Günlük arşivler: 16 Ağustos 2014

Onur Öymen : El Cezire için CB seçimi değerlendirmesi


El Cezire için CB seçimi değerlendirmesi

Portresi_ATA_ile


Onur Öymen

Cumhurbaşkanı seçimiyle ilgili olarak
El Cezire Televizyonun istemi üzerine
yazdığım makale aşağıdadır.


10 Ağustos 2014’te yapılan Cumhurbaşkanı seçiminin sonuçları Türk siyaseti açısından derslerle doludur. Öncelikle seçimlere katılma oranının uzun yıllardan beri görülmemiş derecede düşük olmasının nedenleri üzerinde düşünmek gerekiyor. Seçmenlerin dörtte birinin sandığa gitmemesi,
bir milyona yakın seçmenin de geçersiz oy vermesi geniş halk kesimlerinin verdiği önemli bir ileti olarak değerlendirilmelidir. Bu iletinın, esas olarak,
halkın büyük bir bölümünün içtenlikle benimseyeceği bir çatı adayı göstermeyen muhalefet partilerine tepki olduğu anlaşılıyor.

İktidarın adayı Recep Tayyip Erdoğan kendi partisinin tabanını birlik içinde tutabilmiş, Partisinin önceki seçimlerde aldığı oyları koruyabilmiş hatta bir miktar artırabilmiştir (AS: 400 bin artış!). Buna karşılık muhalefet partileri CHP ve MHP’nin
çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu bu iki partinin son seçimlerde aldığı toplam oydan 5 milyon daha az oy almıştır. Bu da çatı adayının partilerin tabanı ve bu partiye
oy verenlerce olumlu karşılanmadığının göstergesidir.

Kimi kamuoyu araştırma şirketleri CHP seçmeninin %12’sinin, MHP seçmeninin de
% 16’sının başka adaylara oy verdiğini gösteriyor. Bu da aynı tepkinin başka bir göstergesidir.

Adı ilk kez kamuoyuna açıklandığı andan başlayarak düzenlenen kamuoyu yoklamalarında İhsanoğlu’nun başarılı olamayacağı anlaşılmıştı. Adaylıklar kesinleşmeden başka bir çatı adayının bulunması çeşitli çevrelerce önerilmişti.
CHP Meclis grubunun 20’den çok üyesi bu çatı adayına destek vermemişti.

Türkiye Cumhuriyeti Anayasasına göre 20 milletvekilinin cumhurbaşkanı seçiminde aday göstermesi mümkündür. Kimi milletvekilleri bu yola başvurarak Parti tabanının daha sıcak bakacağı başka bir aday bulunması için çaba gösterdiler. Ancak CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, İhsanoğlu’nun adaylığını ısrarla savundu ve başka bir aday çıkartmak isteyen milletvekillerini güçlü ifadelerle uyardı. Bu durum geniş kitlelerin içtenlikle oy verebilecekleri bir seçeneğin halka sunulmasını olanaksız kılmış oldu.

Çatı adayı Ekmeleddin İhsanoğlu’nun seçim kampanyası sırasında söylediği kimi sözler de muhalefet partilerinin tabanında tepki uyandırdı. Örneğin eski Başbakanlardan Adnan Menderes’in Türkiye’de diktatörlüğü sona erdirdiği yönündeki sözleri rahatsızlık yarattı. Bu sözler Menderes’in iktidarından önce Cumhurbaşkanı olan ve Türkiye’nin çok partili demokrasiye geçmesine öncülük eden İsmet İnönü’ye, hatta ilk Cumhurbaşklanı Atatürk’e karşı haksız bir suçlama olarak değerlendirildi.

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adı daha önce liderlerin çeşitli siyasalkişiliklerle,
Meclis Gruplarıyla ve sivil toplum örgütleriyle yaptıkları değerlendirme toplantılarında dile getirilmemişti. Bu adın Parti içinde bile tartışmaya açılmadan CHP Genel Başkanının kişisel önerisi gibi ortaya atılması şaşırtıcı oldu.

