Günlük arşivler: 28 Temmuz 2014

DÜNYADA SATRANÇ ve ÇİN


Dostlar
,

Bu yaz sıcağında Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan da boş durmuyor ve düşünüyor, yazıyor E. Amiral Türker ETÜRK gibi.. Aşağıdaki yazısında geniş olarak SATRANÇ konusunu işlediğini görüyoruz. Okunmasını dileriz.. sürükleyici..

Sn. Ercan 70’lerin ortasına yaklaşırken, pırıl  pırıl bir zihne sahip. Oldukça iyi bir zekaya ve us yürütme (muhakeme) gücüne sahip.. O’nu değerlendirmek haddimiz değil ama gözlemlerimiz de bunlar..

Sevgi ve saygıyla
29.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==============================================

DÜNYADA SATRANÇ ve ÇİN  


Değerli arkadaşlar,

“Dünyada Satranç” konulu ileti üzerine en çok merak edilen şey, neden bilim ve teknolojide oldukça ileri olan Doğu Ülkeleri Çin, Kore ve Japonya’nın Satrançta pek adının geçmediğidir. Doğru, Henüz bu üç ülkeden bir Dünya Satranç Şampiyonu çıkmadı; ama unutmayalım Hindistan’dan Batıya, Avrupa’ya yayılan Satranç Doğuya uzanamamıştı. Oralarda zaten 2500 yıldan beri oynana gelen bir başka strateji oyunu vardı: GO

 
photograph of Go equipment with game in progress
 
Go Çin’den Kore’ye ve Japonya’ya dek yayılmış, şimdilerde tüm Dünya’da oynanan bir zeka oyunudur.. Satranca göre çok daha basit görünümlü ve basit kurallarla 19×19 matris üzerinde 180 ak ve 180 kara taşla oynanıyor. 
Amaç olabildiğince büyük bir alanı fethetmek. Tabii bu arada düşman taşları da tutsak alınabiliyor. İlginç olanı, Go için yazılmış Bilgisayar programları Satrançta olduğu ölçüde etkin değiller…

Her alanda olduğu gibi Satrançta da Çin Batıyla yarış içindedir; Olimpiyatlara katılıyor ve iyi dereceler alıyorlar… Şu anda yalnızca 34 GM 
(Grand Master) var Çin’den. (Nüfusa oranla 280 kadar GM olması gerekirdi. Satrançta tartışmasız Dünya lideri olan Rusya, Dünya ortalamasının 8 katı fazla GM sahibi…)
Satrançta henüz emekleme döneminde olan özellikle Çin’in kısa sürede (erkeklerde) Dünya lideri olacağına inanıyorum. Kadınlarda 1990’dan bu yana tam 6 kez Dünya şampiyonluğu aldılar…
Xie Yun 1993.jpg
1991-1996 ve 1999-2001 Dünya Satranç Şampiyonu Xie Jun(2574) 

{{{image_size}}}
2013 Dünya Şampiyonu Yifan Hou (2610)
 
Olimpiyatlarda aldıkları 1., 2., 3. derecelerine göre, Satrançta Dünyanın en başarılı 20 ülkesi arasında artık Çin’i de görüyoruz;
  1.  Rusya (24-4-1)  
  2.  ABD  (5-5-9)  
  3.  Macaristan (3-6-2)
  4.  Yugoslavya (1-6-5) 
  5.  Ermenistan (3-0-3) 
  6.  Ukrayna (2-1-3) 
  7.  Polonya (1-2-3)  
  8.  İngiltere (0-3-3) 
  9.  Almanya (1-1-3)
  10.  Arjantin (0-3-2)
  11.  Çekoslovakya (0-2-1) 
  12.  Hollanda (0-1-1) 
  13.  İsveç (0-1-1)  
  14.  Israil (0-1-1)  
  15.  Bosna (0-1-0)  
  16.  Çin (0-1-0)  
  17.   Danimarka (0-1-0)  
  18.  Özbekistan (0-1-0) 
  19.  Bulgaristan (0-0-1) 
  20.  Estonya (0-0-1) 
2006 Olimpiyatında 2. olan Çin Satranç Takımı

Ek-En iyi ilk on oyuncusuna göre en güçlü 20 Ülke

 

     Ortalama Elo GM sayısı   IM sayısı
1 Rusya 2748 227 504
2 Ukrayna 2695 83 196
3 Çin ! 2680 34 27
4 Fransa 2667 46 103
5 Ermenistan 2654 37 23
6 Macaristan 2652 52 112
7 Hindistan 2650 36 79
8 ABD 2649 85 125
9 Hollanda 2643 31 80
10 Almanya 2632 82 237
11 Polonya 2631 38 99
12 Israil 2625 40 49
13 Azerbaycan 2625 20 21
14 İngiltere 2621 35 57
15 Bulgaria 2605 36 54
16 İspanya 2598 43 111
17 Gürcüstan 2591 29 37
18 Küba 2585 19 41
19 Hırvatistan 2584 31 61
20 Çek C. 2583 30 75
Kırmızı Ülkeler Olimpiyatlarda da ilk 20 başarılı Ülke arasındalar.
***
 
