Ahmet GÖKSAN : KOŞULSUZUN KOŞULU


Dostlar
,

Kıbrıs konusunda uzman Sn. Ahmet Göksan’ın uyarıcı bir makalesini paylaşalım.

Sevgi ve saygıyla.
21.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==========================================

PAZAR’LIK

KOŞULSUZUN KOŞULU

portresi

 

 

Ahmet GÖKSAN
ahmetgoksan45@gmail.com

 

 

“Hükümet sansüründen, olayları tarafsız bir gözle tetkik etmesini Rum dostlarının
ve sevgililerinin tesirinde kalmayarak vazifesini dürüst olarak yerine getirmesini
bir kere daha talep ediyoruz. Eğer hakikaten kışkırtıcı tahrik edici toplumlararası soğukluk yaratan gazeteler aranıyorsa onları Türkiye’de değil ancak bu ada üzerinde aramızda yaşayan şımarık ve daima hükümete kafa tutan bazı İngiliz ve Rum gazetelerinin sayfalarında aramak yerinde olur.”
1958, 
Dr. Fazıl KÜÇÜK

Ülke olarak belki de yazın en sıcak günlerini yaşıyoruz. Bu nedenle kimsenin bir işin ucundan tutacak halinin kalmadığını söylersek haksızlık etmemiş olacağımızı düşünüyoruz. Komşu ülkelerdeki sıcağın daha bunaltıcı olduğunu da söylemek istiyoruz. Buna karşın oluşan birtakım silahlı çeteler, birbirleri ile kıyasıya mücadele etmelerinin yanı sıra suçsuz, çocuk, kadın demeden insanlık dışı saldırılarda bulunuyorlar. Yapılan kısa bir inceleme sonrasında savaşlarla saldırıların insanlık tarihi kadar eski olduğunu da söylemek olasıdır. Egemen olan düşüncenin ‘Ben’ egosunu yenememekten kaynaklandığı biliniyor. 

Günümüzde yapılan bütün savaşların etnik temizliğe dönüştüğü kabul edilmelidir.
100. yılına ulaştığımız ve bizlere “1. Dünya Savaşı” diye öğretilenin aslında bir paylaşım savaşı olduğunu savaşı yapanların da kabul etmesi gerekiyor. Bu dönemde beklediklerini elde edemeyenler, “İ-kinci” paylaşım savaşının zeminini oluşturarak savaştılar. Savaşların sonuçları incelediğinde geriye acı, kan ve gözyaşının kaldığı biliniyor. Paylaşım savaşlarına nokta konulması olası olsa idi, günümüzde yaşanan çatışmaları yaşamamamız gerekirdi. Demek ki paylaşım henüz sona ermemiş veya erdirilememiştir.

Savaşların temelinde yatan bir başka olgu ise ekonomilerdeki tehlike çanlarının çalıyor olmasıdır. Bunu aşabilmenin yolu olarak düşünülen inşaat sektöründeki canlanma bir süre sonra durma noktasına gelebiliyor. Ekonomiyi canlı tutan bir başka önemli olgu ise silah sanayisinin geliştirilmesidir. Bu olgunun sürümünün de azımsanmayacak düzeyde olduğunu kaydetmek istiyoruz. Bölgemizdeki savaşlarda kullanılan örneğin varil bombaları ile uzun menzilli füzeler silah sanayisindeki gelişmişliğin birer göstergesidir. Her gün artmakta olan işsizlik
ülke ekonomilerini tehdit etmeye devam ediyor. İşsiz kalan gençlerden bazılarının savaşlara sırf macera uğruna katıldıkları gizli bir bilgi değildir.

Avrupa Komisyonu Başkanlığına seçilen Bay Jean Claude Juncker’in Türkiye karşıtlığı bilinen bir olgudur. Anılan kişinin bu konumu nedeniyle Türkiye’nin üyelik konusunun zora girdiği konuşuluyor olmasına içimizden gülmek geliyor. Bu kişinin dışında Türkiye’nin AB üyeliğine içtenlikle ‘evet’ diyecek kaç Avrupalı yönetici veya parlamenter olduğunu merak ediyoruz. Onların bu tutumları nedeniyle Türkiye’nin AB üyeliği çok bilinmeyenli denkleme dönüşmüştür. Halen daha üyelik konusunda umutlu olanlar varsa biraz beriye gelsinler. 

Irak’ın kuzeyindeki Kürt yönetiminin önde gidenleri, koşulların uygun olması durumunda referandum yaparak bağımsızlık ilan etmeye hazırlanıyor. Konuya ilişkin olarak bölge ülkelerinde nabız yokluyorlar. İslam Devleti savaşçılarının saldırılarının arttığı günlerde Birleşik Amerika Devletleri bölgeyi bombardıman etmeye başladı. Bayram değil, seyran değil bu bombardıman niye yapılıyor diye soruyorlar. Neden mi? Çünkü bölgede çalışmalar yapan Chevron ve Exxon gibi Amerikan şirketlerinin zarar görmesini istemiyorlar.  

Ermenistan cumhurbaşkanı Serj Sarkisyan soykırım savlarının 100. yılı öncesinde atağa kalktı. Türkiye’nin öncelikle “soykırımı tanımam, ortak tarih komisyonu oluşturulsun” önerisine karşılık Türkiye’nin öbür koşullarından da vazgeçmesini istiyor. Örneğin Karabağ’daki işgalin sona ermesini istemesi… Sonrasında
aynaya bakmadan dönüp “bizler masaya önkoşulsuz oturalım” diyebiliyor.
Bunu söylemenin bile koşul olduğunu birileri bu baya mutlaka anlatmalıdır.

Türkiye’nin masaya önkoşulsuz oturmasını isteyenlerin yaptıkları açıklamalarını,
iyi niyetten yoksun öneriler olarak okumamız gerekiyor mu ne…

SEVGİ ile kalınız…
21 Ağustos 2014  –  Ankara

 

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir