Yılmaz Özdil : İnternet


İnternet

Yilmaz_Ozdil_portresi_kravatli

 

Yılmaz Özdil


Değerli gençler

*

Develer tellal, pireler berber iken, Samsun cigarasının içinden odun çıktığı günlerde…

İstanbul’la Ankara arasında alo diyebilmek için santrala yazdırıp altı saat beklediğimiz, cep telefonunun yalnızca Kaptan Kirk tarafından kullanıldığı, sokaklarda ayı oynatıldığı, kalantorların anca 124’e bindiği, Anadol’un inekler tarafından yenildiğine inanılan,
salça sürülmüş ekmek dilimi dönemlerinde…

Mutfak zeminlerinin muşamba kaplandığı, tencere kalaylattığımız, arapsabunu kokulu zamanlarda…

*

Avaramu’yu ezberleyen kızlar Raj Kapor’a hastayken, Ömer henüz turist bile değilken, Vahi Öz’e güldüğümüz, zavallı Ayşecik’in zengin babasından habersiz, kötü kalpli üvey anne yanında çileler çektiği, n’ayır n’olamazlı yıllarda…

Mesut Bahtiyar’dan şarkılar dinlediğimiz, Cem Karaca’nın İzmir fuarını zangır zangır salladığı, Özay Gönlüm’ün yaren’ini tıngırdattığı, yerli Elvis Erol Büyükburç’la kaipso kralı Metin Ersoy’un gazinoları inim inim inlettiği, Cemal Kamacı’nın kroşe patlattığı, Metin Oktay’ın ağları deldiği, Neil Armstrong Ay’a falan ayak basmadı, hepsi Hollywood tezgâhı diye iddiaya girilen, kasetleri acayip kapışılan Arif Susam’ın oo-ooo Recep bey de burdaymış diyerek sintizayzır çaldığı günlerde, Ümit Besen’in masasının ayağı kırık, pantolonların paçası bol, Kastelli bankerken…

*

Muavinli dolmuşçuların Orhancı-Ferdici diye birbirini solladığı arabesk sabahların, Barış Manço’nun lambaya püf dediği elektrik kesintili akşamlarında, mum ışığının gölgesinde parmaklarımızı eğip bükerek duvarda tavşan yaptığımız, yün fanilaları soba askısında kuruttuğumuz, Killing okuduğumuz, başka eğlencemiz olmadığı için radyoda arkası yarın’lara kulak kesildiğimiz, ki, uyarlayan Çetin Köroğlu, efekt Ertuğrul İmer’dir, ayıptır söylemesi Arzu Okay’ın rüyalarımıza girdiği, tak fişi bitir işi gecelerinde…

Martin Luther King yaşarken, Sadun Boro’nun Kısmet’iyle dünya turuna çıkmasına heyecanlanıp, Avanak Avni’yle tanıştığımız, Zübük’ün kaleme alındığı, sutyen’in bile nerdeyse porno kabul edildiği, Altan Erbulak’ın muhteşem sarışın yavrular, esmer bombalar çizdiği, Halikarnas Balıkçısı’nın Bodrumlu süngerci zannedildiği, otomobillerin arkasına bugün bile hâlâ ne manaya geldiğini bilmediğim STP’lerin yapıştırıldığı, şehirlerarası otobüslerde sigara içildiği, damalı taksiler çağında…

*

Keban bile yokken, İbrahim Tatlıses demirciyken, nüfus 40 milyon, Hababam öğrencileri ilkokuldayken, tırışkadan tayyare MTA Sismik-1 Hora’nın uzay mekiği muamelesi gördüğü teknoloji fukaralığında…
Turnike atmayı Beyaz Gölge’den öğrendiğimiz, Doktor Richard Kimble babamızın oğluymuş gibi, şerefsiz Falconetti’ye küfür ettiğimiz, polisimizi Komiser Colombo, hukukumuzu Avukat Petroçelli’den ibaret sandığımız, kapı gibi adam McMillan’ın aids’ten ölene kadar eşcinsel olduğunu bilmediğimiz hayal kırıklıklarında…

Kunta Kinte gibi zenci olmadığı halde, Isaura’nın neden köle olduğunu anlayamadığımız, yamuğunu gördüğümüz arkadaşlarımıza n’aber lan Ceyar diye seslendiğimiz, saat kurup, sabahın kör karanlığında kalkarak, uykulu gözlerle Muhammed Ali’nin maçını seyrettiğimiz, O’nunla birlikte kelebek gibi uçup arı gibi soktuğumuz masum tiryakiliklerde…

*

İstanbul’da basılan gazetelerin, bırak tee Diyarbakır’ı, şuracıktaki Bursa’ya bile anca ertesi gün ulaşabildiği, yalnızca TRT’nin var olduğu, dansözün yılbaşında bile çıkamadığı, haberleri Jülide Gülizar’ın, Zafer Cilasun’un okuduğu, bizim ahali akıl edemez diye düşündüklerinden olsa gerek, televizyonunuzu kapatmayı unutmayın diye uyarı yazısı koydukları,
necefli maşrapa zavallılığında…

*

Çamaşır makineleri merdaneli, Haile Selasiye Habeşistan imparatoruyken…
Gerçeklerin üstünü örtmek, duyulmasını engellemek, belki mümkündü.
Bugün, imkânsızdır.

Dünyanın algılanamadığının, kavranamadığının kanıtıdır.
İnternetin yasayla engellenebileceğini düşünmek…
Komiktir.

*

Bakın mesela, Abdullah Gül internet yasağını onayladığını bile internetten duyurdu!

Olsa olsa fıkra olur.

*

Ve, dönüp bakıyoruz geriye…

Wi-fi’larımız, iPad’lerimiz, akıllı telefonlarımız, çanak antenlerimiz yoktu ama, daha mutluyduk galiba.

*

Çünkü, iktidar yalakası gazteciler her zaman vardı ama,
hiç olmazsa birazcık yontulmamışlara köşe verilmiyordu.

Halkın bilgilenme ihtiyacı’nın yasaklanabileceğini zanneden odun’lar yalnızca cigaradan çıkıyordu.

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir