Günlük arşivler: 2 Temmuz 2014

EKMEL BEY’e İMZA VERMEYEN 21 CHP MİLLETVEKİLİ..


EKMEL BEY’e İMZA VERMEYEN 21 CHP MİLLETVEKİLİ..

Dostlar,

Bu 21 sayın CHP milletvekilini saygı ile selamlıyoruz..

03 Temmuz 2014, saat 17:00’ye dek;
– ya Emine Ülker Tarhanı‘ı
– Ya içlerinden birini
– Ya da TBMM dışından bir Cumhuriyetçi aydınlık yurttaşı
12. Cumhurbaşkanı adayı olarak belirlemeye ve
TBMM Başkanlığı’na sunmaya çağırıyoruz.

Şu kritik tarihsel kesitte Türkiye için en iyisini yapacaklarını düşünüyor, umuyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
2.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================================

EKMEL BEY’e İMZA VERMEYEN 21 CHP MİLLETVEKİLİ..

İşte Ekmel Bey'e oy vermeyen 21 CHP'li vekil

Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde CHP ve MHP’nin “Çatı” adayı Ekmeleddin İhsanoğlu‘na 21 CHP’li vekil imza vermedi

İlk turu 10 Ağustos 2014 günü yapılacak olan Cumhurbaşkanı seçimleri için
resmi başvurular bugün Meclis’te başladı. Meclis Başkanı Cemi Çiçek‘e sunulan imzalarda CHP’den toplam 111 imza toplandığı bildirildi. Bu sonuç ile toplamda
2’si bağımsız 131 kişi bulunan CHP grubunda 21 kişinin Ekmeleddin İhsanoğlu’na
imza vermediği ortaya çıktı.


Öte yandan Anayasa Profesörü ve CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum‘un Ulusal Kanal ekranlarında açıkladığı Cumhurbaşkanı adayı Emine Ülker Tarhan lehine toplanan imzalar 6’ya ulaştı. Tarhan lehine imza verenler arasında;

CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum,
CHP Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz,
CHP Adana Milletvekili Ümit Özgümüş,
CHP İzmir Milletvekili Birgül Ayman Güler ve
CHP İstanbul Milletvekili Nur Serter yer alıyor.

Ekmeleddin İhsanoğlu’na imza vermeyen 21 CHP’li vekilin isim listesi şöyle;

Adana Milletvekili Ümit Özgümüş,
Ankara Milletvekilleri Milletvekili Gökhan Günaydın,
Aylin Nazlıaka ve Emine Ülker Tarhan
Antalya Milletvekilleri Deniz BaykalArif BulutYıldıray Sapan ve Osman Kaptan
Aydın Milletvekili Lütfi Baydar, 
Denizli Milletvekilleri Adnan Keskin ve İlhan Cihaner
Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum
Isparta Milletvekili Ali Haydar Öner
İstanbul Milletvekilleri Nur Serter ve Oktay Ekşi, 
İzmir Milletvekilleri Birgül Ayman Güler ve Güldal Mumcu,
Kayseri Milletvekili Şevki Kulkuloğlu, 
Mersin Milletvekili İsa Gök,
Uşak Milletvekili Dilek Akagün Yılmaz 
ve Tunceli Milletvekili Hüseyin Aygün.

EMİNE ÜLKER TARHAN’dan CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI HAKKINDA AÇIKLAMA


Dostlar
,

Tüm beynimiz ve yüreğimizle ayakta alkışlayarak paylaşıyoruz…

Sana selam olsun Yiğit Cumhuriyet kadını Emine Ülker Tarhan!

Sevgi ve saygı ile.
2.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================================

EMİNE ÜLKER TARHAN’dan CUMHURBAŞKANI ADAYLIĞI HAKKINDA AÇIKLAMA

Emine Ülker Tarhan'dan yazılı açıklama

Emine Ülker Tarhan kamuoyuna, kendisinin Cumhurbaşkanı adayı olarak gösterilmesiile ilgili yazılı bir açıklama yaptı. Tarhan açıklamada Ekmeleddin İhsanoğlu‘na imza vermediğini belirterek, “Milletvekili arkadaşlarım tarafından Cumhurbaşkanı adayı olmam için başlatılan girişimin her kesimden ilgi görmesi
ülkemin geleceğine dair beni umutlandırmış ve yüreklendirmiştir” dedi


İşte Emine Ülker Tarhan tarafından yapılan o yazılı açıklama:

Milletvekili arkadaşlarım tarafından Cumhurbaşkanı adayı olmam için başlatılan girişimin her kesimden ilgi görmesi ülkemin geleceğine ilişkin beni umutlandırmış ve yüreklendirmiştir. Türkiye’nin her bölgesinden gelen olağanüstü desteğe, özellikle gençlere, kadınlara, demokratik kitle örgütlerine, emekçilerimize, sanatçılarımıza teşekkür ediyorum. Girişimi başlatanlara dagösterdikleri güvennedeniyle teşekkür ediyorum.

Gösterilen çatı adaya ben imza vermedim.

KİMİN ADAYI

Çünkü, gücünü demokrasiden alması gereken bir partide adayın tespit yöntemi demokratik, şeffaf değildi. Halk tarafından seçilecek ilk cumhurbaşkanı adayını biz halk partililer medyadan öğrenmemeliydik, eleştirdiğimiz yöntemleri biz uygulamamalıydık.

Çünkü, aday, bize ait ilkeleri, Anadolu aydınlanma kültürü ve değerlerini, baskıya karşı adalet mücadelesini ve tarihimizin en özgürlükçü halk hareketi olan gezinin ruhunu
temsil etmiyordu. Ben orada, sıralı bir ölümü beklemeden öldürülen oğulların uğruna
can verdiği değerlerin sararıp solmaması gerektiğine inanıyorum.

Ve ben;

– Madımak’ın,
– Yarbay Ali Tatar’ın,
– Silivri’nin,
– Reyhanlı’nın,
– Berkin’in,
– Ali İsmail’in, Abdullah’ın, Ethem’in, Mehmet’in ve daha niceleri ile
– Soma’nın hiç unutulmaması gerektiğine inanıyorum.

Çünkü, özgürlükçü değerlere vurgu yerine bugün ülkede hâkim olan iklime teslim olunmasına karşı çıkıyorum. Tercihi sadece “Recep Tayyip Erdoğan’ı kullanmak” üzerinden yapmanın insanımızın birikimine haksızlık olduğunu düşünüyorum. Bana göre, “çatı benim, çatı benim” diye şişinip duran bir adam doğrulanmamalı, onun kurallarına uyulmamalıydı. “Siz sandığınız kadar çok, biz de sandığınız kadar az değiliz” denebilmeliydi inançla…

Çünkü, toplum, siyahla gri arasında seçim yapmaya zorlanmamalı, “ben kırmızıyım” diyenlere de seçenek sunulmalıydı.

Ben nasıl bir aday isterdim?

Ülkedeki haksızlıklarla ilgili –mücadeleyi geçiyorum-hiç değilse bir kelam etmiş olsun isterdim. Ellerini oğuşturarak fırsatını kollayan kaymak tabakanın değil, halkın taleplerine kulak verilmesini isterdim. İlla çatıysa mesele, ortak paydası ezilenler olsun isterdim.