  • İhsanoğlu’nun adının kimlerce ve hangi düşüncelerle CHP Genel Başkanına önerildiği henüz açıklık kazanmadı.

Geçmişte siyasal İslam felsefesine yakınlığıyla tanınan bir kişinin ideolojik yaklaşımı
ve dünya görüşü arka planda bırakıldı. İhsanoğlu daha çok “bütün toplumu kucaklayıcı bir kişi” gibi tanıtılmaya çalışıldı.Bu yaklaşım toplumda gerekli karşılığı bulamadı.
Çatı adayının kendisini ortak aday olarak gösteren siyasal partilerden birinin görüşlerini tümüyle benimsemesi kuşkusuz beklenemezdi. Ancak iki partinin temel ilke ve görüşleriyle uyumlu olmayan bir dünya görüşünün sahibi olması da makul karşılanmadı

Son yıllarda siyasetin içinde aktif olarak yer alan bir iktidar adayına karşı muhalefetin siyasal deneyim sahibi olmayan bir adayı tercih etmesi başarılı sonuç vermedi.

Başbakan Erdoğan seçim kampanyasında, devletin ve medyaların bütün olanaklarından yararlandı. Buna karşılık muhalefet adayı güçlü ve etkileyici bir kampanya yapamadı. Erdoğan bunu kendisi açısından bir avantaj olarak kullandı
ve seçimi ilk turda bu en önemli rakibini 13 puan geride bırakarak kazandı.

Bütün bu olumsuz ögelerin etkisiyle seçimin çatı adayını öneren partiler açısından başarısızlıkla sonuçlanması CHP içinde ve basında eleştirilere ve tepkilere yol açtı. Ana muhlefet partisinin üst düzeyde sorumluluk taşıyan milletvekilleri arasında
seçim sonuçlarını hezimet olarak nitelendirip Parti yönetimini suçlayanlar var.

Çok sayıda parti üyesi ve aydın, bu yenilgi üzerine, Kılıçdaroğlu’nun, başka demokratik ülkelerde örnekleri görüldüğü gibi istifa etmesi ve Parti Kurultayı’nın toplanarak
yeni bir lider seçmesi için çağrıda bulundu.

Bu tepkileri yalnızca son seçim yenilgisine bağlamak eksik bir değerlendirme olur.
Bir süreden beri Partinin geçmişine sahip çıkmak yerine kuruluş felsefesinden uzaklaşmakta olması, hatta Partinin “Yeni CHP” olarak nitelendirilmesi rahatsızlık yaratmaktaydı.

Ayrıca, Parti yönetiminin muhafazakar kesimlerden oy almak için sağa kayma eğilimleri göstermesi çağdaş düşünceyi benimseyen kesimler tarafından kaygıyla karşılanmaktaydı. Partinin, temel ilklerinden biri olan laiklikle bağdaşmayan bazı söylemlerle Siyasi İslam çizgisindeki akımlara karşı oldukça yumuşak bir tavır içine girildiği izleniminin yaratılması yoğun biçimde eleştirilmekteydi.

Öte yandan, Partinin yıllardan beri sürdürdüğü terörle kararlı mücadele yaklaşımından uzaklaşması da Parti tabanında ve Cumhuriyetin değerlerini savunan geniş halk kesimlerinde hoşnutsuzluğa yol açmaktaydı. Son seçim yenilgisi bu hoşnutsuzluğu daha da arttırmıştır.

Gerek 2011 genel seçimlerinde, gerek 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde, gerekse son Cumhurbaşkanı seçiminde alınan başarısız sonuçlar, Partiyi sağa kaydırarak başarı sağlanamayacağını göstermiştir. Aynı biçimde, radikal etnik gruplara hoş görünecek kimi söylemler kullanmanın da siyasal bir avantaj sağlayamadığı Doğu ve Güneydoğu illerinde CHP’nin aldığı başarısız sonuçlarla bir kez daha ortaya çıkmıştır.

