Günlük arşivler: 23 Eylül 2014

24 EYLÜL DÜNYA OKUL SÜTÜ GÜNÜ


24 EYLÜL
DÜNYA OKUL SÜTÜ GÜNÜ  

HACETTEPE ÜNİVERSİTESİ TIP FAKÜLTESİ HALK SAĞLIĞI ANABİLİM DALI TOPLUM İÇİN BİLGİLENDİRME DİZİSİ-12

Bu belge Dr. Kadir Zakin, Dr. Tülay Bağcı Bosi ve Dr. Dilek Aslan’ın katkılarıyla hazırlanmıştır.

24 EYLÜL DÜNYA OKUL SÜTÜ GÜNÜ

Her yıl Eylül ayının son Çarşamba günü olarak bilinen “Dünya Okul Sütü Günü”nün bu yıl 15.’si kutlanmaktadır.1

Uluslararası Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) tarafından 2000 yılında2 başlatılmış olan bu etkinlikler her yıl 25’ten çok ülkede sürdürülmektedir.3

Dünya Okul Sütü Günü olan 24 Eylül nedeniyle özellikle ülkelerde OKUL SÜTÜ PROGRAMLARI’nın görünür olması hedeflenmektedir. Türkiye de Okul Sütü Programı uygulayan ülkelerden biridir.4

Ülkemizde Okul Sütü Programı 2011-12 Eğitim-Öğretim yılının 2. Döneminde uygulanmaya başlanmıştır. Okul Sütü Programının amacı; ana sınıfı dahil, ilkokul öğrencilerine süt içme alışkanlığı kazandırmak, bu sayede yeterli ve dengeli beslenmelerine katkıda bulunarak sağlıklı büyüme ve gelişmelerini desteklemektir.4

Bu etkinliğin düzenlenmesi sırasında dikkat edilmesi önerilen konular aşağıdadır:

  1. Okul içinde, okul sağlığını ilgilendiren bütün bileşenlerin katkısı ile etkinlikler düzenlenebilir. Örneğin, öğrencilerin, öğretmenlerin, velilerin etkinliklerden birlikte haberli olmaları duyarlılığın artması için önemlidir.
  2. Etkinlikler sırasında sütün sağlık açısından yararları gündeme getirilmelidir.
  3. Her gün süt içmenin gereği üzerinde durulmalıdır.
  4. Özellikle öğrenciler arasında günün önemine olan ilgiyi artırabilmek açısından etkinliklerin “eğlenceli” olmasına özen gösterilebilir.

Okulda süt içimi uygulaması ile temel olarak ileri yaşlarda görülme olasılığı olan kemik erimesi riskini azaltmak ve okula kahvaltı yapmadan ve/veya hiçbir şey yemeden gelmiş olan çocukların öğlenden önce açlığını önlemek, okulda yaptığı çalışmalarla ilgili yoğunlaşmasını sağlamak ve artırmak amaçlanmaktadır.5  Bu sayede, özellikle süt tüketiminin istenenden çok gerilerde olduğu okul çağı çocuklarının süt tüketiminin artışına da katkı sağlanabilir. Türkiye’nin de içinde olduğu pek çok ülkede 2012’de süt tüketimi yılda kişi başına 50 kg’ın altındadır.6  Yıllık kişi başına tüketilmesi önerilen miktar ortalama 80 kg ve üzerinde olmalıdır.

Olumlu davranışların erken yaşlarda öğrenilmesi yaşamın bütünü için gereklidir,
bu nedenle, İnsan sağlığına pek çok yararı olan süt tüketiminin okul çağından başlanarak desteklenmesi son derece değerlidir.

Bu önemli davranışı geliştirirken; sağlığın bedensel, ruhsal ve toplumsal açıdan tam bir iyilik durumu olduğunu temel alarak, süt tüketiminin önünde olabilecek
her türlü fiziksel, sosyo-kültürel, ekonomik vb. engellerin ortadan kaldırılması için
en üst düzeyde çabaya gereksinim vardır.

Kaynaklar..

1 http://www.fao.org/economic/est/est-commodities/dairy/school-milk/15th-world-school-milk-day-wsmd/en/

2 http://www.who.int/fctc/reporting/party_reports/latvia_annex2_public_health_strategy_2011_2017.pdf?ua=1

3 http://www.fao.org/economic/est/est-commodities/dairy/school-milk/en/

4 http://www.okulsutu.com/wp-content/uploads/2012/04/uygulama_rehberi.pdf

5 http://www.euro.who.int/__data/assets/pdf_file/0019/152218/E89501.pdf

6 http://www.ulusalsutkonseyi.org.tr/kaynaklar/arastirma_dosyalar/2013_06_13_488503.pdf. s:29.

