Günlük arşivler: 11 Ekim 2014

Emre KONGAR : Yazarken Utanıyorum

Yazarken Utanıyorum

portresi_resmi

 

 

Emre KONGAR
Cumhuriyet
, 11.10.14

 

Bazı öyle olaylar, eylemler ve söylemler vardır ki, yapanlar utanmamıştır ama siz eleştirmek için bile onlardan söz ederken utanırsınız!

Bugün aslında Ortadoğu bataklığındaki kaos ve bu kaosun Türkiye’ye yansıması hakkında, gözden kaçan birkaç nokta üzerinde yazacaktım…

Yazının önemli bir bölümünü de hazırlamıştım…
Ama sabah sabah öyle bir haberle karşılaştım ki…
Artık bu kadarı da olmaz!” dedim.
                                                                 ***
Yazıyı yazdığım bugün 10 Ekim 2014, Cuma…
Türkiye bu sabah, Kobani trajedisi, PKK-HDP siyaseti ve AKP iktidarının politikaları sonucunda çıkan olaylarda, yaşamını yitirenlerin sayısının 35’e yükselmiş olması haberiyle uyandı…

Ne yazık ki haberler bu kadarla da kalmıyordu:
Gaziantep’te “karşıt grupların” (ne demekse?) çatışmaları, Bingöl’de Emniyet Müdürü’ne yapılan saldırı ve şehit olan polisler, çeşitli kentlerde süren yağma ve
yıkım olaylarının artık İstanbul gibi büyük kentlere de sıçramış olması, kimi kentlerde emniyet güçlerinin kendi binalarından bile dışarı çıkamadıkları, sokakları palalı ve sopalı adamların işgal etmiş olması gibi, insanın tüylerini ürperten haberler,
ölümlere eşlik ediyordu…


Ortadoğu’da süren savaş ve bu savaşta Türkiye’nin alacağı rol de herkesi
tedirgin etmekteydi…

Özet olarak Türkiye cuma günü, tam bir iç ve dış savaş ortamına uyandı.
Ama medyada cuma günü öyle bir haber daha vardı ki, insana gerçekten
Artık bu kadarı da olmaz” dedirtiyordu!

                                                                 *** 
Tam bu ortamda, yani iç ve dış savaş ortamında, Türkiye’yi yönetmekle görevli olanlar, sanki başka işleri güçleri yokmuş gibi, oturmuşlar, Etiler Polis Meslek Okulu’nun arazisine ‘Alışveriş Merkezi’ yapmak üzere, bu okulu kapatma kararı almışlar ve
bu kararı, uygulanmak üzere, Resmi Gazete’de yayımlatmışlardı…

Kamuoyu, bu okulu ve arsasını, bu arsanın nasıl yollarla kimler tarafından kullanılmak istendiğini, Rüşvet ve Yolsuzluk Operasyonu sırasında ortaya saçılan konuşma ve toplantı tutanaklarından çok iyi anımsayacaktır…

Türkiye, içte ve dışta canıyla uğraşırken, ülkeyi yönetenler, arazi rantıyla,
ceplerini doldurmakla meşgul…


Hani “Koyun can derdinde, kasap mal derdinde” derler ya…

İşte o hesap!
                                                                 ***
Ortadoğu’nun ve Türkiye’nin bu kritik günlerinde böyle bir yazı yazmak zorunda kaldığım için utanıyorum.

Onur ÖYMEN : Kanada Ulusal Radyosuna yaptığım değerlendirme


Kanada Ulusal Radyosuna yaptığım değerlendirme

Portresi_ATA_ile

 

 

Onur ÖYMEN

 

 

Son günlerde başta CNN International ve New York Times olmak üzere Batı ülkelerinin medyalarında Türkiye’nin Ayn al Arab (Kobani)’ye tek başına bir askeri harekat yapması yolunda yoğun baskılar yapıldığı görülmektedir. Bu medya baskısının ilgili hükümetler tarafından yönlendirildiği anlaşılmaktadır.

Dün akşam benimle mülakat yapan Kanada Ulusal Radyosu ısrarla aynı doğrultuda yönlendirici sorular sormaya çalıştı. Kendilerine özetle şunları söyledim:

-Başta ABD olmak üzere Koalisyona katılan ülkelerden hiçbiri Suriye’ye asker göndermeye niyetli değilken ve parlamentolarından bu yolda yetki dahi alma girişiminde bulunmamışken Türkiye’nin tek başına böyle bir harekatta bulunmasını beklemek gerçekçi değildir.

