Günlük arşivler: 30 Ekim 2013

TÜRBAN ÖZGÜRLÜK DEĞİL ESARET ÖRTÜSÜ !


Dostlar
,

AKP tüm Türkiye’yi türbana saracak bu gidişle..

Elini veren kolunu kurtaramıyor..

Önce üniversitelerde kız öğrencilere.. dediler..

Geldiğimiz yer ortada..

İğrenç bir siyaset.. Din duygularını siyasete alet etme..

Emperyalizmin maşalığını sürdürme..
ABD ürünü Yeşil Kuşak ideolojisinin araçlığı..

Siyasal islamın = siyasallaş(tırıl)mış islamın = emperyalizmin güdümüne girmiş islamın = ılımlı islamın = emperyalist sömürüyü örten islamın…

meşrulaştırma aracı..

Türban Seyyit Kutup projesi.. Elezher kökenli :

  • İSLAM SİYASALLAŞACAK; SİMGESİ DE TÜRBAN OLACAK!

ABD güdümünde Yeşil Kuşak Doktrininin 1968’de Mısır’da aldığı karar bu..

Türban adeta gökten zembille indirildi, tümüyle politik..

  • Türbanın Din – Allah – Kuran ile zerre ilgisi yok!

Osmanlı’nın son halifesi Abdülmecit efendi ve kızının (ve de torunlarının) fotoğrafına bakar mısınız??

Turban_ve_Halifenin_kizi

Yazıklar olsun…

Türkiye Aydınlanmasının daha alacağı çooook yol (yıllar!) var anlaşılan..

Aşağıdaki metin ne denli ustalıkla ve kaynaklara dayalı olarak, bilimsel temelde
Türban oyununun içyüzünü sergiliyor.. Sayın Dr. Doğu Perinçek‘in kaleminden..
Dikkatle okunmalı, düşünülmeli üzerinde uzun uzun….

Sevgi ve saygı ile.
30.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==================================

Bağımsız ve Aydınlık Türkiye için görev başına! [28 Ekim 2010]
İşçi Partisi’nin Türban bildirisi büyük ilgi görüyor!
 Turban_posteri_IP

Doğu Perinçek 
İşçi Partisi Genel Başkanıİşçi Partisi tarafından yurdun dört bir yanında dağıtılan “Türban Özgürlük Değil,
Esaret Örtüsü”
başlıklı Genel Başkan Doğu Perinçek’in kaleme aldığı bildiri
büyük ilgi görüyor. Bildiri metnini aşağıda sunuyoruz.

TÜRBAN ÖZGÜRLÜK DEĞİL ESARET ÖRTÜSÜ !

Değerli Yurttaşlar,

ESARET ÖZGÜRLÜĞÜ OLMAZ

“Türban özgürlüğü” diye bir özgürlük olabilir mi?
Eğer ağanın marabası olmak özgürlük ise, türban da özgürlüktür.
Şeyhin ayağına yüz sürmeye özgürlük diyorsanız, “türbana da özgürlük” demeye devam edin.

  • Cariyelik özgürlükse, türban da özgürlüktür. 

Kulluğa, cariyeliğe geri dönüş özgürlüğü yoktur ve olamaz!

Özgürlük, Ortaçağ ilişkilerinden kurtulmaktır. Kadın açısından özgürlük,
eşitliğe kavuşmak, toplumun çalışan, üreten, yaratan, onurlu üyesi olmaktır.
Özgür bir toplum kurmak isteyen bir parti veya insan, türban ve özgürlük kavramlarını
yan yana getiremez. Bu, esaret özgürlüğünü savunmaktan başka bir şey değildir.
Özgürlükleri Ortaçağ kafasıyla yeniden tanımlamaya kalkarsanız,
yeniden kul olursunuz; cariye olursunuz.

KUR’AN HUKUKUN KAYNAĞI OLAMAZ

  • Kur’an da türban emri yok; doğru. 

Ama Kur’an da türban emri olsa, bu emir uygulanacak mı?

Kur’an’da “hırsızın elini kesin” emri var. Uygulanıyor mu; uygulanabilir mi?

Kur’an’da “kadına mirastan yarım pay verin” emri var.
Uygulanıyor mu; artık uygulanabilir mi?

Kur’an’da “Dört kadın almak” caiz.
Hangi onurlu kadın, dört kadından biri olmayı kabul eder?

Kur’an’da kölelik var; cariyelik var.
Hangi babayiğit uygulayabilir?

Kur’an’da “İslam’dan vazgeçeni öldürün” emri var.
Nerede bulabilirsiniz o celladı?

GÜNÜMÜZ TOPLUMUNU KUR’ANLA YÖNETEMEZSİNİZ !

  • Demokratik bir toplumu, Tevrat’ın On Emriyle;
    İncil’den ayetlerle, Kuran’la yönetemezsiniz. 

O nedenle türban konusunda Kur’an’a gönderme yaparak yürütülen tartışmalar,
tarih bilgimizi genişletir ama hukukun kaynağı olamaz.

Devletin temel düzenlerini din esaslarına göre belirlemeye kalkmak, bütün demokratik ülkelerde Anayasaya aykırıdır. Dahası en katı yobaz bile, günümüz toplumunu Nisa suresine,
Ahzab suresine veya Bakara suresine veya başka bir sure ve ayete dayanarak düzenleyemez. Buna kalkmak, deveyle ticaret yapmaya benzer ve artık mümkün değildir.
İslam, birçok İslam âliminin de belirttiği gibi, tarihseldir. Tarihin dışında hiçbir şey yoktur.

Hz. Muhammed, dünya tarihinin en büyük devrimcilerindendir.

İslamın düzenlemeleri, 7. yüzyıldan 15. yüzyıla dek dünya ölçeğinde bir devrimin hukuku idi.
İslam, yeryüzü uygarlığının merkezi ve önderi oldu. Ama o çağ arkada kaldı.
Bugün 21. yüzyılda yaşıyoruz. Günümüz toplumunu, 7-15. yüzyılın hukukuyla yönetemezsiniz. Yönetirim diyenler açıp kutsal kitapların her cümlesini yeniden okusunlar.

  • Bugünün siyasetini, ekonomisini, kültürünü, bilim hayatını,
    Tevrat, İncil veya Kur’an’la yönetebilecek bir sihirbaz yoktur.

Bunu Tayyip Erdoğan da yapamaz; Abdullah Gül de yapamaz;
Fethullah Hoca da yapamaz.

Halkı aldatmaktadırlar.

CİNSELLİĞE VURGU YAPAN KÖLECİ KÜLTÜR

Türban, kadının cinselliğine vurgu yapan bir kültürün simgesidir.

Türban, kadını insan yerine koymayan, onu yalnız cinsel bir nesne olarak gören bir anlayışın aletidir.

Eski köleci Yunan ve Roma kültürü böyle idi. Bütün Ortaçağ karanlığında bu yaşandı.

Asilzadeler kadını cinsel köle yaptılar; kadını kafesin arkasına kapattılar.

Bugün çürüyen emperyalist-kapitalist kültür de, kadını yeniden cinsel bir nesne durumuna düşürdü. Bu açıdan, kadının göbeğini açarak dolaşması ile türban aslında aynı kültürün işaretleridir.

Biri örterken, diğeri açmaktadır. İkisinde de, “Bu gördüğünüz veya göremediğiniz cinsel nesnedir.” bildirisi vardır. Türban, kadını hor gören, kadının kişiliğini
kabul etmeyen bir kültürün simgesidir. ;

Türban giyen kadınları elbette incitmiyoruz; onlar bizim insanlarımızdır.
Ama onlara değer veriyorsak, gerçekleri söylemek zorundayız.
O kardeşlerimizi ve eşlerini üzmeden, saygı göstererek cesaretle ve yılmadan
bu doğruları anlatmak, bir insanlık borcudur; bir uygarlık görevidir.

Türban, çalışan, başı dik, kişilikli, çağdaş Türk kadınına yakışmıyor;
çağımızda hiçbir toplumun kadınına yakışmıyor. Bu gerçeği kadınlarımıza, erkeklerimize, gençlerimize anlatmaktan vazgeçemeyiz.
Vazgeçenlere yazıklar olsun diyoruz.

Soruyoruz  : Toplum nasıl özgürleşecek, insan onuru nasıl gelişecek,
kadın nasıl hayatın her alanında eşitliğe kavuşacak?

TÜRBAN SOSYETE ÖRTÜSÜDÜR

Türbanla tarlada çapa yapamazsınız, yapan yok.
Türbanla zeytin çırpamazsınız, çırpan yok.
Türbanla fabrikada çalışamazsınız; hemşirelik, ebelik yapamazsınız.
Türban, çalışan, iş yapan kadının örtüsü değildir.

  • Türban, sağlığa aykırıdır. Doktorlar söylüyor:
    Yara yapıyor, pişik yapıyor; sıkıntı veriyor; kadına eziyettir.

Türban, sosyete örtüsüdür.

Çalışan kadının örtüsü, baş örtüsüdür; yemenidir, eşarptır, şapkadır vb.

PARMAKLARDA 50 MİLYARLIK PIRLANTALAR

Dikkat edilsin, türbanın asıl sahipleri, parmaklarında 50 milyarlık pırlanta yüzükle dolaşanlardır.

Hz. Muhammed’in bir çulu, bir de kırık testisi vardı.
Sofradan yarı aç kalkmayı öğütlüyordu.
Altına tamah etmedi. Mekke’nin yoksullarını, zulme uğrayanları örgütledi.
Bir de, şu türban bayrağını açan AKP erkânına ve hanımlarına bakınız:
Göğüslerinde Amerikan bayrağı. Gözlerini para hırsı bürümüş.
Sarayların eşyalarına bile göz koydular.

Parmaklarında 50 milyarlık pırlantalarla dolaşıyorlar.
Çocuklarına gemicikler alarak kendilerine benzetiyorlar; kıyıyorlar onlara da.

Türban yobazlığının tepesinde oturan BOP Eşbaşkanı’nın yasadışı servetinin
20 milyar Doları bulduğu saptanıyor.

  • Bu saltanat ve şatafat düşkünleri, fakiri fukarayı türbanla, tarikatla, yobazlıkla kendilerine kul yapmaktadırlar. Hakikat budur!

Türban, milletin hakimiyetine karşı, mafya ve tarikat milyarderlerinin saltanatının örtüsüdür.

RAHİBE ÖRTÜSÜ

Tarihimize bakalım, ne köyde, ne kasabada, ne de sarayda türban yoktur.

Yemeni vardır, başörtüsü vardır, ferace vardır, çarşaf vardır, eşarp vardır,
peçe dahi vardır, ama türban yoktur.

Nenelerimizin, annelerimizin resimlerine bakalım, kitapları karıştıralım,
türbanı Türk tarihinde bulamazsınız.

Ama Sümer ve Asur mabetlerinde, Katolik rahibelerinin başlarında bulabilirsiniz.

  • Türban, bir rahibe örtüsüdür. Bu tarihsel bir gerçektir.

Kim, niçin bu gerçeğe kızmakta veya söylemekten korkmaktadır?

KADINA TÜRBAN ASKERE ÇUVAL

Tayip Erdoğan, en sonunda bir İspanya gezisinde,

  • “Velev ki siyaset simgesi” diyerek, türbanı siyasete alet ettiklerini itiraf etmişti.

Hangi siyasete?

  • Türban, Yeşil Kuşak siyasetinin ve bugün Büyük Ortadoğu Projesi’nin örtüsüdür. 

 

Türbanı bayrak yapan kara siyaset, Irak ve Afganistan’da milyondan fazla Müslümanı katletti; Müslüman kadınlara tecavüz etti; Ortadoğu uygarlığını yağmaladı; Müslümanların yaşadığı ülkeleri böldü, bölüyor. Türban, bu zulmü örtüyor.

  • Türban, 1970’lerden sonra Türk toplumuna dışardan dayatıldı.

Hepimiz yaşadık bunu.
Kadınlarımızın başına türban geçirenler; askerimizin başına da çuval geçirdiler.

SÖZDE LAİKLERE BİR ÇİFT SÖZ         :

Büyük sermaye sahipleri, laikliği özünden kopardı.
Laiklik, dünyanın her yerinde kralların padişahların saltanatına karşı,
halk hakimiyetinin ideolojisi olarak ortaya çıkmıştır.

Laiklik, halkın krallara ve beylere karşı iktidar savaşının siyaseti idi.
Türkiye’de de saltanata karşı mücadelenin bayrağı oldu.
Ancak Atatürk Devrimi’nden vazgeçilmesinden sonra burjuvazi,
laikliği yoz hayatın, meyhaneciliğin maskesi olarak kullandı.
Şimdi bundan da vazgeçtiler; “türban özgürlüğünü” savunuyorlar.
Bir kısım sosyal demokratlarımız, en sonunda toplumun bütün meselelerini
Kur’an’a dayanarak tartışır noktaya geldiler.

Tarikatların minderinde çağdaşlık mücadelesi veriyorlar.

Çağdaş toplumu kurma mücadelesi, Ortaçağ kaynaklarına yaslanarak yürütülemez.

Emperyalizme ve gericiliğe karşı 7-15. yüzyılın ideolojisiyle mücadele edeceklerini sananlar, günümüzdeki hazin manzaranın sorumlusudurlar ve yarınlara ışık tutamazlar.
Günümüzün demokratik çağdaş toplumu, dünyanın hiçbir yerinde dinsel kaynaklara
gönderme yaparak kurulmamıştır. Kutuplardan Ekvatora kadar, geleceğin toplumu da
dinsel kaynaklara göre kurulmayacaktır.

  • Atatürk gibi devrimci olalım, yoksa bu süreç türbanda durmaz,
    kadınlarımızı cariye yaparlar.

