Günlük arşivler: 14 Eylül 2014

Halide Edip Adıvar.. Mandacılığı ve..

Dostlar,

Halide Edip ve Adnan ADIVAR’ın yakın tarihimizde önemli yerleri var…

O’nu ABD mandaterliği yandaşlığı ile tanıyoruz..

Prof. Dr. Çetin Yetkin hoca der ki (mudafaaihukuk@superonline.com) :

portresi

 

 

 

 

 

  • Bugünlerde Atatürk’e sinsice saldırmak moda oldu ya, bunun yöntemlerinden
    biri de Atatürk’ün düşmanlarını gündeme getirmek, övmek, yüceltmek ve
    bu arada dolayısıyla
    Atatürk’ü eleştirip küçültmek girişiminde bulunmak… Halide Edip de bu amaçla gündeme getirilenlerin başında bulunuyor.
    Bu nedenle
    TÜRK EDEBİYATINDA BATILILAŞMA VE KİMLİK SORUNU
    başlıklı kitabımın (Salyangoz yyn., İstanbul, 2008) bu yazara ilişkin bölümünü buraya alarak, kitabı okumamış olan okurlarımızın dikkatine sunarak
    bu hanımı gerçek kimliğiyle tanımanın yararlı olacağını düşündüm.

**********

Bu bölüm 13 A4 sayfası tutuyor…

Şöyle başlıyor :

  • Ulusal Kurtuluş Savaşımız’ın adlarını yücelttiği kişiler var. Bunlardan biri de, Halide Edip Adıvar. Onbaşı Halide Edip! Halide Edip Hanım, bir ulusal kahraman gibi görülmüş, görülüyor da. Hatta öylesine ki, Yakup Kadri Karaosmanoğlu’nun Ankara adlı yapıtında belirttiği gibi ulusumuzun bu ölüm kalım savaşında
    Halide Edip, yolu izlenecek bir öndermişçesine bile görülmüş.
    Ankara’da o günleri anlatırken Yakup Kadri der ki…”

******

Ve şöyle bağlanıyor :

  • ” Bu noktada önce Halide Edip’in Sivas Kongresi’nde Türk ulusunun Amerikan mandası altına girmesi için karar alınmasını sağlamak amacı ile Atatürk’e yazdığı
    10 Ağustos 1919 günlü uzun mektuptan birkaç satır okuyalım:[2]

“Mustafa Kemal Paşa Hazretlerine,

….süratle istememiz lazım gelen Amerika da, tabiî mahzursuz [sakıncasız] değildir. İzzetinefsimizden [onurumuzdan] epeyce fedakârlık etmek mecburiyetinde bulunuyoruz….

  ….Amerika’nın fikri, hafi [gizli] olarak şudur:
Umumî ve tek bir manda almak istiyorlar…..

  ….Kendimizi Amerika’ya müracaata mecbur görüyoruz.

  ….sergüzeşt ve cidal [kavga / savaş] devri artık geçmiştir….

10 Ağustos 1919, 
Halide Edip”

Halide_Edip_ADIVAR

 

 

 

 

 

*****

Metin 13 sayfa olduğundan pdf olarak aşağıda veriyoruz..
Okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

HALIDE_EDIP_ADIVAR…

Sevgi ve saygıyla.
14.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ : 23 AĞUSTOS- 13 EYLÜL 1921


SAKARYA MEYDAN MUHAREBESİ : 
23 AĞUSTOS- 13 EYLÜL 1921           

“Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır o satıh bütün vatandır. Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile sulanmadıkça bırakılamaz”
Mustafa Kemal Paşa
 

Birinci ve İkinci İNÖNÜ Muharebelerinden sonra Yunanlılar, 10 Temmuz 1921’de YUNAN BÜYÜK TAARRUZUNU başlattılar. Zayıf birliklerimizce tutulmakta olan Kütahya güneyine yüklenerek cephe boyunca ilerlediler. 20 Temmuz’a dek yürüttükleri saldırılarla birliklerimizi geri çekilmeye zorladılar.