-Türk Anayasası, Türk askerlerinin ancak uluslararası hukukun meşru saydığı hallerde yurt dışına gönderilebileceğini belirtmektedir. Oysa, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi‘nin son olarak kabul ettiği terörle mücadeleyle ilgili kararda Türkiye’nin veya herhangi bir ülkenin Suriye’ye kara operasyonu yapmasını öneren veya meşru sayan bir hüküm bulunmamaktadır. (Gerçekten BM Güvenlik Konseyinin 24 Eylül 2014 tarihli ve 2178 sayılı kararında yalnızca terör örgütlerinin mali kaynaklarının kesilmesi, teröristlerin sınırlardan geçmesinin engellenmesi, terör örgütlerine katılımın önlenmesi, bütün bu konularda uluslararası işbirliği yapılmasını öneren hükümler
yer almaktadır.)

-Şimdi yapılması gereken şey Koalisyona katılan ülkelerin yalnız IŞİD’e değil, bölgedeki bütün terör örgütlerine karşı etkili bir mücadele yürütmenin ilkeleri, yolları ve yöntemleri üzerinde anlaşmalarıdır.

-Terör örgütlerini tehlikeli olanlar ve olmayanlar diye ayırmak mümkün değildir.
Masum insanları katleden ve büyük insani felaketlere yol açan IŞİD ve öbür bütün terör örgütlerinin etkisiz kılınması bölgede barış ve istikrarın sağlanmasında sorumluluk üstlenmeye hazır olan bütün ülkelerin ortak hedefi olmalıdır.

-IŞİD terör örgütü Musul, Telafer, Tuzhurmatu, Amerli gibi Türkmenlerin de yoğun olarak yaşadıkları bölgelere saldırıp oralarda yüzlerce insanı katlederken, uluslararası toplum maalesef bu saldırıları engellemek için hava operasyonu yapma yoluna bile gitmemiş, hiçbir ülke o bölgelere kara askeri göndermeyi düşünmemiş ve hiç kimse Türkiye’den, şimdi Kobani konusunda yapıldığı gibi, tek başına bir operasyon yapmasını
talep etmemiştir.

-Kaldı ki, 2008 yılında Türkiye kendi topraklarına Kuzey Irak’tan saldıran bir terör örgütünü etkisiz kılmak için sınır ötesi bir harekat başlattığında, kimi büyük devletler
bu harekatın derhal durdurulması ve Türkiye’nin askerlerini geri çekmesi için istemde
bulunmuşlardır. O devletler Türkiye’nin PKK terör örgütü ile mücadele etmeyip bu örgütü tatmin edecek siyasal bir çözüm bulmak amacıyla müzakerelere girişmesi için Türkiye’ye ısrarlı telkinler yapmışlardır.

-Teröre ödün vererek çözüm aramanın ne denli ağır bir bedel ödettiği son günlerde Türkiye’de yaşanan terör saldırılarıyla bir kere daha ortaya çıkmıştır. Son iki günde bu saldırıların sonucunda 30’dan ço vatandaşımız ve güvenlik görevlisi ölmüştür.

-Şimdi aynı devletlerin Türkiye’nin Kobani’ye tek başına müdahalede bulunması beklentisi içine girmeleri açık bir çelişkidir ve çifte standarttır.

-Kuşkusuz IŞİD, öbür terör örgütleri gibi Türkiye için de ciddi bir tehdit oluşturmaktadır ve bu örgüt tarafından Türkiye’ye yönelebilecek herhangi bir saldırıya karşı Türk Silahlı Kuvvetleri ülkesinin topraklarını korumak için derhal müdahale edecektir. Ancak böyle bir saldırı olmadıkça Türkiye’nin uluslararası hukuku bir yana bırakarak ve tek başına böyle bir askeri harekata kalkışması beklenmemelidir.

-Türkiye Kobani ve dolayından 200 binden çok sığınmacıyı kabul ederek esasen büyük bir özveride bulunmuştur. Ayrıca terörle mücadelede de istihbarat paylaşımı, terörün mali kaynaklarının kurutulması ve sınırların denetimi konularında ilgili bütün ülkeler gibi üzerine düşen görevi yapmak durumundadır.

