Aylık arşivler: Kasım 2013

Şiir köşesi… : SEN EY AKP..


Şiir köşesi… :
SEN EY AKP..

divider_cizgi

Sen ey AKP,
hak, hukuk, adaleti
tepe tepe,
kalmalısın başımızda.
Gelmeseydin iktidara
düşer miydik böyle dara,
Mustafa Kemal’i
arar mıydık göz yaşımızda?
Bulmasak da kuru ekmeği aşımızda
aç kalsak da  işsiz, genç yaşımızda
kalmalısın başımızda.
Ona özlem duyar mıydık,
O olmasa biz var mıydık?
Sen ki Cumhuriyete hasım,
doğarız bizler her “On Kasım”,
Mustafa Kemal’in izinde;
sen çökerken iki büklüm
ABD’nin dizinde.

divider_yesil_fiyonk

Portresi_Ali_Nejat_Olcen

Ali Nejat Ölçen
Türkiye Sorunları, Aralık 2009

Konferans : “İLERİ” DEMOKRASİDE “TEMİZ” SEÇİM! / Prof. Dr. Mehmet Tomanbay

ULUSAL EĞİTİM DERNEĞİ : CUMARTESİ KONFERANSLARI

                                           KONU : “İLERİ” DEMOKRASİDE “TEMİZ” SEÇİM!  

KONUŞMACI: Prof. Dr. Mehmet Tomanbay
22. Dönem Ankara Milletvekili
Ufuk Üniversitesi Öğr. Üyesi

   Tarih     : 30 KASIM 2013 CUMARTESİ     Saat      :14.00-16.00

    Adres   : NECATİBEY CADDESİ,  No: 13/13 SIHHİYE-ANKARA

    İletişim : (0 312) 229 43 25  ogdunyasi@gmail.com

Duyuru pdf dosyası : C. Konf. M. Tomanbay

Ankara Tabip Odası : Bir torba ile daha karşı karşıyayız.

ATO_logosu

Değerli Meslektaşımız,

Bir torba ile daha karşı karşıyayız. 

Memleketi torbalarla, heybelerle, hukuksuz yasalarla yönetmeye doyamadılar.

TTB’nin çağrı üzerine Türkiye’nin dört bir yanından gelen tabip odası başkan ve temsilcileri yarın (30 Kasım Cumartesi günü) 13:30’da Sağlık Bakanlığı önünde toplanarak bu yasayı protesto edecekler.

Bu yasayla;

Alın terimiz, göz nurumuz, meslek onurumuz olan diplomamızı yırtıp atıyorlar.

Artık Bakan’dan izin almadan tek bir hasta dahi bakmaya hapis cezası öngörülüyor!

Yurtdışından gelen hekimlere mecburi hizmet kaldırılıyor!

Aile hekimlerine angarya nöbet konuyor!

Öğretim üyesinin emeği sermayeye peş keş çekiliyor!

İşyeri hekimliği için eğitim şartı kaldırılarak çalışan sağlığı işverenin insafına terk ediliyor.

Hekim emeği her alanda bir kez daha değersizleştiriliyor.

Torbalar Meclis’e geliyor, parmaklar kalkıp iniyor,
sermayenin heybesi dolup taşıyor.

Değerli Meslektaşımız,

Sizi yarın (30 Kasım Cumartesi günü) 13:30’da 

Sağlık Bakanlığı önünde TTB Merkez Konseyi Başkan ve üyeleriyle,

Türkiye’nin her yanından gelen Oda başkan ve temsilcileriyle

birlikte olmaya ve

bu yasaya itirazımızı bir kez daha dile getirmeye davet ediyoruz.

Ankara Tabip Odası Yönetim Kurulu

NTV’deki yanlı yayını Türk Tarih Kurumu Yanıtlamalı..


Dostlar
,

Sayın Onur Öymen’den kısa ama önemli, anlamlı bir not ve çağrı..

Biz de katılıyoruz ve Türk Tarih Kurumu‘nun daha atak davranması gerektiğini düşünüyoruz bu vb. bağlamlarda..

Ama devlet dairesi durumuna dönüştürülen Türk Tarih Kurumu  beklenen görevi siyasal yönlendirmelerle (baskılar!) yapamayabiliyor halen gözlediğimiz gibi.

Oysa Büyük Atatürk, Türk Tarih Kurumu ve ikizi Türk Dil Kurumu‘nu 
birer devlet dairesi olarak değil; yönetsel özerklikleri ve bilimsel özgürlüklerini sağlamak amacıyla birer Dernek statüsünde kurdurmuştu. Ekonomik özerkliklerini sağlamak için de kendi kalıtından (mirasından) bu kurumlara pay ayırmıştı. Ne acıdır ki,
12 Eylülün generalleri bu 2 kurumu devlet dairesine indirgeyerek bürokratikleştirdi, işlevsizleştirdiler.

Yüce ATATÜRK‘ün vasiyetine yapılan bu etik ve hukuk dışı girişim,
bir an önce düzeltilmelidir.

AKP iktidarınca mı?? Ham hayal mi??

Kimbilir, belki!?

  • Ayrıca NTV’yi de bu tür yanlı – haksız – yanlış içerikli yayınlardan
    geri durmaya çağırıyoruz genel anlamda.

Bu son olay için ise mutlaka düzeltici bir girişim..
Hem de gecikmeden..

Not : NTV’nin ilgili e-ileti adreslerine (operasyon@ntvmsnbc.com, izleyicitemsilcisi@ntv.com.tr) bu dosyanın erişkesi (linki) yollanarak
gereği rica edilmiştir..

Sayın NTV yetkilileri,
(operasyon@ntvmsnbc.comizleyicitemsilcisi@ntv.com.tr)

19.11.13 günü yapılan bir radyo yayınınızla ilgili olarak dilek ve yakınmamızı içeren dosyayı okumanız ve gereğini yerine getimeniz dileğiyle..

http://ahmetsaltik.net/2013/11/30/ntvdeki-yanli-yayini-turk-tarih-kurumu-yanitlamali/

Sevgi ve saygı ile.
30.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================

NTV’deki yanlı yayını Türk Tarih Kurumu Yanıtlamalı..

Bu gün (AS : 28 Kasım 2013, Cuma) saat 16,00’da NTV’de “Kayıttayız” adlı programda “geçmişimizle yüzleşelim” sloganı altında 1915 olaylarından başlayarak yakın tarihimizle ilgili olarak çok ağır suçlamalarda bulunulmuştur. Son 100 yılda yaşanan olaylarla ilgili olarak tümüyle tek yanlı bir yaklaşımla, sürekli olarak
o devirlerdeki Osmanlı yönetimiyle daha sonraki Türkiye Cumhuriyetleri hükümetleri suçlanmış, Ermeni çeteciler, devlete karşı silahlı ayaklanmada bulunanlar ve teröristler hakkında tek bir olumsuz söz söylenmemiş ve yüzbinlerce Türk’ün katledilmesinden hiç bahsedilmemiştir.

Geçmişimize sahip çıkan vatandaşlarımızın ulusal duygularını rencide eden bu yayının bir yanıt hakkı doğurduğunu düşünüyorum. Bu savlara yanıt verme görevini kuşkusuz geçmişten bugünün siyaseti için malzeme üretmeye çalışanlar yapamaz.

Ama Türk Tarih Kurumu‘nun bilimsel ve tarafsız bir yaklaşımla bu konularda gerçekleri halkımıza anlatması bence kaçınılmaz bir görev durumuna gelmiştir.

Saygılar, sevgiler.
Onur Öymen

ÜÇGENİN ALANI ve 3 Kuşak..


Üçgen..

Portresi_gulumseyen

 

Prof. Dr. Ali Ercan


İlkokulda, matematik dersinde öğretmen, çocuklara üçgenin alanını öğretmiş. Çocuk bunu güzelce ezberlemiş. Akşam eve geldiğinde, babası sormuş :
– Bu gün okulda ne öğrendiniz?
– Matematik dersinde, üç kenarlının alanını öğrendik babacığım.
– Ya öyle mi, üçgen demek istiyorsun yani. P
eki nedir üçgenin alanı?
– Bir üç-kenarlının alanı, yatayım ile dikleşimin vuruşumunun yarısıdır.

Bu sözlerden hiçbir şey anlayamayan baba :- Yavrum, demiş, yanlış öğretmişler size; doğrusu;
“Bir üçgenin alanı, tabanı ile yüksekliğinin çarpımının yarısına eşittir.”

Köşede gazetesini okuyan, bir yandan da torunuyla oğlunun konuşmasını dinleyen dede, dayanamayıp söze girmiş :

– İkinizin de târifi yanlış!

  • “Bir müsellesin mesaha-i sathiyesi, kaidesiyle irtifaının
    hasıl-ı darbının nısfına müsavidir.”
     

İran’la Yapılan Nükleer Antlaşmanın Düşündürdükleri

Dostlar,

Usta, birikimli ve deneyimli diplomat, uluslararası ilişkiler doktoru (PhD) ve
Dışişleri Bakanlığı eski Müsteşarı Sn. Onur Öymen‘in çok değerli ve 4/4’lük denebilecek bir irdelemesini paylaşalım..

Gerçekten, Cenevre’de geçtiğimiz günlerde sonlanan görüşmelerde BM Güvenlik Konseyi‘nin 5 sürekli üyesi + Almanya’nın (de facto katılıyor, “ben de varım” diyor!)
İran ile vardığı antlaşma önemli bir dönemeçtir.

Hele Ortadoğu sorunlarının, öteden beri tüm dünya için ciddi potansiyel risk kaynağı olduğu gerçeği dikkate alındığında…

Öte yandan İran, neredeyse 30+ yıldır çok yönlü bir ekonomik – askeri – ticari – diplomatik – psikolojik ve mali bir ambargo altındadır. Hatırı sayılır parasal varlığı
Batı bankalarınca dondurulmuştur ve dış ticaretinde değerli madenleri (Altın ve gümüş) kullanamsı da Dolar – Avro’nun küresel dolanım egemenliğini zorbalıkla sürdürmesi adına engellenmiştir. Böylesine kapsamlı bir baskıya – kuşatmaya
çook uzun sayılması gereken bir süre, neredeyse 3 onyıl direnebilmek hiç kolay değildir. İran halkının yaşam düzeyini ve standartlarını önemli düzeyde sınırlayan söz konusu emperyal zor büyük ölçüde gevşe(til)miştir. Söz konusu antlaşma bölge ve dünya barışı için olumludur, –Siyonizm dışında- taraflar için başarıdır

Bu bağlamda Türkiye de, öncelikle komşularıyla ilişkilerini, hele kadim İran ile
1639 Kasr-ı Şirin Antlaşması‘ndan  bu yana sınırlarımızın değişmediği saygın
Pers uygarlığının sürdürücüsü İran ile ilişkilerini Batı güdümlü kör taşeron dürtülerle değil, uzun erimli olarak ulusal çıkarları doğrultusunda yönlendirmelidir.

AKP dışişleri kadrolarının İran’a dönük “vekaleten” horozlanmaları Türkiye’ye
geri aldırılmıştır bir anlamda.. Dışişleri bakanı Davutoğlu’nun Tahran’da İranlı dengi (mevkidaşı diyorlar sıkılmadan!) ile maskeli (diplo – macia!) yüzle gülümseyen
el sıkışması nasıl açıklanacaktır??

Büyük Atatürk‘ün dış politikası birkaç temel ilkeye dayanmaktadır.
Bunların ilki tam bağımsızlıktır. İkincisini doğrudan Yüce Atatürk dillendirmiştir :

* Yurtta barış – dünyada barış ! (Peace at home – peace in the world!)

3. ilkeyi ise, Atatürk‘ün 1925 – 37 arasında 12 yıl kesintisiz Dışişleri Bakanlığını yürüten, meslektaşımız (Kadın – Doğum Uzmanı) Dr. Tevfik Rüştü Aras tarafından çok netlikle sergilenmiştir :

  • “Bizim dış politikamız basit ve doğrudur. Herkesle dostluk kurmak isteriz,
    ancak hiç kimse ile ittifak ve bloklaşma yapmayız.. “

Türkiye bu ilkeleri ilk kez NATO‘ya girerek (4 Nisan 1952) çiğnemiş, Sovyet Blokuna karşı Batı emperyalizmi ile bütünleşmiştir. Öncesinde ise NATO‘ya kabul edilebilmek için Kore’de savaş ve şehit verilen 700’ü aşkın Mehmetçiğin kanı kaydedilmelidir.

