Günlük arşivler: 4 Ağustos 2014

Köyümüz KARACA’dan Fotoğraflar…


Köyümüz KARACA’dan Fotoğraflar…


Dostlar
,

Uzun yıllar ziyaret olanağı bulamadığımız Köyümüz Tunceli / Hozat / Karaca’dayız..

Birkaç fotoğrafı paylaşmak isteriz..

Sevgi ve saygıyla
04.8.2014, KARACA Köyü / Hozat / TUNCELİ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Slayt1




 

 

 

 

 

 

 

Slayt2 Slayt3 Slayt4 Slayt5 Slayt6 Slayt7 Slayt8 Slayt9 Slayt10 Slayt11 Slayt12 Slayt13 Slayt14 Slayt15 Slayt16

6331 Sayılı İş Sağlığı Güvenliği Yasası’nın Eleştirisi



Dostlar,

Çok kıdemli ve değerli, birikimli, Ege Tıp Fakültesinden mezun olduğu 1980’den
bu yana 34 -35 yılını İşçi Sağlığı’na adayan meslektaşımız Dr. Mahmut Yaman,
ricamız üzerine aşağıdaki yazısını kaleme aldı.

6331 sayılı İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası, yürürlük aldığı 30 Haziran 2012’den bu yana ülkemiz gündeminde. Biz alanın profesyonellerinin ana gündem maddelerinden biri.

Dr. Yaman, 6331 sayılı bu yasanın içeriden biri olarak irdelemesini yapıyor,
yol gösteriyor bilimsek nesnelikle.

Teşekkür borçluyuz O’na..

Sevgi ve saygıyla
04.8.2014, Pertek / Tunceli

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=============================================

6331 Sayılı İSG Yasası’nın Eleştirisi


Dr. Mahmut Yaman
İşyeri hekimi
24.7.14, İstanbul 

Çalışma ortamındaki sağlığı olumsuz etkileyen sağlık zararlıları nedeniyle çalışanlar meslek hastalıklarına yakalanmaktadırlar. Çalışma ortamındaki öbür olumsuzluklar da
iş kazalarına neden olmaktadır.

  • Ülkemiz iş kazaları bakımından dünya sıralamasında sondan 3. ve Avrupa ülkeleri içinde de 1. sırada yer almaktadır.

Çalışan her 1000 kişiden 4-12’sinde istatistiksel olarak meslek hastalığı görülmesi
söz konusudur. Ancak resmi olarak kayıtlara her yıl 400-600 arasında değişen sayıda meslek hastalığı girebilmektedir.

İş kazaları dünden bugüne artarak sürmektedir. İş kazaları ve bu kazalara bağlı ölümler aşağıda Tablo-1’de verilmiştir.

Tablo – 1: İş kazaları ve ölümler (SGK)
YIL İŞ KAZASI ÖLÜM % ÖLÜMLER
1996 97631 1492 1,53
1997 98318 1473 1,50
1998 91895 1252 1,36
1999 77955 1333 1,71
2000 74847 1173 1,57
2001 72367 1008 1,39
2002 72344 878 1,21
2003 76668 811 1,06
2004 83830 843 1,01
2005 73923 1096 1,48
2006 79027 1601 2,03
2007 80602 1044 1,30
2008 72963 866 1,19
2009 64316 1171 1,82
2010 62903 1444 2,30
2011 69227 1700 2,46
2012 74871 744 0.99
2013 ?? 1235             —

Gerek iş kazaları ve gerekse de meslek hastalıklarını önleyebilmek adına dünyada arayışlar ve çalışmalar sürmektedir. Ülkemizde de bu konuda çalışmalar yapılmaktadır. Ülkemiz çalışma yaşamında birbirinden farklı üç ayrı sektör söz konusudur. Bunlar;

  • Kamu Sektörü
  • Özel Sektör
  • Kendi nam ve hesabına çalışanlar

Bu üç sektörün kendine özel yasaları vardır. 2013 başından başlayarak çalışma yaşamında bu üç sektör açısından İş Sağlığı ve Güvenliği (İSG) konularını kapsayan “çatı yasa”mız yürürlüğe girdi. Yasanın bu biçimde çıkmasında 155 ve 161 sayılı ILO Sözleşmeleri etkili olmuştur. Her iki Sözleşme de (AS: Convention) Anayasamızın 90. maddesi gereğince artık Ulusal Yasa durumuna dönmüştür. Ancak söz konusu yasa kendi içinde birtakım eksikler ve çelişkiler barındırmaktadır. Yeterince tartışılmadan, ilgili toplumsal yanların görüşleri de yeterince alınmadan bu yasa çıkartıldı.
Bu bakımdan gelinen noktada başarılı olduğumuz söylenemez.