-Asıl önemli olan bölge halkının şu veya bu terör örgütüne destek vermesini önleyici siyasal seçenek ve çözümler üretmektir. Bu seçeneklerin başında bölgeye gerçek bir demokrasinin yerleşmesi için çalışmak yer almaktadır. Ne yazık ki demokrasi
bütün dünyaya yayılırken bir tek Ortadoğu ülkesine bile yerleşememiştir.
Türkiye’nin yapabileceği en büyük katkı, kendi eksiklerini giderip demokrasinin
bölgeye yayılmasında bir sıçrama tahtası rolü oynamaktır. 

Sevgiler, 10.10.14

=======================================

Dostlar,

Sn. Onur Öymen çok üretken..

Birkaç gün önce de (9.10.14) bir Alman radyosu ile görüşmesini özetleyerek e-ileti ile paylaşmıştı.. (http://ahmetsaltik.net/2014/10/09/onur-oymen-deutschlandfunka-verdigim-mulakat/)

Yıllardır emekli bir büyükelçi (Dışişleri müsteşarı) olmasına karşın ülkemizin
dış ortamda tanıtımı, haklarının korunması, doğru anlaşılması için çabası sürüyor..

Sıklıkla, önemli dış politika konularını, karmaşık doğalarına karşn yalınlaştırarak açıklıyor ve bizlerin de kavramasını sağlıyor güncel e-iletileriyle..

http://www.onuroymen.com

adresli web sitesinde yazı ve etkinliklerini paylaşıyor..

Dışişleri yetkililerinin Sn. Öymen’in çok değerli katkılarından yararlanmasını diliyoruz.

Başbakan Davutoğlu ve 12. CB – Yarıbaşkan RTE dün (10.10.14) Anamuhalefet Partisi CHP’nin Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu‘na “Senin aklına ihtiyacımız yok..” türünden çok kaba ve akıldışı bir çıkış yapmışlardı..

Sn. Öymen için böylr düşünmüyorlardır dileriz..

 

Sevgi ve saygı ile.
11.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumhuriyet Eğitiminde Barış Kültürü – Konferans


Dostlar
,

Bizim de üyesi olduğumuz ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ‘nin geleneksel Cumartesi konferansları sürüyor..

11.10.14 gününin konusu

  • Cumhuriyet Eğitiminde Barış Kültürü

Duyuru posteri aşağıda.. Bilgi ve ilginize sunarız..

Sevgi ve saygı ile.
11.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ

Zeki Sarıhan : 10 MADDEDE KOBANİ KALKIŞMASI


10 MADDEDE KOBANİ KALKIŞMASI

portresi

 

Zeki Sarıhan

 

 

Kobani Kürtlerinin IŞİD saldırılarına karşı günlerdir süren savunmasını yalnızca seyreden hükümete karşı HDP Başkanı Selahattin Demirtaş halkı sokağa çıkmaya çağırdı. 7 Ekim 2014 akşamından başlayarak, daha çok Kürt nüfusun yaşadığı
birçok kentimizde şiddet olayları yaşandı. 10 Ekim öğleye dek ölenlerin sayısı 31, yaralananlar ise 350 dolayındaydı. Milyonlarca liralık servet tahrip edildi. Sinirler bir kez daha gerildi. Bu gelişmenin nedenlerini ve sorunun çözümünü kısaca ve maddeler halinde belirtmek istiyorum. Çünkü elimiz kalem tutarken bu olayları yalnızca seyretmekle yetinmek bize vicdani bir sorumluluk yüklüyor. Gelecekte kendi kendimize “O gün nerdeydim? Nasıl bir tutum aldım?” diye soracağız, başkaları da bize bunu soracak.

  1. ABD’nin Irak Petrollerini ele geçirmek için Saddam rejimini yıkıp ülkeyi işgal etmesinden beri Ortadoğu’da çok vahim (AS: ürkünç) gelişmeler oldu ve bundan Irak ve Suriye topraklarının bir bölümünde Irak Şam İslam Devleti (IŞİD) adlı bir ortaçağ devleti doğdu. Bu devlet, dışarıdan aldığı gönüllü fanatikler ve ele geçirdiği ağır silahlar eşliğinde bölgeye egemen olmak için savaşıyor.
  2. Başını ABD’nin çektiği kimi Batılı ülkeler, Suriye’de Beşer Esat rejimini devirmek için harekete geçen isyancılara silah, eğitim, pasaport, politik destek gibi yardımlar yaptılar, Türkiye de bunun içinde yer aldı. Fakat IŞİD devleti ortaya çıkınca Batılılar bunun ileride kendileri için de tehlike yarattığını gördüler. Türkiye’yi de IŞİD’e karşı mücadeleye davet ettiler. Fakat AKP Hükümeti IŞİD’e karşı harekete geçmeyi reddetti. Bunun yerine Esat rejimine karşı ortak bir askerî hareket önerisinde diretiyor. Ortadoğu için Batılıların bir koalisyon gücü kurmalarını
    ve Türkiye’nin bölgeye askerî müdahale istekleri, ülkeyi Ortadoğu batağına çekmekten başka bir şey değildir.

  3. Türkiye’nin hemen güneyindeki Suriye toprakları içinde Kürtlerin Rojava (Batı) dedikleri bölgede Kürtler, Beşer Esat rejimiyle savaşmayı bırakarak kendi özerk kantonlarını kurdular. IŞİD, bu kantonları dağıtmak ve bölgede kendi egemenliğini kurmak istiyor. IŞİD’in vahşete dayanan eylemleri dünyanın her yanında büyük bir nefret doğurdu, IŞİD’e karşı direnmek özellikle Türkiye Kürtleri için yaşamsal bir sorun durumuna geldi. AKP Hükümeti’nden Kobani kantonuna yardıma gidebilmek için bir yardım koridoru açılmasını, silahlı gönüllülerin geçişine izin verilmesini istediler, fakat Esat’a karşı Kürtleri kullanamayacağını gören hükümet bu isteği geri çevirdi.
  4. Kürt siyasi hareketi kendi akraba ve soydaşlarının Kobani’de katledilmesine ve Kobani kantonunun dağıtılmasına seyirci kalan hükümeti protesto ve böylece belki onun politikasını değiştirmesi için halkı sokağa çıkmaya davet etti, bu davet birçok yerde karşılık buldu, ancak gösteriler çığırından çıkarak işin içine
    şiddet karıştı. Okulları, bayrağı yakmak, Atatürk büstlerini kırmak gibi sorumsuz hareketler, Türk, hatta Kürt kamuoyunun tepkisini çekti ve Kürt siyasal hareketinin kendi davasına da zarar verdi.

  5. Ortadoğu’daki gelişmeler, yıldan yıla içerik değiştiriyor. Bir zamanlar Batılı emperyalistlerle Ortadoğu halkları arasındaki çelişme, zaman içinde bölgede mezhep çatışmalarına dönüştü. Son gelişmelerle de IŞİD’le Kürtlerin mücadelesi haline geldi. Bu aynı zamanda şeriatla laikliğin çatışması görünümüne de büründü. Son kalkışma sırasında PKK yandaşı Kürtlerle gene Kürtlerden oluşan İslamcı HÜDA-PAR arasında silahlı bir mücadele yaşanması kavganın geldiği son noktayı gösteriyor.

  6. Laiklikten gitgide uzaklaşmakta olan ve Ortadoğu’da Osmanlı devletinin hâkim olduğu yerlerde yeniden Sünni İslamcı rejimler kurulması için çalışan AKP Hükümeti, bu gelişmeyi anlayacak ve doğru çözümler üretebilecek bir durumda değildir. Fakat muhalefet çevrelerinin bir kısmı da durumu doğru değerlendiremiyor. Hükümeti Kürtlere ödün vermekle suçluyor, dolayısı ile hükümetin elini güçlendiriyor. Bu çevreler, yeryüzünün herhangi bir yerinde
    velev ki özerklik biçiminde olsun bir Kürt yönetimine şiddetle karşıdır.

  7. Gerek hükümetin, gerekse son kalkışmada şiddet kullananların Kürtlerle Kürtlerin arasına kama sokarak açtığı yaraları sarmak için Türkiye halkının sağduyusuna ihtiyaç vardır. Ancak siyaset sözlüğünde “Kürt” kavramı olmayan veya bununla yakın bir tarihte karşılaşan Türklerin bu olgunluğa erişmesi zaman alacaktır.

  8. Bunun aksine olarak kürsülerden atılan ateşli nutuklar, olağanüstü hal uygulamaları, Osmanlı’yı restore etme çabaları zamanla etkisini yitirecek,
    Türklerle Kürtler Türkiye’de eşitçe ve kardeşçe yaşamayı, birbirlerinin haklarına saygı duymayı öğreneceklerdir. Tarihin tekerleğini geriye doğru çevirmenin olanağı yoktur. Türkler ve Kürtler, demokratik ve laik cumhuriyetlerini ve ortak vatanlarını birlikte savunacaklardır.