======================================

Dostlar,

SÜT‘ü çok önemseyelım.

Okul sütü güvenli olarak sürüdürülsün

Hacettepe “Hekimliğime Dokunma!” diyor!


Dostlar
,


Sağlık Bakanlığı’nın Tabip Odalarına tahammülü yok.. 

Ankara ve Hatay Tabip Odalarının kapatılmasını istiyor..

Duruşma günleri de belirlenmiş.. Aşağıda..
30 Eylülk’de Ankara Adliyesindeki duruşmaya biz de gideceğiz.

Oysa Anayasa’nın 135. maddesi, “Kamu kurumu niteliğinde meslek kuruluşu” olarak tanımlıyor Türk Tabipleri Birliği’ni (TTB), TMMOB’yi, TDHB’ni, TEB’ni, TBB’ni…
Bu meslek kuruluşlarının her birinin ayrı kuruluş yasası ve bu yasadan kaynaklanan tüzel kişilikleri var.

AKP bu kuruluşlarda egemen olmak için elinden geleni yapıyor ama iyi eğitimli aydınlık insanlar AKP’nin içyüzünü elbette çok iyi biliyorlar.. Bu yüzden seçimleri kazanamıyor.
O zaman da hırçınlaşıyor.. ve bu kuruluşların yasalarıyla oynayarak gelir kaynaklarını kısmayı, etkisizleştirmeyi deniyor. Elinden gelse kapatacak.. Ancak Anayasa md. 135 buna elvermiyor. Olmadı, AKP denetçi yollayarak bu kurumları sözüm ona denetleyerek açık arıyor ve yaptırım uygulama yolu arıyor.
İktidar yetkileri bu denli kötüye kullanılabilir mi? Hukuk kötü niyeti korur mu?

Önceki Sağlık Bakanı, adını zorlukla anımsadığımız Dr. Recep Akdağ, Samsun’da bir konuşmasında gazetecilere “..çıkartırız 2 maddelik bir yasa, kapatırız bu Odaları…” buyurmuştu. Ancak Anayasa md. 135’ten haberi yoktu..

Yüce TBMM’miz de bu siyasal kadronun elinde oyuncak edilmiş durumda..
İktidarın kaprislerine alet ediliyor.. Örn. 663 sayılı Yasa Gücünde Karaname,

“SAĞLIK BAKANLIĞI ve BAĞLI KURULUŞLARININ TEŞKİLAT ve GÖREVLERİ HAKKINDA KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME” adını taşıyor ((2.11.2011, RG 28103, mükerrer). TBMM açıkken, bir bakıyoruz 2 Kasım 2011 günü gecesi 35 adet YGK (KHK) çıkarılıyor. Birisi de 663 sayılı YGK. Başlığından anlıyoruz ki, Sağlık Bakanlığı yeniden yapılandırılıyor..

Fakat bir de görüyoruz ki, 58. maddede tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak..” ibaresi cımbızlanarak TTB yasasından (1.md) çıkarılmış.
Anamuhalefet Partisi CHP ikna edilerek konu Anayasa Mahkemesine taşınıyor ve büyük çabalarla iptal ediliyor..

Şimdi sormak gerekir : TTB yasasının 1. maddesinden tabipliğin kamu ve kişi yararına uygulanıp geliştirilmesini sağlamak..” ibaresini özellikle seçerek yasadan çıkarısanız TTB felç olmaz mı? Amaç bıu ise sizin de üye olduğunuz meslek örgütünü işlevsiz bırakmak (kökten kapatamayınca!) ne işinize yarar? Yer yüzünde hangi demokratik ülkede böyle bir yaklaşımolabiiir? Çıkartılan bu ibare neresine batıyor ilgililerin?

Utanç verici şeylerdir ancak içimizi acıtan, TBMM’nin de bu kinci – intikamcı – ilkel anlayışa alet edilerek rastgele metinlerin Yasa olarak oradan geçirilmesidir.

Türk yargısı, böylesine çağdışı bir saldırıya geçit vermeyecektir eminiz..
Batı’da bu meslek kurumları çok daha fazla yetkiye sahipler.

Sağlık Bakanını, demokrasiyi içine sindirememişliğini dışavuran bu davranışı nedeniyle kınıyoruz. Bu utandırıcı – çağdışı davaları geri çekmeye çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
23.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

Hacettepe “Hekimliğime Dokunma!” diyor!

Okumaya devam et

Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten Kışanak’tan Çok Çirkin Kışkırtma ve Ayrımcılık!

Diyarbakır Belediye Başkanı Gülten Kışanak’tan
Çok Çirkin Kışkırtma ve Ayrımcılık!