Aday, hangi gencin, hangi yoksulun, hangi özgürlük yolunda bedel ödemiş, hangi maden yolunda ömür tüketmişin, hangi masa başında ter dökenin gözünü parlatacak ona bir bakardım. Şimdi onlar, bırakın çatıyı, saçak altı bulabilecekler mi ayakları ıslanmadan?

DEVRİM VURGUSU


Cumhuriyetimizin, devrimlerin, CHP’nin varlığına yönelik her türlü saldırıya karşı onuru ve alınteriyle çalışan, her gün iktidar ve türevi zihniyetlerin saldırısına uğrayan, partimizi sırtında taşıyan örgütümüz, inandığı değerler için mücadelesine tanık oldukları birisi için çalışsın isterdim. Eminim onlar da ülkedeki adaletsizlikleri, emek sömürüsünü kenardan izleyen değil, bunlarla savaşan birini görmek, onun için heyecanlanmak isterlerdi…
Çatı, kölelik düzeniyle, kadının yok sayılmasıyla/aşağılanmasıyla, baskılarla, taassup örtüsü örtülmüş hırsızlıklarla mücadelenin çatısı olsun isterlerdi.


Çünkü ben, artık, her seçimde aday içine sinmese de, bir umutla sandığa koşan özverili insanlarımızın yine bir seçim akşamı başlarını eğmelerini istemiyorum. Sonuç ne olursa olsun, mücadele etmiş olmanın onuru ve yarından itibaren yeniden mücadele edecek olmanın azmi ile başlarını gururla kaldırmalarını istiyorum. Bunları söylemek, partisinin değerleri için mücadele ettiğini defalarca kanıtlamış ve başarılı olmasını isteyen bir siyasetçi olarak en doğal hakkım ve -eğer değiştirilmemişse- parti kültürünün gereğidir.

İKİ TUR


Gelelim reel politiğe… Unuttuk sanırım, iki turlu değil miydi seçim? İlk turda herkes kendisini temsil eden bir adaya oy verseydi, katılım daha yüksek olmaz mıydı? Bize oy veren kitlelerin bilinçle ama illaki heyecanla sandık başına gittikleri hiç düşünülmedi mi? Katılımı güçlendirecek bir formülle ilk turda rakibin kazanma ihtimali yok edilemez miydi? CHP’nin bu anlayışla çıkaracağı adayın ikinci tura kalmasının önünde bir engel mi vardı? Büyük uzlaşmalar, taraflar samimi ve kararlı ise böyle de sağlanamaz mıydı?
Ve bunu gören, söyleyen, seçenek sunanlardan neden korkuluyor?


PARTİ TEHDİTLERİNE YANIT


Son olarak, olası bir başarısızlığa günah keçisi yaratmak için sıkça ve gayet “veciz” sözcüklerle yapılan disiplin tehditlerine gelince…

Partimizin anayasası olan programımız, “CHP; bağımsızlık ruhunun temsilcisidir…
Laik demokratik cumhuriyetin kararlı savunucusudur… Kemal Atatürk önderliğinde oluşturulan ve dünyada başka örneği olmayan çağdaş Türkiye modelinin güvencesidir” der. Yeni Osmanlıcılığı değil, çağdaş Türkiye’yi hedef alır.
Teslimiyeti değil, mücadeleyi öngörür. Buna, yani partimin değerlerine inandığım, savunduğum için disipline verileceksem, hazırım. Disiplin kuruluna giderim, arkamdan kimin geldiğine de bakmam. Ancak böyle bir sürecin kimlerin parti programını ve değerlerini ihlal ettiğinin sorgulanacağı bir dönem olacağını ve en yüce disiplin makamının CHP tabanında kimlik bulacağını da hatırlatırım. 

ulusalkanal.com.tr, 02.07.2014

AYDINLIK : Prof. Süheyl Batum uyardı: Yeni aday çıkmazsa…


Prof. Süheyl Batum uyardı: Yeni aday çıkmazsa…

Dostlar,

Tüm beynimiz ve yüreğimizle ayakta alkışlayarak paylaşıyoruz…

Sana selam olsun Yiğit Cumhuriyet aydını Prof. Süheyl Batum!

Sevgi ve saygı ile.
2.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===============================================portalı, 02 Temmuz 2014

 batumuyari

CHP Eskişehir Milletvekili Süheyl Batum, Cumhurbaşkanı adaylığı başvuru süresinde sona gelirken uyarıda bulundu.

Ekmeleddin İhsanoğlu’nun adaylığını kabul etmediğini belirten Batum,
şeffaflık ilkesinden uzaklaşıldığını söyledi. Batum,

  • Yeni bir aday çıkmaması durumunda Tayyip Erdoğan’a
    ilk turda kazandırılacağını ifade etti.

İşte o açıklama:

1) Sayın Ekmeleddin İhsanoglu’nu kabul etmediğim gibi, İmza vermeyi de uygun görmedim.

2) Bu arada, İmza vermeyen milletvekillerini partiyi ve oyları bölmekle suçlama acizliğine düşenlerin ya da “disiplin suçu işlemiş olursunuz” diyenlerin bir bölümüne
önem bile vermedim. İmza atmayan öbür arkadaşlarım da vermedi. Vermezler de!

Hele bize tek yol, tek çare gibi gösterdikleri yol tümden yanlış ise. Üstelik bu yolu tek çare gösterenler bile, “ne yapalım oldu bir kere” ya da “elimiz mecbur, Genel Başkan öyle istiyor”dan başka mantıklı, kabul edilebilir tek gerekçe ileri sürememişlerse.

3) Suçlamalarda bulunanlardan bir bölümünün,“ama başka bir aday ya da CHP’Lİ BİR ADAY nasıl olur da, oyların çoğunluğunu alabilir, oyumuz yeter mi?” sorusunu soranlara, CHP ailesinin içindeki iyi niyetli dostlar oldukları düşüncesiyle,
şunu söylemek zorundayım;

4) Bu seçim İki turlu değil miydi? Bunu unuttuk mu?
İki turlu seçim bir tek ve ilk kez Türkiye’de mi uygulanıyor?

Pekiyi iki turlu bir seçimde nasıl olurdu bu iş? Yapılabilecek olan, partilerin ayrı ayrı adaylarla 1. tura katılmaları olurdu. Ancak 1. turda belirlenen adayların 2. turda
öbür partilerin de destekleyebileceği adlar arasından seçilmesi sağlanırdı.

Ve söz gelişi; çağdaş, laik demokratik değerleri benimseyen, Atatürk milliyetçisi, cumhuriyet kazanımlarını kollayan ve cumhurbaşkanlığı yeminine sadık kalacak bir başka aday için ön mutabakat sağlanabilir, aynı şekilde MHP tarafından önerilecek adayın da ikinci tura kalması halinde CHP tarafından desteklenebilecek bir aday olması istenebilirdi.

Böylece KATILIM DAHA YÜKSEK OLMAZ MIYDI ? Hem ilk tura, hem de 2. tura CHP seçmenlerinin koşa koşa, Cumhuriyet mitinglerine gider gibi şevkle, heyecanla gitmeleri sağlanmaz mıydı?

Neden yapılmadı dersiniz? Acaba halka ve CHP seçmenine, seçenek sunmaktan korkuldu mu dersiniz? Ya da Türkiye’yi dışarıdan yönetmeye hevesli “birileri”, her daim ileri sürdükleri “iki buçuk partili sistem” doğrultusunda yalnızca 3 aday çıksın istemiş olabilirler mi?