Cephe durumu ile yakından ilgilenen Mustafa Kemal, birliklerimizin Sakarya Nehri (POLATLI BÖLGESİ) doğusuna çekilmesini gerekli gördü. Böylece zaman kazanılacaktı. 21 Temmuz’da tekrar saldırıyı başlatan düşman; bu plan uygulanarak büyük özverilerle yavaşlatıldı ve 25 Temmuz’da Sakarya Nehrinin karşı kıyısına geçildi.

Yunan Ordusu’nun amacı; Türk Ordusunu imha ederek, TBMM’ne Sevr’i kabul ettirmek idi. Türk Ordusu düşmanla çarpışarak, geri çekilme planını uyguladı.
İsmet Paşa, imha olmamak için Sakarya Irmağının doğusuna çekildi.

Bu Muharebeler sonucunda; Eskişehir, Kütahya, Afyon gibi büyük stratejik merkezler elden çıktı. Birliklerimizin muharebe gücü azaldı. Yurtta büyük hayal kırıklığı belirdi. TBMM’nde moral bozukluğu başladı. Sert tartışmalar oldu. Aslında Yunanlar,
Türk Ordusunu büyük ateş ve silah üstünlüklerine rağmen, yok edememişlerdi.

Ordumuz Sakarya’nın doğusunda, güvende idi. Buna karşın muharebenin yitirilmesi, cephe gerisinde büyük bir yıkım haberi gibi etki yapmıştı. 

25 Temmuzdan sonra TBMM içinde ve dışında MUHAREBENİN yitirilmesi ile ilgili birçok tartışmalar yapılmış, sorumlular aranmış, sonunda herkesin üzerinde durduğu
ve birleştiği çare bulunmuştur. O da olağanüstü önlemlerin alınması idi.

Bundan sonraki Muharebeler Türk Ulusu için bir ölüm kalım çatışması olacağından,
bu ülkenin tüm gücü ile hazırlanması gerekli idi.

Alınması düşünülen olağanüstü tedbirler, 25 Temmuz’da cepheye gidip gelen bir grup milletvekili tarafından önerilmişti. Bu yoldaki uygulamanın da tek elden yönetilmesi amaca uygun düşecekti. Herkesin üzerinde birleştiği tek kişi Mustafa Kemal idi.

Mustafa Kemal’e inananlar, bu ağır işin altından yalnız O’nun kalkabileceğini biliyorlardı. Eğer O geniş yetkilerle donatılırsa düşmanı yenebilirdi.

Mustafa Kemal karşısında olanlar ise, bu yolla oluşacak bir başarısızlık;“Onun otoritesinin kırılacağını” hesaplıyorlardı. Tüm sorumluluğu yüklenen Başkan’ın
bu kritik durumu kurtaramayacağını sanıyorlardı. Böylece O’nun Ulus içindeki büyük
ve sarsılmaz durumu zedelenecekti. Böylece O’nun Ulusal Savaşın önderliğinden indirilmesi mümkün olabilecekti. Bu kötü niyetliler çoğunlukta değildiler ancak havayı bulandırabiliyorlardı.

Mustafa Kemal Paşa tüm bu hesapları bildiği halde sorumluluğu üzerine almakta duraksamadı. TBMM O’nu “Başkomutan“ seçecekti ve yetkilerinin bir bölümünü de
O’na devredecekti.

5 Ağustos 1921’de Mustafa Kemal Paşa144 sayılı yasa ile Başkomutan olarak atandı. TBMM’nin “savaşı yönetmeye ilişkin tüm yetkilerine” sahip oldu.

8/9 Temmuz 1919 tarihinde Askerlikten istifa ederek Tüm makam ve mevkilerini hatta Osmanlı Paşalık rütbesini de bırakarak bir fert olarak KURTULUŞ MÜCADELESİNİ yürütmeyi sürdüren Mustafa Kemal Paşa; artık TBMM’nin kararı ile yeniden
ASKER, PAŞA VE BAŞKOMUTAN oluyordu.

Mustafa Kemal Paşa’nın Başkomutanlığı sırasında vereceği kararlar,
yasa gücünde olacaktı.

Başkomutan, Sakarya’nın doğusunda bulunan orduyu güçlendirmek için
tüm Ulusu özveriye çağırdı. Çünkü ordumuz her türlü donanımdan yoksundu.
Yiğit askerlerimiz ayaklarına çarık bile bulamıyordu. İşte bu nedenlerle,
7-8 Ağustos 1921’de “Tekâlifi Milliye” (Ulusal Yükümlülükler) emirleri çıkartıldı.