  • NATO üyeliği ile 61 yıldır ödenen ağır bedellerin başında gladyo ve kontrgerillanın ülkemizde işlediği çok sayıda aydın cinayeti ve kışkırtmalar (Maraş – Çorum – Sivas – Gazi – Başbağlar – Roboski katliamları..) sayılmalıdır. Ulusal savunmanın inşa edilemeyişi, yurt topraklarında çok sayıda askeri üs kurulması… da ağır faturalardır.

AKP dış politikası son 11 yıldır son derece ağır yanlışlar yapmıştır.
Son yıllarda artan faturanın sorumlusunun bir uluslararası ilişkiler profesörü olarak bakan Ahmet Davutoğlu oluşu ise Türkiye adına bir başka hazin ironidir.

Sevgi ve saygı ile.
29.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

=============================================

İran’la Yapılan Nükleer Antlaşmanın Düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen

 

Onur ÖYMEN

 

 

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 5 sürekli üyesinin (ABD, Rusya, Fransa, İngiltere ve Çin) sürekli üye olmayan Almanya’yla birlikte Cenevre’de İran’la yürüttüğü müzakereler olumlu sonuç verdi ve İran’ın nükleer etkinliklerini kısıtlayacak ve ABD’nin ve öbür Batılı ülkelerin İran’a karşı yürüttüğü yaptırımları hafifletecek bir antlaşmaya varıldı. Bu müzakerelerden önce Amerika’nın İran’la ikili düzeyde gizli görüşmeler yaptığı ve antlaşmanın esas olarak bu iki ülke arasında hazırlandığı anlaşılıyor.

Antlaşmaya göre İran uranyum zenginleştirme çalışmalarını sürdürecek ama bunu % 5 oranıyla sınırlayacak, şimdiye dek ürettiği % 20’lik zenginleştirilmiş uranyum stoklarını etkisizleştirecektir (Nükleer silah üretmek için uranyumun % 90 oranında zenginleştirilmesi gerekmektedir.) İran ayrıca, plütonyum üretme kapasite sahip olacağı düşünülen Arak nükleer santralinin çalışmalarını daha ileri düzeye götürmeyecek ve Uluslararası Atom Enerjisi Kurumunun (IAEA) etkili denetimini kabul edecektir.

Buna karşılık Batı ülkeleri İran’ın 4,2 milyar dolarlık dondurulmuş mali varlıklarını
serbest bırakacak, altın ve gümüş gibi değerli madenlerle petrokimya ürünleri ticaretine koyduğu engelleri de kaldıracaktır. İran’ın bu antlaşmadan elde edeceği toplam kazancın 7 milyar dolara ulaşacağı kestirilmektedir. Kimileri bu tutarın 20 milyar doları bulacağını düşünmektedir.

Bu antlaşma 6 ay süreyle geçerli olacak, sonra daha kapsamlı bir antlaşmaya varılmaya çalışılacaktır.

Bu antlaşmadan çıkan kimi sonuçlar şunlardır:
-ABD ve İsrail başından beri İran’ın bütün uranyum zenginleştirme çalışmalarının durdurulmasını istiyorlardı. Bunu başaramamışlardır. ABD Dışişleri Bakanı Kerry’nin aksi yöndeki bildirimlerine karşın, İran’ın uranyum zenginleştirme çalışmalarını sürdürmesi fiilen kabul edilmiştir.

– İran’ın elindeki zenginleştirilmiş uranyum stoklarını Türkiye üzerinden nükleer yakıtla değiştirmesi yolunda Türkiye ve Brezilya tarafından 2010 yılında yapılan öneri gündemden tümüyle düşmüştür.

  • İran 30 yıldan beri maruz kaldığı ağır ekonomik baskılardan bir ölçüde de olsa kurtulmuş ve ekonomisini rahatlatma fırsatını elde etmiştir.

– Almanya, BM Sürekli üyelerinin yanı sıra bu müzakerelere aktif biçimde katılarak uluslararası alanda etkili bir oyuncu olduğunu kanıtlamıştır.

– ABD ile İran arasındaki temaslarda aracılık yapmaya çalışan Türkiye devre dışı kalmıştır. Ancak kimi yaptırımların kaldırılmasından Türkiye de yararlanabilecektir.

– İsrail ve onu destekleyen ABD Kongresindeki Yahudi lobisi etkili olamamıştır.
İsrail Başbakanı Netenyahu bu antlaşmaya açıkça karşı çıkmıştır. Ancak İsrail lobisinin ABD Hükümetine her istediğini yaptırabileceği izleniminin doğru olmadığı anlaşılmıştır.

– Başka konularda sık sık anlaşmazlığa düşen BM Sürekli üyelerinin Suriye’nin
kimyasal silahlardan arındırılması konusunda olduğu gibi, bu konuda da işbirliği yapabildikleri görülmüştür.

Bu antlaşmayı ihtiyatlı bir iyimserlikle karşılamak gerekir, çünkü:

– Bu bir geçici antlaşmadır, kesin sonuç henüz alınmamıştır.

–  IAEA’nin denetimlerinin ne sonuç vereceği belli değildir. Önceki denetim raporları İran’ın niyetleri konusunda oldukça kuşkulu anlatımlar içermekteydi.

İsrail’in İran’a karşı yürüttüğü tehditkâr politikalardan vazgeçeceğinin işaretleri yoktur.

-İsrail için esas tehdit ögesi olan ve menzilleri İsrail’e ulaşan İran’ın Şahap III füzeleri bu antlaşmanın kapsamı dışında bırakılmıştır. İran’ın çok daha uzun menzilli Şahap IV füzeleri yapma projesini durduracağına ilişkin bir işaret de yoktur. Bu füzelerin taşıyacağı konvansiyonel başlıklar İsrail için tehdit oluşturmaya devam edecektir.

-İran’ın uluslararası alanda yeniden muhatap alınması ve saygınlık (itibar) kazanması Suudi Arabistan’ı ve kimi Körfez ülkelerini rahatsız edecektir. İran’la Suudi Arabistan arasındaki rekabetin yıkıcı boyutlara ulaşması olasılığı vardır.

-İran’ın ABD ve öbür Batı ülkeleri tarafından itibarlı bir muhatap olarak kabul edilmesi Türkiye’nin bölgedeki liderlik iddialarını zayıflatacaktır.

Türkiye’nin Kürecik’teki Füze Kalkanı radarını topraklarında muhafaza ettikçe
İran’la ilişkilerini tam anlamıyla normalleştirmesi zordur.

-İran’ın Suriye’yi ve Suriye üzerinde Lübnan’daki Hizbullah’ı silahlandırma çabalarını durduracağının da işareti gözükmemektedir.

-İran’da şimdi yaratılan coşkulu destek havasına karşın nükleer projelerinin sınırlandırılmasından rahatsızlık duyanların olacağını da hesaba katmak gereklidir.

Obama’nın antlaşmadan sonra söylediği “Sert konuşmak ve tehditler savurmak siyasi açıdan yapılabilecek kolay bir şey olabilir ama bu bizim güvenliğimiz için doğru bir şey değil.” sözleri Türkiye’nin kimi Orta Doğu ülkelerine karşı kullandığı söylemlere karşı bir ileti olarak da algılanabilir.

Özetle : 
İran bütün baskılara karşın şimdiye dek izlediği direnci, diplomasi alanındaki başarısıyla da olumlu bir sonuca ulaştırmış, bir yandan hayalcilikten uzak, gerçekçi;
bir yandan da baskılara boyun eğerek tek yanlı ödün verme yoluna gitmeyen cesaretli ama ölçülü yaklaşımının sonucunu almıştır. Bu geçici antlaşmanın sürekli bir barış ve işbirliği ortamına dönüşmesi için bütün ilgili yanların dikkatli ve yapıcı bir politika izlemesi gerekir.

Türkiye de Cenevre görüşmelerinden gerekli dersleri çıkartmasını bilmelidir.

