Aylık arşivler: Ağustos 2014

R.T. Erdoğan’a Prof. Dr. Hakkı KESKİN’den Açık Mektup


R.T. Erdoğan’a Prof. Dr. Hakkı KESKİN’den Açık Mektup

Ve CHP’ye Sosyal Demokrat Program Önerisi

Değerli Dostlar,

Bu dosyada iki EK çok önemlidir.

EK : CHP’ye Sosyal Demokrasi önerisi (ders) : Prof. Dr. Hakkı Keskin’den-
EK : RTE’ye açık mektup Prof. Hakkı Keskin’den-
Hakkı Keskin’i iyi tanımayanlar öncelikle özgeçmişi içintıklayın :
Prof. Hakkı Keskin 50 yıldır Almanya’daki bir bilim adamımız. Kendi ülkesi Türkiye’ye dışardan bakmış ve Avrupa demokrasi anlayışına göre çok güzel gerçekleri dile getirmiş. Bundaki amacı odur ki, çok sevdiği ülkesi Türkiye’de de muhalefet ve
iktidarlar da Avrupa’dakiler gibi olsun.
(NOT : Bu iki EKin içeriği, Sayın Ertan ABALI’nın paylaştığıdır.
(Bşb’na mektup EK’indeki 1-37 numaralarını ben verdim / D.A.)
Hem Muhalefet, hem iktidarı yönetenlere Avrupa demokrasisinden örnekler vermiş aslında. Bunu okuyan muhataplar öfkeleniyorlarsa, demek ki Avrupa demokrasisine göre yönetenlerin seviyesine henüz gelmemişler demektir. Bizde doğru yolu gösterenlere kızarlar, muhalif sayarlar!
Olgun demokrasi ve onun hukukuna ulaşmak dileği ve saygılarımla.
Duran Aydoğmuş
30.08.2014
********************

Dostlar,

Sayın Duran AYDOĞMUŞ’un iletisi yukarıda..

Söz konusu 2 mektup ise pdf olarak aşağıda..

Sevgi ve saygıyla.
31.8.2014, Ayder – Rize

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

“83. YILINDA 30 AĞUSTOS UTKUSU: YURT ve DÜNYA BARIŞINA KATKILARI”


Dostlar
,

30 Ağustos 2005, Çerkezköy ADD Şubesi..

Sayın Başkan Ali Çevikyiğit öncülüğünde..

“83. YILINDA 30 AĞUSTOS UTKUSU: YURT ve DÜNYA BARIŞINA KATKILARI”

başlığıyla hazırladığımız oldukça kapsamlı, 150’ye yakın varsıl – yoğun içerikli yansıdan oluşan sunumu pdf olarak paylaşmak istiyoruz..

9 yıl öncesinden günümüze bakmak oldukça ilginç olacak..

Arşivimizden sunuyoruz..

Lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklar mısınız??

30 Ağustos Utkusu, 83. Yıl, Çerezköy ADD için, 28.08

Sevgi ve saygı ile.
Ayder – Rize, 31.8.14

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
p
rofsaltik@gmail.com

TÜRKER ERTÜRK : Hayırlı olur mu?


Dostlar,

Türker paşaya aşağıdaki iletiyi yolladık :

*******
Türker Paşam,

Geçmiş olsun bir kez daha..

Siz halkın gözünde yüceliyorsunuz, size bunları yapanlar da batıyor…

Lütfen tıklar mısınız?? Web sitemizde paylaştık ve neler yazdık ??

http://ahmetsaltik.net/2014/08/30/ceyhun-balci-olur-mu-boyle-seyler/

****************

Orduevlerine giriş hakkının Genelkurmayca (Necdet Özel!) engellenmesinin ardından bu hukuk dışı ve TSK gelenekleriyle hiç ama hiç uyuşmayan tutumu Türker paşa hak etmiyor. O bu tür haksızlıklarla daha da bileniyor ve halkın gözünde yüceliyor. Halkıyla bütünleşen bu özverili yurtsever, hak ettiği yere gelecekte ulaşacaktır.

Kendisine bu haksızlıkları yapanlar, gün gelecek utanacaktır mutlaka..

Sevgi ve saygıyla.
31.8.2014, Ayder – Rize

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=========================================

Hayırlı olur mu?

turkererturk
TÜRKER ERTÜRK
30 Ağustos 2014, AYDINLIK

Erdoğan geçen Perşembe günü Meclis’te yemin ederek (AS: 28.8.14) Cumhurbaşkanlığı görevine başladı. İnsanın içinden “ülkemiz için hayırlı olsun” demek geçiyor. Denmesinde bir sakınca da yok. Ama “hayırlı”
olur mu? Bu soruya “evet” demek neredeyse olanaksız!

Bugün ülkemiz etnik alt kültürler açısından ayrışma, dünya görüşleri
ve mezhepsel arka planlar açısından kamplaşma, bölünmez bütünlük açısından bölünme ve parçalanma sürecinde Ortaçağ karanlığına doğru emin adımlarla gitmektedir. Ekonomiden eğitime, halkın refahından psikolojisine dek iyi giden artık hiçbir şey yoktur!
Toplum adeta barut fıçısı gibidir.

Daha acısı, Erdoğan yönetiminde Türkiye teröre yardım ve yataklık yapan haydut bir devlet olmuştur.

Sonuç olarak Erdoğan yer küremiz, bölgemiz ve ülkemiz barışı için tehdittir.

Hal böyle iken Erdoğan’ın ülkemize hayır getireceğine inananlar veya inanmış gözükenler aşağıda belirtilen 6 kümeden birine mutlaka girerler.

1.Yeterince eğitimi ve öğretimi olmayanlar,
2.Dinle kandırılmışlar,
3.Cumhuriyete karşı bir şekilde travmalı olanlar,
4.Bölünme ve parçalanma sürecinden çıkarı olanlar,
5.Emperyalizme işbirlikçilik yapanlar,
6.Ekonomik olarak işleri tıkırında olup gerisini umursamayanlardır.

HAİNLİĞİN HESABINI SORACAĞIM!

Tabii ki, Türkiye’nin bu duruma gelmesinin tek sorumlusu Erdoğan ve liderliğinde bulunduğu AKP değildir. Muhalefet, bürokrasi, hele hele
üst düzey komutanların çoğunun yatacak yeri yok!

