Günlük arşivler: 24 Temmuz 2014

LOZAN’A SELAM!


LOZAN’A SELAM!

portresi

 

Dr. Ceyhun BALCI
23.7.2014

 

 

91. yıldönümünde Lozan’ı nasıl anlamalı? 

İçinden geçtiğimiz dönemde Cumhuriyet’in yerle bir edilmekte olduğu düşünüldüğünde Lozan’ın da başarısızlıkla özdeşleştirilme çabalarına şaşırılmamalı!

indir

Lozan’ı anlamak için soru-yanıtlardan oluşan bir kitap.

Lozan’da sonuca ulaştırılamayan 3 ana başlık vardı!

1. Hatay Sorunu : Bilindiği gibi Lozan’da sonuca bağlanamasa da; Hatay 1939’da Türkiye’ye katıldı. Sonuçta biraz gecikmeyle de olsa mutlu sona erişilmiş oldu.
(AS: Atatürk’ün sağlığını tehlikeye atacak olağanüstü özverisi ve çabasıyla..)

2. Boğazlar Sorunu : Lozan’da Boğazlar üzerindeki Türk egemenliğinin kabul ettirilmesi başarılamadı. Boğazların sahibi Türkiye askerini Boğazlar çevresinden çekmek durumunda kaldı. Sorun 13 yıl sonra (AS: 1936’da) Montrö’de Türkiye’nin istediği biçimde bağıtlandı. Boğazlar üzerindeki egemenliğimiz kabul ettirildi.


3. Musul Sorunu : Ulusal Ant (Misakı Milli) sınırları içinde yer alan Musul sorununun çözümü Lozan’da İngiltere tarafından engellendi. Sorunun Milletler Cemiyeti’nce çözüme kavuşturulması kararı alındı. 1925’te çıka(rtıla)n Şeyh Sait İsyanı Musul sorununun çözümü önüne engel olarak çıkartıldı. Önceki ikisi gibi
yıllar sonra da olsa bu sorun Türkiye’nin istediği biçimde çözülememiş oldu.
Lozan’da çözüme kavuşturulamamış olup sonrasında da çözüme eriştirilemeyen
tek sorundur.

lozan antlaşması

Lozan’da Türk kurulu

Lozan söz konusu olduğunda, Antlaşmayı başarısız gösterme çabaları
“Mübadele” (AS: nüfus değişimi, exchange) üzerinden de yoğunlaştırılır.

İnsanların doğdukları, büyüdükleri ve yurt bildikleri toprakları terk etmek zorunda kalmaları hiç kuşkusuz acıklı bir durumdur. Ama, bu acıklı durumdan Lozan’ı sorumlu tutmak ya bilgisizlik ya da kötü niyet göstergesidir. Mübadele, Anadolu’daki Rumların, Yunanistan’daki Türklerle değiş tokuşudur.

Mübadele bir insanlık dramıysa bunun hesabının öncelikle emeperyalist Batı’ya ve onun maşası olmayı içine sindiren Yunanistan’a sorulması gerekir. Yunanların Küçük Asya serüveni sırasında onyıllardır komşuluk ettikleri Türklerin canına, malına ve ırzına
göz koyan Rumların hiç mi suçu yoktur? Bunların yaşandığı bir coğrafyada yan yana olabilmenin sürdürülmesi olanaklı mıydı? Derinden yaralanmış olan ilişkilerin onarılması ne derecede olanaklıydı?

Mübadele’yi insanlık dramı olarak niteleyip, onun üzerinden Lozan’a saldıranların öncelikle bu soruna ilişkin çözüm önerilerini sunmaları gerekmez miydi?

Lozan’a selam gönderirken İzmir’den Lozan’a, Montrö’ye ve hatta Hatay’a gönderilen selamları unutamayız!

lozan

Lozan Meydanı (İzmir)

İzmir’de Fuar’ın 5 kapısından biri Lozan, komşuluğundaki öbürü Montrö adlarını taşır. Kentin güneyindeki yükseltideki yerleşim ve içinden geçen cadde ise Hatay adını!
Bu ad Hatay’da halkın çektiği sıkıntıların anısına 1937’de verilmiştir.
Çok değil iki yıl sonra Hatay’ın Türkiye’ye katılımıyla Hatay adı İzmir’de bu kez coşkuyla var olmayı sürdürmüştür.

IZMIR-HATAY-CADDESI-GORUNUS-KARTPOSTAL__14019469_0 

Hatay Caddesi (İzmir)            

montro_meydani_guvercin_ucuran_kadin_heykeli15

Montrö Meydanı (İzmir)

Musul sorunu mutlu sona ermiş olsaydı, kuşkusuz İzmir’de bir yerlerde yaşatılırdı!