Bu açık ve net gerçeği HALA anlamamış gibi davrananlara ve halen “ama partiyi bölmeyin” ya da “ama başka bir CHP’li ne denli oy alacak ki?” diye soranlara
Allah selamet versin demekten başka diyeceğim de yok.

5) Neden mi imza vermedim? ÇÜNKÜ karar “demokratik” kurallar çerçevesinde alınmadı.Katılımcılık sağlanmadı. “Şeffaflık” ilkesinden uzaklaşıldı.

6) Birilerine, Parti Meclisi üyelerine, milletvekillerine, İl Başkanlarına, STK’lara,
kanaat önderlerine, sanatçılara SORULUR GİBİ YAPILIP, hiç kimsenin önermediği bir adı açıklamak, O SORULUR GİBİ YAPILAN insanlara da büyük haksızlıktı.

Maalesef tarihimizin halk tarafından seçilecek ilk cumhurbaşkanı adayımızı, bizler, Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri TELEVİZYONLARDAN ÖĞRENMEMELİYDİK.

Atatürk’ün kurduğu 90 yıllık CHP’mizin, Recep Tayyip Erdoğan‘ın partisinden
farklı olması gerekli değil miydi? Hatta zorunlu değil miydi?

7) Ayrıca ADAY DA SORUNLUYDU. Neden mi?

Türkiye Cumhuriyeti, özellikle bu bölgede o zamana dek olmayan, pırıl pırıl parlayan bir model yaratmıştır; “demokratik, laik, sosyal, bağımsız bir Cumhuriyet” modeli.

İşte önemli olan, CHP, MHP ve öbür partilerin, bu “demokratik, laik Cumhuriyet modelini” temel alan bir kişiyi ortak aday olarak göstermeleri idi.

Üstelik bu, öbür partiler için bir gereklilik olmayabilirdi, onların böyle bir yükümlülüğü olmayabilirdi. Ama bu modeli yaratan Atatürk’ün kurduğu parti olan Cumhuriyet Halk Partisi için, vazgeçilmesi olanaklı olmayan bir yükümlülüktü, bir zorunluluktu.

8) Oysa biz ne yaptık?

“Bizler, Cumhuriyete sahip çıkan birini seçtiremeyiz. Gelin başka bir siyasal islamcıyı aday gösterelim. Ondan da bir laik, bir Cumhuriyetçi yaratırız. Parti disiplini bahanesiyle de kabul ettiririz.” diye düşündük.

Yani teslim olduk. Yani açıkçası, GİRDİĞİMİZ KABIN ŞEKLİNİ ALACAĞIM DERKEN
o kaba hapsoluverdik. Oysa hapsolmamamız gerekiyordu.

9) Üstelik CHP, bağımsızlık ruhunun temsilcisidir. Laik ve demokratik cumhuriyetin kararlı savunucusudur.

  • Mustafa Kemal Atatürk önderliğinde oluşturulan ve dünyada başka örneği olmayan çağdaş Türkiye modelinin güvencesidir.

Ve sosyal demokrat kimlikli bir parti olarak CHP;

– çoğulculuk ve katılımcılığı,
– özgürlük ve hukuk devleti kurallarına sahip çıkmayı,
– azınlık haklarına saygıyı,
– eşitliği, adaleti, dayanışmayı,
– emeğin üstünlüğünü ve bütünlüğünü sahiplenir.

Siyasal islamcıları ve siyasal islamı değil.

10) Oturun ve bir düşünün! CHP ve onun inandığı ve koruduğu değerler, ilkeler algısı, belki TOPLUMDA gerekli bir algı da olabilir. Olamaz mı?

O algının içine gönüllü olarak girebilecek çok sayıda insan da olabilir.

Ve o insanlar “Artık bize ihtiyacınız yok mu, BİZİ NEDEN BU ADAYA OY VERMEYE MECBUR BIRAKIYORSUNUZ?” DİYE SORABİLİRLER.

Eğer böyle sorarlarsa, onlara ne yanıt vereceğiz? Bizlere söylendiği gibi, “alışırsınız, alışınca seversiniz” mi diyeceğiz? Ya da “aday bir kez belirlenmiş artık, partiyi bölmeyin..” diye tehdit mi edeceğiz? Ya da en kurnazcasını yapıp, “yoksa siz ulusalcı mısınız, başka partiler tarafından yönlendiriliyor musunuz?” diye mi soracağız?

Unutmayalım ki; onları bir kez daha şaşırttık, kandırdık. Yaşamlarının ilk doğrudan Cumhurbaşkanlığı seçiminde, onları 3 aday arasında tercih yapma zorunluluğu ile
karşı karşıya bıraktık. Siyasal islamı, muhafazakar elitizmi temsil eden iki adaydan birine ya da HDP’nin adayına oy verme zorunluluğu ile!

Onun dışındaki aday olasılığını ise, siyasal linç kampanyaları, “black jack’li ihraç tehditleri” ve bir de “karalama kampanyaları” ya da “partiyi bölmeyin” anlamsızlıkları ile ortadan kaldırarak.

11) SON OLARAK, Sayın Emine Ülker Tarhan’ı aday göstermemiz ise tamamı ile bireysel kararlarımızdı. Ve Anayasa’nın 101. maddesindeki “aday gösterme” yetkimizi, hakkımızı sonuna dek kullanmak hususundaki kararlılığımızın bir göstergesi idi.

Ayrıca toplumun seçeneksiz olmadığı vurgusunu yapmaktı. Katılımı güçlendirmekti.

Herkese bir “çare ” olabileceğini göstermekti. Ve herkes gördü.
Toplum yeniden umutlandı.

Ancak bu umut kimi kesimleri korkutmuş olmalı ki, kimi gazeteci ve siyasetçilerin katıldığı bir demokrasi tahammülsüzlüğünü de birlikte izledik.

12) – Son olarak şunu söyleyeyim. Sayın Ekmeleddin İhsanoğlu‘nu belirleyen
Sayın Genel Başkanımıza ve O’na imza veren arkadaşlarımıza da hayırlı olsun dileklerimi iletiyorum.

Ama umarım bu BİREYSEL TERCİHLERİ ve “muhafazakar kitle ile tarihsel uzlaşma istekleri”, CHP tabanında KALICI HASARLARA yol açmaz. Ve ayrıca başka adaya tahammül edememek de, KATILIMIN DÜŞMESİNE ve rakibin ilk turda seçilmesine neden olmaz.

AYDINLIK : 2 Temmuz 2014 kapak sayfası ve Emine Ülker Tarhan’a destek çağrısı!

Emine Ülker Tarhan’a destek çağrısı!

AYDINLIK : 2 Temmuz 2014 kapak sayfası

aydinlik2temmuz-1

Haydi Türkiye, 20 saatten daha az bir zamanın kaldı..

Cumhuriyet’in adayını çıkar..

14 yiğit – Cumhuriyetçi milletvekili bekliyoruz, nefesimizi tuttuk..

Deniz Baykal nereleredesin?

Yurt dışına gitmenin zamanı mıydı??

Tarih seni affetmeyecek.

Emine Ülker Tarhan’ın aday olması için 20 imzaya katkı vermeyen her-kes ama her-kes
tarihe çoook ama çooook olumsuz geçecekler..