TV programımızı izlemeye çağrı : “TÜRKİYE’nin BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAK”

DOSTLAR,

Geçtiğimiz hafta 21.11.2013 günü Bandırma’da idik. Balıkesir Üniv. Bandırma İİBF Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun çağrılısı olarak bir görsel konferans sunduk :

“TÜRKİYE’nin BÜTÜNLÜĞÜNÜ KORUMAK”

Bu konf. ın power point yansılarını sitemizde sizlerle paylaştık.
(http://ahmetsaltik.net/2013/11/22/bandirma-kinferansimiz-turkiyenin-butunlugunu-korumak/, 22.11.13)

Aynı akşam Bandırma Marmara TV’de bir söyleşimiz olmuş,
“Ülkemizin bütünlüğünü tehdit eden risk etmenleri ve başetme yolları” nı irdelemiştik (GÖLGEDEN IŞIĞA Programı, Sn. Ali Akkuş).
Yaklaşık 75 dakika süreli bu söyleşimiz,

bu gün, 29 Kasım 2013 Cuma günü akşam 21:30’da

yeniden yayımlanacak..

http://www.marmaratv.com.tr/891_golgeden-isiga-nin-konugu-prof–dr–ahmet-saltik.html

YUKARIDAKİ ADRESİ TIKLAYARAK ve sağdaki küçük pencerede süren reklam akışını kapatarak yayın akışını izlemek olanaklı.. Bilgisayarınızda media player kurulu değilse ekran altında “yükleyin” yazılı yere tıklayarak yüklemek gerekecek..

İlgi ve bilginize sunmak isteriz..
(Bize bu olanağı sağlayan Bandırma Marmara TV yönetimine ve
ADD Bandırma Şubesi Başkanı Sayın Melih Çınar’a teşekkür ederiz..)

Sevgi ve saygı ile. 29.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Türker Ertürk : Ulusal Kanal Programı (Erişkesi) Linki – 27 Kasım 2013

Dostlar,

Dün, 27.11.13 akşamı, E. Tuğa. Türker Ertürk paşa,
Nurzen Amuran‘ın Ulusal Kanal‘da program konuğu idi..

portresi_gulumseyen

Son derece önemli açıklamalar yaptı büyük bir yüreklilikle..

Bu program aşağıdaki erişkeden (link) izlenebilir..

http://tvarsivi.com/player.php?y=25&z=2013-11-27+21%3A29%3A00

 

Türker Paşa, bu sabah, 28.11.13 sabahı saat 09:00 sonrasında ise
Halk TV‘nin konuğu idi gene yüreklice çok önemli açıklamalarda bulundu..

http://www.youtube.com/watch?v=F5hCWQYAbv4&feature=youtu.be&desktop_uri=%2Fwatch%3Fv%3DF5hCWQYAbv4%26feature%3Dyoutu.be&app=desktop

Sevgi ve saygı ile.
28.11.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Günümüzde Atatürkçülük Nerede?


Günümüzde Atatürkçülük Nerede?

portresijpg


Prof. Dr. Kemal ARI

“-En büyük Türk, Atatürk”

 

 

Şakşakçı, yağdanlık; her türlü ortama kendini uydurmakta pek hünerli kesim konuşuyor:

“Artık Kemalizm bitti!”

Niçin diye sormaya gerek bile yok.
-“Çünkü Kemalizm, çağın gereklerine karşılık veremiyor.

O;

1. Ulusalcı,
2. Devrimci,
3. Laik,
4. Halkçı,
5. Cumhuriyetçi ve
6. Devletçi… (6 Ok ilkesi)

Bu değerlerden bugünümüze dek ne kalmışsa, kalana bile dayanamıyor;
Atatürk gibi “dahi” bir kimlik ve kişiliğin karşısına olmadık kişileri çıkarıyorlar.
Bir tür tarihten rövanş alma… Bir şeyleri içselleştirememe ve kanıksayamama… Dünyayı doğru okuyamama…

Örneğin, çok etkili ve yetkin bir kişilik tutup, ulusçuluk kavramından “ırkçılığı” anlayabiliyor ve çağdaş dünyanın bir önceki evresi olan feodal ilişkiler düzenini ve ümmetçi siyaseti, çoğulcu demokrasinin bir parçası gibi allayıp, şekerleyip önünüze koyabiliyor…

Ulusçuluktan ırkçılığı,
Cumhuriyetçilikten vesayetçiliği;
Halkçılıktan yozlaşmayı anlayan ve konuları böyle algılayan bir kafanın çağdaş bir kafa olduğu söylenebilir mi?