İş kazaları ve meslek hastalıklarını en az düzeye indirebilmek adına çıkartılan
6331 sayılı İSG Yasası ne gibi sorunlar içeriyor, eksikleri nelerdir gibi sorulara yanıt bulmamız gerekir. Yasanın eleştirisine geçmeden önce aşağıdaki tabloları incelemekte yarar var.

Tablo – 2: İş kazalarının işyerinde çalışan sigortalı sayısına göre dağılımı (SGK).
ÇALIŞAN Sayısı 2005 2006 2007 2008 2009 Toplam Oran %
1-49 46342 48133 49549 44175 40671 228870 61,7
50-99 6343 6582 6402 5784 5697 30808 8,3
100-199 6818 7909 8068 6828 5466 35089 9,5
200-249 2001 2243 2678 2133 1552 10608 2,9
250-499 5618 6307 6400 5849 4437 28611 7,7
500-1000 3075 4333 3867 3736 2823 16934 4,6
1000< 3726 4420 3638 4458 3669 19911 5,3
Toplam 73923 79027 80602 72963 64316 370831 100.0

Tablodan da anlaşılacağı üzere iş kazalarının neredeyse üçte ikisi 49 ve daha az çalışanı olan işyerlerinde meydana geldiği görülmektedir.

Şimdi de Tablo-3’ü inceleyelim :

Tablo – 3: İşyerleri ve çalışanları % dağılımı sigortalı çalışanlar (2008 yılı – SGK).
Çalışan sigortalı sayısı Bütün İşyerleri içindeki
% Dağılımı
Bütün sigortalılar içinde Çalışanların % dağılımı
1 – 9 %85,4 %29,1
10 – 49 %12,7 %32,9
50 – 249 %1,6 %21,8

Tablodan da görüldüğü gibi çalışanların %62 gibi büyük bir oranı 49 ve daha az personeli olan küçük işyerlerinde istihdam edilmektedir.

Şimdi 6331 sayılı Yasanın olumlu yanlarına bakalım:

  • İşyerlerinde çalışan ve çalıştıran arasında İSG konularında işbirliği yapılması
  • İşverenin İSG konularında her türlü önlemi alması, araç ve gereci noksansız bulundurması
  • İşverenlerin yeni teknolojiyi izlemesi ve uygulaması
  • Çalışan ve çalıştıranların birbirlerini İSG konularında bilgilendirmesi ve görüş alınması
  • İşyerlerinde risk analizlerinin yapılması
  • İşyerlerinde acil durum planlarının yapılması
  • İşyerlerinde çalışma ortamı gözetimi yapılması
  • Çalışanlar için sağlık gözetimi yapılması

Öncelikli olarak sayılabilir.

İşveren yukarıdaki uygulamaları nasıl yapacak?

Ya işyerinde kendisi bir “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi” kuracak veya ticaret mevzuatına uygun olarak kurulmuş olan “Ortak İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri” üzerinden hizmet satın alacak. Kendisinin bu birimi kurması için tam süreli olarak
İşyeri Hekimi ve İş Güvenliği Uzmanı istihdam ediyor olmalıdır. Bunun da koşulu işyerinin tehlike sınıfına göre olmak üzere;

  • 1000 çalışanı olan çok tehlikeli işyeri
  • 1500 çalışanı olan tehlikeli işyeri
  • 2000 çalışanı olan az tehlikeli işyeri

Sınıfında olmak gerekir. Başka bir deyişle, Ülkemizdeki işyerlerinin %0,3 gibi çok az bir bölümü için kendi bünyesinde böyle bir birim kurması gerekir. Geri kalan ve neredeyse işyerlerinin tümüne yakın kesimi İSG hizmetlerini yasanın 6. maddesi uyarınca
“Ortak İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimleri” üzerinden alabilir. 6. maddeyi dikkatli incelediğimizde; İşveren isterse ilgili İSG personelini istihdam edebilir.

