Günlük arşivler: 18 Temmuz 2014

Dr. Taner Özek çizimi : Gazze’de İsrail’in insanlık dışı zulmü altındaki masum ve mazlum yavrularımıza…


Dr. Taner Özek çizimi : 

Gazze’de İsrail’in insanlık dışı zulmü altındaki masum ve mazlum yavrularımıza…

Embedded image permalink

Sevgi ve saygıyla
18.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR : Sağlıkta süregelen sahtelikler – skandallar


Sağlıkta süregelen sahtelikler – skandallar..

coskunozdemir
Prof. Dr. COŞKUN ÖZDEMİR
AYDINLIK, 18.7.14

Üzerinden epey zaman geçti hatırlayacaksınız suların kirliliği, kaynakların, imalathanelerin güvensizliği, damacanaların tehlikesi ile ilgili haberler halk arasında dalga dalga yayılmış ve doğaldır ki kaygılara yol açmıştı. Uzmanlar televizyonlarda yine aylar önce tavsiyelerde bulundular ama net açık bir şey de söyleyemediler.
Kent suyunun en güvenilir olduğu belirtildi. Ya da en güvenilir hale getirilmesi en iyi çözüm olarak ileri sürüldü. Plastik damacanalar, pet şişeler yerine cam şişeler üzerinde ısrarla duruldu. Firma adları yayınlandı. Onlar itirazlar yaptılar. Bir kaos diyebiliriz.
Öyle zengin bir gündemimiz var ki, geride kalanlar unutuluveriyor.
Keşke sağlıkla ilgili derdimiz sudan ibaret olsa.

DENETİM YOK

Piyasada çok sayıda güvensiz ürün var. Kozmetik ürünler, kolonyalar, pudralar, tıbbi aletler, giysilerde kanserojen boyalar, meyve ve sebzelerde tarım ilaçları, salam sucuk hepsi kuşkulu. Balların çoğunluğunun sahte olduğu ileri sürülüyor. İşte böyle bir ortamda ne yapabilirsiniz? Çok iyi, çok etkili denetim mekanizmaları gerekli. O da bizde yok. TV’lerde internette, gazetelerde her hastalığı tedavi eden mucize uydurma ilaç pazarlamaları yapılıyor. TV’lerin de gazetelerin de paraya ihtiyacı var. Para karşılığı
bu sahtecilikleri yayınlıyorlar. Ne yapalım, maaş ödüyoruz diye gerekçe ileri sürüyorlar. Ne hazin değil mi? Sağlık Bakanlığı kimi yasaklar getirdi, para cezaları verdi, ama bunu umursamıyor mucize ilaç mucitleri.

Bir tanesi ve en ünlüsü bir doktor… Benim ilaçlarım tüm hastalıklara (beyin tümörü dahil) iyi geliyor, şifasız hastalık olmaz, üniversiteler, uzman kişiler bunları bilmiyorlar,
gelsinler öğreteyim onlara diye yıllarca meydan okudu. Sağlık Bakanlığı’na da
aynı çağrıyı yapıyor, bu cesur ve cüretkar adam.

Bir de hacamat merkezleri var…

Peygamber efendimiz göğe çıkmadan önce (Miraç) bunu yaptırmış ve “En iyi tedavi hacamattır..” diye tavsiyede bulunmuş. Bununla ilgili hadis olduğunu ileri sürüyor hacamatçılar. Ya Yunus terapi merkezleri, sarılıyorsunuz yunusa şifa veriyor.
Kas hastalarına, otizme engellilere iyi geliyor. Biz binasını büyükşehirden kurtarmaya çalıştığımız derneğimizde bir tarafta tedavisi olmayan genetik kaynaklı kas hastalarına destek vermeğe, yaşam niteliğini yükseltmeye, öte yandan onların sahte tedavilerle aldatılmalarını önlemeye çalışıyoruz.

Kimi aileler, kas hastası çocukları için “Ben onu biyoenerji ile 4 ayda ayağa kaldırırım” diye umut verenleri anlattılar. Ad da veriyorlar. Nasıl bu denli insafsızca bir yalanı bu denli pervasızca söyleyebiliyorlar.

Bir profesörün tavsiye ettiği şeker hastalığı için bire bir doğal ürün var, gazetelerde sık sık rastlanıyor.
Gümüş çamaşırlar var.
Tansiyon için ting tong bilezikler.
Tüy dökücü jel ve basur…

Başbakan yardımcısının

  • “Allah hastalıkları yaratmışsa mutlaka onun tedavisini ve çaresini de yaratmıştır. Tıp fakültelerinde tıbbı-ı nebevi enstitüleri kurulmalı..”

dediği bir memleket bu.

Bir de kök hücre meselesi var.

Kök hücre dejeneratif hastalıklar için bir umuttur.

Ancak çalışmalar ve denemeler henüz klinik uygulama aşamasına ulaşmamıştır.
Ama sorumsuz yayınlar milyonlarca hasta ve ailede olmadık umutlar yaratıyor. Kuşkusuz halkımızın demokrasi bilinci gibi sağlık bilinci de yetersiz.

Sevgili okuyucular,

Bütün bunlar metalaşan sağlık alanımızda halka sunulan ama bilimsel denetimden geçmeyen ürünler yöntemler.

Bu ülkenin bilinen ortamında bunlarla başa çıkmak zor görünüyor.
İstanbul Tabip Odası geçen yıllarda övgüye değer bir girişimde bulundu.
Bir komisyon kuruldu, rapor hazırlandı. Ben de bu komisyonda yer aldım.
Ne olursa olsun bu meydanı boş ve denetimsiz bırakmak olamaz.
Sağlığınızı her şeye karşın iyi koruyacağınızı, bunu başaracağınızı umarım.

******************

Dostlar,

85 yaşlarına yaklaşan bilge hekim, öğrencisi ve dostu, dava arkadaşı olmaktan
övünç duyduğumuz Sayın Prof. Dr. Coşkun Özdemir nefis bir yazı kaleme almış..

Üzerine ekleyeceğimiz tek bir sözcük yok!

Hocamız Sn. Prof. Coşkun Özdemir’e hayranlığımızı belirtiyor,
şükranlarımızı sunuyoruz.

O’na bu yaşında toplumu aydınlatma olanağı sunan AYDINLIK gazetesine de
“bravo” diyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
18 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net


SEMİH KORAY: Cumhurbaşkanlığı seçiminde doğru tutum nedir?


Cumhurbaşkanlığı seçiminde doğru tutum nedir?

semihkoray

SEMİH KORAY
AYDINLIK
, 18.7.14

Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde sistem ile sistem dışı arasındaki sınır nereden geçiyor? Sistem, emperyalizme bağımlı Yeni Ortaçağ; sistem dışı da, ülkeyi yeniden Atatürk Devrimi yoluna sokmaktır. 3 Temmuz’a dek olan dönemde bu sınır çok belirgindi.
Bir yanda Cumhuriyet’in adayını çıkarmak için mücadele edenler, öbür yanda da milleti seçeneksiz bırakmaya çalışanlar vardı. Herkesin aldığı tutum, kendisini sınırın hangi yanına konumlandırdığının açık bir göstergesiydi.

SİSTEM İLE SİSTEM DIŞINI AYIRAN SINIR

Oysa sistemin içini dışından ayıran sınır, bugün ”

sandığı bütünüyle gericiliğin ve bölücülüğün merkezlerine bırakmama kaygısıyla oy vermeyi önerenlerle

– “boykotu savunanların

arasından geçmemektedir. Çünkü “sandığa gidelim” diyenler arasında, seçim ertesinde son derece sert mücadelelere hazır geniş kesimler olduğu gibi, “sandığa gitmeyecekler” arasında mücadele azmini yitirmiş olanlar da vardır. İzlenecek siyasete temel alınması gereken olgu budur.

Kuşkusuz sistem dışını sistemden ayıran sınırın kendisi de mücadeleyle oluşturulur. Ama bugün ulusal güçlerin tümünü, ne boykot, ne de Erdoğan’a bir fiske olsun vurmak için İhsanoğlu’na oy verme siyaseti etrafında birleştirmek nesnel olarak olanaklı değildir.

KUMPASIN ÜÇLÜ AMACI

Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nde milleti seçeneksiz bırakma kumpasının üçlü bir amacı vardır:

1- Erdoğan’ın seçilmesini güvence altına almak.
2- Demirtaş’a olan desteği artırarak bölücülüğü güçlendirmek.
3- Milli güçleri bölmek.

Gericiliğin ve bölücülüğün birlikte güçlendirilmesi, ülkemizi bölme planlarını uygulamanın önkoşuludur. Ama bu yetmez. Çünkü Erdoğan istediği kadar Çankaya’yı işgal etsin, bölücülük oylarını yüzde şu kadar arttırsın, ülkemizin ulusal güçleri
emperyalizmin planlarını boşa çıkarıp iktidara yürüme gizilgücüne sahiptir.

Onun için kumpasın amacı, aynı zamanda ulusal cepheyi bölmektir.
Sandığa gidenleri sistem içi, gitmeyenleri sistem dışı ilan edip, seçim ertesinde mücadelenin temel gücünü oluşturacak kitleyi peşinen bölmek, bu kumpasın başarı hanesine yazılacaktır. Aynı biçimde,

“Cumhuriyet’in adayı yoksa oy da yok”

diyerek sandığa gitmeyenleri, “Erdoğan’ın kuyruğuna takılanlar” olarak ilan etmek, gericiliğin hedeflediği bölünmeyi derinleştirmekten başka bir işe yaramayacaktır.

  • Doğru tutum,
    kitlenin seçim ertesinde mücadele bütünlüğünü sağlayacak olan tutumdur.
  • Atatürk’te birleşenleri sandığa gitme-gitmeme temelinde bölen her tutum, gericiliğin ve bölücülüğün işine yarar.

EN ETKİN TUTUM TUZAĞI BOŞA ÇIKARMAKTIR

Bir tutumun etkin mi, edilgin mi olduğu, dünyayı değiştirmede yarattığı etkiyle ölçülür. Sonucu peşinen belli olan bu seçimde, ulusal güçleri ayrıştırıp zaafa uğratmayı hedefleyen tuzakları boşa çıkarmak en etkin tutumdur.

Cumhurbaşkanlığı mevzii, aday belirleme sürecinde yitirilmiştir.

Milli güçler bir açmazla karşı karşıya bırakılmıştır. Seçim sürecinde bu açmazın üstesinden gelmemizi sağlayacak herhangi bir tutum mevcut değildir.
Bu açmazı açacak olan, seçim sonrasında ülkemizin gireceği badireli dönemde verilecek mücadeledir. Onun için bugünden odaklanılması gereken,
o mücadelenin güçlü biçimde verilmesini sağlayacak koşulların yaratılmasıdır.

Bu tutum, nasıl formüle edilebilir?

  • Biz yurttaşlarımızı, gericiliğin ve bölücülüğün iktidar mevzilerindeki adayları olan Erdoğan ve Demirtaş’a oy vermemeye çağırıyoruz
  • Bu seçimde Cumhuriyet’in adayı olmadığı için, oy verilecek bir aday da yoktur.

İhsanoğlu’na oy verilmesini isteyen dostlarımız, bu çabalarının boşunalığını
kendi deneyimleri içinde göreceklerdir.

Aslında Cumhurbaşkanlığı Seçimi’nin en önemli kazanımı,
bütün milli güçler açısından “örgütlü bir millet” yaratma yolunda çıkartılacak
dersler olacaktır.

Emre KONGAR : Gazze Trajedisi


Gazze Trajedisi 
 

Emre Kongar

***

Şu anda Gazze’de sivil halk, kadınlar, çocuklar öldürülüyor… 
Hiçbir gerekçe bu katliamı haklı gösteremez… 
Kimse bu katliam karşısında suskun kalamaz! 
Öte yandan, İsrail devletinin bu katliamı üzerinden, yüzyıllarca insanlığı bir karabasan gibi kovalamış olan “Yahudi düşmanlığı” yapmak, yalnızca bir “nefret suçu” değil, “insanlığa karşı” da bir suçtur!

***

Taraflar, zaman içinde değişen, hem mazlum, hem de zalim rolleri oynamaktadır! 
Gazze trajedisinin çıkmazı, karmaşıklığı ve çözümünün çok zor olması bu niteliğinden gelmektedir. 
Bu karşılıklı zulüm ve mazlumiyet, konuyu içinden çıkılmaz bir soruna dönüştürürken, Gazze’yi de bugünkü dünyamızdaki en önemli çıban başı haline getirmiştir.

***

Firavunlar döneminde başlayan Yahudi düşmanlığı, Hazreti İsa’nın çarmıha gerilme öyküsüyle güçlenerek devam etmiş, bütün bir Ortaçağ boyunca, Avrupa’nın karabasanı olmuştur. 
Osmanlı’nın İspanya’daki Katolik zulmünden kaçan Yahudilere kucak açması,
sorunu bir ölçüde hafifletse de, kalıcı bir çözüm üretmekten uzak kalmıştır. 

1. Dünya Savaşı’nda Osmanlı İmparatorluğu paylaşılırken İngiltere ve Fransa, Rusya’nın da desteğiyle, bugün artık değiştiği ve değişeceği görülen sınırları belirleyen Sykes-Picot Antlaşmasını yapmışlar ama bu Antlaşma da, İngiltere’nin Yahudilere verdiği sözleri tutmamasından ve uluslararası çıkar çatışmalarından dolayı
kimseyi tatmin etmemiştir. 


2. Dünya Savaşı sırasında Hitler’in yaptığı Yahudi Soykırımı, insanlık tarihinin
en büyük kara lekesi olarak hepimizin tiksindiği bir olaydır.

Nitekim 2. Dünya Savaşı sonrasında “yurtsuz” Yahudi diyasporası için
Ortadoğu’da Birleşmiş Milletler kararıyla İsrail devleti kurulmuştur

Ama bu da sorunu çözememiş, çünkü kurulan İsrail devletinin topraklarında yaşayan Filistinli Araplar yurtlarından edilmişlerdir
Derken, Arapların saldırısının büyük bir hezimetle sonuçlandığı
1967’deki “6 gün savaşı”Filistin Kurtuluş Örgütü (FKÖ) içindeki bir hücrenin gerçekleştirdiği 1972 Münih katliamı, sorunu tırmandıran olaylardır.

***

Yazının devamı yarına!  

LEJYONER HASTALIĞI..


LEJYONER HASTALIĞI..

Eylül ve Ekim en tehlikeli dönem: 10 gün içinde öldürebiliyor!

Su buharcıklarının havadan solunum yoluyla akciğere girmesi sonucu oluşan
“lejyoner hastalığı” (AS: Legionella pnömonisi) 10 gün içinde ölüme neden olabiliyor.
Cadde, sokak ve parklardaki fıskiyeler, su buharlı vantilatörler, duş başlıkları,
su soğutmalı merkezi klima sistemleri, SPA’lardaki jakuziler, astım hastalarının kullandığı buharlı solunum cihazları hastalığa yol açan etkenler olarak gösteriliyor.Özellikle Eylül ve Ekim aylarının en tehlikeli dönem olduğuna işaret eden Antalya’da
özel bir klinik sahibi Enfeksiyon Hastalıkları Uzmanı Dr. Cengiz Yüce Kayabek,
yaz aylarının da lejyoner hastalığı için yine en riskli dönemler olduğuna dikkat çekti.

