Günlük arşivler: 2 Ekim 2014

AYM’den çok sevindirici kararlar


AYM’den kritik – sevindirici kararlar
02 Ekim 2014 Perşembe, 17:51


Dostlar
,

Anayasa Mahkemesinden çok sevindirici kararlar..

Hukuk tanımayan, hukuku oyuncak durumuna indirgeyen, TBMM’yi iktidarın noterine çeviren (TBMM de bunu reddetse ya!?) AKP – RTE’ye tokat gibi kararlar…

Hem bu 6552 sayılı hukuk garebeti – ucubesi Torba Yasanın Anayasaya
apaçık aykırı 4 maddesini AYM’ne hızla taşıyan CHP’ye, hem de hızla, 15 gün içinde başvuruyu sonlandıran ve demokratik hukuk devleti ile bağdaştırılması olanaksız
kritik yasal düzenlemeleri iptal eden AYM’ne burada açıkça teşekkür ediyoruz..

TBMM’nin de artık iktidarın oyuncağı olmaktan çıkarak, Güçler Ayrılığı‘na uygun
kimlikli – kişilikli bir duruşun yakıştığını özellikle anımsatmak isteriz.
Parlamenter demokrasilerde Meclisler, Yürütme’nin hukuk içinde kalmasını sağlayan temel kurumdur. Meclis siyasal iktidarın noteri değildir.

Cumhurbaşkanlığı makamı da bir başka denge – denet makamıdır (check & balance).
12. CB – Yarıbaşkan RTE, önüne gelen (10 Eylül 2014) 146 maddelik kırkambar
Torba Yasayı ertesi gün (11 Eylül) yayımlanmak üzere yolladı.
Bunca kapsamlı yasayı 1 günde nasıl da irdeleyebildi??

TİB BAŞKANI’NIN SİTE KAPATMA YETKİSİ İPTAL

Anayasa Mahkemesi aldığı kararlarla, hükümetin TYorba yasayla, Başbakanlık Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) verilen “4 saat içinde internet sitesi kapatma” yetkisini iptal etti. İnternet sitesi kapatmak ya da erişimi engellemek için
ancak mahkeme kararı geçerli olabilecek. Cumhurbaşkanı seçiminin hemen ardından TBMM’den geçen ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan‘ın da onayladığı ilk yasa olan Torba Yasada yer alan düzenlemede, TİB Başkanı’na “Milli güvenlik”, “kamu düzeninin korunması” ve “suç işlenmesinin önlenmesi” gibi nedenlerle ve “gecikmesinde sakıncalı bulunan hallerde” bir internet sitesini 4 saat içinde kapatma yetkisini verilmişti.
AYM kararı sayesinde, artık internet siteleri idare tarafından değil, ancak bir yargı kararı olursa kapatılabilecek.

BİLGİLERİNİ TOPLAYAMAYACAK

Yine AYM kararı uyarınca, Torba Yasayla TİB’e verilen internet trafik bilgilerini toplama yetkisi de kaldırıldı.

Abdullah Gül’ün “RAHATSIZ OLDUM” DEDİĞİ DÜZENLEME İPTAL EDİLDİ! 

Anayasa Mahkemesi’nin iptal ettiği TİB konusundaki düzenleme, daha önce de
Türkiye gündemine girmiş ve tartışmalara neden olmuştu.

İnternet Yasası TBMM’ye geldiğinde, dönemin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül,
yasada TİB başkanı’na doğrudan site kapatma yetkisi veren hükümlere itiraz etmişti.
Nitekim o dönemde Cumhurbaşkanı olan Gül’ün isteği üzerine TİB Başkanı’na verilen bu yetki kaldırılmış, Gül de bunun üzerine yasayı onaylamıştı.

Ancak Cumhurbaşkanı seçimlerinden sonra TBMM’de kabul edilen son Torba Yasaya bir madde eklenerek, TİB Başkanı’na site kapatma yetkisi tanınmıştı. Cumhurbaşkanı seçilen Recep Tayyip Erdoğan ise, bu makamda önüne gelen ilk yasa olan torba yasayı onaylayarak, TİB Başkanı’na site kapatma yetkisinin yürürlüğe girmesini sağlamıştı. Anayasa Mahkemesi, Gül’ün o dönemde “rahatsız oldum” dediği  düzenlemeyi iptal etmiş oldu.

ÖZELLEŞTİRME İPTAL KARARLARI UYGULANACAK

Anayasa Mahkemesi, özelleştirmeler konusunda da çok önemli bir karara imza attı.
Daha önce Çeşme Limanı, Kuşadası Limanı, ETİ alüminyum gibi büyük özelleştirmeler yapılmış, ancak mahkemeler uzun bir inceleme süresinin ardından bu özelleştirmelerin kimisi hakkında, çeşitli nedenlerle iptal kararı vermişti.

AKP Hükümeti de bunun üzerine, özelleştirmelerin üzerinden beş yıl geçtikten sonra mahkemelerin vereceği “iptal” kararlarının uygulanmayacağı yolunda bir
Bakanlar kurulu kararı almıştı.

Danıştay bu Bakanlar Kurulu kararını iptal etmişti.
Danıştay’ın bu kararı üzerine, AKP Hükümeti konuyu yasalara taşıyarak, özelleştirmelerin üzerinden 5 yıldan çok zaman geçmesinin ardından mahkemelerin vereceği iptal kararlarının uygulanmayacağına ilişkin bir yasa çıkarmıştı.
Anayasa Mahkemesi 2012’de bu yasayı iptal etmişti. Ancak Torba Yasaya (6552 sayılı, 11.9.14 tarihli) konulan yeni bir hükümle, bu konu yeniden yasalaştırılmak istendi.
Anayasa Mahkemesi bu gün (02.10.14) aldığı kararla, ikinci kez bunu iptal etmiş oldu.

MEMURLAR, MAHKEME KARARIYLA ESKİ GÖREVLERİNE “HEMEN” DÖNECEK

Anayasa Mahkemesi’nin bugün verdiği kararlardan biri ise, 17 ve 25 Aralık 2013 soruşturmalarının ardından başta Emniyet olmak üzere, Devlet kadrolarındaki görevden almaları yakından ilgilendiriyor.

Çıkarılan Torba yasalar konan hükümlerle, görevden alınan Daire Başkanı ve üzerindeki kadrolar ile Emniyet personeli hakkında mahkemelerin vereceği “iptal”
ve “göreve iade” kararlarının “2 yıl içinde uygulanabilmesinin” önünü açmıştı.
Oysa eski düzenlemelerde, mahkemelerin vereceği göreve iade kararlarının
en geç bir ay içinde uygulanması öngörülüyordu.

(AS: Bu en geç “1 ay içinde uygulanacak” yargı yaygın ama yanlıştır. Mahkeme kararları hemen – gecikmeden uygulanır. İptal kararı verildiğinde idarenin hukuk dışı işlem – eylemi bütün sonuçlarıyla “hemen” ortadan kalkar.. İdarenin bu doğrultuda adım atması için 30 gün zamanı yoktur! Kaynak : AÜ SBF Prof. Onur Karahanoğulları;
İdare Hukuku ders notları..)

Anayasa Mahkemesi, “göreve iade kararları iki yıl içinde uygulanır” hükmünü iptal etti.
Böylece, görevden alınan kamu görevlilerinin mahkemeye gidip, “göreve iade” kararı almaları halinde, en geç bir ay içinde eski görevlerine atanmalarının yolu yeniden açılmış oldu.

GÖREVE İADE ETMEYEN AMİR CEZA GÖREBİLECEK

Yine görevden almalar konusunda Anayasa Mahkemesi bir başka önemli karara daha imza attı. AKP Hükümeti Torba Yasa ile görevden alınan kamu personelini, aksi yöndeki mahkeme kararlarına karşın eski görevlerine iade etmeyen amirler hakkında
“ceza soruşturması açılmayacağını” yasalaştırmıştı.
Bir bakıma Türk Ceza Yasası’nın ilgili hükümlerini ortadan kaldırıyordu!

Anayasa Mahkemesi bunu iptal etti. Böylece, görevden alınıp, mahkeme kararıyla göreve iade edilen memurları, eski görevlerine atamayan amirler hakkında
ceza soruşturması açılabilecek.

Anayasa Mahkemesi, görevden alınan memurların iki yıl göreve dönmelerini engelleyen yasayı iptal etti. AYM, TİB’in yargı kararı kararı olmaksızın internet sitelerini 4 saat içinde kapatma yetkisi veren düzenleme ve internet trafiğini
kayıt altına alma yetkisini de iptal etti.

AYM'den kritik kararlar
ANKARA – Anayasa Mahkemesi (AYM), Cumhuriyet Halk Partisi’nin (CHP) başvurusu üzerinde Torba Yasada yer alan 4 maddeyi iptal etti.
Torba Yasayla (AS: 6552 sayılı 11.9.14 tarihli RG’de yayımlanan) getirilen;
– Üst düzey bürokrat ve kolluk kuvvetleri ilgili yapılan görevden alınma gibi kararların 2 yıl içinde yerine getirilmesini öngören yasa maddesini anayasaya aykırı bularak iptal etti.
– Mahkeme kararlarını yerine getirmeyen kişilerle ilgili ceza soruşturması açılamayacağı yönündeki hükmü iptal eden AYM,
– Telekomünikasyon İletişim Başkanlığı’na (TİB) internet sitelerini 4 saat içinde kapatma yetkisi veren düzenleme ve
– TİB’e verilen internet trafiğini kayıt altına alma yetkisini de iptal etti.
148 maddelik (AS: 146 madde) (6552 sayılı) Torba Yasa başlangıçta
Soma’da yaşamını yitiren 301 madenci ve madencilerin sorunlarını çözmek için hazırlanmıştı ancak ilerleyen süreçte madencilikle ilgili olmayan birçok düzenleme yasaya dahil edildi. CHP, 148 maddelik (AS: 146 md.) Torba Yasada yer alan kimi maddelerin yürürlüğünün durdurulması ve iptali için 15 Eylül 2014 Pazartesi günü AYM’ye başvurmuştu. Torba Yasada anayasaya Aykırılık oluşturan 11 madde belirlediklerini belirten CHP, 4 madde için 60 günlük süreyi beklemeden AYM’ye başvurmuştu. CHP, kalan 7 maddeyi de 60 günü beklemeden AYM’ye götüreceğini belirtmişti. (Cihan)

**********

Biraz nefes alma olanağı bulduk..

AKP faşizmi artık ülkeyi yaşanmaz duruma getirmiştir.
Türkiye, kurumlaşmış yapıları ile AKP – RTE’nin çağdışı rejim heveslerini önleyecek güçte ve birikimdedir. Hiç kimsenin gücü ülkemizi çağdışı bir rejime sürüklemeye yetmeyecektir.

Ankara’da yargıçlar vardır ve olmaya devam edecektir.
AKP – RTE ayağını denk almalı, haddini bilmelidir.
RTE sık sık söylerdi : “Herkes haddini bilecek..”
Sen de bileceksin..

Sevgi ve saygıyla.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

GÜNDEN GÖRÜNTÜLER


GÜNDEN GÖRÜNTÜLER

Dostlar,

Sn. Prof. Ali Ercan hocamız derlemiş görselleri..

IŞİD’in hamisi – Türkiye’nin haramisi..

en çarpıcı görsellerden biri..

Hey Türkiyem hey..
Bu durumlara mı düşecekti Büyük ATATÜRK’ün mazlum dünyaya örnek Türkiye’si??

Bu hüzün ve utanç veren tablodan Türkiye’yi hızlaçekip çıkarmak boynumuzun borcudur..

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

unnamed (2)unnamed (3)unnamed (4)unnamed (5)unnamed (6)unnamed (7)unnamed (8)unnamed (9)unnamed (10)unnamed (11)unnamed (12)unnamed (13)unnamed (14)unnamed (15)










 

Türker Ertürk : KIRMIZI-BEYAZ


Türker Ertürk : KIRMIZI-BEYAZ


Dostlar,

Türker Ertürk paşa bilindiği gibi Tuğamiral iken emekliliği seçti ve ülkemiz için
politik savaşıma atıldı. Son birkaç yıldır vargücüyle çabalıyor..

Makaleler, konferanslar, TV programları, binlerce km yollar..
1996 sonrası 10-12 yıl bizim çok yoğun koşuşturma dönemimiz gibi..

