Aylık arşivler: Haziran 2014

Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Cumhurbaşkanı Seçimi Açıklaması


Atatürkçü Düşünce Derneği’nden Cumhurbaşkanı Seçimi Açıklaması

ADD_logosu_adiyla

 

 

 

 

ADD Genel Yönetim Kurulu’nun 21 – 22 Haziran 2014 tarihlerinde CUMHURBAŞKANI SEÇİMLERİ konulu yaptığı iki günlük yoğun çalışma toplantısında halkımızın duyarlıkları, şubelerimizden genel merkeze aktarılan görüşler, Atatürk Cumhuriyeti’nin geleceği konusundaki endişeler birlikte değerlendirilmiş ve aşağıdaki açıklamanın yapılması zorunluluğu doğmuştur.

aciklama

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİN CUMHURBAŞKANLIĞI SEÇİMİ İLE İLGİLİ 2 NOLU BASIN AÇIKLAMASI

ORTADOĞU ve TÜRKİYE

Küresel çıkar odakları, Ortadoğu ülkelerindeki siyasetin ve ekonomik yaşamın bir parçası olarak sürdürülen din ve mezhep savaşlarını profesyonelce kendi çıkarları doğrultusunda programlamakta ve kullanmaktadır. Bölge insanları mezhep ve din adına denilerek kışkırtılmakta ve birbirlerini bağazlamaktadırlar. Küresel güçler ise bu cehaleti ve ilkelliği doyumsuz bir iştah ile kullanmaya ve asıl kazanan olmaya devam etmektedirler.Arada sırada ortaya çıkan demokratik hareketler ise küresel güçler tarafından bastırılmakta ve yok edilmektedir. Bu bölgede tek istisna, Atatürk ve Atatürk’ün başlattığı kurtuluş savaşı sonucunda kurulan Atatürk Cumhuriyetidir.

Türkiye Cumhuriyeti; İslam dünyasında, Aydınlanmayı, çağdaşlaşmayı hedefleyerek, yaşam biçiminde Ortaçağ’dan kurtularak, hukuk alanında, siyasette, sanatta, ekonomide, çağı yakalamak için mücadele vermiş tek devlettir. Mezhep ve din kavgalarından uzak çağdaş insanı ve çağdaş toplumu yaratan Atatürk Cumhuriyet’inin bu yüzden hep düşmanları olmuştur. Atatürk döneminde yaşama geçirilen reformların hiçbiri öbür İslam ülkelerinde yapılamamıştır. Bu ülkelerde hala insanlar din ve mezhep adına birbirlerini boğazlamaya devam emekte bu kavgalardan küresel güçler yararlanmaktadır.

Ancak burada İslam ülkelerinde yaşanan bu huzursuzlukların sorumlularının yalnızca dışarıda aranması son derece hatalı sonuçlara ulaşılmasına
neden olabilecektir. Bu ülkelerin asıl sorunu, dokularına sinmiş ve yerleşmiş olan çağdışılıktır. Atatürk bu Ortadoğu bataklığından tüm özgürlüklerin ve insan haklarının, laik sosyal hukuk devletinin ve çoğulcu demokrasinin yolunu açan
Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratmıştır.

Bu gün gelinen noktada önümüzde duran Cumhurbaşkanı seçiminde halkımızın vereceği oylar; Atatürk Cumhuriyeti’nin mi devam edeceğini,
yoksa Ortadoğu bataklığının bir parçası mı olacağımızı belirleyecektir.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ NASIL BİR CUMHURBAŞKANI İSTİYOR?

Devletin varlığı ve bağımsızlığını, vatanın ve milletin bölünmez bütünlüğünü,
milletin kayıtsız ve şartsız egemenliğini koruyacak, evrensel hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, Atatürk ilke ve devrimlerine, herkesin insan haklarından ve temel özgürlüklerden yararlanması ülküsüne bağlı, Cumhuriyetten yana taraf,
toplumu birleştirici, ötekileştirmeyen, ayrıştırmayan, toplumun Cumhurbaşkanlığına olan zedelenmiş güvenini yeniden kuracak, uluslararası alanda ülkemizin yitirdiği saygınlığı yeniden kazanmasına katkı koyabilecek, iktidarın her uygulamasına kayıtsız kalmayacak, araştırmalarını, incelemelerini, değerlendirmelerini laik Cumhuriyet ilkesini temel alarak yapacak, Başkanlık sistemine heves etmeyecek, kısacası Atatürk’ün koltuğunda oturmaya yaraşır bir Cumhurbaşkanı istiyor ve Meclisteki milletin vekillerini bu konuda sorumlu davranmaya, göreve çağırıyoruz.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ; ATATÜRK’ÜN KOLTUĞUNA
BİR CUMHURİYET YIKICISININ OTURMASINA KARŞIDIR

12 yıllık bu iktidar döneminde; Cumhuriyetin laik, demokratik, hukuk devleti ve
ülkesi ve milleti ile bölünmez bütünlük ilkeleri yok edilmeye çalışılmıştır.

Hukuk Devleti yerini polis devletine bırakmış, evrensel hukuk kuralları yok edilmiş, kişiye ve olaylara özel yasalar torbalar içine yerleştirilerek çıkartılmış, güçler ayrılığı ortadan kaldırılmış, yargı iktidarın emrinde, vicdanları kanatan yargılamalar yapılmış, haksız ve uzun tutukluluk süreleriyle insanlar acımasızca özgürlüklerinden yoksun bırakılmış, yüzlerce suçsuz insan hapishanelerde yaşama tutunmaya çalışırken, Başbakanın oğlu ya da yakını olduğu için bir bölüm insanlara ayrıcalıklar yaratılarak koruma kalkanı oluşturulmuş, yolsuzlukları örtülmüş, yargılanmaları engellenmiş, yargının denetimi dışına çıkartılmıştır. Cumhuriyetin savcıları Cumhuriyeti koruyamaz duruma getirilmiş, görev yerleri sürekli değiştirilmiş, çadır mahkemeler kurularak teröristlerin ayağına götürülmüş ve yargı eliyle binlerce insanımızın katillerinden
özür dilenmiş; teröristlerden özür dilenirken, onurlu Türk subayları, özür dilenen teröristlerin ifadeleri ile tutuklanmış ve emekli Genelkurmay Başkanı, Devleti yıkmak isteyen bir “örgüt başı” olarak tutuklanıp yargılanmıştır. Yargı eliyle Türk Silahlı Kuvvetleri itibarsızlaştırılmaya, çökertilmeye ve yeniden yapılandırılmaya çalışılmış, asrın yolsuzluğu olarak dünya tarihine geçen Deniz Feneri Derneği soruşturmasını yürüten Cumhuriyetin Savcılarından soruşturma dosyaları alınmış
ve bu savcılar sanki suç işlemişler gibi yargılanmıştır. Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yapısı değiştirilerek siyasetin buyruğuna sokulmuş, kısacası artık ülkede hukukun üstünlüğü ilkesi yerine üstünlerin hukuku uygulanır duruma gelmiştir.

Yine bu dönemde, Türkiye Cumhuriyeti’nin şerefli askerlerine karşı kumpaslar kurulmuş, sahte belgeler ve CD’ler üretilerek yaratılan suçlamalarla davalar açılmış, toplumun Türk Ordusu’na olan güveni sarsılmaya çalışılmış, TSK’nin disiplini ve kimyası bozulmaya çalışılmış, Deniz Kuvvetleri Komutanlığı’nda donanmaya komutanlık edecek kadroların neredeyse tamamı hakkında davalar açılmışve ne ilginçtir ki,
İzmir’de bu soruşturmaları yapan savcı yine bu iktidar tarafından ucu iktidara dokunan bir soruşturma başlattığı için sürülmüş, Ordu mensuplarının başına çuvallar geçirilirken tepki gösterilmemiş, Irak’ta konsolosluk çalışanları ve bir bölüm TIR şoförleri
IŞİD terör örgütü tarafından rehin alınmış, buna karşın Başbakan, IŞİD terör örgütü mensuplarına “terörist” bile diyememiş, bu terör örgütü ile pazarlıklar yapılmaya ve onlara yasal statü kazandırılmaya çalışılmış, hatta ülkenin gündemi PKK terör örgütünün başı ile birlikte belirlenmeye başlanmış, binlerce insanımızın ölümünden sorumlu
terörist Abdullah Öcalan iktidara ortak olmuş, artık fiilen birlikte hareket eden
AKP + PKK koalisyon iktidarı ülkeyi bölünmenin eşiğine getirmiştir.

Yine bu dönemde, Atatürk devrim ve ilkelerine karşı açık ya da kapalı saldırılar
olağan hale getirilmiş, bu saldırılar Başbakan tarafından korunup kollanmış,
hatta öncülük edilmiş, Türk olmak sorgulanır hale getirilmiş, millet kavramı tartışmaya açılmış, laikliğin içi boşaltılmış, Devlet; cemaatler ve tarikatların cirit attığı, başta bakanlıklar olmak üzere devlet kadroları için pazarlıklar yapılarak atamaların yapıldığı
bir ibadethaneye dönüştürülmüş, yurttaşların Devlet ile olan işlerinde ve ilişkilerinde tarikatların dediği yapılır hale getirilmiş, eğitim sistemi 4+4+4 projesi ile imam hatipleştirilmiş ve çocukların geleceği ile oynanmış hatta Devletin dönüştürülmeye çalışıldığı, iktidara imamlık eden Başbakan tarafından açıkça ifade edilebilmiştir.

Her konuda derin bir bilgiye ve deneyime sahip olduğunu sanan, bununla kalmayıp
her dediğinin doğru olduğuna inanan ve inanılmasını bekleyen bir Başbakanın yönetimindeki iktidarla; Ülkenin dış politikası çökmüş, tarihsel gerçekler yok sayılmış, tarihe ve Türk milletine ihanet edilerek Ermenilerden özür dilenmiş, Kıbrıs gözden çıkartılarak Kıbrıs Rum Kesimi için yapılan devlet tanımı fiilen kabul edilmiş,
dinci terör örgütlerine verilen destekle Suriye’nin iç işlerine müdahale ettiğimiz
dünyada sorgulanır duruma gelmiştir. Bugün de, Irak’ ta 3 ayrı devlet kurulması için oynanan senaryonun baş oyuncularından biri olmaya adayız! Bunun ülkemize, insanımıza getireceği fatura gözardı edilebilmektedir. Özetle, sıfır sorunlu dış politika iddiası ile çıkılan yolda, sorunsuz komşu bırakılmamış, sınır güvenliğimiz delik deşik olmuş, dış politikamız uluslar arası düzlemde saygınlığını yitirmiştir.

