Günlük arşivler: 27 Kasım 2014

RENNAN HOCAN’NIN SON DERSİNDEN BENİM ÇIKARDIĞIM DERS..

RENNAN HOCAN’NIN SON DERSİNDEN BENİM ÇIKARDIĞIM DERS..

Von: AHMET AVCI [mailto:ahmetavci3@gmail.com]
Gesendet: 27 Kasım 2014 Perşembe 13:40
An: undisclosed-recipients:
Betreff: RENNAN PEKÜNLÜ

son_ders_27.11.14

 

 

 

 

 

 

 

RENNAN HOCAN’NIN SON DERSİNDEN BENİM ÇIKARDIĞIM DERS..

Ege Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü;
Anayasamızın Açık hükmü nü uygulayarak,
TÜRBANLI bir öğrenciyi derse almamıştır…

Günümüzdeki hukuk garabeti ile Enünlü; “öğrenim hakkını engellemek” suçundan yargılanmış ve iki yıl bir ay hapis cezasına çarptırılmıştı…

Hukuksal süreç sonunda bu gün Hoca’nın infazı başlayacaktı…

Renan Hoca bugün cezaevine girmeden öğrencilerine ve yurtseverlere
bir ders daha vermek istedi…

Ben de izlemek için gittim… Doğrusu neler söyleyeceğini merak ediyordum…

Konu “EVREN VE EVRİM” idi…

Rennan Hoca’ya destek verenler salonu doldurmuştu,
oturanlar kadar da ayakta olanlar vardı…

Ege Üniversitesi Fen Fakültesi Astronomi ve Uzay Bilimleri Öğretim Üyesi
Prof. Dr. Rennan Pekünlü, dersini vermek için kürsüye çıktı.

Rennan Pekünlü’nün kürsüye çıktığı sırada 

  • “Rennan Hoca yalnız değildir!” sloganları atıldı.

Sloganlar nedeniyle duygusal anlar yaşayan Rennan Hoca,
gözyaşlarına egemen olamadı.

Anlattıklarını dikkatle izledim ve dinledim…

Bir yandan da hoca bunları neden anlatıyor ki, diye düşündüm… 

Ve sonunda anladım… 

Hoca; EVREN VE EVRİM”İ anlatıyordu, ama sıradan bir insanın anlaması
olanaklı değildi anlatılanları…

Asıl söylemek istedikleri son bölümde idi…

EVREN VE EVRİM KONUSUNDA;
BİLİM ADAMLARI ARASINDA BİLE ANLAŞMAZLIK VARDI…

Yeni oluşumlar ve algılar ortaya çıkmış…

Bilim adamlarının bir bölümü; EVREN VE EVRİM KONUSUNDAKİ OLGU VE ALGILARI, DİNSEL KAYNAKLARLA AÇIKLAMAYA ÇALIŞIYORLARMIŞ…

Bu algı ve olguyu da yönlendiren; JOHN TEMPLETON VAKFI imiş…

Ve bu vakıf; kendi görüşleri doğrultusunda görüşler ortaya koyan
Bilim adamlarına; NOBEL ödülünden daha yüksek miktarda ödül dağıtıyormuş…

Konu anlaşılmıştı…

Gerçek Bilim Adamları için Engizisyon yalnızca içeride değilmiş… 

 ‘YANMAK; GÖKBİLİMCİLERİN YAZGISIDIR’

Prof. Dr. Pekünlü, hakkındaki hapis cezasıyla ilgili Ulusal Kanal’a gönderdiği iletisinde Nazım Hikmet’in sözlerini hatırlatmıştı. Rennan Pekünlü’nün mesajı şöyle:

  • “Yanmak, gökbilimcilerin yazgısıdır.
    Üzerinde çalıştıkları yıldızlar, gökadalar en soğuk olanından en sıcağına dek yanar; gözlemevleri yanar; iğrenç bir zorlamayla
    engizisyon önünde diz çöküp pişmanlığa davet edilirler, yürekleri yanar; kafaları kazınır zindanlara atılırlar, hem kendileri hem de yakınları yanar. Yazgısı yanmak üzerine çizilmiş olan gökbilimciler, bir anlamda üzerinde çalıştıkları cisimlerin yazgısını öykünürler. Ancak bu, bilinçli, kendini ‘tüketici’ bir öykünmedir. Çevresini aydınlatabilmek için kendisini tüketmesi gerektiğini üzerinde çalıştığı yıldızdan ve kendisine örnek olan ozanından, Nazım Hikmet’ten öğrenmiştir: Ben yanmasam, sen yanmasan, biz yanmasak,
    nasıl çıkar karanlıklar aydınlığa??”

