Günlük arşivler: 15 Ağustos 2014

PKK’nın 30. Yılı ve İlk ŞEHİT JANDARMA ER SÜLEYMAN AYDIN…

PKK’nın 30. Yılı ve İlk ŞEHİT JANDARMA ER SÜLEYMAN AYDIN…

Şehit Jandarma Er Süleyman Aydın

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Dostlar,

Batı Emperyalizminin taşeron bölücü terör örgütü PKK, 30 yıl önce bu gün Eruh ve Şemdinli’de kendince “baskın” girişiminde bulunarak, diplomatik deyimi ile “prémier” ini (intifada’sını) yaparak politik arenada “ben de varım” demişti.

Türkiye 30 yıldır bu yakıcı ve yıkıcı sorunu çözemedi.

AKP iktidarı ile birlikte “terör yaratarak ülkemizi bölme” aracı emperyalist maşası PKK ile “savaşım” (mücadele) yerine “görüşme” (müzakere, pazarlık) başlatıldı.

Batı’nın istediği de tam da buydu..

PKK aracılığıyla Türkiye’yi istikrarsızlaştırma (de-stabilize etme) politikalarını zaman zaman düşük hatta orta yoğunluklu sıcak çatışma düzeyine de tırmandırmışlardı.
TBMM Bakanı Cemil Çiçek, PKK’nın ardında 28 Avrupa ülkesinin var olduğunu belirterek çok çarpıcı bir gerçeğe vurgu yapmıştı.

Trajik (stratejik?!)müttefik ABD, Çekiç Güç eliyle PKK’ya doğrudan lojistik destek atarken helikopterleri Cudi dağlarında suç üstü yakalandı. Dönemin Genelkurmay Başkanı Doğan Güreş, TV’lerde bu çıplak gerçeği itiraf etmek zorunda kaldı. Olaya tanık olan Ordu ve Kolordu komutanları da.. ABD ise “basit bir koordinat hatası” olarak kendini savundu! Yani apaçık Türkiye ile dalga geçti..

Ama Türkiye bu ihaneti masaya koyarak ABD ve AB ile yüzleşmeye cesaret edemedi.

ABD, 2002 sonundan bu yana, programını bile kendilerinin yazdığı, kurdurduğu ve türlü yollarla iktidara getirerek orada 12 yıldır tuttuğu siyasal kadrolar eliyle Türkiye’yi yönlendiriyor ve özlediği sonuca erişilmek üzere. Öyle ki, RTE 12. CB / Yarı Başkan seçilerek kritik bir köşeyi dönmesine karşın, Başbakan Yrd. alelacele “açılımın aksamadan yürütüleceğini ve Eylül’de istenen bir sonuca ulaşacağını” açıklamak durumunda kalıyor.. ABD ve AB’yi karşısına almamak, dahası sürgit desteğini almak ve asıl olarak da kendisine yüklediklerimisyonu yerine getirmek üzere bağlılığını doğrulamakiçin.. Ki; iktidarda kalabilsinler, tüm nimetlerinden ölçüsüz yararlanmayı sürdürsünler ve de “HEDEF 2023” bağlamında örtük gündemi gerçekleştirmek üzere güç ellerinde olsun, Türkiye bir ANADOLU FEDERE İSLAM DEVLETİ‘ne dönüştürülebilsin..

Obama’nın nezaket telefonuna can simidi gibi sarılıyorlar.. Konuşmanın süresini bile özellikle öne çıkarıyorlar.. 40 dakikayı önce 2’ye bölersek taraflar 10’ar dk. kullanmış oluyor. Sonra bu 10’ar dakikayı da 2’ye bölmek gerek, RTE Türkçe söyleyecek, çevirmen İngilizce’ye aktaracak.. Bunun tersi de Obama için geçerli.. (Bu görüşmelerde eş zamanlı – simültane çeviri olmuyor..) Dolayısıyla RTE ve Obama gerçekte 5’er dakika konuşmuş oluyorlar ki, bu sürede hal hatır sorma ve diplomatik nezaket içinde kutlama tümceleri kurma ötesinde bir şey sığdırılamaz.. Az eğitimli halka dönük PR – algı yönetimi çırpınışıdır.

****

  • Türkiye bu 30 yılda 50 bin dolayında insanını ve yüzlerce milyar dolar servetini yitirdi.