Ya tutup, “demokrasi, demokrasi, ille de demokrasi; Kemalist vesayetçi düzen
sona erdi
, yerlerde debeleniyor; çağın gerisinde kaldı derken”; gidip demokrasiyi
Said-i Nursi’nin nur ayetlerinde, Ortadoğu’nun haremlerin içinde kaybolmuş
Vahabi kültüründe arayan ve Osmanlı Devleti’ne de bakarak, ondan kendine bir kimlik
ve edinim bulmaya çalışan kafaya ne demeli?

İnsanın bu tür tarihe şaşı bakanları görünce, şunu diyesi geliyor:

A “şaşıbakanım”, senin tarihte çok değer verdiğin, sanki bir Altın Çağmış gibi bugüne taşımaya çalıştığın o düzenin temsilcisi olan sultanların kendi bulundukları zaman diliminde oynadıkları rol, senin savunduğun değerler dünyasıyla hiç uyuşmaz. Öyle ya! Neredeyse Roma’yı yeniden ihya etmeyi düşünen; bunun için Otranto Seferi’ne bile çıkmayı göze almış; dönemin katı taassuplarını kırarak, çok dil öğrenmiş, felsefeye merak salmış… dince günah sayılmasına karşın tablosunu yaptırmış bir
Fatih Sultan Mehmet
; o dönemde O’nun düzenine karşı başkaldırmış gerici zümre varken, nasıl senin tarihsel çizgini ve eksenini temsil eder? O, kendi döneminin koşullarına göre, yaşadığı çağın yerleşik kalıplarını kırmaya çalışan bir anlayışa sahipti…

Ve örneğin, bugün yecelttiğiniz ve göklere çıkardığınız Sultan II. Abdülhamit bile, sizin sandığınız ölçüde şeriatçı bir kimlik ve kişilik değildi. Neyi, kime karşı savunuyorsunuz? O’nun, dönemin koşulları içinde İngilizler’e karşı bir siyaset olarak kurguladığı “İslamcı” politikaya bakarak, Sultan’ı taassup içinde bir kimlik ve kişilik mi sandınız? Dince neredeyse dünyanın en büyük tefekkür sahibi kişisi olarak nitelendirdiğiniz,

Said-i Nursi’yi “Delidir” diyerek tımarhaneye attıran
Sultan II. Abdülhamit değil mi?

Bu zıtlıklar bir yana; Atatürk’ün getirdiği değerler dünyasına baktığımız zaman;
geçmişin eleştirisi yerine, günümüze bakıp, o değerler dünyasından bugünün
geri kalmış toplumları olarak ve elbette kendi gerikalmışlık düzeyimizin içinde değerlendirerek, Atatürk’ü ve O’nun aydınlanma ideolojisini nereye koyabiliriz,
bunu düşünmeye değmez mi?

Atatürkçülük’ü tabu biçimine getirmeye çalışanlar olduğu söylenir sık sık… Doğrudur. Belli dönemlerde, O’nu kalıp haline getirerek, tarihin dar bir alanına hapsedip bırakmaya çalışanlar hep bu ülkede olmuştur. Ancak, şunu söyleyelim:

  • Her şeyi bir yana bırakın: Atatürkçülük; akla, bilime, evrensel ve çağdaş değerlere, Türk Kültürü’nü içselleştirmeye, yurtseverlik duygularına yönelmiş ve ezilen uluslara antiemperyalist duruşuyla örnek olmuş
    bir harekettir.

  • Ben size hiçbir katı dogma bırakmıyorum
    İki şey emanet ediyorum; biri akıl, öteki de bilim!” 

diyen büyük Gazi’yle derdi olanın, akılcılıkla, bilimle, çağdaşlıkla, çağdaş ve evrensel değerlerle ve Türk kültürünün en aşağı yedi bin yıllık geçmişiyle bir derdi vardır.

Türkiye dünyanın en güzel ülkelerinden biridir ve her Türk, O’nu yurtseverce duygularla sever… O’nu başının üzerinde yükseltir. Bütün yurttaşlarını, hiçbir etnik, dinsel ve mezhepsel ayrıma bakmaksızın; yasalar, kamu düzeni ve toplumsal yaşam içinde
eşit görür. Bunun güvencesi, bütün dinsel inanışlara ve inançsızlığa eşit uzaklıkta olan çağdaş hukuksal ilkelerdir.