Bravo O Türk subayına!

Diyarbakır belediye başkanı bayan G. Kışanak’ın davranışı – sözleri tek sözcükle iğrenç!

Ne demek oluyor “Senin devletin!” demek??

Bu ayrımcılığın ta kendisi ve Türkiye’ye hasmane tutum, düşmanca bilinçaltının dışavurumu değil mi??

Genceceik Subayıımızın yanıtı ise harika :

“Benim devletimse buyurun çıkın..”

Kürt kardeşlerimizin arkasına takılıp gittikleri kimi sözde önderlerin
iç yüzünü görmelerini diliyoruz..

Bunlar yoksul ve yoksun Kürt kardeşlerimizin geleceğini düşünmüyor.

– PKK – HDP Türk ve Kürt düşmanlığını tohumluyor..

– Emperyalizme hizmet ediyor.

– Doğu – Güneydoğuda süren feodalitenin tasfiyesi için kılını kıprırdatmıyor.

– Sömürü düzenini Türk – Kürt yapay kavgası yaratarak örtüyor.

Kendi halkını sömüren bu asalakları, emperyalizmin maşalarını
Kürt kardeşlerimiz elbet görecek ve onları dışlayacaklardır.

  • Biz ANADOU’nun bütün ahalisi KARDEŞİZ – BİRİZ – BÜTÜNÜZ..

Bir sorunumuz da yok..

Aradakiler çıksın, biz ne derdimiz varsa kol kola çözeriz..

Sevgi ve saygı ile.
23 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türkiye ve RTE IŞİD’in Stratejik Rehini!

Dostlar,

Yorumsuz paylaşalım…

Şu son günlerde dış politikada birbirine zıt – ters – tutarsız – yönsüz ne çok zikzak yapıldığını üzüntü ve kaygı ile izliyoruz. Hükümet çareyi yayın yasağında bulmakta.

Bu tablo ülkemiz açısından bir zaaf görünümü doğurmakta ve
Ulusal çıkarlarımıza ciddi ölçüde ve giderimi çok zor  – olanaksız sonuçlar üretmektedir.

AKP kadrolarından tutarlı ve ilkeli, ülke çıkarlarını ön düzlemde tutan bir dış politika izlemesini istemek yurttaş olarak bizim hakkımız, kendilerinin de asıl görevidir..

Lütfen efendiler..
Yazık etmeyin bu ülkeye ve halka..

image

 

 

 

 

 

 

 

 

Sevgi ve saygı ile.
23 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TMMOB SOMA MADEN KAZASI RAPORU AÇIKLANDI


TMMOB SOMA MADEN KAZASI RAPORU AÇIKLANDI

Dostlar,

Soma maden faciasının üzerinden 4 ayı aşkın bir zaman geçti.
13 Mayıs 2014 ve 23 Eylül 2014.. Bilirkişi raporu birkaç gün önce yayımlandı.
21. Yüzyılın en büyük maden faciası olmaya aday bu toplu işçi cinayetinin nedenlerinin bilimsel olarak bütünüyle aydınlatılması ve bu zeminde gerekli
tüm önlemlerin üst düzey politik kararlılıkla alınarak uygulamaya konması zorunludur. Raporun yayımlanması üzerine, TMMOB Maden Mühendisleri Odası bu raporu irdeleyen bir basın toplantısı yaparak kamuoyunu bilgilendirdi.

Öğreniyoruz ki, söz konusu bilirkişi Raporunun oluşturulması için TMMOB (Türk Mimar ve Mühendis Odaları Birliği) ve TTB’den (Türk Tabipleri Birliği) Maden Mühendisi ve Hekim uzmanlar kurula alınmamıştır. Bu davranış her şeyden önce demokratik saydamlığa ters düşer. Hükümetin birtakım kaygıları olduğu ve onları kimi noktaları kamuyoyunun gözünden kaçırmak istediği kuşkusu uyarır. Hükümet 1. derecede sorumludur ve faciadaki asli ve 1. derecedeki sorumluluğunu unutamaz.
Her şeye karşın Rapor, işvereni ve TKİ’yi asli sorumlu – suçlu bulmuştur. TKİ’yi
bu politikalara zorlayan elbette AKP hükümetidir ve siyasal sorumluluk iktidarındır. Bunun da hesabı politik olarak TBMM’de sorulmalıdır. Yargıtay C. Başsavcılığı da ilgili Bakanlar hatta Başbakan hakkında yasal işlem başlatmalıdır.

