Günlük arşivler: 11 Temmuz 2014

Genetik hastalıklarda yeni gelişmeler

Dostlar,

Genetik hastalıklarda ülkemizin de katıldığı yeni ve umut verici tedavi denemeleri var. Erkek çocuklarda görülen Duchenne adlı hastalıkta ekson atlama (exon skipping) ve PTC 124 çalışmaları devam ediyor. Kök hücre büyük bir umut olmayı sürdürüyor..

İstanbul Tıp Fakültesi’nden hocamız, daha sonra dava arkadaşımız – yoldaşımız
Nöroloji Uzmanı Sn. Prof. Dr. Coşkun Özdemir, bu günkü Cumhuriyet Bilim – Teknik ekinde bir makale yayımladı. Bilindiği gibi Cumhuriyet arşivine ancak abonelikle ve ücretle erişilebiliyor ve e-posta adresimize pdf olarak ilgili dosya gönderiliyor.

Biz de ancak pdf eki olarak sizinle paylaşabileceğiz..

Konu : Genetik hastalıklarda yeni gelişmeler

Okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız…

GENETIK_HASTALIKLARDA_YENI_GELISMELER_COSKUN_OZDEMIR

Sevgi ve saygıyla
11.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

YALAN SÖYLEYEN ADAYA OY VERİLEBİLİR Mİ HİÇ!?


YALAN SÖYLEYEN ADAYA OY VERİLEBİLİR Mİ HİÇ!?

Portresi

Prof. Dr. Bozkurt GÜVENÇ
Cumhuriyet
Bilim Teknik,11.72014

 

VAZGEÇİLMEYEN “ABİLER” ÜZERİNE..

  • Her sorunu çözeceği umulan demokrasi, “Devrime Yeter” dedi; ama ekonomik büyüme ve kalkınma adına rüşvet ve yolsuzluğun üstüne varamadı. Evrensel hastalık, Batılı dillerde “Prozent/ Percent (yüzde)” olarak meşru görülüp müşteriye sunuluyordu. Ünlü Lockheed davasında, Türkiye rüşveti saptadı ama yargılamadı. 

Geleneksel ya da modern toplumlarda “abi”ler vardır. Gerçek veya sanal, ünlü ünsüz, güçlü güçsüz, görevi başında yahut emekli, amatör ve profesyonel (psiko, sosyo, eko, teo, ve politiko) abi’ler. Adlarını bildiğimiz/ bilmediğimiz ama yaşadığımız sorunlar karşısında varlıklarına ihtiyaç duyduğumuz; bulduğumuzda: “Abi, bu işin bir kolayı yok mu?” diye danıştığımız; adını ve telefonunu bir kenara yazıp sakladığımız, başımız sıkıştığında, polisten, savcıdan önce aradığımız…

Toplum hayatının her kesiminde, çocuğumuzun  eğitiminde, eşimizin sağlığında, yurttaşlık haklarımızın korunmasında, trafik, vergi, muafiyet, sigorta, askerlik vb. hukuk ve güvenlik sorunlarımızda danışmak ihtiyacı duyduğumuz, yol yordam sorduğumuz, yardım ve çözüm beklediğimiz, güvenilir abiler.

Kimi zaman bakanlıkta bir dayı, bir gazeteci veya köşe yazarı, bir kurucu müdür,
mütevelli heyet üyesi, derdi olana kapısını açık tutan, gerçek veya sanal, öyle tanınan / tanıtılan, ünlü kişilerin kendisine “abi” dediğini açıklayan abiler. Kimisi belli sorunlarda uzman, nadiren, her derde deva, abi’lerin abi’si, hocaların hocası, açıkoturumlarda
yeri doldurulamayan abiler.

Olmasalardı, yeniden yaratılmalarına katıldığımız, değerleri değilse bile fiyatları, kurları, faizleri, yüzdeleri bilen, Dolar, Avro ve altın borsalarını izleyip, doğru tahminler yapan. Söze, “Şimdi, yani baktığımızda görünen o ki;” diye başlayıp, ülke ekonomisinin yorumunda milyon / trilyon TL farkını gözeterek sürdüren, “Ancak, şu gerçeği de hatırdan çıkarmayalım ki…” uyarısıyla son veren; ölüm ve doğum yıldönümlerinde saygıyla anılan, ulusal ve uluslararası düzeyde ünlü abiler. Alçak gönüllü, fahri hizmet edenler yanında; başkasının emeği ile abi rolünde, Vatan-Millet-Sakarya nutku çekerken bile kişisel çıkarlarını gözeten, Anadolu deyimiyle “Ekmediği tarlayı biçen” abiler de vardır.”

KIRKAYAK FIKRASI 

Romatizmalı kırkayak ünlü ve güçlü bir abi, kediden derdine çare istemiş.
(Kırkayak romatizma oluyorsa, kediler neden abi olmasın ki?) Kolay, demiş Kedi Abi:

– Gel, seni bir fareye dönüştürelim!
– İyi de ağrılarım geçecek mi?
– Geçmeyecek ama ayaklarının sayısı azalacak.
– Peki ama bu işi kim yapacak?
– Biz, çözümü öneririz, herhangi bir uzman uygular.

Abilerin çözümleri hep böyle aldatıcı olmayabilir; ama toplumlar umutlanır ve o sihirbazı arar dururlar. Bulamayınca da, sorunları basite indirgeyen abilerden yakınır:

“Abi deyip inandık ama aldandık. N’olacak, nereye varacak memleketin hali?”
Bir yere varacak değil. Yurttaşlar, ünü kendinden kaynaklı abilere inandıkça,
sosyal-kültürel sorunlar böylece sürüp gidecek. Gerçek abiler, güçsüzleri, kaba güce, hukuk dışı uygulamalara, hatta devlete karşı koruyan kişilerdir.

Sahte abiler, yeraltı dünyasının ünlüleri; korku salan, güce tapan, güçten başka değer tanımayan kişilerdir.

Öyle ya da böyle, gün olur bu abilerden birine işimiz ve yolumuz düşer.
Onlardan yardım, destek isteriz.

Beğenirsek över, beğenmezsek yereriz. Abilik kolay kazanılmadığı gibi kolayca da yitirilmez. Çoğu kez insan gider sanı kalır yadigâr.

TARİHSEL ÖRNEKLER

Fuzuli, ‘Selam verdik, rüşvet değildir diye almadılar” sözüyle de anılan ünlü bir ozanımızdır. Eşsiz seramikleriyle ünlü Rüstem Paşa Camisi, muhteşem yüzyılın rüşvet anıtıydı. Onarıldıkça, ünlü seramiklerinin azaldığı söylenir. Ama “devlet ebed” yaşamış
ve Tanzimat döneminde, Saray mensuplarıyla “iş yapmanın’ (rüşvetin) İngilizce tarifesi Mısır’da yayımlanmıştı. Erzurumlu İbrahim Hakkı’nın Marifetname eseri, Kazanlı Yusuf Akçura’nın “Üç Tarz-ı Siyaset” önerisi gibi.

Cumhuriyetin kültür devrimi, rüşvet ve yolsuzluk hastalığından kurtulmayı denemiş ama tam başaramamış; 2. Savaş koşullarının dayattığı karaborsaya ve Türediler Ailesi’ne
yenik düşmüştü.

Her sorunu çözeceği umulan demokrasi, “Devrime Yeter” dedi; ama ekonomik büyüme ve kalkınma adına rüşvet ve yolsuzluğun üstüne varamadı. Evrensel hastalık, Batılı dillerde “Prozent/ Per cent (yüzde)” olarak meşru görülüp müşteriye sunuluyordu.

  • Ünlü Lockheed davasında, Türkiye rüşveti saptadı ama yargıla(ya)madı. 

Zaman aşımı gerekçesiyle pek çok yolsuzluğu örtmeye çalıştı; hatta, suçlular
kamu görevleriyle ödüllendirdi., Cumhuriyetin kimi yöneticileri bulaşıcı hastalıklardan korunamadılar. “Töreler her şeyi meşru kılar” atasözü her yerde geçerliydi.

ÖZETLE

Böyle gelmiş böyle gidiyor. Sap döner keser döner, deniyor ama hesap sorulamıyor. Okur-yazar görünen %seksenin %sekseni (üçte ikisi) okumayan, ekranla uyuyan
reklamla uyanan bir toplumun, tarihten alacak dersi mi olur?

1970’li yıllarda, benden hangi adaya oy vereceğimi soran New York’lu taksi şoförüne,

‘Ben yabancıyım seçmen değilim; neden sordunuz?” dedim. Şoförün,

  • “Oy vereceğim Başkan adayının topluma yalan söylemediğinden emin olmak istiyorum,” dersini hiç unutamadım.

Ali SİRMEN : Atatürk ve CHP


Atatürk ve CHP 

Ali Sirmen

Dün bu sütunda hafta içinde vefat eden Andrew Mango ve kitabı dolayısıyla
Atatürk’ün mesajı konusuna değinmiştik. 

Anımsayalım A. Mango ünlü kitabını şu şekilde bitiriyordu: 

  • “Atatürk’ün verdiği mesaj, Doğu ile Batı’nın evrensel laik değerler ve karşılıklı saygı temelinde bir araya gelebileceği, milliyetçilikle barışın uyumlu olabileceği, insan aklının yaşamdaki tek gerçek rehber olduğudur. Bu iyimser bir mesajdır ve geçerliliği her zaman kuşkulu olacaktır. Ama saygı gösterilmesi gereken bir ilkedir.”

Atatürk’ün iletisinin günümüz için bir geçerliliği olup olmadığı sorusu,
son günlerde çok çeşitli çevrelerce tartışma konusu edilmektedir. 


Hemen belirtmek isterim, zaman içinde değişime uğramayan hiçbir şey yoktur. Türkiye’nin ya da dünyanın sorunlarına, bin dokuz yüzlerin ilk çeyreğindeki yaklaşımıyla, yüzyıl sonraki yaklaşım aynı olamaz, aynı çözümler önerilemez. 

Örneğin Kürt sorununa geçen yüzyılın yaklaşımları ve çözümleri bugünküler ile
aynı olmayacaktır. 

Bir zamanlar okullarda okutulan

“Bayrakları bayrak yapan üstündeki al kandır
Toprak 
eğer uğrunda ölen varsa vatandır”

dizelerinin evrilerek,

“Bayrakları bayrak yapan mutabakattır
Toprak eğer üstünde barış içinde mutlu yaşayanlar varsa vatandır”a erişecektir.

Öyle olması da gerekir. Ama bu bayrağın ortak kutsal simge olmaktan çıkması
ve ayak altına alınmasının umursanmaması anlamına gelmez.

***

Her gelişmeye her yeniliğe dinsel tabuları ileri sürerek karşı çıkmak ne anlama gelirse, siyasal ve sosyal yaşamdaki her yeniliğe ve gelişmeye karşı “statükocu bir Kemalizm”
kalkanıyla karşı koymak da aynı anlamı taşır.

Bir ideoloji olmayan “Kemalizm”in pragmatik yönlerinin çok önemli olduğu konusunda
A. Mango ile hemfikir olmamak mümkün değildir sanırım.


Kemalizm veya Atatürkçülük dediğimiz akımın belirleyici niteliği, sorunlara çözümü hurafede ve geçmişte değil, bilimsel yöntemlerde ve yenilikte aramasıdır. Bu hususları özenle belirtmeye çalışmamın nedeni, Atatürk’ün mesajının, ilkelerinin tartışılmasına
karşı çıkmanın yersizliğini vurgulamak içindir. 


Mustafa Kemal tartışılır, doğaldır.
Demokrasilerde tartışılmayacak konu yoktur. Bu tartışmalardan ilginç sonuçlar ve
fikirler de çıkabilir. Örneğin Atatürk’ün mirasına sahip çıkmaya gönüllü olan bir yazar
pek de âlâ, siyasal partiler yasasındaki bütün siyasal partilerin Atatürk ilkelerine bağlı olmaları zorunluğuna karşı çıkabilir. İlk bakışta irkiltici ve bozguncu gibi görünen bu çıkış, hem demokrasinin hem de gerçekçiliğin gereğidir.

***

Gelişmiş bir demokraside, siyasal partilerin demokrasinin kurallarına bağlılık dışındaki ilkelerini, devletin dayatması akıl dışıdır. 
Zaten tüm partilerin Atatürk ilkelerine bağlılığı komik olur ve Çankaya yolculuğuna, Samsun’dan başlayıp Erzurum ile devam eden Tayyip Erdoğan gibi traji-komik
bir yapaylıktan öteye geçemez. 


  • Önemli olan Mustafa Kemal’in partisinin o ilkeleri, çağına uydurarak sürdürmesidir.

Burada da ilk sorulacak soru, Mustafa Kemal’in partisinin Atatürk’ün mesajının geçerliliğini savunmaya talip olup olmadığıdır.

Bunun için de, CHP’nin, her şeyden önce, Mustafa Kemal Atatürk’ün mesajını, eserini nasıl algılayıp yorumladığını açıklaması, ondan da evvel kendi kadroları içinde
bu konuda bir ortak görüşe varması gerekmektedir. 


CHP’de son zamanlarda egemen olan kafa karışıklığı ve kaygı uyandıran çıkışlar,
bu girişimi zorunlu kılıyor. 


Evet, CHP bir an önce Atatürk’ün mesajını nasıl algıladığını, geçerliliğini kuşkulu bulup bulmadığını tereddüde yer bırakmayacak bir açıklıkla ortaya koymalıdır. 

Yoksa, sürekli her sorun karşısında sağın mesajlarını benimseyip çözümlerine
bel bağlarlarsa, var olan ciddi kuşkuları daha da artırırlar. 


Eğer CHP bu konuda kendisine düşenleri yapmış olsaydı,
Ekmeleddin İhsanoğlu’nun“çatı adaylığı” konusunu bile daha kolaylıkla kotarabilirdi. 

Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına Başbakan R.T. Erdoğan’ın İstifa Etmiş Sayılması İçin Dilekçemiz


Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığına
Başbakan R.T. Erdoğan’ın İstifa Etmiş Sayılması İçin Dilekçemiz


Dostlar
,

09 Temmuz 2014 günü, Cumhurbaşkanı (Cumhurbaşkanlığı DEĞİL!) seçimi için SANDIK SEÇMEN LİSTELERİNİN askıdan indirileceği son gün..

Bu bakımdan, www.ysk.gov.tr adresinden seçmen sorgulama yapmak gerekiyor.

Adı bu sorgulamada çıkmayan yurttaşların hemen İlçe Seçim Kurullarına başvurusu gerek.

Başkalarının adına sorgulama yapmak için nüfus cüzdanındaki bilgilere gerek var.

Bu arada, Başbakan R.T. Erdoğan‘ın Cumhurbaşkanı adayı olması nedeniyle
bu görevinden ÇEKİLMİŞ SAYILMASI GEREKTİĞİ son derece açık bir
hukuksal gerçekliktir.

Sn. Mustafa Nevruz SINACI‘nın bu bağlamdaki dilekçe metnine web sitemizde
yer vermiştik.

Bu metin tarafımızdan biraz daha geliştirilerek ve dili arılaştırılarak Yüksek Seçim Kurulu Başkanlığı’na bu gün (09.07.2014) saat 12:22’de 0312 419 53 08 numaralı faksa gönderilmiştir. Öğleden sonra da elden ayrıca sunulmuş ve 20686 kayıt no ile
gelen evraka teslim edilmiştir.

Bu metin aşağıdadır :

************************

YÜKSEK SEÇİM KURULU BAŞKANLIĞINA,

Bilindiği üzere 10 Ağustos 2014′te Cumhurbaşkanı seçiminin 1. turu yapılacaktır. Kurulunuzca belirlenen seçim takvimine göre, “Kamu Görevlisi adaylar; adaylıklarının kesinleştiği 11 Temmuz 2014 Cuma günü görevlerinden istifa etmiş sayılırlar.” denilmektedir. Oysa 01 Temmuz 2014’te aday olduğunu açıklayan Başbakan Recep Tayip Erdoğan ve AKP yetkilileri, 61. Hükümetin Başbakanı Erdoğan’ın istifa etmesinin gerekmediğini iddia ve ifade etmiş bulunuyorlar. (01/02 Temmuz 2014 ve sonrasında, kamuoyuna, kezlerce…)

Bu duruma göre : Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı sıfatıyla “kamu ita ve icra amirliği” makamında oturan biri, kamu görevlisi midir? Görev, yetki ve sorumluluğu gereği,
tüm kamu dairelerine, memur, işçi ve çalışanlarına emir veren birinin “kamu görevlisi” olmaması olanaklı değildir. Böyle bir çelişki ileri sürülemez, tasavvur bile edilemez…

Kaldı ki; 59., 60. ve 61. hükümetlerin başı namı ve “kamu görevlisi” sıfatıyla Recep Tayip Erdoğan’ın bu sıfatı, kezlerce Türkiye Cumhuriyeti Mahkemelerince kabul ve karara bağlanıp buna göre; “Başbakan’a, yayın yoluyla hakaret edildiği gerekçesiyle TCK 125/3.a maddesine göre kezlerce para cezası hükmedilmiş”olmakla;

(1)- Adıyaman-Gölbaşı Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2013/229 Karar ve 2014/78 Esas No ile
(2)- İzmir-Tire Sulh Ceza Mahkemesi’nin 2014/82 Karar ve 2014/279 Esas sayılı kararları ile sabit bu husus; Adli Yargı tarafından hiçbir kuşkuya yer vermeyecek açıklıkla kabul, ilân, ikrar, tescil ve ispat edilmiştir.

Ayrıca, 657 Sayılı Devlet Memurları Yasası md. 4. Devlet Memuru (kamu görevlisini) şöyle tanımlamakta :

     “Mevcut kuruluş biçimine bakılmaksızın, Devlet ve diğer kamu (kurum ve kuruluş) tüzel kişiliklerince genel idare esaslarına göre yürütülen aslî ve sürekli kamu hizmetlerini ifa ile görevlendirilenler, bu kanunun uygulamasında memur sayılır.”

Başbakan ve Bakanlar Kurulu üyeleri; Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 8, 10, 40, 104 ve 109. madde hükümleri kapsamında Cumhurbaşkanı tarafından “atama yoluyla” yetkili ve görevli kılınarak görev verilir. Bu görevlerin seçilmişlikle doğrudan ilgisi yoktur. Çünkü seçilmemiş olanlar da aynı usul ve esaslara göre atanmak yoluyla görevlendirilebilirler.

Dahası: (1) Yargıtay Ceza Genel Kurulu’nun 25.11.1985 tarih 410/595 sayılı kararında;
“TCK’nın 279. maddesine göre memur, Devlete ait bir iktidar ve yetkiyi kullanarak hukuksal işlem veya eylemin uygulanmasını gerçekleştirenlerle, bu hukuksal işlem ve eylemin (şahsen) uygulanmasına kamu hukuku usulüne uygun bir şekilde katılan ve yardım edenlerdir.”

(2) 6136 Sayılı Kanuna dayanılarak 21.03.1991 yıl ve 91/1779 sayı ile çıkartılan Bakanlar Kurulu Kararına göre: Ateşli Silahlar ve Bıçaklar Hakkında Yönetmeliğin (a) bendi; “Kanunun 7. maddesinin 1. fıkrasının (1), (2) numaralı bentlerinde sayılanlar ile (3) numaralı bendi uyarınca “silah taşımalarına karar verilen Kamu Görevlileri”:

“Cumhurbaşkanı, Başbakan, Bakanlar ve Yasama Organı Üyeleri ve bu görevlerde bulunmuş olanlar…” denilmektedir. Dolayısıyla, “Kamu Görevlileri” sıfatı; nerede, hangi anlam, bağlam ve kapsamda kullanılırsa kullanılsın, sonuçta çeşitli kamu kuruluşlarında çalıştırılan ve hukuksal durumları birbirinden farklı olan tüm görevlileri içine almaktadır. Yani “Kamu Görevlileri” tanımı ve kapsamına Cumhurbaşkanından,
kamuya ait herhangi bir kurum, kuruluş ya da fabrikada işçi olarak çalışan kimseye dek herkes girmektedir.

    Nihayet: Anayasamızın 39, 40, 71 ve 137. maddelerinde açıklanan Kamu görev ve hizmetlerinde bulunanlar”, “Resmi Görevliler”, “Kamu hizmetine girenler”, “Kamu (kurumu) hizmetlerinde herhangi bir sıfat ve suretle çalışmakta olan kimse” nitelemeleri de, bu anlam ve kapsamda “KAMU GÖREVLİLERİNİ” tanımlar.

     Sonuç olarak : Seçimlerin tartışılmaz; Demokrasi, Adalet ve Hukukun vazgeçilmez mutlak ilkesi olan yasa önünde eşitlik (AY md. 10), dürüstlük ve saydamlık, hukukun öngörülebilirliği ilkeleri…  gereği, Başbakan Erdoğan’ın, Cumhuraşkanı adaylığının kesinleşeceği 11 Temmuz 2014’ten başlayarak, görevinden istifa etmiş sayılacağının gereken ivedilikle, zamanında karara bağlanmasını; Anayasal dilekçe hakkı (md. 74) bağlamında;

Saygılarımla arz eder; adalet, eşitlik ve hukukun gereğinin yerine getirilmesini dilerim. 09 Temmuz 2014.

Prof. Dr. Ahmet SALTIK

Dilekçenin pdf formu için : YUKSEK_SECIM_KURULU_BASKANLIGINA_RTE_hk

Sevgi ve saygı ile.
9 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

CUMHURBAŞKANLIĞINA ADAY OLAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN DERHAL BAŞBAKANLIK GÖREVİNDEN İSTİFA ETMELİDİR!


ADD_logosu_adiyla


CUMHURBAŞKANLIĞINA ADAY OLAN RECEP TAYYİP ERDOĞAN DERHAL BAŞBAKANLIK GÖREVİNDEN İSTİFA ETMELİDİR!


YASAL DÜZENLEMELER GEREĞİ BAŞBAKAN
DERHAL İSTİFA ETMELİDİR!

Cumhurbaşkanlığı Seçim Kanunu’nun 11. maddesi’ne göre;

“Cumhurbaşkanı adayı gösterilen hâkimler ve savcılar, yüksek yargı organları mensupları, yüksek öğretim kurumlarındaki öğretim elemanları, Yükseköğretim Kurulu, Radyo ve Televizyon Üst Kurulu üyeleri, kamu kurumu ve kuruluşlarının memur statüsündeki görevlileri ile yaptıkları hizmet bakımından işçi niteliği taşımayan
öbür kamu görevlileri, belediye başkanları ve subaylar ile astsubaylar, siyasal partilerin
il ve ilçe yönetim kurulu başkan ve üyeleri ile belediye meclisi üyeleri, il genel meclisi üyeleri, kamu kurumu niteliğindeki meslek kuruluşları ile sendikalar, kamu bankaları ile üst birliklerin ve bunların üst kuruluşlarının ve katıldıkları girişim veya ortaklıkların yönetim ve denetim kurullarında görev alanlar, aday listesinin kesinleştiği tarihte görevlerinden ayrılmış sayılır. Bu durum Yüksek Seçim Kurulunca aday gösterilenin bağlı bulunduğu bakanlığa veya kuruma derhal bildirilir.”

Yasada geçen “öbür kamu görevlileri” deyimi, Anayasa’nın 128/1 maddesinde de kullanılmış ve bu madde kapsamında bu deyimden kastedilenin ne olduğu
hukukçular tarafından daha önce ele alınmıştır.

RTE_istifa_etmeli

Anayasa’nın 128/ 1 maddesinde geçen “diğer kamu görevlilerini” hukukçular
şöyle kümelendirir :

– Statüter konumdaki görevliler (Silahlı Kuvvetler personeli, hakimler ve savcılar, üniversite akademik personeli)
– Siyasal nitelikteki görevliler (Cumhurbaşkanı, Başbakan, bakanlar ve yerel yönetimlerin seçimle gelen görevlileri)
– Kadro karşılığı sözleşmeli çalışanlar
– İdari sözleşme ile istihdam edilen sözleşmeli ve geçici personel

Anayasa’nın md. 128/1’de tanımlanan öbür kamu görevlileri arasında BAŞBAKAN da sayıldığına göre, Cumhurbaşkanlığı Seçim Yasası’nın 11. maddesindeki öbür
kamu görevlileri arasında Başbakan’ın olduğunun kabulü kaçınılmazdır.

Cumhurbaşkanlığı Seçim Yasası, Anayasa’nın md. 128/1’deki “öbür kamu görevlileri” tanımını yok sayamayacağına göre, Yüksek Seçim Kurulu, Yasada açıkça Başbakan’dan bahsedilmediği gerekçesi ile Başbakanın istifasının gerekmediği yönündeki açıklaması ile açıkça hataya düşmüştür. YSK’nın bu açıklaması açıkça bir Anayasa ihlali olup yok sayılmalı ve Cumhurbaşkanlığına aday gösterilen başbakanın adaylığının kesinleştiği 8 Temmuz 2014 tarihinde (AS: 11 Temmuz olmalı)
derhal istifa etmesi gerekir.

SİYASAL AHLAK GEREĞİ BAŞBAKAN DERHAL İSTİFA ETMELİDİR

Cumhurbaşkanlığına şu ana dek gösterilen aday sayısı 3’tür. İlk kez halk karşısına çıkacak olan adaylar arasında eşit olanaklarla bir yarışın olması siyasal ahlak gereğidir. Cumhurbaşkanlığına aday olan Başbakan istifa etmeyerek bu yarışta kamu gücünü kullanmayı düşünmektedir.

Bir yandan devletin tüm olanaklarını ve akçal kaynaklarını kullanarak açılışlar yapmaya devam edecek, bir yandan da bu açılışlarda Cumhurbaşkanlığı adaylık propagandasını yapacaktır. Bu tavır siyasal ahlak ile bağdaşmadığı gibi, halkın parası ile siyasal bir çalışma yapılması hukuken de suç oluşturacaktır.

Başbakanın, Devletin maddi olanaklarını, korumalarını, polislerini, valilerini, kaymakamlarını, belediye başkanlarını kullanarak seçim gezileri yapması siyasal ahlaksızlık olacaktır.

Burada yasal bir hakkın kullanıldığı, Devletin sürekliliği gibi ahlaksal temelden yoksun gerekçelerin ortaya konulması Başbakanın ahlaksal çöküntüsünü kurtaramayacaktır.
Bir yanda Devletin maddi olanaklarını kendi siyasal çalışmasına seferber edecek bir Cumhurbaşkanı adayı olan Başbakan olacaktır; öbür yanda ise seçim çalışmasını yürütecek güçlü maddi kaynaklara sahip olmayan adaylar… Bu haksızlıktır, adaletsizliktir. Her konuşmasında uğradığı haksızlıkları allayıp pullayıp anlatan, adalet üstüne nutuklar çeken Cumhurbaşkanı adayı Başbakanın hem ahlaken hem de adaletsizliği
ortadan kaldırmak adına, adaylığının kesinleştiği tarihte derhal istifa etmesi gerekir.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

ADD Genel Merkezi

Fransız Devrimi’nin 225. Yılı İçin Denis DIDEROT’dan Çarpıcı Alıntılar..


Fransız Devrimi’nin 225. Yılı İçin Denis DIDEROT’dan Çarpıcı Alıntılar..

Dostlar,

Bu gün, ünlü Fransız AYDINLANMA düşünürü – öncüsü Denis Diderot‘dan
birkaç alıntıyı paylaşmak istiyoruz..

3 gün sonra 14 Temmuz, insanlık tarihinin bu büyük kırılmasının 225. yıldönümü.

Denis Diderot, günümüz hukuk felsefesine bile 240 yıl önceden ışık tutuyor..

Turgut Özal‘ın Cumhurbaşkanı iken (Türkiye Cumhuriyeti’nin 45. ve 46. dönem hükümetlerinde başbakanlık yapmış ve ardından 8. Cumhurbaşkanı), Anayasayı koruyacağına yemin etmiş bir Devlet Yöneticisi insan olarak “ANAYASAYI BİR KEZ DELMEKLE BİR ŞEY OLMAZ..” sözleri belleğimizde mıh gibi çakılı.. Ne çok üzülmüştük bu “Balık baştan kokar” örneği çok sorumsuz – saygısız söze ve davranışa..

Kolay mı oldu Büyük Fransız Devrimi?
DİDEROT, yoksulluklar içinde 6 ciltlik “ANSİKLOPEDİ” yi yazdı..
Fakat bu “ANSİKLOPEDİ” bilindiği gibi genel kültür Ansiklopedisi değil!

Diderot’nun ANSİKLOPEDİ’si, “AYDINLANMA ANSİKLOPEDİSİ” !

Çıplak ayaklı köylüler ile Fransız Ticaret – Sanayi Burjuvazisi hangi koşullarda
doğal – tarihsel müttefik oldular aristokrasinin temsilcisi mutlak Monark – Krala karşı??
Motlak Monark Krallar “Etat Generaux“u çooook uzun onyıllardır toplamıyorlardı..

Montesquieu’dan Robespierre’e, Jean Jacque Rousseaau’dan Volatir’e
ve d’Alambert’den Diderot’ya
dek uzanan bir AYDINLANMA zinciri..
Salt Fransa için sınırlayarak..

Fransız Devrimi
‘nin düşünsel düzlemde büyük ölçüde bu öncü
AYDINLANMA DEVRİMCİLERİ hazırladı..

Çoook kanlı oldu Fransız Devrimi.. Kraliyet ailesi kökten yok edildi.
Giyotinler aralıksız çalışarak “en az acı” ve “en yüksek hızla” (!?)
Devrimin kurbanlarının başlarını gövdelerinden ayırdılar..

Rus, Çin, Amerikan Devrimleri de çooook  kanlı oldu..
Milyonlarca insan yok edildi.. Hatta Devrimler sonra kendi çocuklarını bile yedi! Robespierre idam edildi!

  • TÜRK DEVRİMİ ise yeryüzünün en az kanlı hatta kansız
    BÜYÜK DEVRİMLERİ içinde.. 
  • Büyük ATATÜRK, Osmanlı Hanedanı’nın kanını akıtmadı ve yurtdışına sürgünle yetinildi.

Günün görseli : Denis DIDEROT’dan Çarpıcı Alıntılar..

Diderot'dan_alintilar

Gerçek yasacı halktan başkası olamaz. Tepeden inme yasalara halkın saygı duyduğu binde bir görülür. Ama yasaları kendi yaptı mı; kendi işi bilip yürütecek, koruyacaktır onları.Bunlar da bir kişinin sorumsuz istekleri değil; birçok insanın kendi mutlulukları, güvenlikleri üstüne birbirine danışarak vardıkları istekler olacaktır. ” Denis DİDEROT / [ Düşünceler, 1774]

  • Ahlaksızlık ile dinsizliği karıştırmamak gerekir.
    Din olmadan ahlaklılık olabilir ve
    ahlaksızlıkla din bir arada bulunabilir ve çoğunlukla da böyledir.. Denis DİDEROTBu söz, ne acı ki, son dönemlerin Türkiye gündemine ne çok uymakta değil mi??
  • “ Bir anayasanın ilk sözü, devletin başındakileri bağlamalıdır. Biz baştakiler
    bu yasaları değiştirir ya da  çiğnersek halkın düşmanı olmuşuz demektir ve halk, bize düşman olmakta haklıdır.”  Denis DİDEROT [ Düşünceler, 1774 ]
    Aydınlanma döneminin ünlü klasiği “Ansikopledi” nin yazarı..
  •  “Boşunadır yasalar; herkesi eşit olarak bağlamıyorsa..
    Boşunadır yasalar; 
    toplumda 1 tek kişi bile ceza almadan onları
    çiğneyebiliyorsa..” 
    Denis DİDEROT / [ Düşünceler, 1774 ]

Paris’te Karnavale Müzesi’nde bulunan ve kapağında “İnsan derisi ile kaplıdır” yazan Fransızların ilk anayasası (1791) (ABD, 1787), günümüz uygarlığının en önemli kilometre taşlarından biridir.

  • İNSAN DERİSİ İLE KAPLI ANAYASALAR…
    Bu acı ironinin, Oriental cephede de süren İNSAN HAK ve ÖZGÜRLÜKLERİ bağlamındaki savaşımda ayrı bir yeri var :
  • Hallac-ı Mansur ve tarihsel söylemi “EN’EL HAK!”

Hallac-ı Mansur’u anlayamayan – kavrayamayan ya da hazmedemeyen çağcılları, “derisini yüzerek” idam etmişlerdi ve söylence o ki, Hallac-ı Mansur’un akan kanı da yere “EN’EL HAK!” yazmıştı!

Diderot’nun ayrıca Botanik ve Anatomi Bilim dallarına da çok katkısı olmuştur.

Diderot_FILOZOFCA-DUSUNCELER

 

 

 

 

 

 

 

FİLOZOFÇA DÜŞÜNCLER Diderot’nun dilimize çevrilen başlıca yapıtlarından..

Eski Cumhurbaşkanlarından Turgut Özal’ın, “Anayasayı 1 kez delmekle bir şey olmaz.” sözü dehşet vericidir!

Benzer biçimde Başbakan R.T. Erdoğan’ın “TÜBİTAK Başkanını “1 kezlik kendisinin atamak isteyişi” de ağır hukuk çiğnemidir (ihlal).

Diderot’nun 240 yıl kadar önce bile günümüz tepe yöneticilerinden öte bir
hukuk anlayışına, saygısına sahip olduğu görülüyor..

Şanlı 1789 Fransız Devrimi’ni bu 1. sınıf kadro hazırlamadı mı?

Halkın Bastille zindanına baskını ve despot Kral 16. Louise‘nin hapsettiği masum, kendisine karşıt binlerce insanları serbest bırakması 14 Temmuz 1789 gününe denk düşmekteydi.. 3 gün öncesinden bu vesile ile kutlayalım, analım..

Fransız Devrimcilerininin tümünü 225 yıl sonra büyük bir saygı ve hayranlıkla selamlıyoruz. Bu Büyük Devrim 5 kez gitti ve geri getirildi..

Dünyanın 1. sınıf demokrasilerinden olan Fransız demokrasisi günümüzde 5. Cumhuriyet Dönemini yaşıyor.

Bir general ama peeek çok sivilden daha demokrat olan Charles DeGaulle’ün 1958’de başlattığı 5. Cumhuriyet dönemini..

Tüm insanlığın ve özellikle Fransız halkının görkemli tarihsel başarılarını içtenlikle kutluyoruz..

TÜRK DEVRİMİ de kadim Anadolu topraklarında elbette yoluna, tökezleyerek de olsa, inişli – çıkışlı da olsa diyalektik gereği kaçınılmaz olarak devam edecek.
ATATÜRK DEVRİMİ, 90 yılda bu şanlı kalkışmayı omuzlayacak birikimi sağladı ve kuşakları yetiştirdi..

Konumunu bu Cumhuriyet devrimine borçlu olan Başbakan R.T. Erdoğan da
bu tarihsel birikime hürmetli olmalı ve onu yıkmaya değil geliştirmeye çabalamalıdır. Kendi sözleri ile “Bu böyle bilinmeli..” der ya sıklıkla..

Tayyip bey de böyle bilmeli ki – hem de iyice bellemeli ki-;

  • TÜRK DEVRİMİ de kadim Anadolu topraklarında elbette yoluna, tökezleyerek de olsa, inişli – çıkışlı da olsa diyalektik gereği kaçınılmaz olarak devam edecek. Başbakan Erdoğan’ın Kendisinin ve AKP’sinin bütün anlamsız ve değersiz engelleme hatta karşıdevrim çırpınmalarına karşın..

Bu böyle biline..

Sevgi ve saygı ile.
11 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net