Halkın morali bozuldu..
Onulmaz yaralar açıldı.
Gerçekte PKK üzerinden emperyalizm amaçlarına fazlasıyla ulaştı.
Çok şükür iç savaş çıkarılamadı; Türk – Kürt boğazlaşması tüm çabalara karşın olmadı.
Şimdi sıra BOP kapsamında Yeni Sevr’i fiilen coğrafya düzleminde uygulamaya geçmek.. RTE de BOP’un = Türkiye’yi bölmenin EŞBAŞKANI olduğunu “bu görevi yaptığını” TV’lerde kezlerce söylemedi mi?

*****

Türkiye’de yurtsever – ulusalcı güçlerin politikalarını bu bağlamda belirlemeleri gerekiyor.

Kürt yurttaşlarımız kardeşlerimizdir.

Anadolu’da çooooook uzun yüzyıllardır birlikte yaşıyoruz.
2 milyonu aşkın Türk – Kürt evliliği söz konusudur ve bizim ailemizde de olmuştur..
Kürt yurttaşlarımız Ülkemizin 1. sınıf yurttaşlarıdır..
Hepimiz, etnik köken – inanç vb. ayrımlar gözetmeden T.C.’nin eşit ve 1. sınıf yurttaşlarıyız.
ULUS DEVLET ilkeleri dışında bir etnisiteye ya da inanç kümesine ayrıcalık tanımak, azınlık yaratmak… demokratik değildir; insan hakları kuramına da aykırı düşer, hatta ayrımcılıktır ve de BÖLÜNME getirir. Bu da yalnızca emperyalizmin işine yarar.

Bu bakımdan, ÜLKE VE ULUS BÜTÜNLÜĞÜNÜ koruyacak biçimde
demokratik standartlarımızı, ekonomik gönencimizi artırmak ortak hedefimiz olmalıdır.

Emperyalizmin bildik alçakça oyunlarına gelmeyelim..

Bunların başında DIVIDA ET IMPERA (BÖL VE YÖNET!) geliyor..

Kürt kardeşlerimizin PKK’nın yüz kızartan emperyalist taşeronu kanlı eylemlerini dışlamasını ve yalıtmasını beklemek hakkımızdır.

Hep sorduğumuz 2 soru var :

1. Emperyalizmin tarihte hangi halka özgürlük getirdiği görülmüştür??
Bu beklenti (ham hayal!) gerçekçi olmadığına göre, trihte örneği olmadığına ve
emperyalimin özüne ters olduğu halde PKK’ya destek niyedir ki?

2. Emperyalizm ile işbirliği yaparak anavatan Türkiye’ye karşı özgürlük savaşımı vermek
gibi korkunç bir çelişki – açmaz, hatta İHANET Kürt kardeşlerimize yakışır mı??

Sonuç olarak; büyük ATATÜRK‘ün ünlü söylemini anımsamak ve anahtar olarak kullanmak yetecektir :

* “Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına / Türkiye ahalisine TÜRK MİLLETİ denir…”

Dışarıda kalan var mı?
Bu tanım ırkçı – biyolojik değil; ama tarihsel – sosyolojik – gerçekçi ve biricik!

Her şeye karşın, yine de, tüm insancıllığımızla, bu kanlı kardeş kavgasında yitirdiğimiz
tüm insanlarımızı anmak ve tarafların acılarını paylaşmak istiyoruz.

Sevgi ve saygıyla.
15.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

 

 

 

 

EBOLA.. İmamlar ve sağlık çalışanlarını bekleyen büyük tehlike ne?


EBOLA..


İmamlar ve sağlık çalışanlarını bekleyen büyük tehlike ne?

İmamlar ve sağlık çalışanlarını bekleyen büyük tehlike ne
İlk kez 1976 yılında Kongo Demokratik Cumhuriyeti’nde Ebola Nehri kıyısındaki bir köyde tanımlanan Ebola’nın etkeni virüs. Öldürücülüğü çok yüksek ve bulaşıcı bir hastalık. Virüslerin insana bulaşması ve 2-21 günlük bir kuluçka süresinden sonra; birden gelişen yüksek ateş ve kanamalarla seyrediyor. Bu nedenle de Ebola Kanamalı Ateşi, Afrika Kanamalı Ateşi ya da yalnızca Kanamalı Ateş olarak da adlandırılıyor.

EBOLA VİRÜSÜNÜN BELİRTİLERİ NE?

Hastalık, genellikle ateş yükselmesi, halsizlik, kas ve baş ağrıları ile birden başlıyor. İzleyen günlerde gelişen farenjit ile buna bağlı kusmalar ve ishalle seyrediyor.
Deride hafif kabarık kırmızı – pembe döküntüler biçiminde gözüken (makulo-papuler) kanamalarla sürüyor. Temel özelliği kanın pıhtılaşma yeteneğini bozmasıdır.
Bu nedenle de, hastalığa yakalananlarda yaşamsal organlar da dahil, bedenin her yerinde kanamalar meydana geliyor. Başta merkezi sinir sistemi olmak üzere, karaciğer ve böbrek gibi tüm yaşamsal organlarda hasarlar yaparak kişiyi ölüme götürüyor.

Aşağıdaki son salgın sayılarından da anlaşılacağı üzere Ebola, dünyanın bilinen
en ölümcül hastalıklarından biri. Hastaların %90’ından çoğunu öldürüyor.

Hasta insanlar dışındaki virüs kaynağı kesin olarak bilinmiyor. İnsanlara öbür primatlardan (goril, şempanze ve maymunlar) geçtiği düşünülüyor. Bu geçişte,
ölmüş veya hasta primatların kanı, taze dokuları ve ürünlerinin ya da salgı ve çıkartıları (kusmuk, idrar, dışkı) aracılık ediyor.

Şimdilerde virüs insandan insana doğrudan temas yolu ile bulaşabiliyor. Bu bulaşmada hastaların özellikle kanı, taze dokusu ve yaralı bereli dış veya iç deri salgı veya çıkartıları (kan – serum – tükürük – seks organları salgıları – kusmuk – dışkı – idrar) veya bunlarla bulaşmış eşyaları aracılık ediyor. Bu nedenle de hastaların bakımında rol alan sağlık çalışanları, hastane personeli ve aynı anda hastanede yatan öbür hastalara olan tıbbi bulaşma en çok görülen bulaşma biçimi.

NASIL BULAŞIYOR?

Batı Afrika’da görülen son Ebola salgını Aralık 2013’te Guinea’de başladı. Salgın Guinea’nin komşuları olan Liberia, Nigeria ve Sierra Leone’ye de yayıldı. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre 8 Ağustos’ta 1779 kişiye Ebola enfeksiyonu tanısı kondu. Bunlardan 1134’ü kesin, 452’si olası, 192’si de kuşkulu olgu. Bu sayılar içinde
en yüksek pay sağlık çalışanlarına ait .

Bu son salgında Ebola’dan ölen kişi sayısı 961. Bunlardan, 622’si kesin, 286’sı olası, 53’ü ise kuşkulu Ebola ölümü olarak değerlendiriliyor. DSÖ hastalığın yayılmasını durdurmak üzere olgu görülen bu dört Batı Afrika ülkesinin “olağanüstü durum” ilan etmesini öneriyor. Öbür ülkelerden ise, başta havaalanları olmak üzere dünyadaki
tüm uluslararası giriş kapılarında bu ülkelerden gelenler için, ateşli kişi denetimi ve
ateşi yüksek olanlarda da Ebola sorgulaması yapılmasını istiyor.

Hastalık kuluçka süresi dışında ciddi seyirli ve belirgin bir görüntü veriyor.
Kuluçka süresinde ise bulaştırma olasılığı çok düşük. Solunum yolu, ağız-dışkı ya da gıdalar aracılığıyla gibi basit ve hızlı yayılım yolları ile bulaşmaması yüzünden,
Türkiye ve öbür ülkeler için şimdilik bir tehdit oluşturmuyor. Özet bir söylemle  yurttaşların korkması gerekmediği gibi, yapacağı bir şey de yok. Ancak bunun anlamı Türkiye için hiçbir tehlike yok, devlet edenlerin herhangi bir dikkatine gerek yok anlamına da gelmiyor. Hastalık tehlikesi açısından küçük olasılıklar olsa bile, yönetiminin 4 konuya dikkat etmesi gerekiyor.

İMAMLAR ve SAĞLIK ÇALIŞANLARI TEHLİKEDE

DSÖ’nün önerisini de yerine getirmiş olmak açısından, başta havaalanları olmak üzere tüm giriş kapılarında özellikle Batı Afrikalı yolcular arasında ateşli kişi denetimi ve bukişilerde Ebola sorgulaması yapılması gerekir. Kuşkulu görülenler sınırdan içeri sokulmamalı ve ülkelerine geri gönderilmelidir. Yüksek ateşlilerin 21 gün karantinada tutulması, hastaların ise derhal özel korunma ve tedaviye alınmaları için gerekli uluslararası bildirimler yapılmalıdır. Kayıt dışı sınır girişlerine asla müsaade edilmemesi gerekiyor.