Yılmaz DİKBAŞ : “EFENDİ TERÖRİSTLER”


EFENDİ TERÖRİSTLER

portresi

Yılmaz Dikbaş

 

 

1. baskısı Mayıs 2009’da yapılmış olan “EFENDİ TERÖRİSTLER” adlı kitabımdan, yine gündemde olduğu için, kimi alıntıları aşağıda sunuyorum:

  • “Terörün bir savaş yöntemi olarak kullanılması engellenemez.
    Bizim için terör, bugünkü koşullarda siyasi bir savaşın bir parçasıdır.”
    İzhak Şamir, İsrail Başbakanı
  • “Ben askerlerimi, Arap kızlarının ırzlarına geçmesi yolunda cesaretlendirdim. Çünkü Filistinli kadınlar Yahudilerin kölesidir ve biz bu kölelere istediğimizi yaparız ve kimse bizden hesap soramaz. Asıl biz herkesten hesap sorarız.”
    Ariel Şaron, İsrail Başbakanı
  • “Siyonist teröristler, Filistinli Müslüman çocukları, kafalarına sopalarla vura vura öldürdüler.” Prof. Dr. Walid Khalidi, Yazar
  • “Günümüzün Arap dünyası, barbarların dünyasıdır.”
    Prof. Dr. Benny Morris, İsrailli Tarihçi
  • “Filistinli Müslüman Araplar, iki ayaklı iğrenç hayvanlardır.”
    Menahem Begin, İsrail Başbakanı
  • “Zaman içinde Filistin’in tamamına yayılacağız.”
    Prof. Dr. Haim Weizmann, İsrail Devlet Başkanı
  • “Eğer ben sıradan bir İsrail vatandaşı olsaydım ve bir Filistinliyle karşılaşsaydım, yemin ederek söylüyorum ki, ben o Filistinliyi yakarak öldürür ve öldürmeden önce ona eziyet ederdim.” Ariel Şaron, İsrail Başbakanı
  • “Bizim vereceğimiz bir kurban karşılığı, 1000 Filistinli öldürülmelidir.”
    Michael Kleiner, İsrail Herut Partisi Genel Başkanı
  • “Filistinliler, tıpkı çekirgeler gibi öldürülmelidir…kafaları kayalara ve duvarlara çarpılarak parçalanmalıdır.” İzhak Şamir, İsrail Başbakanı
  • “Yahudi devletinin sınırları, sonsuza dek kesinleşmeyecektir.”
    David Ben Gurion, İsrail Başbakanı
  • “Yahudi dininin temel ilkesi, ‘Haşmadat Goyim’ yani Yahudi olmayanların imhasıdır.” Haham Rav Leor
  • “Hiçbir ülkenin hiçbir biçimde kesin toprak mülkiyetini kabul etmiyoruz.”
    David Ben Gurion, İsrail Başbakanı
  • “Parayla toprak almayacağız. Toprakları işgal edeceğiz.”
    David Ben Gurion, İsrail Başbakanı
  • “Siyonizm, bir tür ırkçılık ve ırkçı ayrımcılıktır. Dünya barışına tehdit oluşturan Siyonizm’i şiddetle kınıyor ve tüm ülkeleri bu ırkçı ve emperyalist ideolojiye karşı çıkmaya çağırıyoruz.” Birleşmiş Milletler Genel Kurul Kararı No: 3379, 10 Kasım 1975

Tamamı çok sağlam belgelere ve kaynaklara dayanılarak yazılmış,
Asya Şafak Yayınları tarafından yayımlanmış
“EFENDİ TERÖRİSTLER”i okumanın tam zamanıdır…

EFENDI_TERORISTLER

Yılmaz Dikbaş
23 Temmuz 2014
0532 233 31 52

=================================

Teşekkürler ve kutlamalarla Sn. Dikbaş…

Sevgi ve saygıyla
24.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Hastanelere operasyon geliyor.. ve Sağlık Bakanlığı’nın hukuk dışı tehlikeli serüveni..


Hastanelere operasyon geliyor..
ve
Sağlık Bakanlığı’nın hukuk dışı tehlikeli serüveni..

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı‘nda birlikte çalıştığımız meslektaşımız Prof. Akdur, aşağıdaki yazıyı kaleme almış.. Sağlık Bakanlığı’nın bir yasa tasarısını, teknik açıdan değil fakat ideolojik düzlemde irdelemiş (biraz dilini arıtarak ve maddi hataları düzelterek aşağıda sunuyoruz). Bu yasa tasarısı ne yazık ki, Türkiye’nin bilinçli karmaşa içinde tutulan bulutlu (flu) gündemi içinde kamuoyundan ve ilgili uzman çevrelerden kaçırılarak hızla geçirilmek isteniyor.

