Günlük arşivler: 19 Ekim 2014

Mahfi Eğilmez : Dünya Nereye Gidiyor?


Dünya Nereye Gidiyor?
(Kendime Yazılar..)

Portresi

 

Mahfi Eğilmez
17 Ekim 2014

 

Küresel sistemin bugünkü görünümü

Küresel ekonominin bugünkü görünümü özetle şöyle:

(1)   Küresel sistem, krizin uzayan etkisiyle, geçmişe göre oldukça düşük bir hızla büyüyor. Düşük büyüme, gelişme yolundaki ülkeleri hem ihracat hem de dış finansman bulma yönünden sıkıntıya sokuyor.

(2)   Jeopolitik risklerdeki artış yatırımcıyı tedirgin ediyor ve yatırımların artmasına engel oluşturuyor. Yatırımların yeterince artmaması büyümeyi daha da frenliyor.

(3)   Çin’de olumsuz gelişmeler su yüzüne çıkmaya başladıkça finansal piyasalar
daha çok tedirginleşiyor.

(4)   Avrupa ülkeleri, içinde bulundukları ağır borç yükü nedeniyle gevşek maliye politikası uygulamasına geçemiyorlar. Maliye politikasının gevşetilememesine ek olarak Avrupa Merkez Bankası’nın, bir türlü güçlü bir parasal program uygulamaya koyup Euro bölgesindeki gerilemeyi durdurmayı başaramaması Avrupa’nın toparlanamayacağı havasının yaygınlaşmasına neden oluyor.

(5)   Toparlanmaya ilk başlayan ekonomi olan ABD’den gelen karışık sinyaller piyasalardaki yatırımcıların kafasını daha da karıştırıyor.

Gelişmiş ekonomiler

IMF, dünya ekonomisinin 2014 yılında %3,3, 2015 yılında %3,8 büyüyeceğini kestiriyor. 2014 yılında %1,8 oranında büyümesi beklenen gelişmiş ekonomilerin
bu hızı 2015 yılında %2,3 olarak tahmin ediliyor. 2014 yılında ABD %2,2 büyürken 2015 yılında, toparlanmanın etkisiyle, büyüme hızını %3,3’e yükseltebilecek gibi görünüyor. Euro bölgesi 2014’de %0,8 gibi çok düşük bir oranda büyüyecek.
2015 yılında hafif bir toparlanma beklense de büyüme hızının %1,3 gibi yine düşük bir hızda kalması bekleniyor. IMF’nin, Euro bölgesi büyümesi için beklentileri oldukça düşük ki, 2019 yılında bile büyümenin %1,6’da kalacağı kestirimini yapıyor.
Büyümeyi artırabilmek için yeni bir mali ve parasal gevşeme programı uygulayan Japonya sıkıntıyı bir türlü aşamıyor. 2014 beklentisi %0,9 iken 2015 kestirimi %0,8’e geriliyor. IMF’nin kestirimlerine göre Japonya 2019’da %1 büyüyecek.
Japonya, durgunluk süresini giderek uzatmayı sürdürecek gibi görünüyor.

Gelişmiş ekonomilerde enflasyonun 2015’te 2014’te olduğu gibi düşük seyretmesi bekleniyor. 2014 yılsonu için kestirim %1,7, 2015 kestirimi %1,9. ABD için 2014 kestirimi %2,4, 2015 kestirimi yüzde 2,0. ABD ekonomisi ideal enflasyon oranında diyebiliriz. Euro bölgesinde 2014 yılsonu için beklenen enflasyon %0,5, 2015 için kestirilen enflasyon oranı ise %1,0. Bu oranlar Euro bölgesinde istem (talep) canlanmasının zayıf kalmaya devam edeceğini ortaya koyuyor. Japonya’nın durumu gelişmiş ekonomiler arasında en ilginç durum. Son dört yılda  % – 1,9 enflasyon ortalaması ile yaşayan Japonya, uyguladığı gevşek ekonomi politikası sonucunda enflasyonu artırmayı başardı. 2014 yılsonu için beklenen enflasyon % 2,6, 2015 için tahmin edilen enflasyon %3. Buna karşılık Japonya’da büyümenin canlanma göstermediğini yukarıdaki paragraftaki büyüme oranlarına bakarak anlayabiliyoruz.

Gelişme yolundaki ekonomiler

Gelişme yolundaki ekonomilerin büyümesi daha hızlı görünüyor. Bu ekonomilerin
2014 yılı büyümesi %4,4, 205 yılı büyümesi ise %5 olarak tahmin ediliyor. Bu grup içinde en hızlı büyümesi beklenen grup olarak gelişmekte olan Asya ülkeleri öne çıkıyor.

Bu grubun büyüme hızı 2014 için %6,5, 2015 yılı için %6,6 olarak tahmin ediliyor.
Çin’in büyümesi 2014 için %7,4, 2015 için %7,1 olarak tahmin ediliyor. Bir başka ekonomi için çok yüksek olarak kabul edilebilecek olan bu oranlar Çin için düşük
kabul ediliyor. Çin’in 1996 – 2005 arasındaki büyüme ortalamasının %9,2 ve 2006 – 11 arasındaki ortalama büyümesinin %10,9 olduğunu göz önüne getirince %7’ler düzeyinin düşük kalmasının anlamını anlamak mümkün olabiliyor. Bölgenin bir başka büyük ekonomisi olan Hindistan’ın 2014’te 5,6 ve 201’te %6,4 büyümesi bekleniyor.

Gelişme yolundaki ekonomiler içinde en yüksek enflasyon beklentisi eski Sovyet bloku ülkelerine ait. Bu gruba ait 2014 yılsonu enflasyon beklentisi %9,2, 2015 kestirimi ise %7. Rusya için yapılan enflasyon tahminleri 2014 için %8,3’ü gösteriyor. 2015’te
bu oranın gerileyerek % 6,5’e düşmesi bekleniyor. Kanımca bunun gerçekleşebilmesi Rusya’nın ambargo ortamından çıkmasına bağlı görünüyor. Gelişmekte olan Asya ekonomilerine ilişkin enflasyon beklentisi biraz daha düşük düzeyde bulunuyor.
Yüksek enflasyona alışık olan Hindistan’da 2014 beklentisi %7,6. 2015 tahmini de
yine aynı düzeylerde bulunuyor (%7,3.) Buna karşılık küresel sistemin en hızlı büyüyen ekonomisi durumunda olan Çin’de beklenen enflasyon 2014 yılsonu için % 2,3 ve
2015 için %2,5.

Değerlendirme

Kestirimler bize küresel sistemin uzunca bir süre sıkıntılı kalmaya devam edeceğini gösteriyor. ABD’nin toparlanmasına karşılık Euro bölgesinin resesyona (AS: durgunluğa) gidişi ve Japonya’nın bir türlü toparlanamaması, dengelerin bozuk kalmasına yol açıyor. Bu dengeleri daha da bozacak bir gelişme Japonya’nın her türlü çabaya karşın bir türlü durgunluktan çıkamaması.

Küresel ekonomik sistemi bir otomobile benzetirsek, lastiklerden birisi (ABD) onarılmış ve sağlam görünüyor. 2. Euro bölgesi) ve 3. sü Çin ve Japonya) patlak ama içindeki hava yavaş yavaş kaçtığı için dönmeye devam ediyor. 4. lastik (gelişme yolundaki ekonomiler) sağlam ama 2. ve 3. lastik inerse o da patlayabilir. Küresel ekonominin bugünkü görünümü aşağı yukarı böyle.

=======================================

Dostlar,

Yetkin ekonomist, eski Hazine Müsteşarı Sn. Dr. Mahfi Eğilmez’in irdelemesi pek
iç açıcı değil. Türkiye’nin de makro-ekonomik verileri aynı nitelikte.. 2014 yıl sonu büyümesi %3’ün hemen üzerinde kalabilirse sevindirici olacak! (Babacan, OVP basın toplantısı) Enflasyon hedefi ise, 2 katına revize edilmişken, %10’ların altında kalması sürpriz..

Cari açık gene 50 Bn (milyar) $’ın altında değil, gene GSMH’nın %6’sının üzerinde. Dolar kurundaki son ayda gerçekleşen hızlı artış TUG’i (toplam ulusal gelir – GSMH) 820 Bn $’lardan aşağıya çekti 798’lere gerileyerek 16 milyonluk Hollanda’nın altına,
18. sıraya indik. AKP Hükümeti panikte ve 2015-17 arası 3 yıllık dönem için OVP’ın (Orta Vadeli Program) ana hedefi ne büyüme, ne kalkınma ve gönenç (refah) artışı – gelir dağılımında iyileşme, ne istihdam artışı, ne cari açığı azaltma ne de dış borcu düşürme.. Varsa yoksa enflasyonu aşağılara çekme.. Çünkü %10’lar üstünde seyredecek enflasyon hızının AKP oylarında belirgin % puanlarla gerileme olacağının ayırdındalar. Denebilir ki, %5’i aşan her 1 puan enflasyon, AKP oylarından 1 puan götürecektir.

78 milyar TL’yi bulan kredi kartları borcu (geçen yıla göre 6 milyar TL azalmış olsa bile), bankacılık sisteminin dönmesi için kritik bir rakamdır. Ve artan kredi faiz oranlarının yatırımlara -özellikle KOBİ’lere- olumsuz baskısı..

Ne var ki 2002’den bu yana esen küresel rüzgarlar artık durdu.
Türkiye’nin cılız ekonomisinin yelkenlerini bu konjonktürel esintilerle doldurma şansı kalmadı. Hatta rüzgarlar tersine esmeye başladı..
2015 Haziran genel seçimlerini ne yapıp edip birkaç ay öne almak bile
bir can simidi durumuna geldi..

Ekonomide masallar ve balonlarla süslü 10+ yıllık konjonktürel balayı dönemi bitti..
Artı Türkiye’nin olumsuz iç konjonktürü.. Beklenir ki; bu 2 kulvardaki negatif enerjinin bileşkesi (sinerjisi) AKP’ye Haziran 2015’te tek başına iktidar olanağı vermesin..

Hani 2023’te Türkiye 10. büyük ekonomi olacaktı??
Hani dışsatım (ihracat) 500 Bn $’ı aşacaktı??
80 milyona masallar.. Matematik bilmeyen ve hiiç sorgulamayan..
2017 sonunda dışsatım iyimser 300 milyar $ bekleniyor. (OVP, Babacan)
2023’e kalan 6 yılda da “dev adımlarla” yarım trilyon doları aşması!?
Bu hesabın açmazını sitemizde daha önce örneklerle yazmıştık..

Sevgi ve saygı ile.
19.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Hüsnü Mahalli : Gizli savaş

Gizli savaş
Hüsnü Mahalli
hmahalli@hotmail.com, YURT Gazetesi, 18 Ekim 2014

Portresi

Vahabi mezhebinin kurulduğu 1747 yılından sonra Suud aşireti Osmanlıya karşı ayaklanıp durdu. Osmanlı başka aşiretleri yanına çekerek Suudleri yenmeye çalıştı ama başaramadı. Osmanlı müttefiki Kavalalı Mehmet Ali Paşa’nın orduları da Mısır’dan kalkıp gitti ama bunların kökünü kazıyamadı. Sonunda Suud aşireti İngilizlerin de yardımı ile Hicaz topraklarını ele geçirerek Suudi Arabistan Krallığını ilan etti. Bu Krallığı yöneten Suudiler başlangıçta İngiltere ama 1945 sonrasında ABD’nin kölesi oldular. ABD onları hep pis işlerde kullandı. Özellikle İslamı bağnazlaştırıp radikalleştirme projesinde. Kâide ve şimdi IŞİD bu projenin iki somut ürünüdür. Çünkü başta Müslüman Kardeşler olmak üzere dünyadaki İslami parti, örgüt, okul, cemaat, tarikat ve derneklerin ezici çoğunluğu Suudi parası ile beslenmiştir.
AKP ise kurulduğu ilk günden itibaren Suudi yönetim ile dost olmuştur.
Suriye krizi bu dostluğun her alanda gelişip güçlenmesi, detaylanması ve derinleşmesi için bir bahane oldu. Türkiye; Suudi Arabistan, Katar, Mısır, Kuveyt, BAE ve başka Arap ülkelerin yanı sıra Batılı ülkeleri de yanına alarak Suriye’de savaşan tüm silahlı gruplara sınırsız destek sağladı. Suudi generaller ve istihbarat şefleri sık sık Türkiye’ye gelip gidiyordu.
Biden bile ‘Suudi Arabistan ve Türkiye Esad’ı devireceğiz diye radikal silahlı gruplara destek verdi. IŞİD ve Nusra gibi terör örgütleri böyle ortaya çıktı’ dedi.
Dedi ama geç dedi.
Çünkü Biden bu tespiti yaparken Türkiye ve Suudi Arabistan artık dost değil düşman olmuştu.
Ortak düşman Esad’ın devrilmemesine rağmen.
Peki aralarında su ve dolar sızmayan bu iki dost arasında düşmanlık neden ?
‘Kara kedi’ General Sisi.
3 Temmuz 2013’te Erdoğan’ın en stratejik müttefiki Müslüman Kardeş Mursi’yi deviren kişi.
O akşam Suudi Kral Abdullah Sisi’yi arayarak ‘Arkandayım ne dilersen dile benden’ dedi ve hemen 6 milyar dolar gönderdi. Küçük kardeş BAE, Kuveyt ve Bahreyn benzer bir tavır aldı.
Erdoğan çok ama çok kızmıştı ama yapacak bir şey yoktu.
Çünkü her iki taraf karşı tarafın ‘Arap Baharı’ ve özellikle Suriye konusunda nelere bulaştığını çok iyi biliyordu.
İki taraf arasında sessiz ve derin bir savaş başlamıştı.
Türkiye’nin arkasında zengin Katar Şeyhi, Suudilerin arkasında BAE ve Bahreyn vardı.
Kuveyt ise bu kavgada tarafsız kalmaya çalışıyordu. Bundan cesaret alan Kuveyt elçiliğinin görevlileri Türk subayını Ankara’nın göbeğinde tartaklayabilmişlerdi. Türkiye ise Suudiler ile savaşında Kuveyt’i kaybetmemek için olayı örtbas etmişti.
Ama kavga devam ediyordu.
Örneğin Suudiler Türkiye ve Katar’ın tüm engellemelerine rağmen Suriye muhalefet örgütü Suriye Ulusal Koalisyonu yönetimini ele geçirdi. Suudiler ayrıca Türkiye’nin kurup kontrol ettiği Özgür Suriye Ordusu ve ona bağlı gruplar karşısında kendilerine bağlı silahlı gruplar oluşturdu.
Her iki taraf yani Katar destekli Türkiye ve Mısır destekli Suudiler ABD ve Batıya ‘Suriye dosyası bizden sorulur’ demeye ve kanıtlamaya çalışıyordu.
Bunun için Biden çıkıp ‘ Türkiye ve Suudi Arabistan IŞİD ve Nusra gibi terör gruplarının ortaya çıkmasından sorumludur’ dedi.
Yani Biden ya piyasa kızıştırıyordu ya da ‘ İkiniz de benim için aynısınız’ demek istiyordu.
Ankara ile Riyad rol kapma ve büyük patron Obama’nın gözüne girme yarışına hız verdi.
Hamleler karşılıklı geliyordu.
Örneğin Katar, Türkiye ve Sudan Libya’daki İslami grupları desteklerken Arap medyası BAE ve Mısır uçaklarının bu grupları bombaladığını anlatıyordu.
Örneğin Suudi Arabistan KKTC’nin İslam İşbirliği Örgütü için göndermek istediği temsilciyi reddetti. Bu da yetmedi Suudi Kral Abdullah Sisi ile anlaşarak Müslüman Kardeşler Örgütü’nü terörist ilan etti. Karar direkt olarak Türkiye’ye bir mesaj idi. Çünkü AKP dünyanın neresinde olursa olsun Müslüman Kardeşlere kucak açmış ve Osmanlı’nın başkenti İstanbul onların kalesi olmuştu.
Bu ve benzeri hamlelere sessiz kalmayan Ankara yanına Doha’yı da alarak Irak ve Suriye’deki Sünni aşiretlere sahip çıkıyordu. O Sünniler ise IŞİD’i Musul’a soktu. Arap ve özellikle Suudi yandaşı medyada bu konuda çok ilginç hikayeler yayınlandı.
Sonrası herkesin bildiği hikaye : IŞİD denilen ruh hastası yaratıklar topluluğu ortaya çıktı.
Hem de ‘Sünni’ İslam Devleti olarak.
Suriye’nin %20’si ile Irak’ın %40’nı kontrol ediyorlar.
Herkes ama öncelikle Katar destekli Türkiye ile Mısır destekli Suudiler ince hesap yapmaya başladı. IŞİD her tarafı yakıp yıkarken Süleyman Şah Türbesine dokunmuyor ve Türk rehinelerini serbest bırakıyor. Tüm bu hikayelere kuşku ile bakan Suudi yandaşı medyaya göre arabulucu Katar. Katar ise deyim yerindeyse tam bir dansöz. Suudi Arabistan ve yandaşı Körfez Ülkelerinin tehditlerinden korkan Katarlı Emir önce gitti Suudi Kralın elini öptü sonra da ülkesindeki Mısırlı Müslüman Kardeşler yöneticilerini Türkiye’ye sepetledi. Bu da yetmedi Sisi’yi bayramda arayarak saygılarını sundu. Bu da yetmedi Emir Hazretleri ABD’nin IŞİD’e karşı oluşturduğu Uluslararası Koalisyona katıldı ve Amerikan uçaklarının ülkesindeki üsleri kullanmasına izin verdi.
Ama Emir hazretleri bunları yaparken sahibi olduğu Elcezire televizyonu IŞİD ve yandaşlarına ‘Devrimci Sünni Müslümanlar’ diyordu.
Peki Türkiye ve Suudi Arabistan ne yaptı?
Tabii ki çekişme ve çatışmaya devam etti.
Nasıl mı ?
Yanıtını çok ilginç detaylarla yarına bırakalım.