Şimdi de 2 Ağustos 2013 Cuma günü 28726 sayılı Resmî Gazete’de yayımlanan
“Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair (6495 sayılı) Kanun” içinde yer alan 56. madde ile 6331 sayılı İSG Yasası 6. ve 7. maddelerin yürürlük tarihi ötelenmiştir.

MADDE 56 – 6331 sayılı Kanunun 38 inci maddesinin birinci fıkrasının (a) bendi aşağıdaki şekilde değiştirilmiştir.

“a) 6 ve 7. maddeleri;

1) 4857 sayılı İş Kanununun mülga 81 inci maddesi kapsamında çalışanlar dışında kamu kurumları ile 50’den az çalışanı olan ve az tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1.7.2016 tarihinde,

2) 50’den az çalışanı olan tehlikeli ve çok tehlikeli sınıfta yer alan işyerleri için 1.1.2014 tarihinde,

3) Diğer işyerleri için yayımı tarihinden itibaren altı ay sonra,”

İşverenler hem çalışanın sağlık ve güvenliğini korumak için gerekeni yapacak, hem de bu hizmetin sunulmasının koşullarını belirleyen 6. maddenin yürürlük tarihi sürekli ötelenecek… Bu sonucu yukarıda verilen tablolardaki sayılarla ilişkilendirdiğimizde fazlaca yoruma gerek kalmadığı apaçık ortadadır.

6331 sayılı yasanın öbür çelişkileri

İşyerleri tam süreli olarak İşyeri Hekimi çalıştırmak zorunda ise 6. maddenin 3. fıkrası gereğince yardımcı sağlık personeli istihdamına gerek yoktur! Bu durumda işyeri hekimi “Süpermen” (AS: veya “Super lady”!) olsa elinden bir şey gelmez.

Yasanın 15. maddesi gereğince sağlık gözetimi yapılması gerekir. İşe girişlerde ve çalışma yaşamı boyunca sağlık gözetiminin bir parçası olarak sağlık muayenelerinin yapılması gerekir. Özellikle de işe girişlerde 15. maddenin 2. fıkrası gereği, “..tehlikeli ve çok tehlikeli sınıflarda yer alan işyerlerinde işe giriş sağlık raporu olmadan işe başlatılamaz..” demektedir. 15. maddenin 3. fıkrasında da söz konusu sağlık raporlarının “İşyeri Sağlık ve Güvenlik Birimi” veya hizmet alınan “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” bünyesindeki işyeri hekimince verilebileceği hüküm altına alınmıştır.

Yasa, bütün sektörleri kapsayacak biçimde çıkartılmıştır (!). 30. maddesi gereğince de değişiklik yönetmeliklerin Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığınca çıkartılabileceği hüküm altına alınmıştır. Bugüne dek çıkarılan yönetmelikleri incelediğimizde YALNIZCA ÖZEL SEKTÖR dikkate alınarak düzenleme yapıldığı görülmektedir.
Kamu kurumları için hiçbir düzenleme yapılmamaktadır.

5510 Sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Yasası 12. mad. ve ayrıca 4857 sayılı İş Yasası 2. maddesinde işveren ve işveren vekili tanımı yapılmıştır. Bu maddeleri incelediğimizde karşımıza büyük bir sorun çıkmaktadır; Kamu sektöründe çalıştıran, bir başka deyişle işveren kimdir?

İşçi / çalışan kimdir? Soruları net olarak yanıt bulamamaktadır. Tam bir karmaşa vardır.
Bu karmaşayı somut soru örnekleriyle açıklamakta yarar var :

  • Belediyelerde işveren kimdir
  • Üniversitelerde işveren kimdir

o  Rektör mü, fakülte dekanları mı yoksa kürsü başkanları mı?
o  Yüksekokul müdürleri mi?

Yukarıdaki sorulara yenilerini de eklemek olanaklıdır. Ama hiçbirinin yanıtını ne 6331 sayılı yasa içinde ne de bağlı yönetmeliklerde görebilirsiniz!