Yine bu 12 yılda, usulsüz telefon dinlemeleri olağanlaştırılmış, savcılar polis merkezlerinde iddianame hazırlar duruma gelmiş, polis terörü biber gazı ile yasallaştırılmış, onlarca insanımız polisin kullandığı orantısız güç sonucu ölmüş, yaralanmış, hak arama özgürlüğü yok edilmiş, Anayasal güvence altına alınmış olan gösteri ve protesto yürüyüşü hakkı, kendini tek yetkili sayan Başbakanın iki dudağı arasına sıkıştırılmış, korku insanların bilinçaltına yerleştirilmeye çalışılmıştır.

Yine bu dönemde tüm varlıklarımız haraç mezat satılmış, ülke talan edilmiş,
yeni zenginler ve bunların paraları ile oluşturulan “havuz”dan beslenen yandaş bir medya yaratılmış, halkın beyni yıkanmaya ve yapılan yolsuzluklar perdelenmeye çalışılmıştır.

Kısacası başta Başbakan olmak üzere bu iktidar eliyle son 12 yılda Atatürk ve kurduğu laik, demokratik bir sosyal hukuk devleti olan Cumhuriyetimizi yok etmek için yoğun
ve programlı bir çalışma yürütülmüş, ülke bölünmeye ve bir Ortaçağ diktatörlüğüne dönüştürülmeye çalışılmıştır.

Bütün bu nedenlerle; Cumhuriyet’in kurucu ilkelerinin bu gün de hala geçerli ve ülkenin sorunlarını çözmeye yol gösterici olduğuna inanan Atatürkçü Düşünce Derneği olarak, 12 yıldır yürüttüğü bu politikalarla Cumhuriyet yıkıcılığı yapan bir zihniyetin gösterdiği adaya karşı durmayı öncelikli bir görev sayıyoruz.

ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİ,
TÜRKİYE’NİN EN BÜYÜK KİTLE ÖRGÜTÜDÜR

GÜCÜNÜ ATATÜRK İLKE VE DEVRİMLERİNE SADIK HALKIMIZDAN ALAN DERNEĞİMİZ, HİÇBİR SİYASAL PARTİNİN ARKA BAHÇESİ DEĞİLDİR.
TÜM SİYASAL PARTİLERİN ÜZERİNDE, ANCAK SİYASETİ YAKINDAN İZLEYEN ATATÜRKÇÜ DÜŞÜNCE DERNEĞİNİ, HALKIMIZIN GÜVEN VE İLGİYLE İZLEDİĞİNİ BİLİYOR VE BU SORUMLULUKLA SÜRECİ SAĞLIKLI OLARAK DEĞERLENDİRİYORUZ.

19.06.2014 TARİHLİ BASIN AÇIKLAMAMIZDA; CUMHURBAŞKANI ADAYLARININ BELİRLENMESİ SÜRECİNDE SİYASAL PARTİLERİN ADD’nin GÖRÜŞLERİNİ ALMAMIŞ OLMASININ SON DERECE DÜŞÜNDÜRÜCÜ ve ÜZÜCÜ OLDUĞU
DİLE GETİRİLMİŞ ve SÜRECİN DOĞAL BİR PARÇASI OLARAK CUMHURBAŞKANI ADAYI KONUSUNDAKİ BEKLENTİLERİMİZ KAMUOYU ile PAYLAŞILMIŞTIR.

ADD; TOPLUMDA RAHATLAMAYI SAĞLAYAMAYAN BU SÜRECİN SORUMLULARI OLARAK MECLİS’teki MİLLETVEKİLLERİNİ GÖRMEKTEDİR.
ÇÜNKÜ ADAYLIK ANCAK TBMM DIŞINDAKİ %10 OY TOPLAMINA SAHİP
SİYASAL PARTİLERİN VEYA 20 MİLLETVEKİLİNİN ÖNERİSİYLE OLANAKLIDIR.

BU NEDENLE MECLİSTEKİ SİYASAL PARTİLERE YENİDEN SESLENİYORUZ:

HENÜZ CUMHURBAŞKANLIĞINA ADAY OLAN ADLARIN KONUŞULDUĞU
BU AŞAMADA YETKİ ve GÖREVİNİZİN GEREĞİNİ YERİNE GETİREREK
YENİ ADAYLAR BELİRLEYİN ve TÜRK HALKINI, KAMUOYUNU RAHATLATIN.

BU TOPLUMDA ATATÜRK’ün KOLTUĞUNA OTURMAYI HAK EDEN
YÜZLERCE, BİNLERCE ADAY ÇIKARTABİLECEK BİR POTANSİYEL OLDUĞUNU BİLİYORUZ.

Kamuoyunun dikkatine sunarız. 28.6.2014

Tansel ÇÖLAŞAN
ADD Genel Başkanı

**************************************

Not      : Metinde gözden kaçan onlarca maddi yazım yanlışı ve yer yer içerik hataları tarafımızdan düzeltilmiştir. Birkaç yerde, onlarca virgülle birbirinden ayrılan koca koca paragraflık tümceler “nokta” lanarak, anlama hiç dokunmadan, görece daha kısa tümcelere dönüştürülmüştür. ADD Genel Merkezinden bu tür önemli metinleri
daha da büyük özenle hazırlaması ve Dil Devrimine uygun arı Türkçe kullanması doğal olarak beklenmektedir. Metnin tarafımızdan düzeltilMEmiş özgün biçimi
pdf olarak aşağıda verilmektedir :

Cumhurbaskani_secimleri_hk.

Ahmet Saltık, 30.6.14

Ankara Tabip Odası’ndan Angarya’ya Direnme Çağrısı


Ankara Tabip Odası’ndan Angarya’ya Direnme Çağrısı

ATO_logosu

 

 

 

Değerli Meslektaşımız;

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonu’nda görüşülmekte olan Torba Yasa kapsamında
Aile Sağlığı Merkezi (ASM) çalışanlarının nöbetlerinin de yeniden düzenlendiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Tasarının bu biçimiyle yasalaşması durumunda
Aile Sağlığı Merkezi çalışanları, hastane acilleri ve 112 istasyonlarına ek olarak
Aile Sağlığı Merkezleri ve Toplum Sağlığı Merkezleri‘nde de ayda en az sekiz saat zorunlu nöbet tutacaklar.

ASM çalışanları iki aydır süre giden “acil nöbet” dayatmasına karşın nöbetlere çoğunlukla gitmeyerek direnç göstermiş ve angarya çalışmaya karşı haklı tepkisini ortaya koymuştu. Yeni Torba Yasa ile birlikte dayatmanın kapsamının daha da genişletildiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Tasarının TBMM Komisyonundaki ilk biçiminde ASM çalışanları için yalnızca acil başvuran hastalara hizmet vermek üzere gerektiğinde nöbet verilmesi düzenlenirken, AKP Milletvekillerinin verdiği değişiklik önergesi ile ASM çalışanlarının çalışma saatleri dışında acil olmayan hastalara da hizmet vereceği anlaşılıyor.

Zorunlu acil nöbetlerinin yanı sıra yeni tasarıda yer alan angarya ve esnek çalışma dayatmasına karşı,

  • 1 Temmuz Salı günü saat 12.30’da Türkiye Halk Sağlığı Kurumu önünde

(Eski Hıfzısıhha binası) alanımızda örgütlü sendika ve derneklerle
ortak bir basın açıklaması gerçekleştireceğiz.

Basın açıklamamıza katılımınız gücümüze güç katacaktır.

Saygılarımızla. 30.6.14
Ankara Tabip Odası

Ekmeleddin İhsanoğlu Anıtkabir’i ziyaret etti


CHP’nin ve MHP’nin Cumhurbaşkanı adayı gösterdiği
Ekmeleddin İhsanoğlu 
Anıtkabir’i ziyaret etti


Milletvekilleri ve partililerle birlikte Anıt-Kabir’e gelen İhsanoğlu,
Atatürk’ün mozolesine çelenk koyarak Anıtkabir Özel Defteri’ni imzaladı. 

*****

  • Cumhuriyetimizin kurucusu ve İstiklal mücadelemizin kahramanı Aziz Atatürk

Gencinden yaşlısına hepimize emanet ettiğin Cumhuriyetimiz, bu günlerde Cumhurbaşkanının halk tarafından seçimi ile yeni bir safhaya ulaşmış bulunmaktadır.
Bu kutlu, bu ulvi vazifeye talip olduğum şu anda Cumhuriyetin değerlerinin takipçisi ve geliştiricisi olacağımı Türk milletine ilan ederim.

Ülkemiz işaret ettiğin “Yurtta sulh, cihanda sulh” ülküsüne her zamankinden daha fazla sarılmak ihtiyacı hissetmektedir. Sosyal barışın ve huzurun temin edilip korunması, ülkemizin refah seviyesinin yükseltilmesinde kilit rol oynayacak; halkımızın mutluluğu bölgemiz ve Dünyamız için de bir örnek teşkil edecektir.

  • Temelinde evrensel hukuk değerlerinin, 
  • Sütunlarında bağımsız yasama, yürütme ve yargı kuvvetlerinin, 
  • Çatısında insan hak ve hürriyetlerinin yer aldığı 

Türkiye Cumhuriyeti, cepheleşen Dünyada huzuru, itibarı ve istikrarı ile 
ilelebet payidar kalacaktır. 

Bizlere düşen, gelecek nesillerimizin mutluluğunu bugünden tesis edecek
gerekli adımları atmak, çatışmadan ve çözümsüzlükten
uzak duran ülkemizi
aydınlık bir geleceğe taşımaktır.

Bu kararlı yolculuğumuzda en büyük gücümüz milli egemenliğin tecelli ettiği 
Türkiye Büyük Millet Meclisi, en sağlam dayanağımız ise, 
muasır medeniyet seviyesinin üzerine çıkmak hedefimizdir

Ruhun şad olsun! 

Ekmeleddin İhsanoğlu
(Hürriyet haber portalı, 30.6.14)

****************************

Hayırlı olsun Sn. İhsanoğlu..

Dileriz yazdıklarınıza bağlı, sadık kalırsınız göreve gelirseniz..

Sevgi ve saygı ile.
30 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

E. Tuğa. Türker ERTÜRK : Siyasal Dürüstlük Nerede ??


E. Tuğa. Türker ERTÜRK :
Siyasal Dürüstlük Nerede ?? 

Siyasi Dürüstlük

Dostlar,

Değerli düşünür ve savaşım insanı, özverili ve yürekli yurtsever
Sn. E. Tuğa. Türker ERTÜRK, yoğun AYDINLANMA çabasını sürdürüyor..

Halkımızı okuma tembelliğinin –ya da daha nazik söyleyelim, zaman darlığının
ayrımında olarak son zamanlarda çok kısa görsel iletiler düzenliyor..

Bu da etkili bir yöntem belki..

Ama halkımız kapsamlı yazıları da derinlemesine okuma, irdeleme alışkanlığı kazanmalı değil mi??

Dolayısıyla 2 biçimi birleştirmek.. Sn. Ertürk, hem klasik günlük günaşırı..
makalesini yazabilir hem de böylesine bir özeti 1-2 paragrafta birkaç tümce olarak sonunda verebilir kanımızca..

Her durumda Sn. Ertürk’ün nitelikli çabasını saygı ve şükran ile selamlarız.

Geleceğin Deniz Kuvvetleri Komutanı genç bir Tuğamiral,
çocukluğunun – gençliğinin Bahriyeli umutlarını feda ederek, görevinden istifa ederek “daha etkili – yararlı” olacağını düşündüğü böylesi bir özverili, riskli sürece soyunmuştur..

Yurt ve vatan sevgisi.. Edilen Harbiye – Bahriye yeminleri..
İşte Cumhuriyetin kurumlaşmasının – yarattığı kurumların değerli ürünleri..

Bu omurga korunacak ve giderek kökleşecek; hiç kimse kuşku duymasın..

Sevgi ve saygı ile.
30 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

 

TÜRKİYE GERÇEKTEN KALKINIYOR MU?


ARŞİVİMİZDEN…..


Dostlar,

Değerli Kalkınma İktisatçısı Sn. Dr. Halit SUİÇMEZ‘in önemli bir makalesini paylaşmak istiyoruz. Bunca hengame içinde Türkiye gerçekten kalkınıyor mu?
11,5 yıllık AKP iktidarında İnsansal Gelişmişlik Sıralaması (İGS; Human Development Index – HDI) bakımından neden gerçek bir ilerleme sağlayamıyoruz?

Politikacılar neden ve nasıl halkı kandırmaya çabalıyor??

Okuyalım, Sn. Dr. Suiçmez’e teşekkür ederek..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================================

TÜRKİYE GERÇEKTEN KALKINIYOR MU?

Kalkınma Üzerine Önemli Bir Kitap;   TÜRKİYE’DE KALKINMA

Dr. Halit Suiçmez (İktisatçı)[1]

Küreselleşme koşullarında aktif bir kalkınma ancak
kalkınma iktisadına kulak vererek olanaklıdır.

Bu konuda elimde çok değerli bir araştırma kitabı var. ODTÜ İktisat Bölümünden
Prof. Fikret Şenses’in derleyip yayına hazırladığı nefis bir yapıt:
Neoliberal Küreselleşme ve Kalkınma. (Seçme Yazılar, İletişim Yayınları,2009, İstanbul) 774 sayfalık bu dev yapıtta, yerli ve yabancı yazarlardan 19 makale yer almış durumda. Dani Rodrik, Fikret Şenses, J. Stiglitz, Ziya Öniş, E. Thorbecke yazarlardan birkaçı.

Bilimsel makalelerde; Kalkınma İktisadından, kalkınma doktrinlerinin evrimine,
neo-liberal küreselleşmeden sanayi politikalarına, gelişmekte olan ülke stratejilerinden özelleştirmelere, Türkiye’nin kalkınma deneyimlerinden kurumların rolüne dek birçok önemli konu hakkındaki yazılar bu derlemenin kapsamında bulunmaktadır.

Bu çalışma bugün ne anlama gelmektedir?
Bugün ülkemizde Türkiye’nin “büyümesi ve gelişmesi” üzerine gerek siyasette gerek medyada birçok söz söylenmekte. Ancak her zaman ve her yerde olduğu gibi son sözü hep bilim söylediğine göre, burada da son değerlendirmeyi ekonomi biliminin önemli bir dalı olan Kalkınma İktisadına bırakmak gereklidir.

Kalkınma İktisadı bir ülkenin gelişmesini nasıl ölçer?

Bu konuda gelinen en son nokta neresidir? Bu alanda Erik Thorbecke’nin “Kalkınma Doktrinin Evrimi, 1950-2005” adlı makalesi hem tarihsel, hem de güncel olarak
çok değerli bilgiler ve veriler sunmaktadır.

2000-2005 döneminde kalkınma hedefleri olarak, beşeri (AS: insansal) gelişme kapsamında eğitim ve sağlık, yoksulluk ve eşitsizliğin azaltılması,
Milenyum Kalkınma Hedefleri (8 adet) belirlenmiştir.

Başlıca kalkınma stratejisi küreselleşme, yoksul yanlısı büyüme arayışları bir politika ve strateji olarak konulmuştur. Bu dönemde, büyüme, kalkınmanın gerçekleşmesi için gerekli ama yeterli olmayan bir koşuldur.

Esas kalkınma göstergesi İnsansal Gelişme İndeksi‘dir. Bunun kapsamında;

– sağlık,
– eğitim,
– beslenme,
– barınma,
– katılım,
– rejim türü…

gibi birçok boyut ve bakış açısı vardır.

Demek ki kalkınmanın anlamı, ulusal gelirin büyümesinden başlayıp, son olarak insan refahının (AS: gönencinin) geliştirilmesine ve yoksul yanlısı büyümeye dek gelişmiş ve genişletilmiştir. Böylelikle, kalkınma; temelde sayısal bir kavramdan, birçok hedefin eş zamanlı olarak ulaşılmasını gerektiren çok boyutlu bir kavrama doğru evrim geçirmiştir.

Peki, artık kalkınma yalnızca “üretimde yüzde şu denli büyüme” gibi bir rakamla ölçülmediğine ve İnsansal Gelişmişlik İndeksine bakıldığına göre,
Türkiye bu alanda kaçıncı sırada?

Kalkınmanın en önemli göstergesi olarak İnsansal Gelişmişlik İndeksi (İGİ) kullanılmaktadır. Bu indeks kapsamında gelir, sağlık, eğitim gibi nüfusun temel yaşam değerlerinin sentezi yer alıyor. Türkiye İnsansal Gelişmişlikte
180 ülke içinde 92. sıradadır
. Demokrasi İndeksinde de 167 ülke içinde 88. durumdadır. Her iki göstergede de “orta” larda bulunmaktadır. Kalkınma derecesiyle demokrasi karnesi yakın noktalardadır. (http://www.izafet.com/genel-kultur/608475-dunya-demokrasi-indeksi-ulkelere-gore-demokrasi-siralamasi.html#ixzz1wEpj2dBY, 2-UNDP, Human Development Report, 2009)

Ülkemiz genelde orta düzey bir “özgürlük ve kalkınma toplumu” görüntüsü sunmaktadır.

Cari ulusal gelire göre 2010’da 741,8 milyar $ ile dünyanın 17. büyük ekonomisi olan Türkiye, 2011’de 18. sıraya inmiştir. (http://www.sabah.com.tr/Ekonomi/2011.05.10)

Ulusal gelirde ilk 20 ülke içinde olan Türkiye’nin niçin küresel rekabette 59,
temel eğitimde 100, eğitim niteliğinde 94, yenilikçilikte 67 ve küresel bilgi teknolojisinde 52. olduğu ayrıca araştırılması gereken bir sonuçtur. (OECD, 2011)

Ulusal gelir büyüklüğünde 17. olan Türkiye’nin niçin İnsansal Gelişmişlikte 92 ve demokrasi derecesinde 89. sırada olduğu çok ciddi olarak sosyal bilim tezlerine konu olup incelenmesi gereken bir durumdur.

Bugün, A. Sen’in kimi kavramları üzerine kurulan İnsansal Gelişme kavramı, kalkınmanın son hedefi olarak merkezi bir roldedir. İnsansal Gelişme; sağlık, eğitim, beslenme, barınma, bilgiye erişim, katılım, rejim türü, (demokrasi ve özgürlük derecesi) gibi
birçok boyut ve bakış açısı içermektedir. (E. Thorbecke, Kalkınma Doktrininin Evrimi,
1950-2005, Fikret Şenses, Neo-Lliberal Küreselleşme ve Kalkınma, 2009 içinde, s. 166)

Evet, bugün üretim olarak dünyada 17. ülkeyiz. Ama İnsansal Gelişmişlik olarak 169 ülke içinde 84. sıradayız. (İnsani Gelişmişlik Raporu, 2011; AS: UNDP; HDI Report)

Demek ki üretim artışı ve üretim düzeyinde ilk 20 içindeyiz,
ama yaşam standardında Dünyanın orta merdivenlerindeyiz.

Tabloda görüldüğü gibi, 1980’den 2010’a dek Türkiye’nin İnsansal Gelişmişlik İndeksi sıralamasındaki yeri kimi yıllarda yer yer değişiklikler göstermesine karşın,
2009 ve 2010’da yine de yaklaşık 170 ülke içinde orta sıralar olan 83-84. sıralarda bulunmaktadır.

Ülkemizin gelişmişlik sırası 2000-2010 arasında da “orta sıralardan”
pek ayrılmamış, daha çok yerinde saymış gibidir.

Kalkınma merdiveninin orta basamaklarından daha yukarılara sıçrama şöyle dursun, tırmanma atılımı bile gösterilememiştir.

Tablo. 2010 Yılı İnsansal Gelişmişlik Raporunda (İGR-HDR) Türkiye İçin İnsansal Gelişme İndeksinin Gelişimi ve Sıralaması 

YIL        Türkiye Sıralaması           Ülke Sayısı       Orta Noktadan (Bakınız not)
1980               57                                      95              10 BASAMAK AŞAĞIDA
1990               71                                      119            11 BASAMAK AŞAĞIDA
1995               74                                      131              8 BASAMAK AŞAĞIDA
2000               68                                      139              2 BASAMAK YUKARIDA
2005               82                                      169              3 BASAMAK YUKARIDA
2009               84                                      169              1 BASAMAK YUKARIDA
2010               83                                      169              2 BASAMAK YUKARIDA
Kaynak: Sırma Demir Şeker, Türkiye’nin İnsani Gelişme Endeksi ve Endeks Sıralamasının Analizi.  T.C. Kalkınma Bakanlığı, s. 17, Ekim 2011.Not; “Orta noktadan” demek, ülke sayısının yarısından kaç basamak yukarıda
veya aşağıda olmayı ifade eder. Tablonun bu bölümü tarafımızca hesaplanmıştır.

Büyüme hızı ve ulusal gelir büyüklüğünde önemli performans (AS: başarım) gösteren Türkiye, kalkınma konusunda niçin sıçrama yapamamıştır?

Bu durum ülkemizde reel ekonomiden uzaklaşılmasıyla da yakından ilgilidir.