DÜNYADA SATRANÇ ve TÜRKİYE 


Değerli arkadaşlar,
Sizlere ileti göndermek için Bilgisayar başında geçirdiğim zamanın dışında, eğer bir konferans veya söyleşim yoksa, ya ADD’de ya Ulusal Eğitim derneğindeyim, ya da Satrançla vakit geçiriyorum. Tabii bizim oynadığımız satranç, hoşça vakit geçirmek amacıyla bir araya gelmiş arkadaşlar arasındaki kahve satrancı.
Dünyada Satranç çok önemli bir “zihinsel spor” olarak kabul ediliyor, Olimpiyatlar ve Dünya Şampiyonaları düzenleniyor. Hatta öyle ki, öbür sporlarda olduğu gibi Satrançta da maç öncesi doping testi bile yapılıyor! Oysa zihinsel performansı (AS: Başarımı) artıracak bir maddenin varlığı henüz kanıtlanmadı; hatta tam tersine, bu amaçla alınan ilaçların olumsuz yan etkileri daha çok. 
 
Satrancın 6. yüzyılda Hindistan’da doğduğu söylenir. O zamanki adıyla Çatu-Ranga (Dört-Grup 1.Erler, 2.Süvariler, 3.Arabalar, 4.Filler) olarak bilinen bu Savaş oyunu İran üzerinden Anadolu’ya ve Araplar aracılığı ile İspanya üzerinden Avrupa’ya yayıldı. Ülkelere göre farklı kurallarla oynanan bu oyunu Avrupalılar bugünkü oyun kurallarıyla standart duruma 
getirdiler.
Polska Ressam W. Stanislaw Chlebowski (1835-1884) 
-İstanbul’da Satranç Oyuncuları-
1850′den başlayarak Avrupa’da ve sonra hemen bütün Dünyada standart kurallarla turnuvalar düzenlenmeye başladı… 1927’de Londra’da 16 Avrupa ülkesinin katılımı ile ilk Resmi Satranç Olimpiyatı düzenlendi. 2012’de İstanbul’da düzenlenen 40. Olimpiyatta Ermenistan Takımı Şampiyon olurken, ikinciliği Rusya, üçüncülüğü de Ukrayna takımları kazanmıştı.
**

Boris Spasky ve Robert Fisher arasındaki Dünya şampiyonluğu unvan maçı yüzyılın maçı olarak büyük ilgi çekmişti. 24 güçlü aday arasından %80 performansla 1. olan Robert (Bobby) Fisher Dünya Şampiyonu, Boris Spassky’nin karşısına çıkmış ve 21 oyunluk maçı 12,5-8,5 kazanmıştı. (Sonradan Karpov, unvanı tekrar Rusya’ya taşıdı.) Rusya ve ABD arasında adeta bir Savaş düzeyinde ilgiyle izlenen bu maçtan sonra tüm Dünya’da Satrancın popülaritesi çok yükseldi. Son zamanlarda Olimpiyatlara 150 dolayında ülke katılıyor. Türk takımının bu Olimpiyatlarda şimdiye dek en iyi derecesi 34. lük oldu. Ortalama 50. dolayında bir derece alıyoruz. 
 
Satranç oyuncularını Uluslararası maçlarda elde ettikleri başarılara göre puvanlayan Dünya Satranç Federasyonu FIDE tarafından belirlenmiş yaklaşık 1500 kişilik GM listesinde (Grand Master / Büyük Usta) Türkiye’den 9 GM bulunuyor. (Nüfusumuza oranla 15-16 GM olması gerekirdi). Hoşnutluk verici bir gelişmeden söz edelim; gençler arasında Satranç sevilmeye ve Ülkemiz genelinde yayılmaya başladı. Artık Satrançta da Uluslararası başarılar elde edebiliyoruz.
avrupa
2014 Romanya’da düzenlenen Avrupa 18 yaş altı Gençler Şampiyonasında Türk takımı Avrupa Şampiyonu oldu! (23.7.2014)
İlk resmi Dünya şampiyonu W. Steinitz’ten sonra aradan geçen 128 yılda toplam 15 Dünya Satranç Şampiyonu var ! Sporun başka hiçbir alanında bu kadar az sayıda şampiyon bulunmuyor. Olimpiyatlarda en iyi başarımı (performansı) gösteren Satranççılar arasında Tal (%81), Karpov (%80), Petrosyan (%80), Smyslov (%80) ve Kasparov (%79) dikkati çekiyor.. Dünya Şampiyonluk yaşı da 50’lerden 22’ye dek düşmüş durumda…
Wilhelm Steinitz (1836 Prag, 1900) Dünya Şampiyonu 1886-1894
Satrançtan örnek alındığında, insanın zihinsel Performansının 20-30 yaş arasında tepe (zirve) yaptığını, ~50 yaşından başlayarak inişe geçtiğini söyleyebiliriz… Ne de olsa 20 yaşına dek en üst kapasitesine ulaşan insan beyninin gelişimi yavaşlıyor, duruyor ve her saniye ~5 hücresini yitirmeye başlıyor… (Ölen mavi hücreler ne yazık ki yenilenmiyor; ama dert değil, 80 yaşına kadar yitirilen toplam hücre sayısı başlangıçtaki 100 milyar hücrenin en çok 10 kadarıdır…) 
Evet, şimdi izninizle Satranç oynamaya gidiyorum.
Sevgilerimle. æ
(Prof. Dr. D. Ali ERCAN)
OLİMPİYATLARDA EN BAŞARILI SATRANÇ ŞAMPİYONLARI
(ELO Dereceleriyle)

2620-Vasily V. Smyslov (1921 Moskova-2010) DŞ1957-58 


2645-Tigran V. Petrosyan (1929Tiflis-1984)  DŞ1963-1969 


2705-Mikhail Tal (1936-Riga1992)   DŞ 1960-1961 


2780-Anatoly Y. Karpov (1951 Chelyabinsk) DŞ 1975-1985 


2850-Garry K. Kasparov (1963 Bakü) DŞ1985-1993
***
… ve son Dünya Şampiyonu Norveç’ten. Elo sayısını 2880’e yükseltti !
 
2880 – Magnus Carlsen (1990Tønsberg) Dünya Şamiyonu 2013

Din maskeli soyguncular..


Türker ERTÜRK

Din maskeli soyguncular..

Maske

Bir yandan yolsuzluktan – rüşvetten düşük (sabık) Bakan Egemen Bağış‘ın

“Bakara – makara” nakaratı, bir yandan Başbakan başta olmak üzere AKP’lilerin
ölçüsüz – ve hukuksal deyimi ile sebepsiz- varsıllaşması…

Bir yandan yaygın halk kitlelerinin yoksullaştırılması ve borçlandırılması,
gelir dağılımının iyice adaletsizleşmesi,

Türkiye’nin Dolar milyarderi yetiştirmede dünyada başlarda gelmesi..

Bir yandan da ülkenin giderek dincileştirilmesi..

Başbakan’ın Cumhurbaşkanı adaylık sürecindeki bağışları bile açıkla(ya)maması..

İşte saydam, ileri ve AKP’nin RTE’si – RTE’nin AKP’sinin “İSLAMİ DEMOKRASİ”
bu olsa gerek; Türkiye’nin de başını göğe erdiren..

Nedense, yolsuzluk – rüşvet – kokuşma ve ülkenin dinciliğe boğulması doğru orantılı.. Aralarında çok yüksek bir korelasyon var.. Bilimsel olarak sorgulamak zorundayım :

“Korelasyon” kesin ve güçlü de; acaba aradaki bu bağ neden – sonuç ilişkisi mi??

Yoksa, bize bu “halkta karşılığı olmayan” saçma sapan (absürd) sorular sorduran “Adrassan’ın açık hava saunası” mı??

Türker paşa tatil matil dinlemeden üretiyor; kısa, özlü ve vurucu..
Okumayan halkım “kısacık” iletilerle gerçeklerle yüzleşsin, azıcık düşünsün.. diye..

Bize tatilde de rahat vermiyor (!); baksanıza neler çağrıştırdı ve yazdırdı??

Bu arada, aylardır sitemizin manşetinde tuttuğumuz dileğimize dönük R.T. Erdoğan’dan da CB Abdullah Gül’den de tık yok..

**************

Sn. Cumhurbaşkanı A. Gül, Başbakan R.T. Erdoğan, Düşük (Sabık) Bakanlar;

İsviçre Hükümeti’ne açık resmi yazı yollayın; 
Şaibe altındayım..” deyin..
Aklanmak için hesaplarınızı kamuoyuna açıklamaya onları açıkça yetkilendirin!
İddialar asılsızdır..” demekle olmaz.. “İspatlamayan şerefsizdir..” diye gürlemekle de..
Biliyorsunuz ki “İsviçre Bankaları” 3. kişilere bilgi vermezler. Öyle olduğu için “İsviçre Bankaları” olmuşlardır.. Tek yol sizin onlara yazılı “açıklama” talimatı vermenizdir.
Yalnız sizin de değil; 1. derece yakınlarınız dahil. Yakın erim de değil; en az 10 yıllık hesap hareketleriyle. 
Kayıp trilyon davasını, Wikileaks belgelerini kamuoyu unutmadı.