Tekâlif-i Milliye Emirleri:

Amacı: Ordunun gereksinimlerini karşılamaktı.

İçeriği: Halkın, ordunun gereksinimlerinin karşılanması için ödeyeceği, parasal
ve mal ve hizmet karşılığı olan vergilerdir.

Bu muharebede; Yunan ordusu, Türk ordusunu imha etmek ve Sevr’i TBMM’ne
kabul ettirmek için savaştı. Türk ordusu da, Bir alan halinde savunma yaparak,
düşmanı bölmek ve taarruz gücünü kırmak için mücadele etti.

Yunanlar 14 Ağustos 1921 sabahı ilerlemeye başladılar ve 22 Ağustosta Türk mevzileri ile temasa geçtiler. 100 km genişliğindeki Sakarya cephesinde asıl çarpışmalar
23 Ağustosta başladı. Savaş süresince pek bunalımlı ve kanlı günler oldu.

Düşman birlikleri savunma çizgimizi birçok yerde aşmayı başardılar.
Ancak büyük özverilerle geriye atıldılar.

Başkomutanın buyruğuyla uygulanan yeni taktik kuralı,
Ordunun savaş gücünü kamçıladı. Mustafa Kemal Paşa şöyle diyordu:

  • “Hattı müdafaa yoktur, sathı müdafaa vardır o satıh bütün vatandır.
    Vatanın her karış toprağı vatandaşın kanı ile sulanmadıkça bırakılamaz Küçük, büyük her birlik, ilk durabildiği noktada tekrar düşmana karşı cephe kurarak çarpışmayı sürdürür. Yanlarındaki birliklerin çekilmek zorunda olduğunu gören birlikler onlara bağlı olmaz. Bulundukları yerde sonuna kadar düşmana karşı koyarlar.”

Bu emir Sakarya savaşının yazgısını değiştirmiştir.

Başta subaylar olmak üzere, Türk ordusunun tüm askerleri, Başkomutanın kurduğu
bu sistem içinde her adımda üstün direnme gücü ile düşman güçlerini yok ederek, yıpratarak parçalatarak, sonunda onları saldırıyı sürdürme yeteneğinden yoksun duruma getirdi.

5 Eylül 1921 günü düşman çözüldü ve geri çekildi. İzlem ve saldırılar sonucunda
13 Eylül’de Sakarya’nın doğusunda hiçbir düşman askeri kalmadı.

Türk Ordusu da bu çok uzun savaşta yıprandığı için düşmanı daha çok izleyerek
yok edemedi.  Ancak düşman artık saldırı gücünü tümüyle yitirmişti.

Bundan sonra artık saldırı (taarruz) üstünlüğü Türklerdedir. 

Yunanlar Türk Ordusunun; eylemine bağlı olmak zorunluğuna düşmüşlerdi.
Bu zorunluk, özellikle, bir istila ordusu için yenilgi ve çözülmenin başlangıcı olmuştur.

23 Ağustostan 13 Eylüle dek süren Sakarya Meydan Muharebesi, yeni Türk Devletinin genç tarihine, dünyada eşine ender rastlanan büyük bir zafer olarak geçmiştir.

TBMM, Sakarya Meydan Muharebesini kazanan Başkomutanına
19 Eylül 1921’de“Gazi” unvanı ve “Mareşallik” rütbesini vermiştir.

*****

Sakarya Zaferinin Değerlendirilmesi:

Sakarya Zaferi, Türk ihtilalinin başarı bilançosunda, en ağır ve şanlı yeri almaktadır.      13 Eylül 1921’de TBMM’ne Türk zaferini bildiren, Başkomutan aynı gün
“Genel Seferberlik” ilan etti.

Türk Ulusu’nun bu Muharebeyi kazanmasında en küçük Erinden, Başkomutanı’na dek inançla yılmadan savaşması, Türk ulusunun varını yoğunu Ordusuna vermesi,
Türk kadınının sırtında silah cephane taşıması, geriye yaralı taşımakta gösterdiği özveri etkili oldu.

Fevzi ve İsmet Paşaların cephede, Refet Paşanın cephe gerisinde Ordunun gereksinimlerinin sağlanmasında hizmetleri oldu. Mustafa Kemal Paşa
Muharebe sırasında attan düştü ve kaburga kemikleri kırıldı.