Aşağıda ciddi bir çağrısı var..

  • Renkleri bayrağımızdaki gibi KIRMIZI – BEYAZ olan bir
    Ulusal Türkiye Koalisyonu! (son 3 sözcük bize ait..)

Bu çağrı yerindedir, ivedirir ve gereği mutlaka yapılmalıdır.
Biz de üstümüze düşeni esirgemeyeceiz.

Umarız ÇAĞRI anlaşılmıştır ve Ulusumuz sahiplenecektir.

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================

KIRMIZI-BEYAZ

portresi_papyonlu


 

Türker Ertürk

Son üç yazımızda bu köşeden size emperyalizmi, zaman içinde nasıl şekil ve yöntem değiştirdiğini, güç merkezinde artık uluslararası dev şirketlerin sahiplerinin ve yöneticilerinin bulunduğu
Kapital-Finans sistemi olduğunu, ABD’nin bu sistemin ele geçirdiği ve
kontrol altında tuttuğu en önemli silahlardan biri olduğu olgusunu ve günümüzde emperyalizmin ne yapmaya çalıştığı
nı basitleştirerek özetle anlatmaya çalıştık.Böyle bir ihtiyacı hissettik çünkü ülkemiz ve ülkemizin içinde bulunduğu bölgemiz emperyalizmin dünyaya yeniden şekil verme adına 2001’de başlattığı 3. Küresel Savaş’ın 1. Numaralı Sıklet Merkezi içindedir. Bu nedenle yaşamsal olarak etkilenmektedir ve önümüzdeki zaman diliminde daha da çok etkilenecektir.

Emperyalizmin çöktüğü, güç yitirdiği ve yenildiği doğru bir analiz değildir. Ama emperyalizmin zorluklar yaşadığı, kimi bölgelerde büyük dirençle karşılaştığı, zaman zaman planlarında değişimler yapıp ve kimi hedeflerin
ele geçirilmesini zamansal olarak ötelediği doğrudur.Bakın, Çin’e bağlı özerk bir yönetimi olan Hong Kong’da bu hafta başında demokrasi istemi ile gösteriler başladı ve Pekin karşıtı protestolara döndü. Bunun arkasında hiç şüpheniz olmasın Çin’i çökertmeye ve duyarlı fay hatları üzerinden kaşıyarak istikrarsızlaştırmaya çalışan emperyalizm var.Kuşatılmakta ve sıkıştırılmakta!

Çin, aynen Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne yapıldığı gibi kuşatılıyor, kuşatmanın içindeki İslami unsurlar radikalleştirilerek kuşatma yeşile boyanıyor ve silahlanma yarışı içine sokularak kaynakları verimsiz alanlarda tükettirilmeye ve
iflas ettirilmeye çalışılıyor.

Enerji ve hammadde kaynakları bakımından zengin olan Afrika’da terör yaratılıyor, istikrar bozuluyor sonra istikrarı sağlamak için emperyalizm bölgeye giriyor. Emperyalist unsurlar küresel düzene şekil verme adına günümüzde yer kürenin
her yerinde operasyon yapıyorlar ve hegemonyaya direnenleri ezmeye çalışıyorlar.

Soğuk Savaş dönemde Moskova’nın arka bahçeleri sayılan Doğu Almanya, Polonya, Bulgaristan gibi yerler ele geçirilmiş hatta evi olan Estonya, Letonya, Litvanya, Ukrayna’ya girilmiştir. Rusya selefi Sovyetler Birliği gibi kuşatma altında ve sıkıştırılmaktadır.

Dün Karadeniz’e kıyıdaş 6 ülkeden (Türkiye, Bulgaristan, Romanya, Ukrayna, Rusya, Gürcistan) bir tek Türkiye NATO üyesiydi, şimdi Bulgaristan ve Romanya ile 3 oldu. Ayrıca Ukrayna ve Gürcistan ise üye olmak için yanıp tutuşuyor.

İstikrarsızlaştırılmakta!

Büyük Ortadoğu veya Genişletilmiş Ortadoğu coğrafyasında olanları ve
yanan ateşi görüyorsunuz. Ülkemizin de bulunduğu bu alanda yeni devletler yaratılmaya, eskileri etnik, dinsel ve mezhepsel olarak bölünmeye ve bu amaçla bölge istikrarsızlaştırılmaya çalışılıyor.

Türkiye’yi bölünme ve parçalanma sürecine sokan açılımların arkasında olan, komşularına emperyal projelere yönelik olarak terör ihraç ettiren, Ergenekon ve Balyoz gibi hukuk dışı operasyonel davaların gerisinde bulunan emperyalizmdir.

Cumhurbaşkanı seçimlerinde halkı seçeneksiz bırakan ve CHP’yi YCHP haline getirerek Cumhuriyetin kurucu ideolojisine düşmanlaştıran ve HDP ile aynı çizgiye getiren girişimin arkasında da emperyalizm vardır.

  • Bugün ülkemiz emperyalizmin ağır tehdidi altındadır.

Türkiye için kotarılan emperyal projeler adım adım gerçekleşmektedir.

Bu kötü gidişi durdurabilmek için güç toplamaya ve birleşmeye ihtiyacımız var. Geçmişe göre farklılaşan, şekil ve yöntem değiştiren emperyalizmle eskiden kalma reflekslerle, sınıf mücadelesine ve sola dayanan ideolojik yaklaşımlarla
siyasal güç toplayamazsınız.

Açık söylemek gerekirse;

– sağcısını, solcusunu, merkezdekini,
– ilahi mesajı doğru anlamış antiemperyalist olan mütedeyyin insanımızı

bir araya getiren Kırmızı-Beyaz renkte olan, milli yapıda yeni bir siyasi harekete ihtiyaç var.

Acilen ve 2015 Genel Seçimlerinden önce!

Buna destek olmak yurtseverliğin, köstek olmak ve oyalamak ise emperyalizmin ekmeğine yağ sürmenin karşılığıdır.

Saygılar sunarım. 01.10.14

Fatih Altaylı : IŞİD’ciler Harvard’da fizik mi okudu!


IŞİD’ciler Harvard’da fizik mi okudu!

Dostlar,

Fatih ALTAYLI‘dan çok başarılı, müthiş bir taşlama  (hiciv, ironii..)