İş dünyasının önde gelen yetkililerinden biri, Ersin Özince de “biz rant ekonomisiyiz” diyerek bu eğilimi destekler yönde konuşmuştur. İş Bankası YK Başkanı çok ilginç saptamalarda bulunmuştur:

  • “…Türkiye bugün tasarruf yapmıyor tüketiyor. Bunu müşterilerimizden biliyoruz. Kredi kullanan müşterilerimiz artık yatırım yapmıyorlar. Çoğu marketçi, gayrimenkulcü, inşaatçı oldu. Gayrimenkul fiyatlarının ne kadar yükseldiğine bakarsanız Türkiye’nin üretmediğini görebilirsiniz.” diyerek ülke ekonomisinin daha büyük dalgalanmalara karşı beklenen gücü gösteremeyeceğine
    dikkat çekmiştir.

Türkiye’nin katma değeri olan sanayi üretimine geçemediğine değinen Özince’ye göre,

  • Güçlü bir sanayi sınıfı oluşturamadık. Bugün Türkiye tarımda bile her şeyi
    ithal ediyor
    . Tohumu, modern tarım teknolojisini, seracılıkta gerekli olan her şeyi ithal ediyoruz. Ufak tefek üretimlerimiz var ama bunlar bir tarım sanayisini
    ifade etmez
    .”

Özince’nin gazeteci Kadife Şahin’e anlattıklarında dikkat çeken noktalar şunlar:

– Güçlü sanayi sınıfı oluşturamadık.
– Girişimciler banka kredilerini üretime değil gayrimenkule yönlendiriyor.
Rant ekonomisi oluştu.
Gayrimenkul fiyatlarında balon var.
– Üretimi artıracak yerde tüketim artışını teşvik ediyoruz.
– Tasarruf yapmıyoruz.
– Tasarruf yapmadığımız, tükettiğimiz, üretim yerine ithalat kapısını açtığımız için ülke ekonomisinin dalgalanmalara karşı gücü zayıflıyor. Risk yükseliyor.”
(2 Temmuz 2012, Dünya)

Bugün kalkınmanın gerçek göstergesi olan insani İnsansal Gelişmişlikte nerede olduğumuz ortada. O halde yapılacak iş, hep birlikte zayıf kaldığımız alanları bilmek.  Bunlar; eğitim, sağlık, kadın istihdamı, kentleşme, demokrasi.
Ama bunların da gerisinde esas sorun verimsizliktir.

Verimlilik Ekonomisi olmalıyız.
İnsan potansiyelimizi her alanda en doğru biçimde değerlendirmeliyiz.

Başta beşeri (AS: insansal) varlıklarımız olmak üzere, fiziksel kaynaklarımızı,
her çeşit potansiyellerimizi tam ve etkin değerlendirmenin yol ve yöntemlerini hep birlikte araştırıp bulmalıyız.

Yoksa daha uzun süreler “büyüme” rakamlarına takılıp kalır,
kalkınma merdivenlerinde de “orta basamaklarda” yaşam ve kuşaklar tüketir dururuz.

Türkiye potansiyelleriyle orta erimde yüksek kalkınma düzeylerine çıkacak konumda
ve arzudadır.

Yeter ki, doğrultu ve ilkeler sağlam olsun.

[1] Bu yazı, CBT (Cumhuriyet Bilim Teknik), 7 Aralık 2012,
1342. sayıda yayımlanmıştır.

Alper Akçam şiiri : SEN


ŞİİR Köşesi..

portresi
Dr. Alper AKÇAM

divider_yesil_fiyonk

SEN

AVM’ler gibi
saplandın bağrıma
kestin yollarımı / kırdın kollarımı
sevdiğim…
ne yana baksam sen / nereye dönsem imgen…
tüm sokaklarımda gölgen
senden başkasına
gidemez / bakamaz / dönemez
gönlüm
dilimde / düşüncemde sen
çılgın seller gibisin
gece gündüz ışıl ışıl / yangın yeri
enerji darboğazı varmış
memleketin tüm derelerine zincir vurulmuş
“bir elinde cımbız / bir elinde ayna”
“umurunda mı dünya?”

Ne adaletine kurban! / o yüksek yargı
ne yüzyıllık orman
ne dünya dillerinde üniversite
geçemez önüne 
ne yüzbinlerle oy verip 
şehrime başkan kıldığım lider
hepsi önünde
el pençe
divan durur
kanal kanal
medya / medya
ayakkabı kutularında 
dolarlar
bölük bölük / çevik kuvvet
ne zehirli sulu tomalar
ne göz çıkaran kapsül kapsül
gazlar
kimi Taurus oldun / kimi Second Level
kimi Ambrossia
öyle yaban adların
soğuk bir çelik
bir sökebilsem içimden
ah bir yaşayabilsem sensiz
kanatlanıp uçacağım inan
yalçın kayalıklarda kartal bakışı
kır çiçekleriyle / dağ rüzgârlarıyla / vadilerde
çöl sıcaklığında / göz alabildiğine
sınırsız ve duvarsız
köpüklü sularda sıçrayan / ala gözlü balıklara
dört nala koşan
bir atın / terli sağrısında
hayal meyal anımsadığım
özgür geleceklerine hayatımın
yettin artık sevdiğim!
Çek çivini yüreğimden…

06. 01. 2014, Alper AKÇAM

divider_cizgi

Sevgili meslektaşımız Dr. Alper Akçam‘ın nefis hiciv yüklü şiirini paylaşalım..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

İstanbul Gaziosmanpaşa’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..


İstanbul Gaziosmanpaşa’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

10 Haziran 2014 günü web sitemizde yayımlamıştık :

“Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..”

başlığını taşıyan yazımızı. 29.6.12’de de güncelledik.. (http://ahmetsaltik.net/2014/06/29/diyarbakirda-indirilen-bayrak-ve-kritik-kodlari/)

Aradan 20 gün gibi çoook uzun bir zaman geçti..
Ne yapıldı belirgin olarak?
Siyasal iktidarın başı, Fırat’ın – Dicle’nin kıyısında yitirilen koyundan bile
kendisinin sorunlu olduğunu belirten Başbakan R. T. Erdoğan hangi iradeyi sergiledi sorunun köklerine inmek ve çözmek adına??

Oysa bu konu değil 20 gün, değil 20 saat, 20 dakika içinde atak – kesin – kararlı bir tutumla üstüne gidilmesi ve kökünün aydınlatılması gereken bir konudur.

28.6.2014 günü basından öğreniyoruz ki, İstanbul’da benzer bir olay daha oluyor ve
bir özel hastanenin gönderinden bayrağımızı indiren sefil, hızını alamayarak İstanbul Gaziosmanpaşa İlçe Emniyet Müdürlüğü önündeki bayrak direğinden de bayrağımızı indirmeye kalkışınca, uyarı ve biber gazı etkili olmayınca,
polis ayağından vurarak düşürüyor.. Yarası çok hafif ve Ali yürüyebiliyor..

Bayrak indirene tek kurşun(İstanbul Gaziosmanpaşa’da 28 yaşındaki Ali Uçkun ‘Kürtlere özgürlük’ diye bağırdı. Daha sonra hastane yakınındaki İlçe Emniyet Müdürlüğünün Türk bayrağını indirmeye çalıştı. Polis ekipleri Ali Uçkun’u önce uyardı ve biber gazı sıktı. Bayrağı indirmeye çalışan Ali U. polis tarafından bacağından vuruldu. Ali Uçkun’un 15 gün önce
Muş’tan İstanbul’a geldiği öğrenildi.
 Hürriyet haber portalı, 28.6.14)

Bu olay apaçık, Diyarbakır’daki bayrak indirme girişiminin düzenleyenlerin AKP’nin “tepkisini” nasıl okuduklarını, bir anlamda ciddiye almadıklarını ortaya koymaktadır.

Çıplak ayakla geldi tutuklandı

Yaralanan Ali Uçkun ‘Kürtlere özgürlük’  diye bağırmış..

Sevgili Ali evladım,

Kürt kardeşlerimiz bu ülkede “tutsak” mı?
Neden hep kendini hem halkımızı kandırmaya çalışıyorsun?
Neden seni kullanmak isteyenlerin maşası oluyorsun?

Bu yaptığın düpedüz provokasyon..

Karakolda, polislerin gözü önünde bu çok yanlış ve senin de bir parçası olduğun ulusumuzun onuru olan bayrağa en ağır saygı kusurunu işliyorsun..

Eyleminin doğru ya da yanlış olduğunu değerlendirmekten (tefrik) aciz olduğunu
hiç sanmıyoruz. Hukuksal olarak bu bağlamda “ergin” (farik) olduğunu düşünüyoruz. Dahası, bu eyleminin ne gibi sonuçlara yol açabileceğini öngörmekten de aciz olduğunu sanmıyoruz. Yani Ceza hukuku ve adli tıp bakımından ek olarak “sezgin” sin (mümeyyiz) eminiz. Ceza sorumluluğun var. Nitekim yetkili mahkeme seni tutukladı!
Şizofreni hastalığı raporunun olduğu ileri sürüldü ama mahkeme seni

“Türk bayrağına hakaret” ve “Terör Örgütü üyesi olmamakla birlikte örgütü övmek” suçlarıyla tutukladı. 

Bu ülkede Kürt kardeşlerimiz Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan, Bakan…. olmuyorlar mı? Örneğin  İsmet İnönü Malatya’lı Kürt asıllı bir devlet büyüğümüz
değil miydi?? Sayısız örneği hepimiz gibi sen de bilmelisin..
Kürt kardeşlerimiz tutsak olsa böyle bir şey görülebilir mi?

Bu bölücü emperyalist oyunlara gelmeyelim; birbirimize düşmeyelim.

  • Asıl düşman seni de bizi de sömüren ve ülkemizde inanç ve etnisite temelinde bölücülükle iç savaş çıkarmaya çalışan emperyalizm!

Kol kola girerek, gönül gönüle,Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi gene işbirliği yapmamız ve omuz omuza dövüşerek emperyalizmi ülkemizden kovmamız gerekiyor.

Şu 2 gerçeği sakın unutma:

1. Kanlı ve iğrenç, insanlık düşmanı Emperyalizmin yeryüzünde özgürlüğüne kavuşturduğu halk yoktur; çünkü dokusuna, tarihsel işlevine, karakterine uymaz..
O bölücü, köleleştirici ve sömürgendir.

2. Özgürlük düşmanı Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı verilebilir mi?
Bu durum çok derin bir çelişkidir ayrıca ahlak dışıdır; hiçbir devrimciye yakışmaz.

Kavga birbirimizle değil anlıyor musun evladım Ali?

Sen, sözde Türk ırkçılığı yapılarak Kürtlerin haklarının gasp edildiğini belki de
Türkiye ve dünya  gündemine taşımak istiyorsun ama Kürt ırkçılığı çıkmazına düştüğünün ayrımında mısın??

Bak, İsrail Başbakanı B. Netanyahu İspanya’da yaptığı bir açıklamada Kürt Devleti kurulmasından söz ediyor (Hürriyet haber portalı, 30.6.14). İsrail, Kürtlerin özgürlüğü ve bağımsızlığı için içtenlikli mi sanıyorsun? Bölgede hemen hemen tüm ülkelerle
başı dertte. Yeni sorun niye yaratsın? Derdi bölge ülkelerini bölerek zayıfatmak,
iç kargaşa ile meşgul etmek ve oluşacak küçük küçük güçsüz devletlerin de başına yandaş yönetimler getirerek bölgeye egemen olmak, doğal kaynakları kullanmak.

Hatta bu bağlamda “Judaik Kürtler” diye bir assimilasyon politikası ile Kürtlerin aslında Yahudi kökenli oldukları çarpıtması bile uyduruldu..

Sözde Kürt kardeşlerimize sahip çıkıyor görünüyor ama amaç yukarıda yazdığımız gibi. O bakımdan emperyalizmin böl – parçala – yönet (Divida et impera!) oyununa gelmeden, T.C. topraklarında, hepimiz 1. sınıf yurttaş olarak devletimizin vatandaşları olmalı ve birlikte yaşamalıyız.

Büyük ATATÜRK, 1933 yılında Cumhuriyet Bayramı’nın 10. yılında, 29 Ekim günü verdiği 10. Yıl Söylevi’nde

  • “AYRICALIKSIZ – SINIFSIZ KANAŞMIŞ BİR KİTLE OLACAĞIZ”

hedefini göstermişti. Bundan ala hedef olabilir mi??

Hem ayağındaki hafif kurşun yarası için sana şifa diliyoruz hem de esas olarak
beynine – gönlüne sokulan akıl ve bilim dışı Kürtçülük hastalığı için şifa diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumhurbaşkanı Seçimleri..


Dostlar,

Sayın Prof. D. D. Ali Ercan yaklaşan Cumhurbaşkanı seçimleri için
belli varsayımlara dayalı olarak bir matematiksel çıkarım yapmış.

Bakalım…
Gün ola harman ola..
Son dakikaya dek pek çok olasılık vardır ve de hesaba katıl(a)mayanlar.
Bu seçimde % 1, % 49’dan “büyük” olacaktır örneğin!

Öyle anlaşılıyor ki, 4 adayla ilk tura gidilebilecektir.

Ekmel bey ve HDP adayı bellidir.
Çok büyük bir sürpriz olmazsa AKP adayı RTE ve Emine Ülker Tarhan
toplam 4 adayı oluşturabilir.

10 Ağustos’a (2014) yaklaştıkça yapılan kamuoyu yoklamalarında Sn. Tarhan,
Ekmel Bey’i 5 puana varan-aşan farkla geçerse, Ekmel bey Tarhan yararına çekilebilir
ya da CHP + MHP’ce değişen koşullar nedeniyle geri çekilmesi istenebilir.

Bu takdirde 2. turda AKP + HDP ile tüm ulusalcılar karşı karşıya kalır.
Bu çok tarihsel ve kritik bir hesaplaşma olur.
Basit olasılık hesapları ile öngörülemez..

Tayyip beyin başkaca yolsuzlukları, tapeleri, hatta görüntü kayıtları servis edilebilir.
HDP blok olarak AKP lehine çantada keklik değildir.
Bütün istedikleri henüz verilmemiştir. Seçim öncesi verilirse bu kez AKP’nin
kendi tabanından oy yitirmesi söz konusu olur. Anlaşılan kapalı kapılar ardındaki pazarlıklar sürdürülmektedir, sürdürülecektir, asıl büyük turp henüz heybededir ve
seçim sonrasında görülebilecektir.

Bu seçimler pek çok sürprize, öngörülemeyen olasılığa gebe..
Karmaşık dış dinamikler de önemli belirleyicilerden..
Bekleyip göreceğiz..

Sevgi ve saygı ile.
30.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Cumhurbaşkanı Seçimleri..

Portresi_gulumseyen

 

 

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

 

Değerli arkadaşlar,

Boşuna konuşmayalım, gerçekçi olalım; CHP’nin oy oranı ortada.
Hiçbir CHP adayının, kim olursa olsun, tek başına %30’dan çok oy alamayacağı açık. MHP için de aynı şey geçerli; bir MHP adayı tek başına
en çok %15 oy alır… CHP + MHP  ortak bir adayda birleşerek önemli bir adım attılar; bence bu bir başarıdır.. Bu aday, beğenirsiniz, beğenmezsiniz,  CHP’nin veya MHP’nin adayı değil, “Muhalefetin CB Adayı” dır.
Amaçlanan da aslında Adayın değil, Takımın yani Muhalefetin kazanmasıdır.

Peki sonuç ne olur? Muhalefet adayı kazanabilir mi?
Önümüzde 2 senaryo var;

1
– Son yerel seçimde (AS: Ankara) İktidar ve Muhalefet başa baş, (AKP %43 CHP + MHP %43) oy almıştı.. Yine aynı oy oranları gerçekleşirse, CB seçimi HDP dışında, geri kalan ve %8’i temsil eden bir düzine küçük parti seçmeninin vereceği oylarla belli olacaktır…  Sonuçta CB %51-%49 hatta %50,5-%49,5 gibi çok yakın oy farkı ile seçilecek demektir. Kısacası, Ekmel Bey’in seçilme şansı 1. turda %50’dir.
2. tura kalan bir seçimde RTE’nin şansı, HDP’nin de desteği ile %55 olur.
 
2– Muhalefet tabanında küskünler seçime katılmazlarsa; ne olur?
Görünen o ki, Parti Başkanlarının üzerinde mutabık kaldıkları Ekmel Bey,
Muhalefet Partilerinin tabanlarında, özellikle CHP tabanında sempatik değil.
Bu durumda CHP seçmeni seçime %60, MHP seçmeni de belki %70 oranında katılacak olursa sonuç ne olur? AKP seçmeninin ve HDP seçmeninin en az %95 oranında seçime katılacaklarından ve kendi Parti adayını destekleyeceklerinden
emin olabilirsiniz. Öbür partilerin de % 80 oranında katılacağını varsayalım;
şöyle bir olasılık tablomuz oluşuyor.
AKP……0,43×0,95 = 0,409CHP……0,26×0,60 = 0,156MHP……0,17×0,70 = 0,119

HDP……0,06×0,95 = 0,057

DİĞER…0,08×0,80 = 0,064

TOPLAM 1,00×0,80 = 0,805

Öbür küçük Partilerin tümünün Ekmel Bey’e oy vereceklerini varsaysak bile Ekmel Beyin 3 Adayın yarıştığı 1. Turda alacağı oy oranı en çok (156+119+64)/805=0,421’de (%42’de) kalır. RTE’nin 1. turda alacağı
oy oranı ise en az 409/805=0,508 olur.. ve HDP’ye bile muhtaç olmadan, %50,8 ile 1. turda CB seçilir.

Öbür partilerin oyları tümden Muhalefete gitmez, adaylar arasında yarı yarıya dağılırsa bu sefer Ekmel Bey %38’de kalır, RTE %54’le 1. turda
CB seçilmiş olur. 
Buradan da görülüyor ki, RTE’nin seçilmesini istemeyen muhalefet,
seçmenlerinin tümünün seçime katılıp Ekmel Bey’e oy vermeleri dışında bir seçenekleri kalmıyor; ya da Ekmel Beyi beğenmedikleri için seçimi boykot ederlerse, ister istemez, RTE’yi seçmiş olacaklar.Sevgilerimle..æ
29.6.14

İstanbul’da ve Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..


Diyarbakır’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

İstanbul Gaziosmanpaşa’da İndirilen Bayrak ve Kritik Kodları..

Güncelleme…

10 Haziran 2014 günü bu sitede yayımlamıştık yukarıdaki başlığı taşıyan yazımızı.
Aradan 20 gün gibi çoook uzun bir zaman geçti..
Ne yapıldı belirgin olarak?
Siyasal iktidarın başı, Fırat’ın – Dicle’nin kıyısında yitirilen koyundan bile kendisinin sorunlu olduğunu belirten Başbakan R. T. Erdoğan hangi iradeyi sergiledi
sorunun köklerine inmek ve çözmek adına??

Oysa bu konu değil 20 gün, değil 20 saat, 20 dakika içinde atak – kesin – kararlı
bir tutumla üstüne gidilmesi ve kökünün aydınlatılması gereken bir konudur.

28.6.2014 günü basından öğreniyoruz ki, İstanbul’da benzer bir olay daha oluyor ve
bir özel hastanenin gönderinden bayrağımızı indiren sefil, hızını alamayarak karakol direğinden de bayrağımızı indirmeye girişince polis, uyarılar ve biber gazı ile müdahaleden sonra ayağından vurarak düşürüyor..

Bayrak indirene tek kurşun
(İstanbul Gaziosmanpaşa’da 28 yaşındaki Ali U. ‘Kürtlere özgürlük’ diye bağırdı.
Daha sonra hastane yakınındaki karakolun Türk bayrağını indirmeye çalıştı.
Polis
ekipleri Ali U.’yu önce uyardı ve biber gazı sıktı. Bayrağı indirmeye çalışan
Ali U. polis tarafından bacağından vuruldu.  Ali U.’nun 15 gün önce İstanbul’a geldiği öğrenildi.
Hürriyet haber portalı, 28.6.14)

Bu olay apaçık, Diyarbakır’daki bayrak indirme girişiminin düzenleyenlerin AKP’nin “tepkisini” nasıl okuduklarını, bir anlamda ciddiye almadıklarını ortaya koymaktadır.
Cumhurbaşkanı seçimi öncesi R.T. Erdoğan’a bir ileti boyutu da olsa gerektir..

  • “Oyumuzu istiyorsan istediklerimizi ver, yoksa terör vb……yaratırız…”

Yaralanan Ali U. ‘Kürtlere özgürlük’  diye bağırmış..

Sevgili Ali evladım,

Kürt kardeşlerimiz bu ülkede “tutsak” mı?
Neden hep kendini hem halkımızı kandırmaya çalışıyorsun?
Neden seni kullanmak isteyenlerin maşası oluyorsun?

Bu yaptığın düpedüz provokasyon..