BAĞIMSIZ ve AYDINLIK TÜRKİYE İÇİN GÖREV BAŞINA!

Cumhuriyet Devrimi’nin Değerli Yurttaşları,

Hür Fikirli, Hür Kültürlü, Hür Vicdanlı Öncülerimiz,
Yakınmayı, sızlanmayı bırakalım!
Haydi görev başına!
…….

90. yılında Cumhuriyet


90. yılında Cumhuriyet

Tansel_Colasan

Tansel Çölaşan
ADD Genel Başkanı

Ülkemiz bugün, yalnızca içerideki sosyo-ekonomik sorunlarla değil, aynı zamanda bölgesel ve küresel sorunlarlada karşı karşıya. Tüm dünyada barış ve güvenlik içinde yaşam anlayışını, bunun etkilerini, sosyal ve siyasal patlamaları izliyoruz.
Toplumların demokrasi içinde akılcı ve adil yönetim ihtiyacı her zamankinden daha çok. Gerçek demokrasi, yani (sayısal) çoğunluğun (sayısal) azınlığa tahakküm etmediği, çoğunluğun değil, çoğulculuğun esas olduğu katılımcı demokrasi isteği öne çıkıyor. “Sandıktan çıktım, dilediğimi yaparım” görüşünün katılımcı demokrasi anlayışı ile bağdaşmadığı artık gözle görülüyor. Özgürlük ve eşitlik temelinde çağdaş bir demokrasiden başka çıkar yol olmadığı deneylerle anlaşılmış bulunuyor.

Ülkemizde de geçtiğimiz HAZİRAN ayında (2013) TAKSİM’de çevresel tepki ile başlayan, sonrasında siyasal boyut kazanarak tüm illere yayılan olaylarda;
halkın özgürlük ve eşitlik istemi, Demokrasi istemi, giderek laik-çağdaş Cumhuriyete
ve Atatürk’e sahip çıkma İRADESİNE DÖNÜŞTÜ. Ve HALK, İktidarın son 10 yılda toplumu sürekli bölerek, ayrıştırarak sürdürdüğü yönetim biçimine ve Cumhuriyeti itibarsızlaştırarak yıkmaya, vatanın bütünlüğünü, milletin birliğini yok saymaya ve kendi ahlak kurallarını halka dayatmaya yönelik siyasetine DUR dedi.

Şimdi burada ayrıntılara girmeden önce bir PARANTEZ AÇMAK İSTİYORUM.
Az önce ülkemizin bölgesel ve küresel sorunlarla da karşı karşıya olduğunu söyledim.Gerçekten bugün ülkemiz, 1980’lerden beri süregelen emperyalist bir saldırı altında. Ulus devlet- üniter devlet- laik- devlet yapımız hedefte. Önce küreselci, özelleştirmeci liberal ekonomik politikalarla ULUS devletin ekonomik yıkımı başladı ve 2000’li yıllarda (son 10 yılda) tamamlandı. Bugün ekonomisi çökmüş, dışa bağımlı sıcak para ile yaşayan bir AÇIK PAZARIZ. Şimdi sıra siyasal YIKIMDA. Bugün bu süreci yaşıyoruz. Nedir bu siyasal yıkım? Üniter/ merkezi devlet yapısının sonlanması. ÖNCE yerel yönetimlere yetki genişliği, sonra özerklik, daha sonra, büyük Kürdistan için toprak vereceğiz. Plan bu.

Öte yandan İdeolojik olarak laik devlet modelinin yerini 1980’lerde önce Türk- İslam sentezi, sonra ILIMLI İSLAM aldı.

  • Şimdi ise dolu dizgin şeriata gidiyoruz.

Neden mi? Büyük Ortadoğu Projesinin bölge ülkeleri için çizdiği yol haritası belli:

– Ekonomi: Liberal ekonomi (açık pazara uygun)
– İdeoloji: Siyasal islam (demokrasi istenmiyor)
– Siyaset: Sınırların yeniden çizilmesi (anlaşarak-ya da-işgalle)
– Projenin amacı: BATI’nın özellikle ABD’nin Asya’ya açılan bu bölgede denetimi elinde tutmasını sağlayacak yönetimler, (oluşturmak ya da) ve tabi yeni bir İsrail = Büyük Kürdistan’ı kurmak.
– Proje: Bölge ülkelerindeki YERLİ unsurlar eliyle, anlaşarak ya da işgallerle yürütülüyor.
– Hesap tutuyor mu?
– Bazen tutmuyor SURİYE’de olduğu gibi. PARANTEZİ KAPATIYORUM.

  • 2002’de iktidar olan AKP bir misyon partisidir.

Uzun süre (yetmez ama evet)çilerle oluşturduğu basın, ele geçirdiği KURUM ve KADROLAR ve yarattığı SERMAYE gruplarının desteği ile GÜÇLENİRKEN DEMOKRAT GÖRÜNDÜ. Ne zaman YARGI’yı ele geçirdi, zorbalığı başladı.

  • Tüm muhalifleri düzmece davalarla zindanlara attı.

Hukuksuzluk öne çıktı. Halkın tepkisizliğine ya da korkutulmuş olmasına dayanarak hızlandı. Bir yandan Laik Cumhuriyet’in tüm kazanımlarını teker teker yok ederek
bir şeriat diktatörlüğüne giden yolun yapı taşlarını döşerken,
bir yandan da sistemi meşru kılacak “yeni” bir anayasayı yaşama geçirmek üzere, bölücü terör örgütü ile masaya oturdu ve vatan, millet üzerinden ucu,
Büyük Kürdistan‘a varacak yolda ödünler vermekten çekinmedi.

Bununla da yetinmedi. Kendi ahlak kurallarını halkın yaşam alanına dayatmaya kalktı. Son Demokrasi paketi geçtiğimiz ay açıklandı:

Yine, iktidarın, özel hedefi için atılan adımlar ve yitirdiği oyları telafi edecek yeni
bir seçim sistemi. Yine terör örgütüne vaadedilenlerden “şimdilik” kaydı ile verilenler, Ve halka daha çok DEVLET ŞİDDETİ getirecek bir yasa değişikliği var.
Oysa halk laik cumhuriyet sayesinde (kötüde işlese de) yarım yüzyıllık deneyimle demokrasi kültürüne sahiptir; Demokrasinin yalnızca seçimlerden ibaret olmadığını, sandıktan çıkmış olmanın keyfi yönetime gerekçe olmayacağını, hak ve özgürlüğe saygı ve eşitliğin Demokrasinin temeli olduğunu – Bugün hem bu değerlerin – hem de bu “bilinci” kendisine veren çağdaş cumhuriyetin tehlikede olduğunu görüp O’na sahip çıkmaya karar vermiştir.

Sonuç olarak : Halk demokratik rejimden geri adım atılmasını istemiyor.
Halk Türkiye’nin hem bölgesel bir dış savaşa girmesine, hem de içerideki etnik – dinisel – mezhepsel çatışmalara karşı Laik Cumhuriyet’in temel ilkelerinden ödün vermeden,
bu vatanda kardeşçe, birlikte yaşamak istiyor.

