Aylık arşivler: Temmuz 2014

SU, SU, SU…


Dostlar,

25 Temmuz 2014 günü Ankara’dan ayrıldık, Manavgat’a, oradan Kumluca’ya geçtik.
“Adrassan açık hava saunası” ndan 3. günün sonunda kaçtık..
Bu bölgede dere yatakları kurumuş ve çoğu yerde otopark yapılmış.

Suyumuz yok ama, kuruyan dereler sayesinde çok sıkıntılı bir başka soruna
çözüm bulundu..

  • Dere yataklarında park yerleri!..

Ardından Mut yaylaları ve dünden bu yana da Gaziantep..
Toros yaylalarında da benzer sorun yaşanıyor.

Bu yaz daha sıcak ve bu yıl daha az yağış, daha az su..

Göller ve akarsular kuruyor..

Gözle görülür çook belirgin bir su kıtlığı ve kuraklık yaşıyoruz.

Gördüklerimiz bunlar..

Her yer çok sıcak, her yerde su çok kıt..

AKP hükümeti ve Başbakan R.T. Erdoğan’ın tek gündemi ise 12. CB seçimi..

Çevre Bakanı aylardır bir türlü B, C… planlarını açıkla(ya)madı ve dolayısıyla yürürlüğe de koy(a)madı.. Var mı ki, var mıydı ki diye soruyoruz elbette.

Ciddi bir tehlike kapıya dayandı..

Bir an önce bir “ULUSAL SU YÖNETİMİ EYLEM PLANI” zorunlu!

Bu konuyu kezlerce bu sitede yazdık..

Sn. Ercan’dan bir uyarı daha..

Sevgi ve saygıyla
31.7.2014, Gaziantep

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

================================================

SU, SU, SU…

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr.. D. Ali ERCAN

 

Erciyes doruğunda kar kalmadı…

Aşırı sıcak, Erciyes'teki karları eritti<br /><br /><br />
 
KONYA HAVZASI “RESMEN” KURUDU

Orman ve Su İşleri Bakanlığı, Konya havzasının, uluslararası üç kuraklık ölçütlerinden biri olan

– “hidrolojik”  kuraklığa resmen girdiğini,
– yalnızca meyve bahçelerine su verilmesi,
– rotasyonla sulama,
– ikinci ürünün ekilmemesi,
– az su tüketen bitkilerin ekilmesi..

gibi önlemlerin uygulamaya konulduğunu açıkladı.

Hürriyet’ten Bülent Saroğlu’nun haberine göre tarımsal sulama su sıkıntısı ve kuraklık riskiyle ilgili çok sayıda milletvekilinin farklı önergelerini yanıtlayan
Orman ve Su İşleri Bakanı Veysel Eroğlu,

Türkiye su zengini bir Ülke değildir.
Kişi başına düşen yıllık su miktarına göre ülkemiz su azlığı yaşayan
bir ülke 
konumundadır.”
dedi.

Konya havzası kurudu !
Meteorolojik Kuraklık: Yağışların (20-30 yıllık) ortalama İstatistik değerden
belirgin sapışı.

Tarımsal Kuraklık: Bitkinin büyüyüp gelişmesi için kök bölgesinde
yeterli toprak neminin bulunmayışı.

Hidrolojik Kuraklık: Uzun süre devam eden yağış eksikliği sonucunda yer üstü
ve yer altı sularındaki belirgin azalış.  Barajlardaki su düzeyinin aşırı düşmesi
hidrolojik kuraklığın ön belirtisi olarak kabul ediliyor.

Prof. Dr. Ali Demirsoy : Paralel yapı


Paralel yapı olarak adlandırılan yapılanma,
siyaseten ortadan kaldırılmalıdır;
çünkü iki cambaz bir ipte oynayamaz


Prof. Dr. Ali Demirsoy

Fizikte dalgalar anlatılırken dalgaların aynı frekansta bir biri üzerine bindirildiğinde oluşturdukları yıkıcı gücü açıklayabilmek için çoğunluk şöyle bir örnek verilir:

Bir asma köprüde, birçok kemanın aynı zamanda aynı frekansta ses çıkaracak biçimde yayları çekilirse, bir zaman sonra köprü yıkılır. Çünkü aynı frekansta oluşturulan dalgalar her nota vuruşunda belirli bir itme gücü meydana getireceği ve bir öbürü ile üst üste binerek güçleneceği için, köprü neden yapılı olursa olsun yıkılır. Eğer farklı sesler çıkarılırsa, dalgaların bir bölümü öbür dalgalarla girişime uğrayarak söner ve yıkım önlenir. Bu fiziğin temel kurallarından biridir.

Aslında daha iyi anlayacağımız bir örnek daha var: Lazer, aynı kaynaktan çıkan ışın demetlerinin paralel bir konuma getirilmesiyle oluşturulur. Doğal ışın kaynaklarından çıkan ışınların bir bölümü biraz erken ya da biraz geç çıktıkları için dalgaların şişkin oldukları yerlerde birbirlerini söndürürler. Böylece bu tip ışınlar çok uzaklara gidemez; yıkıcı etki de gösteremez. Eğer ışınlar aynı kaynaktan çıkıyorsa ve birbirine paralel bir düzenleme ile bir araya getiriliyorsa, bu ışınlar buradan Ay’a dek saçılmadan gidebilirler; yalnızca birkaç kalem pilden enerjilerini alsalar bile, bir noktaya o denli yoğunlaştırılabilirler ki, kalın demiri bile kesebilirler. Yakarlar, yıkarlar;
bu nedenle lazer göstergeçlerini retinamızı tahrip etmesin diye gözümüze tutmaktan kaçınırız. Lazer ışınları iyi işlerde de yıkıcı işlerde de başarıyla kullanılabilir. Bu niyete bağlıdır.

Paralel ışınların fiziğin bir kuralı olarak aynı kaynaktan çıkması gerektiğini söyledik. Paralel yapılanmanın en önemli özelliği şu ya da bu şekilde ortak bir noktadan besleniyor ya da beslenmiş olmalarıdır. Şu anda Türkiye’de paralel bir yapılanmanın olduğu yetkililerce akşam-sabah söylenmektedir. Bu yapının koruyucusu ve akıl babası olarak da malum ülke gösterilmektedir. Doğru olmaması için bir neden gözükmüyor. Ancak şu anda yönetimin başında bulunanların, daha yönetime gelmeden, ayaklarının altına kırmızı halı serilerek Oval Ofis’te ülkesinin yetkililerinden uzak, emperyalist olarak bilinen bu ülkenin başkanı ile baş başa görüşmeler yapmış olması, şu anda gündemde olan paralel yapının öbür bileşeninin hazırlanması olarak akla gelmektedir. Çünkü paralel yapıda iki bileşen
yan yana olmak zorundadır. Belli ki iki bileşen bir yerlerde senkronize (AS: eş zamanlı kılındı) edildi (uyumlu hale getirildi) ve belirli çevreler ve emperyalist ülkeler için tehdit olarak algılanan kuruluşların üzerine tutuldu.

Hiç kimsenin daha önce kestiremeyeceği bir biçimde, yıkılmaz, yanaşılmaz, eleştirilemez, kolay kolay alt edilemez kurum ve kişilerin üzerine tutularak yakıldı ve yıkıldı. Bunun siyaset tarihimizdeki ismi, başta bağımsız ülke özlemi içinde olan, terör için bizzat emek vermiş askeri zevata, kişilikli bilim adamlarına, yazarlara, sanatkârlara yönlendirildi. Bunlara çeşitli adlar takıldı:

Balyoz, Ergenekon, Casusluk…

Bu kurumların ve kişilerin belleri kırıldı. Bu yıkım için yasal zeminin hazırlanması yöneticilere, belge ve delil yaratılması ile yargılama süreçlerinin yürütülmesi öbür bileşene bırakıldı. Çok uyumlu bir çift olarak gerekli yıkımı yaptılar. Bunu tarih çok daha açık bir şekilde yazacaktır.
Ancak yüzyıllar ötesinden gelen bir atasözümüzün gereği olarak bu paralellik uzun süremedi: İki cambaz bir ipte oynamaz. Sıcak kestaneler maşa kullanılarak sahneden uzaklaştırılmıştı. Öbür bileşen bu aşamadan sonra tehlikeli olabilirdi. Çünkü öbür bileşenin oluşturulma nedenini ve nasıl kullanılabileceğini en iyi kendisi (paralelin öbür bileşeni) bilebilirdi. Ne de olsa aynı memeden süt emmişlerdi. Bunun için öbür bileşenin düzeninin bozulması gerekiyordu. Dershanelerden başlayarak, atamalar, okullara baskınlar, iş yerlerinin sürekli denetimleri, cezalar, bu bileşenin içinde olduğu bilinen ya da varsayılan kişilerin görevlerinden uzaklaştırılması ve
en üst yönetimin kürsülerden açık açık bu teşkilatın okullarına öğrenci verenleri tehdit etme, bankalarına devlet kaynaklarının esirgenmesi,
yayın organlarına devlet reklam desteğinin kaldırılması ve onlarca önlem ile saldırı başlatıldı. Paralel bileşenin birinin cumhurbaşkanı, başbakanı, komutanı ve devleti oluşturan belirli makamlarda temsilcileri yoktu. Dolayısıyla gücü, yalnızca organizasyonu ile sınırlıydı; öbürünün gücü yasal konumu ve yetkili yerleri elinde bulundurmasından kaynaklanıyordu.
Sancılı süreç böylece başladı…

Paralel yapılar oluşturma, sanatta, ticarette, askeriyede, sosyal organizasyonda yararlı sonuçlar doğurduğu batı dünyasının kol kola girmiş ülkelerinde gözleniyor. Çünkü dinde yapmış oldukları reformlar ile bilimi ve analitik düşünceyi eğitimlerinin vazgeçilmez unsuru yaptılar. Ancak,
dogma ile yoğrulmuş, korkularla yetiştirilmiş ve her şeyi tehdit olarak gören toplumlarda bu paralellik -en çok ortak kısa erimli- çıkarları sürdükçe bir arada tutulabiliyor. Bu nedenle İslam ülkelerinin hiçbirinde tüm çabalara karşın ortak bir strateji belirlenemiyor.

Aslında böyle bir paralel yapının oluşturulmasına izin veren ve bu oluşuma yıllarca göz yuman hatta destek veren yönetimlerin ihaneti unutulur gibi değildir. Nitekim 27.07.2014 tarihinde bir zamanların Genel Kurmay Başkanı İlker Başbuğ’un açıklamasına göre, “Paralel yapıdan bahsederek bugün bize yarın size” diyerek Başbakanı uyarmasına karşın, paralel yapının savcısı olduğunu övünerek kürsülerde haykıran Başbakan, Ordu’nun değerli subaylarının, onurlu rektörlerin, parti başkanlarının, yazarların bir çeşit linç edilmesine ve feryatlara seyirci kalmış;
ta ki paralel yapı başbakanın oğluna uzanana dek.

Bir yıl önce, yönetimin tam kadro katıldığı törenlerde bu yapılanmaya övgüler dizilirken, bir yıl sonra nefret kusulması çoğu kişi için anlaşılabilir değildir. Birçoğu, bu nefretin, yönetimin başındakilerin ve çocuklarının söylenen ve görüntülenen yolsuzluklarını, bir zamanlar Balyoz ve Ergenekon davalarındaki yöntemlerle servis edilmeye başlanmasına tepki olduğu söylense de, iki cambaz bir ipte oynayamadığı için bu paralellik bozulmuştur. Geçmişte devlet kadrolarını ve kritik makamları ele geçirmek için aralarında su sızmayan bir ortaklık kurulmuştu. Eğitimde başarısıyla öne çıkan, siyasi bir yapılanma göstermeden devletin kadrolarını sinsi sinsi ele geçiren bir bileşen öbürünün işine çok yarayabilirdi; ne de olsa aynı ananın çocuklarıydı.

Türbana özgürlük diye ortak bir sloganları da vardı. Ancak devlet gücünü ele geçiren siyasi bileşenin (kanadının) bu kadrolaşmadaki bu ortaklığa gereksinmesi kalmamıştı; bu ortaklığı bir tehdit olarak görmeye başlamıştı. Türban devletin resmi giysisi durumuna geçince etkinliğini yitirmiş oldu; bunun üzerine taraflar hizmet sloganı ile gemiyi yürütmeye çalıştıysalar da. İki cambaz bir ipte oynayamadığı için, birinin bertaraf edilmesi gerekiyordu. Paralel yapılanma tanımı böyle ortaya çıktı. İşin ilginci bu ortaklığın ikizinden biri bu tanımı yaparak öbürünü yok etmeye çalışmasıdır. Çeşitli itham ve suçlamalarla, devlet baskısıyla bu birliktelikteki bir kesimin ışınlarının demet oluşturma gücü söndürülmüş olabilir; ancak öbürü hala tüm diriliğiyle, üstelik devlet olanaklarını arkasına almış olarak devam etmektedir.

Biz yeniden ışınlarımıza dönersek, lazer ışınlarının paralellik (ortaklık) bozulmadığı sürece sonsuza dek aynı güçle iletildiğini biliyoruz. Ancak dalgaların birinde meydana gelen bir frekans farklılığı sönmelere neden olur. En önemlisi ise paralel olduklarında farklı bir ortamdan geçerken ya da bir kristal üzerine düştüklerinden aynen yollarına devam ederken, paralel ışınların birinde meydana gelen bir frekans değişikliği, onların yolunun ayırımına neden olur. Örneğin üçgen şeklindeki bir kristal üzerine düşen beyaz ışınların farklı renklere ayrılması gibi. Açıkça birlikte seyir eden bu ışınlar yolsuzluk ve rüşvet denen tarihi bir hesaplaşmaya rastlatılmasaydı yıkım yoluna devam edecekti.

Ancak başbakana yakın kristalin üzerine düşmesiyle tayflarına ayrıldı. Renkler ortaya çıktı. Bu aşamada kim kimin paraleledir yorumu ya da tartışması yapmak da anlamsızdır. Paralel yapı olabilmesi için bir birinin aynı olan iki dalganın aynı zamanda aynı ortamda bulunması gereklidir. Durum öyleydi. Buradaki en önemli araştırılması ve açığa çıkarılması gereken, bu paralel yapının frekanslarını farklılaştıran güç neydi? Hükümet ve devlet olamazdı. Çünkü zaten kol kola yıkıcı eylemlerini gerçekleştirdiler (idamla yargılanan yüzlerce insanın bugün dışarıda elini kolunu sallayarak gezmesi bunun çok açık kanıtıdır). Bu ışınlardan birinin ortadan kaldırılması gerekirdi; çünkü ikisi aynı ortamda sürseydi, fizikte girişim olarak bilinen sönme olayı ile her ikisi de ortadan kalkacaktı. Biri şu anda devletin olanaklarını kullandığı ve devletin resmi hükümeti olduğu için ayakta kalmalıydı.

Dolayısıyla geçmişiyle, yaşanan ahlak, hukuk ve insanlık dışı uygulamalarıyla bu paralelliğin ortadan kalkması gerekirdi; ölüm kalım savaşı böylece başlatılmış oldu. Ancak, bu paralel yapıyı (her iki ışını) tasarlayan, ülkemize musallat eden gücün kim olduğunu belli ki sadece başbakanımız bilebilir. Hiç kimse bu bakımdan muhalefetten bir açıklama bekleyemez ve onları da sorumlu tutamaz. Geçmişte talimatların Pennsylvania ya da Oval Ofisten alınmış olması durumun ahlaki ya da hukuki anlamını değiştirmez.

Dünya siyaset tarihine geçecek eylemleri de bu paralel yapı hengâmesinde öğrendik. Bir zamanlar hukuka, ahlaka, insanlığa, demokrasiye aykırı eylemler yaptığı söylenen insanlar; kaderin cilvesine bakın ki aynı yöntemlerle gözaltına alınıyor, sorgulanıyor, aynı hukuksal işlemlerden geçiriliyorlar. O gün çığlıkları ve yakınmaları duymayanlar; bu gün aynı çığlıkları kendileri atıyor. Paralellik en az bu eylem benzerliğinde sürüyor. Ne yazık ki hukukun, demokrasinin, insani değerlerin, vatan millet kavramlarının zayıflatıldığı bir ülkede insanlar sağır olurlar; haklıyla haksızı ayıracak erdemlerini yitirirler.

Cumhurbaşkanı seçimlerinde, adaylardan birinin, Anayasamızda yazılı olmayan yetkilerin dışındaki yetkileri kullanacağını ve Anayasa gereği tarafsız olması gerektiği halde taraflı olacağını beyan etmesi, filtreleri yerle bir edilmiş eldeki senkronize (AS: eşanlı) gücün bu güne kadar olduğu gibi, bundan sonra da nasıl kullanacağının ipuçlarını vermektedir.

Elinize bir lazer tüpü alın ve karanlığa tutun, yalnızca size yol gösterecek, yalnızca size yarar sağlayacak ince uzun bir ışık demetinin oluştuğunu göreceksiniz. Etkilidir; ancak çevresi hep karanlıktır. Tüm yetkileri hep elinde utmak isteyenlerin durumu böyledir. Elinize bir mum alın, ışığının uzağa gitmediğini görseniz de çevrenizin aydınlandığını göreceksiniz.
Bu ışık yalnızca size değil herkese yol gösterecektir.

Dilerim bu ülkenin Atatürk’le başlayan, bilime, uygarlığa doğru yöneldiğimiz yolu, laik, bilgili, akılcı ve munis yöneticiler aydınlatır…

  • Paralel yapı olarak adlandırılan yapılanma, siyaseten ortadan kaldırılmalıdır; çünkü iki cambaz bir ipte oynayamaz.

Ancak toplumun da öbür cambazın bir gün ayaklarını yere bastırması gerekir. O gün geldi… (31.7.2014)

 

NEDEN SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM ?


NEDEN SÜRDÜRÜLEBİLİR  YAŞAM?

Perihan AYSAL, PhD
Gıda Bilimleri Uzmanı

Yerküre ve Ülkemiz Türkiye’nin Gerçekleri:

1.     Hava, su, deniz, toprak kirliliği
2.     Orman, dere, nitelikli tarım arazisi katliamı
3.     Küresel ısınım (AS: Küresel İKLİM DEĞİŞİKLİĞİ terimi kullanılıyor..) nedeniyle
buzulların erimesi, iklim değişikliği
4.     İnsan sayısının dünyanın bakabileceğinin çok üstünde bir sayıya ulaşmış olması
(2050’lerde 10 milyar olması bekleniyor!)
        (AS: Dünyanın kaldırabileceğinin en az 2 katı!)
5.     Anlamsız, gereksiz üretim; adil olmayan paylaşım; savurgan,
        çılgınca tüketim çarkı
6.     Petrolün 2050’lerde eko-teknik anlamda bitecek olması
7.     Türkiye’nin dünya nüfusunun binde 11.5’ine, ancak toprak ve su kaynaklarının
binde 6.2’si ve enerjinin binde 2.0’sine sahip olması.
8.     İnsansal gelişmişlik, gelir dağılımı, demokrasi gibi ölçütler bakımından
100 üzerinden ancak 60’lık bir ülke olması.
9.     Silahlanma yarışı; radikalizm, fanatizm; despot yönetimler; terör; iç savaşlar;
küresel kargaşa

Her şey böyle giderse beklenen sonuç: “BÜYÜK ÇÖKÜŞ”

21. yüzyılı esenlikle geçirebilmek için çare: “SÜRDÜRÜLEBİLİR YAŞAM”
Sürdürülebilir yaşam, kişilerin ve toplumun yeryüzünün doğal kaynaklarını ve
kendi kişisel / toplumsal kaynaklarını tutumlu kullanmaya; doğaya ve insan-doğa simbiyotik (AS: dayanışmacı ortak) yaşamına saygılı olmaya yönelik bir yaşam biçimidir. Kapsadığı konular şunlardır:

1.      Nüfus artışını (AS : Gereksiz ve hızlı!) durdurmak ya da geriye çevirmek:
“Kadın başına 1 çocuk”
2.      Sürdürülebilir enerji kullanımı : Güneş, rüzgar, jeotermal, biyokütle
3.      Sürdürülebilir su kullanımı
4.      Sürdürülebilir tarım: Yerel, mevsimsel gıda tüketimi, et tüketimini düşürmek,
organik tarım, kent bahçeleri, gıda koruma ve tarımsal üretimde her adımda
yitiklerin önlenmesi
5.      Sürdürülebilir yerleşimler / evler
6.      Sürdürülebilir ulaşım
7.      Atık değerlendirme / geri dönüşümü
8.      TUTUMLU OLMAK..

=======================================

Çoook teşekkürler Sayın Dr. Aysal..

Ne güzel özetlemişsiniz..

Ernst Hemingway’in ünlü romanı “ÇANLAR KİMİN İÇİN ÇALIYOR??”
canlanıyor gözümde..

Yanıtı belli : Tüm Dünyalılar için;
Evrim’in narin ve çok değerli emeği, milyonlarca yılın ürünü HOMO SAPIENS için..

Çok hazin ve o ölçüde de us dışı..

Ama biz ümitliyiz; insan aklı ve sorumluluğu öne çıkacak diye umuyor
(wishfull thinking??) ve buna çabalıyoruz…

Sevgi ve saygıyla
31.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

Şeker Bayramı Armağanı…


Dostlar
,

Bir Şeker Bayramı çam sakızı sunalım size son yarım saatte..
Birkaç saat önce yayımlayacaktık ancak youtube‘a yüklemek saatler sürdü!???

Bizim de üyesi olduğumuz Dil Derneği‘ndeki bir etkinliğimizde
(kuruluş yıldönümünde) değerli opera sanatçısı Ufuk Karakoç‘u dinlemiştik..

O’nun inanılmaz gırtlağından enfes birkaç parça ve bozlak (Neşet Ertaş‘a saygı ile!).. dinlemeye ne dersiniz??

Cep telefonumuzla kaydettiğimiz bu görüntüleri Youtube’a yükledik..
Aşağıdaki erişkeleri (linkleri) tıklar mısınız??

http://youtu.be/YnLJI6E89eI

http://youtu.be/J80wszVrVOI

http://youtu.be/HqKAMjYL2d

Sevgi ve saygıyla
30.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

İŞÇİ PARTİSİNİN GEÇ KALAN UYARISI : Boykot çağrısı yanlıştır!

İŞÇİ PARTİSİ UYANDI…

İŞÇİ PARTİSİNİN GEÇ KALAN UYARISI : Boykot çağrısı yanlıştır!

  • “…Şimdi Ekmek Beye vurmak, boşluğa yumruk atmak anlamına gelir.
    Bu dönemde görev, Tayyip’in oy oranını mümkün olduğu kadar aşağı çekmek için sandığa gitmektir. Boykot çağrısı yanlıştır.…” Doğu Perinçek

Değerli arkadaşlar,

12. Cumhurbaşkanı seçimi konusunda taaa başından beri söylediğimiz şey,
eğer RTE’nin CB olmasını gerçekten istemiyorsanız, o zaman kim olursa olsun, Muhalefet Partilerinin üzerinde uzlaştıkları ortak adayın desteklenmesinin
“tek doğru seçenek” olduğudur.

  • “Sandığa gitmemek, veya boş, geçersiz oy vermek
    RTE’nin seçilmesine dolaylı yoldan katkıdır.”
    dedik..

Bu söylediklerimize karşın kendilerine “Atatürkçü, Yurtsever, Aydın..” diyen küçük bir kesim, ver yansın Ekmel Bey’i, ehven-i şer edebiyatıyla yerden yere vuran eleştiri bombardımanını sürdürdüler, insanları yanılttılar.

Biz de dedik ki; bu arkadaşlar mantık dışı, duygusallıkla hareket eden,
Mustafa Kemal‘in pratiklerinden zerrece ders çıkaramamış, hayalperest arkadaşlardır… Bunun üzerine ne İP düşmanlığımız kaldı, ne de Atatürkçülüğümüzü gözden geçirmek gerektiği….

Peki şimdi ne oldu??

Çoook geç de olsa İP Genel Başkanı gerçeği gördü,

Muhalefetle aynı cephede olması gerektiğini anladı ve Boykot çağrısının yanlışlığını söylüyor… (Ekmek Bey diyerek dalga geçmeye de devam ederek..)

Ancak son 3 hafta içinde Ekmel Bey aleyhine yürütülen yoğun propagandalarla
o denli çok seçmenin aklı çelindi ki, artık yitirilen seçmenlerin geri kazanımı olanaklı değil.

Peşinen söyleyebilirim :

46 milyon seçmenden daha az sayıda katılım olursa ve/veya
Geçersiz oy oranı %3’ten büyük olursa,
Ve sonuçta Ekmel Bey seçimi 1. turda küçük bir farkla yitiririrse,
bu yitik boykotçular” nedeniyle demektir.

Bu böyle biline.

Sevgilerimle…æ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

Basın Konseyi: Tarafsızlığını yitiren TRT Genel Müdürü istifa etmelidir


Basın Konseyi                 :

Tarafsızlığını yitiren TRT Genel Müdürü istifa etmelidir!

Cumhurbaşkanı adayı Selahattin Demirtaş’ın TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’i

“Yayınlarda adaylar arasında eşit davranmamakla” eleştirmesi üzerine, genel müdürün yaptığı “Kendilerini yarışta daha şimdiden mağlup görenlerin bizim üzerimizden mazeret üretme kurnazlığına başvurması milletçe izleniyor..” açıklaması yakışıksız olmanın ötesinde demokrasiye, yayıncılık ilkelerine aykırıdır ve seçmen iradesine saygısızlıktır.

Halkın ödediği vergilerle yaşamını sürdüren TRT’nin Genel Müdürü’nün
bu tarz açıklama yapma hakkı yoktur.

Ayrıca adayların haklı eleştirilerini yayını keserek engellemek tehdidinde bulunması ise asla kabul edilemez ve bu davranış yasalara da aykırıdır.

Bu durumda genel müdürün işgal ettiği makamla ilgili meşruiyet sorunu ortaya çıkmıştır.

Kendisinin görevde kalması yasal yönden sakıncalı hale gelmiştir.

Bu nedenle genel müdürü istifaya çağırıyoruz.

=================================

Dostlar,

Aynen katılıyoruz..

TRT Genel Müdürü Bay İbrahim Şahin, bizi bile utandıran işler yapmaktadır.
Eminiz çoluk – çocukları bile utanacaktır, utanmaktadır onun bu iktidar aleti eylemlerinden..

YSK da artık bu demokrasi ayıbına son vermelidir..

Türkiye’ye hiiiiç yakışmayan olaylar yaşıyoruz devr-i AKP’de..

Dünyaya rezil olduk..

Necip halkımız, kendisine bunları yapanları hala oyları ile iktidarda tutacak mı?

TRT vergilerimize yaşıyor.. Tüm halka nesnel yayın yapmak zorundadır.

Sevgi ve saygıyla
30.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

ÇARŞAMBA İĞNELERİ (30 TEMMUZ 2014)


ÇARŞAMBA İĞNELERİ (30 TEMMUZ 2014)

portresi_kucuk

 

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

TABAN

ABD Dışişleri Bakanı Kerry, Davutoğlu’na taban gösterdi.

Ya basına göstermeden gösterdikleri?

ARIZA

RTE’nin açılışını yaptığı hızlı tren de arıza yaptı.

Hükümetin başı, arızacıbaşı …

SEL/G-AVAT

Sakarya Valisi COŞ hızlı treni beklerken selam verip geçtiler.

Valimi kızdırmasınlar, açar ağzını…

F-TİP

Kılıçdaroğlu F tipi polise yapılan operasyona karşı.

ERGENEKON ve BALYOZ’a karşı çıkmış mıydı?…

UNSUR

IŞİD Osmanlı yapımı camiyi de uçurdu.

RTE’nin “unsuru”…

YÜZSÜZ

Yahudiler RTE’ye verdikleri “Yahudi cesaret ödülü”nü geri istedi.

İsteyenin bir yüzü kara…

HUKUK

Gözaltına alınan, kelepçe takılan polisler adalet ve hukuktan söz ettiler.

Neler de biliyorlarmış!…

ÖZÜR

B. Arınç, F tipi polisler için “ özür dilesinler affederiz”

Ne ala, sanki yıllarca yatmış da affetmek de O’na kalmış…
(A. Saltık : Konu yargıya yansıdı; bu ne yaman itiraf ve de gaf!)

ŞİKAYETÇİ

RTE, bir zamanlar zırhlı aracını verdiği Savcı Öz’ü şikayet etti.

Ayıdan post, yılandan dost…

SATIŞ

Arınç,”İsrail ile alıyoruz-satıyoruz eleştirmeyin”

Satıcılığınız eleştirilemez…

OBAMA

Obama, RTE’nin telefonlarına çıkmıyor.

Rastgele herkesle konuşulmaz ki…

DÜĞÜN

AKP İzmir İl Başkanı, “Seçim bizim düğünümüz”

“Türk halkı gerdeğe hazırlansın” uyarısıdır…

BAHANE

AKP hükümeti şişe-camdan sonra madenci grevini de
“toplum sağlığı ve milli güvenlik” nedeniyle erteledi.

Sağlığımızı düşünen milli bir iktidara hasrettik…

İĞRENÇ

CHP’li Engin ALTAY, ”İlker BAŞBUĞ başka isimler de şüphesiz vermiş,
neye göre vermiş. Bunlar iğrenç şeyler “ dedi.

Sayın ALTAY’ın ifadesine ne demeli?…

ADD İsparta Şubesi’nin Hukuk Dışı Tasfiyesi…

ADD İsparta Şubesi’nin Hukuk Dışı Tasfiyesi…Kime: bcc: bana

———- Yönlendirilmiş ileti ———-
Kimden: Mahmut özyürek <ankhukuk1@gmail.com>
Tarih: 29 Temmuz 2014 14:19
Konu: ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ KAPATILARAK “TASFİYE” EDİLMEKTEDİR.
Kime:

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ KAPATILARAK
“TASFİYE” EDİLMEKTEDİR

Atatürkçü Düşünce Derneği Isparta Şubesine 2012 yılında Tansel ÇÖLAŞAN‘ın gözetim ve denetiminde başlatılan “Kemalist kadroyu tasfiye etme” operasyonu; ADD Isparta Şubesine Dinci gericilikle kol kola girmekte hiçbir sakınca görmeyen, Atatürkçülüğü Masonik bir laikliğe indirgeyen, Kemalizm kaçkını tertipçilerin
Şube Yönetimine atanması ile sonuçlanmıştı.

ADD Isparta Şubesi’nin önceki yöneticileri, AKP faşizminin Şeriat hayallerini engelleyecek Atatürk’ün Altı Ok programını, gericilikle mücadeleyi, emperyalizmle mücadelenin olmazsa olmaz gereği sayan, yeniden ulusal bağımsızlığın, milliyetçi ve halkçı bir toplumsal Kemalist devrimle gerçekleşebileceğini ödünsüz savunmaları nedeniyle görevlerinden alınmışlardı.

Bizler bu süreçte,  gerek mahkemelerde, gerekse yazılı açıklamalarımızda

ADD Isparta Şubesi Başkanı Mahmut ÖZYÜREK’in bir tertip ve kumpas sonucu görevinden alındığını, Mahmut Özyürek ve arkadaşlarına karşı
Türk Medeni Hukuku değil, Silivri Hukukunun uygulandığını, burdaki amacın hukuku uygulamak değil, KEMALİSTLERİ TASFİYE ETMEK” olduğunu
binlerce kez yazıp söyledik.

ALTIOK ÇİZGİSİNDEN ve antiemperyalizmden soyutlanmış ATATÜRKÇÜLÜK anlayışını ADD içinde egemen kılma görevini üstlenen Tansel ÇÖLAŞAN ve destekçileri, ele geçirdikleri ADD içinde üstlendikleri gericiliğe ve emperyalist hegemonyaya karşı çıkacak KEMALİST direnişi örgütleyecek kadroları etkisiz kılma, tasfiye etme operasyonunu sürdürmektedirler.

Tansel ÇÖLAŞAN tarafından “emredici hukuk kurallarına” aykırı olarak atanan; Dinci gericilikle kol kola girmekte hiçbir sakınca görmeyen, Atatürkçülüğü Masonik bir laikliğe indirgeyen, Kemalizm kaçkını, İslamcı-muhafazakârlığı Atatürkçülük adına destekleyen ADD YENİ ISPARTA ŞUBESİ üstlendikleri yıkım, yok etme görevlerini eksiksiz yerine getirdiler.

Tüm bu gelişmeler sonunda, geçmişte Isparta da Kemalizm’in kalesi olan ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ ISPARTA ŞUBESİ KAPATILARAK
“TASFİYE” EDİLMEKTEDİR.

Türkiye’de gericiliğin önemli merkezlerinden biri olan Isparta’da, geçmişte dinci gericiliğin korkulu rüyası durumuna gelen ADD Isparta Şubesi’nin, önce gericilerle
dans eden bir konuma getirilmesi, sonra da kapatılmasının sorumluları bellidir.

İflah olmaz bir Mason olan Tansel ÇÖLAŞAN, 2012-14 dönemi Genel Yönetim Kurulu üyeleri, Isparta’da ADD Yönetimine GYK tarafından atanan dinci gericilerin denetimindeki kumpasçı ekip, ADD ISPARTA ŞUBESİ’nin TASFİYE ile KAPATILMASININ SORUMLULARIDIR…

Kemalist düşüncenin ödünsüz savunucuları olarak bizler, ADD Isparta Şubesinin
tasfiye edilerek kapatılmasını gerçekleştirenlerden hesap soracağımızın bilinmesini, Kemalist Kamuoyuna saygı ile duyururuz. 29.07.2014

Mahmut ÖZYÜREK
Mümtaz ÇAPÇI
Feray SELEK
Abdullah GÖKTAŞ
Niyazi ÇAMURCU
Muhittin PEKER
Vedat HALICIOĞLU

========================================

Dostlar,

Gerekçe : Yukarıdaki e-ileti…

ADD İsparta Şubesi’nin kurucusu ve 14 yıl kesintisiz başkanı, omuzlarında taşıyanı efsane Kemalist önder Sayın Mahmut Özyürek ve arkadaşlarının tasfiyesi süreçleri hakkında bu sitede epey yazı yazıldı.

Yapılanları başından beri onaylamadık, karşı çıktık, düzeltilmesini hep istedik…

Ancak geri dönüşümsüz bir aşamaya geldi gibi??..
Son Haziran 2014 genel kurulunda da üye uzaklaştırılmaları (ihraçları) ve şube kapatmaları gibi çoook nazik konular bile, bir hengame içinde asla yeterince tartışılmadan geçirildi. Genel kurula egemen karmaşa hem beceriksizlik ürünü idi
hem de kurguyla kullanıldı kanısındayız.. Çok yazık..

Öyle ki, Genel Başkan Tansel hanım, oy pusulalarının zarflarının mühürlenmeyişi karşısında kürsüye çıkarak mikrofunu kaptı ve bu zarfların da geçerli olması için
genel kurulun oyuna sunma hüneri (!) bile gösterebildi!

Şaşkınlıktan bakakaldık, çaresizliklerine ve beceriksizliklerine çoook üzüldük..
Divan Başkanı oradaydı.. Eskişehir Şube başkanı arkadaşımız Azmi bey tek aday olarak kürsüdeydi. Karşı listenin “adamı” değildi.. Gerçekte bu husus bile genel kurulun
iptali için yeterli.. Kamera kayıtları duruyordur sanıyoruz.. Mühürsüz zarflarla oy kullanmak seçimi sakatlamaz mı? Dahası, Genel Kurul, mühürsüz de olsa oy pusulası zarflarının geçerliliğini kabule yasal yetkisi olmaksızın ehil midir? Öze dönük bir usul hatası, bir başka hatalı – yetkisiz işlemle düzeltilebilir mi?? Böyle bir oylama yapılabilir mi ve bu oylamayı yetkisi olmayan biri, o sırada Genel Başkanlığı bitmiş olan sıradan bir üye olarak Tansel Çölaşan divanın yetkisini gasp ederek yapabilir mi??
Zincirleme bir dizi hukuksuzluk! Ve elbette ADD’ye yakıştırmak olanaksız..

Ve bu açık hukuk ihlallerini çook kıdemli bir yüksek yargıç yapıyor, tuz kokuyor..
Bu durumda, Mahmut Özyürek olayında Bayan Çölaşan’ın hukuk içinde kaldığı konusunda ciddi sorgulama hakkı doğmuyor mu??

Kaldı ki, Özyürek ve arkadaşlarının bu bağlamda kazandığı birkaç dava da var..
Bunlar kesinleştiğinde Şubenin yeniden önceki yöneticilere devri, üyelik haklarının
geri kazanılması, saygınlığın (itibarın) iadesi, kişisel ödence (tazminat) davaları da gelebilir.

Yol yakınken, çok kıdemli hukukçu ve yüksek yargıç Sn. Çölaşan’ın bu dosyaları
bir kez daha gözden geçirmeye çağırıyoruz.. Konu bireysel başvuru ile Anayasa Mahkemesi’ne taşınır ve AYM “hak ihlali var” derse, bunun altından nasıl kalkılır?

Bir ricamız daha var : Sn. Özyürek, Sn. Yılmaz Dikbaş.. apaçık Bn. Tansel Çölaşan’ın Mason olduğunu yazıyorlar.. Günümüzde Masonluk hukuksal olarak yasal bir haktır.
(Her ne denli, Büyük ATATÜRK 1935’te Mason localarını kapattı ve malvarlıklarını Halkevlerine devretti ise de..) Sn. Tansel Çölaşan tersine bir seçim yapabilir ve ek olarak da ADD genel başkanlığını üstlenmek isteyebilir içine sinerse.
Fakat gerçeğin ne olduğunu biz ADD üyelerinin ve kamuoyunun bilme hakkı vardır.

Bn. Çölaşan apaçık, ADD web sitesinden bu savların doğru ya da yanlış olduğuna ilişkin bir açıklama yapabilir mi? Varsa belgelerini ortaya koyabilir mi??

*****

Ayrıca bilmem kaçıncı kez seçilen ve MYK’de önemli görev alan bir GYK üyesinin,
son ADD seçimlerinde tanıtma kitapçığında “…Sosyal Bilimler Enstitüsü’nde doktora yaptı..” diye yazmasına karşın, bu bildirimin gerçek olup olmadığını inceleyerek kamuoyunu aydınlatabilir mi?? Doktora belgesi ADD web sitesine konabilir mi?
Dahası, bu kişinin master tezini görme olanağı var mıdır?

Bu “Doktora yaptı” bildirimi gerçek dışı ise, o GYK-MYK üyesi hakkında da kamuoyuna ve ADD üyelerine kasıtlı “yalan bildirim” nedeniyle ADD’den uzaklaştırma (ihraç) istemiyle disiplin soruşturması başlatabilir mi?

*****

ADD Bilim – Danışma Kurulu listesinden son seçimde Tansel Çölaşan tarafından dışlanan tek kişi olarak, Bn. Çölaşan’ı biz de “kaygıyla” izliyoruz..

Orada, ADD Genel Merkezinde, hiçbir eleştiriye yer yok!
Hele “mutlak otorite“yi sarsma olasılığı varsa, bunu sorguluyorsa..

Yaşasın Tansel Çölaşan’ın demokratik – hukuka saygılı (!?) ADD’si..

Peeeek çok delege olup bitenleri bilmediğinden, sanal iktidar sür(dürül)üyor..
Peek çok GYK üyesi de eminiz bu gerçekleri bilmiyor.. Öğrenmeleri ve gereğini yapmaları boyunlarının borcudur. Öğrenmemek de, öğrenip gereğini yapmamak da sorumluğa ortaklıktır. Aynı masanın çevresinde, “Doktora yaptım” diyen biri ile oturuyorlar ve bu olgu gerçek dışı!? Bu ciddi sorun hemen açıklığa kavuşturulmalı ve ilgili kişi, en azından GYK-MYK yönetim görevinden derhal uzaklaştırılmalıdır.

Quo vadis Bn. Çölaşan; quo vadis??

Not        : Bu arada, tüm insancıl duygularımızla ve hekim kimliğimizle
Sayın Emin Çölaşan‘a içten şifa diliyor ve sağlığını hızla kazanması için
bize düşen ne varsa yapmaya hazır olduğumuzu açıklıkla belirtmek istiyoruz..

Sevgi ve saygıyla (epey de kaygıyla..)
30.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
ADD Genel Başkan Yardımcısı (2004-6)
www.ahmetsaltik.net 

Kozlar yaylasından günaydın!

Dostlar,

Dün, 29 Temmuz 2014, Şeker Bayramının 2. günü sabah

20140729__Olimpos_Salih_ve_Arap_ailesi20140729__Olimpos_Salih_ve_Arap_ailesi120140729_Olimpos_dorugu20140729_Olimpos_DORUK20140729_Olimpos_doruk_Birsen20140729_Olimpos_DORUK120140729_Olimpos_Doruk320140729_Olimpos_Doruk520140729_Olimpos_Teleferigi120140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken20140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken120140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken220140729_Olimpos_teleferik_tirmanirken320140730_Kozlar_Yaylasi_Doga_otelden“Adrassan açık hava saunası” ndan adeta kaçtık..

Olimpos Ören yerini gezdikten sonra Antalya’ya doğru yöneldik.

Olimpos Ören yerinde ve de genel olarak çevrede gözden kaçmayan bir olgu var ki; dereler kurumuş!

Derelerde ya hiç ya çooook az su kalmış..

Üstlerine yapılan köprüler boşa çıkmış!..
Olimpos’ta dere yatakları neredeyse insan sayısınca olan otomobillere park yeri yapılmış..

Oradaki tesislere su sorununu nasıl çözdüklerini sorduğumuzda “kuyular… ” dediler.

 


Demek ki yüzeysel sular bitti ve kurudu, yer altı kaynaklara yöneldik..

Bu gidiş iyi gidiş değil..

Bu sitede “su sorunu” öteden beri işlendi.. Çok sayıda yazı yazdık.
Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan’ın “Sularımız Azalıyor!..” başlıklı yazısına da
yer vereceğiz..

İVEDİLİKLE dünya nüfus artışının frenlenmesi artık kaçınılmaz bir zorunluktur.

Evrensel bir ilke hatta yasa durumuna getirilmelidir ki; HER AİLEYE 1 ÇOCUK!

Kıyamet adım adım geliyorum diyor.. Çocuklarımıza bizden daha beter, daha tükenmiş bir Dünya bırakma hakkımız var mı??

***** 

Phaselis’i geçince Olimpos’a tırmanan teleferiğe geçilebiliyor. Kemer – Antalya yolundan ayrılan 7 km orman içi yol ve sisteme erişiliyor. Bilim Sanayi ve
Teknoloji Bakanlığı bu işletmeyi özelleştirmiş. Sigorta şirketleri bile yabancı..
Lokantası “Şhakespeare” adını taşıyor (!), teras kafe astronomik fiyatlı..

80 kişilik kabinlerle 10 dakika süren yolculukla, yaklaşık 700 metrelerden 2365 metreye tırmanılıyor. 4 aktarma direği ve oldukça dik bir parkur.. 

Antik Yunan Tanrılarının ikamet ettiği (!?) Olimpos Tanrılar Dağı doruğu 2365 m ve manzara görkemli.. Yamaç paraşütçüleri için de ele geçmez bir yer..

*****

Antalya bir beton bina koridoru.. Çevre yolu yok ve girişten çıkışa belki de 1 saatinizi alıyor.. Çoook kalabalık ve de çook sıcak..

40-50 km batısından başlayarak taa 135 km doğusundaki Alanya’yı geçene dek yol artık kentler arası yol olma niteliğini yitirmiş.. “Greater Antalya” olmuş ve bu yerler Antalya merkezin adeta banliyösü.. Serik’in nüfusu yüz bini, Manavgat’ın iki yüz bini geçmiş, Alanya ise üç yüz bine dayanmış..

Dağ taş yapılanmış.. Her yer bina, ev, özellikle de otel..

Bu tablo Türkiye’nin ekolojisine çok ciddi yük. Çook dikkatli bilimsel öngörü raporlarına gereksinim var.. Hesapsız biçimde gelen turist sayısını ve döviz girdisini fetişleştirmenin hiçbir anlamı yok. 32+ milyon turist / yıl ve 35 milyar $ / yıl dolayında gelirle (brüt girdiyle!?) dünyada ilk 10 ülke içinde olma sarhoşluğu bilimsel değildir.

“SÜRDÜRÜLEBİLİR TURİZM” olgusunu Türkiye hızla masaya yatırmak zorunda..
Ekolojik yüke ek olarak bir de arkeolojik varlıklarımızın talanı boyutu var ki 
o da ayrı bir dert..

**************

Mersin – Antalya yolu yalaşık 500 km ve 20 yıl kadar önce katettiğimizde büyük ölçüde kıyıya koşut (paralel) idi. Şimdilerde yer yer daha içerilere alınmış. Kıyılar Turizme açılacak her halde?? Ve Anamur yollarının o ünlü, bıktıran ve de riskli safari dönemeçleri aynen duruyor! Birazcık zemin iyileşmiş, biraz da genişletilmiş yer yer. 
2 yerde ikiz tuneller gördük fakat daha yapılacak çook iş var bölünmüş yol için..

****

Aydıncık’tan kuzeye, Toroslara yöneldik.. Gülnar’a dek Toroslara tırmanırken, 
itiraf edelim ki; bu denli dönemeçli, zor bir dağ yolu ile daha önce karşılaşmamıştık. 
20 yıl kadar önce Marmaris – Datça arsı 78 km’lik yol tam bir safari yolu idi ki; 
Aydıncık – Gülnar “etabı” onu hiç aratmıyor..

Gazipaşa, Anamur’u, Aydıncık’ı, Gülnar… koca koca ilçeler olmuşlar.. Nüfusları birkaç onbinden gei değil. 40-50 yıl öncenin şehirleri gibi.. Türkiye nüfusu korkunç ve o ölçüde de gereksiz biçimde HIZLA ARTIYOR! Ve de büyük ölçüde Batı’da yoğunlaşıyor.. Doğu – Güneydoğu adeta boşalıyor.. Antalya ve Mersin’in 6330 sayılı yasa ile 31 Mart 2014’ten başlayarak Bütünşehir yapılmasının yansılamaları başlamış bile :

Bu 2 kentte, Türkiye’nin 30 ilinde olduğu gibi artık “KÖYLER YOK”!
Tüm köyler “mahalle” oluverdi bir gecede, yasa gücü ile..

********

Mut, Mersin’in bir ilçesi olarak Toroslar eteğinde yerleşik ve kıyıdan Aydıncık üzerinden 79 km.. Zorlu bir parkur.. Kozlar yaylası ise ondan 19 km daha yukarılarda.. 
Saat gece yarısına yaklaşıyor ve internetten bulduğumuz DOĞA OTEL’e ulaşıyoruz..
Rakım 1415 m.. İtiraf edelim ki, Torosların dağ yollarında yolumuzu yitirdiğimizi – yitireceğimizi düşünmeye başlamıştık.. Yollar öyle dar ki, bir kenara çekip güvenle 
park etme ve kimi risklerle sabahlamayı bekleme olanağı da yok çoğu yerde.. 
Tabii bir de aracınızın onca zorlu yokuş ve dönemeçlerde (rampa ve viraj demeden de oluyor!) “benden bu kadar” demesi olasılığı da var.. Bereket, küçücük Renault Clio aracımız 1460 cc motorcuğu, 90 HP gücü ve inanılmaz başarımlı (performanslı) dizel DCI motor teknolojisiyle bizi hiiiç üzmeden, kliması hep açık üstüne düşeni fazlasıyla başardı. O minik motor 220 nm tork üretiyor ve önden çekiş ile gerçekten müthiş bir çekiş – ivmelenme sağlıyor.. 

*****

Birkaç fotoğrafı paylaşmış olduk..

İyi bayramlar ve iyi tatiller Türkiye..

Sevgi ve saygıyla
30.7.2014, Kozlar Yaylası (Mut / Mersin)

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Zekâ kavramı

Zekâ kavramı

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

 

Değerli arkadaşlar,

Zekâ kavramı, üzerinde tam anlaşılmamış, tartışmalı bir konudur; ama bir o kadar da ilginç olanı Zekâ testleridir. Üniversiteler (Psikoloji bölümleri) ve bir çok sosyal araştırma  kurumları bireysel Zeka (IQ) testleri yaparlar; hatta Ülke genellemesine yönelik çalışmalar da yapılıyor.
Bir toplumda ortalaması 100 olarak alın IQ değerinin dağılımı aşağıdaki şekilde (çan eğrisi)gösterildiği gibidir. 


IQ değeri 85-115 arasında kalan %68’lik kesim (AS: toplumda 3 kişiden 2’si) NORMAL
 olarak kabul edilir. Örneğin, IQ değeri 140 olan bir kişi %2’lik
üst dilimde demektir.
 
***

EU-Times Gazetesinde yayınlanan bir araştırmaya göre Ülkelerin ortalama Zekâ indeksleri (IQ Değerleri) aşağıdaki haritada ve Tabloda gösterilmektedir.

Türkiye ortalaması ne yazık ki 10 puvan düşük…

Dünya genelinde Zeka, sanki Doğuya ve Kuzeye doğru gittikçe gelişim gösteriyor gibi… Dünyanın Süper zeki Ülkeleri Japonya, Kore ve Çin. 

 Kore 106
 Japonya 105
 Çin 105
 Moğolistan 102
 İtalya 102
   İsviçre 101
 Avusturya 100
 Hollanda 100
 Norveç 100
 İngiltere 100
 Almanya 99
 Belçika 99
 Kanada 99
 Finlandiya 99
 Polonya 99
 İsveç 99
 Avustralya 98
 Danimarka 98
 Fransa 98
 Macaristan 98
 İspanya 98
 ABD 98
 Belarus 97
 Rusya 97
 Ukrayna 97
  İsrail 95
 Portekiz 95
 Ermenistan 94
 Gürcistan 94
 Kazakistan 94
 Romanya 94
 Vietnam 94
 Arjantin 93
 Bulgaristan 93
 Yunanistan 92
 Malezya 92
 İrlanda 92
 Meksika 90
 Türkiye 90
 Kırgızistan 90
 Azerbaycan 87
 Türkmenistan 87
 Özbekistan 87
 Irak 87
 Brezilya 87
 İndonezya 87
 Filipinler 86
 Küba 85
 Peru 85
 Kolombiya 84
 Pakistan 84
 Iran 84
 S.Arabistan 84
 Hindistan 82
 Bangladeş 82
 Mısır 81
 Kenya 72
 G. Afrika 72
 Habeşistan 64
 Kongo 64
 
 
***
 
52 Bilim adamının üzerinde uzlaştıkları Zekâ tanımı:

A very general mental capability that, among other things, involves the ability to reason, plan, solve problems, think abstractly, comprehend complex ideas, learn quickly and learn from experience. It is not merely book learning, a narrow academic skill, or test-taking smarts. Rather, it reflects a broader and deeper capability for comprehending our surroundings “catching on,” “making sense” of things, or “figuring out” what to do.