Alman Papazın Hikayesi Var da Türk İmamın Hikayesi Olmaz mı?


Dostlar.

ADD Genel Başkan Yardımcısı sevgili dotumuzSayın Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ,
adeta bir bayram armağanı yollamış! “Nedir?” denilecekse, yanıtımız,
“Aşağıdaki yazı!” dır.

Bu site okurlarının da Sayın Filazi’nin aşağıdaki düşündürücü makalesini okuduklarında,
bizim gibi bir duyumsama (hissetme) ve duygudurum (mood) içine gireceklerini umuyoruz. Ayhan hocayı usta klavyesi (kalemi!) için kutluyor,
“Bayram’da da” ülkemizin ağır sorunlarına çözüm aranışının sürmesini diliyoruz..

Papazın / İmamın hazin öykülerine ek olarak;

– örneğin 3-4 günde, 1 yıl içindeki toplam hayvan kesiminin 1/4’ünü (yaklaşık 3 milyon) kesmenin anlamını ve sonuçlarını..
– Hayvan stokumuzun buna elverip vermediğini,
– Kesilen hayvan dokularının tümüyle değerlendirilip değerlendiril(e)mediğini
– değerlendiril(e)meyeceğini, yüz milyonlarca dolarlık kaçınılmaz israfı
– muazzam çevre kirliliğini, zoonozları
(hayvanlardan insanlara geçebilen 200 hastalığı)
– kesimleri neden kesimevlerinde (mezbahalarda) yapmadığımızı,
– “Kurban” ın ille de bir hayvan kesmek anlamında olup olmadığını,
bu anlamda edimin salt Hacca gidenlere yükümlendiğini,
– Geniş anlamda “her tür hayır – iyilik -bağış” ın da “kurban” olduğunu..
– Diyanet’in hurafe üretmeyi bırakıp (Prof. İ. Arsel’in ünlü sözü)
  halka gerçek İslamı neden analatıp / anlatmadığını..

(Lütfen, “Kurban” gerçekte nedir? Hayvan kesmek dince zorunlu mu??
başlıklı yazımıza bakılması.. 16.10.12;
http://ahmetsaltik.net/s=kurban%C4%B1n+ger%C3%A7ek+anlam%C4%B1&submit=Ara)

Listeyi daha çok uzatıp korteksinizi ısıtmayalım – keyfinizi kaçırmayalım..

“Bayram” da

1. Hapisaneleri,
2. Yaşlı Huzurevlerini
3. Çocuk Esirgeme Kurumu çocuk yuvaları

ziyaret edelim.. Sonra “küresel ısınma”nın cömert (!?) sonbahar doğasını
ve şehitlikleri – mezarlıkları..

Kolay gele..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 14.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Alman Papazın Hikayesi Var da Türk İmamın Hikayesi Olmaz mı?

ayhan filazi

Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ
ADD Genel Başkan Yardımcısı

Son günlerde özellikle de “demokratikleşme paketi” (!) adı altında kadınların pakete sokulduğu yeni ileri demokrasi (!) önlemlerini gördüğümde aklıma hemen
Alman Papaz Martin Niemöller’in öyküsü geldi.

Hitler faşizmini çok güzel özetleyen ve artık klişeleşen Papazın yküsünü hemen herkes biliyor. Hani “Naziler önce komünistleri tutukladılar; komünist değilim diye ses çıkarmadım. Sonra Yahudileri tutukladılar, Yahudi değilim dedim, sesimi çıkarmadım. Sosyal demokratları tutukladılar, savunmak bana mı kaldı dedim, sesimi çıkarmadım. Sıra bana geldiğinde çevrede tutuklanmama ses çıkaracak kimse kalmamıştı..” diyen papaz.

Aslında bir iç hesaplaşma ve pişmanlığı yansıtan bu sözler, sonraki kuşaklat için kulağa küpe niteliğinde ama insanoğlu başına gelmeden bilemiyor. Bir musibet bin nasihatten iyidir örneğii!