Sayın TBMM Başkanı Cemil Çiçek;

Bir Parti TBMM’ye dilekçe verdi aylar önce.. Bu konuyu İsviçre’den sizin sormanız için. Aylardır gereğini yapmadınız! Niçin? Halkı belki bir süre atlatabilirsiniz
ya kendinizi ve tarihi??

Deniz Baykal tam da böyle yol izledi yakın geçmişte ve aklandı; O’na danışın..

***** ///// *****

Bu durumda ispatlamayan mı müfteri, kanıtlamayı engelleyen mi?

Sevgi ve saygıyla
28.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

TAYYİP’in YALANLARI


TAYYİP’in YALANLARI

İşte Köşk sürecinde ekonomide başarı masalları anlatıldığı ‘Tayyip yalanları’
+ Nüfus çoğalıyor, Esnaf ve tüccar sayısı azalıyor..

YALAN 1: İSTİKRARIN VE BÜYÜMENİN GÜVENCESİ

YALAN 2: REFAH HALKA YAYILDI, ADİL PAYLAŞIMIN ÖNDERİ OLDU
YALAN 3: İNSANI MERKEZE ALDI
YALAN 4: DEMOKRASİYLE BİRLİKTE EKONOMİ DE GÜÇLENDİ
YALAN 5: İHRACAT REKORLAR KIRDI
YALAN 6: KİŞİ BAŞINA GELİR ARTARAK 10 BİN DOLARI GEÇTİ
YALAN 7: TCMB REZERVLERİ 28 MİLYAR DOLARDAN 136 MİLYAR DOLARA ÇIKTI
YALAN 8: IMF’YE BORCUMUZ KALMADI, ŞİMDİ IMF’YE BORÇ VERİYORUZ
YALAN 9: EKONOMİ AYAĞA KALKTI
YALAN 10: “BÜYÜME İSTİKRAR KAZANDI”
YALAN 11: 2023 HEDEFİMİZ EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLMAK
YALAN 12: DEĞİŞİMİN LİDERİ ERDOĞAN

“ERDOĞAN, TÜRKİYE’NİN SIRTINA YÜK”

İşte ‘Tayyip yalanları’

CHP, Erdoğan’ın Köşk seçim süreci için hazırladığı ve ekonomide başarı masalları anlattığı gazete ilanlarına kapsamlı bir raporla yanıt verdi.

CHP Ekonomi Politikaları Genel Başkan Yardımcılığı’nın Genel Başkan Yardımcısı
Prof. Faik Öztrak’ın eşgüdümünde hazırladığı 101. Ekonomik Görünüm Raporu’nda, Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın seçim sürecinde gazetelere ekonomideki genel durumla ilgili verdiği ilanlarda yer alan iddialar değerlendirildi.

Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın iktidarın tüm imkanlarını kullanarak adaletsiz bir yarış yürüttüğüne dikkat çekilen raporda, Erdoğan’ın 12 yıllık iktidarın etkisiyle statükonun
ta kendisi haline geldiği ifade edildi. Cumhurbaşkanı seçim sürecinde Erdoğan’ın ekonomiyle ilgili verdiği ilanlarda, ilan başlığı dışında yer alan 15 cümlenin neredeyse tamamının yanlış ya da eksik bilgi içerdiğinin belirtildiği raporda, “Yanlış bir kez olursa bunun adı hatadır. Ancak aynı metinde yanlışlar arka arkaya tekrarlanırsa bunun adı katmerli yalandır.” denildi.

Rapora göre Erdoğan’ın ilanlarında yer alan 12 iddiaya karşı ekonomideki durumu ortaya koyan 12 gerçek şöyle:

YALAN 1: İSTİKRARIN VE BÜYÜMENİN GÜVENCESİ

Gazete ilanlarında Cumhurbaşkanı adayı Erdoğan’ın “Ekonomik istikrarın ve hızlı büyümenin güvencesi olduğu” iddia ediliyor. Oysa, AKP iktidarlarında büyüme hızı sürekli geriledi. AKP, 2003-2007 yıllarını kapsayan ilk iktidar döneminde bir önceki iktidarın 2001 krizi sonrasında ekonomide siyasi bedelini göze alarak yaptığı mıntıka temizliğinin meyvesini yedi. Ekonomi ilk 4 yılda adeta otomatik pilotla idare edildi.
Ta ki 2008 yılına kadar… 2008’de küresel iklimde sıkıntıların başlamasıyla büyüme hızı bu tarihten başlayarak sürekli gerilemeye başladı. AKP’nin 2008-2011 yıllarını kapsayan 2. kinci döneminde ve 2012-2013’ü kapsayan 3. döneminde büyüme hızı % 3’lere kadar düştü. Tüm AKP iktidarları döneminde elde edilen büyüme hızı ise Türkiye’nin geçmişteki büyüme hızlarının gerisinde kaldı. Türkiye’nin çok partili yaşama geçtiği 1946 yılı ile AKP’nin göreve geldiği 2002 arasında ortalama büyüme hızı yüzde 5,1 idi; AKP’nin iktidarda olduğu 2003‐2013 döneminde ortalama büyüme hızı ise yüzde 4,9 oldu.