Mutlaka okuyun..

Prof. Celal Şengör‘ün kandisine yazdıklarını da eklemiş

  • “Acaba din ihracatıyla cari açığı düşürmemiz mümkün olur mu?”

İşin ilginci, Anayasa hukukçusu Prof. Burhan Kuzu oltalanmıiş ve tweet atarak
“IŞİD’cilerin %20’si Harvard mezunuymuş!” demiş!

Bravo Prof. Kuzu’ya.. (RTE bir türlü Meclis Başkanı ya da Bakan yapmadı;
bir bildiği mi vardı acaba??)
Bravo Galatasaray Lisesi mezubu Altaylı’ya

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================

portresi

 

Fatih Altaylı
faltayli@htgazete.com.tr
Habertürk, 01 Ekim 2014


AK Parti iktidarının en önemli yanılgılarından biri, her meseleyi “din”e bağlayarak çözeceğini zannetmesi.

Öyle olmadığını muhtemelen onlar da biliyorlar ama “öyleymiş” gibi yapmak “fıtratlarına” uyuyor.

CumhurBaşbakanı’nın imam hatiplere gidenlerin her türlü kötülükten uzak olacağını beyan etmesinin ardından Başbakan’ımız da “Din dersi alanlar terörist olmaz” şeklinde özetlenebilecek bir açıklama yaptı.

Bunun üzerine ben de CumhurBaşbakanı’mız Recep Tayyip Erdoğan’ın “terörist” bir örgüt olarak nitelendirdiği IŞİD elemanları üzerine bir küçük araştırma yaptım.

Şunu baştan söyleyeyim.

Bu araştırma hiçbir bilimsel veriye ve ciddi bulgulara dayanmıyor.

Sadece ve sadece Başbakan’ımız Davutoğlu’nun “Din eğitimi alan terörist olmaz” sözünden yola çıkılarak yapılmış bir araştırmadır.

Bilimsel verilerden daha çok IŞİD’in yapısına ve yaptığı eylem türlerine bakarak
bazı sonuçlara ulaştım.

Benim gördüğüm kadarıyla IŞİD militanlarının büyük bölümü, IVY League
(
benim vazifeli bulundugum University of Pennsylvania, IVY League mensubudur) diye bildiğimiz üniversitelerden mezun.

%20’ye yakını Harvard’lı.

%17’si Princeton mezunu.

% 16.7’si Yale’de eğitim görmüş.

%9’u MIT’de (Yanlış anlamayın MİT değil, MIT yani Massachusetts Institute of Technology) okumuş.

Caltech mezunu olanların oranı ise %5.

Stanford’a gidenler de %15.

Cambridge mezunları, IŞİD mensuplarının % 4’ünü oluşturuyor.

Oxford mezunları %3.1’ini.

Sorbonne’de okuyanlar ise hayli fazla. %11.

İtalya’da Bocconi’yi bitirenler ise örgütün %3’ünü oluşturuyor.

Gerisi de öbür üniversitelerden mezun.

Diyeceksiniz ki, “Ulan kafayı mı yedin, %100’ü geçtin”.

Olabilir.

Takılmayın böyle şeylere.

Küçük bir ayrıntı.

Araştırmamın öbür ilginç sonuçları ise şöyle:

IŞİD mensuplarının tamamı pozitif bilimler dalında eğitim almışlar.

%30’u fizik okumuş.
Bu kendi içinde bölümlere ayırılıyor ama detaya girmeye gerek yok.
Parçacık fiziği, astrofizik falan gibi dallar örgüt mensupları arasında çok popüler.

Kimya okuyanların oranı da %14.

Biyoloji alanında biraz zayıflar.
Sadece %11’ü biyoloji okumuş.

Ancak tıp konusunda oldukça iyi eğitim almışlar.
% 19’u tıp eğitimli.
Zaten bu yüzden kafa kesme konusunda çok başarılılar.

Elektrik-elektronik bölümü mezunları da az değil örgütte ama oranını bulamadım.
Sadece çok varmış.

Genetik mühendisleri de epeyce var dediler.
Onların yalancısıyım.

Araştırmamın bir bölümünde dayanamadım,
“Ulan danalar. Bu kadar adam arasında hiç mi din eğitimi alan yok.
Bir de Müslümanlık adına savaşıyorsunuz.
Utanmıyor musunuz?”
diye sordum.

Yokmuş.

Liderleri olan zat, ki kendisi Harvard’da fizik ve matematik dalında “dabıl meycır” yapmış, üzerine Caltech’te parçacık fiziği üzerine yüksek lisansını tamamlamış, CERN’de çalışırken gelen teklif üzerine IŞİD’e geçmiş,
savaş bitince gidip Nobel alacakmış,
“Abi nerde! Anamın babamın eşekliği.
Bize doğru dürüst din eğitimi aldırsaydı IŞİD’e katılır mıydık?”
dedi.

Tepem attı, “Ulan hiç mi yok aranızda?” dedim.

“Yok abi” dedi.

Ama şimdi kendi çocuklarını Türkiye’de okutacakmış, Milli Eğitim politikamızı
çok beğeniyormuş.

Gördüğünüz gibi bu kapsamlı araştırmamın sonucunda Başbakan’ımız Sayın Davutoğlu’nun haklılığını kanıtlamış durumdayım.

Benim anladığım, terörün kaynağı başta Harvard olmak üzere üniversiteler.

Buna karşın biz de yeni Türkiye’de “İmam Hatip Ivy League‘ini kurmalıyız”.

Bakın bakalım o zaman dünyada terör merör kalıyor mu!

Sosyal medya ve Einstein

ÖNCEKİ akşam evde televizyon izliyorum. ABD’deki talk şov programlarından birini. Konuklardan biri, genç bir kadın komedyendi. Sohbet sırasında şahane bir laf etti.

“Eğer Einstein zamanında sosyal medya diye bir şey olsaydı, Einstein evrene bakışımızı değiştiren teorilerinden hiçbirini geliştiremezdi.” dedi.

Programın sunucusu sordu: “Niye?”