Yasanın boşlukları (sorunları) kuşkusuz bunlarla sınırlı değil, başka sorunlar da var :

  • Bankalar, mağazalar zinciri vb. çeşitli yerleşim birimlerinde şubeleri olan işyerleri merkezi bir İSG organizasyonu yapamaz. Bulunduğu il sınırları içindeki veya komşu ildeki bir “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” üzerinden hizmet almak zorundadır.
  • Ülkemizde etkinlik gösteren uluslararası firmalar kendi merkezi İSG uygulamalarını yapamazlar. Kimi uluslararası firmalar az sayıda personel ile değişik kentlerde şubeler açabilir. Bunlar da bulunduğu il sınırları içindeki veya komşu ildeki bir “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” üzerinden hizmet almak zorundadır.
  • Alışveriş merkezleri… AVM diye bilinen bu işyerleri çok az personel çalıştıran çok sayıda işyerinden oluşmaktadır. Birlikte bir “Sağlık ve Güvenlik Birimi” kuramazlar. Her biri bağımsız olarak bulunduğu il sınırları içindeki veya komşu ildeki bir “Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimi” üzerinden hizmet almak zorundadır.

Şimdi temel soru şudur :

“Ortak Sağlık ve Güvenlik Birimleri” için hizmet standardı var mıdır?

Yanıt; yoktur.

Buraya dek 6331 sayılı yasada gözden kaçan eksikleri ve hataları incelemeye çalıştık.
Umutsuzluğa gerek yoktur. Eğer İSG alanında taraf olan bütün birimler bir araya gelerek
“En kötü senaryo” dahil bütün olasılıkları tartışarak 6331 sayılı yasanın güncellenmesi sağlanabilirse, Dünya sıralamasında hızla yukarı çıkabiliriz.

Bunun yapılabilmesi de kanımca “Hukuk Devleti” olmaktan geçer.

Zeki Sarıhan : ESKİ KÖYE YENİ ÂDET


Dostlar
,

Değerli Zeki Sarıhan, güçlü ve akılcı kalemiyle, yılların engin birikimine dayalı derinlemesine gözlem ve irdelemelerini sağ olsun yazarak sürdürüyor.

Bizlerle de cömertçe paylaşıyor.
O’nun yazma hızına yetişemiyoruz.
Arşivlediğimiz ama yayımlayamadıklarımız var, üzülmediğimizi söyleyemeyiz.
Örn. son “Hakkari İzlenimleri” ni çok önemsiyoruz ve sizlerle de paylaşacağız..

Bu kez kendi köyü Fatsa / Beyceli‘ye bayram ziyaretini ve gözlemlerini çözümlemelerini klavyeye almış..  Her zamanki gibi çok öğretici ve düşündürücü..

Biliyorsunuz AKP iktidarı dev bir siyasal manevra ile 6330 sayılı yasayı çıkardı ve
30 Mart 2014 yerel seçimlerini izleyen gün yürürlüğe soktu. Bu yasa ve sonuçları, hedefleri, ardalanı (arka planı) hakkında bu sitede epey yazdık.

Türkiye 1 gecede 1 yasa ile 17 bine yakın köyünü mahalle yaptı..
Yaklaşık 16 bin köyümüz kaldı..

Artık “40 bin köy” bir efsane..

30 il BÜTÜNŞEHİR oldu; artık oralarda hiç köy yok!..

Kırsal nüfus da bir gecede %7’lere geriledi!..

Somut politik sonuçlarından biri, AKP’nin Ordu ve Antalya Büyükşehir
Belediye Başkanlıklarını kırsal oylarla kazanması oldu..

Bu yasanın daha pek çok çok ciddi ekonomik, politik, sosyolojik, kültürel, tarımsal ve stratejik boyutları var…

Ne denli ayrımındayız??

Sevgi ve saygıyla
03.8.2014, Elazığ

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=============================================

ESKİ KÖYE YENİ ÂDET

portresi

 

 


Zeki Sarıhan

 

Ankara’dan başlayarak 560 km’lik yolda direksiyon sallayarak Fatsa’nın Beyceli Köyü’ne giderken yeni yol olarak yalnızca Ünye’nin arkasındaki çevre yolundan geçtik.
Açılalı birkaç ay olmuş ve bu yolun açılması Ünye’nin içinden geçmek zorunda kalan Doğu Karadeniz yolcularını ve araçları çok rahatlatmış. Fakat Ünye’yi yolcuların gözünden saklamış! Trafik tıkanması Ünye’deki kadar değilse de şimdi Fatsa’da yaşanmak üzere.

Fatsa’ya ve Karadeniz kıyısına 30 km uzaklıkta Beyceli Köyünü daha önceki ziyaretlerim nedeniyle anlatmış, özellikle köylerde gördüğüm değişim konusunda hayret ve memnuniyetimi de önceki yazılarımda dile getirmiştim. Bu kez onlar üzerinde yeniden durmam fazlalık olur.