“Bu işin fıtratında kaza- ölüm var” demek, laik bir ülkede Başbakan – Bakanlar için suçtur. Hem laik düzene aykırı söylemdir hem de suçluları dince kutsal diğerleri üzerinden koruma – kollama ve saklamadır; adalete baskı ve saptırmadır.
“Bağımsız yargı” üzerine düşeni cesaretle yapmalıdır. Hukuk devleti böyle gelişecektir. Ortada 302 can ve ortalama yaşı 10 dolayında babasız kalan 432 çocuk vardır.
Dünyası yıkılan eşler, anababalar, kardeşler… çok büyük ölçekli maddi yitik..

Sevgi ve saygı ile.
23 Eylül 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

TMMOB SOMA MADEN KAZASI RAPORU AÇIKLANDI

13 Mayıs 2014’te Manisa`nın Soma İlçesi`ndeki yeraltı kömür ocağında meydana gelen ve 301 maden emekçisinin ölümüne neden olan Soma katliamıyla ilgili TMMOB raporu 18 Eylül 2014’te düzenlenen bir basın toplantısı ile açıklandı. TMMOB Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Soğancı, Yürütme Kurulu üyeleri Mehmet Besleme, Mehmet Torun, Genel Sekreter Vekili H. Can Doğan‘ın katıldığı basın toplantısında açıklamayı Mehmet Torun yaptı.

TMMOB SOMA MADEN KAZASI RAPORU BASIN AÇIKLAMASI

13 Mayıs 2014’te Manisa`nın Soma İlçesi`ndeki yeraltı kömür ocağında meydana gelen faciada, aralarında 5 maden mühendisinin de bulunduğu 301 maden emekçisi yaşamını yitirmiştir. Meydana gelen facia; Dünya madencilik tarihinin en acı olaylarından biri olarak kayıtlara geçmiştir. Söz konusu olay, 21. yüzyılın en büyük maden kazası olarak nitelenmekte olup, içinde bulunduğumuz yüzyılda böylesi bir facianın yaşanmış olması, Dünya madencilik çevreleri tarafından şaşkınlıkla karşılanmıştır.

Raporun daha ayrıntılı ve sağlıklı yazılabilmesi için, ilgili Bakanlıklardan olayın meydana geldiği yeraltı ocağında  inceleme yapma istemimiz kabul görmemiştir. Bu konuda TMMOB ve TTB i yasal hakkını kullanarak kararın iptalini isteyecektir.

Facianın yaşandığı Eynez Sahası Karanlıkdere mevkisindeki IR 4009 ruhsat numaralı yeraltı kömür ocağının ruhsatı, bir kamu kuruluşu olan TKİ`ye aittir. Bununla beraber, söz konusu ocaktan kömür üretimi işi “hizmet alım sözleşmesi” kapsamında özel bir firmaya ihale edilmiştir.

Olay, henüz bütün yönleriyle aydınlatılamamıştır. Ancak, ocaktaki kömür damarlarının kendiliğinden yanmaya yatkın olduğu, hem bilimsel çalışmalarla belirlenmiş hem de pratikte yaşanan pek çok olayla eskiden beri bilinmektedir. Eldeki veriler, ölüm nedenleri ve tanık ifadeleri; olayın, kömürün kızışması (oksidasyonu) sonucu meydana geldiğini göstermektedir. Olayın, galeride kesilen fay atımlarıyla ezilmiş ve parçalanmış durumda olan kömür pasajlarının oksijenle sürekli teması sonucu kızışması ile daha önce çalışılan ve kömürü tam olarak alınamayan bölgede (eski imalat) oluşan yangının istenmeyen bir şekilde ana galeriye ulaşması sonucunda  meydana gelmiş olması ihtimal dahilindedir.

Saat 14.30-15.00 dolayında fark edilen olaya müdahale edilmeye çalışılmış, sorunun ciddiyetinin arttığı anlaşıldığında komşu işletmelerden destek istenmiştir. Saat 17.00 dolayında, hava giriş tarafındaki çok sayıda işçinin ocaktan çıkışının sağlanmasının ardından, hava yönü tersine çevrilmiş, bu arada ulusal düzeyde kurtarma ekipleri de ilçeye yönlendirilmiştir. Kurtarma çalışmaları sonucunda, 301 madenciye cansız olarak ulaşılmıştır.

İlk açıklamalarda trafo patlaması olarak belirtilen ve olağan bir kaza izlenimi verilmeye çalışılan felaket, boyutları bakımından ülkemizde yaşanan en büyük “iş cinayeti” durumundadır. Facia, hem “madencilik” hem de “işçi sağlığı ve güvenliği” alanında son 12 yıldır ağırlaştırılmış bir biçimde sürdürülen “özelleştirme”, “piyasalaştırma” ve “taşeronlaştırma” politikalarının çöktüğünü göstermektedir.