Dünya hamiliği ve kahramanlığına soyunan Yöneticimiz, Afrika ülkelerinden önüne gelen hastayı toplayarak Türkiye’de tedavi ettiriyor. Bunların içine Ebola hastası karışmamasına çok dikkat etmek gerekir. Hastalığı, henüz deri döküntülerinin görülmediği ilk evresinde öbür hastalıklardan ayırmak ve ayırıcı tanı koymak zordur.
Bu bağlamda özellikle sağlık çalışanlarının hem kendini hem de yurttaşlarını korumak açsından Batı Afrikalı hastalarla ilgilenirken çok dikkatli olmaları gerekiyor. Çünkü
Sağlık Bakanı kendilerine değil Yunan meslektaşlarıyla daha çok empati yapıyor.

Ne yazık ki, Türkiye’de “sınır” diye bir şey kalmadı. Türkiye, tüm dünyadan terörist ve maceracılar için bir konaklama merkezi durumuna geldi. Türkiye’nin komşularına gidecekler önce Türkiye’de bir mola veriyor. Hazırlıklarını tamamladıktan sonra gitmek istedikleri ülkeye gidiyorlar. İpini koparan soluğu Türkiye’de alıyor. Ebola’nın uzun sayılabilecek 21 günlük bir kuluçka evresi var. Bu evredeki hastalar herhangi bir belirti vermezler ve sağlam insanmış gibi görünürler. Bunların Türkiye’ye kayıtlı ya da kayıtsız geçiş yapması olanaklı. Özellikle kayıt dışı sınır geçişi hiçbir dönemde bu kadar yoğun olmamıştı. Sanırım Osmanlı döneminde bile, yani Orta Doğu Osmanlı eyaleti iken bile Anadolu köy, kasaba ve kentlerinin sokaklarında bu kadar çok Ortadoğulu dolaşmıyordu.

Sınırdan kayıt dışı primat getirilmesi, öbür hastalıkların taşınması tehlikesi olarak düşünülebilir. Tıpkı insan için sınır kalmadığı gibi primatlar için de sınır diye bir şey kalmadı. Kayıtsız geçişler önemli sayılarda olabilir.

Son söz olarak yurttaşlarımızın, eğer Batı Afrika’ya primat avlamaya girmemiş ve
Batı Afrikalılarla özel ilişkiler kurmamış ve de onlarla ortak enjektör kullanmamış ise, şimdilik Ebola kaygısı yaşamasına ve herhangi bir şey yapmasına gerek yok. Kaygılanması gerekenler devlet edenler, sağlık çalışanları ve de cenaze yıkayan imamlar.

Prof. Dr. Recep Akdur
Odatv.com, 13.8.14

========================================

Dostlar,

AÜTF (Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi) Halk Sağlığı Anabilim Dalı’nda
çalışma arkadaşımız Dr. Akdur, EBOLA hastalığı hakkında yukarıdaki yazıyı yayımladı. Doğrusu biz de bugün – yarın konuyu ele alalım istiyorduk.
Geçtiğimiz hafta bu konuda, göreller de içeren bir yazı yayımlamıştık :

ÖLÜMCÜL VİRÜS “EBOLA” YİNE BAŞ GÖSTERDİ…
(http://ahmetsaltik.net/2014/08/05/olumcul-virus-ebola-yine-bas-gosterdi/, 5.8.14)

* Dr. Akdur’un makalesindeki yazım ve noktalama yanlışları,
tümce düşüklükleri.. 
tüm yazılarda yaptığımız gibi tarafımızdan düzeltilmiştir.. Makaleye, 

http://www.odatv.com/n.php?n=imamlar-ve-saglik-calisanlarini-bekleyen-buyuk-tehlike-ne–1308141200
veya
EBOLA_Imamlar_ve_saglik_calisanlarini_bekleyen_buyuk_tehlike_ne
adresinden erişilebilir..

Sevgi ve saygıyla.
15.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Güngör Uras : 75 tane ‘helal’ otelimiz var


75 tane ‘helal’ otelimiz var

Güngör Uras
Olayların İçinden / Milliyet – 30 Temmuz 2014
guras@milliyet.com.tr 

Kendilerini İslami otel, tesettür oteli, muhafazakâr tatil, helal turizm adları ile tanıtan tesislerin sayısı 2002’de 5 idi. Şimdilerde 75’e çıktı.

Toplam yatak kapasitesi 40 bine yaklaşan bu tesislerin özel tanıtım ve rezervasyon kanalları var.

‘İslami oteller’ yanında ‘Helal turizm” adıyla hizmet veren tesislerin artması üzerine Türk Standartları Enstitüsü (TSE) ‘helal otel’ koşullarını belirledi.