Konuya ilişkin daha önce bu sitede 4 yazı yayımlandı. 2’sini biz klavyeye almıştık (artık “kaleme almıştık” diyemiyoruz…), 2’sini de Gazi Üniversitesi Tıp Fakültesi Halk Sağlığı Anabilim Dalı’ndan meslektaşımız Prof. Sefer Aycan (eski Sağlık Bakanlığı müsteşarı).. Ayrıca konuya ilişkin Tıp Fakülteleri Dekanları Konseyi‘nin görüşünü de sitemizde paylaşmıştık..
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/16/saglik-bakanliginin-tip-fakultesi-kurmasi/, 16.7.2014)
(– SAĞLIK BAKANLIĞI ve SAĞLIK ENSTİTÜLERİ
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/03/saglik-bakanligi-ve-saglik-enstituleri/, 3.7.14)
– TÜRKİYE’DE SAĞLIK HİZMETLERİNİN ve HEKİMLERİN DURUMU
(http://ahmetsaltik.net/2014/03/14/turkiyede-saglik-hizmetlerinin-ve-hekimlerin-durumu/, 14.3.14)
– AKP’nin Sağlık Bilimleri Üniversitesi Girişimi Anayasaya Aykırı.
(http://ahmetsaltik.net/2014/07/02/akpnin-saglik-bilimleri-universitesi-girisimi-anayasaya-aykiri/, 2.7.2014)

Ayrıca, 25 Temmuz 2014 günü Fakültemizde son sınıf öğrencisi İntörn Doktorlarımıza verdiğimiz seminer konularından biri de bu sorundur. 3 değerli öğrencimizin
bizim danışmanlığımızda hazırlayıp sınıfta sunacakları semineri web sitemizde
sizlerle paylaşacağız..  

*****

Bir kez daha uyaralım, bu yapılan :

– Büyük ölçüde akıl ve mantık dışıdır, tutarsızdır.
– Anayasaya aykırıdır (md. 130).
– Buram buram ilkel – çıkarcı – yoz siyaset kokmaktadır.
– Mide bulandıran bir politik kadrolaşma söz konusudur.
– Yaraşırlığı (liyakati, meriti) olmayan yüzlerce insana, akademik derece verilecektir
(unvan ulufesi!) .
– Tıp ve sağlık bilimleri eğitimi kurumları, küresel sermayenin çiftliği yapılacaktır..
– ……

Böylesi kapsamlı bir düzenleme yapılırken, Üniversitede sağlık politikaları – tıp eğitimi konularında ömrünü tüketen bizim gibi çok kıdemli hocaların görüşü alınmamıştır.

Dahası, Tıp Fakülteleri Dekanları Konseyi‘nin raprou bile dikkate alınmamıştır.

Tüm bunlardan sonra + 11,5 yıllık gayrı milli siyaset eklendiğinde şu soruyu sormamak olanaklı mıdır?

  • AKP kimin iktidarıdır?

Sorsak suç, sormasak içimize dert..

Siyasal iktidarı bir kez daha serinkanlılıkla sağduyuya çağırıyoruz.
SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ kesinlikle Anayasa md. 130’a ve dünyada geçerli kural ve geleneklere aykırıdır; derhal vazgeçilmelidir.

Türkiye Sağlık Bilimleri Enstitüleri konusu ise ülkenin yetkin uzman ve kurumları katında kapsamlı irdelendikten sonra hukuka uygun biçimde yapılandırılmalıdır.

Sevgi ve saygıyla
24.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

=====================================================

Hastanelere operasyon geliyor..

Sağlık Bakanlığı’nın TBMM sunduğu

  • “Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile Bazı Kanun ve Kanun Hükmünde Kararnamelerde Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı” 

Meclis Sağlık Komisyonu’ndan geçti. Gazze Katliamı, Cumhurbaşkanı seçimi vb. kamuoyunu kilitleyen olaylar arasında Yasa Tasarısı kamuoyundan ve paydaşlardan habersiz, tartışmasız bir biçimde, büyük bir oldu bittiyle yasalaşmak üzere. 

Tasarı TBMM Genel Kurulu’nda kabul edilir ise; Sağlık Bakanlığı’na bağlı iki kuruluş kuruluyor :

1. Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı (TÜSEB)
2. Türkiye Sağlık Bilimleri Üniversitesi

Bu iki kuruluş birbirinden bağımsız ama ilişkili olacak. Adeta birbirini tamamlayacak birbiri ile eşgüdümlü çalışacak biçimde tasarlanmış.