“Çünkü daha ilk makalesini yayınladığı zaman sosyal medyadan öylesine hakaretler başlar, hayatında fiziğin F’sini duymamış insanlardan ‘Sen kim fizik kim, E= diye bir teorem mi olur, ulan salak sen zaten konuşmayı bile geç öğrenmişsin, pis Yahudi’ gibisinden öyle bir hakaret yağmuruna maruz kalırdı ki, o gün fiziği bırakırdı.”

Gerçekten son derece doğru bir yaklaşım. Ama ben yine de Einstein’ın sosyal medya yüzünden fiziği bırakacağını düşünmüyorum. Çünkü zeki insanlar, sosyal medyadaki gerçek fikir sahipleri ile kendi işe yaramazlıklarını ve zavallılıklarını ona buna hakaret ederek ortadan kaldırabileceğini zannedenleri birbirinden ayırt edebilirler.

CELAL HOCA’DAN MEKTUPLAR

Hadi, bilimden vazgeçsinler de göreyim!

SEVGİLİ Fatih,

Fizik ve kimya gibi gözlem ve deneyle yanlışlanması mümkün doğa bilimlerini, matematik gibi tamamen mantık temeline yaslanan ve kendi içinde, dâhi matematikçi Kurt Gödel’in de gösterdiği gibi, tutarlı olup olmadığı kontrol edilebilen bir dili, hiçbir deney veya gözlemle kontrolü mümkün olmayan ve ancak gözleme ve bilime dayanmayan bir inançla kabulü mümkün olan bir öğretiyle, yani dinle, aynı kefeye koymaya kalkmak 21.yüzyıla uygun bir düşünce biçimi değildir.

Bu kafayla Türkiye’nin gidebileceği tek yön, vahşetin özelliklerini belirlediği Orta Çağ’dır. Kendisi henüz farkına varmadılarsa ben belirteyim: Dine inanmak için ortada, irrasyonel inanç dışında, hiçbir neden yoktur!

Borgia Papası da, IŞİD mensupları da, barış için didinmiş olan Yitzhak Rabin’i katleden Yigal Amir de dindar olduklarını iddia ettiklerine göre, demek din ahlakın temeli olamaz.

Mecburi din dersi olmazsa uyuşturucu olur diyen Sayın Cumhurbaşkanı’mıza
bir de küçük hatırlatma: Pek sevdiği haşhaşin, yani “haşhaş çekici” kelimesi dindar, hem de Müslüman bir ortamın ürünüdür!

Fizik ve kimyanın neticelerine inanmak istemeyen ise, mesela hasta olduğu zaman ilaçtan, evini böcek sardığı zaman veya farelerle mücadele ederken kullanışlı zehirlerden, otomobiliyle veya uçakla veya gemiyle bir yere gitmek isterken aerodinamikten, mühendislikten, bunlara koyacağı yakıt için jeolojiden, aydınlanmak gerektiği zaman ampulden, trene binmek icap ettiğinde elektrikten, hava durumunu bilmeyi istediği zaman akışkanlar mekaniğinden, elektronik dalgalar hakkındaki bilgilerimizden, optikten vazgeçsinler de göreyim.

Hodri meydan…

Sevgilerle arkadaşım.
Umarım Sayın Cumhurbaşkanı’mız bu mektubuma bir göz atabilir.

A. M. Celâl Şengör”

Not: Ben de Celal hocaya bir ekleme yapmak istiyorum:

  • “Acaba din ihracatıyla cari açığı düşürmemiz mümkün olur mu?”

12. CB – Yarıbaşkan RTE’nin 1 Ekim 2014 TBMM Konuşması; Türkiye Gündemi ve Tezkere Sorunu


12. CB – Yarıbaşkan RTE’nin 1 Ekim 2014 TBMM Konuşması;
Türkiye Gündemi ve Tezkere Sorunu..


Dostlar
,

Türkiye gündemi yoğun ve ağır..

TBMM’nin açılışı bu gün idi ve 12. CB – Yarbaşkan RTE ala ile – vala ile teşrif ettiler,
1 saati aşkın konuştular ve ve Başkan edasıyla adeta tavır koydular..

Bir yandan Türkiye’nin “vesayetten” kurtulması gerektiğin belirttiler,
bir yandan da Hükümeti vesayeti altına aldılar.

Türkiye hangi vesayetten kurtulacak, o belli değil?
Ordu mu, basın mı, bürokrasi mi, TÜSİAD mı?? Hangisi, hangisi??

Bu “düşsel vesayet tasarımı” işe yarıyor.. Ülkede sivil darbe için sosyal – politik psikolojik iklim hazırlıyor. Millet de olup biteni fark etmiyor öyle mi?
Kendi söylemleri ile çelişiyor.. Kendince Cumhur’u – Halkı küçümseyenler aldanıyor.. Onlar Cumhur’u yüceltenler.. Birileri ise (??) baskılıyor.. Bunlar görünmez vasiler olmalı..

Konuşmada ana tema 2015 genel seçimlerinin ardından

YENİ ANAYASA ve YENİ TÜRKİYE..

Adım adım başkanlık rejimine sürekleniş.

Gerçek vasi, KüreselleşTİRme süreçleri = Yeni emperyalizm dayatmaları ile
küresel sermayeye göbek bağıyla bağlı yerli sermayedir;
YEŞİL SERMAYEDİR..

Bizzat RTE söylemişti Başbakan iken;

“Sermaye ciddi biçimde el değiştiriyor..” diye..

Onların uzantısı-aracı vakıflar – şirketler – medya taslakları – tarikat ve cemaatlardır.
AKP’nin dinci despot saltanatı saklamak ve giderek daha da pekiştirmek –
tüm toplum alanlarında egemen kılmak içindir bu “vesayet ve darbe edebiyatı sömürüsü..”

****

“Tezkere” sancısı sarmıştır AKP’yi.. 2003’ün 1 Mart’ında reddedilen tezkere ile
ülke sıcak işgalden kurtulmuştu.
65+ bin ABD askeri, ağır silahlarıyla Güneydoğu’ya yerleşecekti!
Bereket engellendi! AKP’ye faturası ağır oldu.. AKP de içeriye yansıttı;
Ergenekon, Balyoz vb.. Bu sendromla – eziklikle (!?) geldiler bugünlere..
Şimdi 2 yeni tezkere birleştiriliyor :

– Yurtdışına TSK’yı yollamak,
– Yurtdışından yabancı askerleri (30 bin dolayında!) ülkeye kabul etmek..