25 Temmuz akşamı ulaşıp 31 Temmuz sabahı ayrıldığımız bu Beyceli yıllık ziyareti, topu topu beş gün sürdü ve bunun iki günü de Kumru ve Fatsa köylerindeki yakınlarımıza başsağlığı ve akraba ziyareti ile geçti.

BU YIL FINDIK TELAŞI YOK

Bayram öncesi gündüz hangi evin kapısını çalsak, evdekileri uyandırmak zorunda kaldık. Bunun nedeni, havaların sıcaklığı nedeniyle insanları öğle uykusu gereksiniminden çok, bu yıl köyde fındık dallarının bomboş olmasıydı!
İlkbaharda yağan bir kar ve şiddetle esen fırtına fındık ürününü tümden yaktığı gibi dalları bile kurutmuştu. Neyse ki, dallar yeniden yeşillenmiş, fakat ürün vermeyen bütün ağaçlar gibi dallar dimdik duruyor. Bu mevsimde güneydoğudan işçi getirme ve onlara yer hazırlama telaşı, fındık bahçelerinin otunu ve dikenini kesme işlerinin hiçbiri yok. Kimse bahçesine sepet bile sokmayacak. Bu durum, Ordu’nun kıyı kesimlerinden
biraz yüksekçe her yerde aynı. Başlıca gelir kaynağı fındık yanınca, köydeki esnaf da sinek avlıyor. Ekmeği ve yumurtayı bile bakkaldan alan Köylüler, varsa eski birikimleri, tarım destekleme ve emeklilik gelirleriyle idare edecek.

ESKİ KÖYE YENİ ÂDET

Yeni karşılaştığımız ikinci bir durum, Ramazan’da toplu yemekler… Köylerde maddi gücü elverenler, Fatsa’da bir lokantaya topluca yemek ısmarlıyor. Açık havada komşularına sunuyor. Bir iki derken bunu bütün köy çapında yapanlar var.
Komşu köyümüz Gökçeli’de bir akşam bizi köy muhtarı dostumuz yemeğe alıkoydu. Cami avlusunda, bir yanda kadınlar, bir yanda erkekler. 150-200 kişi açık havada topluca yemek yedik. Buradaki yemeğin giderleri köyün dışarıda yaşayan katılımcıları ve bir ölçüde köylülerce karşılanıyormuş. Ancak yemek Fatsa’dan gelmiyor.
Bütün Ramazan ayı boyunca köydeki bir aşçı tarafından hazırlanıyor.
Yani işleri gitgide azalan köylü kadınları yağ bağlamaya devam ediyor…

BİRİNCİ BEYCELİ ŞENLİĞİ

Beyceli Köyünde bu yıl bayram namazından çıktıktan sonra cami avlusunda şenlik yapılacağı haftalar öncesinden duyurulmuştu. Esasında bu şenlik, eski gelenekleri canlandırmak amacını güdüyor. Eskiden her iki bayram namazından çıktıktan sonra cami avlusunda en yaşlıdan başlayarak sıra olup, büyüklerin ellerinden öpme, akranlarının elini sıkmaktan oluşan bayramlaşma töreninden sonra “kale kale” denen bir şenlik yapılırdı. Altta bir küme birbirine tutunarak çember olur, 2. bir küme bunların omuzlarına çıkarak yeni bir halka oluşturur ve 2 küme türkü söyleyerek yürürdü. Üsttekilerden ilk düşen cami çeşmesinde ıslatılırdı.

Börek kapma yarışı ve güreş yapılırdı.

Zamanla bu geleneklerden yalnız bayramlaşma kaldı, zaman zaman da kale kale denemeleri yapıldı. Ötekiler, ulusal bayramlarda okul bahçesinde çocukların bayram kutlamaları olarak sürdüyse de, epeydir taşımalı eğitme girdikleri için köydeki iki ilkokul da kapalı. Bu kez adı “Birinci Beyceli Şenliği” adı verilen programda bunlardan başka çevirme çıkrık, yumurta, çuval ve urgan çekme yarışı da vardı ve bu oyunlarda
üstün gelenlere koç, horoz, forma, top gibi ödüller de verildi.