Aynı politikalarla ve aynı söylemlerle yola devam edilmesinin 2015 genel seçimlerinde Partiyi başarıya götürebileceğini düşünmek zordur. Alınan başarısız seçim sonuçlarından sonra özeleştiri yapılarak bu yanlış politika ve söylemlerden uzaklaşılması Partinin gücünü artırabilir ve ilerisi için ümit verebilirdi. Ne yazık ki,
Partiyi yönetenler, alınan bu başarısız sonuçlara karşın, izledikleri politikalardan
ve söylemlerden vazgeçmeye niyetli görünmemektedirler.

Seçimlerdeki başarısızlığın nedenlerini oy vermeyen seçmenlere veya Parti yönetiminin tutumunu eleştirenlere yüklemeye çalışmak ileride daha başarılı sonuçlar alınmasına katkı sağlayamaz.

Gelecek seçimlere CHP’nin başka partilerle işbirliği içinde girmesini de beklememek gereklidir. Çünkü farklı siyasal partilerin seçimlerde tek bir aday üzerinde uzlaşmaları ancak istisnai (AS: ayrıksı) durumlarda başvurulabilecek bir yöntemdir. CHP ve MHP’nin son seçimde başvurdukları ve üstelik başarılı sonuç da vermeyen bu yöntemin ilerideki seçimlerde benimsenecek bir yaklaşım olması beklenmemektedir. Bu gibi birliktelikler partilerin temel ideolojilerinde aşınmalara yol açabilir. Özellikle CHP’nin sosyal demokrat kimliğinin böyle yöntemlere başvurulması durumunda büsbütün zarara uğrayacağı kuşkusuzdur.

  • Seçilmiş Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan
    Türkiye Cumhuriyeti’nin temel yapısını ve çağdaş değerlerini değiştirerek Türkiye’yi din ağırlıklı muhafazakar bir topluma dönüştürme iddiasıyla
    göreve gelmiştir.

O’nun bu yaklaşımının sonuç vermesini önlemek, ancak Atatürk’ün kurduğu
laik Cumhuriyetin dünya görüşünü savunan bir ana muhalefet partisinin kararlı mücadelesiyle mümkün olabilir. Bunun için Cumhuriyet Halk Partisinin lideriyle, kadrolarıyla, politika ve söylemleriyle özüne dönerek yeni bir başlangıç yapması gerekmektedir.

Saygılar, sevgiler.
15.8 2014
=========================================

Dostlar,

Sn. Öymen’in makalesi ne denli dengeli, tutarlı, ağırbaşlı ve de yol gösterici değil mi??

İletinin asıl hedefine de ulaşmasını dileriz El Cezire TV izleyicilerinden önce..

Sevgi ve saygıyla.
16.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

HACI BEKTAŞ-I VELİ ANMA TÖRENLERİ – 2014


HACI BEKTAŞ-I VELİ ANMA TÖRENLERİ – 2014

HACI_BEKTAS-I_VELI_ANMA_TORENLERI_2014

Her ne arar isen insanda ara
Kudüs’te, Mekke’de, hacda değildir..
Hararet nardadır sacda değil
Keramet baştadır taçta değil
Hacı Bektaşı Veli

Sevgi, muhabbet kaynar yanan ocağımızda,
Bülbüller şevke gelir, gül açar bağrımızda,
Hırslar, kinler yok olur, aşkla meydanımızda,
Aslanla, ceylanlar dosttur kucağımızda..
Hacı Bektaşı Veli

  • İlimden gidilmeyen yolun sonu karanlıktır. İlim, hakikate giden yolları aydınlatan ışıktır. Düşünce karanlığına ışık tutanlara ne mutlu.
    Hacı Bektaşı Veli# Şeriatta; bu senin, bu benim
    # Tarikatta; hem senin, hem benim
    # Hakikatte; ne senin ne benim

Sevgi ve saygıyla.
16.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

SOMA İşçi Cinayetini ve 301 Kurbanı ile ailelerini unutmayalım..