  • Halk, yeni” Anayasa oyununa DUR diyor. 

İktidar biran önce halkın haklı sesine kulak vermeli, demokrasiyi kendi işine geldiği gibi değil, olması gerektiği gibi “kuralı” ile işletmeli, kendi özel hedefini, halkın isteği doğrultusunda ve yasal zemine çekmesi, vatanı-milleti ayrıştıran dayatmacı-bölücü-yanlış politikalardan vazgeçmeli,

  • “Yeni Anayasa” oyununa acilen son vermelidir.

Tansel Çölaşan
ADD Genel Başkanı

BURUK KUTLAYIŞ


BURUK KUTLAYIŞ

Portresi_gulumseyen

Prof. Dr. D. Ali ERCAN
 

 

 

Değerli arkadaşlar,

90 yıl önce Emperyalizmin işgaline başkaldırarak, büyük özverilerle, kanla, irfanla kurulan Türkiye Cumhuriyeti, bugün kuruluş felsefesiyle uyumlu olmayan bir gidiş içindedir.

  • “Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır,
    fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet payidar kalacaktır.” 

diyen Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk’ün eserlerine, düşüncelerine ve gelecek için beslediği umutlarına milletçe yaraşır olabildiğimizi, 29 Ekim Cumhuriyet Bayramını
bu anlamda sevinçle, övünçle kutlayabildiğimizi söyleyecek durumda mıyız?

Hayır !

Ülkemiz değişik eksenlerde sürekli ayrışmalara, çatışmalara itilmekte, bilimden, teknolojiden, sanattan, üretimden alıkonmakta, gelecek kuşaklarımızın
gideremeyecekleri çok değerli zaman yitirilmektedir. Hemen bütün alanlarda
Dünya ortalamasının altında kalan ve İnsansal Gelişmişlik Sıralamasında (HDI)
90 ülkenin ardından gelen Türkiye;

Emperyalizmin “Demokrasi, insan hakları, özgürlük” kavramlarıyla süslü siyasal, ekonomik, kültürel tuzaklarına düşerek, Kurucu felsefeden, Bilimsel akıldan,
“Bilimin Rehberliğindeki Ulus Devlet anlayışından” gitgide uzaklaşıyor, borçlanıyor, değerli yaşam kaynaklarını elden çıkarıyor, ülke bütünlüğünü tehdit eden emperyalist istemlere karşı direnemiyor ve “geleceği umarsız” duruma düşüyor.

“Yurtta Barış, Dünyada Barış” idealinin seçkin (mümtaz) temsilcisi
Mustafa Kemal Atatürk’ü anladığını sanan, “Atatürkçü geçinen” aymazların,
Atatürk’ü hiç anlamak istemeyen sapkınların ve Atatürk düşmanı işbirlikçilerin,
hainlerin elinde adım adım karanlığa, belirsizliğe, çöküntüye giden, gelişkin uygar milletler arasındaki onurlu yerini alamayan  “ortalama” ve “sıradan” bir ülkenin*
Kuruluş Bayramını gönül burukluğu ile kutluyoruz.

buruk_yuzlu

 

 

 

 

 

 

 

 

Sevgilerimle. æ

*) Şimdi -ortalama ve sıradan- oluşumuz bile 90 yıl önce atılan temellerin üzerinde bulunduğumuz içindir; yani Laik Cumhuriyetin sayesindedir. Eğer Cumhuriyet Kurulmasaydı, şimdi daha da aşağılarda, Bangladeş, Afganistan veya Sudan, Mısır ayarında bir ülke olurduk.. 

ÖZEL HASTANELERDE % 200 FARK ALINMASI NE DEMEKTİR??


ÖZEL HASTANELERDE % 200 FARK ALINMASI NE DEMEKTİR??


Dr. Ahmet SALTIK

ADD Bilim Kurulu
www.ahmetsaltik.net

Böylesine serbest piyasa denebilir mi?
Devletin memesinden düşmeyen “zavallı” sermaye!
Peki bu ultra lüks hastanelerde SGK ayrıca % kaç fark alınmasını uygun bulursa
özel sağlık sektörüne yeter?? % 300, 400, 500?? O zaman kamu kesiminde
nasıl ve ne nitelikte hizmet verilecek?? Asıl onların batırılmasına mı sıra gelecek? Rakipsiz serbest piyasa mı yaratılacak? Hani Liberal ekonomi?
Rekabetsiz, devletin memesinde, eli yurttaşın cebinde sermaye konsorsiyumları ile..
Bu arada SGK’nın yükümü ne olacak?
Zorunu genel sağlık sigortası işlevsiz mi kalacak!

Aşağıda bir “paran kadar sağlık” öyküsü okuyacaksınız.
Kısır döngüye dolanmış gidiyor..
SGK’nın ödediği bedeller salt özel hastanelere mi yetmiyor?
Bizim de öğretim üyesi olduğumuz Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi hastanelerine yetiyor mu? Hayır.. 2500 dolayında yatağı olan Türkiye’nin en büyüğü hastane işletmelerimiz “zararda” !

Bir de “5 yıldızlı otel standardında hastaneler” yapılıyor (Ankara’da 18 Eylül 2013’te Etlik’te ve 22 Ekim 2013’te Bilkent’te temelleri atıldı..), yabancı sermaye ortakları ile yandaşlar zengin edilecek!) “şehir hastaneleri” adı altında.. Devletin Anayasa’ya aykırı olarak karşılıksız tahsis ettiği hazine arazilerinde.. Bu binalara 30 yıllığına kiracı olmayı yine Devlet yükümleniyor. Yetmedi, % 70 doluluk güvencesi veriyor Devlet!?..
Yurttaşını hasta edip bu “5 yıldızlı sağlık uzay üsleri“ne (!) yollayacak herhalde!?)

 

sehir_hastaneleri

Böylesine serbest piyasa denebilir mi?

Devletin memesinden düşmeyen “zavallı” sermaye!

Peki bu ultra lüks hastanelerde
SGK ayrıca % kaç fark alınmasını uygun bulursa özel sağlık sektörüne yeter?? % 300, 400, 500??

O zaman kamu kesiminde nasıl ve ne nitelikte hizmet verilecek??
Asıl onların batırılmasına mı sıra gelecek? Rakipsiz serbest piyasa mı yaratılacak?
Hani Liberal ekonomi? Rekabetsiz, devletin memesinde, eli yurttaşın cebinde sermaye konsorsiyumları ile..

Bu arada SGK’nın yükümü ne olacak?
Zorunu genel sağlık sigortası (GSS) işlevsiz mi kalacak?!
Pekiiii, bunca yüksek SGK farkını kim ödeyebilecek??
SGK primlerine = ek vergiye ek oldukça yüksek primli özel sağlık sigortası yaptırabilenler ya da bu farkları cebinden ödeyebilecek ölçüde zenginler..

Demek ki kimlere yapılıyor bu hastaneler; garip – gurebaya değil, değil mi?

Şu AKP’nin RTE’sinin – RTE’nin AKP’sinin dilinden düşürmediği garip – gureba halkımız nereden sağlık hizmeti alacak??

SGK’nın gerçekçi olmayan, maliyetin altında geriödeme yaptığı kamusal sağlık kuruluşlarından.. Ayakta kalabilirlerse, iflas etmezlerse, batıp kapatılmazlarsa..
Veee, SKG’nın bedelini ödediği nitelikte!
Ya da SGK’nın ödediği bedele uygun nitelikte!

ABD sağlık modeli gözler önünde.. Yüz milyarlarca $’ı yutan ama halkın hala
50 milyonunu (1/6 nüfus) sağlık güvencesi dışında tutan, sağlık göstergeleri dünyada 37. sıralara dek gerilemiş bir ABD.. Yuttuğu 2,5 trilyon $ /yıl müthiş kaynağa karşın (dünyadaki toplam sağlık giderinin yaklaşık yarısı!) sefil ve vahşi..
ABD Ulusal gelirinin 1/6’sıyla semiren fakat hala vicdansız ve acımasız..
Ama kapitalist ve liberal, çoook kârlı özel sağlık sektörü ile ilaç – tıbbi teknoloji üreticileri için..

Başkan Obama bile bu Majino hattını aşamıyor.. ABD bütçesi felç edilebiliyor sermayenin Kongre’deki sözcüleri eliyle.. Devlete şantaj yapılıyor en ağır ve ahlaksız biçimde!

ÇÖZÜM                    :

  • Sağlıkta piyasa ekonomisinden vazgeçeceksiniz. 
  • Sağlık hizmetleri kamusal olacak.
  • Aslı – özü KORUYUCU SAĞLIK HİZMETLERİ – SAĞLIKLI TOPLUM olacak.
  • O zaman çoook pahalı olan sağaltıcı sağlık hizmetlerine gereksinim azalacak. Bunu da büyük ölçüde bütçeden karşılayabile-ceksiniz. 
  • Özel sağlık sektörüne yersiz ve haksız ayrılan kaynaklar ekonominin
    öbür kulvarlarına kaydırılarak daha verimli kullanılabilecek..
  • Kalkınma hızlanabilecek.. Hem de ek olarak, yaratılan “sağlıklı toplum” itkisiyle.

Peki bu kokuşmuş ve akıldışı (irrasyonel), gözü doymaz talan düzenini ne adına sürdüreceğiz?

Kapitalizmin ve babası Adam Smith‘in gül hatırı ve aziiiz ruhları hatırına mı?
Hiç gerek yok, olanak da yok!
Çünü liberalizmin babası ADAM SMITH, günümüz neo-liberallerinin saptırdıklarının tersini yazmıştı ünlü kitabı “The Wealth of Nations” da (1776)  :

 

  • “SAĞLIK HİZMETLERİ, PİYASAYA BIRAKILAMAYACAK DENLİ  ÖNEMLİ,
    KRİTİK HİZMETLERDİR.”

– Neo-liberal tosuncukların keyfi kaçacak ama gerçek böyle..
– Büyük büyük …dedenizin kemiklerini sızlatıyorsunuz haberiniz ola..
– Çıkmaz sokaktır.. Moneter (salt parasal yöntemlerle) çıkış yoktur bu yolda..
– Herkes aklını başına almalı ve Türkiye, koruyucu sağlık hizmeti omurgalı
Kamusal ağırlıklı sosyal sağlık hizmetlerine geri dönmelidir..
– 1961’de Prof. Nusret Fişek‘in öncülüğünde 27 Mayıs Devrimcilerinin getirdiği SOSYALLEŞTİRİLMİŞ SAĞLIK HİZMETLERİNE.. 224 Sayılı Yasa düzenine..
-Önünde sonunda oraya dönülecek, geciktikçe sermayeye aktarılan kamu kaynakları (vergilerimiz!) büyüyecek, halkın yoksullaşması ve sağlıksızlaş(tırlıl)ması da!

Marş marş!

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.10.13

Dr. Ahmet Saltık
Ankara Üniv. Tıp Fak.
www.ahmetsaltik.net

Dipnot                              :

Sağlık Bakanı, müezzinoğlu Mehmet bey, işsiz kalan (!?) 7000 Yunan doktora patron olmaya, Türkiye’de iş vermeye heveslenmiş.. Göçmen (“suyun ete geçesi”!) damarı kabardı herhalde! 7000 de çevirmen; 14000! Yunanistan’dan 2. bir iç göç alımı (mübadele – “exchange” değil; “import” !) dalgası daha!

Bakan Mehmet bey, “Büyük Şefi”nin hayallerinin izinden giderek uçuk – fantastik tasarımları bir yana bıraksın ve piyasada yaşam kurtarıcı depo penisilin yokuluğuna çare bulsun. Bir kutusu beş TL’den ucuz ama yaşam kurtarıcı bu ilacın kâr payı düşük, sermaye zahmet (tenezzül?!) edip bu öksüz ilacı (orphan drug!) üretmiyor..
Bakan bey ne yapabiliyor seyretme dışında??
Çok yazık!
Halkın sağlığı ile utanmazca oynanıyor..

===================================================================

SAĞLIKTA FARKLARIN ARTIRILMASI HAKKINDA

Farklar Nereden Kaynaklanıyor?

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK), verilen sağlık hizmetleri karşılığında kuruluşlara işlem başına bir bedel ödemektedir. Bu bedeller, SGK’nın Sağlık Uygulama Tebliği
(SUT) denilen listesinde yer almaktadır. Gerçekte SGK- SUT tarifeleri,
kamu kuruluşlarında verilen hizmetler için hazırlanmıştır.
Özellikle de devlet hastaneleri esas alınmıştır. Bu nedenle de, gerçek maliyetleri yansıtmamakta ve maliyetlerin altında bedeller ödenmektedir.

SGK- SUT bedelleri, genelde devlet hastaneleri için bile yetersiz durumdadır.
Özel kuruluşlar için ise tümüyle yetersizdir. Çünkü devlet hastaneleri personel maaşını maliyeden almakta, kira ödememekte, çeşitli vergi avantajları ve devlet subvansiyonlardan yararlanmaktadır. SGK’dan yapılan SUT ödemesi, gelirlerinin yalnızca bir bölümünü oluşturmaktadır.

Kabaca örnek vermek gerekirse, Sağlık Bakanlığı’nın toplamda SGK’dan aldığı miktar 2012 yılı için 14 milyar TL dolayındadır. Genel bütçeden aldığı ise 17 milyar TL dolayındadır. Yani toplamda oluşan 31 milyar TL dolayındaki gelir bütçesinin % 45’i SGK- SUT geliri olarak, % 55’i de genel bütçe geliri olarak oluşmaktadır. Başka bir deyişle, genel bütçeden aldığı gelir, SGK- SUT miktarına göre % 21 daha fazladır.
Bir anlamda, SGK- SUT bedeline göre genel bütçeden % 21 daha fazla fark almaktadır. Bu fark, kira ödememe, vergi ayrıcalıkları ve diğer desteklerle % 150’nin üzerine çıkmaktadır. 