Beyceli Muhtarlığının üstlendiği şenliğin açılışı, köyün en yaşlı erkeği 95 yaşındaki
Ali Hafızoğlu’na yaptırıldı. Ali Emmi, titrek fakat düzgün cümlelerle şenliği düzenleyenlere teşekkür ederek kendi gençliğindeki bayram şenliklerinden söz etti.
O’na torunlarından biri benim birkaç yıl önce hazırlayıp yayımladığım Ali Hafızoğlu kitabını verdi. Bu vesile ile bana da söz verdiler. Dedim ki:

“Bizim millet olarak çözülmeden yaşayabilmemiz için, kendimiz gibi olmaya
özen göstermemiz, geleneklerimizi yaşatmamız gerekir. Şenliği düzenleyenlere teşekkür ederim, devamını da dilerim. Biz bu köyün okumuşları da köyümüze karşı görevimizi, onu tanıtan yayınlar yaparak yerine getirmeye çalışıyoruz.” 

Beyceli’nin, hakkında en çok kitap yazılar köylerden biri olduğunu söyleyerek
Ayhan Sarıhan’ın Beyceli Sözlüğü’nü Benim de Ali Hafızoğlu kitabından başka,
bu köyde 100 yıllık değişimi anlatan Çocuk ve Vatan ile 1967’de bu köylülerin Ordu’ya yaptığı ilk köy yürüyüşünü anlatan Bir Ömür Böyle Geçti kitaplarımı hatırlattım.

KADINLAR İLK KEZ CAMİ AVLUSUNDA…

Eski bayram şenlikleri yalnız erkeklere özgü idi. Kadınlar o sırada evde kahvaltı hazırlamakla uğraşırlardı. Bu şenliğe kadınların da gelmesini muhtarlık da istiyordu. Hatta bayram sabahı davulcu “Koz Dayı”, köyü dolaşarak “Kadın-erkek herkesin” gelmesini ilan etti. Fakat gelenekler kolay değişmiyor. Bu nedenle kadınların da
cami avlusuna gelip şenliği izleyip izlemeyeceği merak konusuydu. Acaba bu, şehirden bayrama gelmiş ve kadınların eski kadınlar olmadığını kanıtlamak isteyen birkaç
“Asrî” kadın ve kızla mı sınırlı kalacaktı?

Şenlikte 50-60 kadın ve kız vardı. Bunların bir bölümü arkadaki taş duvarın üstünden izlemekle birlikte bir bölümü avluda oturdular, hatta fotoğraf ve videyoya almak gerekçesiyle kalabalığın arasına da karıştılar. Programın hiçbirine katılımcı değillerdi. Fakat bunun bir ilk olduğunu da unutmamak gerekir. Nitekim sunuculardan Bahri Sarıhan, geldikleri için onlara teşekkür ederken gelecek şenliklerdeki programda
onlara da yer verileceğini vaat etti.

Toplumun kültür merkezi artık cami mi oluyordu? Yoksa cami, toplumsal gelişime uygun olarak modern yaşama uyum göstermeye mi başlamıştı? İşte bir tartışma konusu. Fakat bir konu daha var: Bu şenliğin giderlerini belirli kişilerin karşılaması ve bunların destekçi (sponsor) olarak ilan edilip kendilerine birer şilt sunulmasını nasıl karşılamak gerekir? Bunu Fatsa’da ve İstanbul’da iş sahibi kimi köylülerin köylerine karşı bir vefası olarak doğal mı karşılamalı, yoksa şenlik üzerine onların gölgesini düşüreceği için
karşı mı çıkmalı? Köyde henüz bu konuda bir tartışma yok ve herkes durumu
doğal karşılar gibi.

Bu ziyarette dikkatimi çeken başka bir konuya da değinip yazıyı bitirelim:

Belediye seçimlerini AKP’nin kazanması için Ordu’nun Büyük şehir statüsüne “yükseltilmesi” ile ilçe belediyeleri dışındakiler kapatılmış. Köyler, ilçelerin birer “mahalle”si yapılmış. Beyceli artık resmiyette bir “köy” değil. Fatsa’nın bir “mahallesi” sayılıyor. Beyceli’nin beş mahallesi de birer “sokak” sayılmış olmalı. Oysa evleri dağınık köylerde yeni sokak hiç de sokak değil. Fatsa şehrinin nüfusunu da artık girişteki levhadan öğrenmek mümkün değil. Gösterilen 106 bin nüfus, köyleri de kapsıyor…  (2 Ağustos 2014)