AKP’nin üniversite sevdası gençleri perişan etti
AKP’nin üniversite sevdası gençleri perişan etti


YALAN 2: REFAH HALKA YAYILDI, ADİL PAYLAŞIMIN ÖNDERİ OLDU

Refahın halka yayıldığı bir ülkede vatandaşların karnının tok sırtının pek olması gerekir. Buna karşın TÜİK rakamlarına göre Türkiye’de nüfusun %56’sı (41,3 milyon kişi) sofrasına iki günde bir, tek bir kap et yemeği koyamıyor; %35’i (25,8 milyon kişi) eskiyen elbisesini değiştiremiyor; %37’si (27,4 milyon kişi) evini kış gününde ısıtamıyor; %57’si (42,2 milyon kişi) borçlarının altında eziliyor; %86’sı (63,2 milyon kişi) bir haftalık tatile çıkamıyor. İlandaki iddiaların aksine “adil paylaşım” konusunda da Türkiye sonlarda. Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Teşkilatı (OECD) verilerine göre Türkiye, 34 OECD üyesi ülke içinde “geliri en adaletsiz dağılan 3. ekonomi.”

YALAN 3: İNSANI MERKEZE ALDI

AKP elinde geçen son 11 yılda uygulanan ekonomi politikalarının merkezinde vatandaş değil “rantiyeciler, faiz lobileri ve sıcak paracılar” var. AKP döneminde vatandaş borca battı, en insani taleplere bile TOMA’larla, biber gazlarıyla cevap verildi, toplum oy uğruna etnik ve inanç kimliği temelinde ayrıştırıldı. Kamu kaynakları millete kaşıkla; faizciye, rantçıya ve sıcak paracıya kepçeyle aktarıldı. AKP göreve gelmeden önceki 27 yılda devletin faiz ödemesi 251 milyar dolardı; son 11 yılda devletin ödediği faiz 367 milyar dolara ulaştı. Yalnızca devletin değil, ailelerin faiz ödemesi de son 11 yılda katlandı. AKP’nin göreve geldiği 2002 yılında ailelerin faiz ödemesi 1,6 milyar dolardı; 11 yılda %1073 artarak 2013’te 19,2 milyar dolara çıktı. Sıcak paracılar da bu dönemde karına kar kattı. 2002’de borsaya 1 milyon dolar getiren Londralı bankacının parası yaklaşık 11,5 yılda 6,3’e katlanarak 6 milyon 341 bin 281 dolar oldu.
Faiz lobileri ve sıcak paracılar köşeyi döndü.

Kocaeli'nde fabrikaları yıkıp konut yapacaklarKocaeli’nde fabrikaları yıkıp konut yapacaklar

YALAN 4: DEMOKRASİYLE BİRLİKTE EKONOMİ DE GÜÇLENDİ

Türkiye AKP döneminde giderek otoriter bir yönetim tarzına doğru ilerledi, Türkiye demokrasisi “hibrit” veya “kısmi demokrasi” şeklinde tanımlanır oldu. Ekonomi, kurum ve kuralların yok sayıldığı keyfi bir anlayışla yönetildi. Ekonomide kırılganlıklar arttı. ABD Merkez Bankası’nın para musluklarını kısma sinyalini verdiği 2013 yılının Mayıs ayından bu yana Türkiye en kırılgan ekonomiler arasında sayılır hale geldi. Türkiye’nin üyesi olduğu OECD, Dünya Bankası, Uluslararası Finans Enstitüsü gibi uluslararası kuruluşlar, Türkiye’yi en kırılgan ekonomi listelerinde başa koymaya başladı. Son olarak ABD Merkez Bankası, “Türkiye’yi yeni küresel konjonktürün en kırılgan ekonomisi” ilan etti.