Devlet; din üzerinden siyasal bir yapılanmaya yönelmez.

O yurttaşını ya da bu yuttaşını; ırkı, dini, cinsi, bağlı bulunduğu boy, aşiret kimliğine bakmadan eşit görür…

Bu yaklaşımlarla derdi olan var mı?

Varsa bilin ki; o yalnız Atatürkçülük’ün değil, evrensel değerlerin de karşısındadır.
Çünkü Atatürkçülük, geri kalmış ve akıl devrimini kaçırmış olan Türkler’in
bu değerlerle buluşmasını sağlayan büyük bir devrimci dönüşüm hareketidir.

O nedenle, günümüzde Atatürkçülük; Rönesans ve Reform Hareketlerini yaşayamayarak; bırakın bu değerler düzenini, Sanayi ve giderek de Bilişim devrimini bile gerçekleştirmiş güçlü devletlerin karşısında, ezilen geri kalmış ulusların kendilerini onlara karşı savunmasını ilkesel olarak içselleştirmiş bir karşı duruş hareketinin adıdır.

Ancak bu karşı duruşu, yalnız yayılmacı duygulara karşı askeri ve siyasal düzende engellemekle yetinmez… Geri kalan ulusların geri kalmışlığını, onların tarihsel süreçte Aydınlanma değerlerini; bu değerler sistemi üzerine binmiş olan Sanayi Devrimi’ni
ve bunun arkası sıra gelen bütün modernleşme çabalarını kaçırmalarına bağlar.
Onları bulundukları noktadan alıp;

– kuldan birey, sonra da yurttaş yaratmayı;
– tebayı ulusa çevirmeyi;
– tanrısal bir öze dayanan kişi egemenliğini ulus egemenliğine dönüştürmeyi amaçlar…

  • Gerçek demokratik cumhuriyetin ancak ulus devlette,
    ulus haline gelmiş yurttaşlar topluluğu tarafından yaratılacağını bilir…

Pekala, günümüzde Atatürkçülük nerede?
O’nun geldiği düzey ve içinde bulunduğu koşullar nelerdir?

Derhal yanıtlayalım:

  • Günümüzde Atatürk, yalnız ve yalnız, milletin temiz vicdanındadır.
    O, her an her yerde belirebilir:

Türkiye Türktür, Türk kalacak! Yaşasın Türkiye, Yaşasın Atatürk,
Yaşasın Atatürkçülük” diye atılan naralardadır Atatürk…

Toplumun nefes alışında, ayak seslerinde; gece uyurken rüyalarındadır.
Artık O’nu koruyacak hiçbir yasaya, kurala gerek yoktur. Kim ne kadar vuruyorsa Atatürk’e ve Onun değerlerine; her vuruşta dipdiri yerden fışkıran diri bir filizdir Atatürk, vicdanlarda açan…

O’nun yeşerdiği bahçe o denli bakir, temiz ve coşkuludur ki;
bir vurana, bin yerden seslenir:

“En büyük Türk, Atatürk” diye…

Bugün; hem kabile ya da aşiret düzenini savunup, hem de çoğulcu demokrasinin
bir gereği olarak bu yapıyı olumlu görenler var ya!

Nasıl ki; “Köre gözlük” diyoruz, onlara da tarihe şaşı bakmalarını engellemek için
ayrı bir gözlük vermek gerekiyor.

Eğriyi doğru, doğruyu da eğri olarak görmemeyi başarırlarsa,
emin olun her şey daha yerli yerine oturur…

Şimdi birileri ve o birilerinin oluşturduğu topluluklar yeni savruluşlar yaşıyorlar…
Heyecanla, bulundukları yerden haykırıyorlar:

Yeni Osmanlılık….
– Osmanlı Düzeni…
Gerçek demokrasiyi yaratacak olan şeriat!

Kör, doğruya eğri baktıktan sonra; demokrasinin şeriatla olabileceğini savunan
bir kişi, Atatürkçü olsa ne olur, olmasa ne olur…
Hani derler ya; kumaş çok eskimiş, dikiş tutmaz…
En iyisi, “Koyver” gitsin…
Su akar, yolunu bulur nasılsa…

Kemal Arı 
27.11.2013, İzmir