Ayrı ayrı oylansa 2. yi reddetmek kolay.. Gene Yüce Meclis’in istencini (iradesini) vesayete almak gündemde.. Referandumlarda olduğu gibi.. 26 madde birden oylanmıştı 12 Eylül 2010 Anayasa halkoylamasında..

Bu durumda 312 AKP’li vekil ne yerine konuyor??

UYARALIM                                         :

Kuzey Irak’ta konumlanan sayıca çok sınırlı ÇEKİÇ GÜÇ, Türkiye’nin PKK ile savaşını engellemiş, ek olarak da PKK’yı sürekli olarak her yönden desteklemiştir. İstihbarat işlevi üstlenmiş, işleyeni (faili) bilinmeyen (!?) cinayet ve sabotajlara
alet olmuştur. Dönemin komutanları, Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş
başta, Çekiç Güç’ün bu marifetlerine (!) tanık olduklarını TV’lerde açıklamışlardır.
4 Temmuz 2003’te Süleymaniye’de 11 askerimizin başına çuval geçirmeye dek vardırmışlardır iğrenç psikolojik savaşlarını.

  • Tezkere, ASLA YABANCI ASKERLERİ ÜLKEMİZE SOKMAMALIDIR!
  • Bu BİR ÖRTÜK-AÇIK İŞGAL demektir! Kesinkes reddedilmelidir..

TSK’yı yurtdışına gönderme konusunu ise ayrı bir yazımızda ele alacağız..
Burada AY md. 92’ye kesinlikle uyulmalı, BM kararı olmalıdır ki, yoktur!

2 Ekim 2014, tarihsel önemde kritik bir gündür..
Yüce Parlamento, Gazi Meclisimiz kendine yaraşan duruşu sergilemelidir.
Tersine kararın telafisi olmayabilir, geri dönüşü olanaksız olabilir..
Aman dikkat…

Ülkenin yazgısını – barışını – bağımsızlığını ateşe atmayalım..

RTE – AKP, ABD’den özür dileme / deliğe süpürülmeme adına, utangaçlıkla,
adeta 1 Mart 2003’ü affettirme psikozu içindeler. Yıllarca böyle yönlendirildiler.
Bu yanlış ve yersizdir.. Zaten yeterince kıvrak olabiliyorsunuz ABD’ye gidince..
Aylarca “IŞİD unsurları” dediniz, her türlü desteği gözü kara cesaretle verdiniz;
son ABD ziyaretinde iyi saatte olsunlar sizi birkaç saatte formatlayarak
“eli kanlı terör örgütü” dedirttiler, dediniz maşallah!..

Buncası şimdilik size de ABD’ye de yeter de artar da.

Ülkeyi siyasal hırslarınız adına kanlı hesaplarınıza SAKIN ALET ETMEYİN;

  • Tezkere ile yabancı askerleri ülkemize sokmayın!

Sakın ha sakın!

Sevgi ve saygı ile.
01 Ekim 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

SU GEREKSİNİMİMİZ – SAĞLIĞIMIZA KATKILARI – SU HAKKI


Dostlar
,

Ülkenin bunca politik – askeri – güvenlik – ekonomik – gericişeriat kuşatması – yolsuzluklar.. dertleri varken bir de ciddi bir SU SORUNU yaşıyoruz Ankara’da..
Son birkaç yıldır Bld. Bşk. Melih Gökçek sorunu çöz(e)medi.. Oysa başkanlığının
5. döneminde.. 20 yıldır Belediye Başkanı ve bu belediye Hazine’ye en çok borçulu belediyeler içinde. Çok kaynak kullanılıyor ama ortada verimli ürün yok..

SU GEREKSİNİMİMİZ – SAĞLIĞIMIZA KATKILARI – SU HAKKI

konulu kısa – özlü bir power point sunumunu paylaşmak istiyoruz..

SU_katkilari_saglik_su_hakki

Su sorunu hakkında sitemizde epey yazı var..
Çağrılıp okunmalıdır..
Örneğin :

Mustafa BALBAY : ANKARA’nın SULARI… ve bizim katkılarımız..

Su sorunu : İstanbul için B planı devrede

ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!

Ankara Tabip Odası’ndan Su Hakkında Basın Açıklaması..
(Hazırlanmasında bizim de katkımız oldu..)


Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!


Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Dostlar,

Lüleburgaz’dan dostumuz Sn. Hakan DEDEOĞLU aşağıdaki çığlık mektubunu iletiyor.
İbretle okuyalım..

  • Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Önceki hafta, bu uyarıyı yapan Edirne Devlet Hastanesi uzmanlarından
Dr. Dilek Tuncer’in (öğrencimizdi..) Edirne Valisince görevden alınmasını
açıkça hukuk dışı bir zulüm – keyfilik – terör olarak ilan etmiş ve kınamıştık.
Dr. Tuncer’in derhal görevine iade edilmesini istemiştik. Nitekim öyle oldu
ve Sağlık Bakanlığı denetçisi Dr. Tuncer’i görevine iade etti.
(Edirne Valisi; kanser uyarısı yapan doktoru görevden aldı)

Şimdi ise tüm yaşamı Trakya’da (Lüleburgaz’da) geçen, Endüstri Mühendisi ve
çevre gönüllüsü – çalışanı, TEMA Vakfı eylemcisi dostumuz Hakan Dedeoğlu
acı gerçekleri yazıyor..

Mızrak çuvala sığar mı? Bu bağlamda çok sayıda bilimsel araştırma var elde.
Edirne valisi hışımla bir devlet memurunun üzerine gideceğine görevini yaparak Anayasa md. 56‘daki yükümünün gereğini yapsın! Halkla işbirliği yapsın. Anayasa md. 56’yı okusun. Orada çevreyi koruma ve geliştirmenin Devlete ve yurttaşa ortak hak ve ödev – yüküm olarak verildiğini görecektir. Yurttaş Dedeoğlu, Yurttaş Dr. Dilek Tuncer (Tucer) Anayasal görev – yükümlülük ve haklarını kullanıyorlar.

Tersini yapmaları istenmeyendir, Anayasal görevini savsaklamaktır.