Bakın size yaşadığım küçük bir örneği anlatayım:

Yarın Deniz Harp Okulu’nun 241. Yıl Mezunları Diploma Alma ve Sancak Devir Teslim Töreni var. Üst düzey devlet protokolünün uygulandığı, Cumhurbaşkanı’nın, Meclis Başkanı’nın ve Başbakan’ın da katıldığı bir tören! Ben de emekli bir amiral ve Deniz Harp Okulu eski Komutanı olarak bu protokolün içindeyim. Bu törene geçen yıl da katıldım.

Yaklaşık bir hafta önce aradılar katılacağımı bildirdim. Geçen Çarşamba günü Deniz Harp Okulu protokol subayı ve astsubayı, ellerinde sanırım gönlümü almak için hediyeleri olduğu halde geldiler. Sıkıntı içinde törene gelmemem gerektiğini Deniz Kuvvetleri Komutanı tarafından törene katılımımın uygun görülmediğini söylediler.

Gelenleri hediyeleri ile geri gönderdim ve kendilerine
Deniz Kuvvetleri Komutanı Bülent Bostanoğlu’ndan bu terbiyesizliğin, utanmazlığın ve hainliğinin hesabını soracağımı söyledim.

Bostanoğlu’nun böyle bir hakkı olmamasına karşın, katılımım Erdoğan’ı ve Necdet efendiyi üzebilir endişesi ile engelliyor. Kraldan çok kralcı davranıyor, ülkemizi bölünme ve parçalanma sürecine taşıyan ve Atatürk’e ayyaş diyen birisinin gözüne girebilmek ve bulunduğu makamda daha çok kalabilmek için arayışlar peşinde koşuyor.

ONUR ABİDESİ ARKADAN HANÇERLENDİ

Bostanoğlu’nun düşmanlık ettiği ben, kim?
2010’da istifa ettiğinden beri 55 bin km yol yapmış, TV ve radyo programları dışında 187 yerde konuşmuş, Atatürk’ü, O’nun önderliğinde yapılan Aydınlanma Devrimlerini, Türkiye’ye ve Türk Silahlı Kuvvetleri’ne karşı yapılan kumpas ile Ergenekon ve Balyoz gibi operasyonların ne olup, olmadığının anlatmaya çalışan biri!

Bostanoğlu bulunduğu yere, Türk Silahlı Kuvvetleri’nin onur abidesi
E. Oramiral Nusret Güner‘in istifası ile gelmiştir. Güner inandığı yolda mücadelesine devam ederken, Bostanoğlu kendisini arkadan hançerlemektedir. Bostanoğlu, Güner’i de hakkı olduğu halde törene
davet etmediği gibi, korumalarının ve makam aracının alınmasını sağlayan çalışmanın bir parçası olmuştur. Bunun ne anlama geldiğinin yorumu
siz değerli okurlarıma aittir.

Bugün 30 Ağustos Zafer Bayramı. Kutlu olsun!
Bu zaferi bize kazandıranları başta Mustafa Kemal Atatürk ve silah arkadaşları olmak üzere saygı ve minnetle anıyorum.

Bugün 18:00’da Bağdat Caddesi Şaşkınbakkal’da başlayacak
Zafer yürüyüşüne katılacağım ve sonrasında Göztepe 60. Yıl Parkı’nda konuşma yapacağım.

Saygılar sunarım.

 

Ceyhun BALCI : OLUR MU BÖYLE ŞEYLER?


Dostlar
,

İzmir’den meslektaşımız Sn. Dr. Ceyhun Balcı’nın aşağıdaki yazısı
oldukça çarpıcı 2 tema içeriyor..

İlki, eli kanlı katil Öcalan’ın hapishanede yapageldikleri ya da
yapmasına AKP iktidarınca izin verilen – göz yumulan eylemleri..

Öteki de E. Tuğa. Türker ERTÜRK paşanın, daha önce komutanı olduğu Deniz Harbokulu bitirme törenlerine Deniz Kuv. Kom. Bülent Bostanoğlu tarafından sokulmamasıdır.

Bu komutan, Mamak Askeri Cezaevinde beyin kanaması sonrası ölen
Albay Murat Özenalp‘in (3.5.14) Ankara Kocatepe Camisindeki cenaze töreninde de bizzat emekli askerler – özellikle denizciler ve biz dahil sivil halk tarafından şiddetle protesto edilmiş ve çok bozulmuştu.
Çok sayıda koruma ile törenden ayrılırken de protestolar sürüyordu..

Şimdi de böylesi bir vefasızlık ve ağır nezaketsizlik..

  • Deniz Harbokulu, Deniz Kuv. Kom. Bülent Bostanoğlu’nun babasının çiftliği değildir! Bu özverili Halkın malıdır!

Kendisini esefle kınıyoruz..
Kamuoyu önünde Sn. Türker Ertürk amiralden (E) ve halktan
özür dilemeye çağırıyoruz.

“Yazıklar olsun!” diyoruz kendisine..

Tarihte bu ayıpla anılmasın.. En hafifinden yasakçı / vefasız / değerbilmez… vb. dilimizin yazmaya elvermediği daha ağır sıfatlarla anılmasın..
Örn. aşağıdaki yazıda “…üzerlerinde komutan üniforması taşıyan
ama 
asla komutan olamamış..” göndermesi yapılmakta.. 

Herkes gibi Ora. Bostanoğlu da yarın geçer gider;
çoluk çocuğu utanca boğulmasın..

Çok ayıp ettiniz Bostancıoğlu amiral çoookkk!..
Bir Türk Amiraline, Barbaros’un torunlarına hiiiç ama hiç yakışmadı..
Biz bir insan ve T.C. Yurttaşı olarak çok utanıyoruz..
Ya siz ??

(http://ahmetsaltik.net/2014/08/31/turker-erturk-hayirli-olur-mu/
adresindeki yazımıza da bakılması dileğiyle..)

Sevgi ve saygıyla.
30.8.2014, Ayder – Rize

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=======================================

GÖZDEN KAÇMASIN!
OLUR MU BÖYLE ŞEYLER?

portresi

 

 

Dr. Ceyhun BALCI,
30.08.2014

 

Bir eli kanlı katil üstelik hüküm giymişken ve kendisiyle ilgili tüm hukuk yolları tüketilmişken demir parmaklıklar ardında avukatlarıyla görüşebilir mi?
Gönülsüzce “evet” diyelim! Beterin beteri olduğunu bilerek!
Aynı eli kanlı katil

“Söyleyin bakana 50 yasa çıkaracak!”

diye tehditler savurabiliyorsa ya da ana muhalefet önderine

“Söyleyin Kemal’e diyerek…”

akıl öğretebiliyorsa avukatlarla görüşme solda sıfır kalır!

Bunların hepsi demokrasi gereği denilerek geçiştirilebilir!
Kim bilir belki de öyledir!
Bizlerin bildiklerini gözden geçirmesi bile gerekebilir!

Bir emekli komutan (Türker Ertürk) önceki yıllarda komutanlığını yaptığı Deniz Harp Okulu’nun bu yılki mezuniyet töreninden görevdeki komutan (Bülent Bostanoğlu) marifetiyle uzak tutulmaya çalışılır mı?

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/117-tuerker-ertuerk/49914-turker-erturk-hayirli-olur-mu.html

Eli kanlı katilin (Abdullah Öcalan) yaptıklarıyla bir araya geldiğinde
bu son örnek Türkiye’nin içine düşürüldüğü durumu fazlasıyla açıklar!

Bir değişmez kuralı anımsamak gerekişe!

Hiçbir despot / diktatör birilerinin yardımı (daha doğrusu işbirliği) olmadan hedefine varamaz! Silah arkadaşları kumpas kurbanı olmuşken;
görevdeki üst düzey komutanların işbirlikçi ve kraldan çok kralcı tutumu
bu 30 Ağustos’un önde gelen olayıdır!

Aklı başında herkes, üzerlerinde komutan üniforması taşıyan ama
asla komutan olamamışları iyi tanımalıdır!

Bunlar tanınırsa ve yaptıkları kavranırsa başrollerdeki despotlara kızmanın yanı sıra yardımcı oyuncu konumundaki işbirlikçilere de odaklanılması
söz konusu olabilir!

30 AĞUSTOS SONUÇ DEĞİL BAŞLANGIÇTIR

Dostlar,

Cumnuriyetimizin ağabeyi, Büyük Zaferin kazanıldığı yıl doğan 92 yaşındaki bilge insan Ali Nejat Öçen (PhD) aşağıdaki özlü ve coşkulu yazıyı yollamış. O’nun yüreği 92 yıldır Cumhuriyet sevdası ve Atatürk aşkı ile çarpıyor.. ATATÜRK ENSTİTÜSÜ kurana dek, “dalya” diyene dek de çarpacak..

Nice 30 Ağustoslara Sn. Ölçen..

Sevgi ve saygıyla.
30.8.2014, Ayder – Rize

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

====================================

30 AĞUSTOS SONNUÇ DEĞİL BAŞLANGIÇTIR

portresi

Dr. Ali Nejat Ölçen

 

 

30 Ağustos’ta neden ve sonuç birbiriyle bütünleşmiştir. O nedenledir ki,
30 Ağustos’u kutlamakla yetinmiyoruz..

Çünkü o tarih, Mustafa Kemal Atatürk’ün bizlere emanet ettiği ulusalcı ulus devletinin ve o devletin Cumhuriyetinin doğuş yılıdır.

30 Ağustos, Misak’ı Milli sınırlarımızın kuşattığı toprağımıza sahip çıkmanın andıdır. 1071 Malazgirt Meydan Savaşı’nın ikiz kardeşidir
30 Ağustos.

30 Ağustos’a sahip çıkmak Mustafa Kemal Atatürk’e, O’nun ulusalcı
ulus devletine ve o devletin Cumhuriyetine sahip çıkmaktır. 30 Ağustos’u kutlamakla yetinmeyecek, ulusalcı ulus devletine, o devletin Cumhuriyetine , o Cumhuriyetin kazanımlarına sahip çıkmayan emperyalizmin yerli uşaklarını İstiklal Mahkemelerinde doğduğuna pişman edecek yargıçları, savcıları ve yurdumuza uzanacak elleri kıracak Mustafa Kemal Atatürk’ün Ordusunu yeniden yaratacağız.

Misak-ı Milli sınırlarımızın kuşattığı toprağımıza sahip çıkarak
Mustafa Kemal Atatürk’ün Cumhuriyetini, o Cumhuriyetin hukukunu yeniden var edeceğiz… 30 Ağustos başlangıçtır ve yeniden doğacaktır. İçimizdeki hainleri kovacaktır.

Böyle biline çare buluna.

Dr. Ölçen.

Onur Öymen : Atatürk ve 30 Ağustos


Atatürk ve 30 Ağustos

Portresi_ATA_ile

 
Onur Öymen

 



  • “30 Ağustos Zaferi, Türk Tarihi’nin en önemli dönüm noktasıdır. Ulusal tarihimiz çok büyük, parlak zaferlerle doludur, ama Türk Ulusu’nun burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni bir akım vermekte kesin etkili bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Besbelli ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türkiye Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı, ölümsüz yaşayışı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu göklerde uçuşan şehit ruhları, devletimizin,
    cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır.”

Bu sözler 30 Ağustos zaferinin 2. yıldönümünde Büyük Atatürk tarafından
(AS: Dumlupınar’da) söylemiştir. Bugün Cumhuriyetimizi “eski Türkiye” olarak nitelendirenler (!), Osmanlı İmparatorluğuna özenerek onun yerine otoriter bir din devlet kurmaya heveslenenler bu amaçlarına ulaşamayacaklardır.

Türk milleti, 30 Ağustos’ta ortaya koyduğu azim ve kararlılıkla
Atatürk’ün kurduğu cumhuriyeti sonsuza kadar yaşatacaktır.

Saygılar, sevgiler.

====================================

Dostlar,

BÜYÜK ZAFER Ulusumuza bir kez daha kutlu ve mutlu olsun..

Sn. Öymen’in özlü yazısını paylaşıyoruz.

Sevgi ve saygıyla.
29.8.2014, Ayder – Rize

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Soner Yalçın : Davutoğlu’nun bilinmeyenleri

Dostlar,

Sevgili Soner Yalçın‘dan güncel, müthiş bir yazı daha..

Kendisine teşekkür ederek okuyalım..

Ama SÖZCÜ Gazetesi almayı da ihmal etmeyelim..

Sevgi ve saygıyla.
29.8.2014, Uzungöl – Trabzon

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=============================================

Davutoğlu’nun bilinmeyenleri

portesi

Soner Yalçın
http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/soner-yalcin/davutoglunun-bilinmeyenleri-588762/, 29.8.14

30 Mart 2014 yerel seçimine üç gün vardı.

Dışişleri Bakanlığı Müsteşarı Feridun Sinirlioğlu, MİT Müsteşarı Hakan Fidan ve Genelkurmay 2. Başkanı Orgeneral Yaşar Güler’in Dışişleri Bakanlığı’nda
Suriye politikası üzerine yaptıkları “beyin fırtınası” medyaya sızdırıldı.
Amaç, “Erdoğan ve Davutoğlu’nun kurmayları Suriye ile savaş çıkarmak istiyor” mesajıyla AKP oylarını düşürmek miydi?

Başka amacı var mıydı?

Yerel seçimden başarıyla çıkan Erdoğan, Cumhurbaşkanı adayı olmaya karar verdi.
Ve başbakanlık koltuğuna oturacak adı da o günlerde belirledi: Ahmet Davutoğlu!

Dikkat ediniz Davutoğlu’nun adını açıklayan Erdoğan, hep bir konunun altını çizdi:
Davutoğlu, Paralel Yapı ile mücadeleye devam edecek!”

Davutoğlu, Erdoğan’a bu güveni vermek için yaşamında bir ilke imza attı.
“Din ve Siyaset” adlı kitabın yazarı Zaman gazetesinden Ali Bulaç’a 10 bin TL
tazminat davası açtı! Tarih: 29 Mayıs 2014!

Kitapta yer alan sözler 11 Ocak 2014’te hükümete yakın Sabah, Star, Haber 7 olmak üzere birçok gazetede yayınlanmıştı! Entelektüel Davutoğlu’nun tavrı herkesi şaşırtmıştı. Oysa bilmiyorlardı ki…

Başbakanlığa giden yol, Cemaat yazarlarıyla kavgadan geçiyordu..!

Erdoğan yalnızca Paralel Yapı’yla mücadele için mi Davutoğlu’nu başbakan yaptı? Ya da…

Eşi Kadın Hastalıkları ve Doğum Uzmanı Dr. Sare Davutoğlu’nun, Erdoğan’ın kız kardeşi Vesile İlden’in yakın arkadaşı olması veya Erdoğan’ın kızı Esra Albayrak’ın doğumunu yaptırması mı bu yolu açtı?

Çocuk olmayınız…

Davutoğlu’yla ilk çalışan politikacı bilinen aksine Süleyman Demirel idi…

Sinirlioğlu faktörü

Davutoğlu’nu tanımanız için bir adı bilmeniz gerekiyor: Feridun Sinirlioğlu!

İstanbul Erkek Lisesi ve Boğaziçi Üniversitesi’nden tanışıyorlar. Sinirlioğlu
çalışma yaşamına 1982’de Dışişleri Bakanlığı’nda başladı. 1996-2000 arasında Cumhurbaşkanlığı başdanışmanı yapıldı. Sinirlioğlu, Demirel’e İsrail-Filistin gerilimine çözüm konusunda rapor hazırlayacak tek kişinin Davutoğlu olduğunu söyledi.
Davutoğlu devletle ilk kez bu aracılıkla tanıştı; raporu yazdı.
Sinirlioğlu’da 2002’de büyükelçi olarak İsrail’de görevlendirildi. 5 yıl kaldı.

Davutoğlu’nun yaşamındaki Sinirlioğlu gibi ayrıntılar hep dikkatimi çekti.
Örneğin yazdığı kitabının önsözünde ilk cümle şuydu:

Prof. Dr. Bernard Lewis’e şükranlarımı sunarım. Bu kitabı yazmamı O sağladı.”

Prof. Lewis’in siyonist olduğunu bilmeyen var mı?

Kitabını çeviren Prof. Dr. Norman Vuckoviç de Yahudi idi.

Bir gün yazarım;

Davutoğluların “Neo Osmanlı” (Yeni Osmanlıcılık) tezi bir İsrail projesidir.

Boğaziçi Üniversitesi’nde tez hocası Prof. Dr. Şerif Mardin idi.
“Alternatif Paradigmalar” adlı doktora çalışması için üç ay Mısır’daki Amerikan Üniversitesi‘nin kütüphanesinde çalıştı!
Ders vermesi için hem ABD’den hem de Malezya’dan davet aldı.
Malezya International Islamic University’yi tercih etti.

İsrail ile ilişkilerin en iyi olduğu 28 Şubat döneminde “Silahlı Kuvvetler Akademisi” ve
“Harp Akademileri”nde öğretim üyesi olarak ders verdi!

Erdoğan’ı ele geçirdiler

Tarih: 16 Kasım 2002.

Abdullah Gül hükümeti kurma görevini aldıktan sonra aradığı ilk isimlerden biri Davutoğlu oldu. Gül’ün, Refah Partisi’nin dış politikasından sorumlu olduğu ve Erbakan’ı ABD’ye götürdüğü o dönemlerde akıl hocası Davutoğlu idi. Ancak Davutoğlu RP çatısı altında çalışmayı kabul etmemişti; dışarıdan destek veriyordu. Başbakan Gül’ün başdanışmanlık teklifini kabul etti. Gül’ün makam odasının arkasındaki iç odada çalışıyordu.

Davutoğlu sonra Başbakan Erdoğan’la çalıştı…

Siyasete dair hiçbir pratiği yoktu ve buna rağmen Davutoğlu, AKP’nin dış politikasını belirleyen birinci adam oldu. The Economist dergisi O’nu “perde gerisindeki etkili adam” diye boşuna yazmadı (17.11.2007). AKP hükümetinin parlamento dışından kabinede görev alan ilk bakan da Davutoğlu oldu.

Peki tüm bunları nasıl becerdi?

Fikri donanımı olmayan Erdoğan, olayları kavramsal yöntemlerle açıklayan Davutoğlu’yla eksikliğini giderdiğini düşündü. “Hoca” biliyordu. Oysa…

Kitaplardaki soyut ile yaşamın somut gerçekleri karşı karşıya gelince Davutoğlu’nun çuvalladığını herkes gördü. Soyutlaştırılan dış politika Türkiye dış politikasını gerçeklerden uzaklaştırdı.
Erdoğan bilmiyordu ve ne yazık ki bilmediğini de bilmiyordu; bildiği sandığı “Hoca”ya sarıldı.

Ve eklemeliyim:

Davutoğlu, Erdoğan’ın emanetçisi-kuklası filan olmaz.
Davutoğlu, Sinirlioğlu ve Hakan Fidan, Erdoğan’ın zihinsel dünyasını ele geçirdiler. Bakmayınız afra tafrasına, “Paralel Yapı bizi kandırdı” diyen saf bir Erdoğan var karşınızda. Cüneyt Zapsu’nun “lağıma sürmeyin kullanın” sözünü hatırlatırım.

Erdoğan Başbakanlığı yalnızca “belediye hizmetleri” sanıyor ve dış politika ya da ekonomiyi bilmiyor; ihaleler konusunda uzman!

Cumhurbaşkanlığı sürecinde buna devam edecektir.

Parantez açmalıyım: Davutoğlu’nun Konya’nın ve Anadolu Kaplanları’nın temsilcisi olduğu söyleniyor. Davutoğlu’nun en büyük kızı Sefure, Yıldız Holding’in kurucusu
Sabri Ülker’in torunu Ahmet Özokur ile ve ortanca kızı Meymune ise İstanbul Ticaret Odası Başkan Yardımcısı Dursun Topçu’nun oğlu Talha Topçu ile evli. AKP döneminde Anadolu Kaplanları yalnızca bir efsanenin adıdır; Türkiye’nin 70 yılda kazandıklarını İstanbul ve Ankara’daki “havuzcu” şirketler yemektedir. Geçelim…

Bu arada:

Davutoğlu’nun emanetçi olup olmayacağı umurumda da değil. 12 yıllık dış politikasıyla Türkiye’yi ateş çemberinin içine atan maceracı Davutoğlu’nun başbakanlık koltuğuna oturması tehlikenin devam ettiğini gösteriyor.

Şunu demiştir:

“Dedelerimizin coğrafyası bizim kuşağımızın coğrafyasından çok daha genişti. Torunlarımızın coğrafyası da bizim coğrafyamızdan çok daha geniş olacaktır.”

Maceraya devam…

Bülent ESİNOĞLU : “Yol haritaları ve kriz sarmalı!” ve çağrışımlarımız..



Dostlar
,

Sn. Bülent Esinoğlu aşağıdaki yazısında gerçekten “kritik” değerlendirmeler yapmakta.

AKP iktidarda kalarak –ABD ve AB’nin tüm istemlerine uyarak- örtük dinci – faşist gündemini yaşama geçirmenin, iktidar olanaklarından sonsuza dek her türlü yolsuzluk dahil yararlanmanın peşinde. ABD’nin Davutoğlu ile çalışmak için sabırsızlandıklarını açıklaması ne anlama gelmektedir?

HDP dışı muhalefet de ABD-AB’nin gözünden düşmemek,
iktidar sırasının gelmesi için tam bir teslim oluş içinde..
Yıllarca kanlı savaşım verilen Batı maşası PKK’yı yasallaştırmak ne demektir?

2015 seçimleri için -öne alınmazsa- şimdiden ABD-AB diyeti tahsil etmiş;
iktidar – muhalefet de peşinen ödemiştir.

Acı faturayı da ülke ve halk ödüyor..
Artık son dönemece ya da son hamleye sıra gelmiştir.

Batı emperyalizmi, SEVR’den 92 yıl sonra Türkiye’ye “Şah” demektedir!

“ŞAH”, Misak-ı Milli kutsalına dokunulması ve özyurt Anadolu toprağından güneydoğuyu kopartarak Sevr’in eylemli olarak uygulamaya geçilmesidir.

Muahalefet – yurt savunması “doğrudan” halkın sırtındadır.
PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkaran altı maddelik yasa‘nın (6551sayılı) RG’de yayımından sonraki 60 gün içinde AYM’ne götürülmesi için 110 milletvekilinin bulunması zorunludur. Yurtsever milletvekili Sn. Prof. Dr. Süheyl BATUM,
bu bağlamda da ilk imzayı vermiştir.. Sn. Emine Ülker Tarhan’ın adaylığında olduğu gibi..

  • AKP, CHP, MHP hatta HDP’den VATAN BÖLÜNMESİNE RAZI OLMAYAN, 
  • “TEK VATAN” içinde çözüm arayan 110 imza Türkiye için “kritik” ve
    ivedi duruma gelmiştir.

Söz konusu yasa 16.7.2014 günü, 29062 sayılı RG’de yayımlanarak yürürlük almıştır.
Bu sitede o günlerde de uyarı yazılarına yer verilmiştir

Bölücü yasanın adı da tam bir tuzaktır : (6 maddelik yasa metni en alttadır..)

“TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR KANUN”..

Bu gün 34. gündür.. 26 gün kalmıştır 110 milletvekilinin imzası ile AYM’ne
(Anayasa Mahkemesi) iptal başvurusu için.

Herkesi ivedi yurt göreve çağırıyoruz..

Sevgi ve saygıyla.
26.8.2014 (07.25), Maçka – Trabzon

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

===========================================

Yol haritaları ve kriz sarmalı!

portresi

Bülent ESİNOĞLU
bulentesinoglu@gmail.com, 28.8.204

PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkaran altı maddelik yasa (6551sayılı)
Meclis’ten geçince, siyasal iktidar, CHP’yi kendi suçuna ortak etmiş olmanın mutluluğunu yaşadı.

Bu sevinçle, bu yasaya dayanan yeni yol haritaları ve yeni kurul ve kurumlar oluşturma çabasına girdi. İzleme Komitesinin belirleneceğini açıkladı.

Bu yasa nedeniyle, gerek CHP’nin tabanında, gerekse MHP’nin tabanında öncülerde, çok yoğun bir huzursuzluk başladı.

  • PKK’yı terör örgütü olmaktan çıkaran yasayı,
    CHP Anayasa Mahkemesine götürmeyeceğini bildirince
    ,
    tüm umutlar Meclis dışı muhalefete kalmış oldu.

PKK’nın güneydoğuda devlet gibi davranıyor olmasını Anayasal zemine oturtmanın adı; “yol haritası” olarak isimlendirildi.

Bu yolun sonunda, Birleşik Kürdistan’a varacağını uman PKK,
gidişattan çok memnun.

Aslında yol haritasını PKK önceden çizmişti. Şimdi AKP ve CHP o yol üzerinden yürümeye devam ediyor. PKK’nın yol haritası ise; biraz müzakere biraz silah olduğundan, güvenceye alınmış bir yoldur.