Çok açıktır ki; Soma`da yaşanan felakete, şirketin “ne pahasına olursa olsun, maliyeti düşürme ve üretimi kesintisiz sürdürme” politikası neden olmuştur. Görünen tablodan yalnızca bu şirket sorumlu olamaz. Bu üretim modelini yaratan, kömür madenleri ve linyit sahalarını ihalelerle devredenler ve denetim sorumluluklarını yerine getirmeyenler de yaşanan iş cinayetlerinden 1. derecede sorumludur. Bu model, 3-5 firmanın ve bunlara bağlı çalışan “dayıbaşı taşeronlarının” çıkarına ve binlerce işçinin kölelik koşullarında çalıştırılması pahasına ne ekonomik olarak ne de vicdani olarak sürdürülemez. Türkiye`de kömür madenciliğinin verili koşullarda sürdürülmesi, göz göre göre iş cinayetlerine çağrı çıkarmaktır.

13 Mayıs 2014 günü meydana gelen facianın yaşandığı saha, 2006 yılında hizmet alım sözleşmesi ile önce bir firmaya verilmiştir. Firma, bu ocakta yılda ancak 1.5 milyon ton maksimum üretim yapılabileceğini, bu üretimin gerçekleştirilebilmesi için de toplamda 800 işçi istihdamı ile mümkün olabileceğini TKİ Kurumu’na rapor etmiştir. Üretim sırasında kömürün yanıcı olması ve güvenli işletme maliyetinin yüksek olması nedeniyle firma, rödovans ön ödemesini yakarak sahadan çekilmiştir. Aynı sahanın, 2009’da Soma Kömürleri A.Ş.`ne devri yapılmıştır. Soma Kömürleri A.Ş.`nin en az 1.5 milyon ton/yıl üretim yaparak 10 yılda belirlenen alandaki kömürü üretmesi planlanmıştır. Soma Kömür AŞ. üretimi hızla arttırmış ve 2009’da 230 bin ton olan üretim 10 kattan çok arttırılarak 2010’da 2,6 milyon tona yükseltilmiştir. Üretimdeki hızlı artış, daha sonraki yıllarda da sürmüş ve 2012’de 3,8 milyon tona ulaşmıştır. İşçi sayısı da 3.000`lere ulaşmıştır. Son dört yılda yaşanan hızlı üretim artışları son derece çarpıcıdır. Söz konusu üretim düzeyine bu denli kısa sürede çıkılmasının sahanın fiziksel dengelerini olumsuz yönde etkilemiş olabileceği hususu ciddiyetle ele alınmalıdır. Gerekli güvenlik yatırımları yapılmaksızın, eski havalandırma ve galeri alt yapısıyla salt kâr amacı güdülerek çok yüksek üretim düzeyine çıkılmış ve çalışanların yaşamsal önemdeki güvenlik önlemleri ihmal edilmiştir.

Ayrıca, ocakta, görece dar bir alanda çok fazla pano aynı anda çalışılmış, üretim zorlaması ve emek yoğun çalışma nedeniyle panolardaki işçi sayısı giderek artış göstermiş, dolayısıyla kaza riski de hızla yükselmiştir.

Kömür madenciliğinin en zoru, Soma Havzası gibi, kendiliğinden yanmaya elverişli olan ve metan içeren kömür yataklarında yapılanı olup bu tür yataklarda havza bütünüyle planlanmalı, bilim ve teknolojiden en üst düzeyde yararlanarak tek elden işletilmelidir. Oysa “havza” niteliğinde olan maden sahaları; ülkemizde belli belirsiz rezervler üzerinden üretim hedefleri konularak hizmet alımı ve/veya taşeronlaştırma yoluyla işlettirilmektedir. Yaşananlar bize göstermektedir ki; Soma faciası ve benzeri çok ölümlü kazalar;

  • adı “özelleştirme” olmaksızın, özelleştirme araçları olarak devreye sokulan
    hizmet alımı ve/veya taşeronlaştırmanın sonucudur.

İşçi sağlığı ve iş güvenliğinin temel amacı, işyerinde çalışan tüm işçilerin hiçbir koşulda kazaya uğramayacağı bir ortamın yaratılmasını ve kazaya neden olabilecek tüm koşulların iş ortamından dışlanmasını sağlamaktır.

Türkiye`de işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin yaşama geçirilmesi için oluşturulmuş olan mevzuat sistemsel sorunları çözecek yeterlilikte ve nitelikte değildir. Uygulanamayan, her şeyin kağıt üzerinde kaldığı bir işçi sağlığı ve iş güvenliği sisteminin yürütülebilmesi mümkün değildir. 6331 Sayılı Yasa ile işverene verilen işçi sağlığı ve güvenliği hizmetlerini ortak sağlık ve güvenlik birimlerinden satın alabilme hakkı, özünde işçi sağlığı ve güvenliği sisteminin de taşeronlaştırılması demektir.

Soma faciasının temel nedenlerinden biri de, bilgi ve teknoloji üretemeyen sistemin, dünya piyasaları ile rekabet edebilmenin en kolay yolu olarak, ucuz ve güvencesiz emek üzerinden üretim yaptırmayı model olarak benimsemiş olmasıdır. Türkiye`de uygulanan ekonomik sistem, sermaye birikim koşullarına ve madencilik sektörünün özgün yapısına bakıldığında, yapısal olarak “kaza” üreten bir sistemdir. Büyüme ve küresel piyasalarla rekabet edebilme adına uygulanan üretim zorlaması, uzun çalışma saatleri, işçi maliyetlerinin düşürülmesi, bir maliyet unsuru olarak görülen işçi sağlığı ve iş güvenliğinden yapılan fedakarlıklar; daha kötü çalışma koşullarını ve kazaları beraberinde getirmekte, sonrasında yaşananlar ise kalkınma için bu koşullara katlanılması gerektiği söylevine, işin fıtratına bağlanmaktadır. Soma faciası, tüm bu dinamiklerin yaşandığı acılarla yüklü, olumsuz bir tablodur.

Facia sonrası, tepkileri azaltmak için her zaman olduğu gibi suçlu ve kurban arama süreci başlamıştır. Kazanın ardından Başsavcının, “Gözaltına alacağımız herkes işçilerle birlikte öldü..” bildirimi ile ölen mühendisleri işaret etmiş olması, sistemin yaratmış olduğu bu facianın, yalnızca birkaç mühendise yüklenerek çözümlenmek istenmesi ve sistem kaynaklı sorunların örtülmek istenmesinden kaynaklanmaktadır. Bu durum, Soma Kömür İşletmeleri A.Ş., TKİ, MİGEM, ETKB, ÇSGB ve Hükümetin yaşanan faciadaki  sorumluluklarını ortadan kaldırmamaktadır.

Kuşkusuz facianın oluş nedenlerinin ortaya konması, sorumluların belirlenmesi, bundan sonra olabilecek faciaların önlenmesi için önemlidir, ancak yeterli değildir. İş kazaları ve meslek hastalıklarının önüne geçilebilmesi için bundan sonra işyerlerinde “önce insan, önce sağlık ve önce iş güvenliği” anlayışı yerleştirilmeli, tüm süreçlerde öncelik işçi sağlığı ve iş güvenliğinde olmalıdır.

301 maden emekçisinin yaşamını yitirmesine neden olan ve 21. yy’ın en büyük maden katliamı olarak nitelenen Soma faciası, ülkemizde büyük acılara neden olmuştur. Birlik olarak sorumluluğumuz ve görevimiz, kazanın nedenlerini en net ve somut biçimde kamuoyuna sunmaktır.

Kamuoyunun gereksinimi olan ayrıntılı bir teknik raporun hazırlanması, faciaya neden olan teknik ihmal ve hataların net olarak belirlenebilmesi için; ocağa girilebilmesi, istenen bilgi, belge ve kayıtların Birliğimizle paylaşılması gerekmektedir. Ama bugün için kesin olan şudur: Bunca işçimiz ve meslektaşımızın canına mal olan katliamın temel nedeni, 80`li yıllardan başlayarak sürdürülen ve AKP hükümetince de kılavuz edinilen emek düşmanı neo-liberal politikalar ve uygulamalarıdır.

Hükümet yetkililerinin, “bu işin fıtratında vardır” söylemleri, bilimin ve tekniğin karşısında aldıkları konumu özetlemekte olup, hükümet; 301 vatandaşın can güvenliğini sağlayamadığı için hukuksal ve vicdani sorumluluk ilkeleri gereği istifa etmelidir.

Edip Başer: Hedef büyük Kürdistan!


Dostlar
,

Cansu ÇAMLIBEL’in dün Hürriyet’te E. Org. Edip Başer ile yaptığı bir söyleşi yayımlandı. Odukça kapsamlı bu söyleşi (röpörtaj),

  • Edip Başer: Hedef büyük Kürdistan”

başlığı ile yer aldı.

Paşayı biz de tanırız.