Helal otel sertifikası almak isteyen otellerin sundukları yemeklerden,
çeşitli etkinlikler ile ilgili birim ve alanlarına dek değişik kurallar getirildi
.

TSE özel standart belirledi

TSE’nin getirdiği standartlar arasında otelin tek havuzu varsa bunun kadın – erkek dönüşümlü kullanılması, masajın hemcins tarafından yapılması koşulu var.

Mescitten tuvalete dek çeşitli birimlerin ayrıntıları TSE standardında yer alıyor.

Standartlardan kimileri şöyle:

–  Umumi erkek ve kadın tuvaletlerinde hem alafranga, hem alaturka tuvalet bulunmalı.

–  Pisuvarlarda mahremiyet için önlem alınmalı.

–  Oteldeki tüm tuvaletlerde suyla taharet olanağı sağlayacak donanım bulunmalı.

–  Kuaför, SPA, masaj hizmeti hemcinsler tarafından sunulmalı,
İslami değerlere uygun olmalı.

–  Ödemeli TV yayınlarında İslam’a aykırı yayın olmamalı,
internette aile filtresi uygulanmalı.

–  Otel çalışanlarına helal uygulamalarla ilgili bilgilendirme yapılmalı,
kıyafet, hâl ve hareketler İslam ahlakına aykırı olmamalı.

–  Açık veya kapalı yüzme havuzlarının tek olması durumunda,
erkek – kadın dönüşümlü olarak kullanabilmeye dönük önlemler alınmalı.

–  Mescitlerin, etraftan gelebilecek gürültü ve müzik sesini geçirmeyecek biçimde
izole
(AS: yalıtımlı) olması sağlanmalı.

–  Cuma namazı otel mescidinde kılınmıyorsa, yakındaki camilere ulaşım için
yeterli servis olanağı sağlanmalı.

Yıldız yerine hilalleri var

Fehmi Köfteoğlu yönetimindeki Ekin Grubu Araştırma Biriminin yaptığı araştırmaya göre ‘İslami’, ‘Tesettür’, ‘Muhafazakâr’, ‘Alternatif’ adıyla hizmet veren ve önceleri yalnızca Antalya, Alanya, Aydın, Çeşme bölgelerinde etkinlik gösteren kuruluşlar artık, İstanbul, Balıkesir, Yalova, Düzce, Sakarya, Kocaeli gibi illerde de hizmet veriyor.

Çeşme’de 7, Bodrum’da 4 ‘Helal otel’ var.

Yalova ve Alanya ise 9’ar tesisle ilk sırada geliyor.

Bu otellerin tür ve sınıflara göre dağılımında 4 veya 5 yıldızlı olanlar çoğunlukta,
3 yıldızlı tesis sayısı ise az.

Ancak, son dönemde bu otellerde Bakanlığın resmi sınıflandırması dışında
yıldızın yerini hilal almaya başladı.

Bu otellerin pazarlaması sırasında otel kaç yıldızlıysa yanına o kadar sayıda
hilal konularak sınıfı belirleniyor.

Bu oteller Bakanlığın verdiği işletme belgesi yanında ‘Helal turizm’ sertifikası da alıyor.

Müşteriler çoğunlukla yerli

Otellerin müşterilerinin büyük çoğunluğu Türkler.

Son dönemde Almanya, Belçika, Danimarka, Fransa ve öbür Avrupa ülkelerinden de
bu otellere müşteri gelmeye başladı.

Ama Arap ve öbür Müslüman ülkelerden bu otellere gelenler çok az.

‘İslami’, ‘Tesettür’, ‘Muhafazakâr’, ‘Alternatif’ oteller benzer standarttaki
klasik otellerden daha pahalı fiyat politikası uyguluyor.

===================================================

Dostlar,

Aklını fikrini “din ve onun ticareti” ile bozmuş olanlara ve de yardakçılarına
bir “helal osun” da bizden (!)…

Tanrı bu insanlara hidayet versin de;
İslamı ticarete alet emekten
ve şekilcilikten kurtulup

dini özüyle anlasınlar diliyoruz..

İlahiyatçı Prof. Yaşar Nuri Öztürk‘ün konuya ilişkin bir makalesini paylaşmadan edemiyoruz.. Lütfen tıklar mısınız??

Kuran’a_gore_helal_gida
(Veya : http://www.yurtgazetesi.com.tr/kurana-gore-helal-gida-makale,1687.html, 14.8.14)

Sevgi ve ,saygıyla.
15.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net