3 hafta sonra 20-24 Ekim 2014 günlerinde Edirne’de yapacağımız 17. Ulusal Halk Sağlığı Kongresi‘nde bu konuları konuşacağız. Kongre konusu “Çevre ve Halk Sağlığı” Edirne Valisini de, Kırklareli ve Tekirdağ valilerini de bekleriz. Bilimsel araştırmaların sonuçlarını dinlesinler ve durumun ne denli ciddi – ivedi olduğunu
bir kez daha görüp hemen gereğini yapsınlar dileriz..

1988 – 2004 arasında 16 yıl Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde hizmet veren
bir öğretim üyesi olarak biz de yöre sorunlarını yakından biliyoruz. Edirne Çevre Gönüllüleri Derneği’nde, Halk Sağlığı Anabilim Dalı Başkanı olarak üniversitede
bu sorunlarla hep içiçe olmuştuk..

Sevgili Hakan Dedeoğlu arkadaşımızın ciddi uyarıları ve önerileri aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================================

Trakya Halkı Ölüyor : Ergene ırmağı ölüm saçıyor!

Hakan_Dedeoglu_Luleburgaz

 

 

Hakan Dedeoğlu

 

 

Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan, denize döküldüğü noktaya kadarki
283 km’de yaşanan kirliliklere Edirne Valisi Şahin “dur” dedi! 

Doğduğu noktada, suyu içilebilir olan ve ergenlikdoğurganlık, üretkenlik gibi anlamlara gelen Ergene’nin, Tekirdağ İli itibarıyla zehirlemeye, yok etmeye başlaması çok ciddi bir sorundur. Ülkemizin belki de en kirli nehri olan Ergene, ilk önce Trakya’nın, sonra da Türkiye’nin sorunudur. Bir zamanlar bereket saçan Ergene, artık ölüm saçmaktadır.

Kanser hastaları ölümden uzak durabilmek için mücadelelerine her yeni günde, yeniden başlamaktalar. Edirne’de Trakya Üniversitesi, İstanbul’da ise Çapa ve
Cerrahpaşa’da hastalıklarına çare aramaktalar. Parası ve imkanı olan mücadelesine devam ederken, parası ve desteği olmayanlar ne yazık ki mücadeleyi sürdürememekteler. Sanıyorum bu yaşananları da bazı yöneticiler “kader” diye niteleyeceklerdir; ancak bizler bunu kabul edemeyiz. Tüm bu yaşananların sebebi açıktır: Genel ve yerel iktidarların sorumsuz tavrı ve çoğunluğun sessiz kalışı…

Bölgemizdeki sorunlar apaçık ortadayken, ‘Ergene Nehri’nin suyuyla yetişen ürünler kanser yapıyor’ diyen sorumluluk duygusu sahibi bir doktor geçen hafta Edirne Valisi tarafından görevinden alındı!

Neden sonra, Edirne Valisi Şahin, görevden uzaklaştırdığı Dr. Tucer’i görevine
iade ederken -etmek durumunda kalırken- görevden uzaklaştırmaya kansere ilişkin açıklamanın değil, açıklamanın izinsiz ve bilimselliği kanıtlanmamış verilere dayandırılarak yapılmasının yol açtığını ifade etti. Ergene ve Meriç sularıyla sulanan ürünlerde kimyasal atık maddelere rastlandığı yıllardan beri bölgede yapılan akademik çalışmalarla birçok kez kanıtlandı. Bu gerçek bir yana, Trakyalılar olarak, aslında Vali Bey’e teşekkür borçluyuz. Doktor Tucer’in görevini yapmasına müdahale ederek Ergene’nin yıllardan beri artarak devam eden sorununun gündeme gelmesini sağladı! Daha sonra baktı ki olay değişik ve müfettiş raporu farklı, geri adım attı ve doktoru tekrar görevine iade etti.

Bundan sonra, Vali Bey’in gelişmelerin tüm safhalarıyla ilgilenmesi ve bu konuda gösterdikleri duyarlığı her yönüyle devam ettirmesi ve görev sorumluluğu yerine getirerek halkın sorumlarını dikkate alması koşul olmuştur. Çünkü kamu görevlisinin sorumluluğu sorunların izlemcisi olmaktır, sorunları izleyenleri sindirmeye çalışmak olmamalıdır. Gerçeklerden kaçarak kurtulamayız. Ertelemek de çözüm olamaz. Trakya’da yaşananlar insanımızın yazgısı olmamalıdır. Siyaset, erkin tahakkümünde değil, halkın yararının peşinde olmalıdır.

Yaşanan gelişmelerin ardından, İpsala Çeltik Üreticileri Birliği de bir basın açıklaması yaparak yapılacak açıklamalarda çeltik üreticilerinin de durumlarının dikkate alınması gerektiğini ve herhangi bir bilimsel veriye dayalı olmaksızın gelişigüzel bir şekilde önüne gelen herkesin açıklama yapmasını uygun bulmadıklarını ifade etmişler. Sonrasında onlar da Dr. Dilek Tucer hakkında İpsala Cumhuriyet Başsavcılığı’na
suç duyurusunda bulunmuşlar.

Açıktır ki, paydaşlardan herhangi birinin zarar göreceği bir düzenlemeyi savunmak olanaklı değil. Ancak “pirincimizde sorun yok” diyerek sorumluluktan sıyrılmamız da maalesef olanaklı değildir. Görmekteyiz ki, bugün ülkemizde en kolay şey ölmek! Karşılaşılan sorunlar o denli çok ki insanlarımız çaresizlik içinde oradan oraya koşturuyorlar.

Gerçekler böyle ise tüm taraflara sormak durumundayım:

Trakya Üniversitesi Onkoloji Servisi’ndeki (Kanser tedavi merkezinde) hasta sayısı
her geçen gün neden artmaktadır? Bu konudaki sorumluluk kimlerindir?
Ayrıca Trakya’daki 3 İlden en çok kirliliği üreten Tekirdağ İli olduğuna göre;
Edirne Valisinin Ergene’deki kirlilik nedenlerini Kırklareli ve Tekirdağ valileri ile görüşmesi gerekmez mi? Sorunları görmek, çözmek ve sağlıklı şekle sokmak yöneticilerin görevleri değil midir? Gelinen noktada Ergene’nin kirlenme nedeni
ne yalnızca görevden alınan doktordur, ne bizleriz ne de tek başına şudur budur!