Sevgi ve saygı ile.
2.7.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ADD Davayı kazandı : Atatürk Köşesi’nin kaldırması yönündeki değişiklik Danıştay’da iptal edildi!

ADD_logosu_adiyla

 

 

 

 
ADD Davayı kazandı                              :

Atatürk Köşesi’nin kaldırması yönündeki değişiklik Danıştay’da iptal edildi!

Dostlar,

Milli Eğitim Bakanlığı’nın özel öğretim kurumlarında Atatürk Köşesi oluşturma zorunluluğunu kaldırmasına ilişkin yönetmelik değişikliği Danıştay’dan geri döndü.

8 Mart 2008’de Milli Eğitim Bakanlığı Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği‘ni değiştirdi. Bu değişiklikle özel öğretim kurumlarında Atatürk Köşesi oluşturulması zorunluluğu kaldırıldı.

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), yapılan değişiklik sonrasında
Milli Eğitim Bakanlığı’na dava açtı. Danıştay 8. Dairesi’nin verdiği kararla,
Atatürk Köşesi’nin kaldırması yönündeki değişiklik iptal edildi.

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yaptığı temyiz başvurusu,
Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından da oy çokluğuyla reddedildi.

ADD’nin kazandığı bu davayla, özel öğretim kurumlarında da Atatürk Köşesi oluşturma zorunluğu sürecek.

ADD web sitesinde yer alan duyuru şöyle :

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ KAZANDI

MİLLİ EĞİTİM BAKANLIĞI KAYBETTİ

ÖZEL ÖĞRETİM KURUMLARINDAN ATATÜRK KÖŞESİ KALKMAYACAK!

Milli Eğitim Bakanlığı’nın 08.03.2008 gün ve 26810 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin, özel öğretim kurumlarında Atatürk Köşesi oluşturulması zorunluluğunu kaldırmak yoluyla
eksik düzenleme içerdiğini ileri sürerek açtığımız dava, Danıştay 8. dairesinin verdiği kararla lehimize sonuçlanmıştı.

Davada son sözü Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu Söyledi

Bu kez de, Danıştay İdari Dava Daireleri Kurulu, Milli Eğitim Bakanlığınca temyiz edilen dosyanın incelenmesinden; Danıştay 8. Dairesince verilen kararın usül ve hukuka
uygun bulunduğu, dilekçede ileri sürülen temyiz nedenlerinin kararın bozulmasını gerektirecek nitelikte olmadığı anlaşıldığından, davalı idarenin temyiz isteminin reddine -oyçokluğu ile- karar vermiştir.

ESKİDEN OLDUĞU GİBİ OKULLARDA ATATÜRK KÖŞESİ OLUŞTURULMASINA AYNEN DEVAM EDİLECEKTİR.

Kamuoyuna saygıyla duyurulur.

ADD Genel Merkezi

==============================================

DANIŞTAY, Atatürk Köşesi’nin Kaldırılmasına Danıştay Onay Vermedi

Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı ve özel okullarda Atatürk Köşesi uygulaması zorunluluğuna yer vermeyen yönetmelik hakkında Danıştay tarafından yürütmeyi durdurma kararı verildi. Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), yönetmeliğin iptali
ve yürürlüğünün durdurulması istemiyle Danıştay’a başvurmuştu.
Milliyet Gazetesi’nin 9 Kasım 2008 günlü haberi şöyle:

Danıştay, özel okullarda Atatürk köşesi oluşturma zorunluluğunu kaldıran Milli Eğitim Bakanlığı yönetmeliğinin yürütmesini, ‘Milli eğitimin temel amacının Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı yurttaşlar yetiştirmek olduğunu’ belirterek durdurdu.

Danıştay, özel okullarda Atatürk köşesi oluşturulmasını ortadan kaldıran
Milli Eğitim Bakanlığı’nın (MEB) hazırladığı yönetmeliğin yürütmesini durdurdu.

Kararda, Milli Eğitimin temel amacının Atatürk ilke ve inkılaplarına bağlı yurttaşlar yetiştirmek olduğu vurgulanarak;

  • MEB’in hazırladığı yönetmeliğin Anayasa, yasalar ve milli eğitimin temel amacına uygun olmadığı vurgulandı.

Atatürkçü Düşünce Derneği (ADD), 8 Mart 2008′de yürürlüğe giren Özel Eğitim Kurumları Yönetmeliği’nin iptali istemiyle dava açmıştı. Dernek, yönetmelikle
özel öğretim kurumlarında Atatürk köşesi oluşturulması zorunluluğunun kaldırıldığını,
bunun Anayasa ve yasalara aykırı olduğunu savunmuştu.

MEB, Danıştay’a gönderdiği savunmada, söz konusu yönetmeliğin kimi gereksinimlere yanıt veremediği için Özel Eğitim Kurumlarına Ait Standartlar Yönergesi’nin hazırlandığını ve bu yönergede özel öğretim kurumlarında bulunması gerekli araç ve gereçlerin tek tek gösterildiğini bildirdi.

Milli eğitimin amacı

MEB’in savunmasını geçerli bulmayan Danıştay 8. Daire, yönetmeliğin yürütmesini durdurdu. Kararda, Özel Öğretim Kurumları Kanunu’na göre bu okullardaki eğitimin
Türk milli eğitiminin genel amaç ve ilkelerine uygun olması gerektiği,
aksi uygulamalarda bulunan okulların kapatılmasının zorunlu olduğu belirtildi.

Milli Eğitim Temel Yasası’nın “Genel Amaçlar” başlıklı 2. maddesinin anımsatıldığı kararda, buna göre milli eğitimin “

  • Atatürk inkılap ve ilkelerine, Atatürk milliyetçiliğine bağlı… demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devleti olan Türkiye Cumhuriyeti’ne karşı görev ve sorumluluklarını bilen ve bunları davranış haline getirmiş yurttaşlar olarak yetiştirmek” 

amacını taşıdığı vurgulandı.

Kararda, aynı yasanın 10. maddesinde de, “Her türlü eğitim faaliyetlerinde Atatürk inkılap ve ilkeleri ve Anayasa’da ifadesini bulmuş olan Atatürk milliyetçiliği temel olarak alınır.” ifadesinin yer aldığına dikkat çekildi.

1985′te çıkartılan Özel Öğretim Kurumları Yönetmeliği’nin, MEB’in 8 Mart 2008′de hazırladığı yeni yönetmelikle ortadan kalktığının anlatıldığı kararda, eski yönetmelikte özel okullarda Atatürk köşesi bulundurulması zorunlu tutulmuşken, yeni yönetmelikte
bu zorunluluğun ortadan kaldırıldığı da kaydedildi.

‘Yönerge ile yapılamaz’

Bunun Anayasa, yasa ve Türk milli eğitiminin temel ilke ve kurallarına aykırı olduğu
ifade edilen kararda, MEB’in yönetmelikteki eksiklerin yönergeyle giderildiği yönündeki savunmasının da geçerli olmadığı ifade edildi.

Yönergede, “Yönetmelikte yer almayan hususlarda benzeri kurumların ilgili mevzuat hükümleri uygulanır.” ifadesinin bulunduğu anlatılan kararda, “Yönetmelik normu olması gereken bir düzenlemenin, yönetmelik hükmü olmaktan çıkarılarak yönerge ile yapılmasına hukuken olanak bulunmamaktadır.” denildi.

*****

Hukuk Fakültelerinin 2. sınıfında İdare Hukuku ve İdari Yargı dersleri okutulur.
Daha bu aşamada düzenleyici idari işlemlerin koşul ve özellikleri öğrenilir

Koskoca M. E. Bakanlığı, hiç utanıp sıkılmadan “yönetmelikteki eksiklerin yönergeyle giderildiği” yönünde savunma yapabilmektedir. Bu Bakanlığın
Hukuk Danışmanları, Avukatları en temel hukuk bilgilerinden yoksun mudurlar?

Danıştay’ın hukuk dersi tokadını yiyorlar böylelikle :

“Yönetmelik normu olması gereken bir düzenlemenin, yönetmelik hükmü olmaktan çıkarılarak yönerge ile yapılmasına hukuksal olanak bulunmamaktadır.

Türkiye ne hallere düşürüldü..
Yazıklar olsun bu yönde sorumluluğu olan AKP iktidarına, kadrolarına,
yandaş ve yalakalarına.. Bunca gereksiz sıkıntıyı görmezden gelen müritlere..

  • Yoksa bütün yollar dar-ül harp ülkesi Türkiye’de cihat için mübah mı?? 

Bu arada davayı 2008’de açan ve kararlılıkla izleyen ADD kadrolarına
şükranlarımızı sunarız.

2008 Mart – 2014 Temmuz.. 6,5 yıla varan bir idari dava maratonu..

Bu olağanüstü uzun süre de Türk Hukuk Sisteminin temel açmazlarından..

Türk Hukuk Sisteminin kurumsal kapasitesi iyileştirilmeli, toplumsal yapı ve işleyiş
ha bire uyuşmazlık üreten bir iklimden uzaklaştırılmalıdır..
Kimi uzlaşmazlıklar yargı dışı yollarla da çözülebilmelidir..
(Hakem kurulları, Ombudsmanlık vb.)

Son olarak; Dostumuz, dava arkadaşımız, Dernek Avukatı ve halen GYK Üyesi
Avukat Sn. Kutlay Alpuğan‘a teşekkür eder, önemli hukuksal başarısını kutlarız.

Sevgi ve saygı ile.
02 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

AKP’nin Sağlık Bilimleri Üniversitesi Girişimi Anayasaya Aykırı

AKP’nin Sağlık Bilimleri Üniversitesi Girişimi Anayasaya Aykırı

Dostlar,

AKP hükümeti yaşamın her alanını, her hücresini, her santimetrekaresini egemenliği altına almak üzere sitemli, planlı, kararlı, inatçı hatta yapışkan ve saldırgan eylemlerini sürdürüyor..

Ehh, epey yabancı danışman da vargüçleriyle AKP’yi yönlendirmekte..

Türkiye’nin “gürültülü kılınan” ve acımasızca oynanan gündeminde
istenen kimi girişimler de pek ala halkın dikkatinden kaçırılabiliyor.

3 Kasım 2002 seçimini “kazanıp” (“Kazandırılıp” !?) 14 Kasım 2002’de güvenoyu aldıktan bu yana, kabul edelim “çok iyi” hazırlanmış bir strateji bağlamında Türkiye, “2023 Hedefi” ne sürüklenerek taşınmakta. 11,5 yılda ne çok yol alındığı ortada.
9 kritik yıl kaldı “2023” ün tümüyle dönüştürülerek başkalaştırılmış Türkiyesi için.

“Hedef 2023”. kodlu bir slogan olarak bu parti yöneticilerince, özellikle de Başbakan R.T. Erdoğan‘ca ustalıkla, özel mimik – jestler ve tonlama eşliğinde kullanılarak tabana ileti verilmekte..Örtük söylemle açık “kutsal ittifak” pekiştirilmekte..

Bu bağlamda oldukça önemli bir dönüştürücü olarak AKP hükümetince hazırlanan bir Yasa (Kanun) Gücünde (Hükmünde) Kararname (TGK, KHK) hazırlığı sürdürülüyor.

Kurulması planlanan “Sağlık Bilimleri Üniversitesi“.. sorunu..

Konuya ilişkin olarak Tıp Fakülteleri Dekanları Konseyi’nin görüşünü paylaşmak istiyoruz.  Hemen belirtelim ki, Anayasa’nın 130. maddesi şöyle başlıyor :

  • “Çağdaş eğitim-öğretim esaslarına dayanan bir düzen içinde milletin ve ülkenin ihtiyaçlarına uygun insan gücü yetiştirmek amacı ile; ortaöğretime dayalı çeşitli düzeylerde eğitim-öğretim, bilimsel araştırma, yayın ve danışmanlık yapmak, ülkeye ve insanlığa hizmet etmek üzere çeşitli birimlerden oluşan
    kamu tüzelkişiliğine ve bilimsel özerkliğe sahip üniversiteler
    Devlet tarafından kanunla kurulur..”

Buna göre, AKP hükümetince kurulması planlanan “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” nin İLK özellliği “BİLİMSEL ÖZERKLİĞE SAHİP” olmaktır.

İkincisi, kurucu işlemin hukuksal yöntemi – biçimi ile ilgili olup, Anayasa koyucu bu özneyi “Kanunla kurulur” diyerek TBMM olarak tanımlamıştır. Daha açık söylemek gerekirse,

Yasa Gücünde Kararname ile üniversite kurulması söz konusu değildir“.

Böylesi davranış “erk” gaspı olup, apaçık anayasaya aykırıdır.

Esas olarak TBMM, ancak yürütülmesinde ivedilik olan olağan devlet işlerinde,
TBMM tatilde ya da kapalı iken kullanılmak üzere Hükümete (3 ana erkten biri olan Yürütme organına) kapsamı ve süresi sınırlı olmak üzere YGK çıkarma yetkisi tanımaktadır.

Bu yetkinin zorlanarak genişletilmesi Anayasanın güçler ayrılığı ilkesini çiğnemektir.

Anayasa’nın 6. maddesi şöyledir :

Madde 6 – Egemenlik, kayıtsız şartsız Milletindir.

  • “Türk Milleti, egemenliğini, Anayasanın koyduğu esaslara göre, yetkili organları eliyle kullanır. Egemenliğin kullanılması, hiçbir surette hiçbir kişiye, zümreye veya sınıfa bırakılamaz. Hiçbir kimse veya organ kaynağını Anayasadan almayan bir Devlet yetkisi kullanamaz.”

İzleyen 7, 8 ve 9. maddelerde ise teker teker 3 ana erki (Yasama, Yürütme ve Yargı) ve egemenlik alanını tanımlamaktadır.

Bu bağlamda, düzenleyici bir işlemle (YGK – KHK) yapılacak bu idari işlem, apaçık Anayasaya aykırı düşmektedir. Hükümet, “yalnızca” (münhasıran, exclusively) TBMM’nin yasa çıkararak kullanacağı yasama erkini, üniversite kurma hak ve yetkisini gaspederek onun yerine geçmekte ve aşkın bir zorlama ile YGK eliyle bu münhasır yetkiyi ele geçirmektedir.

Türkiye Tıp Dekanları Konseyi‘nin 9 sayfalık kapsamlı raporunda da bu noktaya vurgu yapılmaktadır. Bu raporu okumak için lütfen aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklayınız..

Turkiye_Saglik_Enstitüleri_Baskanligi_icin_YGK_Hk._Tip_Dekanlari_Konseyi_Gorusu

Sıradan bir hukuk devletinde bile böylesi bir girişim kimsenin aklından geçmez.

Dolayısıyla ilk iş olarak AKP Hükümetinin bu girişimini geri çekerek Anayasa
md. 88 uyarınca TBMM önüne bir yasa önerisi ile gitmesi anayasal zorunluktur
(AY md. 88: Kanun teklif etmeye Bakanlar Kurulu ve milletvekilleri yetkilidir.)

İşin özünü derinden etkilemekle birlikte bu yöntem (usul) hatası giderilse bile sorun çözülmüş olmuyor..

İkinci sorun ÜNİVERSİTE ÖZERKLİĞİDİR.. Üniversiteyi evrensel bağlamda üniversite kılan onun BİLİMSEL ÖZGÜRLÜĞÜDÜR. Bunun da 2 ön koşulu yönetsel (idari) ve akçal (finansal, mali) özerkliktir.

Sağlık Bakanlığı, söz konusu SAĞLIK BİLİMLERİ ÜNİVERSİTESİ’nin apaçık patronu olmayı öngörmektedir.

“Benim olsun, ben yöneteyim, ben karar vereyim, istediğime ünvan vereyim,
istediğimi atayım, istediğim konularda güdümlü tezler yaptırayım……….”

Bu güç hastalığı neyin nesidir??

Siz hiç “demokrasi” terbiyesi almadınız mı?

Hak ve yetkileri demokratik hukuk kurallarına uygun olarak paylaşmak ve toplumu birlikte, katılımcı olarak yönetmek….. gibi kavramlar sizin kültürünüzde, dağarcığınızda
yok mudur?

3. olarak YGK’nin içeriği                          :

Türk Yükseköğretim yaşamını, sağlık bilimleri alanında uzun yıllarda oluşturulan geleneklerini, kurumlarını akılcı hiçbir gerekçesi olmadan darmadağın etmektedir. Batı’ya da da dünyanın gelişmiş üniversiter sistemlerine referans vermemektedir.
Kerameti kendinden menkuldür!

“12 Eylül ürünü” diye hep eleştirilen YÖK düzeni bu hükümetçe 11,5 yılda değiştirilmemiş, tersine sağladığı yetkiler katı biçimde kullanılagelmiş,

– çok yoğun biçimde kadrolaşılmış,
– Anadolu’ya bu üniversiteler üzerinden AKP ideolojisi dayatılmış,
– Yandaşlara parasal ve türlü olanaklar ve sürekli rant aktarımı sağlanmıştır.

“Her ilde 1 Üniversite” sloganının hazin ve korkutucu ardalanı (background) böyledir.

Sonuç                       :

Söz konusu YGK derhal geri çekilmelidir.
YÖK düzeni, gelişmiş ülkeler bağlamında demokratikleştirilmeli,
kesin olarak LAİK ve seküler olarak düzenlenmelidir.

Hedef, Üniversitelerin 21. yy’ın ağır yarışmacı koşullarında Türkiye’yi küresel dünyada ileri taşıyacak kadroları yetiştirmektir..

Hedef, Üniversitelerin 21. yy’ın ağır yarışmacı koşullarında Türkiye’yi ileri taşıyacak bilim ve teknolojiyi üretmektir..

Kurulması tasarlanan “Sağlık Bilimleri Üniversitesi” de bu 2 temel işlevi özellikle
sağlık sektöründe üstlenecektir.

Hedef; “badem”ler – “mollalar” – “rabia” lar yetiştirmek, arka bahçeler oluşturmak ve üniversiteleri daha da gericileştirererek medreseleştirmek asla ol-MA-malıdır.

Elbette bunları AKP iktidarından beklemek gerçekçi değildir

Sorun; Türkiye’de çağdaş – demokratik – Cumhuriyetçi kadroların iktidar sorunudur!

 

SİVAS KIYIMI : 21 YILDIR HALA YANIYORUZ

SİVAS KIYIMI : 21 YILDIR HALA YANIYORUZ!

Aydın ve sanatçıların yakılarak katledildiği “Sivas Katliamı”nın 21. yıldönümünde Madımak Oteli önünde anma etkinliği düzenleniyor.

2 Temmuz 1993’te yapılan Sivas Katliamı’nın yıldönümünde;
Alevi Bektaşi Federasyonu başta olmak üzere, pek çok Alevi derneğinin,
siyasal partilerin, kuruluşların katıldığı anma etkinliğinde onbinlerce kişi
Madımak Oteli’nin önüne geldi. Polisler Madımak Oteli önüne barikat kurdu.

28 Aralık 2013’te Uludere’de yaşamını yitiren vatandaşların aileleri de
Sivas Katliamı’nda yaşamını yitirenleri anmak için Sivas’a geldi.

Kentteki polislere destek olarak İstanbul, Kırklareli, Kocaeli, Tekirdağ, Aksaray, Amasya, Elazığ, Erzincan, Giresun, Kahramanmaraş, Kayseri, Kırşehir, Nevşehir, Niğde, Ordu, Tokat ve Yozgat’tan takımlar getirildi. Toplam 2500 polis görevlendirildi.

İl Jandarma Komutanlığı ve 5’inci Piyade Er Eğitim Tugay Komutanlığı’nda
destek güçler hazır bulunduruluyor.

Anma programı kapsamında güzergah üzerindeki Seyrantepe kavşağından başlayarak Mehmet Akif Ersoy Caddesi, Mevlana Kavşağı, Mevlana Caddesi, Meçhul Asker Sokak, İstasyon Caddesi, 50’inci Yıl Kavşağı Cumhuriyet Meydanı arası,
Atatürk Caddesi’nin Dört İşletme kavşağından Cumhuriyet Meydanı arası, Hikmet Işık Caddesi, Nalbantlarbaşı kavşağı trafiğe kapatıldı. Madımak Oteli yakınındaki birçok esnafın işyerlerini açmadığı görüldü. Eski otel binasının bulunduğu Eski Belediye Sokak girişi bu yıl da barikatlar ile kapatıldı.

SİVAS- MADIMAK’TAN FOTOĞRAFLAR ve GELİŞMELER:

Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş konuşma yaptı.
Demirtaş; konuşmasında şu ifadeleri kullandı:

“Sizin burada yürek yüreğe duruşunuzdan daha önemli bir mesaj yoktur.
Bugün Soma da burada Roboskî de burada. Gezi de burada Berkin’in arkadaşları da burada.
Eğer ezilen kimliğimizle, Alevisi, Êzidîsi, Türkü, Sünnisi, Kürdü beraber olabilirsek çözemeyeceğimiz zorluk yoktur. İşte siz bu mesajı verdiniz buradan.
Bir kez daha 21 yıldır inatla, inançla bu mücadeleyi sırtlayanların önünde eğiliyorum.Yeter ki birlik olun, sizin mücadeleniz sizlerin ellerindedir.
Biz bu mücadelenin yanında olmaktan ancak onur duyarız. Alevilerin güzel dernekleri, yan yana durmaktan korkmayın. Bizleri parti parti, dernek dernek bölenler yan yana durmamızı istemiyor. Çocuklarımızın, torunlarımızın Sivas’ta, Çorum’da yaşadıklarını yaşamak istemiyorsak el ele vereceğiz. Bizler, yani kadınlar, yani emekçiler, yani halk beraber durdukça kazanabiliriz. Sivas’ın hesabını ancak yan yana gelerek sorabiliriz. Sivas’ın hesabını bu iktidar soramaz.”

CHP’li milletvekilleri Aykut Erdoğdu, Mahmut Tanal, Sakine Öz, Aylin Nazlıaka,
Veli Ağbaba, İlhan Cihaner, Binnaz Toprak, Aykan Erdemir ve Nurettin Demir de Sivas’ta…

Madımak Oteli önündeki anmadan fotoğraflar:

çArşı grubu Sivas’ta…

Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş ve HDP’li milletvekilleri Sivas’a geldi

Madımak Oteli önüne ulaşıldı. “Sivas’ın hesabı sorulacak” sloganı atıldı.

Madımak Oteli alanına girişlerde, vatandaşlar polisler tarafından aranıyor.

(

(Aleviyim- Facebook)

(Yarın Haber- Twitter)

(Muhalefet Portal- Twitter)

(Halkevleri- Twitter)

Odatv.com, 2.7.14

The New York Times : Türkiye ağır bedel ödüyor!


The New York Times : Türkiye ağır bedel ödüyor!

 

 
Türkiye’nin, Suriye Cumhurbaşkanı Beşar Esad’ın devrilmesi çabası çerçevesinde
“bir zamanlar her türlü çizgiden isyancı gruplara Suriye’deki savaş alanlarına
kolay erişimi sağladığı ancak şimdi yaratmaya yardımcı olduğu kaos için
ağır bir bedel ödediği“
 iddiaları dile getiriliyor.
 
New York Times gazetesi, 

“İsyancılara yol açtıktan sonra Türkiye ağır bir bedel ödüyor” savını
başlığa çıkarttığı Habur kaynaklı geniş haberinde, Türkiye ile Irak arasında
mal taşımacılığına darbe vurmasına ve Türk kamyoncularının yakınmalarına
dikkat çekerken Türkiye’nin politikalarına yönelik eleştirileri de yansıtıyor.

 
“Üç yıldır Suriye’de IŞİD bayraklarını görüyorduk ve bu, Türkiye yüzünden.
Türkiye, onların girmesine izin verdi.”
 gibi eleştirilere yer verildiği haberde
“Şimdi IŞİD’in yükselişiyle Türk hükümetinin yaratmaya yardımcı olduğu kaos için
ağır bedel ödüyor.”
 görüşünü öne sürüyor.
 
ABD’li gazete, 

“Yıllarca ‘komşularla sıfır sorun politikası’, Türkiye’yi, çok hayranlık duyulan bir İslami demokrasi ve ekonomik büyüme modeline haline getirmeye yardımcı olmuştu. Irak pazarının açılmasından çok yararlandı ve geçen yıl bu ülkeye 12 milyar $ tutarında ihracat yaptı.” dedikten sonra bu tutarın bu yıl dörtte biri veya daha çok gerileyebileceği kestirimlerini aktarıyor.
 
Türkiye’nin yitiklerinin yüzbinlerce Suriyeli sığınmacının sınırı geçmesi üzerine ortaya çıktığı, Türkiye’nin sığınmacılar için şimdiye dek 1.5 milyar $ harcadığının belirtildiği haberde “Irak’ta yeni çatışmalar, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan ve iktidardaki Adalet ve Kalkınma Partisi için bir dizi yurt içi ve yurt dışı politika aksaklıklarından yalnızca sonuncusudur.” yorumu yapılıyor.
 
Bu çerçevede son dönemdeki protesto gösterileri, SOMA maden faciası ve “yolsuzluk skandalı” gibi gelişmelere işaret eden gazete, Türk hükümetinin
“Arap isyanlarına desteğini eski müttefiklerinden daha da izole ettiğini..” savunuyor.
 
NYT

“Birçok kişi şimdi Türk hükümetini Suriye’deki aşırılığın yükselişini kolaylaştırmakla suçluyor.” dediği haberinde;

“Türk liderleri, sınırlarına yakın yerlerde cihatçıların yükselişinden kaygı ifade ettiler ve aşırı ögeleri ortaya çıkarmak için çabalarını hızlandırdıklarını söylüyorlar.
Ancak Irak’taki militanların hızlı yükselişi konusunda pek bir şey söylemediler.“ diye yazıyor.

Türkiye’nin “ABD’den bir buçuk yıl sonra bu ay” El Nusra’yı terör örgütü olarak nitelediği, Başbakan Erdoğan’ın da Avrupa ülkelerini cihatçıların Türkiye’ye seyahatlerini durdurmaya çağırdığını kaydeden gazete, Türk yetkililerinin
Kerkük’ün Kürtler tarafından ele geçirilmesine ise “sessiz” kaldıklarını düşünüyor ve bu 
“sessizliği” Türkiye’nin Kürtleri Irak’ta tek güvenli ortak olarak gördüğü anlamına gelebileceği görüşleri de yansıtıyor.
 
NYT, haberinin geri kalan bölümünde ise, Irak’a mal taşıyan Türk kamyoncularının maddi yitikleri ve karşı karşı bulundukları tehlikelere vurgu yaparken,

“Tehlike, çoğu kamyoncuyu Irak’a girmekten vazgeçirmedi..” diyor ve haberini,
hala 47 bin $ borcu olan kamyonu için her ay 2700 $ ödemek zorunda kalan bir
Türk vatandaşının “Irak’a gitmeliyiz, başka seçeneğiz yok.” sözleriyle noktalıyor.

 
Odatv.com

Türker ERTÜRK : ÜTÜ TUTMAZ!


ÜTÜ TUTMAZ

portresi_adiyla

Temel ile Fadime kızları Ayşe’yi evlendirmişler. Daha bir hafta dolmadan Fadime bir elinde karalahana dolması diğerinde hamsikuşu çalar Ayşe’nin kapısını. Geç de olsa sonunda kapı açılır. Fadime bir de ne görsün, Ayşe çırılçıplak karşısında!

“Kız, deli misin? Nedir bu hal?” diye çıkışır. Ayşe biraz da mahcup “Anne aşk elbisesi giydik..” der. Fadime’nin şaşkınlığı henüz geçmemişken yatak odasının eşiğinde damat çıplak olarak görünür. Fadime bu kez daha kızgın “Damat bu ne vaziyet, sen çıldırdın mı?” der. “ Anne aşk elbisesi giydik..” diye yanıtlar damat.

Fadime yemekleri mutfağa bıraktığı gibi hemen kendi evinin yolunu tutar.
Giderken hem sakinleşir hem de hınzırca düşünür “Çocukların yaptığını yapsam acaba Temel’i tetikler miyim?” diye.

Akşam Temel eve geldiğinde Fadime O’nu kapıda çıplak olarak karşılar.
Temel Fadime’yi görür görmez çılgına döner ve “Sen kafayı mı üşüttün?
Kadın bu ne vaziyet?” 
diye çıkışır. Fadime de yanıt olarak “Temel bu akşam
aşk elbisesi giydum.”
 der. Temel Fadime’yi yukarıdan aşağıya tekrar süzer,
“Giymeden niye ütülemedin?” der.

*****

İkisi de siyasal İslamcı

Belli ki, “çatı adayı” olarak sunulan Ekmeleddin’e Atatürkçülük ve çağdaşlık ütüsü
ve makyajı yapmışlar ama tutmamış. Fadime’ye ütü tutmamasının nedeni yaşı, Ekmeleddin’e ise geçmişidir.

Erdoğan ve Ekmeleddin siyasal İslamcıdır. Her ikisi de İslami düzen ve yaşam tarzını savunan dünya görüşünü temsil etmektedir. Birbirlerinin seçeneği asla değildirler.

  • Eğer 3. bir aday çıkarılamazsa -ki öyle gözüküyor-
    Erdoğan’ın kazanma şansı %100’dür!

Halkı seçeneksiz bırakan girişimin arkasında ABD var.

O zaman niçin Ekmeleddin? ABD, Ekmeleddin’in kazanamayacağını görmüyor mu?

1. CHP’de yaratılan korku imparatorluğu aracılığıyla 3. bir adayı engellemek ve Erdoğan’ın ilk turda seçilmesinin önü açmak.

2. Erdoğan’ın Cumhurbaşkanı olmasını sağlayarak O’nu göreceli olarak
iktidar gücünden uzaklaştırmak. Daha sonra AKP’de yapılacak operasyonlarla
O’nu iyice zayıflatmak.

CHP ve MHP’yi ortak etmek

3.Her iki adayın da siyasal İslamcı olması ile halka başka seçeneğin olmadığını,
halen biçimlendirilmeye çalışılan yenidünya düzeninde Türkiye’ye biçilen rolün
bu olduğunu göstermek.

4. Türkiye’nin Büyük Ortadoğu Projesi’ne yönelik olarak dönüştürülmesi, başkalaştırılması,

– federatif yapıya geçirilerek tapusu olan Lozan’ın çöpe atılması projesine
devletin kurucu partisi CHP ile Türk Milliyetçiliğinin kalesi MHP’yi bir biçimde
ortak etmek.

Çünkü tek başına Erdoğan liderliğinde AKP ile artık projeyi sürdürebilmenin
önü tıkanmıştır. Israrı halinde Türkiye’de istenmeyen gelişmeler olabilir ve
bugüne dek elde edilen emperyal kazanımlar yok olabilir.

5. Ekmeleddin’in yitireceği bilindiği halde aday yapılmasının nedeni, adını halk katında parlatmak ve seçimlerinden sonra yapılacak ardışık hamleler için hazırda bulundurmak.

Herkes hain değil

6. Ekmeleddin’in aday yapılmasının başka bir nedeni de ulusalcı veya milliyetçi kesimleri birbirine düşürmek, bölmek ve parçalamaktır.

  • Halk seçeneksiz kalmamalı, 3. aday mutlaka çıkartılmalıdır!

Ekmeleddin’in Erdoğan’a karşı aday yapılması ve başka bir adayın çıkartılmaması tümüyle emperyal bir operasyondur.

İstanbul’da sivil toplum kuruluşlarının Cumhurbaşkanlığı seçim süreci ile ilgili olarak yaptığı toplantıdaEmine Ülker Tarhan adını somut olarak ilk ben ortaya attım.

  • Mutlaka 20 Milletvekili bulunmalı ve aday gösterilmeliydi! 

Buna inandım, bu konuda mücadele ettim ve enerji tükettim.

Ama bir şeyin altını çizmek isterim :

Çeşitli nedenlerle Sayın Tarhan’ı desteklemeyen ve 3. aday gösterilmesini
sakıncalı bulanların hepsini hain olarak görmek büyük hata olur.

Ben katılmasam da, farklı bir analiz yapıyor olsam da, bugün Ekmeleddin’in çare olarak gören vatanseverler var.

Mücadele uzun soluklu, ayrışmayalım ve sözlerimize dikkat edelim!

Saygılar sunarım. (1.7.14)

Sivas Katliamı 21. Yılını Doldurdu..


Sivas Katliamı 21. Yılını Doldurdu..

Unutmadım, Unutmayacağım!

Dostlar,

Trakya Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde uzun yıllar birlikte çalışmaktan büyük keyif aldığımız meslektaşımız Sn. Prof. Dr. Muzaffer ESKİOCAK,
aşağıdaki kısa iletisini paylaşıyor..

Biz de çağrışımlarımızı koyalım:

********

Muzaffer kardeşim

Bu gün, Sivas – Madımak’ın yangınıyla içim kavruluyor..
HASUDER ortamındaki iletin için sağolasın..

Benzerlerinin “asla ve kat’a” olmayacağı bir kurumsal yapılaşmayı çok büyük bir hızla inşa etmek zorundayız. Tek 1 “Can” ı bile kurban vermeye zerre dayancımız kalmadı!

Ne ki, değişik ölçekte Madımak “provaları” bile yapılmakta ülkemizin değişik yerlerinde..

Çorum ve Maraş’ta kurbanlar Sivas – Madımak’ın belki 3-15 katına varıyordu sayıca..

Onların hemen ardından “caydırıcı yapılanma” sağlansaydı,
Sivas ve biraz daha küçük ardılları yaşanır mıydı?


Hıristiyan Avrupa’sının Engizisyon Ortaçağı‘nı Türkiye’de
(ve tüm Müslüman coğrafyada!) ha-la yaşamak ne acı!

Demek oluyor ki, AYDINLAR olarak daha yapacak çoooook işlerimiz var çok..İnsanı insanlaştırmak : AYDINLANMA Devrimi..

  • Egemenliğin kaynağını sözde gökten “Yer” e indirip
    asıl sahibi “İnsan” a vermek..

AYDINLANMA‘nın ruh-u revanı ve devrimlerin en büyüğü, en şanlısı, en görkemlisi
ve en özlenesi..

DEVRİMLERİN DEVRİMİ, Devrimlerin Şahı!

  • Aklı kör inançtan, bilimi de bağnaz dinden özgürleştirmek..
Özlemimizdir, her nefes alıp verişimizin gerçek amacıdır.
Yüreğimizin dinmeyen yangınıyla..

Sevgi ve saygı ile.
02 Temmuz 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================================

Sivas Katliamı 21. Yılını Doldurdu..
Unutmadım, Unutmayacağım!

portresi

 

Dr. Muzaffer Eskiocak

 

 

Sivas Davası düştü!

Sivas’ta, 2 Temmuz 1993’te Madımak Oteli’nin yakılması ve 37 kişinin ölümüne ilişkin ana davadan dosyaları ayrılan 7 sanık hakkındaki davanın, 2 sanık yönünden ölmeleri, 5 sanık yönünden ise zaman aşımı nedeniyle düşürülmesine karar verildi.

Ankara 11. Ağır Ceza Mahkemesi’ndeki duruşmada, avukatların
son söylemlerinin dinlenmesinin ardından karar açıklandı.

Mahkeme, sanıklar Cafer Erçakmak ve Yılmaz Bağ‘ın ölmeleri; Şevket Erdoğan,
Köksal Koçak, İhsan Çakmak, Hakan Karaca ve Necmi Karaömeroğlu yönünden ise zaman aşımı nedeniyle kamu davasının düşürülmesine karar verdi.

Başbakan Erdoğan                       :

Milletimiz için, ülkemiz için hayırlı olsun. Zaten onlar da söylüyorlar…
Yıllar yılı içerde olan vatandaş, içlerinde kaçak olanlar vardı.

Bilemiyorum tabii onlar da var…”