Subaylar, ölümü hiçe sayarak, askerin yanında oldular.

Yunanlar; “Büyük Yunanistan Ülküsü”, Türkler ise; ”Vatan Ülküsü” için dövüştüler.

1683’te Viyana önlerinde başlayan Türk bozgunu;
Haçlı düşüncesinin ve gücünün Sakarya önlerinde kırılması ile durduruldu.

Sakarya savaşının kazanılması ile büyük tehlike ortadan kalkmıştı. Ankara’nın boşaltılıp Kayseri’ye taşınmak için başlatılan çalışmalar, birçok ailenin yollara düşmesi,
tehlikenin boyutunu ortaya koymaktadır.

Türk Ordusu bu savaşta çok subay yitirdi.
Yedisi Tümen Komutanı olmak üzere şehit sayısı 3288‘dir.

Yunanlar da 15 000 yitik vermişlerdi.

Sakarya Utkusu, Ulusun ve Ordunun sarsılmış olan moralini yükseltti.
Ulusun Orduya olan inancı ve Mustafa Kemal Paşa’ya olan güveni,
bir daha sarsılmayacak biçimde yerleşti

Taarruz üstünlüğü Türk Ordusuna geçti.

Ne yazık ki; Padişah Vahdettin, Hala İngilizlerden medet ummakta ve
Mustafa Kemal’in neden yenilemediğini anlayamamıştır.

Sakarya ZAFERİ’nin 93’üncü yıl dönümünde; bu utkuyla, Ülkemizi işgalden kurtarıp Bağımsız Devlet Kurma yolunda önemli adımı atan, başta Gazi Mustafa Kemal Paşa ve silah (AS: ve dava) arkadaşları olmak üzere tüm emeği geçenleri rahmet, minnet ve şükranla anıyorum…

Ahmet AVCI
13 EYLÜL 2014, İZMİR

===========================

Dostlar,

Sakarya Meydan Muharebesi, 22 gün gece – gündüz süren bir ölüm kalım savaşıdır.

Ulusumuz ölçüsüz bir özveri ile ve Başkomutan Mustafa Kemal Paşa‘nın
askeri dehası, üstün yönetim yetkinliği (dirayeti) ile bu çok kritik savaşı kazanmış
ve yaklaşık 1 yıl sonraki Büyük Saldırıya (Taarruz‘a) geçiş için zemin kazanmıştır.

Biz de tüm şehitlerimizi, emek verenleri, Başkomutan Mustafa Kemal Paşa‘yı
sonsuz bir şükran ve minnetle anıyoruz.

Kutsal emanetlerini sonsuza dek başı dik ve onurlu yaşatmak boynumuzun borcudur.

Yazı için Sayın Ahmet Avcı‘ya teşekkür ediyoruz.

(“Yunanlılar” sözcüklerini “Yunanlar” olarak düzelttik..
Nasıl ki “Türklüler” olamaz, “Türkler” olursa.. Biraz da dilini arılaştırdık..)

Sevgi ve saygıyla.
14.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

HAİN, İŞBİRLİKÇİ, UTANMAZ KİM?


ARŞİVİMİZDEN….


HAİN, İŞBİRLİKÇİ, UTANMAZ KİM?

portresi

 

 

Nurullah AYDIN
14 Temmuz 2013, ANKARA

 

Karşıtlara verilen en popüler kavramlar; hain, işbirlikçi, dönek, utanmaz, çıkarcı, istismarcı, yalaka sözcükleridir.

Türk Milletini oluşturan halklar birer birer ayrıştırılarak koparıldılar.
Balkan halkları, Araplar Ermeniler düşman edildiler. 90 yıl önce, Kuzey Afrika’yı, Ortadoğu’yu elimizden alanlar, Anadolu’nun belli bölgeleri üzerinde yeniden
sinsi planları uygulama peşindedirler.

Plan 100 yıl öncesinin planıdır.
Yıllardır gerçekleştirilemeyen planın yeniden uygulanmasıdır.

İslamcı, liboş, dönek, işbirlikçi, köksüz, kimliksizler; siyasetten bürokrasiye, medyadan iş dünyasına, üniversitelerden sivil toplum örgütlerine dek kök salmışlardır.