Karakolda, polislerin gözü önünde bu çok yanlış ve senin de bir parçası olduğun Ulusumuzun onuru olan bayrağa en ağır saygı kusurunu işliyorsun..
Eyleminin doğru ya da yanlış olduğunu değerlendirmekten (tefrik) aciz olduğunu
hiç sanmıyoruz. Hukuksal olarak bu bağlamda “ergin” (farik) olduğunu düşünüyoruz. Dahası, bu eyleminin ne gibi sonuçlara yolaçabileceğini öngörmekten de aciz olduğunu sanmıyoruz. Yani Ceza hukuku ve adli tıp bakımından ek olarak “sezgin” sin (mümeyyiz) eminiz. Ceza sorumluluğun var..

Bu ülkede Kürt kardeşlerimiz Cumhurbaşkanı, TBMM Başkanı, Başbakan,
Bakan….bile olmuyorlar mı? Örneğin  İsmet İnönü Malatya’lı Kürt asıllı bir
devlet büyüğümüz
değil miydi?? Sayısız örneği hepimiz gibi sen de bilmelisin..
Kürt kardeşlerimiz tutsak olsa böyle bir şey görülebilir mi?

Bu bölücü emperyalist oyunlara gelmeyelim; birbirimize düşmeyelim.
Asıl düşman seni de bizi de sömüren ve ülkemizde inanç ve etnisite temelinde bölücülük yaparak iç savaş çıkarmaya çalışan emperyalizm!

Kol kola girerek, gönül gönüle, Kurtuluş Savaşımızda olduğu gibi gene işbirliği yapmamız ve omuz omuza dövüşerek emperyalizmi ülkemizden kovmamız gerekiyor.

Şunu sakın unutma :

1. Kanlı ve iğrenç, insanlık düşmanı Emperyalizmin yeryüzünde özgürlüğüne kavuşturduğu halk yoktur; çünkü dokusuna uymaz.. O köleleştirici ve sömürgendir.

2. Özgürlük düşmanı Emperyalizm ile işbirliği yaparak özgürlük savaşı verilebilir mi?
Bu durum çok derin bir çelişkidir ayrıca ahlak dışıdır; hiçbir devrimciye yakışmaz.

Kavga birbirimizle değil anlıyor musun evladım Ali?

Sen, sözde Türk ırkçılığı yapılarak Kürtlerin haklarının gaspedildiğini
belki de Türkiye ve dünya  gündemine taşımak istiyorsun ama
Kürt ırkçılığı çıkmazına düştüğünün ayrımında mısın??

Hem ayağındaki kurşun yarası için sana şifa diliyoruz hem de
asıl olarak beynine – gönlüne sokulan Kürtçülük hastalığı için şifa diliyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
29.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================================

Dostlar,

İçimiz çok acılı, öfkemiz büyük ama bu iğrenç saldırının ulusal bilinci iyice uyarması bakımından bir parça teselli buluyoruz..

Tüm doğrudan – dolaylı sorumluların derhal bulunmasını ve adalete teslim edilerek cezalandırılmasını istiyoruz.

Bu konuda, zerrece içtenlikleri – dürüstlükleri varsa, HDP yetkililerinin ve
Diyarbakır Belediye Başkanı Gültan Kışanak hanımefendinin de desteğini dileriz.

  • Dileriz ki; hiç utanmadan ve acımadan kullanılan bu genç bulunsun ve
    aynı yerde bayrağımızı göndere çekerek özür dilemesi sağlansın..
  • Bu girişimi HDP – PKK – KCK – Akiller (!) ve de açık – örtük yerli -yabancı uzantıları üstlensin..Fantazi işte..

*****

Korkarız altından gene AKP – RTE çıkacak..

Bunca kuru gürültüye – şamataya bakmayın.. Tam tersine, ne denli çok esme-gürleme,
o denli suçluların telaşıdır ve bilinçaltı kendini elevermedir.
Gariban yurdum insanı – AKP tabanı halk yutar nasılsa..
Üstelik gene mağduru da oynayabilirsiniz..
1 taşla vurulacak kuş sayısı öyle birkaç tane değil; epey..
Politik – stratejik mühendisliğin hiç de “fena” sayılamayacağını itiraf etmeliyiz.

Başbakan R.T. Erdoğan‘ın bugünkü AKP grubu konuşmasını çok yüksek mega piksel çözünürlüklü (UHR-UHD) kameralarla kaydetme ve yetkin NLP uzmanlarıyla
ultra HD ekranlarda teknik çözümleme olanağımız olsaydı daha neler yazabilirdik..

Ama bu olanaktan yoksun olan biziz..
Başta büyük yabancı ülkelerin ülkemizdeki temsilcileri, bu teknik yeteneğe sahipler…
Veee, vee onlar söylenene bakarak söylenmeyeni – saklananı ayırdedebiliyorlar..
Böylelikle tam denetim de kurmuş oluyorlar kurbanları – ajanları üzerinde..
Halimiz budur..
Türkiye’de de sınırlı birkaç yerli odak bu teknolojiyi kullanıyor olabilir..

*****
“Korkarız altından gene AKP – RTE çıkacak.. ” 
dedik yukarıda..
Nedeni mi?
Çok basit : Cumhurbaşkanı seçimleri çok yaklaştı, HDP – PKK – Öcalan – Akiller – KCK ve dış payandaları – gerçekte kukla oynatıcıları (AB-ABD emperyalizmi!) sıkıştırıyorlar
Tayyip beyi en zayıf – kırılgan olduğu dönemde.

Yaşamsal ödünleri koparmanın tam da zamanı..
Üstad Cumhurbaşkanı olmak istiyor ya.. HDP – Kürtçü oyları %5-6 dolayında ve yaşamsal önemde.. Son kamuoyu yoklamalarına göre bu bile yetmiyor RTE’ye gerçi ama umut işte. RTE %40’larda çivilenmiş gibi.. Asla düşmemesi, tersine tırmanması gerek..

Ne yapıp yapıp Kürtçü oyları ile % 50’yi yakalaması gerek ki, aday olabilsin!..

Geçen hafta Diyarbakır’daki “açılım” (!?) çalıştayında 3 bakanın kuru vaatleri kesmedi.. Öcalan “yetmez” buyurdu, “sorun sokakta çözülecek” ve iyice tırmandırılacak.
“Biraz daha sabredin ..” kodlu yalvar – yakar ricacı iletiler reddedildi..
“Ya şimdi, ya yarın çok geç diyor” Kürt ayrılıkçıları..
Dedirtiliyor ya da dışarıdaki asıl aktörlerce..

Ne yapsın Tayyip bey, çıldırmak üzere.. Artık verilecek “sıradan” ödün kalmadı..
Apaçık ÖZERKLİK istiyorlar..
Arkaları da sağlam, bölücü AB-ABD emperyalizmine dayamışlar sırtlarını..

Tayyip bey giderek yalnızlaştırılıyor..

Bunun kökü dışarıda planın ne denli ayırdında acaba??

Dolayısıyla AKP tabanı, oy verenleri, müritleri, sadaka mahkumları, devşirilenleri,
öyle ya da böyle bağlananları.. bir arada tutmak yaşamsaldan da önemli
AKP’nin RTE’si ve RTE’nin AKP’si için..

Allta sakal, üstte bıyık.. Aşkolsun Tayyip beye.. Bunca stres nasıl yönetilir ki??
Adam en azından kurdeşen döker, uykularından karabasanlarla çığlık çığlığa uyanır..

*****
Bir olay çıkaralım, hem gündemi değiştirelim hem de PKK-HDP ve türevi uzantıları halkın genelinin gözünde birazcık itibarsızlaştıralım, halk tepki koysun, bunlar da biraz gerilesin.. Ben de zaman kazanayım, Cumhurbaşkanı seçimini geçirelim..
Sonra Allah kerim, gene içerden – dışardan istediklerini vermeye çabalarız…

Bizce senaryo böyle..

Böyle zor zamanlarda nefesler daraldıkça, çember sıktıkça gözler iyice kararır
ve daha riskli eylemler göze alınır. O ölçüde de hata yapılır ve iz bırakılır..

Bir süre sonra da, bakarsınız yıllar geçmeden, tüm gerçekler ortaya çıkar, okuruz.. Dileriz çoook da uzamaz..

Vah AKP, vah RTE ve de asıl kocaman vaaaah sizlere ki;
akılları – vicdanları mühürlü AKP’liler ve sadık mürit yandaşları..
Bürokrasideki tam teslim her düzeyden elemanlar..
Bakın nelere alet ve de suç ortağı ediliyorsunuz..
Vebaliniz, bu kezlerce cehennemlik suçu işleyen asıl faillerden çoook daha ağır..
Siz azıcık “olmaaaz” diyecek olsanız neler neler düzelmez ki..
Siz hiç utanmaz mısınız??

Sevgi ve saygı ile.
10 Haziran 2014, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net 

 

SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA


Dostlar,

Sayın Mustafa Yıldırım,

“Sivil Örümceğin Ağında: Project Democracy

adlı görkemli kitabını – belgeselini Toplumsal Dönüşüm Yayınları eliyle
yayımlamasının üzerinden 10 yıl geçti..(İstanbul, 2004, 597 syf.)

600 sayfalık bu görkemli kitap hangi kritik uyarılar ve saptamalar yapıyordu?
Bugün Türkiye nerede? Geçen 10 uzun / kısa yıl Sn. Yıldırım’ı neredeyse tümüyle
haklı çıkardı..

Aşağıda bir miktar seçki (alıntı) paylaşıyoruz..
En azından gelecek yıllar adına ders çıkarılabilir mi acaba??
Kritik zamanlar hızla akıyor ve Türkiye’nin manevra alanı olabildiğine daralıyor..

Kendisine, ufuk derinliği ve çoook değerli uyarıları için şükranlarımızı sunarken; Türkiye’yi de artık uyanmaya ve kendine gelmeye, “kritik yılları yitirmemeye” çağırıyoruz..

Lütfen aşağıdaki seçkiyi özenle okur musunuz, üzerinde düşünür müsünüz,
paylaşır mısınız??

Sevgi ve saygı ile.
28.6.2014, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Özet – seçki metni aşağıda olup, pdf biçimi için tıklayınız.

SIVIL_ORUMCEGIN_AGINDA_kitap_ozeti

==================================================

ARŞİVİMİZDEN…

SİVİL ÖRÜMCEĞİN AĞINDA



Mustafa YILDIRIM

21 Adım’da bir ülke demokratikleştiriliyor diye nasıl bölünür, sömürgeleştirilir?

1. İktisadi ortamı denetleme: Borç ekonomisinde dalgalanmalar yaratmak üzere,
para piyasalarının dışardan gelen uluslararası vur-kaç tefecilerine sonuna dek açılması.

2. Ulusal bunalımlar yaratılması: Ülkede sık sık iktisadi dalgalanma yaratılarak
bunalım aralarının azaltılması. ulus devlet merkezinin elindeki en önemli güç olan
para kaynaklarının, bankaların, devlet şirketlerinin kapatılması, yabancı şirket egemenliğine geçirilmesi.

3. Merkez devlete güvensizlik yaratma: Kritik dönemlerde iktisadi bunalım yaratılmasıyla umutsuzluğa düşürülen yerel sanayicilerle ve üreticilerle konferans, sempozyum adı altında doğrudan ilişkiye geçilerek, devlet merkezine karşı güvensizlik aşılanması.

4. İşadamlarını örgütleme: Yerel işadamı örgütlerinin ve ilişki bürolarının kurulması; başına buyruk, devlet denetiminden giderek uzaklaşan “serbest ekonomi” ve
“serbest pazar” düzeninin kabul ettirilmesi.

5. Yolsuzluk kampanyaları: “Yerinden yönetim” istemlerini yükselterek,
devletin egemenliğinin zayıflatılması, yolsuzluk olaylarını abartarak topluma
aşağılık duygusunun yerleştirilmesi, halkın çaresizliğe itilmesi.

6. Belediye hizmetlerinin yabancı şirketlere devredilmesi: Yerel yönetimi güçlendirme adı altında, toplumsal hizmetlerin “kârlılık” esasına oturan şirketlere devredilmesi,
su-elektrik gibi kentsel işletmelerin yabancı şirketlere devredilmesi için gerekli
düşünsel alt yapının oluşturulması.

7. Ulusal sanayinin yıkımı: Ulusal iktisadın çökertilmesi için, ulusal sanayileşmenin
ve enerji kaynaklarının yıkıma uğratılması için toplum ile devlet arasında çatışmayı da içerecek biçimde çevreci akımların, örgütlerin desteklenmesi ve ulusal madenciliğin, doğal yakıt üretim kaynakları işletmeciliğinin ulusal egemenlik alanının
dışına çıkarılması.

8. Kamuoyu oluşturucuları -bizdeki adlandırmalarıyla, aydınlara, yazarlara,
bilim adamlarına- yönelik içerde ve dışarıda, giderleri karşılayarak, konferanslara çekmek. katılımcılarla doğrudan ilişki içinde, ilgili ülke hakkında bilgi almak ve “düşünce” ve “örgütlenme” özgürlüğü başlığı altında yeniden yapılanma düşüncesini benimsetmektir.

9. Alt örgütler yoksa, hemen Helsinki Nihai Senedi kapsamında
Helsinki Yurttaşlar ve Ortak Zemin Merkezleri Örgütlemek ve koşullar olgunlaştıkça, uzaktan yönlendirilebilecek bir ilişkiler ağı altında insan hakları dernekleri ve
benzeri örgütlenmelerin kurulması.

10. Bilimsel ve toplumsal konferansların çoğaltılması.
Yerel vakıf ve “think tank” derneklerinin kurulması.

11. İşadamları derneklerinin, sendikaların kurulması, varolanların içine bilim danışmanlarıyla sızılması. Siyasali partilere eğitim programlarıyla, particilik dersleriyle yaklaşarak kadroların yönlendirilmesi, gençliğin “düşünce özgürlüğü” ve
“siyasal katılımcılık” propagandasıyla örgütlenmesi.

12. Yeni propaganda aygıtlarının (radyo, gazete, dergi, TV, video yayını)
devreye sokulması. bilimsel ve magazinsel içerikli, insan hakları ilkeleri üstüne sürdürülen yayınların yoğunlaştırılması. İnsan hakları ihlallerinin yaratılmasıyla
sürecin hızlandırılması.

13. Casuslar yerine yayın muhabirleriyle yerinden bilgi elde etmek için
yaygın bir yayıncı eğitim programının gerçekleştirilmesi.

14. Gizli ve yarı gizli istihbarat çalışmalarının azaltılması, buna karşılık
medya muhabir ağıyla açık ve yaygın istihbarat toplanması, olanaklıysa
Amerikan televizyonlarının yerli şubeleriyle yayına geçilmesi, eksik-yanlış bilgilendirmeyle kitlelerin yönlendirilmesi, eğitim-konferans-gezi düzenleyerek
yerel medya ile kalıcı bağlar oluşturulması.

15. Yanlış ve eksik bilgilendirme: Kitlelerin akıl denetimlerini ele geçirmek üzere yoğun propaganda ve yanlış bilgilendirmeyle tarihsel devlet kurumlarının ve etnik sürtüşmeleri önleyen geleneksel kurumların yıpratılması, toplumsal kimliği karıştırmak için tarihsel ve toplumsal gelişim gerçeklerini tahrif ederek, yeni kimlikli topluluklar yaratılması.

16. Etnik kışkırtıcılık: Etnik ayrılıkları güçlendirmek üzere kültür anımsatma programlarına başlanarak yerel toplantılardan uluslararası toplantılara adam taşınması, ulusal-bölgesel tarihin bütünleştirici özelliklerinin azımsanılarak, yerel tarih, yerel kültür araştırması adı altında en eskiye özlem yaratılması.

17. Kültürel kaynaşmanın yıkımı: “Çok kültürlülük” propagandasıyla toplumsal
ortak kültürün temellerinin yıkılması. uluslararası karşı kampanyalar ile ulusal kurtuluşun simgesi olan anma günlerini ve toplumun tarihten kalma bağımsızlık ve onur simgesi özelliklerini sözde dostluk adına silikleştirerek güdülebilir bir topluluğa dönüştürmek.
din kültürünün parçalanması, geleneksel akışın kesilmesi ve ulusal dayanışmayı pekiştirici etkisinin yok edilmesi için, “medeniyetler / dinler arası diyalog” programıyla, Batı’nın dinsel kurumlarının güdümünde eritilmesi. böylece azınlık
din kurumlarıyla, ulusal egemenliğin karşısında ortak, dinsel cephe oluşturulması

18. İnanmış örgüt liderlerinin yetiştirilmesi: Liderlik programlarıyla, güdümlü,
yeni dünya düzenine tapınan ultra-liberal önderlerin üretilmesi ve
yeni partiler kurulması, varolanlara yeni liderler yerleştirilmesi; parti programlarının rejimle hesaplaşmaya yönelik, birer kışkırtma programına dönüştürülmesi.

19. Silahlı gücün zayıflatılması: İktisadi bunalımı bahane ederek, toprak bütünlüğünü koruma aracı ulusal ordunun, silah donanımlarında, komuta kontrol ve iletişim sistemlerinde yenilenme alımlarının kısıtlanarak, zayıflatılması ve ulusal sınırların gevşetilmesi.

20. Orduları ulusal savunma kimliğinden koparma: Güvenlik güçlerinin
ulusal yapıların korunmasına yönelik müdahalelerini önlemek için, profesyonelleştirmek. Devlet egemenliğine sahip çıkmaya çalışan orduları geriletmek için, kışkırtmalara başvurularak, ordu yönetimlerinin günlük siyasete çekilmesi,
Ordu içinde politik tartışma, Ordu ile halk arasında cepheleşme yaratılması.

21. Devlet yönetiminin kargaşayla ele geçirilmesi: Seçim darbesiyle
egemen devletin ele geçirilmesi. merkezi direniş olursa, yaygın ve sürekli
kitle gösterileri düzenlenmesi. Bu sürecin hızlandırılması için halkı ikna edici
etnik çatışmaların düzenlenmesi, ölümle sonuçlanan kışkırtmalarla etnik
ya da mezhepsel kimliklerin kemikleştirilmesi.

…”Ulusal egemenliklerinden ödün vermeye yanaşmayan bu tür devletlerin sınırlarının eleğe döndürülmesi işi, örtülü, kirli işlerle becerilemez ve ilgili ülkelerin insanlarının onayı alınmadan gerçekleştirilemezdi. Bu nedenlerle, “hür dünya” işlerinden,
“insan hakları” ve “din hürriyeti” bekçiliğine evirilen operasyon ile ABD’nin
uygun göreceği türden demokrasiler kurulmalıydı. Demokrasi ihracını konu edinen
bu incelemenin amacı, adı “project democracy” olarak ABD Başkanı R. Reagan tarafından konulan ve 1980’lerin başından bu yana 92 ülkede uygulanan ve
yeni-mandacıların işbirliğiyle örülen ağ’da, yani “Örümcek Ağı” içinde çırpınmakta olan Türkiye’de olan bitene az da olsa ışık tutmakta ve toplumsal-siyasal yaşamın
yabancılar tarafından ele geçirilişini bir parça olsun sergilemektedir.”…

…”Yabancı bir devletin, bir ülkenin içinde örgütler kurmasının, eski örgütleri, sendikaları, odaları yönlendirmesinin, onlardan raporlar almasının, bu raporlara göre o ülkeye
yön vermesinin bir tek anlamı olabilir. O da, ülkede varolan devlete paralel,
merkezi dışarıda bir yönetim oluşturmak. bunun tek sonucu da operasyon
nesnesi olan devletin egemenliğinin örtülü olarak yok edilmesidir.”

…”İçine sızılan devletin bürokratlarının da yardımıyla, yaygın bir “medyatik” ve “entellektüel” yedek güç operasyonuyla, Amerikalıların “manifacturing
public perception”
dedikleri ‘kamuoyunun algılama dizgesini üretme’ sürecinde,
aşamalar bir bir geçiliyor. ‘Algılama dizgesi üretimi’ sonucunda, o ülke insanları,
aslında kendilerine benimsetilmiş olan düşünceleri ya da eylem planlarını,
doğrudan  kendi kurumlarının, kendi beyinlerinin ürünüymüş gibi algılayıp,
eyleme geçiyorlar.” (AS. Algı yönetimi)

…”Ülke yasalarının ve anayasalarının çok etnikli, federatif bir yapı oluşturacak biçimde yeniden düzenlenmesi, operasyonun temel aşamaları arasında, küçük ya da büyük, kanlı ya da kansız olaylarla testler yapılarak, oluşumun düzeyi ölçülerek hız ayarlanması ve küçük program değişikliklerinin gerçekleştirilmesi asıldır…”

…”Aşamalar birer birer geçilirken, ülke dışında da paralel süreç yürütülür. Çok kültürlülük propagandasıyla etnik ayrıştırma ve çatışma sürecinin güçlendirilmesi için, insan hakları raporları giderek etnik azınlık hakları raporlarına dönüştürülür. Avrupa ve Amerika’da etnik ve dinsel ayrılıkçı “diaspora”ya parasal ve siyasal destek verilir.
Küllenmiş tarihsel çatışmalar, acılar yeniden ateşlenir. Ülkede özgüveni sarsılmış halkın, gün geçtikçe yabancı kültürüne, yabancı düzenine özenme eğilimleri kışkırtılır.”