  9. Ülkedeki karışıklıkların baş sorumlusu, ülkeyi iyi yönetemeyen, hükümettir. Bunu teslim etmeyen ve buna göre politika geliştirmeyen her siyasal hareket baltayı taşa vuruyor ve AKP hükümetinin ayakta kalmasına yardım etmiş oluyor. Hükümet buna dayanarak dizginleri tümden ele geçirme çabasındadır.

  10. Sonuçta, ortalığın durulması için hamasi nutuklar atmak ve halkı birbirine karşı düşmanlığa sevk etmek yerine şu üç noktanın çözülmesi zorunludur.Birincisi: Kürt sorununun insan hakları bağlamında çözülmesi,

    İkincisi: “Yurtta barış dünyada barış” ilkesine uygun olarak Türk devletinin
    başka ülkelerin iç işlerine karışmaktan ve bu konuda emperyalistlerin emellerine
    alet olmaktan vazgeçmesi,

    Üçüncüsü: Hükümetin mezhepçi politikalardan vazgeçerek laiklik ilkesine
    geri dönmesi. (10 Ekim 2014)

Erdal ATABEK : BU TÜRKİYE SİZİN SEÇİMİNİZDİR…


Arşivimizden…

Dostlar,

Meslek büyüğümüz Dr. Erdal ATABEK çok çarpıcı bir sorgulama yapıyor aşağıdaki yazısında. “Necip halkımızı” sorguluyor, ayna tutuyor onlara; bana – size – hepimize..

Kuran_Kursu_mucahitleri1

 

Nasıl kurtulacağız bu beladan??
2015 genel seçimleri için halkı örgütlemek ve muhalefet partisi edinmek – kurmak gerekiyor! Bu seçimi de AKP alırsa artık T.C.’nin ruhuna fatiha okuyabilirsiniz…

CHP ve MHP’den hayır ve umut yok!? 

Çok acı ama böyle..
Ne yapmalı? Ne yapmalı??
Yeni bir siyasal parti mi kurmalı?? Acele mi etmeli??
Baskın seçim olur mu?
AKP çooook zor – ağır koşulları ve artık rap rap ayak sesleri duyulan ekonomik bunalımı dikkate alarak Temmuz 2015 genel seçimlerini öne alır mı?
O zaman seçimden en az 6 ay öncesinde 81 ilin yarısında örgütlenmiş ve büyük kongresini yapmış (Siyasal Partiler Yasası md. 36 : “..Siyasi partilerin seçimlere katılabilmesi için illerin en az yarısında oy verme gününden en az altı ay evvel teşkilat kurmuş ve büyük kongrelerini yapmış olması veya Türkiye Büyük Millet Meclisinde grubu bulunması şarttır.”) bir parti nasıl olunur ki, seçime katılma hakkı yasal olarak elde edilebilsin?

Yoksa “pek akıllı” yurdum insanının bu aralar kurmakta olduğu, dün kurup bugünleri beklediği çok sayıda tabela – fason siyasal partiden birinin ad hakkı satın mı alınır birkaç yüzbin TL’ye??

Sevgi ve saygı ile.
11.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Not : Sn. Atabek’in yazısına 2 görseli biz ekledik..

=============================================

BU TÜRKİYE SİZİN SEÇİMİNİZDİR…

portresi
Erdal Atabek
erdalatak@superonline.com
Cumhuriyet, 29 Eylül 2014

Tesettür (kapanma-gizlenme) on yaşında kız öğrencilere indi.
Burada kalmayacaktır. Erkek ve kız okulları da ayrılacaktır. Sonra da sıra kamu taşıtlarında “kadın-erkek ayrımı”na gelecektir. Özel araçlarda kadın-erkek beraberliği de sorgulanacaktır.

rası var.
Zamanı var.

Bu Türkiye’yi siz seçtiniz.

Belki bu iktidara oy vermediniz ama gene de düşünürseniz, bu sonuca gelmede sizin de payınız olduğunu göreceksiniz.