 Ahmet AVCI,
İzmir, 27 KASIM 2014

==============================================

Çoook teşekkürler değerli Ahmet Avcı..

Rennan hoca birkaç ay sonra serbest kalır..

Ama bu utanç verici eylemin özneleri tarih boyunca insanlığın laneti altında ezilirler..

Dayan Rennan hoca; bir-lik-te-yiz!

Sevgi ve saygı ile.
27 Kasım 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Zeytine Düşman Barışa Düşman.. Onlar Hayata Düşman…


Zeytine Düşman Barışa Düşman.. Onlar Hayata Düşman…

Mehmet Şakir ÖRS
Cumhuriyet, 26 Kasım 2014    

“Önde zeytin ağaçları arkasında yâr
Sene 1946
Mevsim
Sonbahar…”

Ne zaman zeytinden söz açılsa ilk önce Bedri Rahmi Eyüboğlu’nun dizeleri düşer usuma… O güzelim şiir, o anlamlı dizeler yüreğimde çiçeklenir, meyveye durur;
barış olur, yaşam olur…

Bugünlerde yine yokedilen zeytin ağaçlarını ekranlarda gördükçe, onları korumak ve yaşatmak için direnen Yırca köylülerinin mücadelesini izledikçe; Validebağ’da yılların korusunu korumak için nöbet tutan insanlarımızın direngenliğine tanık oldukça; hep bu dizeleri anımsıyorum. Ve elbette Gezi direnişini… Tümüne yürekten bir
‘aşk olsun’ diyorum; her daim (AS: sürgit!) doğayı, çevreyi, ağacı kısacası yaşamı savunanlara Bedri Rahmi’nin dizeleriyle selam gönderiyorum…

Zeytin, barışın ve yaşamın simgesi

Zeytin ağacı asırlık ağaçtır. Ağaçların en yücesidir. Meyvesi zeytin ve zeytinden
elde edilen zeytinyağı yaşam iksiridir. Bir başka önemli özelliği de zeytin dalının
barışın simgesi olmasıdır. Bu tanımlamalar elbette rastlantı değildir,
barış ve yaşam birbiriyle ilintili kavramlardır.

Bunca önemli özelliği ve yararlılığı olan zeytin ağacı, son günlerde tartışma konusu. Para hırsıyla hareket eden doğa ve çevre düşmanları, zeytin ağaçlarına saldırıyorlar. Termik santral yapılacağı gerekçesiyle, Soma’nın Yırca köyünde bir gecede 6 bin zeytin ağacını katlediyorlar. Yırca köylülerinin çığlığına aldırmadan yapılan bu katliam, Soma madencilerinin yüreklerimizde açtığı yarayı bir kez daha kanatıyor.

Zeytin üzerine oynanan oyun ve tehlike yalnızca bu olayla da sınırlı değil!

AKP iktidarı, zeytinciliğin böğrüne bıçak saplar gibi, yeni bir yasa tasarısını Meclise sundu. 16 Haziran 2014 tarihli bu tasarıya göre, 25 dönümün altındaki zeytinlikler, zeytin alanı olmaktan çıkarılıyor. Buralar her türlü maden arama, sanayi tesisi kurma gibi çevreyi kirletecek, doğayı katledecek girişimlere açık hale getiriliyor.

Oysa Cumhuriyetin ilk yıllarında, 1939’da çıkarılan yasa ile zeytin ağacı ve zeytincilik koruma altına alınmıştı. 3573 sayılı yasaya göre, zeytinlik sahaları içinde ve bu alanlara en az 3 km uzaklıkta, zeytin ağacına zarar verecek kuruluş yapılamıyordu.

Ülkemizde zeytinliklerin önemli bölümünün 25 dönümün altında olduğu bilindiği halde, yapılmak istenen tam bir çevre ve doğa katliamıdır. Getirilen ve Mecliste bekletilen tasarı, zeytinciliğin ölüm fermanıdır.  Siyasal iktidar, insanların, demokrasinin kazanımlarına göz diktiği gibi, adeta doğanın kazanımlarına da göz dikiyor.

  • AKP, zeytin ağaçlarını yok ediyor; tıpkı demokrasiyi,
    insan haklarını, yurt içinde ve dışında barışı yok ettiği gibi…

Gezi, Yırca, Validebağ…

Zeytin ağacı simgedir, semboldür… Zeytini savunmak, doğayı  barışı ve yaşamı savunmaktır… Gezi sürecinde ortaya çıkan yeni durum, ülkemizi ve halkımızı derinden sarsmıştır. İnsanımızın doğa ve çevre duyarlılığı yükselmiştir. Yeni bir toplumsal bilinç oluşmuştur. Son olarak zeytin alanlarını savunan Yırca köylülerinin mücadelesi ve Validebağ korusunda günlerdir nöbet tutan insanlarımızın kararlılığı,
Gezi sürecinin hem sonucudur, hem de yeni bir halkasıdır.

Ülkemizin demokrasi güçleri, bu yeni süreci dikkate almalı ve bu gelişmeyi önemseyip değerlendirmelidir. Başta anamuhalefet partisi CHP olmak üzere, toplumsal muhalefet; dikkatini, enerjisini ve gücünü bu yeni gelişmeye odaklamalıdır.

Unutmayalım ki zeytini savunmak barışı ve hayatı savunmaktır…

Bedri Rahmi’nin dizeleriyle başladığımız yazımızı, Nazım Hikmet’in dizeleriyle sonlandıralım. Ve büyük ozanın dizeleriyle selamlayalım; başta Gezi’ciler,
Yırca köylüleri, Validebağ  direnişçileri olmak üzere tüm doğa, barış ve yaşam ,-savunucularını…

“Onlar ümidin düşmanıdır, sevgilim,
Akar suyun,
meyve çağında ağacın,
serpilip gelişen hayatın düşmanı…”

Not   : Yazıyı paylaşan CHP İzmir MV dostumuz Sn. Prof. Dr. Oğuz Oyan‘a
teşekkür ederiz.

Türkiye gündemi 27 Kasım 2014; AYDINLANMA savaşçısı Sn. Prof. Dr. Esat Rennan PEKÜNLÜ’ye saygı ile..

 

Görsellerle Türkiye gündemi 27 Kasım 2014;

AYDINLANMA savaşçısı Sn. Prof. Dr. Esat Rennan PEKÜNLÜ’ye saygı ile..

Slide1 Slide2 Slide3 Slide4 Slide5 Slide6 Slide7 Slide8 Slide9 Slide10
Böylesi bir iklimde “bir süre içeride kalmak” çok yararlı bile olabilir

Sayın Rennan Pekünlü hocamız..

Dik duruşunuz ve ödediğiniz – ödeyeceğiniz diyet ülkemizin önünü daha da açacak..

Türkiye Aydınlanması size daha şimdiden çok şey borçlu;
Yüce ATATÜRK’ün BURSA SÖYLEVİ’nin yürekli savunucusu! Rennan hoca!

Sevgi ve saygı ile.
27.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

TÜSİAD Başkanı : Yolsuzluk iş yapma maliyetini %10 artırdı


TÜSİAD Yönetim Kurulu Başkanı Haluk Dinçer,

Dünya genelinde yolsuzluğun iş yapma maliyetini %10 artırdığını söyledi

Dinçer “İş dünyasının yolsuzluk algısını ölçmek amacıyla İstanbul genelinde bir anket gerçekleştirdik. Anket bize bir kez daha teyit etti, Türkiye’de yolsuzluk var ve yolsuzluk algısı artma eğiliminde” diye konuştu.

Türk Sanayicileri ve İşadamları Derneği (TÜSİAD) Yönetim Kurulu Başkanı
Haluk Dinçer, iş dünyasının yolsuzluk algısını ölçmek amacıyla İstanbul genelinde
bir anket gerçekleştirdiklerini belirterek, “Sonuç büyük ölçüde beklediğimiz gibi oldu. Anket bize bir kez daha teyit etti;

  • Türkiye’de yolsuzluk var ve yolsuzluk algısı artma eğiliminde.” dedi.

Sabancı Center’da gerçekleştirilen “İş Dünyası Bakış Açısıyla Türkiye’de Yolsuzluk” seminerinin açılışında konuşan Dinçer, rüşvet ve yolsuzluğun zaman ve coğrafyadan bağımsız olarak, bütün ülkelerin öncelikli sorunlarından biri olduğunu vurguladı.

Dinçer, Dünya Ekonomik Forumu’nun yaptığı çalışmalara göre, yolsuzluğun Dünya genelinde iş yapma maliyetini %10 artırdığı ve yolsuzluğun maliyetinin
küresel GSYH’nin (AS: Bu saçma bir kavram.. Küresel Gelir demeli.) %5′ini oluşturduğu bilgisini verdi.

Avrupa Komisyonu’nun şubat ayında yayımladığı AB Yolsuzlukla Mücadele Raporu’na göre de yolsuzluğun AB ekonomisine yıllık kestirilen maliyetinin 120 milyar avro olduğunu aktaran Dinçer, Dünya genelinde yılda rüşvete ödenen paranın
1 trilyon doların üzerinde olduğunun tahmin edildiğini bildirdi.

Dinçer, şöyle konuştu:

  • “Ancak ilgili literatür gösteriyor ki, yolsuzluğun maliyeti ödenen rüşvet tutarlarının çok daha ötesinde. İş dünyası özelinde rüşvet ve yolsuzluk, bir yandan piyasada rekabeti bozarak verimliliği düşürürken, öbür yandan sosyal yapıda uzun süreli hasarlara, hukuk devleti güveninde erozyona ve elbette ülkelerin itibar kayıplarına neden oluyor. Yolsuzluğun neden olduğu bu tür finansal, hukuksal ve itibar riskleri yatırımları da olumsuz etkiliyor.”

G-20 liderlerinin önceki günlerde yolsuzlukla mücadeleyi kalıcı bir konu olarak gündemlerine kattıklarını hatırlatan Dinçer, Türkiye’nin 2015 yılında G20 dönem başkanlığını devralacak olmasını bu açıdan önemli bir fırsat olarak gördüklerini söyledi.

Dinçer, “Başbakanımız Sayın Davutoğlu’nun Türkiye’nin G20 başkanlığı döneminde yolsuzlukla mücadeleye ilişkin bir stratejisinin olacağı yönündeki açıklamasını
son derece önemli bir açılım olarak görüyor ve takdir ediyoruz.

Kamuoyuyla paylaştığımız “Türkiye 2015 G20 Dönem Başkanlığı Önerileri için
İş Dünyasının Öncelikleri” raporu çerçevesinde 6 ülkede yaptığımız araştırma,
iş dünyasının yolsuzlukla mücadeleyi G20′nin ilk üç önceliği arasında görmek istediğini ortaya koydu. TÜSİAD olarak G20′nin iş dünyası ayağı olan B20′deki aktif rolümüzle
bu konuda her türlü desteği sağlayacağız” şeklinde konuştu.

“TÜRKİYE’DE YOLSUZLUK VAR VE ARTMA EĞİLİMİNDE”

İş dünyasının yolsuzluk algısını ölçmek amacıyla İstanbul genelinde bir anket gerçekleştirdiklerini dile getiren Dinçer, ankette iş insanlarının yolsuzluğa bakış açısının yanı sıra gelecek beklentilerini ve çözüm önerilerini sorduklarını ifade etti.
Dinçer, sonucun büyük ölçüde bekledikleri gibi olduğunu belirterek,
“Anket bize bir kez daha teyit etti, Türkiye’de yolsuzluk var ve yolsuzluk algısı artma eğiliminde.” dedi.

Yolsuzluğun nedeni olarak yalnızca belirli kişi veya kurumları hedef göstermeyi
doğru bulmadıklarını vurgulayan Dinçer, şöyle devam etti:

  • “Yolsuzluğun yalnızca dönemsel değil, çok uzun zamandır var olduğunu biliyor, ancak sistematikleşme ve içselleştirilme ihtimalinden de büyük rahatsızlık duyuyoruz. Bugün gelinen durumun, tüm toplum kesimlerinin doğrudan veya dolaylı payı olabileceğini düşünüyoruz. Siyasal rant veya kişisel çıkar için kamu kaynaklarını kötüye kullanan bazı siyasetçilerin, kendi çıkarları için
    adil rekabeti, çevreyi ve içinde bulundukları toplumu hiçe sayan

    kimi
     iş insanlarının, etik değerler ile bağdaşmayan ve yolsuzluğu ve rüşveti
    belirli koşullarda mazur gören anlayışın, bu süreçte payı olsa gerek.
    İşte bu nedenle bireylerden kurumlara, özel sektör, kamu ve sivil toplumdan toplumun tüm kesimlerine herkes yolsuzlukla mücadelede gerekli iradeyi göstermedikçe ve elini taşın altına koymadıkça başarıyla ulaşmak
    mümkün gözükmüyor.”

Dinçer, TÜSİAD olarak iş dünyasını, kamuyu ve sivil toplumu, bir araya gelerek
çözüm önerilerini tartışmaya ve iş birliği yapmaya davet etti. (AA,)

Soner YALÇIN : Moda; “DERSİM”


Moda; “DERSİM”

portesi
Soner YALÇIN
SÖZCÜ, 18.11.14

 

Tarihsel adların da arkeolojisi vardır. Kazdıkça altından neler çıkar neler…
Her yeni kültür, tarihsel coğrafya adlarını kendi dil fonetiğine uydurur!
“Kavimler Kapısı” Anadolu; isim zenginidir.
Ne diyor büyük şair Ahmet Arif:

“Beşikler vermişim Nuh’a
Salıncaklar, hamaklar,
Havva Ana’n dünkü çocuk sayılır,
Anadoluyum ben,
Tanıyor musun?..”

Tanıdığımızı hiç sanmıyorum.
Büyük tarihçi Eric Hobsbawm şöyle diyordu:
“Eskiden tarih mesleğinin, -örneğin nükleer fiziğin aksine- en azından zarar vermeyeceğini düşünürdüm. Şimdi zarar verebileceğini biliyorum. IRA’nın kimyasal gübreyi patlayıcıya dönüştürmeyi öğrendiği atölyeler gibi, tarih de bomba fabrikasına dönüştürülebilir.”

Tarih; etnik ideolojiler için bomba yapımında kullanılan “gübre” olabilir!
Tarih; siyasal-ideolojik istismara açıktır.
Tarih; olguya, kanıta bakmadan uydurmaya alet edilir…

Bu girişi yapmamın nedeni şu:
Siyasetin gündeminde bin odalı “AK Kondu” varken,
CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu “Dersim”i gündeme getiriverdi!
Bu konuya değinmek şart oldu. Fakat…
Sonda yazacağımı önce yazayım:
Kişi kendini hangi kimlikte görüyorsa, hissediyorsa öyledir. Ve saygındır.
Ayrıca, kimileri gibi “alternatif tarih” adına inkarcılık yapacak da değilim.
Başlayabilirim…

Lice – Nazımiye özrü

CHP yöneticisi Sezgin Tanrıkulu, “CHP adına Dersim katliamından özür diliyorum” dedi ve tartışmalar yeniden alevlendi.
Kurucu parti CHP, Diyarbakır Liceli Sezgin Tanrıkulu’nu milletvekili ve
genel başkan yardımcısı yapmıştır.

Kurucu parti CHP, Tunceli Nazımiyeli Kemal Kılıçdaroğlu’nu genel başkanlık koltuğuna oturtmuştur.
Siz hangi özürden bahsediyorsunuz?
Ayıptır!
“Dersim” gibi etnik konuların ısıtılıp gündeme getirilmesinin nedeni; -12 Eylül askeri darbesinin ortaya çıkardığı- kimi siyasetçilerin, kimlik politikasına mahkum olmalarıdır.
Kimlik siyasetçiliğine esir düşmüşlerdir.
Demokrasiyi, özgürlüğü, aydınlanmayı etnik-dinsel kimliğe indirgemişlerdir.

Bu “projenin” patenti ABD’ye aittir!

  • CHP’nin kamburu” solcu liberaller, toplumsal mücadeleyi bölmeyi amaçlayan -neoliberalizmin, dünyaya ihraç ettiği- yeni sağcılığın / yeni muhafazakarlığın kuyrukçuluğunu yapmaktadır.

Görmüyorlar mı; ABD bu projesiyle, vahşi kapitalizme karşı gelecek tüm muhalif hareketleri bölerek darmadağın etmiştir?
Bilmiyorlar mı; oyun yalnızca Türkiye’de değil, dünyanın dört bir yanında oynanmaktadır. Dün; sömürgeci Batı’ya karşı mücadele veren Asyalılar, Afrikalılar,
Latin Amerikalılar bugün; etnik nedenlerle birbirinin boğazına sarılmaktadır?
Mevcut sömürü düzenine karşı bir cümle edemeyen “kimlikçi siyasetçiler”, kendilerini halka “solcu” diye yutturacağını sanıyor!
Rüzgara göre siyaset yapmak kolaydır; koltuk altlarınız rüzgarla dolunca uçuverirseniz; dilinizden popülist söylemleri düşürmezsiniz.
Açılımcılardan, ABD-AB’cilerden onaylanıp, takdir görmektir hedefiniz;
çünkü rüzgar oradan esiyordur!
Oysa, önemli ve zor olan rüzgara karşı durmaktır; gerçekleri haykırmaktır.
Evet asıl yazmak istediğime geldim…