Özel Kuruluşlarda Durum Nedir?

Özel kuruluşlar, yalnızca SGK’dan SUT bedelini alabilmektedirler. Eğer hastadan fark almazlarsa, bu bedelle aynı zamanda personel giderleri, kira, vergi ve tüm öbür bedelleri karşılamak zorundadır. Bu ise olanaksızdır. Bu durumda, devlet hastanelerinin yalnızca % 45 geliri kadar gelirle, tüm ihtiyaçlarını karşılamak ve faaliyetlerini sürdürmek durumunda kalırlar ve yarışamazlar.  Doğal olarak da iflasa sürüklenirler ve kapanırlar. Zaten bir bölümü  bu şekilde faaliyetine son vermiş durumdadır.

Farkların Öyküsü Nasıl Gelişti?

Durum böyle iken, bir önceki Sağlık Bakanı Recep Akdağ, nedendir bilinmez, özel
kuruluşların fark almaması konusunda diretti. Bu durum, özel kuruluşların ortadan kalkması anlamına geliyordu. Sonuçta, lütfedildi ve % 20 fark alabilmeleri kabul edildi. Sonraları, bu oran yoğun yakınmalarla % 30’a çıktı. Yakınmalar doğal olarak dinmedi,
tıp merkezleri için % 30’da kaldı, özel hastanelerde ise gruplanarak % 30- % 90 arasında kabul edildi.

Yakınmalar yine dinmiyor. Çünkü özel kuruluşlarla devlet hastaneleri arasında hala büyük bir gelir açığı var. Özel kuruluşların, devlet hastanelerinin gelir düzeyine erişebilmesi için, en az % 121- % 150 dolayında fark almaları gerekiyor. Geçmesi için demiyoruz, yalnızca bu düzeye gelebilmeleri için. Daha iyi olabilmeleri için ise, daha fazla fark almaları gerekiyor. % 200 ve daha fazlası gibi. Kalitede yarışan bazılarına,
% 200 fark da yeterli değildir.

Doc.Dr. Pasa Göktaş
pasagoktas@gmail.com via yahoogroups.com to hekimforumu

Cumhuriyet Bayramının 90. yıldönümünün düşündürdükleri


Cumhuriyet Bayramının 90. yıldönümün
ün düşündürdükleri

Portresi_gulumseyen


Onur Öymen

Cumhuriyetimizin 90. Yıldönümünü büyük bir coşkuyla kutluyor, onun kurucusu olan Büyük Atatürk’ü bir kez daha şükranla, gururla ve saygıyla anıyoruz.

 

İngiltere tarihinde bir kere cumhuriyet kurulmuş, o da yalnızca 9 yıl yaşamıştır. Fransa’da 1. Cumhuriyet 12 yıl, ikinci cumhuriyet 4 yıl, 3. Cumhuriyet 70 yıl, 4. Cumhuriyet 70 yıl yaşamıştır. 5. Cumhuriyet 55 yıldan beri yaşıyor. Fransız tarihinde
90 yıl yaşamış cumhuriyet yok.  İspanya’nın 1. cumhuriyeti 1,5  yıl, 2. cumhuriyeti
8 yıl yaşamıştır. Almanya’nın Weimar Cumhuriyeti yalnızca 14 yıl yaşamıştır. Cumhuriyetimizin 90 yıldan beri varlığını sürdürmesi onun ne denli sağlam temeller üzerine kurulduğunun bir göstergesidir.

Bu sağlam temellerin kurulmasına öncülük eden Büyük Atatürk’ün
Cumhuriyetle ilgili kimi görüşleri şunlar:

• Cumhuriyet rejimi demek, demokrasi sistemiyle devlet şekli demektir. (1933)

• Cumhuriyet, yüksek ahlaki değer ve niteliklere dayanan bir idaredir.
Cumhuriyet fazilettir. (1925)

• Türkiye Cumhuriyeti mesut, muvaffak ve muzaffer olacaktır.
29 Ekim 1923 (Nutuk II, S. 814-15)

• Son senelerde milletimizin fiilen gösterdiği kabiliyet, istidat, idrak, kendi hakkında
kötü fikir besleyenlerin ne kadar gafil ve ne kadar tetkikten uzak görünüşe düşkün insanlar olduğunu pek güzel ispat etti. Milletimiz haiz olduğu özelliklerini ve liyakatini hükûmetinin yeni ismiyle medeniyet dünyasına daha çok kolaylıkla göstermeğe muvaffak olacaktır. Türkiye Cumhuriyeti, cihanda işgal ettiği mevkie lâyık olduğunu eserleriyle ispat edecektir.

•Benim naçiz vücudum bir gün elbet toprak olacaktır, fakat Türkiye Cumhuriyeti ilelebet yaşayacaktır. Ve Türk milleti emniyet ve saadetinin kefili olan prensiplerle medeniyet yolunda, tereddütsüz yürümeğe devam edecektir. 1926

• Gelecek nesillerin Türkiye de Cumhuriyetin ilanı günü, ona en merhametsizce
hücum edenlerin başında, cumhuriyetçiyim iddiasında bulunanların yer aldığını görerek şaşıracaklarını asla farz etmeyiniz! Bilâkis, Türkiye’nin münevver ve cumhuriyetçi çocukları, böyle cumhuriyetçi geçinmiş olanların gerçek zihniyetlerini tahlil ve tesbitte hiç de tereddüde düşmeyeceklerdir.

Atatürk bunları söylüyor. O dönemin ünlü Fransız siyasetçilerinden, Bakanlık, Başbakanlık ve Meclis Başkanlığı yapmış olan Eduard Herriot 1933 yılında
Atatürk’ün davetlisi olarak Türkiye’yi ziyaret ettikten sonra yayınladığı izlenimlerinde özetle şu görüşleri dile getiriyor:

Gazi’nin reformları eski Türkiye’yi ortadan kaldırdı. Artık fes yok, kadınlar yaşmak takmıyor, Artık tekkeler yok.

Yaşlı Osmanlı İmparatorluğu’nu genç ve aktif bir Cumhuriyete dönüştüren reformları tanımlamak kolaydır.

Devletin resmi dini yoktur. Medreseler, Şeriat kaldırılmıştır. Türkiye laik olacaktır. Kararlarını dini esaslara göre veren, istisnai usullerle kapitülasyonlara haklılık kazandıran Şeriat mahkemeleri kaldırılmıştır.

Aileyle  ilgili hukuksal sorunlar medeni kanunla halledilmiştir.”

80 yıl önce yabancı devlet adamları Türkiye’yi böyle görüyor.