29 Ekim 2000’de Cumhuriyetimizin 77. yılı kutlamaları için ADD Genel Merkezi adına, Genel Yönetim Kurulu üyesi (ve Marmara Bölgesi Sorumlusu) olarak
Malatya’ya konferanslara gitmiştik. Seçtiğimiz konu,

  • “Atatürk’ün Işıklı Yolunda 2000’ler Türkiye’si” 

idi. 100 yansı (dia) hazırlamış ve Edirne’den kalkarak Malatya’ya gitmiştik.
Konferansa Paşa 2. Ordu komutanı olarak katılmıştı. Birlikte 50 dolayında resmi giysili general ve subay ile salona teşrif etmişlerdi. Belediye’nin yaklaşık 800 kişilik
konferans salonu hıncahınç dolu idi.

1,5 saat süreli konferans sonunda, 12 Mart ve 12 Eylül nedeniyle Ordu’nun yanlışlarını da ölçülü biçimde eleştirmemize karşın Paşa ayağa kalkarak avuçlarını patlatırcasına uzun süre alkışlamıştı. Konferans öncesinde yan yana oturarak yaptığımız
kısa söyleşiye ek olarak, öğleden sonra da makamına davet edilmiş ve kahvesini içerek kapsamlı biçimde ülke sorunlarını irdelemiştik. Kamera ile kaydedilen görsel konferansımız epey bir süre 2. Ordu Birliklerinde eğitim amaçlı kullanılmıştı.

Paşa, Genelkurmay Başkanlığı’na doğru ilerliyordu ancak beklenmedik biçimde
YAŞ‘ta KKK yapılmaksızın Ordu Komutanlığından emekli edildi. Ancak Edip Paşa emekli olunca da önemli, etkin (aktif) yurt içi ve dışı görevler üstlendi.
Bir de Doktorasını tamamladı (Ankara Üniversitesi’nde)..

ATATÜRK’ün Dış Politikası konusunda uzmanlaştı.

Bu kapsamlı söyleşisinde yakın tarihe ışık tutuyor..

Temel vurgu : “Hedef büyük Kürdistan!”

Edip Paşa bu bağlamda çok değerli bilgilerini aktarıyor ve “BOP Sürüyor!” diyor..

Kimi aymazlar “BOP bitti.., ABD o sayfayı kapattı..” bağlamında bilir bilmez görüşler
öne sürüyorlar. Oysa BOP = Büyük Ortadoğu Projesi = 2. İsrail / Büyük İsrail Projesi tüm şiddetiyle sürüyor.. Son zamanlarda kullanılan taşeron IŞİD eliyle..

Söyleşi, fotoğraflarla 9 A4 sayfası..

Gazeteci Cansu Çamlıbel şöyle giriyor :

  • Bir dönem ‘özel temsilci’ sıfatıyla PKK ile mücadele için ABD’yle pazarlıkları yürüten Emekli Orgeneral Edip Başer, bölgedeki gelişmeleri değerlendirdi.Emekli Orgeneral Edip Başer yakın dönemde Türk ordusunun içinde yaşanan çalkantıların bir kısmına içeriden, bir kısmına da dışarıdan tanıklık eden bir komutan. 2002’de Kara Kuvvetleri komutanı olması beklenirken sürpriz bir kararla emekli edildikten sonra kırgınlığına rağmen sessizliğini hep korudu. 2006 yılında PKK ile mücadelede ABD’yle pazarlıklar için ‘özel temsilci’ sıfatıyla direksiyonda o vardı. Dokuz ay sonra Ak Parti hükümeti tarafından apar topar görevden alındı. Emekli edilmesinde olduğu gibi görevden alınmasının asıl nedeni de yine sis perdesinin arkasında kaldı. 12 yıldır kamuoyu önünde girmediği o konularla ilgili önemli ipuçları bu hafta piyasaya çıkacak olan kitabında. ‘Kanatsız Uçmak: Ana-Babasız Çocukluktan Ordu Komutanlığına’ samimi bir otobiyografi. Türk ordusunun genel karakterini yansıtan kişisel öyküsünü, başarmak isteyenlere örnek olması hevesiyle kaleme almış. Tartışmalı konulara girmekten yine de büyük ölçüde kaçınmış. Kitaptaki ipuçlarından yola çıkarak yakın dönemin sırlarının peşine düştüm.

Devamında               :

Edip Paşa’nın yeni yayımlanan “Kanatsız Uçmak” adlı kitabı tanıtılıyor…

Ve şöyle bağlanıyor :

  • Soru : PKK’ya bu süreçte nasıl bir rol tasarladıklarını düşünüyorsunuz?