…”Yıllardır barış içinde yaşayan toplumlar inanılmaz bir hızla önce ayrışır, sonra da çatışır. Sonuç, ekonomisi yabancıların eline geçmiş, zayıflamış merkezi egemenliğiyle dış politikada bağımsız karar verebilme yetkinliğini yitirmiş, yabancıların dayattığı kararlara mahkum olmuş bir devlet ve tarihsel-kültürel kimliğini yitirmiş Batı’nın
alt dereceli bir hizmetkarına dönüşmüş bir halk topluluğu…”

“Her ülkede olduğu gibi, şirketler için esas olan devlet politikalarına ve kararlarına
yön vermektir. Yön verilecek olan devlet yönetimi ve yasama organları olunca, yönlendirici elemanların niteliği de önem kazanıyor. Bu nedenle elemanların
büyük çoğunluğu, devlet deneyimine sahip eski ve yeni görevlilerden seçiliyor.
İkinci eleman kaynağı ise, yine devlet organlarıyla içli dışlı olmuş akademisyenleri barındıran üniversitelerdir…”

“..Dış ülkelerde izlenecek ABD çıkarlarına uygun ayarlama işlerine denk düşen araştırma, inceleme, değerlendirme çalışmalarını gerçekleştirecek olan dernek,
vakıf, enstitü adı altında kurulan, eski memurları, akademisyenleri, şirketlerin
seçkin yöneticilerini bir araya getiren örgütlenmeler “think tank” (düşünce topluluğu) adı altında toplanıyorlar. Bu sivil örgütlerin (öbür adı ile NGO) Amerika’daki merkezlerinde, emekli dışişleri ve istihbarat elemanları, Amerika’ya yerleşmiş
3. Dünya elemanları, operasyonlarda dünya deneyimli CIA eski istasyon şefleri ve akademisyenler görev alıyor. “Think tank” örgütlerinin en önemli yararı, ABD yönetimini sorumluluktan kurtarmalarıdır. ABD resmi organlarının başka ülkelerde araştırma ve incelemeler yapması, o ülkelerce, şimdilerde pek kullanılmayan eski deyimle “casusluk” etkinliği olarak değerlendirilebilir ve devletler arası anlaşmazlıklara neden olabilir.
Teslim edilen raporlar, ABD resmi belgeleri olarak ele alınıp, casusluk suçlamalarına yol açabilir.”

Project democracy” adı altında sürdürülen bu operasyon için CIA eski direktörü William Colby:

“CIA’nın örtülü olarak yaptıklarını açıktan yapıyoruz.” demiştir.

“Türkiye’deki sivil toplum kuruluşu ,think tank, enstitü veya vakıf adı verilen dernek,
yani genel adıyla örgüt, Türkiye’de gerçekleştireceği araştırma, çalışma veya proje için bu iş ya da bu işleri bitirince bir rapor, bir kitap, radyo yayını, televizyon belgeseli,
hatta roman hazırlayıp, size sunacağım; şu tür bir ekiple çalışacağım ve paraları
şöyle harcayacağım… Bu işler için, sizden şu denli Dolar/ Sterlin / Euro istiyorum diyerek, başvuru özet-raporu hazırladığında, bu ön rapor ABD’nin Dışişleri Bakanlığı’na, hem de siyasal işler bölümüne verilmektedir. İşin bir başka yönü daha yakıcı olabilir. Para verilmeden önce, ABD Dışişleri’ne ön rapor sunulmasının öteki yüzünde,
ABD Dışişlerinin ya da ABD NSC’nin (National Security Committee / Milli Güvenlik Kurulu) isteği doğrultusunda “project” hazırlanması olasılığıdır. NED’e (National Endowment for Democracy / Demokrasi İçin Ulusal Fon) bağlı olan bu örgütler Türkiye’de yürütecekleri projeler için paraları da NED’ten almaktadırlar.
Aslında para kaynağı doğrudan ABD hazinesi, yani devlettir. NED ise paranın kasasıdır.
NED ile ABD Dışişleri Bakanlığı şu konularda anlaşmışlardır:

a) NED herhangi bir “project” işine girişip para vermeden önce ABD Dışişleri’ne
bilgi verecektir.

b) NED yönetim kurulunun onayına sunulan tüm “project” önerilerinin bir kopyası,
ABD Dışişleri Bakanlığı Siyasal İşler Yardımcılığına verilecektir.

Yüzlerce bağıştan birkaç örnek:

1988’ten bugüne öbür bağışlar için 56-69 arası sayfalara bkz.

1991- Parayı veren: NED / Bağış alıcı: CIPE (Centre International Private Enterprise) /
alt bağış alıcı: Türk Demokrasi Vakfı NED (National Endowment for Democracy, TDV) / Konu: İş ve ekonomi / miktar: 80.000 $ / TDV’nin, Türkiye’de özelleştirme için
18 aylık programı desteklenecek.
1997- parayı veren: NED / bağış alıcı: Cipe / alt bağış alıcı: Liberal Düşünce Topluluğu (LDT) / Konu: İş ve ekonomi / miktar: 61.710 $ / serbest piyasa ekonomisinin
İslam diniyle bağdaştığı anlatılacak.

– Bu sivil toplum örgütlerinin ne denli sivil olduğunun yorumu size kalıyor.

“…Kendi ülkelerinin iç düzenine karşıt olan gruplar, ABD gibi bir kurtarıcı bulmuş olmaktan mutlu olduklarından, yaşadıkları ülkelerini bu sivil örgüt adı altındaki
Amerikan misyonerlerine / istihbaratçılarına ihbar etme fırsatını kaçırmamalarının yanında, dünya egemeni olarak gördükleri ABD devlet aygıtı tarafından desteklenmekten de son derece hoşnut kaldılar.”

…”Dünyada yerleştirilmek istenen yeni düzenin, demokratik bir düzen olacağı
sonucuna varılabilir!?

  • Bu düzen içinde dünyanın tüm ülkelerinde devletler merkezi otoritelerini yitireceklerdir. 

Olabildiğince etnik ayrıma uğramış küçük eyaletlere ayrılmış ülkelerde
(Not: Dünyada 1000 adet ülke olması öngörülmektedir, şu an sayı 200 dolayında, 1980’lerdeki sayı 182 adet).

Tarihsel partiler eriyecek, vakıflardan, düşünce topluluklarından, ticaret odalarından, insan hakları denetim örgütlerinden oluşan bir siyasal yapı oluşacaktır. Bu oluşumlar, doğrudan doğruya ABD’nin siyasal partilerine bağlı enstitülere, konseylere,
ABD şirket vakıflarına bağlanacaktır. Ülkelerdeki eğitim kurumları da vakıflaşacak ve ABD akademik dünyasıyla organik bağlar kuracaktır.

Merkezi otoritesini yitirmiş, salt denetleyici kurullara dönüşmüş Devlet örgütlerinin yanı sıra Ordular da ulusallığını yitirmiş devletlerin savunma gücü olmaktan çıkacak ve ortak güvenlik güçlerine katılacaklardır. Herhangi bir bölgesel başkaldırıya (bu bağımsızlık uğruna bir başkaldırı da olabilir) karşı anında silahlı müdahalede bulunulması…”

Bu son derece ileri projeye engel olabilecek en önemli kurumlardan biri de dinsel kurumlardır. Dünya egemenliğinin kurulmasında engel oluşturacak dinsel çatışmaların önlenmesi için ‘dinlerarası diyalog’un geliştirilmesiyle birlikte kurumsal yapının da oluşturulması gerekir. En yaygın ve güçlü dinsel kurumlardan başlayarak, tüm dinlere
bir yeni merkezi eşgüdüm gereklidir. Eşgüdümün merkezi elbette Washington’da bulunacaktır. Öncelikle Amerikalılardan oluşturulan bu kurumsal yapı, IRFC’dir (International Religious Freedom Committee / Uluslararası Din Özgürlüğü Komitesi).
Bu Komitede belli başlı dinlerin ve mezheplerin temsilcileri bulunmaktadır.

“Bütün dünyada yapılacak işler buradan idare edilebilir ve hatta denilebilir ki;
şöyle veya böyle Amerika ile dostça geçinmeden, destek almak değil, Amerikalılar istemezlerse kimseye dünyanın değişik yerlerinde hiçbir iş yaptırmazlar. (..) Bu realite kabul edilmeli. Amerika gözardı edilerek şurada, burada bir iş yapmaya kalkılmamalı.”

Fethullah Gülen, (Fethullah Hoca ile New York sohbeti-4, Yeniyüzyıl, 23 Temmuz 1997) Kasım 1996’da, ABD’nin Devlet Sekreteri Warren Christopher, “Din ve inanç hürriyetini yaygınlaştırmanın Birleşik Devletler’in çıkarlarının artırılmasını sağlayacağı” gerekçesiyle ACRF’yi (Advisory Committee on Religious Freedom Abroad /
Dış Ülkelerde Din Hürriyeti Danışma Komitesi) oluşturdu.

Bu yeni kurumlaşmanın gerekçesi olarak “ABD’nin kuruluşunun temelinde
dinsel kurumların bulunduğunu ve Birleşik Devletlerin dünyada din özgürlüğünü gözetleyerek yaptırımlarda bulunma hakkı olduğu belirtildi.”

23 Ocak 1998’de, “Din ve inanç hürriyetinin yayılmasının ABD dış politikasında
birincil önceliğe sahip olmasını,” Dışişleri Bakanlığı bünyesinde bir
“Uluslararası Din Hürriyeti Bürosu” kurulmasını sağlayacak yasa taslağı hazırlandı.

Aynı yıl Ulusal Kongre’de çıkarılan yasa:

“Din hürriyetinin yaygınlaştırılması ve (bu hürriyetin) baskı altında tutulmasına karşı çıkma görevi temel (olarak) Amerikan değerleri içindedir ve Birleşik Devletler’in (politikalarına) uygun, önemli ve gerekli bir dış politika hedefidir. Birleşik Devletler, evrensel insan haklarına bağlı bir dünya lideri olarak ve değişik dinsel nüfusa sahip
bir ülke olduğundan, dinlerin tümüyle ilgili haklardan (da) sorumludur.”

“Dinsel özgürlük taahhüdümüz Amerikan ideallerinin ifade edilmesinin de üstündedir
ve dünyadaki gücümüzün temel kaynağıdır.”

Madeleine Korbel Albright, ABD Dışişleri Bakanı

Kaynak: Sivil Örümceğin Ağında: Project Democracy,
Mustafa Yıldırım,
Toplumsal Dönüşüm Yayınları, İstanbul, 2004, 597 sf.