Türkiye’de, lejyoner hastalığına ilişkin kayıt tutulmadığını belirten Dr. Kayabek,
en son dünyaca ünlü beyin cerrahı Prof. Dr. Yusuf Erşahin’in de Adana’da bir otelde yakalandığı kestirilen ve ölümüne neden olan lejyoner hastalığının, insana havadaki
su buharcıklarını solumasıyla bulaştığını ve 10 gün içinde ölüme neden olabildiğini
dile getirdi.

SU BUHARLI VANTİLATÖRLER

Suyun zerrecikler halinde havayla temas etmiş halini insanların soluması durumunda kısa sürede ölümcül tehlikeye ulaşan bu hastalığa ilişkin risklerin yaz döneminde
çok daha arttığına işaret eden Dr. Kayabek, bulaşma şekillerini şöyle sıraladı:

“Kafe benzeri birçok işletmelerde vantilatör önüne nozul konularak suyun pülverize edilerek (AS: damlacıklar biçiminde püskürtülerek), serinletme amacıyla püskürtüldüğü yöntem çok büyük tehlike. Hem çok sayıda kamu kurumu, hem de özel işletmelerin bahçe ve peyzaj sulamaları sırasında kullandığı fıskiyelerin havaya yaydığı su baloncukları ya da su tozları. Duş başlıkları, hamam ve soğutma kulesi (klima) genellikle oteller, hastaneler gibi alanlarda kullanılıyor. Su soğutmalı merkezi klima sistemleri. Su buharı 2- 3 km kadar çevreye yayılabiliyor ve kontrol edilemiyorsa herkes için tehlike oluşturur.”

**********

Bizim notumuz                                                   : 

Yukarıda Latince adını “Legionella pnömonisi” (İng. Legionnaires’ disease;
gezginci hastalığı
)
diye verdiğimiz hastalığın etmeni bir bakteri (fotoğrafı aşağıda):
Legionella pnuemophila. Bu bakteri 60 santigrad derece (o C) sıcaklıkta etkinliğini yitiriyor (inaktive oluyor). Bu yüzden kişisel ya da ortak (anonim) ortamlarda musluklarda, kurnalarda, banyo ahizelerinde, yüzme havuzlarında.. vb. yerlerde yerleşerek çoğalmaması için (kolonize olmaması için) suyun sıcaklığının 60 derece santigrad ve üzerinde olması gerek. Bu husus büyük önem taşıyor.. Daha düşük sıcaklıklarda suyla duş almak için de önce 60+ santigrad derece sıcaklıkta su akıtarak musluk, 
ahize, kurna, zeminler… yıkanıp daha sonra ılık – soğuk duşa geçilebilir. Ayrıca klima filtrelerinin de en az yılda 1 kez bakımının, dezenfeskiyonunun ve gerektiğinde değişiminin yapılması gerek.. 

(Sıcaklık : Temperature, Isı : Heat olup karıştırılmamalıdır..)



Lejyoner hastalığı salgınları önlenebilir fakat su sistemlerinin, havuzların ve kaplıca – ılıca gibi termal su kaynaklarının büyük özenle temizliği ve dezenfeksiyonu gerekir.

SİGARA içmekten kaçınmak, bu hastalığa yakalanma riskini azaltmak için
başlıca kişisel önlemdir! Sigara içimi, legionella bakterileri ile karşılaşıldığında Legionnaire (Fransızca) hastalığına yakalanma riskini artırmaktadır.
(http://www.mayoclinic.org/diseases-conditions/legionnaires-disease/basics/prevention/con-20028867, 18.7.14) 

**********

BUHARLI SOLUNUM CİHAZLARI

Diş hekimlerinin kullandığı aletlerin ve astımlıların kullandığı solunum makinesinin de lejyoner (AS: doğrusu “lejyonella”) bakterisi taşıdığını belirten Dr. Cengiz Yüce Kayabek,

“Dayıyorlar ağzına insanların. Fakat bu suyun testi yapılmadıysa, otomatik olarak kişiye lejyoner bakterisi (AS: doğrusu “lejyonella bakterisi”) veriliyor.
Ayrıca her kişi için yalnızca başlık değil içindeki suyun da değiştirilmesi gerekiyor. Fakat bizde suyu değiştirmiyorlar. Bazılarında başlıklar bile değiştirilmiyor.”
 dedi.

BAKTERİ ÇOK HIZLI ÇOĞALIYOR

Su buharcıklarındaki bakterinin hava yoluyla burundan içeri girerek akciğere ulaştığını belirten Dr. Kayabek şöyle konuştu:

“Akciğerdeki savunma hücreleri bu bakterileri ortadan kaldırmaya çalışıyor. Lejyoner bakterisi (AS: doğrusu “lejyonella bakterisi”) akciğerde her iki saatte iki kat çoğalıyor. 2 gün içinde milyonlarca bakteri haline gelebiliyor ve 2. günden başlayarak belirtileri ortaya çıkıyor. Profesörde de 3. gün ortaya çıkmış ve
6. gün iyice fenalaşıyor ve kurtarılamıyor.”
(DHA, 17.7.14)

BARIŞ İSTİYORUM; ÇOK MU AÇGÖZLÜYÜM ?


BARIŞ İSTİYORUM; ÇOK MU AÇGÖZLÜYÜM ?

Anlamını yitirmiş durumda yine,
hızlar, prevelanslar,
insidanslar, oranlar,
genelge tüzük,
protokol,
anlamını yitirdi….

*****

Sevgili Hocalarım Arkadaşlar, 

Artık ateş sadece düştüğü yeri yakmıyor, yeni dünya düzeni ve küresel dünyada, seyredeni de öldürüyor… Ruhunu bitirmeyi, küçültmeyi, ezmeyi yok etmeyi istiyorlar,
Bireyi, insanı.. insanı sevmekle başlayacak her şey.

*****

sahile atılan bomba,
dört sabiyle mi yetindi
yedi
bitirdi
beni
Mardin’de
yüreğimi
tüketti
boğuldum
haykıramıyorum 
heyhat Hipokrat 
Ayhan Songar
Nusert Fişek,
heyhat,
dünya alem
çok mu istiyorum,
BARIŞI istiyor,
onun için çırpınıyorum,
kursağımızda kaldı sürecimiz,
ekranın başında 
yıktın ezdin geçtin ruhumu 
kirli savaş, 
bombalar,
barış istiyorum sadece BARIŞ
vermeye hazırım
aldığın ruhumun
yanına bedenimi,
olacaksa barış.
razıyım kaparım gözlerimi….
Heyhat DÜNYA,
Lütfen GÖZLERİNİ KAPATMA..

*****

Selam sevgi ve saygılarımla
Varlığınız için teşekkürler, 18.7.14

Uz. Dr. Nureddin ÖZDENER
Mardin İl Halk Sağlığı Müdürü

*****************

Dostlar,

Sevgili genç meslektaşımız Dr. Nureddin ÖZDENER’in yüreğinin derinliklerinden
kopup gelen insancıl çığlıklara katılmamak olanaklı mı??

Aynen paylaşıyoruz..

Bu bağlamda biz de bu gün, 18.7.14 günü sitemizde bir makalemizi yayımladık..

Doğumunun 96. yılında NELSON MANDELA ve Gazze’de İsrail’in Soykırımı

http://ahmetsaltik.net/2014/07/18/dogumunun-96-yilinda-neslon-mandela-ve-gazzede-israilin-soykirimi/

Sevgi, saygı ve FİLİSTİN’e selam ile..
18 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

Doğumunun 96. yılında NELSON MANDELA ve Gazze’de İsrail’in Soykırımı


Doğumunun 96. yılında NELSON MANDELA ve Gazze’de İsrail’in Soykırımı..

Nelson_Mandela'nin_96._ dogum_gunu_kutlu_olsun

Dostlar,

Bir özgürlük kahramanı, bir bilge, bir filozof, bir halk savaşçısı, bir direniş anıtı..

İngiliz emperyalizmi, Güney Afrika’nın gerçek sahibi olan Güney Afrikalılarca yönetilmesi için bağımsızlık savaşı başlatan Mandela’yı sudan gerekçelerle hapse atmış ve
bu onurlu tutsaklık 26 yıl sürmüştü..

  • Mandela zindanlarda vereme yakalanmış, kan tükürmüş
    ama diz çökmemişti..

Utku, direnen ve savaşımını sürdüren örgütlü Güney Afrika halkının oldu..

İngilizlerin ırkçı APPARTHEID rejimi uzun onyıllar süren özgürlük savaşımı ile
ve on binlerce can bağımsızlık uğruna şehit – gazi verilerek Soweto’da, Johannesburg’da… çökertildi.

Mandela serbest bırakldı ve halkının başına geçti yaşamının son yıllarında..

Geçtiğimiz yıl O’nu yitirdiğimizde (5 Aralık 2013) web sitemizde kapsamlı dosyalar yayımladık (http://ahmetsaltik.net/2013/12/17/nelson-mandela-yasamini-yitirdi/, 17.12.13). Bakılmasını dileriz..

Güney Afrika’nın Efsane lideri öldüğünde 95 yaşındaydı.
Mandela’nın ölümünü saat 22.45’te Devlet Başkanı Jacob Zuma
‘Halkımız babasını yitirdi’ sözüyle açıklarken ulusal yas ilan edildiğini belirtti.

Tıbbiye’de öğrenci iken, “zindanda kan tüküren Mandela”,
karabasanlı ıslak düşlerimizin konuğu olurdu.. Dertleşirdik!

İngiliz kültür emperyalizminin koyduğu İngiliz adıyla Nelson Mandela,
halkının – oymağının (kabilesinin) koyduğu özgün adıyla MADİBA!
Selam olsun sana…

İnsanlık tarihi, senin paha biçilmez katkılarını ve öğrettiklerini, özgürlük savaşı destanını, kahrolası emperyalizme boyun eğmeyen yiğit ve onurlu başını
hiç ama hiç unutmayacak!

Senden öğrenmeyi ve dahası güç almayı sürdüreceğiz koca kara derili anıt adam!

  • Taa ki; senin gibi büyük bir özgürlük savaşçısı olan masum – mazlum – mağdur Anadolu halkının bağımsızlık önderi Gazi Mustafa Kemal ATATÜRK‘ün
    büyük bir öngörüyle haykırdığı gibi :
  • “Sömürgecilik ve yayılmacılık (emperyalizm) yeryüzünden yok olacak
    ve yerlerine uluslararasında hiçbir renk, din ve ırk ayrıcalığı gözetmeyen yeni bir işbirliği ve uyum çağı egemen olacaktır.”

Ve tüm dünya senin ve Yüce ATATÜRK’ün öğütlerini – uyarılarını hiç aklından çıkarmamalı :

  • Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak kapitalizme karşı
    ulusça savaşmayı gerekli gören toplumsal bir mesleği izleyen insanlarız.