YALAN 5: İHRACAT REKORLAR KIRDI

Son 11 yılda ihracat 4 kat artarken; ithalat aynı dönemde 5’e katlandı. Türkiye’nin ithalata bağımlılığı olağanüstü arttı. 2002’de her 100 dolarlık ihracat için 143 dolarlık ithalat yapılırken; 2013’de her 100 dolarlık ihracat için 166 dolarlık ithalat yapılır oldu. Ekonomide artan “ithalat bağımlılığının” faturası rekor dış ticaret açığı ve cari açıklar olarak kesildi. Cumhuriyetin kurulduğu 1923’den 2002’ye kadar Türkiye ekonomisinin verdiği toplam dış ticaret açığı 247 milyar dolarken; 11 yılda verilen toplam dış ticaret açığı 687 milyar dolara ulaştı. 2002 yılında Türkiye dünyanın en yüksek cari açığına sahip 40. ekonomisiydi; 2011’de üçüncülüğe yükseldi, 2013 itibariyle Türkiye dünyanın en yüksek cari açığını veren 4. ekonomisi oldu. Türkiye en yüksek cari açık veren ülkeler sıralamasında ilk beşe yerleşti.


YALAN 6: KİŞİ BAŞINA GELİR ARTARAK 10 BİN DOLARI GEÇTİ

Türkiye’de kişi başına gelir “ucuz döviz kuru” ve “enflasyon” ile hormonlanarak 2008’de 10 bin doları aştı. O tarihten bu yana ise 10 bin dolar tuzağına takıldı, kaldı. Döviz kuru ve fiyat hareketlerinin arındırıldığı gerçek kişi başına milli gelir ise aslında çok daha sınırlı bir artış gösterdi. 2002’deki 3 bin 492 dolar olan gerçek kişi başına milli gelir, fiyat ve kur etkilerinden arındırıldığında 2013’te ancak 5 bin 115 dolar seviyesine gelebildi.

YALAN 7: TCMB REZERVLERİ 28 MİLYAR DOLARDAN 136 MİLYAR DOLARA ÇIKTI

Merkez Bankası’nın kasasında tuttuğu döviz rezervi dış finansman koşulları bozulduğunda ekonomiyi koruyacak bir tampon vazifesi görür. Bu nedenle Merkez Bankası rezervlerinin vadesi bir yıldan önce gelen kısa vadeli dış borçlar ile ülkenin bir yıllık cari açığı karşılayabilecek bir seviyede olması bu amaca hizmet edecek bir rezerv düzeyi olarak kabul edilir. Şu an TCMB kasasındaki rezerv yalnızca kısa vadeli dış borca yetiyor. Oysa bir de dışarıdan finanse edilmesi gereken cari açık var. 2002 yılında her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için TCMB kasasında 166 dolar rezerv varken, 2014 Mayıs ayı itibariyle her 100 dolarlık kısa vadeli dış borç ve cari açık için TCMB kasasında yalnızca 71 dolar döviz rezervi var. Türkiye’nin dünyanın en kırılgan ekonomilerinden biri kabul edilmesinin ardında büyük ölçüde bu tablo yatıyor.


YALAN 8: IMF’YE BORCUMUZ KALMADI, ŞİMDİ IMF’YE BORÇ VERİYORUZ

Ekonomisi Türkiye’ye benzeyen Brezilya, Arjantin gibi ülkeler IMF ile kredi anlaşmalarını
2005 ve öncesinde sonlandırdı. Türkiye ise bu iktidar döneminde (2005 yılının Mayıs ayında) IMF ile 19. stand-by anlaşmasını imzaladı. Yaklaşık 10 milyar dolarlık bu anlaşmanın kredi taksitleri 2008 yılına kadar kullanıldı, borcu ise 2013’te bitti. Dolayısıyla IMF’ye ödenen borç AKP’nin kendi kullandığı kredinin borcu. Bunun yanında önceki iktidar döneminden kalan yaklaşık 5 milyar dolarlık kredi de yine bu iktidar döneminde kullanıldı. Büyük ölçüde kendi kullandığı krediyi ödemekle övünen bir iktidar olsa, olsa “yüzsüz” bir iktidardır.

IMF’ye borç veriyoruz ifadesi de iktidarın bir başka yalanı. IMF’ye verilen “borç” değil “söz”dür. IMF’nin kaynaklarını artırmak ve çeşitlendirmek üzere 2012’de başlayan çalışmalar neticesinde G-20 üyesi ülkelerden IMF’ye 456 milyar dolarlık kaynak taahhüdünde bulunuldu. Bunun 5 milyar dolarlık bölümü Türkiye tarafından taahhüt edildi. IMF bu tutarı ancak ihtiyaç duyması durumunda kullanacak. Dolayısıyla IMF’ye verilen tek sent borç bulunmadığı gibi, bu tutar IMF tarafından kullanılsa bile TCMB rezervlerinde de görünmeye devam edecek. AKP, IMF borcunu ödedik deyip ülkenin çığ gibi büyüyen dış borcunu ve özelleştirmelerle elden çıkan kamu varlıklarını gözlerden saklıyor. 22 milyar dolarlık IMF borcunu ödemekle övünen statükonun adayı, Türkiye’nin dış borcunu üçe katladığını söylemiyor.

2002’de 130 milyar dolar olan Türkiye’nin dış borcu 2014 Mart ayı itibariyle 387 milyar dolara çıktı. 2002’de her bir Türkiye Cumhuriyeti vatandaşına düşen dış borç 1.963 dolar iken; 2013 sonunda her bir vatandaşın sırtına yüklenen dış borç 5 bin 103 dolara yükseldi. Dolayısıyla IMF borcu devletin sırtından alınıp katmerli bir şekilde dış borç olarak milletin sırtına yüklendi.

YALAN 9: EKONOMİ AYAĞA KALKTI

AKP ekonomi için kritik önemdeki 12 yılı heba etti. Küresel ekonominin çok elverişli bir döneminde Türkiye ekonomisinin rekabet gücünü artıracak ikinci nesil reformlar yapılmadı, 2001 krizinin ardından ekonomide şeffaflık ve öngörülebilirlik adına yapılmış ne kadar birinci nesil reform varsa bunlardan da geri dönüş başladı. Ekonominin başındaki Başbakan Yardımcısı’nın son açıklamaları AKP döneminde geçen yılların nasıl heba olduğunu ortaya koyuyor. Başbakan Yardımcısına göre Türkiye’nin, “işgücü piyasası, eğitim, enerji, hukuk, iç tasarrufların artırılması” gibi alanlarda reform ihtiyacı var. Bu açıklama bile AKP’nin 12 yılı Ağustos böceği gibi geçirdiğinin itirafı gibi.

YALAN 10: “BÜYÜME İSTİKRAR KAZANDI”

(Gerçek eşittir “Yalan 1.”)

YALAN 11: 2023 HEDEFİMİZ EN BÜYÜK 10 EKONOMİDEN BİRİ OLMAK

Türkiye ekonomisi 1980’den bu yana dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biridir. Bu nedenle Türkiye 1999’da G-20′ye kabul edildi. Son dönemde yüzde 3’lere gerileyen büyüme hızı ile Türkiye ilk 10 ekonomi arasına giremez. Mevcut statüko “üretimi” değil “tüketimi”; “sanayi ve tarımı” değil “AVM’leri”; “geliri artıran” değil “borcu artıran” ekonomi politikalarını devam ettirdiği sürece ilk 10 ekonomi arasına giremeyiz.

YALAN 12: DEĞİŞİMİN LİDERİ ERDOĞAN

Bu iktidar 12 yıllık görev süresinde devletin her köşesine sindi. İktidar “statüko”, iktidarın lideri de “statükonun lideri” haline geldi. Yönetimde artan otoriterleşme Türkiye’nin sosyal ve ekonomik dengelerini tehdit eder durumda. Statükonun lideri, şimdi de demokrasinin olmazsa olmazı olan denge-fren mekanizmalarını tamamen yok ederek, güç ve yetkinin tek elde yoğunlaştığı bir başkanlık sistemiyle otoriterleşen yönetimini taçlandırmanın peşinde. Statükonun Cumhurbaşkanı adayı parlamenter demokrasiye adeta savaş açtı. Oysa Türkiye’nin içinde bulunduğu coğrafyada ve tüm İslam dünyasında göreli bir huzura sahip tek ülke parlamenter demokrasiyle yönetilen Türkiye Cumhuriyeti, “statükonun” özendiği başkanlık ya da yarı başkanlık sistemiyle yönetilen çevre ülkeler ise yangın yeri.

“ERDOĞAN, TÜRKİYE’NİN SIRTINA YÜK”

CHP’nin raporunda Türkiye’nin daha kucaklayıcı, vatandaşına hesap veren, şeffaf bir Yürütme organına, yürütme organını gerçek manada dengeleyen ve denetleyen yasamaya; etkin ve adil çalışan bir yargı sistemine ihtiyacı olduğu vurgulandı. Raporda, Türkiye’de aşı ve işi artırmanın yolunun yıpranan kurumların, esnetilen kuralların tamir edilmesinden geçtiği vurgulanarak şu ifadelere yer verildi:

“10 Ağustos’taki Cumhurbaşkanlığı seçimi bu yolda önemli bir fırsattır. Hukukun üstünlüğünü koruyup, kollayacak; kurumlar arasında eş güdüm ve uyumu sağlayıp, gözetecek, parlamenter demokrasiyi savunan ve sistemin eksikliklerini gidermeye yardımcı bir Cumhurbaşkanı bu topraklara yatırım ve iş ekip, “ekmek” hasat edilmesine önemli katkı sunacaktır. Aday Erdoğan Türkiye’nin sırtında artık bir yüktür. Türkiye bu yükten kurtulma fırsatını 10 Ağustos’ta kullanmalıdır.” (ANKA)

=====================================

Emek verip hazırlayanlara teşekkür ederiz..