SOMA İşçi Cinayetini ve 301 Kurbanı ile ailelerini unutmayalım…

Soma_is_cinayeti_bilirkisi_raporu

 

Soma_kurbanlari_toplu-mezarlari

 

Bilirkişiden şoke eden “Soma” raporu…Kaza değil cinayet!

Manisa’nın Soma İlçesi’nde, 301 işçinin yaşamını yitirdiği maden faciasıyla ilgili olarak iki savcı ve uzmanların hazırladığı ön bilirkişi raporu ortaya çıktı.

Raporun sonuç bölümünde kusurlu bulunan kişilerin soruşturma kapsamında gözaltına alındığı ardından da tutuklandıkları ortaya çıktı. Ocaktaki CO (karbonmonoksit) gazı düzeyinin sensörlerin (AS. alaçların) en üst sınırı olan 500 ppm’ye kezlece olaştığı ortaya çıktı.

Soma’daki özel maden firmasına ait ocakta geçen hafta salı günü yaşanan (AS: 13 Mayıs 2013) yangın sonrasında 301 işçi yaşamını yitirmiş, 486 işçi de yaralanmıştı. Olayın hemen ardından bir yandan kurtarma çalışmaları sürdüğü sırada bir yandan da iki cumhuriyet savcısı ile bilirkişi heyeti Ocakta incelemelerde bulunmuştu. Kurul incelemelerden sonra ön raporunu hazırladı. Rapora göre, ilk olarak ocağın bulunduğu alanda inceleme yapan kurul, ardından Ocağın içine girdi. Kurul ilk olarak Ocağın
yerin 1400 m altına indi. Yeraltının ilk bin metresinin kömür değil, taş olduğu belirlendi.

Bin metrede (AS: – 1000 m!) bulunan trafoda inceleme yapan Kurul, yangında taşıma bandının tümden yandığını, yanmaya bağlı olarak madenin duvarlarında siyahlıklar olduğunu, tahta tahkimatların yanmasıyla da yer yer göçüklerin oluştuğunu saptadı. Söndürme çalışmaları sırasında, madenin tabanında 40 cm’ye dek su biriktiğini de saptayan Kurul, elektrik tellerinin dış yüzeyindeki plastik kaplamaların da yandığını belirledi.

TRAFO ARIZASI SAPTANMADI

Bilirkişi kurulu trafo ile ilgili hazırladığı raporunda,

‘Yaptığımız teknik doküman incelemesinde ve ocağı girildiğinde, U-2 merkezindeki transformatörler yerinde incelendi. U-3 bölgesindeki transformatörlere ulaşılamadığı için incelenemedi. Tranformatör içinde patlayıcı, yanıcı yağ ve gaz bulunmadığı bilinmektedir. Tüm bunlara dayanarak kazanın bir transformatör patlaması diye adlandırılan bir cihaz arızasından kaynaklanmış olamayacağı kanaati oluşmuştur.’ denildi

HAVAYLA BULUŞAN KÖMÜR OKSİTLENME YAPAR

Bilirkişinin raporunda, hava ile buluşan kömürde oksitlenme sonucu ısı açığa çıktığına da yer verilerek,