Ermenistan anayasasında ve bağımsızlık bildirgesinde doğu ve güneydoğu bölgemiz
büyük Ermenistan sınırları içindedir.

  • Ermeni İntikam tugaylarının bayrağı bugünkü PKK bayrağının aynısıdır.
  • AB’nin Sevr haritası da aynı; ABD’nin BOP haritası da aynı!
  • Harita örtüşmesi ve bayrağın aynı olması ne anlam ifade ediyor?
  • ABD ve AB hedefleri örtüşüyor, çıkarları birleşmektedir.

1918’de ABD başkanı Wilson’ın çizdiği harita, İtalya’da NATO toplantısında gösterilen haritanın benzeri. Aynı harita ABD silahlı kuvvetler dergisinde yayınlandı.
(AS: Haziran 2006 sayısında, Alb. Ralph Peters imzasıyla..)

ABD okul atlaslarında güneydoğu, Sinop, İstanbul ve Kıbrıs farklı gösteriliyor.

ABD’de Teksas’ta bağımsızlığı sözlü savunanlara 98 yıl hapis cezası verildi.

ABD’li yetkili uzmanlar, 2012-2020 arasında Türkiye’de parçalanmayı öngörüyor.

AB’nin Parlamento kararları, Komisyon kararları, kendi aralarındaki anlaşmalarda, bildirgelerde, tavsiye kararlarında terör örgütüne destek ortamı sağlayan hükümler var.

İngiltere’deki tüm tarih, turizm merkezlerinde ve müzelerde, Türkiye coğrafya olarak var ancak Türkiye adı yok, Anatolia diyorlar.

UEFA’da Türkiye’nin doğusu Kürdistan olarak gösteriliyor.

AB para birimi EURO’da Türkiye’nin Trakya’sı farklı renk, Ankara’ya kadar farklı renk, doğusu ise yer almıyor.

  • ABD stratejik ortaklığı, AB üyeliği, Türkiye’yi kilitleyen iki stratejik açmazdır.

Hainler, işbirlikçiler, utanmazlar; meydanlarda, ekranlarda, gazetelerde
halkı aldatma peşinde mi? Peki bu kavramlar nedir?

Hain kimdir? Hain’in sözlük anlamı, hıyanet eden, nankörlük eden demektir.

Peki, hainler kimden çıkar?

Hainler, kanı bozuklardan çıkar.

Hainler, inancı bozuklardan çıkar.

Hainler, fikri bozuklardan çıkar.

Hainler, zaafı olanlardan çıkar.

Hainler, kimlik sorunu yaşayanlardan çıkar.

İşbirlikçi kimdir? İşbirliğinin sözlük anlamı teşriki mesai, koalisyon demektir.

Milletin değerlerini, istismar edenlerdir.

Milletin umutlarını başkalarının çıkarı için söndürenlerdir.

Milletin varlığını peş keş çekenler ve satanlardır.

Makam için, çıkar için kişiliğini, varlığını başkasına teslim edenlerdir.

Teslimiyetçiliği, kendi rahatlığı için tercih edenlerdir.

Utanmaz kimdir? Pişkin kimdir?

Her yaptığına ve söylediğine mutlak doğru olduğuna inanandır.

Halkı saf, unutkan, enayi gören zihniyete sahip olanlardır.

Yaptıkları ihanet değilmiş gibi milletin karşısına çıkıp, sırıtarak yalan söyleyenlerdir.

Kayıkçı kavgası var, horoz dövüşü sürdürüyorlar. Kırık plak gibi aynı şeyleri söylüyorlar. Medya ise gerçekleri yansıtmıyor, yansıtamıyor.

Unutmayalım. Hain, işbirlikçi ve utanmazların olması, bir toplum ve devlet için yıkımdır. Önemli olan onları zamanında tanımak, bilmek ve halkı aydınlatmak, uyarmaktır

Günün Sözü: Halkın aydınlatılması, aydınların temel görevidir.

================================

Dostlar,

Hicabım elvermiyor halimi takrire… 

Diye bir şarkı sözü vardır..
Sayın Aydın halimizi tasvire tercüman oldu sağolsun..
Ancak “hicap” bize ait değil..

Sevgi ve saygıyla.
14.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Mr. KERRY; BOP EŞBAŞKANIN SIRTINI SIVAZLIYOR


Mr. KERRY; BOP EŞBAŞKANIN SIRTINI SIVAZLIYOR

Portresi_Ali_Nejat_Olcen 

Dr. Ali Nejat Ölçen

 

 

Bugünkü (13.9.2014) SÖZCÜ gazetesindeki Haddini bil Kerry başlıklı yazıyı
benim gibi yadırgayanlar çoktur sanırım.

Aslında ne ABD Başkanı Obama ve ne de Mr. Kerry, Türkiye Cumhuriyeti Devleti Cumhurbaşkanı’nın sırtını sıvazlamış değiller.

Görev verdikleri BOP Eşbaşkanının sırtını sıvazladılar ve öylelikle BOP Eşbaşkanının IŞİD’e karşı eyleme geçmesinde başarılı olmasını arzuladıklarını belirtmiş oldular.

Durum budur ve Mr. Kerry haddini bilmek zorunda değildir,
aslında birinin haddini bilmesi gerekiyorsa, o sırtı sıvazlanan kişi olabilir.

Böyle biline, çare buluna.13.9.2014

Dr. Ölçen

=================================

Dostlar,

Cumhuriyetimizin ağabeyi (1922 doğumlu) bilge insan Dr. Ali Nejat ÖLÇEN‘den
kısa ve çarpıcı bir yorum..


(SÖZCÜ, 13.9.14)

Katılmamak olası mı??

Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin 12. Cumhurbaşkanı – Yarıbaşkan RTE,
bu vahim duruma artık derhal son vermelidir.. Yıllardır bunu yapmamaktadır.
Kendi ağzıyla da, kezlerce, böylesi bir görevi yaptığını, önce yadsımasına karşılık,
TV görüntüleri ortaya konunca kabul ve itiraf etmek zorunda kalmıştır.

Bu durum vahimden de ötedir; çünkü BOP apaçık Türkiye’yi bölme planıdır;
ABD Silahlı Kuvvetler Dergisinde resmen haritaları yayımlanmıştır.

BOP_haritasi

 

ABD ordusunun “Armed Forces Journal” adlı resmi dergisinde E. Alb. Ralph Peters’ın (Emekli ama Başkan danışmanı) makalesi özellikle dikkat çekicidir. (Haziran 2006)

Makalede, Ortadoğu’da istikrarsızlığın aşılması için sınırların, “azınlıkların durumu gözetilerek” yeniden çizilmesi öngörülmektedir. Kürtlere özellikle vurgu yapılmaktadır.
Türkiye, Suriye, İran ve Irak’ta yaşayan Kürtlerin bağımsız bir devlet sahibi olması gerektiğinin savlandığı yazı, Türkiye’nin beşte birini oluşturan doğusu ile güneydoğusunun “işgal edilmiş” bölge olarak kabulü gerektiği yargısına (!)
yer verilmektedir…

Etnik ve dinsel cemaat temelli yeni Ortadoğu haritasında, Türkiye topraklarının 1/5’inin, temeli Kuzey Irak’ta çatılan Kürt Devleti’ne terki planlanmaktadır! “Stratejik ortak” (?!?) ABD’nin, bu planı kaçınılmaz saydığı ve düşünü kurduğu Büyük Kürdistan‘ı
stratejik ortaklıkta Türkiye‘ye bölgede “seçenek” olarak dayatmayı kurguladığı anlaşılıyor. Kuzey Irak’ta PKK’ya kol kanat germesi, silah ve her türlü lojistik desteği, Türkiye’nin sınır ötesi kara harekatını engellemesi… hiç kuşku yok, bu yüzen..

Bu harita daha sonra İtalya’da NATO toplantısında da gösterilmiş ve Türk subayları toplantıyı terk etmiştir. Ortada komplo kuramı değil; acı gerçeğin ta kendisi vardır.

  • Türkiye’yi bölme, ondan toprak koparma amaçlı bir planın eşbaşkanı,
    yasalara göre, Türkiye’de değil Başbakan ve Devlet Başkanı,
    yurttaş bile olamaz.. Bu eylem çok ağır suçtur..

