduğu için, “Yurt sorunlarına duyarlı, vatan savunmasında cephede. Tam bağımsız Türkiye savunucusu…” olmaktan, yani kuruluş amaçlarından, mason localarının katkı ve desteğini alanlar tarafından bilinçli bir operasyonla uzaklaştırılmıştır. Daha değişik bir söylemle ADD Masonlarca teslim alınmıştır.
    Bu nedenle Atatürkçü Düşünce Derneğinin “Genel Merkez ve Şubeler Danışma Toplantısı” sonuç bildirisi; KEMALİZM’İN DEĞİL “TANZİMAT İLERİCİLİĞİ”NİN BİLDİRİSİDİR. “İŞBİRLİKÇİ GERİCİLİĞE VE BÖLÜCÜLÜĞE” karşı “İŞBİRLİKÇİ- MANDACI-TANZİMAT İLERİCİLİĞİ” İLE İTTİFAK ÖNERİSİDİR.
    Böylesi bir çağrının Atatürkçü Düşünce Derneği tarafından değil, antiemperyalizmi, Tam bağımsızlığı, Ulusal Egemenliği, Kemalizm’i dillerinden ve kitaplarından silmiş, devrimden ve Kemalizm’den umudunu kesmiş bir yapılanma tarafından yapılmış olması bizi şaşırtmazdı.
    Çünkü Atatürkçülük, Emperyalist tezgâhları meşrulaştırmanın aracı olan işbirlikçi ilericiliğin siyaseten tıkanmışlığının çözümüne destek vermek değil, Kemalist devrim bayrağını açmak, Tam Bağımsızlık, emek ve demokrasi kavgasını büyütmektir. “

    Cevapla

Mahmut Özyürek için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir