Günlük arşivler: 9 Kasım 2014

“EBOLA SALGINI” ve Düşündürdükleri..


“EBOLA SALGINI” ve Düşündürdükleri..

Dostlar,

Türkiye ve Ortadoğu’nun kan ve ateşle yoğrulan gündeminde yoksulluk – yolsuzluk – yasaklar kol gezerken (AKP, 3 Kasım 2002 seçimlerine bu 3 slogan ile girmiş ve başarılı olmuştu!?). Dünyanın başka coğrafyalarında başka başka
ciddi sorunlar yaşanmakta..

Gelir dağılımındaki vahşi eşitsizlik derinleşerek sürüyor; YOKSULLAŞTIRMA..

Çevreye dönük acımasız kapitalist yıkım sürdürülüyor..

Sağlık sorunları da öyle. 5 trilyon Doları aşan muazzam küresel sağlık giderine karşın (yarısı 320 milyonluk ABD’de, kalanı 7 milyarlık Dünyada!),
küresel sağlık düzeyi göstergeleri “Sağlık Durumu mu / Hastalık durumu mu?” (Disease status or health status?) sorusunu sorduracak nitelikte (DSÖ uzmanları Prof. Beaglhole ve Prof. Bonita; Public Health at the Crossroad-2004 adlı kitapları).

Bu bağlamda, yukarıdaki başlığı taşıyan bir makale yazdık. Sn. Hulki Cevizoğlu‘nun yayımlamakta olduğu Popüler Bilim adlı aylık dergisinin son sayısında yer aldı.
Bu yazımızı sitemizden de paylaşmak istiyoruz.. Şöyle başlıyoruz :

Ebola_haritasi_2014

 

 

 

 

 

 

*****

“EBOLA SALGINI” ve Düşündürdükleri..

Giriş…

Ebola virüs hastalığı (EVH), Ebola virüsünün neden olduğu kanamalı bir hastalıktır. Virüs ilk olarak 1976’da Sudan ve Kongo’daki salgınlarda saptanmış ve Kongo’daki bir ırmağın adından esinle “Ebola” adı verilmiştir. Virüs yarasalardan geçiyor, önce deride küçük zedelenmeler (lezyonlar) gelişiyor, sonra lenf düğümlerine, karaciğere ve dalağa yayılıyor.

Hastalık yüksek ateş, şiddetli halsizlik, kas ağrısı, baş ağrısı, boğaz ağrısı yakınmaları ile başlıyor. Ardından bulantı, kusma, döküntü geliyor. Daha sonra böbrek ve karaciğer işlevleri bozuluyor ve kanamalar (iç ve dış) başlıyor.
Eğer hastalar klinik belirtilerin ortaya çıkışını izleyen 14. gününü geçirmiş ise sağkalım şansı daha yüksektir. Hastalarda görülen yaygın kanama, ödem ve şoka neden olmaktadır. Virüs, hastanın bağışık sisteminden kendisini saklayabilmektedir.
Ebola virüsü insanlara hasta hayvanların organ, doku, kan, salgıları ile yakın değinmeyle bulaşır.

***************

Devamla                 ; 

Salgından korunmak için halkımızın genel sağlık düzeyinin yükseltilerek bağışık direncinin artırılması gerekir ama bu hemen sonuç alınacak bir eylem – makro hedef değildir. Halktan yana ulusal beslenme – gelir – tarım – gıda – eğitim .. önlemlerini bir bütün olarak uygulamayı gerektirir.

Bunun için de hükümetlerin küresel piyasaların güdümünden mutlaka sıyrılarak değindiğimiz alanlarda SOSYAL POLİTİKALAR izlemekten başka seçenekleri yoktur.

(Ebola virüsü hızla yayılıyor!, http://ahmetsaltik.net/2014/09/16/ebola-virusu-hizla-yayiliyor/)

Yineleyelim     :

  • Ebola salgınını tetikleyen nedenler olarak tartışma gündeminde olanlar çoğunlukla biyolojik değil; ekolojik ve ekonomik-sosyal-siyasal-kültürel nedenlerdir.
  • Ebola salgını; sağlığın ekolojik, siyasal, sosyal ve kültürel boyutunu
    ortaya koyan bir salgın olarak da adlandırılabilir.
    (Ebola Virüs Hastalığı, Dr. Duygu Öcal, AÜTF Halk Sağlığı AbD Semineri, 15.9.2014)

***************

Ve şöyle bağlıyoruz :

Bağlarken…

Hastalığın başlangıç belirtileri özgül olmadığınan, erken tanı her zaman kolay ve olanaklı olmuyor.
Bu yüzden sağlık çalışanlarının bütün hastalar için olması gerektiği gibi standart uygun korunma önlemlerini almaları önemsenmelidir. Bunlar temel el hijyeni, solunum yolu hijyeni için koruyucu donanım (uygun maske) kullanımı güvenli enjeksiyon uygulamaları ve güvenli gömme (defin) uygulamalarıdır. Hastalar ile
bir metreden daha yakın değinmelerde yüzü koruyucu maske, uzun kollu önlük ve eldiven giyilmelidir.

4 Eylül 2014’te ilk aşı denemesi 39 yaşında bir kadın hastada yapılmıştır.
Bu aşı önce yalnızca maymunlarda denenmiştir. Sonucu henüz bilmiyoruz..
(Ebola Virüs Hastalığı, Dr. Duygu Öcal, AÜTF Halk Sağlığı AbD Semineri, 15.9.2014)

Ebola enfeksiyonu için etkili sağaltım ve aşı olmadığından, hastalığı ve ölümleri azaltmak için tek yol toplumu risk etmenleri ve koruyucu önlemler hakkında eğitmektir. Ayrıca metinde sıklıkla yer verdiğimiz kişi ve toplum sağlığını koruyup geliştirecek tıbbi, sosyal, ekonomik, kültürel önlemlerin bütüncül bir politika çerçevesinde sürekli olarak yürütümüdür.

***********

Bu makalenin tümünü okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

EBOLA_SALGINI_ve_Dusundurdukleri_POPULER_BILIM_icin_22.10.14

 

Sevgi ve saygıyla.
09.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

 

Bulanık Suda Balık Avlamak


Bulanık Suda Balık Avlamak

portresi_genc

Prof. Dr. Birgül Ayman GÜLER
CHP İzmir Milletvekili
http://www.baguler.blogspot.com.tr/, 29.10.14
CHP, 2015 siyaset bildirisi hazırlayacak.
Avrupa Konseyi’nin Yerel Yönetimler Özerklik Şartının (AYYÖŞ) vaatler arasında yer alacağı görülüyor.

Kimi zaman, “iktidara gelince bu Şart’ı kabul edeceğiz.”sözü sarf ediliyor.

Ne var ki AYYÖŞ, Türkiye tarafından 1988’de imzalandı; 1991’de TBMM tarafından onaylandı; Nisan 1993’de yürürlüğe girdi. Şart, 21 yıldan bu yana yürürlükte bulunuyor. Demek ki ya bu söz yanlışlıkla söyleniyor ya da “Şart’ı kabul edeceğiz” sözünün hukuksal bir anlamı yok, bu bir “siyasal ima”. Ama seçim vaadi imada bulunarak yapılmaz. O halde bu söz bir yanlıştan ibaret.

Kimi zaman da “iktidara gelince Şart’ın çekincelerinin tümünü kaldıracağız.” deniyor.

Türkiye 1993’te Şart’ı onayladı ama 10 paragrafını (hükmünü) uygulama konusunda söz vermedi. Kamuoyu bunları “çekince” diye biliyor. Şart’ın şu hükümlerini uygularım, şu hükümlerini uygulamam deme hakkı, tüm imzacı devletlere tanınmış bir hak. Türkiye de bu hakkı kullanmış durumda.

Biz ülke olarak şunları uygulamayacağız denen paragrafları uygulamaya karar vermek her zaman mümkün. Nitekim bu işlemi yapma yetkisi, Şart’ı onayladığımız yasa tarafından Bakanlar Kurulu’na verilmiş bulunuyor. TBMM gündemine getirilmesine gerek yok. Bakanlar Kurulu herhangi bir toplantısında bu kararı verebilir. Şimdiye dek böyle bir karar verilmedi.

Verilmedi ama, AKP hükümetleri 2005 yılı dolayında çıkardığı yasalarla, aslında söz konusu 10 hükümden 8’ini uygulamaya koydu. Bunları

5355 sayılı Mahalli İdare Birlikleri Yasası,
5393 sayılı Belediye Yasası,
5302 sayılı İl Özel İdaresi Yasası gibi yeni yasalarda getirdiği düzenlemelerle gerçekleştirdi. Şu anda bunları Bakanlar Kurulu’na getirmek bir prosedürden ibaret.

Muhalefet olarak “çekincelerin tümünü kaldıracağız” demek yerine AKP iktidarına “çekinceleri yasalarla kaldırdın. Yasa Bakanlar Kurulu’ndan (AS: BK kararından) daha üstün olduğu halde, neden şu basit Bakanlar Kurulu kararını çıkarmıyorsun?” diye sormak anlamlı olur.

Ama meraklanmamak mümkün değil. Durum bu iken, AKP’nin de benimsediği ve % 98’ini uygulamaya koyduğu bu Şart’ı seçim vaadi olarak kullanmanın
anlamı nedir?

*

AYYÖŞ‘ün henüz uygulama dışında ve taahhüdü verilmemiş yalnızca 2 hükmü var. Bunlardan biri yerel yönetimlere “idari federalizm”, diğeri “mali federalizm” yetkileri tanımaya kadar açılan hükümler.

Bunları uygulamak, Anayasa’da çok temel değişiklikler yapmakla mümkün. Anayasa’nın 127. maddesindeki “İdare kuruluşu ve görevleri ile bir bütündür.” cümlesi. Söz konusu iki hükmün uygulanabilmesi için “idarenin bütünlüğü” olarak bilinen bu ilkenin Anayasa’dan çıkarılması gerekiyor. Yerine de, AYYÖŞ’e 1995 yılında bir tavsiye kararıyla getirilen “subsidiarite ilkesi”ne uygun bir ifadenin koyulması isteniyor. “Yerellik ilkesi” ya da “yerindenlik ilkesi”ne göre düzenlenecek bir Anayasa isteniyor.

*

Bu durumda, “tüm çekinceleri kaldıracağız” demek şu anlamlara geliyor:

(1) Yeni Anayasa‘ya destek vereceğiz ve
(2) Üniter devletin madde temeli olan “idarenin bütünlüğü” ilkesini
terk edeceğiz.

Bu sözlerin güncel siyasetteki anlamı ise “PKK/HDP cenahının talep ettiği ‘demokratik özerklik’ formülünü destekleyeceğiz.” değildir de nedir?
*

Hadi, siyasette bir kişinin başka bir kişiye örtülü, yanıltmalı, imalı konuşabileceğini kabul edelim. Ama siyasal kurumların seçim sürecinde halka sözlerini bu tarzlarla söylemesinin kabul edilebilir yanı yoktur. Yine de buna yeltenen varsa, o zaman sözlerinin “siyasal kodlar” bakımından illa ki çözüleceğini ve halkla gerçeğin paylaşılacağını bilmeleri gerekir.
*

Sözümün özü şudur:

  • AYYÖŞ, etnikçi siyasetle dinci siyaseti destekleyen sözlerin paravanı olarak kullanılmaktadır.
Cumhuriyetçi ve Halkçıların böyle bir tarza onay vermesi,
dayandıkları ahlaki temel bakımından mümkün değildir.Siyaset ilke işidir, bulanık suda balık avlamak değil.

==================================

Dostlar,

Birgül hoca Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi uzmanıdır. Ankara Üniversitesi
Siyasal Bilgiler Fakültesi öğretim üyesi idi siyasete girmeden önce Yerel Yönetimler ise özellikle derinleştiği bir alandı. Yazdıkları son derece yalın gerçekler..
AYYÖŞ’ün kritik içerik metni bir yana, CHP gibi Devlet kurmuş bir büyük ve
köklü partinin bu uluslararası metni bu düzeyde kavrayabilmiş (?!) olmasına
ne demeli?

Sayın Güler, “Siyaset ilke işidir, bulanık suda balık avlamak değil.” diyerek yazısını bağlıyor. Biz de ekleyelim; Siyaset aynı zamanda bir uzmanlık işi değil midir?

Sevgi ve saygıyla.
09.11.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

* Bu dip notumuz, sayın Güler’in web sitesinde ilgili yazının altına yorum olarak eklenmiştir.