Günlük arşivler: 3 Temmuz 2014

Onur ÖYMEN’den 21 CHP’li Vekile Son Çağrı…


Dostlar
,

Deneyimli, birikimli, sağduyulu, dengeli, yurtsever politikacı, bilge insan
Sn. Dr. Onur Öymen, son olarak aşağıdaki çağrıyı yapmıştı
CHP’li 21’lere..

Fakat olmadı, olamadı..

Bu 21 vekilin yurtseverliklerinden kuşku duymaya hiç kimsenin hakkı yoktur.
Birikimlerini sorgulamak da haddimiz değildir.
Biz bir aday çıkar(a)mayışlarını onaylamadık, sevinçle değil hüzünle karşıladık.
Fakat bu insanları linç etme hakkımız asla yoktur.
Her şeyden önce demokratik hoşgörü kültürüne sığmaz böylesi bir infaz..

Gelişmeleri dikkatle izleyelim ve yeni çözümler, seçenekler çıkabileceğini akılda tutarak karamsar da olmayalım..

3 adayla seçime gidiyoruz..

Şimdilik net olan bu..

Bakalım.. gün ola harman ola..

Umutsuzluk, hırçınlık, linç… yok..

Her durumda akılcılık ve serinkanlılık.. Buna çok gereksinim var..

Sevgi ve saygı ile.
03 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=================================================

21 CHP’li Vekile Son Çağrı…

Portresi_ATA_ile

 

 

Onur ÖYMEN

 

 

AKP’nin Cumhurbaşkanı adayı olarak Başbakan Recep Tayyip Erdoğan‘ı açıklaması şaşırtıcı olmadı. Erdoğan’ın aday tanıtım toplantısındaki konuşmasında önceliği dinsel içerikli söyleme vermesi Cumhurbaşkanlığı kampanyasının
ağırlık merkezini de “Cumhuriyet döneminde dindarlara zulüm yapıldığı” iddiasının oluşturacağını gösterdi. Bu durumda CHP ve MHP’nin ortak adayının nasıl bir söylem benimseyeceği merak konusu. Dinsel boyutu ağır basan Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu dinsel tartışmalara ağırlık veren bir kampanya mı yapacak yoksa Cumhuriyetin kurucularına yönelik haksız suçlamaları onların ilke ve devrimlerine sahip çıkarak mı yanıtlayacak?

Önce de belirttiğimiz gibi bu dönemde CHP-MHP ortak adayının yaşamı boyunca Cumhuriyet değerlerinin savunuculuğunu yapmış bir kimse olması muhalefete büyük güç katacak ve başarı şansını artıracaktı. Ne yazık ki, son kamuoyu araştırmaları mevcut muhalefet adayının şansını pek yüksek göstermiyor.

Bu arada CHP içindeki kimi milletvekillerinin, bütün baskılara karşın Anayasanın kendilerine verdiği hakkı kullanarak Emine Ülker Tarhan gibi Cumhuriyet ülküsüne
ve hukukun üstünlüğüne sürekli sahip çıkmış olan bir milletvekilini aday göstermeleri
her türlü takdirin üzerindedir. Onların gösterdiği azmi ve cesareti, kutluyorum.

  • Türkiye topraklarında Atatürk’ün ilkelerine inanan son insan yok olmadıkça Atatürk’ün izlerini bu topraklardan silmeyi kimse başaramayacaktır. 

Son aday bildirme gününe dek bu değerli milletvekili arkadaşlarımızın çabalarını sürdürme azmi içinde olduklarını görüyor ve kendilerine başarılar diliyorum.
Bütün milletvekillerinin son güne dek tutumlarını bir kez daha gözden geçirmeleri
ve son tercihlerini her türlü kişisel ve partisel düşüncenin ötesinde ülkemizin geleceğini düşünerek yapmaları partimize gönül veren milyonlarca vatandaşımızın beklentisidir.

Resmi adaya imza vermeme cesaretini gösterenlerin onun yerine Cumhuriyetin ve partimizin değerlerine sahip çıkacağından kuşku duyulmayan bir adaya destek olmaları Türkiye’de pek çok şeyi değiştirecek ve geleceğe umutla bakmamızın yolunu açacaktır.

Saygılar, sevgiler. (1.7.14)

KORKMAYIN OYLAR BÖLÜNMÜYOR!


KORKMAYIN, OYLAR BÖLÜNMÜYOR!

Can_Atakli_portresi


 

Can ATAKLI

 

 

AYDINLIK, 2.7.14

CHP’nin MHP ile ortaklaşa bulduğu aday Ekmeleddin İhsanoğlu tam aranan aday mı?

Hayır değil.

Ancak özellikle AKP’nin iktidardan düşürülmesinin sandıktaki tek koşulu olarak CHP’de birleşmeyi öngören kesimlerde, aday beğenilmese bile “ehven-i şer”
görüşü hâkim.

Bu nedenle Erdoğan’ın bu seçimlerde kesin yenilgiye uğramasını dileyenlerin
büyük çoğunluğu, CHP- MHP adayının Erdoğan’ın kopyası gibi olmasına rağmen mutlaka desteklenmesini istiyor.

Bunu yapanların, İhsanoğlu’na yönelik eleştirilere de, bir hatta birkaç seçenek aday çıkarılmasına da hiç tahammülleri yok.

Bir linç ordusu gibi her eleştiriye ve öneriye “Oyları bölmeyin” diyerek saldırıyorlar.

Çünkü bu kesimin gözü öyle kararmış ki, seçimin nasıl yapılacağını bile bilmiyor.

Oysa bu seçimde oy bölünmesi diye bir şey yok.
Önemli olan Tayyip Erdoğan’a oy vermemektir.

Siz oyları istediğiniz kadar aynı adayda toplayın, eğer Erdoğan seçmenlerin %50’sinden bir fazlasını alıyorsa iş bitmiş demektir.

Yani ilk turda iki değil 12 aday olsa bile, Erdoğan %50’yi bulamadığı an
2. tura geçilecektir.

İşte o zaman en çok oy alan iki kişi kalacaktır ve seçmen “iki tercih”ten birine yönelecektir.

CHP-MHP ise tek aday dayatması ile halkın gözünü boyarken,
Erdoğan’a ilk turda bile seçilme şansını vermektedir.

Herkesi bunu bilmeye ve sakin olmaya davet ediyorum.

DAHA BETERİ OLMAZ

Cumhurbaşkanı seçimlerindeki “dayatma” insana ister istemez ünlü Bektaşi fıkrasını hatırlatıyor.

Baba Erenler’e iki testi şarap vermişler.

“Baba sen bilirsin” demişler “şunları bir tat, hangisi daha iyi bize söyle.”

Bektaşi testilerden birini alıp bir yudum içmiş.

Sonra dönüp “Öteki daha iyi” demiş.

Tabii şaşırmışlar şarabı getirenler “İyi de Erenler ötekini tatmadın ki…” demişler.

Bektaşi yapıştırmış lafı: “Bundan daha kötü olamaz ki…”

İKİNCİ TURA DEMİRTAŞ KALIRSA

Baştan söyleyeyim, bu yazı ironik bir yazıdır.

Cumhurbaşkanlığı ilk tur seçimlerine eğer son dakika 20 onurlu milletvekili çıkmazsa
3 adayla gireceğiz.

Genel kestirim, ilk turda sonuç alınamayacağı yönünde.

2. tura ise Erdoğan ile İhsanoğlu’nun kalacağına kesin gözüyle bakılıyor.

Çünkü 3. aday Selahattin Demirtaş’ın yalnızca BDP’ye giden oyları alabileceğine
ve bunun da %6-7 çevresinde olabileceğine inanılıyor.

Gelin tersten bakalım.

CHP seçmeninin %40’ı, MHP’lilerin bir bölümü, muhalif ama partisiz olan sağdan sola geniş bir yelpazedeki seçmelerin tamamına yakını CHP-MHP çatı adayından
pek hoşnut değil.

Şimdi bu seçmenlerin “nasıl olsa ilk turda sonuç değişmeyecek, HDP adayı da
ikinci tura kalamaz” diye düşünüp tepkilerini Selahattin Demirtaş’a oy vererek gidermek istediklerini düşünün.

Veeee bir bakmışsınız Demirtaş İhsanoğlu’nu geçivermiş ve 2. tura kalmış!

“Tayyip Erdoğan gitsin de ne olursa olsun” diyen, “oyları bölünecek” paranoyası ile herkese saldıran, hakaretler edenler ne yapacaklar?

http://www.aydinlikgazete.com/yazarlar/239-canatakli/44892-can-atakli-erdogan-secilemezse-hayalindeki-cumhurbaskanina-katlanabilecek-mi.html, 2.7.14

ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD

BİLİMİN MUM IŞIĞI…

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Değerli arkadaşlar,

Bu gün sizlere ABD’yi tanıtmak istiyorum. Her an her dakika, iki sözden biri olarak,
her yerde duyduğunuz ABD hakkında açıklayıcı bilgiler vermek istiyorum.

ABD öyle bir şeydir ki, hiçbir zaman görünmez, ama her şeyi görür,
her zaman her yerdedir. 

ABD’ den daha güçlü hiçbir şey yoktur. ABD’den habersiz, izinsiz yaprak bile düşmez; her şey onun planı ve iradesi doğrultusunda tıkır tıkır işler. ABD’nin izni olmadan, hiçbir şekilde görüşmek, anlaşmak, uzlaşmak, oydaşmak, kararlaştırmak mümkün değildir; yazı yazılamaz, açıklama yapılamaz, bir adım dahi atılamaz.

  • Affedersiniz, başınıza kuş sıçsa kesinlikle ABD ajanı bir kuşun işidir!

ABD Ülkede sosyal, siyasal, ekonomik anlamda her olan biteni zaten çok önceden planlamıştır, O her şeyi önceden bilir ve günlük olsun, saatlik olsun her olaya anında müdahale eder.. Fay hatlarını tetikleyerek depremlere yol açar. Uçakları düşürür,
Trafik kazalarının çoğu ABD kaynaklı elektromagnetik sinyaller nedeniyledir;
hatta daha ileri düzeyde bu sinyallerle beyinleri hayalleri, rüyaları, düşünceleri
denetler.

ABD muhalefet (AS: karşıt) olsun, iktidar olsun her partiye, her lidere istediğini dayatır, yaptırır. Bütün seçimler (hatta at yarışları bile!) ABD’nin önceden belirlediği şekilde sonuçlanır. İstediğini Başkan seçtirir; istediği zaman iktidarı değiştirir. İnsanların bir bölümünün kendisine yandaş, bir bölümünün karşıt ve aykırı olmasını planlar.
Devlet yönetiminde şube başkanından başlayarak yukarıya doğru her makam
ya doğrudan, ya da taktik gereği gizli ABD ajanıdır.

ABD önce darbe yaptırır, sonra darbeciyi tutuklatır, darbeciyi tekrar iktidar yapar, teröristler de, polis de aslında ABD’ye çalışır, yer altı yer üstü tüm etkinlik
ABD denetimi altındadır..

ABD Ülkenin kaynaklarını sömürür, insanlarını tutsak eder, madenlerde patlamalar yapar, salgın hastalıklar çıkarır. Hastanelere virüs taşıyıcıları gönderir, yatak odalarına yerleştirdiği ölçüm aygıtlarıyla doğumunu önceden belirlediği zeki çocukların doğumunu engeller, camiler ama aynı zamanda genel evler açar, gençleri uyuşturucuya alıştırır, insanların bir bölümünü dindar, bir bölümünü ateist yapar, insanları cepheleştirir;
kavga çıkartır, her cephe sonuçta ABD’nin dediğini yapar. Uçak gemilerindeki matbalarında $ basar, geceleri el altından akıttığı kara paralarla Ülkelerin para piyasasını kontrol eder. Kendi kendine suikastler düzenleyerek savaş bahanesi çıkarır.

ABD orduyu, yargıyı, basını istediği gibi yönlendirir… İstediği gazetecileri yandaş kimisini karşıt olarak görevlendirir. Kimi aydınları kendinden yana, kimisini gizli ajan olarak sözde kendine karşı faaliyette bulundurur. ABD Sendikalar kurar, dernekler açar, bunların başına hem kendinden yana Başkanlar seçtirir; hem de kendinden yana muhaliflerle bu başkanları alaşağı eder…..

Kısacası Yurttaşların, seçmenlerin, yöneticilerin, yönetilenlerin, aydınların, kadınların
hiçbir suçu günahı yoktur… Çünkü onlar aslında çok zeki, çok akıllı, çok bilgili,
çok becerikli, çok yurtsever ve çok özverilidir. Ama neylesinler ki, ABD şeytanı her şeye hakimdir; yapacak bir şey yoktur..

ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD
ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD ABD
ABD ABD ABD ABD ……….

öff be… Yetti artık bu Allahın Belası Dangalaklık !!

Sevgilerimle. æ

SAĞLIK BAKANLIĞI ve SAĞLIK ENSTİTÜLERİ


SAĞLIK BAKANLIĞI ve SAĞLIK ENSTİTÜLERİ

portresi

 

            Prof. Dr. Sefer Aycan
            Gazi Üniv. Tıp Fakültesi
            Halk Sağlığı Anabilim Dalı           

 

           

Sağlık Bakanlığı’nın Türkiye Sağlık Enstitüleri Başkanlığı Kurulması ile ve Bazı Kanunlar da Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı Sağlık Komisyonu’na sunulmasından çok kısa bir süre sonra geçti ve TBMM Genel Kurulu’na gelmesi bekleniyor. TBMM’ye sunulmadan kamuoyunda tartışılmayan tasarı, Komisyonda da yine gereği gibi tartışılmadan çok hızlı bir şekilde kabul edildi. Aslında çok önemli olan ve teşkilat yapısında bir kez daha değişiklik oluşturan, yeni bir kurum kuran tasarı enine boyuna tartışılmalıydı. Uzmanlar, taraflar konuyla ilgili görüşlerini ortaya koymalıydı,

“En uygunu nasıl olur?” diye tartışmalıydı diye düşünüyorum. Bu nedenle,
konuyla ilgili görüşlerimi bu yazıda açıklamak ve tartışma oluşturmak istiyorum.

Nereden Çıktı Bu Sağlık Enstitüleri Başkanlığı?

Konuyla ilgili tasarının gerekçesine bakıldığında, aslında birtakım sağlık sorunlarının başlık olarak alındığı, bu konularla ilgili durum değerlendirilmesi yapıldığı, tasarının içeriğinde ise bu konularla ilgili Enstitüler kurulacağı anlaşılmaktadır. Fakat genel anlamda bir Enstitü Başkanlığı’ nın kurulmasının gerekçesinden bahsedilmemiştir. Neden gerek duyulduğu, ne beklenildiği açıklanmamıştır.

Yasa tasarısının 1. maddesinde Enstitünün amacı; … Ülkemizin ileri teknoloji ihtiyacını karşılamak, yeni ürünler üretilmesini sağlamak, bilimsel araştırmalar yapmak ve yaptırmak olduğu belirtilmektedir.

Elbette amaç sağlıkla ilgili özel konularda araştırma yapmak ve yaptırmak ise Sağlık Bakanlığı’nın görev alanına girer ve bu nedenle de Sağlık Enstitüleri açmasında bir engel yoktur.

Enstitülerin başka bir amacı lisansüstü eğitim vermektir. Burada böyle bir amaçtan söz edilmemiş olması isabetlidir.  Lisansüstü eğitim vermek veya eğitim kurumu açmak (tıpta uzmanlık dışında) Sağlık Bakanlığı’nın görevi olamaz ve olmamalıdır.
Zaten tasarıda da böyle bir görev tanımlanmamıştır. Bu konuda da sorun yoktur.

Sorun ise Enstitü’nün hangi konularda çalışacağı, nerede ve nasıl kurulduğudur ve bu yapıyla beklenen yararı sağlayıp sağlayamayacağıdır.

Öncelikle Enstitü’nün İstanbul’da kurulması abestir. Enstitü Sağlık Bakanlığı’nın bir merkez birimi olacak ise Ankara’da kurulması gerekir. Yoksa Bakanlık Merkezini de mi İstanbul’a taşıyoruz? Ya da Bakanın keyfi mi böyle istiyor, anlaşılamamıştır. Yarın başka bir ilden biri Sağlık Bakanı olursa bu kez de Bakanlığı o ile mi taşıyacağız?

Evet, Sağlık Bakanlığı kimi konularda araştırmalar yaptırmak, politika üretmek için Enstitüler kurabilir ve kurmalıdır. Bu bir ihtiyaçtır. Sağlık Bakanlığı bünyesinde Hıfzısıhha Enstitüsü bu amaçla kurulmuştu. Yıllar içinde Hıfzısıhha Enstitüsü atıl duruma getirildi, amacından uzaklaştırıldı. Daha sonrada 2011’de bu Hükümet tarafından Hıfzısıhha Enstitüsü kapatıldı. Şimdi yeniden bir Enstitü kuruyor. Neden kapattınız, neden yeniden kuruyorsunuz? Bu tutarsızlıktır. 2011’de kurduğunuz Teşkilat yapısında Sağlık Araştırmaları Genel Müdürlüğü kurdunuz, şimdi onu da kapatıyorsunuz! Üç yılda 2. kez Bakanlık örgüt yapısını değiştiriyorsunuz.
Sağlık Bakanlığının örgüt yapısı her bakan değiştiğinde değişmemelidir.

Daha önemlisi ise bu Enstitü’nün görevi ne olmalıdır? Sağlık Bakanlığı’nın kuracağı Enstitünün esas görevi Sağlıkla ilgili Türkiye’deki sorunlarla ilgili araştırmalar yapmak ve bu konularla ilgili politika üretmek ve Bakanlığa danışmanlık yapmak olmalıdır.
Genel politikalar oluşturmak için çalışması doğrudur ve ihtiyaçtır.
Yapacağı çalışmaların amacı da bu yönde olmalıdır.

Fakat Tasarının 11. maddesinde Başkanlığa bağlı olarak kurulacağı belirtilen Enstitülerin adlarına ve gerekçelerine bakıldığında kuşkuyla karşılanmıştır.
Sağlık Bakanlığı’nın esas görevi Halkın sağlığını korumak ve geliştirmek olduğuna göre bu Enstitülerin görevi alanları da Türkiye’nin başlıca sorunlarıyla ilgili olmalı ve amaçları bu sorunları ortaya koymaya ve bunlara çözüm getirecek politikalar üretmeye yönelik olmalıdır.

Bakanlığın Biyoteknoloji Enstitüsü, Kalite ve Akreditasyon Enstitüsü kurmasının biraz fantezi ve görev tanımının dışında olduğu düşünülmüştür. Bu konular Bakanlığın önceliği de olamaz. Fakat en abesi Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Enstitüsü kurulmasıdır. Bu konu Bakanlığın neden önceliğidir ve görev tanımına girmektedir? Bunu geliştirmek Bakanlığın görev alanına girmez ve önceliği olamaz.

Öte yandan elbette Bakanlık kimi araştırmaları finanse edebilir destekler, fakat kendisinin teknik konularda AR-GE Merkezi olması, ileri teknoloji üretme işine girmesi doğru değildir. Bu konularda teknoloji merkezlerini, Ar-Ge merkezlerini, Üniversiteleri teşvik etmesi daha doğru bir uygulama olacaktır.

Sağlık Bakanlığı’nın İlaç ve Tıbbi cihaz alanından önce aşı ve serum ile ilgili çalışmalar yapması beklenir. Hiçbir tarafın ilgilenmediği, fakat stratejik öneme sahip olan aşı ve serum konusunda Sağlık Bakanlığı devreye girmelidir. Ya kendisi üretmeli ya da yerli üretimi teşvik etmelidir. Daha önceki deneyimler de dikkate alınarak bu konuda doğru adımlar atılmalıdır.

Kanun Tasarısında kurulacak Enstitünün genel amaç ve ilkeleri ile ilgili tartışılması gereken hususlar dışında başka konulara da dikkat çekmek gerekir. Kurulacak Enstitülerde çalışanların İş Yasası’na bağlı olması, çalışanların sözleşmeli çalışmasının gerekçesi de anlaşılamamıştır. Bu yaklaşım güvenilir gelmemektedir ve yarar sağlayacağı da sanılmamaktadır. Kişilerin kurumlarından onay almadan Enstitüde görevlendirme yapılması ile ilgili tasarıdaki hüküm (md. 13) sıkıntıya neden olacak başka bir husustur. Başka bir tartışmalı husus da (md. 19) Tasarıda Enstitü’nün tüm Yükseköğretim Kurumlarından bilgi istemlerinin karşılanması zorunluluğu ile ilgili bir hüküm bulunmasıdır. Böyle bir hak olamaz ve pratik olarak da olanaklı değildir.

Sonuç olarak; Sağlık Bakanlığı’nın bir Enstitü kurmasına gerek vardır.
Fakat bu Enstitünün amaçları ve öncelikleri yeniden düzenlenmeli, fantezilerden
vaz geçilip gerçekçi ve asıl ihtiyaçlar amaçlanmalıdır. Öte yandan idari ve mali konularında düzenlenmesi ve güçlendirilmesi gerekir. Buranın kalıcı olması,
yaşaması ve etkin olması isteniyor ise, kadroları bilimsel ilkeler ışığında oluşturulmalı, desteklenmeli ve siyasete alet edilmemelidir. (03.07.2014)

1 Temmuz 2014’te Asgari Ücret, Yoksulluk ve Açlık Rakamları..


1 Temmuz 2014’te Asgari Ücret, Yoksulluk ve Açlık Rakamları..

1 Temmuz 2014’te Asgari Ücret Ne Kadar Oldu? 

Haziranda açlık sınırı  bin 158 lira

ASGARİ ÜCRET

Asgari Ücret Tanımı: Çalışan bir kişinin en azından temel gereksinimlerini karşılayarak insanca yaşamalarına olanak tanıyan ve işveren tarafından ödenmesi zorunlu
en düşük ücret.

Resmi Gazete, 31 Aralık 2013, Karar Tarih: 31/12/2012, Karar No: 2013/1

16 yaşını doldurmuş işçilerin bir günlük normal çalışma karşılığı asgari ücretlerinin;

1/1/2014-30/6/2014 arasında 35,70 (otuzbeşyetmiş) TL,

1/7/2014-31/12/2014 arasında ise 37,80 (otuzyediseksen) TL olarak belirlenmesine
işçi temsilcilerinin karşıtlıklarına karşılık oy çokluğuyla karar verilmiştir.

Asgari ücretteki 16 yaş ayrımı kaldırılmıştır.

2014 yılı asgari ücretleri bekar) :

01.01.2014 – 30.06.2014 (Ocak) 01.07.2014 – 31.12.2014 (Temmuz)
Asgari Ücret 1.071 (Brüt) – 846 (Net) 1.134 (Brüt) – 891,04 (Net)

Asgari ücret 2014 zammı ilk 6 ay için %5, ikinci 6 ay için % 6.

2014 asgari ücreti için Ocak – Temmuz arası için 43 TL, Temmuz – Aralık için ise
45 TL artırım var.3 çocuğu olandan gelir vergisi alınmayacak (Yasa henüz çıkmadı eski uygulama sürüyor). 16 yaş altı asgari ücret kaldırılmıştır .Asgari ücretteki 45 TL artışın ardından, asgari ücretlinin net gündeliği 29,70 TL,
net saat ücreti ise 3,96 TL olacak.Asgari ücretteki artış kapıcı ücretlerine de yansıyacak. Kapıcılar için brüt 1,071,
net 910,35 TL olarak uygulanan asgari ücret brüt 1.134, net 963,90 TL’ye yükselecek.

KESİNTİLER

1 Temmuz 2014 sonrası için geçerli düzenleme, asgari ücret üzerinden yapılan kesintileri ve işverene maliyeti de artıracak.

Asgari ücretten yapılan kesinti 242,97 TL‘yi bulurken,

– İşverene toplam maliyeti 1.332,45 TL olacak.

Yeni asgari ücretle birlikte sosyal sigortalar primine esas kazancın alt ve üst sınırı da değişecek. Halen asgari ücretin brütü olan 1.071 TL’ye karşılık gelen prime esas kazancın alt sınırı 1.134 TL’ye, 6961,50 TL olan prime esas kazancın üst sınırı ise 7.371 TL’ye çıkacak. Öte yandan, asgari ücretteki artış, asgari ücrete endeksli olan Sosyal Sigortalar ve Genel Sağlık Sigortası Kanunu‘na göre uygulanacak yönetsel para cezalarına da artış getirecek. 

Ayrıntılar için : Asgari_ucret_2014_ikinci_alti_ay

  • Yaklaşık 15 milyon çalışan ASGARİ ÜCRETLİ olarak görünüyor..!
    (Toplam istihdam 2014 Ocak, yakl. 26 milyon..)
  • Ücret emekçileri toplam ulusal gelirin 1/4’ünü alırken,
    vergi yükünün yarısını omuzluyor..
2014 Haziran ayında 4 kişilik bir ailenin açlık sınırı 1158 TL,
Yoksulluk sınırı 3772 TL !

TÜRK İŞ araştırmasına göre, 4 kişilik bir ailenin sağlıklı, dengeli ve yeterli beslenebilmesi için yapması gereken gıda harcaması tutarı (açlık sınırı) 1158 TL,
gıda harcaması ile giyim, konut (kira, elektrik, su, yakıt), ulaşım, eğitim, sağlık ve benzeri gereksinimler için yapılması zorunlu öbür harcamaların toplam tutarı
(yoksulluk sınırı) ise 3772 TL.

Ankara’da yaşayan 4 kişilik bir ailenin gıda için yapması gereken asgari harcama tutarı bir önceki aya (Mayıs 2014) göre % 0,05 artış gösterdi.

Gıda enflasyonunda 12 aylık artış %13,35. Yıllık ortalama artış ise %11,69.

Araştırmaya göre; süt, yoğurt, peynir grubunda bu ay önemli bir fiyat değişikliği görülmedi. Et, tavuk, balık, sakatat, bakliyat gibi ürünlerin bulunduğu grupta; Ramazan ayı öncesi et fiyatındaki artış aile bütçesini olumsuz etkiledi. Et ve tavuk ile sakatat ürünlerinin fiyatı aynı kaldı.

Bu ay özellikle sebze fiyatındaki gerileme mutfak harcamasına olumlu katkı yaptı. Geçtiğimiz ay 3,14 TL olan ortalama sebze fiyatı bu ay 2,78 TL olarak hesaplandı. Meyve fiyatı ise fazla değişmedi ve bu ay ortalama kg fiyatı 3,67 TL oldu.

NACİ BEŞTEPE : Kindarlarla mücadele başlıyor


Kindarlarla mücadele başlıyor!

portresi_kucuk

NACİ BEŞTEPE

AYDINLIK
, 2.7.14

SUÇLU DEĞİŞİMİ

Hakim Albay Ahmet Zeki Üçok, cemaatin tekerine çomak sokmuştu.
Kayseri’de, evrak üzerinde sahtecilik yapan üç Fetocu astsubayı soruşturmaya aldı.
Adamlar itiraf etti.
Ancak Albay Üçok işi derinleştirip kaynağa inmek istedi.
Cemaat zaman kazandı. Önlem aldı. Albayı hedefe oturttu.
Albay Üçok suçlu durumuna düşürüldü.

Solcuların belalısı Hanefi Avcı‘nın aşırı sol örgüt üyesi yapılışı gibi.
Yetmedi, “Ergenekon”a sokuldu.
Yetmedi, “sahte çürük raporu”na sokuldu.
Ceza üstüne ceza kesildi.

ZOR HESAP

AYM kararı ile Balyozun sapı kumpasçıların elinde kaldı.
Albay Üçok Balyoz’dan tahliye oldu.
Kayseri’den aldığı ve kesinleşen cezanın yatarını da tamamlamıştı.
Yattığı sürenin hesaplanıp tahliye edilmesi gerekiyordu.
UYAP gibi bir sistem varken hesaplama ne denli zor oldu bir bilseniz.
Dosyalar dolaştı, karıştı, bulunamadı.
Yargıtay tutuklu kaldığı sürenin hesabını yapıp Kayseri’ye yollayamadı.
Avukatların çabası yetmedi.
Nereye başvuracağını şaşıran Berrin Üçok,
çareyi Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı’na çıkmakta buldu.
Başsavcı’nın özel emri ile hesaplama yapılıp 15-20 dakikada dosya doğru adrese gönderildi.
Günlerdir neden beklenmişti bilinmez.
27 Haziran Cuma günü öğleden önce Kayseri ACM tahliye kararını verdi.
BALYOZ tahliyesinden dokuz gün sonra.

SAVCI BEY

Karar Ankara’ya geldikten sonra yeni bir savaşım başladı.
Cezaevi Müdürü, “kapalı cezaevinden denetimli serbestliğe geçeceği için
üç gün açık cezaevinde kaldıktan sonra tahliye olacağını” söyledi.
Oysa denetimli serbestliğin dokuz ayı geçmiş, üç ayı kalmıştı.
İnfaz savcısı arandı.
Savcı, kısa sürede, “derhal tahliye” kararı verdiğini bildirdi.
Cezaevi Müdürü, infaz savcısı kararının yeterli olmadığını,Cumhuriyet Başsavcı Vekili’nin talimatının zorunlu olduğunu söyledi.
Saat 14.30 dolaylarıydı.
Başsavcı vekili arandı.
Birkaç koldan.
Ara ki bulasın.
“Adliye Sarayı içinde” idi ama bulunamıyor, ulaşılamıyordu.
Hatta sekreteri olan hanımefendi “yatarsa yatsın” diyerek ilgi ve nezaket (!) gösterdi.
Savcı Bey saat 17.00’de talimatını verdi.
Cezaevinde çalışma süresi dolmuş, karar verecek olan infaz heyeti ve infaz yargıcı evlerine gitmişti.
Albay Üçok’a üç gün daha Sincan’da kalma cezası verilmiş oldu.
29 Haziran Pazartesi günü, Balyoz tahliyesinden 11 gün sonra Albay Üçok da özgürlüğüne kavuşabildi.

KİN/DİN-DARLAR ÜLKESİ

Belli ki ellerinden gelse; daha çok dava açacaklar, daha çok ceza verecekler,
daha çok içerde tutacaklardı.
Cemaatle uğraşmıştı ya.
Hesapları tutmadı.
Cemaatin tekerine sokulan çomak tekerin dönüsünü engelleyemedi ama yol açıldı.
Tekeri döndürenlerden hesap sorma zamanı başladı.
Ülkeyi kindar din tücarlarından kurtarma sürecine girildi.
Bütün davalarda haksız-hukuksuz yargılanan ve adalet isteyen herkesin görevi
bu mücadeleye katkı vermektir.

*****************

ÇARŞAMBA İĞNELERİ….

GERİCİ
İsmailağa Cemaati, plajda, kadınları aşağılayan 72 maddelik bildiri dağıttı.
Gezi bildirisi olsa polis el koyardı,
Geri bildirisi olunca ses çıkmadı…

AKLINDA

RTE, Pınarhisar yerine Pensilvanya’da yattığını söyledi.
Dervişin fikri neyse zikri de odur…

ŞAHSEN

RTE, Rize’de “Şahsen başta kendim olmak üzere Başkonsolosla görüştüm”
demesi üzerine, IŞİD Başkonsolos’un telefonuna el koydu.
Şahsen o kendi muhbir midir?

TARİH

Mehmet Cengiz’in (AS: Milletin a….’sına koyacağız diyen adam!),
restore etme kaydıyla TMSF’den aldığı tarihsel köşk beş gün sonra kül oldu.
Tarihin a’sına koydu…

MEHMET FARAÇ : Erdoğan’ı Çankaya’ya kim çıkartmak istiyor?..


Erdoğan’ı Çankaya’ya kim çıkartmak istiyor?..

mehmetfarac

MEHMET FARAÇ
AYDINLIK
, 2.7.14

Hep söyleriz; AKP’nin 12 yıldır iktidarda olabilmesinin tek nedeni, rejimle ve ulusla çatışan Erdoğan’ın “karizma”sı falan değil…

AKP gibi; yolsuzluklarla sarsılmasına rağmen bertaraf edilemeyen, cumhuriyet düşmanı bir partinin karşısına “seçenek” çıkartamayan muhalefet de suçlu…

Muhalefet ne yazık ki sürekli yalpalıyor, etkin projeler üretemiyor, kitleleri yönlendiremiyor, öncü olamıyor ve AKP karşısında ne yazık ki beklenen umudu da yaratamıyor…

Merkez sağın da çöküşünün ardından pusulasız kalan kitleler, işte bu çıkmaz nedeniyle de AKP’ye sarılmak zorunda kalıyor…

Bu açmazın üç kanıtını sunmak yeterli… Örneğin MHP, Abdullah Gül’ün Çankaya’ya çıkartılmasının yanı sıra, iktidarın “laik cumhuriyet” açısından tehlikeli yasalarına destek verirken, AKP gibi davrandığı için seçenek olamıyor…

Çünkü “iktidarı destekleyen” bir MHP algısı, ülke bölünme tehdidindeyken bile bu partiyi aynı çıtada tutmaya devam ediyor…

BDP’nin AKP’ye muhalefet gibi bir derdi yok, tam aksine “açılım” kardeşliğinin kısırdöngüsünde ilerlemekten hoşnut!..

“Yeni CHP”nin durumu ise daha da vahim… Ana muhalefet, tarikat ve cemaatlerin sempatisini kazanmak uğruna, sağcı ve gerici isimleri vekil yapmasına ve “Cemaatle işbirliği” algısı yaratmasına rağmen ne yazık ki ideolojik zikzaklar nedeniyle devinim yaratamıyor…

2011 ve 30 Mart 2014 seçimlerinde “sağa açılma” hatasının yarattığı hezimet de, CHP’nin strateji hatalarını net biçimde dışa vururken, çöküşten ne yazık ki ders alınmıyor…

DAYATMAYA REST!..

Baksanıza; başta CHP olmak üzere muhalefet, Cumhurbaşkanlığı seçiminde de
aynı strateji hatasını yaptı…

AKP’lilerle kol kola fotoğraf çektiren, hatta Erdoğan’ın 2007’de cumhurbaşkanı adayı olarak düşündüğü El Ezher referanslı birinin “çatı adayı” diye ortaya çıkarılması toplumda ne yazık ki “umut” yaratamadı…

Hiç kuşkunuz olmasın; muhalefet AKP’ye benzemeye çalıştıkça gerilemeye devam ediyor ve ne yazık ki yolsuzlukla sarsılan iktidar da tüm rezaletlere rağmen biraz daha mesafe alıyor…

Meselenin özetine gelince; muhalefet, Çankaya için AKP’ye benzemeyen, farklı bir “seçenek” sunacak cumhuriyetçi bir aday çıkartamadığı için Erdoğan’ı cesaretlendirmekten öteye gidemedi… Cumhuriyetin geleceğinden kuşku duyan milyonlar işte bu yüzden Ekmeleddin İhsanoğlu için imza vermeyen CHP’li vekilleri seçenek yaratmaya zorluyor…

Erdoğan ve O’na benzetilen İhsanoğlu arasında tercih yapmaya zorlanan Cumhuriyetin evlatları, işte bu nedenle Çankaya dayatmalarına rest çekiyor ve sosyal medyada “Sandığa gitmeyin” çağrıları bu nedenle büyüyor…

HİLAFET KONUŞMASI…

Beklendiği gibi, AKP’liler dün Erdoğan’ı cumhurbaşkanı adayı ilan ettiler… Ancak onun dün yaptığı aşağıdaki takiye konuşması, din sömürüsünde gelinen zirveyi de gösterdi: “Âlemlerin sahibi Allah’a hamdolsun, zaferin sahibi sadece Allah’tır. Bizi kibirden muhafaza eyle ya Rabbi, bizi haksızlıktan beri eyle ya Rabbi… Sen ki her şeye gücü yetensin. Bu mübarek günde dileğimiz odur ki, bu milleti bir kez daha zaferle müjdele yarabbi. Bugün çıktığımız kutlu yolculuğu Türkiye için, milletimiz için, insanlık için hayırlara vesile et yarabbim. Amin… Amin… Amin…”

Baştan sona kadar din ticareti ve sömürüsüdür bu… Yani tam da yoksullaştır-köleleştir stratejisiyle AKP’ye bağlanan geri kalmış kitlelerin nabzına göre şerbettir bu konuşma…

İyi de bu Erdoğan, “laik cumhuriyet”in ve Atatürk’ün Çankaya’sının başına geçmek isteyen bir cumhurbaşkanı adayı mı, yoksa din sömürüsüyle zafere ulaşmaya çalışan bir halife adayı mı?..

Erdoğan gibi İslam dinini sömürenlere de milleti ona mahkûm bırakan beceriksizlere de yazıklar olsun…

BU SORULAR ‘ÇATI’YI YIKAR!..

Hadi gelin, muhalefetin “laiklik karşıtlarının odağı” ilan edilen AKP’nin karşısına çıkarttığı “çatı adayı”nın kimi eylemlerinden örnekler verelim de duyarlı kitlelerin neden “seçenek” aradığı bir kez daha görülsün: Ekmeleddin İhsanoğlu‘nun babasının, cumhuriyetin kuruluşu döneminde Mısır’a kaçması bir tarafa… Peki; şeriat üniversitesi El Ezher referanslı İhsanoğlu; AB’nin “recm” infazlarını eleştirmesine niçin sert tepki gösterdi acaba?.. Bu tutumunu kadın seçmenlere nasıl anlatacak?..

İhsanoğlu, El Kaide türevi şeriatçı “Taliban” örgütünü “Afganistan’ın çocukları” diye sevimli gösterirken, aynı çizgiden gelen IŞİD’in vahşetini öngöremedi mi?..

Ve en önemlisi de İhsanoğlu; Cemaat’in 2007’de düzenlediği Türkçe Olimpiyatları’nda ödül alırken

Fethullah Gülen için “O büyük insana saygılar gönderiyorum.”

ifadeleriyle dışa vurduğu Pensilvanya hayranlığının hesabını nasıl verecek?..

Şimdi muhalefetin çıkardığı bir adaya körü körüne alkış tutan şaşkınlara soralım:
AKP iktidadan gitsin, Erdoğan da ne hali varsa görsün ama “çatı adayı”nın, AKP zihniyetini de temsil eden bu açmazlarını sinenize mi çekeceksiniz?.. Ve en önemli soruyu da “Ekmeleddin’e oy vermezsen AKP’ye yarar” diyen gafil ve zavallı komikler yanıtlasın; Cemaat’le savaşan Erdoğan’ı, Fethullah’a övgü düzen “çatı adayı” mı devirecek?..

KADİR TOPBAŞ SAĞIR MI?..

Bugün 8. gün… AKP’li İstanbul Büyükşehir Belediyesi, “Şile’nin Ahmetli köyündeki Cemaat yurtlarına neden özel hizmet götürülüyor” sorularına yanıt veremedi?..
Cemaat yurdundan sonraki güzergâhta onarım çalışmasını durdurarak yüzlerce insanı bozuk yollara mahkûm eden Topbaş zihniyetine bir kez daha soruyoruz: Ahmetli’de
özel hizmet götürdüğünüz Cemaat yurdunun önünden geçen yolun sonu
Ermenistan sınırı mı?.. Bu nasıl belediyecilik, bu nasıl rezalet?..

Topbaş ve onun işgüzâr, Cemaat hayranı, partizan Fen İşleri kadroları istedikleri kadar sussunlar… Gazetecilikteki “fikri takip” esası bize görev veriyor; Ahmetli’deki haksızlık ve kanunsuzluk giderilene kadar bu köşede Topbaş’a ve diğer sağırlara seslenmeye devam edeceğiz…