Sevgi ve saygıyla
28.7.2014, Adrassan

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Muazzez İlmiye Çığ; Atatürkçü geçinip Erdoğan’a çalışanları kutluyor!..


Muazzez İlmiye Çığ; Atatürkçü geçinip Erdoğan’a çalışanları kutluyor!..

Sevgili okurlarım,

Atatürk’ü sevmek, O’nun ilke ve devrimlerine yürekten bağlanmak ve O’nun idealindeki çağdaş Türk kadını olmak” denildiğinde hemen akla gelen adlardan biri, dünyaca saygın bilim insanlarımızdan Sümerolog Muazzez İlmiye Çığ’dır.

Ancak Muazzez Hanım, son günlerde çok üzüntülü. Dokunsanız ağlayacak gibi.
O’nun niçin bu kadar dertli olduğunu aşağıdaki satırları okuyunca, siz de anlayacaksınız. İşte Sayın Çığ’ın, benim aracılığımla içini döktüğü ikinci mektup:

* * * *

“Sevgili Uğur Dündar,

Nasıl içim yanıyor, nasıl üzüntülüyüm anlatamam. O nedenle sizinle dertleşmek istedim.
Akıllarına güvendiğim, kendilerine çok değer verdiğim kimseler bile, durmadan
Prof. Ekmeleddin aleyhinde konuşuyorlar.

Peki karşılarında Tayyip’ten başka namzet var mı ki?..


Öyle ise, Tayyip’e oy verecekler demektir! Haydi vermediler diyelim.

Boş oy kullanmaları halinde de yine kazanacak olan Tayyip!
Boykot yapacaklar için de aynı durum geçerli.


Tayyip başa geçtiğinde ne yapacağını anlatıyor.

Madem Prof. Ekmeleddin aleyhinde atıp tutan bu grup Cumhurbaşkanı için bu kadar duyarlıydı, neden çok daha önce istedikleri gibi bir adayı belirleyip ortaya atmadılar?
Kaldı ki, Atatürkçü biri seçilse Tevhid-i Tedrisat Kanunu başta olmak üzere
Devrim Kanunlarını geri getirebilecek mi? Bütün okulların imam hatipleşmesini önleyebilecek mi? Okullardaki çağ dışı eğitimi çağdaş düzeye dönüştürebilecek mi?

Cumhurbaşkanının yapacakları anayasa ile belirlenmiş. Ancak bazı aşırı eylemleri frenleyebilir. Hepsi o kadar.

* * * *

Ben daha ilk günden itibaren, içinde bulunduğumuz ortamda Sayın Ekmeleddin’den daha üstün biri çıkarılmaz ise, oyumu O’na vereceğimi söyledim.
“Bu koşullarda bundan iyisi olmaz..” dedim.

Herhalde kimse benim kadar Atatürkçü değildir.
Ama ben bugünkü ortamda, her şeyden önce ülkemi düşünüyorum.

Bakın, ülkemiz elden gidiyor. İçimiz, dışımız düşman dolu. Ortada güvenebileceğimiz bir devlet kalmadı. Hırsızlık, yalan, dolan, her türlü ahlaksızlık, almış başını gidiyor.
Kadın cinayetleri her geçen gün artıyor.

Çevremiz mezhep çatışmaları nedeniyle kan gölüne dönüşmüş durumda.
Allah korusun ülkemizde iç savaş çıkabilir.

Bu gergin ve tehlikeli ortamda el ele vereceğimiz, birlik, bütünlük sergileyeceğimiz yerde, hiç gereği yokken sen-ben tartışmaları yapıyoruz.

Atatürk olsaydı, bu anlamsız davranışlarda ısrar edenleri çok kınardı.

Sayın Prof. Ekmeleddin İhsanoğlu’na karşı çıkarak, Tayyip Erdoğan’a Cumhurbaşkanı olma yolunu açmaya yardım edecek olan “Atatürkçü geçinenler”, sizi bu çabalarınızdan (!) ötürü, yüreğim cayır cayır yanarak kutluyorum!!!!

Sevgili Uğur Dündar,

Başınızı çok ağrıttım ama hep içimi dökecek bir dost bildim sizi.
En içten sevgi ve saygılarımla…

Muazzez İlmiye Çığ

* * * *

Muazzez Hanım’ın yazdıklarını aynen aktardım.
Duygu ve düşünceleri, ayrıca yoruma gerek bırakmayacak kadar net.
Ne diyeyim?
Özlemini duyduğumuz birlik ve bütünlüğü sağlaması umuduyla
hepinizin bayramını kutlar, sağlık ve mutluluklar dilerim.

Uğur Dündar
SÖZCÜ,
27.7.14

http://sozcu.com.tr/2014/yazarlar/ugur-dundar/muazzez-ilmiye-cig-ataturkcu-gecinip-erdogana-calisanlari-kutluyor-565549/