Demek ki Madiba; hepimizin 2 mesleği olacak.. Biri olağan uğraşımız, ekmek kapımız ve klasik toplumsal sorumluluğumuz;

Öbürü Madiba; 2 kadim düşmanı iyi belleyeceğiz.. Kadim Mustafa Kemal onları beynimize kazıdı.. Bizi mahvetmek isteyen emperyalizm ve bizi yutmak kapitalizme karşı sürekli olarak, 2. bir meslek edinerek, moda deyimle “7/24 örgütlü savaşım”ı sürdüreceğiz.

İnsanlık onuru elbet üstün gelecek..

Son onyıllarda bu kez KÜRESELLEŞME = YENİ EMPERYALİZM masalları ardına saklanarak insanlığa kan kusturmayı sürdürüyorlar..

Bu hayasız yüzsüzlüğü insanlara vargücümüzle anlatacağız, anlatmalıyız Madiba!.

MADİBA“; sana selam olsun çoooook hoş sada bıraktığın bu ölümlü dünyadan!

Yapacak çoook işimiz var..
Eli kanlı iğrenç SİYONİZM, Ortadoğu’da Gazze’de mazlum Filistin halkına
kan kusturmayı sürdürüyor. Uygar dünya seyrediyor..

Türkiye’nin stratejik (trajik?!) müttefiki göz yummayı sürdürüyor ve Türkiye de kuru gürültü çıkarıyor.. Düne dek Gazze’yi bombalayan İsrail uçaklarına yakıt sağlıyordu
AKP iktidarı hiç sıkılmadan.

260’ı aşkın masum ve silahsız Filistin’li kadın-çocuk-yaşlı kahpece öldürüldü..
Zaten 360 km2 bir avuç toprakta 1,75 milyon yoksul – yoksun garip halk yaşama tutunmaya çalışıyor.. Havadan-karadan-denizden İsrail ablukası yıllardır utanmazca sürdürülüyor. Tek yaşam kanalı yeraltından Mısır’a bağlanan Gazze tunelleri..

Bir halk, kendi topraklarında yaşayabilmek için yeraltından tunel kazarak yaşam umudunu Mısır’a bağlıyor ve “tek dişi kalmış medeniyet” (Mehmet Akif Ersoy) izliyor..

Batsın sizin emperyal – soykırımcı – eli kanlı uygarlığınız.. ve de özellikle işbirlikçileriniz..

  • Mazlum Filistin halkına en içten dayanışma duygularımızı bildiriyor;
    Yahudi ırkçılığı olan SİYONİST EMPERYALİZMİNİ lanetle kınıyoruz.
  • Önceki gün, İsrail Büyükelçiliğinin önünde “kınama” eylemine katıldık;
    görün-duyun!
  • İsrail, uluslararası hukuk terimi ile “HAYDUT DEVLET” olmuştur.
    İsrail Uluslararası Ceza Mahkemesi’ne götürülmeli, yargılanmalı
    ve hak ettiği ceza yaptırımlarını görmelidir.
  • BM Güvenlik Konseyi derhal İsrail’i kınamalı, saldırıyı durdurma kararı almalıdır. Bölgeye ivedilikle BM Barış Gücü yerleştirilmelidir.

Bu zulmü – soykırımı – etnik temizliği onaylamayan Dünyanın her yerindeki Yahudileri özellikle ve en başta, en önde derhal ayağa kalkarak İsrail hükümetini durdurmaya
davet ediyoruz.

İlk ve asıl görev, SİYONİST OLMAYAN (?!) bu büyük ve yaygın
Yahudi diyasporasınındır.

Bu gün ve hemen ve derhal girişim yapmazlarsa, “jenosit suçuna ortak” olacaklardır ve Yahudi = Musevi = SİYONİST denklemi ister istemez kurulacaktır..

Madiba; iyi ki Filistin’deki İsrail zulmünü görmedin, yüreğin kanardı bizim gibi..

(Yazının pdf biçimi : Dogumunun_96._yilinda_NELSON_MANDELA_ve_Gazze’de_Israil_Soykirimi)

Sevgi, saygı ve ACI ile, İSYAN ile.
18 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net