Yazımın başlığına “Kriz sarmalı” adını vermiştim.
3 krizi bir arada yaşayacağımızı söylemek gerekir.

Birinci kriz vatan krizidir. Çünkü ülkemiz, toprak yitirmekle karşı karşıyadır.

İkinci kriz; Siyasal iktidarın IŞİD’a verdiği desteğin ülkemize yayılıyor olmasıdır.
Bu krizin, sosyal krizi de, bünyesine alacağı kesindir.

Üçüncü kriz ise; içinde bulunduğumuz bu karmaşa nedeniyle, çok yüksek faiz bile versek, Batıdan sermaye akışının duracağı veya azalacağıdır.
Avrupa’nın yaşamakta olduğu krizi de, buna eklersek, sıcak para akışının
daha da sıkıntılı olacağı anlaşılır.

Vadesi gelmiş borçların, yeni borç alınmaksızın ödenmesi olanaksızdır.
Zaten ekonomik kriz de buradan başlar. 60 milyar $ cari açık, 230 milyar $
2014 yılında ödenmesi gereken borç var.

Cari açık döviz açığıdır. Yani yabancı paradır.
Dışa bağımlı sanayinin sürmesi, yarı mamul alınması içim döviz gerekir.

Ülke bu krizlerin içine, şu 3 saldırı sonucunda geldi :

1. Cumhuriyete saldırı
2. Laikliğe saldırı,
3. Güneydoğuyu Türkiye’den koparma saldırısı yani
“Açılım ve Ordu’ya Ergenekon saldırısı”

Amerika, Avrupa ve iktidarın birlikte hazırladıkları yol haritası,
bu 3 saldırı ile yaşama geçirildi.

Muhalefetin iktidara, hem program hem de uygulamalar açısında çok benziyor olması, umutsuzluğun artmasına neden olmaktadır.

Umutsuzluğun asıl nedeni; bu siyasal iktidarın yarattığı sorunları çözebilecek bir seçeneğin olmamasıdır.

Varolan partilerin programlarıyla Türkiye bu çıkmaza girmiştir.
Aynı programla çıkmazlardan çıkılamaz.

Borç almadan borç ödeyebilecek düzeni oluşturmaya mecburuz.
Aksi takdirde, toprak kaybına uğrayacağız. Zaten Bulamaç ve Eşek adaları başta
olmak üzere, 16 adamıza Yunan bayrağı ve Yunan askeri yerleşmiş durumdadır.

Öyle bir muhalefet ile karşı karşıyayız ki, bu adaların iktidarın göz yumması sonucunda işgal edildiğini dahi gündeme getirmemektedirler.
Çünkü onlar da olaya aynı göz ile bakmaktadırlar.

AKP iktidarından önceki yıllarda böyle bir durum olsa,
Genelkurmay açıklama yapardı.

AKP böyle durumlara Ordu’nun vesayeti dediğinden,
Genelkurmay da, hükümetten izin almadan açıklama yapamıyor.

Anlayacağımız, toprak ayağımızın altından çekilecek, ama haberimiz olmayacak.
Bu kadar AKP propagandasının arasından gerçeği görmek ve onu açıklamak
artık büyük bir mücadeleyi gerektiriyor.

***********************************

16 Temmuz 2014  ÇARŞAMBA Resmî Gazete Sayı : 29062
KANUN

TERÖRÜN SONA ERDİRİLMESİ VE TOPLUMSAL BÜTÜNLEŞMENİN GÜÇLENDİRİLMESİNE DAİR KANUN

Kanun No. 6551                                            Kabul Tarihi: 10/7/2014

Amaç ve kapsam

MADDE 1  (1) Bu Kanunun amacı, terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesi için yürütülen çözüm sürecine ilişkin usul ve esasları düzenlemektir.

Uygulama, izleme ve koordinasyon

MADDE 2  (1) Hükümet, çözüm süreci kapsamında aşağıdaki hususlarda gerekli çalışmaları yürütür.

a) Terörün sona erdirilmesi ve toplumsal bütünleşmenin güçlendirilmesine yönelik siyasi, hukuki, sosyoekonomik, psikolojik, kültür, insan hakları, güvenlik ve silahsızlandırma alanlarında ve bunlarla bağlantılı konularda atılabilecek adımları belirler.

b) Gerekli görülmesi hâlinde, yurt içindeki ve yurt dışındaki kişi, kurum ve kuruluşlarla temas, diyalog, görüşme ve benzeri çalışmalar yapılmasına karar verir ve bu çalışmaları gerçekleştirecek kişi, kurum veya kuruluşları görevlendirir.

c) Silah bırakan örgüt mensuplarının eve dönüşleri ile sosyal yaşama katılım ve uyumlarının temini için gerekli tedbirleri alır.

ç) Bu Kanun kapsamında yapılan çalışmalar ile alınan tedbirlere ilişkin kamuoyunun doğru ve zamanında bilgilendirilmesini sağlar.

d) Alınan tedbirlere ilişkin uygulama sonuçlarını izler ve ilgili kurum ve kuruluşlar arasında koordinasyonu sağlar.

e) Gerekli mevzuat çalışmalarını yapar.

Yetki ve sekretarya

MADDE 3  (1) Bakanlar Kurulu, çözüm sürecine ilişkin gerekli kararları almaya yetkilidir.

(2) Çözüm süreci kapsamında yapılan çalışmaların koordinasyonu ve sekretarya hizmetleri Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı tarafından yürütülür.

Kararlar ve yerine getirilmesi

MADDE 4  (1) Bu Kanun kapsamında verilen görevler, ilgili kamu kurum ve kuruluşlarınca ivedilikle yerine getirilir.

(2) Kanunun 2 nci maddesinin birinci fıkrasının (a), (b) ve (c) bentleri kapsamındaki görevleri yerine getiren kişilerin bu görevleri nedeniyle hukuki, idari veya cezai sorumluluğu doğmaz.

Yürürlük

MADDE 5  (1) Bu Kanun yayımı tarihinde yürürlüğe girer.

Yürütme

MADDE 6  (1) Bu Kanun hükümlerini Bakanlar Kurulu yürütür.

15/7/2014

 

Ali Rıza Aydın : Hukuk ne işe yarar?

Dostlar,

Sayın Ali Rıza Aydın’ın önemli bir yazısını paylaşalım.
Sn. Aydın, AYM Başkanı Haşim Kılıç‘ın istemiyle görevinden ayrılmak zorunda kalmadan önce bu yüksek mahkemenin rapörtörü idi..

Devr-i AKP’de hukuk hiç olmadığı ölçüde ayaklar altında…
Bu durum çok tehlikeli, kaygı verici..

Sevgi ve saygıyla.
26.8.2014, Maçka – Trabzon

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================

Hukuk ne işe yarar?

portresi

 

Ali Rıza Aydın

 

 

Başlığı teorik ya da genel bir hukuk yazısı için atmadık. Bugün birkaç seçmeyle yetineceğiz ve artık soL Portal’da hukuk haber, yazı ve tartışmalarına daha çok
yer vereceğiz.

AKP, Erdoğan ve Davutoğlu üzerinden hukukun ne işe yaradığına ilişkin
kimi anımsatmalar yapalım:

1) Refah Partisi’nin, ardından Fazilet Partisi’nin Anayasa Mahkemesi kararlarıyla kapatılması AKP’nin yolunu açtı ve 2001 yılında “her iki partinin uzantısı olmaksızın yenilikçi olduğunu” savunan AKP kuruldu. Kapatılmalar da kurulma da Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’na göre yapıldı.

2) AKP 2002 sonunda yapılan genel seçimde tek başına iktidara geldi. Ancak, Genel Başkan Erdoğan, Türk Ceza Yasası’na göre aldığı hapis cezası ve bu cezanın siyaset yasağı getirmesi nedeniyle TBMM’de yer alamadı.

3) Erdoğan’ın önce milletvekili, sonra da başbakan olabilmesi için Anayasa değişikliği gerekiyordu. AKP döneminin ilk Anayasa değişikliği 2002’de CHP desteğiyle yapıldı. Erdoğan’a Meclis yolu açıldı.

4) Erdoğan’ın milletvekili seçilebilmesi için Yüksek Seçim Kurulu’nun çelişkili ve
kişiye özgü yorumuyla “Siirt seçimi” formülü bulundu. Formül, Siirt ilinde yapılan seçimin iptalini ve yeniden seçim yapılmasını öngördü. Yapılan seçimde Erdoğan
Siirt milletvekili olarak Meclise girdi.

5) Abdullah Gül, 58. Hükümetin istifasını Cumhurbaşkanına sundu ve
59. Hükümeti kurma görevi Erdoğan’a verildi.

Bunlar 2 Aralık 2002 – 15 Mart 2003 arasında gerçekleşti. AKP halen iktidarda,
Erdoğan Cumhurbaşkanı seçildi. Bu seçimin, 2007’de Meclis’te yapılan Cumhurbaşkanı seçiminin Anayasa Mahkemesi kararıyla iptali sonrası yapılan
Anayasa değişikliğiyle sözde halk tarafından yapıldığını; genel, yerel, halk oylaması
ve halk tarafından yapılan seçimlerin Anayasa gereği yargı organının genel yönetim
ve denetiminde olduğunu anımsayalım.

* * *

Hukuka biraz da dışarıdan bakalım:

2003 yılı bir yandan da Irak Tezkeresi tartışmalarına konu oldu. TBMM’deki
1 Mart Tezkeresi reddi gerginliğinden önce, ABD Başkanı Bush ile AKP Dışişleri Bakanı Yaşar Yakış arasında ABD’de yaşanan ve (25.2.2003 günlü) gazetelere yansıyan gergin diyalog hukukun uluslararası yönünden ilginç…

“Bush: Beyler, ABD topraklarında yapacağınız bir şey yok. Ülkenize gidin ve bu tezkereyi Meclis’inizden geçirin.
Yakış: Birtakım zorluklarımız var. Uğrayacağımız zararlar gerçekten büyük. Biz iki müttefik ülkeyiz,
bizi anlayacağınızı düşünüyoruz.
Bush: Hiçbir müttefik beni sizin kadar uğraştırmadı.
Yakış: Türkiye aynı zamanda AB sürecinin içinde. Oradan değişik sesler geliyor.
Bush: AB mi kaldı? Alın işte üçe böldüm.
Yakış: Türkiye demokratik bir ülke. Uluslararası hukuk kurallarına da hep uydu. Bu operasyonla ilgili
Birleşmiş Milletlerin takınacağı tavır da önemli.
Bush: 21. Yüzyılda Birleşmiş Milletler gerekli mi değil mi, ona bakıyorum. Arkadaşlarımız bunu araştırıyorlar.”

Bush’un son sözcüklerinin Erdoğan tarafından sıkça dile getirildiğini,
ancak daha da önemlisi ABD’nin Irak saldırısında BM’nin sessizliğini de anımsayalım.

* * *

Davutoğlu’nun hukuksal yolculuğu ise şöyle:

2003’te büyükelçi unvanı aldı, 2009’da TBMM dışından Dışişleri Bakanı, 2011 genel seçimlerinde milletvekili oldu. Halen Dışişleri Bakanı… Buraya kadarı hukuk kurallarıyla uyumlu… 21 Ağustos 2014’te ise 10 Ağustos’ta halk tarafından cumhurbaşkanı seçilen, ancak genel başkanlık ve başbakanlık koltuğunu bırakmayan Erdoğan tarafından AKP’nin genel başkanı ve başbakan adayı olduğu açıklandı. Bu açıklamanın hukukla ilgisi yok. Hukuken gereğinin yapılacağı yer, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından sayılan, Anayasa ve Siyasi Partiler Yasası’na göre çalışması gereken AKP kurultayı. Kurultaydaki hukuksa, çoğu kez olduğu gibi görüntü…

Bir anımsatma da ABD’den yapalım: Davutoğlu ABD’nin sevdiği isim.
Türkiye’de bürokrasi ve siyasete girdiğinde ABD çok mutluydu.
“ABD destekli” siyasetçi sözleri çok söylendi.

“Yeni Türkiye Cumhuriyeti” kitabının yazarı, CIA Türkiye Masası Eski Şefi ve Davutoğlu’nun “Stratejik Derinlik” kitabına bir hayli gönderme yapan, O’nu “Türk dış politika uzmanı” olarak tanımlayan Graham E. Fuller, kitabın “Türkiye’nin geleceğiyle ilgili dış politika senaryoları” başlıklı bölümünde, “Ahmet Davutoğlu’nun stratejik vizyonu” başlıklı sayfalarda şunları söylüyor:

“(…) gerçek anlamda bağımsız bir Türk dış politikasının entelektüel ve kavramsal temelleri sistematik biçimde ancak son zamanlarda Türk bilim adamı ve AKP’nin
dış politika başdanışmanı Ahmet Davutoğlu tarafından ortaya konulmuştur.”

“Savunduğu vizyon Batı, Orta Doğu, Rusya, Afrika ve Asya’ya karşı geniş bir bağımsız Türk politikaları demeti uygulayabilmek üzere ABD merkezli politika yöneliminden cesur bir şekilde uzaklaşmayı öngördüğü için, Birleşik Devletlerdeki bazı gözlemciler Davutoğlu’nu Amerikan karşıtı olmakla suçlamışlardır. Her ne kadar Türkiye’nin dünyadaki konumunun -geçmişteki ABD ittifakının yaptığı gibi- sınırlanmasını ve hegemonya altında kalmasını istemese de Davutoğlu’nun herhangi bir şekilde “anti-Amerikan” olarak nitelendirilmesi saflıktır.”

“Davutoğlu’nun stratejik vizyonu hiç kuşkusuz mevcut AKP dış politikası üzerinde büyük etki yapmıştır, fakat AKP dışındaki düşünürlerden direniş görmektedir, ki bunlar arasında dış politikada benzer bir maksimum esneklik ve bağımsızlık isteyen Kemalistler ve solcular vardır. Davutoğlu’nun yaptığı, dış politikada Türk milli menfaatlerine dair sistematik ve geniş vizyon formülasyonu gerçekten de tartışılabilir; ancak kapsamı ve derinliği bakımından bir benzeri olmayan bu formülasyon, halihazırda Türk dış politika düşüncesi üzerinde büyük etki yapmış durumdadır. Bu etkinin önemi ne kadar vurgulansa azdır.”

Fuller’in kitabı 2007 tarihli… Davutoğlu 2009’da dışarıdan Dışişleri Bakanı, 2011’de milletvekili, 2014’de AKP genel başkanı; başbakan olacak. Son süreçler hukuken tamamlanacak. Stratejik vizyon hukuken yerli yerine oturacak.

İşte demokratik hukuk devletinin ikiyüzlü kültürü; kurallarla kaybettiriyor,
kurallarla kazandırıyor.

Batakçı sağ siyaset, veliaht düzenini, emperyalist siyaset de küçük Amerika düzenini sürdürmede, politikalarıyla ilgili kadrolaşmayı korumakta kararlı. İlkesiz iç politika da demokrasi adı altında onları yaşatmakta kararlı.

“Hukuk” ise bir yandan AKP gericiliğinin ve sermayenin, diğer yandan emperyalizmin görüntüsü…

Emre Kongar : Davutoğlu’nun İki Şifresi


Davutoğlu’nun İki Şifresi 

portresi

Emre Kongar

Erdoğan ve Davutoğlu, AKP içinde, düşüncelerini açıkça ifade eden birkaç kişi arasındadır.

Erdoğan kendini konuşarak ifade ederken, Davutoğlu Stratejik Derinlik adlı kitabıyla düşüncelerini yazarak açıklamış bir politikacıdır…
Genel Başkanlığı ve Başbakanlığı belirlendikten sonra yaptığı teşekkür konuşmasında söyledikleri de aslında kitabında savunduğu düşüncelerin bir özetidir.
Yeni Başbakanımızı daha iyi tanımak için önce kitabına, sonra da konuşmasına bakalım.

***

1) Stratejik Derinlik kavramı: Hoş geldin Huntington!
Davutoğlu kitabında Türkiye’nin dış politikasını, tarih ve coğrafya bağlamında, toplumsal, kültürel ve siyasal yapısı açısından irdeliyor.
Bunu yaparken de, medeniyet ve medeniyete dayalı siyaset kavramı üzerinde duruyor ve bunu Almanya ve Rusya örnekleriyle, esas olarak din faktörüne (AS: etmenine) dayıyor:

Samuel P. Huntington’un dinler ve
 mezhepler üzerinden oluşturduğu “Medeniyetler Çatışması” kuramının tam bir yansıması.

İşe böyle başlayınca, elbette, Huntington’un İslam ve Türkiye hakkındaki beklentilerinin uzantıları olarak devam ediyor:
Türkiye’yi (ve dolayısıyla dış politikasını) belirleyen ana etmen, Sünni İslamdır; Cumhuriyet dönemi, bu çizgiden ayrıldığı için tarihe ve coğrafyaya karşı yanlış bir uygulama içine girmiştir.
Anımsayalım, Huntington da Türkiye’nin Batılılaşma çabalarının, Atatürk devrimlerinin yanlış ve başarısız olduğunu, Türkiye’nin yüzünü artık Arap-İslam âleminin liderliğine çevirmesi gerektiğini söylüyordu!
Davutoğlu da, aynen Huntington gibi bu durumun tarihsel ve coğrafi bir zorunluluk olduğunu söylüyor; yani ikisi de determinist!

***

2) “Restorasyon”un Türkçesi: Cumhuriyet bağlamında “Karşıdevrim”!
Davutoğlu’nun teşekkür konuşmasında kesintisiz olarak devam edeceğini söylediği “Restorasyon”, Batı dillerinde siyasal anlamda, değiştirilmiş olan
monarşik bir rejimin yeniden kurulması demek.
Bu çerçevede, “Restorasyon”un, değiştirilmiş olan Selçuklu-Osmanlı rejiminin yeniden kurulması anlamını taşıdığı açık.
Zaten kitabında da Türkiye’nin “Stratejik Derinliği”nin arkasında yatan Sünni İslamın köklerinin, Selçuklu-Osmanlı tarihinden geldiğini söylüyor.

***

Huntington’un tezlerine uygun olarak ABD’nin geliştirdiği “Ilımlı İslam” projesinin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika ile dünyayı ne hale getirdiği açık…
Davutoğlu’nun tezleri ile Türkiye’nin ne hale düştüğü de!

***

ABD yanlışını anladı ve bu yanlış yoldan döndü…
Darısı bizimkilerin başına!

Cumhuriyet portalı, 27.8.14

==========================================

Teşekkürler Sayın Kongar…

Sevgi ve saygı ile.
27.8.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net