Yıllardır sürdürülen bu kabul edilemez duruma RTE artık bir son vermek zorundadır…

Eski deyimle 2 görev asla ve asla kabil-i telif değildir..

Bu sitede çok yazdık ama bir kez daha yazmış olalım..

Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı Genelkurmay Başkanını (Necdet Özel) görevi içinde kısa bir açıklama ile “PKK’ı yok edeceğiz.. Kürtçe eğitim uygun değil..” söylemini 2 yıl sonra her ne hikmetse soruşturma konusu edeceğine,
ortadaki apaçık suçu neden soruşturmaz ki ???

Hukuk bu mudur??

Sevgi ve saygıyla.
14.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Not : Sn. Nurullah AYDIN’ın HAİN, İŞBİRLİKÇİ, UTANMAZ KİM?” 
başlıklı yazımıza da bakılması dileğiyle.. (http://ahmetsaltik.net/2014/09/14/27210/)

 

Dr. Halit SUİÇMEZ : FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ..


Kitap tanıtımı…

Dostlar,

Dün, 13.914 günü Sn. Dr. Halit SUİÇMEZ‘in

ÜRETKEN TÜRKİYE adlı yapıtını tanıtmıştık.

Bu gün de “FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ..” ni…

Kendi ağzından..

Bir yerel kalkınma öyküsü..
Bilindiği gibi Halit beyin uzmanlık alanı Kalkınma iktisadı..
İktisat Doktorası bu alanda.. Dolayısıyla aklı fikri

– Kalkınmada,
– Üretimde,
– Türkiye’nin ve insanımızın gönencini (refahını) artırmada.. 

O’na ve yazdıklarına özenle kulak vermeli..

Yazmak ve de okumak ne doyumsuz edimleridir insanoğlunun..
Hem insanı insanlaştıran hem de yaşamı daha anlamlı ve değerli kılan..

Büyük ATATÜRK‘ün vurguladığı üzere;

“Yaşamda en geçek yol gösterici olan akla ve bilime” dayalı
ve insanlığı güzelleştirme erekli olma koşuluyla

Teşekkürler Sn. Dr. Suiçmez..

Sevgi ve saygıyla.
14.9.2014, Datça

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

======================================

Dr. Halit SUİÇMEZ : FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ..

Findik_ve_Fatsa_Oykuleri_kitap_kapagi

Fındık ve Fatsa Öyküleri

portresi

 

 

Değerli dostlarım;

 

 

Daha önce birçok bilimsel kitap yayımlamıştım.
Bu kez ise ilk kez edebiyat alanında bir öykü ve deneme kitabım çıktı.

FINDIK ve FATSA ÖYKÜLERİ

Bu kitapta daha çok otobiyografik (AS: özyaşam öyküsü) anlatılar ve kurgusal metinler bulunmakta. Çocukluk ve ilk gençlik yıllarından,1960 ve 70’li yılların romantizminden, hareketli günlerinden yaşantısal öyküler, denemeler..

Gençlik günleri ve yaşamın aktığı coğrafyalar Orta Karadeniz’in Fatsa bölgesinde denizin doğanın büyüleyici dansı.. İnsan yaşadığı yere benzermiş gerçekten..
Bugün artık yitip giden ve özlemle aradığımız masumiyetlerin buruk acıları..

Sizler de kaydedin günlük yaşamın anısal izlerini..
Göreceksiniz bir gün yaşam size çok daha keyifli gelecek..
En yakınınızdaki aileniz, eş-dostlarınız, sevdikleriniz, arkadaşlarınız
sizin yaşam döngünüzde ne denli de önemliymişler..

Bireysel tarihimizi yazmalıyız..
Giderek bir aile tarihi oluşur ve toplumsal yapının anlaşılmasına katkı vermiş oluruz, değil mi?

Sizi besleyip-büyüten ürünleri, coğrafyaları, ilişkileri, üretim süreçlerini yazın bir deftere, bir yerlere..

Her insanın bir öyküsü, her yaşam güzelliğinin, özelliğinin bir şiiri vardır aslında..
Yeter ki bulup çıkaralım onları içimizin okyanuslarından..

Tolstoy‘un da dediği gibi, “İnsan sevgiyle yaşar“.

Sevgiyle kalın..

Bu kitap aslında bir yerel kalkınma öyküsüdür.

*****