‘Bu ısı uzaklaştırılmadığı takdirde birikerek Ocakta yangınlara neden olmaktadır. Kömürün kendiliğinden yanması sonucunda CO2, CO, ısı ve nem açığa çıkar. Bu parametrelerin izlenmesi ile kömürün kendiliğinden yanmasının belirlenmesi ile çok sayıda ölçüm kaydı olduğu saptandı. Bu amaçla yeraltı maden işletmeleri adı geçen gazların ölçülmesi için sensörlerle (AS: alaçlarla) donatılmıştır. Olayın meydana geldiği madende, 19 CO, 1 CO2, 19 metan (CH4) ve 9 adet oksijen olmak üzere toplam 48 uzaktan algılama sensörleri ocağın çeşitli bölgelerine yerleştirilmiştir. Özellikle kömür üretiminin yapıldığı alanda, sensörlerin yerleştirildiği tespit edildi. Kömürün kendiliğinden yandığını belirleyen karbonmonoksit gazı tarafımıza iletilen veriler üzerinde 2014 yılı mart ayından kazanın meydana geldiği zamana dek incelemelerde, özellikle S panosundaki 470 numaralı sensörde, madenlerde izin verilen en üst yoğunluk olan 500 PPM’nin üzerinde, çok sayıda ölçüm kaydı olduğu tespit edilmiştir. Bu sensörlerin yer yer 50 ppm’nin üzerinde kayıtlar yaptığı saptanmıştır. Ölçüm aygıtı da en çok 500 ppm’yi göstermektedir. Yüksek düzeydeki CO, kömürün kendiliğinden yandığının en önemli göstergesidir. Aynı durumun H Panosu hava çıkışında bulunan 490 numaralı sensörde 08 Mayıs 2014 ile 13 Mayıs 2014 tarihleri arasında görülmektedir. Benzer yükseklikler aynı tarih aralıklarında 490 numaralı sensör, 536 numaralı, 415 numaralı sensörde de tespit edilmiştir. Madenlerdeki güvenlik kurallarına göre %19 oksijen değeri altında maksimumu %0.5 CO2 ve maksimum 50 ppm üzerinde CO bulunan madenlerde çalışılamaz. Yukarıda konuları belirlenen sensörlerde, sınır değerinin altında O2 yoğunluklarına da rastlanmıştır. Teknik denetçiler, 15 günde bir onaylı teknik denetçi defterlerine ölçümleri kaydetmek zorundadırlar. İşletmeye ait teknik denetçi defterine ait 2014 kayıtları incelenmiş, yalnızca 24 Şubat 2014’te H panosu yarı mekanize ayaktaki CO gazı artışı nedeniyle, ayağın barajlandığı ve kül verme işlemine başlandığı, 10 Mart 2014’te kül verme işleminin sürdüğü, 9 Mayıs 2014’te de tekrar açılmak üzere temizlenmeye başlandığı notu dışında, herhangi bir uyarıya ver verilmediği, ayrıca 09 Nisan 2014’te yer üstünde yeni konacak fan için bir bağlantı bacasına başlandığı notu ile ocakta bir hava sıkıntısı olduğu anlaşılmaktadır’

denildi.

Raporun son bölümünde ise,

‘Kazanın tahminimize göre, teknik nezaretçi, işletme müdürü, saha sahibi,
iş güvenliği baş mühendisi, söz konusu şirketin başkanı ile vardiya amirlerinin kusurlu olduğunu düşünmekteyiz’.

görüşü yer aldı.

************************

Dostlar,

Raporda tümce düşüklükleri, maddi yazım yanlışları… ve de eski bir dil..
vardı. Cumhuriyet neden düzeltmedi ve güncel arı Türkçe kullanmadı bilemiyoruz ama
bu görev de bize düştü hep olduğu gibi..

“SOMA’lar olmasın!” diliyoruz candan ve gönülden ama Türkiye (AKP hükümeti – Çalışma Bakanlığı ve gerçekte denetmek istemediği, denetlerMİŞŞŞŞ… gibi yaptığı sermaye akıllanmayacak..

Örgütlü bir kamuyoyu baskısı gerek…

Haydi sendikalar… Toplumu örgütleyin..

Bu arada Üniversiteler ne yapıyor kurumsal olarak???

Önceki günlerde Zonguldak’ta yeni bir göçük yaşandı kaçak madende..

Hükümet göz yummasa kaçak ocak çalışabilir mi??

AKP hükümetinin kendine gelmesi gerek.. hem de bir an önce..
İktidarlarında Türkiye’nin iş  sağlığı güvenliği göstergeleri iyileşmedi!
Ama halka hemen her alanda masallar sürüyor..?!
Sevgi ve saygıyla.
16.8.2014, Tekirdağ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net