Dersimiz; “Dersim”

Moda oldu “Dersim” demek…
Osmanlı kayıtlarında adı,
“Disim” idi.
Halk “Desim” diyordu.
Bölgenin adıydı; Tunceli ile ilgisi şehrin bölge içinde olmasından kaynaklanıyor.
25 Aralık 1935’te çıkarılan yasayla Mamiki köyünde yeni il merkezi kuruldu ve adına
“Tunceli” dendi…
Gelelim bölge tarihine…
İlk yerleşimin M.Ö. 6 binlere kadar uzandığı biliniyor.
Subarlar, Hurriler, Asurlular, Hititler, Akadlar, Frigyalılar, Urartular, Medler, Persler, Makedonyalılar, Kapadokyalılar, Romalılar, Sasaniler, Araplar, Bizanslılar, Selçuklular, Moğollar, Akkoyunlular, Osmanlılar gibi kimler gelip kimler geçti.
Bölgeye kimi “İşuva” adını verdi: kimi “Supani”…
Yaşayanlara kimi “Muştular” dedi; kimi “Müşkiler”…
“Dersim”in adı uzun yıllar “Daranalis” olarak kaldı. Bu ismin, M.Ö. 519’da
Doğu Anadolu’yu fetheden Pers Kralı Dara’nın adından kaynaklandığı ileri sürülüyor.
Konu açılmışken, asıl yurtları Anadolu değil; İran idi…

Alevi yurdu, Horasanlıydılar.

Hazar Denizi’nin Güney Batısı’nda (Tahran’ın kuzeyinde) Deylem / Daylam bölgesinde, Pers öncesi halklardan bir topluluk yaşardı: Deylemliler / Daylamlılar!
Günümüz İran’ın Kuzey Horasan Eyaleti’nde Deylaman bölgesi var. Lahican, Siya, Kal, Koh, Mazendaran, Rast, Gibal, Pir Pulur, Fumen, Gerekerd, Gilan, Teberistan, Chalus, Kalar, Enzeli, Varemin, Bar, Tufem, Rudsa, Muvaz, Kohaman, Hasan Rud, Emurluh gibi yerlerde yaşayanlar Dersimlilerin akrabalarıdır.
İran’daki Büveyhoğulları Devleti’ni (932-1056) Deylemlilerin kurduğu biliniyor.
Bu halk 13’üncü yüzyılda Moğol istilasından kaçarak Anadolu’ya geldi. Anadolu’da yaşadıkları bu bölgeye adlarını verdiler. Farsça, “der” (kapı), “sim” (gümüş) sözcüklerinden oluşan bir isim tamlamasıydı; “Dersim”. Türkçe’ye “Gümüşkapı” olarak çevirebiliriz.
Kimine göre, “Darsım” Zazaca bir sözcük; “dar” (ağaç) ve “sim” (gümüş) idi; ve “Darsım” aslında “Gümüşağaç” demekti.
Dilinin kökeni neydi? Persler’in “Bisitun Kitabeleri”nde Deylemlilerin konuştukları dile “Zuzu” deniyor. “Zuzu” bugünün anlamıyla Zaza!
Kimi dilbilimcilerine göre bu dilin adı, Deylem’den türeyen “Dımılıce” idi.
Ve bu dil ailesinin “Kuzeybatı İrani diller” grubunda yer aldığı belirtilmektedir.
Dil bilimcileri ve Zazalar, Zazaca / Dımılıce’yi bir dil olarak kabul eder.
Keza İranoloji dilbilimine göre de, Zazaca başlıbaşına bir dildi. Kürdolojinin babası sayılan V. Minorsky ve David Mc Kenze, Prof. Goiche Kojima, Susani, Oskar Mann ile Karl Hadank gibi bilim adamları Zazaca’nın bir Kürt lehçesi olmadığını kanıtladı. Zazaca; eski dillerden “Partça”nın devamı olarak kabul edildi.
Bazı Kürdologlar bunu kabul etmez; Zazaca’yı Kürtçe’nin dört lehçesi arasında sayar. Vs.
Sonuçta…
Kim güçlü ise kendine bir tarih uyduruyor; adını dayatıyor.
Olan Anadolu’nun kültürel zenginliğine oluyor.