Trakya’daki kirlilik ortalama 40 yıllık bir geçmişe dayanmaktadır. Trakya’da 1970’li yıllarda başlayan kirlilik, İktidarlar değişse de yanlış uygulamalar sonucunda bu noktaya ulaşmıştır. Bu şekilde sürerse sonuç daha da kötüye gidecektir. Trakya Üniversitesi’nde binlerce insanımıza kanser konusunda hizmet verilmekte olduğu bilinmektedir.
Sağlık Bakanı Edirneli (AS: Dr.Mehmet Müezzinoğlu) olduğundan, kendisinden beklentimiz açıktır. Bu konuda gerekli yatırımların hızla gerçekleştirilmesi gerekmektedir. İnsan yaşamında hiçbir konu sağlıktan daha önemli değildir.

Konu, siyaset üstü olup insanımızın geleceği açısından çok önemlidir.Konu ile ilgili olarak daha 1999’da TEMA Vakfı bünyesinde Ergene Nehri’nin doğduğu noktadan başlayarak, Lüleburgaz’ın Ovacık Köyü’ne dek noter ve basın kuruluşları huzurunda
13 noktadan alınan toprak ve su örneğinin İstanbul Teknik Üniversitesi’nde yapılan analizler sonucunda nehir suyunun son derece kirli (hatta kirlinin ötesinde kötü durumda) olduğu kanıtlanmış ve bu durum basınla paylaşılmıştır.

Daha sonra TEMA Vakfı olarak, 2005 yılında, Lüleburgaz’ın içinden geçen dereden noter eşliğinde üç noktadan aldığımız su örneklerini İstanbul Teknik Üniversitesi’ne gönderdiğimizde çıkan olumsuz sonuç da yine ciddiye alınmamıştı.

“Ben gelirsem en iyisini yaparım” hamasi siyaseti ne yazık ki bölgeyi bu hale getirmiştir. Çözüm bulmak için dürüst ve içten olmak gerek şarttır. Yeter şart ise bunun için
belli bir bilgi birikimi ve kapasitenin bulunmasıdır.

Geçtiğimiz Mart ayında da HaberTürk TV’den İlknur Adalı ile birlikte Ergene Nehri’ndeki sorunlarla ilgili olarak, Çorlu Sağlık Mahallesi’nden ve sonrasında Uzunköprü’den aktardığımız görüntülerle sorunları yeniden gündeme taşımıştık.

Trakya’nın atardamarı olan Ergene’nin kirlilikle beraber toplardamara dönüşmüş hali, bölge insanının içinde bulunduğu durumu özetlemektedir. Topraktaki verimlilik
yok edilmekle, bununla birlikte, insanlarımız hızla ölmektedir. Bu, intiharın bir başka biçimidir.

Sanayileşmeyle birlikte Çerkezköy’den, Trakya’ya giren kirlilik Çorlu’ya, Muratlı’ya, Lüleburgaz’a doğru yayılmıştır. Yıllarca iş-aş konusunun yanlış anlaşıldığı artık açıktır. İstihdam yaratmak adına başlatılmış gibi gösterilen süreç, Trakya halkını yok eden bir şekle dönüşmüştür. Bugün yaşananlar ne yazık ki “İstanbul’un taşı toprağı altın” diyen zihniyetin neden olduğu sorunların uzantılarıdır. Öncelikle İstanbul’u yok edenler, gelinen noktada Trakya’yı bitirme yarışı içindedir.

Trakya’daki kirlilik algısını yönetenler geçmiş yıllarda olduğu gibi bu kez de farklı bir atak ile zaman kazanıyorlar ve bunu da ne yazık ki başarıyorlar! Buna engel olabilmek adına, ben, tüm tarafları bir bütün halinde hareket ederek bölge zenginliklerimize
sahip çıkmaya davet ediyorum. Bunlardan biri olan çeltik üretiminin önemi konusunda daha tutarlı stratejiler uygulamalı ve sorunu açıklık içinde halkımızla paylaşmalıyız. Trakya Üniversitesi’nin pirinç konusunda yaptığı inceleme sonuçlarını halkımızla paylaşması gerekir. Yerel pirinç üretiminin yerine ithalat yoluyla getirilen ürünlerin
kendi ürettiğimizden daha sağlıklı olduğunu da düşünmüyorum. Ancak kendi topraklarımıza sahip çıkmadığımız zaman bölge çıkarlarımızı korumak olanaklı olmayacaktır. Pancar üretiminde yaşanılan sorunlar pirinç üretiminde yaşanmamalıdır.

Trakya’nın topraklarını – sularını talan edenler, kirletenler ne yazık ki bizlerle birlikte değiller. Kirlettiği bu topraklarda oturmayanların bölge insanının sorunlarını algılama şansı olamaz! Bu yüzden bizim yaşadıklarımızı yaşamıyor ve bizleri
kesinlikle anlamıyorlar.

Ancak şu bilinmelidir ki; un temelli ürünler, pirinç ya da öbür birçok ürün açısından hepimiz aynı gemideyiz. Tüm bu sorunlarla yüzleşme zamanı gelmedi mi?
Geldi de geçiyor bile!

GELECEĞİNE SAHİP ÇIK!

Hakan Dedeoğlu  
LÜLEBURGAZ

AYDER YAYLASI CENNETİNDEN NEFİS GÖRÜNTÜLER

AYDER YAYLASI CENNETİNDEN NEFİS GÖRÜNTÜLER..

Dostlar,

Çok gerginiz hepimiz.

Biraz sinirlerimizi rahatlatalım..

Ağustos (2014) sonunda görme – konaklama olanağı bulduğumuz Doğa harikası ve insanlığa armağanı AYDER Yaylasından görkemli fotoğrafları paylaşalım istiyoruz.
Kendi akışında ve arkaplan fon müziği ile izlenmesini öneririz..

Bu yaylada hiç olmazsa 1 gece konaklamanızı da..

Dileriz yağmalanıp tahrip edilmesin ve imara açılma oranı artırılmasın,
yapılaşmaya – ranta kurban edilmesin..

Lütfen tıklar mısınız??

AYDER_CENNETI

Sevgi ve saygı ile.
02.10.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net