  • PKK mevcut haliyle Türkiye’yi mümkün olduğu kadar meşgul eden, başka işlerle meşgul olmaktan alıkoyacak bir meşgale olarak kalsın gibi bir düşünce mi var, bilemiyorum. Elimde bir belge yok ama düşüncem o. PKK onlar için küçük bir enstrüman, olsa da olur olmasa da olur aslında. Ama PKK’nın varlığı
    onlar bir ara bu Kürdistan oluşumu için çok önemli bir öge olarak gördüler.
    Belki de hâlâ öyle görüyorlar.Kuzey Kürdistan’ı yani Türkiye ile ilgili olan bölümünü oluşturmak için PKK’ya çok önemli görevler verildiği kanısındayım.

    Barzani’nin ve öbürlerinin bu görevi verdiği, Amerika’nın da bunu desteklediği kanaatindeyim.

    “Büyük Kürdistan” tam olmasa bile bir Kürdistan, İsrail’in güvenliği açısından
    çok önemli bir işlev yerine getirebilecektir.

*************

Söyleşinin tümünü okumak için lütfen tıklar mısınız ??

Edip_Baser_ile_soylesi_BOP_suruyor..

Sevgi ve saygı ile.
23.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

FAİLİ MEÇHULLERİ (BİLİNENLERİ!) ORDUYA YIKMAK!


FAİLİ MEÇHULLERİ (BİLİNENLERİ!) ORDUYA YIKMAK!

Dostlar,

İğrenç emperyalizm ve içerdeki uzantıları mide bulandıran bir silaha daha başvurmayı tasarlıyorlar galiba..

E. Alb. Hasan Atilla Uğur, APO kısa adlı (gerçekte Ermeni ARTİN AGOPYAN) ve kendi ağzından itirafı ile Batı’nın taşeronu kişiyi 1999’da Kenya’dan derdest edilerek getirilmesinin ardından kamera kayıtları ile sorgulayan komutanımızdı.

Bu sorgu kayıtlarının bir bölümünü geçtiğimiz aylarda AYDINLIK
çözerek (deşifre ederek) yayımladı.

ULUSAL KANAL da yer yer bantları ham durumuyla yayımladı ve
ilgili çevreler deyim yerinde ise “gık” bile diyemediler ama zıpladılar..

Son günlerde, E. Alb. Atilla Uğur, geçmişte tanık olduğu kimi çok önemli olayları belgeleri ile ortaya koyuyor. İyi saatte olsunların uykuları fena biçimde kaçıyor..

Hemen mevzi aldılar ve silahlarını çektiler : Güneydoğuda işlenen kimi cinayetleri
bu kahramanların üzerine yıkmak.. Yine “kimliği belirsiz sayın muhbir vatandaşlar” eliyle..

Amaç bu kahramanlara gözdağı vererek sindirmek ve vatan savunması için
siyasal savaşımdam alıkoymak..

Ergenekon – Balyoz vb. insanlık utancı tertip davalarla bu ülkeye yıllarca
kan kusturdukları yetmiyor anlaşılan.. Ders de almış gözükmüyorlar foyalarının
birkaç yıl içinde ortaya dökülmesinden..

Bu tehlikeli oyun ve oyuncak derhal terk edilmelidir.

Türk yargısı da bunca acı deneyimin ardından, umarız yeni kumpas ve tertiplere
geçit vermeyecektir, asla vermemelidir.

*****

Vatan savunması yapan kahramanlara “faili meçhul” ya da “cinayet – katil” suçu yüklemeye mi geldi sıra??

Bu toplum giderek sosyal şizofreni sınırına yaklaşıyor..
% 95’i Müslüman ama Dünyanın en ahlaksız, yolsuzluğa batmış ülkelerinden biri!

Ordu’nun başı, Başbakan, RTE çok açık ve net bir söylem ve eylemle
bu tehlikeli gidişe derhal “DUR!!” demek zorundalar.. Eğer içinde değillerse..

Bölücü emperyalizme ve taşeronu örgüt PKK‘ya karşı bu ülkenin adsız ve ölümsüz kahramanları 1984 Ağustos’undan bu yana (PKK’nın Eruh ve Şemdinli baskını!)
meşru vatan savunması yapmaktalar… Binlerce şehit ve gazi ödenen faturasıdır.

19 Eylül “Gaziler günü” idi.. O kahramanlar için ne yapsak azdır..
Sonsuz şükranımızı belirtiyoruz. Onlar, Vatan için bedenlerinin en önemli bölümlerini feda ettiler.. “Neden şehit olamadık?” diye dövünüyorlar dahası..
Elleri – ayakları öpülesiler.. Siz çok yaşayın e mi??

  • «Bu topraklarda akan Türk kanları, bu semalarda yaşayan
    Türk şehit ruhları; devletimiz ve cumhuriyetimizin ebedi (sonsuza dek) koruyucularıdır.»
    Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK

Lütfen Türkiye’yi daha çok germeyelim… Lütfen..

Sevgi ve saygı ile.
23.9.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net