Bugün Atatürk’ün Cumhuriyetini sona erdirip 2. bir cumhuriyet kurmak isteyenler var. “İkinci Türkiye Cumhuriyeti” başlıklı kitap yazan yabancılar var.
Atatürk dönemini her vesileyle eleştirip cumhuriyetin temel değerlerini sarsmak isteyenler var. İçeride laiklik karşıtları, dışarıda Atatürk’ün tam bağımsızlık düşüncesinden rahatsız olan bazı yabancılar Cumhuriyetimizi yıpratmak istiyorlar.

Başaramayacaklardır.

Atatürk’ün kurduğu çağdaş, laik, uygar, özgür ve bağımsız Türkiye Cumhuriyeti ebediyen yaşayacaktır.

O’nun dünya görüşünü bir yaşam biçimi olarak benimseyen Türk milletinin
ezici çoğunluğu, O’nun eserine sonuna dek sahip çıkacaktır.

Saygılar, sevgiler.
29 Ekim 2013

Onur Öymen

29 EKİM 2013; İZMİR GÜNDOĞDU


29 EKİM 2013; İZMİR GÜNDOĞDU

Ceyhun_Balci_portresi

Dr. Ceyhun BALCI

Görsel

29 EKİM 2013, 

GÜNDOĞDU, İZMİR…

Önce izlenimleri paylaşalım! Yorumu en sona bırakalım!

Çok kalabalıktı İzmir Gündoğdu! Ne kadar mı? Bu alanda gerçekleşmiş önceki görkemli buluşmalar sağlıklı karşılaştırmaya olanak verir!

Bugünkü kalabalık, Mayıs 2007 Cumhuriyet Mitingi’ne eşdeğer yoğunluktaydı.

Görsel

Üç kişi, 50 metre ötedeki İzmir Tabip Odası flamasına ulaşamadık dersem kalabalığı tanımlayabilmiş olurum. Andımız’ın topluca okunması sonrasında biraz olsun seyrelen kalabalığı yarma şansı bulabildik de hedefe erişebildik.

https://plus.google.com/photos/113712996036446725753/albums/5940245827234800545

Bazı anlarda kalabalığın içinde sıkışıp kalma korkusu yaşadık.
Aynı duyguyu Mayıs 2007’de de yaşadığımı anımsıyorum.

Bugünkü kalabalığın sayısını en iyi Gündoğdu üzerinde dönüp duran polis helikopteri belirlemiştir. Ancak, söylediklerine değil de bir yerlere yazdıklarına erişilmelidir
bugünkü Gündoğdu kalabalığının gerçek sayısını öğrenmek için.

İnsan selinin içindeki çaresizlikle düşüncelere dalmak da kaçınılmaz oldu!
Bunca insan neden buradaydı? Hiçbirisini zorlayan herhangi bir güç yoktu!
Oraya gelmeleri için birilerince parasal destek de verilmiş değildi.
Bindirilmiş kıtalar olmadıkları çok açıktı!

Gündoğdu bir ortak paydaydı! Özenle incelendiğinde alanı dolduranların toplumun her kesiminden insanlar olduklarını anlamak güç değildi! Ancak, her birisi yaşamdaki kimliklerini alana gelmeden önce bir yerlerde bırakmışlardı.

Atatürk’e, çağdaşlığa, Cumhuriyet’e, vatana, namusa daha kısa ve öz deyişle insanlığa sahip çıkma ortak paydası Gündoğdu olmuştu bu insan seli için! Çünkü 29 Ekim’di!

Burada toplanan insan selini kimliklendirmede geleneksel sağ-sol eksenli
siyasi terminoloji uygunsuz aygıt olurdu!

Hiç kuşkusuz alanda partililer de vardı! Ama, bu tarihsel kalabalığı oraya toplayan bir güç değil ama “güçbirliği”ydi! İzmir Cumhuriyet için Güçbirliği Platformu’nun
bu başarısı alanı dolduran insan selinin arayışlarına da ışık tutmuş olmaktaydı
bir bakıma.

Önümüzde bir dizi seçim var! Gündoğdu’da bugün yaşanan coşkunun gücü bu seçimlere de mutlaka taşınmalı! Bu başarı için mucizeler yaratmaya gerek yok!

  • Atatürk’te ve Cumhuriyet’te birleşmek başarının anahtarıdır!

Umarız ve dileriz ki; siyaset bu iletiyi almıştır!
Almakla kalmayıp, gereğini yapacaktır!

Çare GÜÇBİRLİĞİ!

Ceyhun BALCI, 29.10.2013

Görsel

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ


ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Naci_Bestepe_portresi

 


Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

 

 

İĞNESİZ
Cumhuriyet Bayramımızın 90. yılı tüm Cumhuriyet sevdalılarına
kutlu olsun.

 
CİNS
Ricciardone, “Hakan Fidan sadıktır”
Ne cins?
 
BULUŞTULAR
APO ve RTE, gerici-bölücü HDP’nin kuruluşuna mesaj göndermede buluştular.
Aşk Brüksel’de başlamıştı…
 
OKULSUZLAR
Marmaris’in 507 nüfuslu OSMANİYE Köyü, hiç okulu yokken beşinci cami için başvurdu.
Baş vurun, ama taşlara…
 
SARIKLILAR
THY’de sarıklı – cübbeli işe gelmeler başladı.
Bu AKP de çok liberal canım. Şapkayı hala yasaklamadı…
 
SÜSLÜMAN
AKP’li Kahramanmaraş Milletvekili Sevde BEYAZIT,
Hacca gittikten sonra başını açamayacağını, TBMM’ne türbanlı gireceğini açıkladı.
Hacdan önce az inançlı bacı,
Hacdan sonra inançlı Hacı Bacı…
 
İÇKİCİ
Egemen Bağış’ın Kutlu Doğum Haftası’nda kaldığı Londra Hilton’daki
içki hesabı astronomik çıktı.
Helal alkol almıştır…
 
TANIKÇILIK
Adalet Bakanlığı, gizli tanıkları dinlemek için tam donanımlı sekiz seyyar ekip oluşturdu.
Adaletimiz uçtu uçtu…
 
YAĞLAMA
FETO 12 saat hastanede kaldı,(iki sayfa isim listesi tutarında) mesaj yağdı.
Yağcılık dediğin böyle olmalı…
 
KAMUSAL
Gnkur.Bşk.lığı, terörist eylemlerini internette yayımlayıp
savcılığa bildiriyor.
Kamu görevini iyi biliyor…
 
AVM
RTE, “Yol medeniyettir, yol için cami bile yıkarız.”
Açılımı;
Bizimkiler Taurus AVM’yi yapmışsa rant için medeniyeti anımsarız…
 
ÖRTÜ
Başbakan AVM açılışı yaparken iç çamaşırı mağazasının vitrini örtüldü.
Türbanlı vitrin
 
REKABET
RTE,”Yeşil konusunda bizimle kimse rekabet edemez”
Nerede millette yedi hesap açacak yeşil…
 
GÖRÜŞME
Kılıçdaroğlu, ABD Büyükelçisi ile 2s 40 dk. özel görüşme yaptı.
Sonraki eşbaşkanlığı mı kaptı?..
 