Bu iki kuruluş sayesinde Sağlık Bankalığı YÖK ve Üniversitelerin sahip olduğu tüm işlev ve yetkilere sahip olacak ve onların yapabildiği tüm işleri yapabilecek. Özetle, bu yasa ile kurulacak olan TUSEB sayesinde, Sağlık Bakanlığı’na tüm sağlık bilimleri
(Tıp, Diş Hekimliği, Veteriner, Eczacılık, Hemşirelik, Sağlık Bilimleri) fakültelerindeki hizmeti denetleme, akredite etme, bilimsel araştırmalar yapma ve lisansüstü eğitim yetkisi veriliyor. Tasarı yasalaşır ise Sağlık Bakanlığı, üniversitelerdeki eğitim de dahil, sağlık bilimleri alanında tek otorite olacak.

TIBBİYELİDEN İNTİKAM ALINIYOR

Bu tasarı yasalaştığında İktidar bir taşla iki kuş vuracak. Bir yandan iktidar tıbbiyeliden yıllara dayanan öcünü alırken, öte yandan da ticarileştirdiği sağlık hizmetlerini
altın tepsi içinde uluslararası tekellere sunacak…

İktidar, Tıbbiyeliden geçmişin rövanşını almak istiyor. Bir yandan uyguladığı Sağlıkta Dönüşüm ekonomisi ile tıp fakültelerinin belini kırıp, diz çöktürürken, öte yandan da
bir oldu bitti içinde açtığı kendine bağlı yeni tıp fakültelerini yandaşları ile doldurarak Cumhuriyetin meşalelerinden olan tıp fakültelerini düşünsel kuşatma altına alıyor.

İktidar ve yandaşı medya, özelde tıp fakültesi hocalarına genelde ise tüm hekimlere karşı psikolojik savaşın her tülü yol ve yöntemini acımasızca kullanıyor.
Tıbbiyeliye olan kinlerini açıkça ifade etmekten çekinmiyorlar.

Yasa tasarısı durumuna getirilen bu proje yeni değil. Bundan yaklaşık üç yıl önce
Başbakan’ın küçük bir grupla yaptığı toplantıda konu görüşülmüştü. Orada bulunan Sabah Gazetesi yazarı Emre Aköz, Başbakana yaptığı öneriyi, 11 Aralık 2008 tarihli köşe yazısında şöyle özetlemişti :

“Tıp fakültelerini öbürlerinden ayırmak gerek, çünkü “Türkiye’ye has diyebileceğimiz “ideolojik sorun” var: Türk tıpçıları arasında kaba materyalist, pozitivist, sopayla modernleşmeden yana ve dolayısıyla laikçi tipler çoktur. (İttihat ve Terakki Cemiyeti‘nin Askeri Tıp Mektebinde kurulması rastlantı olmasa gerek.) 

Aynı düşüncede olan Taraf yazarı Ayhan Aktar ise 04 Mayıs 2009 tarihli köşe yazsında şöyle yazmıştı:

“Kangren olmuş olan Çapa’yı kesip çıkarmak, kısacası üniversiteyi bölmek lazımdır.
Benden, söylemesi…”

300 PROFESÖR BİN 200 DOÇENT ATAYACAK

Bilindiği gibi Anayasa ve YÖK yasasına göre kamu üniversitelerinde mütevelli heyeti yoktur. Yasa Tasarısı yasalaşır ise kurulacak üniversite kamu üniversitesi olmasına karşın vakıf üniversitesi yapısında olacak. Yani mütevelli heyeti bulunacak. Vakıf ve mülk sahibinin yerine ise Sağlık Bakanı oturacak. Mütevelli heyetin başkanı Sağlık Bakanı, yardımcısı Müsteşarı, yazmanı Bakanın atadığı Rektör, iki üyesinden biri yine Bakanın atadığı bir profesör, diğeri de YÖK’ün atadığı bir profesörden oluşacak.
Yasa Tasarısı TBMM’den geçerse, 300 profesör 1200 doçent atamakla işe başlanacak . Ankara’daki Yıldırım Beyazıt Üniversitesi Tıp Fakültesi’ndeki uygulamanın çok daha büyüğü yeniden yaşanacak. Halka makarna kömür, “okumuş yazmışlara”
doçentlik profesörlük kadrosu dağıtılacak.

Yalnızca dersliklerin ve devşirme hocaların bulunduğu tıp fakültelerinin sayıları
hızla artıyor, bu yasa ile daha da artacak. Önüne tıp fakültesi tabelası asılacak olan
üç-beş derslikli binalarda, öğrenciler 3. sınıfa dek devşirme hocaların rahleyi tedrisinden geçecekler. Daha sonra, tekellerin konsorsiyumların şehir hastanelerindeki hastanelerinde staj yaparak doktor olacaklar! Kuramsal bilgileri devşirmelerden,
uygulama bilgisi uluslararası tekellerden.

İktidar bir taşla iki kuş vuruyor :

Bir yandan tıbbiyeliden yıllara dayanan öcünü alınırken, öte yandan da ticarileştirdiği sağlık hizmetlerini uluslararası tekellere sunuyor.

Onlarla rekabet edebilecek tek güç olan tıp fakültelerini de yok ederek,
onlara dikensiz gül bahçesi hazırlıyor.

İktidarın, “Tam Gün”, Performans vb. söylemlerle tıp fakülteleri üzerinden yürüttüğü kampanyanın esas amacı, tüm üniversitelerin medreseleştirilmesidir.

Onlar çok iyi biliyorlar ki; tıbbiyeli sindirilmeden, tıp fakülteleri medreseleştirilmeden üniversiteler medreseleştirilemez.

Prof. Dr. Recep Akdur,
Odatv.com, 23.7.14
(http://www.odatv.com/n.php?n=hastanelere-operasyon-geliyor-2307141200)

TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ ve Son Yıllarda Yarım Milyon Yeni Şizofreni!


TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ ve Son Yıllarda Yarım Milyon Yeni Şizofreni!

AKP döneminde yarım milyon insana ŞİZOFRENİ tanısı kondu!

23.07.2014, Odatv.com

Sağlık Bakanı Mehmet Müezzinoğlu, 2009-14 arasında Şizofreni tanısı konan kişi sayısının 583 617 olduğunu bildirdi.

SİZOFRENI
11 YILDA KAÇ VATANDAŞA
ŞİZOFRENİ TANISI KONDUĞUNU SORDU

CHP Genel Başkan Yardımcısı Sezgin Tanrıkulu, Türkiye’de 2003-13 arasında Şizofreni tanısı konan vatandaş sayısını sordu.

Soru önergesini yanıtlayan Sağlık Bakanı, 2009 yılı öncesine ait sağlıklı Şizofreni hastalık verisi olmadığını belirterek, “Verilerin ülke genelinde daha sağlıklı olarak verilebildiği 2009-14 arasında Şizofreni tanısı konan kişi sayısı 583 617’dir.” dedi.

Sağlık Bakanı, 2007 ile 2013 yılı ilk on ayı arasında şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar için yapılan toplam harcama miktarının 2 209 166 162 TL olduğunu açıkladı.

Sağlık Bakanı, 2007 yılı ile 2013 yılının ilk on ayı arasında Şizofreni tedavisinde kullanılan ilaçlar için yapılan dışalım (ithalat) tutarının 1 229 796 423 TL olduğunu kaydetti.

TOPLUM RUH SAĞLIĞI MERKEZLERİ’nin
YURT GENELİNDE YAYGINLAŞTIRILMASI ÇALIŞMALAR DEVAM EDİYOR

Bakan Müezzinoğlu, Sağlık Bakanlığınca 2011’de yayınlanan Ulusal Ruh Sağlığı Eylem Planı doğrultusunda toplum temelli ruh sağlığı hizmetleri kapsamında Toplum Ruh Sağlığı Merkezlerinin yurt genelinde yaygınlaştırılması çalışmalarının sürdüğünü söyledi. (AS: 110 sayfalık bu Rapora web sitemizden erişebilirsiniz : ULUSAL_RUH_SAGLIGI_EYLEM_PLANI_2011-2023)

Sağlık Bakanı, okullarda rehberlik ve araştırma servislerinde oluşturulan öğrenci
sosyal ve kişisel gelişim dosyalarında sözü geçen konulara ilişkin izleme sisteminin var olduğunu belirtti.

===========================================

Dostlar,

Konuya ilgi duyanlar, Ankara Üniversitesi ve Ufuk Üniversitesi Tıp Fakültesi derslerimiz kapsamında işlediğimiz “TOPLUMSAL RUH SAĞLIĞI” başlıklı kapsamlı yansılarımıza bakabilirler.. (Toplumsal Ruh Sağlığı / Community Mental Health, 21.5.2012,
http://ahmetsaltik.net/2012/05/21/toplumsal-ruh-sagligi-community-mental-health/)