Onyıllar boyunca, bu iktidar yıllarından çok önceden başlayan Kuran kursları adı altında milyonlarca çocuğun beyni yıkandı. Bu süreçte çocuklara “Kuran öğretme”adı altında laiklik karşıtı, Cumhuriyet karşıtı telkinler yapıldı. Bu yaş çocuklarına yapılan öğretim değil, telkindir. Siz başınızı iki yana sallayıp geçtiniz. Aklınıza bu çocuklara
yaz okulları açıp çağa uygun programla yaz aylarını değerlendirmek gelmedi. Düşünmediniz. Üşendiniz. Size söylendiği zaman da ilgilenmediniz. Kuran kurslarında beyni yıkanan milyonlarca çocuk büyüdü. Eğitim gördüler. Fakülte kapılarına dayandılar.

Kuran_Kursu_mucahitleri2

Kızlar “kapanma özgürlüğü” istediler.

Erkekler mescit istedi, cuma namazına gitmek istediler.

İnançları doğrultusunda yaşama hakkı istediler. Siz on yıllar boyunca bakıp durdunuz, şaşıp geçtiniz. “Çağa aykırı şeyler bunlar” dediniz. “Devlet izin vermez böyle şeylere” dediniz. İçinizde “Ordu böyle şeylere izin vermez” deyip rahatlayanlarınız vardı.
Siz hep kendi yanınızda gördüklerinize kızdınız:

“Neden bir şey yapmıyorsun? Bak oralarda neler oluyor?” diye söylenip durdunuz.
Ama siz bir şey yapmadınız. Sizin göreviniz değildi ki. Siz seçimden seçime oyunuzu verdiniz, o kadar. Bazen kızıp oyunuzu da vermediniz.

Sonuçta; bu onyıllar boyu din adı altında dogma eğitimi almış milyonlarca çocuk büyüdü, seçmen oldu. Sandıktan onların kurup desteklediği parti kazanarak çıktı,
iktidar oldu. Üniversitelere indirilmiş puanlarla girdiler, yargıç oldular, savcı oldular, kaymakam oldular, vali oldular. Sizin şaşkın bakışlarınız arasında erkek hastaya bakmayan kadın doktorlar, erkek eli sıkmayan kadın idareciler oldu.

Bu arada kadın eli sıkmayan erkekler de yöneticiler arasındaki yerini aldı.
Siz, “aman benim çocuğum özgüvenli olsun, kendi kararlarını versin,
kendi sorumluluğunu üstlensin, geleceğin dünyasında kendi yerini alsın” diye elinizden geleni yaparken altınızdaki zemin kaydı.


Çocuğunuzun okulunu imamhatip okulu yapıverdiler.

“Aman bu nasıl iş, çocuğum oraya mı gidecek?” diye sızlanınca da size 80 km uzaktaki okulu gösterdiler. İmza topla
Bakın, size “Su yolunu buluyor” deyıp, başvurular, toplanıp yakınmalar sonuç verir mi diye bekliyorsunuz. Siz, “Hangi su hangi yolu buluyor?” demediniz.
“Durmak yok –  yola devam” denildi. Siz, “Hangi yola devam?” diye sormadınız.
Su sizdiniz, yol da onların istediği yoldu.

Bunları söyleyenleri yıllarca bakan, başbakan yaptınız.

Sonra da cumhurbaşkanı seçtiniz.
Şimdi, ülkeniz kanlı Ortadoğu savaşına girmek üzere. Elbette sizin savaşınız değil. Elbette sizin kararınız değil. Ama artık karar verme iradesi de sizin değil.
Bu irade sizde olduğu zaman gereken işlerin hiçbirini yapmadınız.

Yalnızca sızlandınız. Hep başkalarının bir şeyler yapmasını beklediniz.

Onlar sızlanmadı, çalıştı. Hiç kimseden beklemeden kendileri gereken her şeyi yaptılar. Bıkmadan, usanmadan, yıllar boyu kendileri için gereken her şeyi yaptılar.
Onlar kazandı, siz yitirdiniz.
“Ama Amerika?” demeyin sakın. Amerika işine geleni destekler.
“Ama Aydınlar?” demeyin sakın. Aydın sizdiniz ve farkına varmadınız.
“Ama Ordu?” demeyin sakın. Ordu’nun işi değildi, sizin işinizdi.

Kuran_Kursu_mucahitleri3.pptx

Bugünkü Türkiye mi?


Bu Türkiye sizin seçiminizdir.


Eğer bir şey düşünüyorsanız şimdi başlayacaksınız.

Gün gün, saat saat, dakika dakika.
Ya da “akan suyun nereye gittiğini seyredeceksiniz…”

============
Not : Sn. Atabek’in yazısına görselleri biz ekledik..