FAŞİZAN
‘Ben yaptım oldu’ tavrı ne kadar yanlışsa, ‘ben istemiyorum olmayacak’ tavrı da o kadar yanlıştır, faşizandır.
Kim söylemişse ağzına sağlık.
‘Heykele ucube, bayrama yasak, göstericiye ölüm, 3. köprü,
Taksime cami’ diyen bunları duymalıdır…
 
SAVAŞÇI
AKP’li İsmet Uçma, “Gezide 72 düvelle savaştık, Çanakkale’de olduğu gibi.”
Bu adam ANZAK‘lardan gelme…
 
RAHATSIZ
Bekir Bozdağ, “Bu yollardan rahatsız olan varsa, yoldan geçmeyecekler.”
Vatandaştan rahatsız olan varsa, iktidara gelmeyecekler…
 
UYDU
ABD Ulusal Güvenlik Ajansı’nın (NSA) dinlediği liderlerden
tepki göstermeyenler; İngiltere Başbakanı ile bizim Başbakan ve Cumhurbaşkanı.
Ya uyumlu, ya uydu…
 
OSMANIM
Savcıların Osmanım’ı, basında hakkında çıkan haberlerden incinmiş, sansür istemiş.
Lafı mı olur Osmanım,  sana kim katil, p..enk, yalancı dermiş…
 
İSTİKRAR
Çocuklara cinsel istismarda (Yılda 250 bin ile) dünya üçüncüsü olduk.
İstikrarı AKP ile bulduk…
 
ONUR
RTE’nin oğlu Bilal, İçişleri Balkanı Güler ile birlikte İHL yeri için incelemelerde bulundu.
Bakanın onuru…
 
EKSİK
Rize Fındıklı’da, savcılık 800 kişi için GEZİ soruşturması başlattı.
Nüfus idaresinden tüm ilçenin listesini almalıydı…
 
DİKTATÖR
“Eğer bu ülkede bir diktatör varsa buyursunlar sandık yoluyla indirsinler”
Emriniz olur.
29 Ekimde birleştiler, indirecekler..

Cüneyt Arcayürek : 90 Yıl Sonra


90 Yıl Sonra

portresi

 

Cüneyt Arcayürek

 

Kadının yüzünü başını açan Atatürk’ün kurduğu Cumhuriyet’in 90’ıncı yılında, günlerdir halkımız: …başları açık iken yüzleri şah mıydı ki, türbanla şahbaz olacak kadın milletvekillerinin, örtülü başla özgürlüğe kavuştuklarını içeren… …kapalı kadınla evli liderlerine hoş görünmeye çabalayan açıklamalarını izliyor. Dalkavukluğun çeşidi var, böylesi de var. Kadını 2002’den önceki yaşam koşullarına götüren, bugünlere zıt, özlenen dünya geri gelse; şu sıralar ağızları kulaklarında türban özgürlüğü türküleri
söyleyen AKP’li üç kadın vekil var ya; ilk önce onların, başlarını açarak, ohh nihayet
gerçek özgürlüğe kavuştuk diye nutuklar atacaklarından kuşkunuz olmasın!

Önümüzdeki perşembe günü türbanlı başlarıyla Meclis’e geleceklerini ilan eden, sadece başlarını örtmeleri geriye, arş geriye diye Osmanlı tarzında marşlar söyleyen AKP’nin başlarına yeterli gelmez, amaçlarını kesmez! Bayan vekiller: Baş kapalı ama
boyundan aşağıya topuğa değin giysiler olmazsa olmazzz!..Baştan tırnağa nasıl kapalı olacağız diye dert etmesinler: Gün aşırı gazetelerde çıkan fotoğraflara bakabilirler.

TV’lerin canlı yayınlarında görünen Çankaya’daki ile mitinglerde eşi Başbakan’ın yanında halka el sallayan, çiçek atan hanım ablalarına bakarak, onları model alabilirler…
***
Benim bir beklentim var:
Türban yakındır; bakanlara, doktora, hâkim ve savcılara, hemşireye, memura kadar devletin hemen her kademesine çöreklendiğine göre… …açıklamalarına göre AKP’ye yatkın Ajda Pekkan ile daha mutedil Sezen Aksu; AKP sözcüsü Hüseyin Çelik’in
yerden yere vurduğu yarı çıplak giysileri üzerine bir de moda olacak ipekten türban
oturttular mı… …RTE demokrasisindeki yarım yamalak yaşam özgürlüğünün
yeme de yanında yat gayrı!

Kendi hesabıma; mademki türban dinci AKP’nin simgesi değildir de kadına İslamın  tanıdığı bir simgedir, dinci bugünkü iktidarın hâşâ alameti farikası da değildir…
Öyleyse erkek vekiller de başlarında takke, sırtlarında cüppe, Meclis oturumlarına katılmalarına olanak tanımlanmalı diyorum. Meclis Başkanı Çiçek Cemil açıklamadı
mı türbanı Meclis içtüzüğü engellemiyor diye. Türbana olmayan yasağın erkeklerin
giyim kuşamlarına uygulamasını… …bakın açıktan söylüyorum işte; dostu düşmanı çatlattığını Başbakan’ın, bakanların açıkladığına göre özgürlük o denli genişmiş ki ülkemizde; toplumun “artık bu kadarı da yeter be” diye sokaklara, meydanlara döküldüğü şu günlerde… …RTE ileri demokrasisine yakıştıramıyorum vesselam!
***
İleri mi gittim acaba böylesi önerilerde bulunarak? Oysa güneşli günler göreceksiniz
çocuklar deyip duruyoruz: Yok hayır! 19 Mayıs 1919’da Samsun’da doğan güneşin tutulduğu alacakaranlık günlerdeyiz… Kadınlarımız başında türban, boydan tırnağa dek kapalı. Varsın erkekler de takkeli, cüppeli olsun tartışmaları kapıda.

Cumhuriyet’e kurulduğu günden beri düşman o çevrelerin, bugünlere uzanan kuyrukları; ah diyorlardır şimdi içlerinden… Bir de şapka yerine Osmanlımıza özgü fes gelse geri!
Hatta çarşafı da özgür kıldı kılacak diye savunuların temel dayanağı olan kılık kıyafet özgürlüğünün içeriğine de ruhuna da rahmet!
***
İlk Meclis’in bir oturumunu yöneten Mustafa Kemal, kürsüdeki “Yahu bir laiklik sözüdür gidiyor, ne menem bir şey bu?” deyince: “Adam olmaktır beyefendi,
adam olmaktır” der.
Ah Mustafa Kemal ah! Kaldır da başını Anıtkabir’den bak başkentine.
Hâlâ adam olamayanların çoğaldığını göreceksin!
(Cumhuriyet, 29.10.13)