İleride Alman Papazın bir benzeri bizde de çıkar mı diye düşündüm. Elbette %99’unun Müslüman olarak ileri sürüldüğü Türkiye Cumhuriyeti’nde böylesi bir papaz çıkma olasılığı çok zayıf olacağından, belki bunun yerine bir Türk İmam çıkıp şöyle dese :

“Önce devrimcilik ruhunu yok ettiler, ses çıkarmadım. Çünkü devrim o dönemde Stalin’in komünizmiyle eşdeğerdi ve ben komünist değildim. Sonra halkçılığı öldürdüler. Varsın ölsün dedim. Nasılsa her mahallede bir milyoner yaratacaklar, mahallenin ağası olur bize de bakar dedim. Sonra devletçilik ortadan yitti.
Doğal, yok olur dedim. Modası geçti, devir rekabet ve neo-liberal ekonomi devri, komünizm bile bundan dolayı çöktü dedim. Sonra laiklik “faili meşhur” kişilerce
suikaste kurban edildi. Varsın olsun, dedim. Benim başörtülü bacımın da örtünmeye hakkı var, ufacık bir bez parçasıyla niye uğraşırlar, zaten dinimiz de bunu öyle emrediyormuş.. dedim. Sonra ulusalcılığı götürdüler. Yine ses çıkarmadım.
Varsın gitsin yoluna ne o ırkçılık ayakları falan, her gün “Türk’üm” diye bağırmalar..
Hem bu ülkede başka halklar da yaşamıyor muydu? Zorla kimseyi Türk yapamazsınız zaten. En son Cumhuriyeti alıp götürdüklerinde de sustum. Ama susmam yetmedi, benden onun aleyhine yalancı tanıklık yapmamı istediler. “Din adamıyım yalan söyleyemem” dediğimde ise beni de alıp götürdüler. Beni savunacak hiçbir kurum da kalmayınca anladım ki, Kemalist devrim bizim özgür ibadet yapmamızı ve
barış içinde yaşamamızı sağlayan gerçek bir rejimmiş
ve bunlar bizi kandırıyormuş.”

Biliyorum ki, buna karşı çıkacak kimi arkadaşlarımız, “O sözü söyleyecek en son kişiler imamlardır..” diyecek. Ancak Dolmabahçe Valide Sultan Camisinin müezzinine neler olduğunu anımsatırım.

Yukarıda duruma geldik mi gelmedik mi elbette tartışılır. Ama Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu istencinin (iradesinin) ortaya koyduğu Kemalist ilkeler bir bütün olarak değerlendirilmedikçe ve bir bölümünü alıp öbürlerini özümsemezsek,
sonucun ne olacağı belli. O nedenle Kemalizm’i bir bütün olarak algılamalı
ve ideolojisine saygı duyduğumuz kişiler yargılanırken yaptığımız itirazları,
hoşumuza gitmeyen kişiler yargılanırken de göstermeli ve odak nokta “Herkes için adalet” olmalıdır. Kimi hukuk kurumlarına herhangi bir davadan dolayı “lanet okurken”, başka davalarda “sonuna dek gidilmelidir” diyen kişinin sonu, yukarıda söz ettiğimiz Papazın veya imamın sonundan farklı olmayacaktır.

Böyle giderse ve Gezi olaylarından sonra gençlerin verdiği ileti,
alması gereken kişiler – kurumlar tarafından alınmazsa,
en sonunda iş o noktaya gelecektir.
Bundan hiç kimsenin kuşkusu olmasın.
Uyarması bizden. (14.10.13)

Prof. Dr. Ayhan FİLAZİ
ADD Genel Başkan Yardımcısı

Alman Papazın Hikayesi Var da Türk İmamın Hikayesi Olmaz mı?” hakkında bir yorum

  1. Rıza GÜNER

    ALMAN PAPAZIN HİKAYESİ TÜRKİYE’DE ŞÖYLE GERÇEKLEŞMİŞTİR!..

    1960’lı yıllarda Alevilere karşı AHLAK MÜCADELESİ yapıldı… Aleviler devlet ve toplum hayatından silindiler.

    1970’li yıllarda MANEVİ KALKINMA SEFERBERLİĞİ YAPILDI… Sosyalist ve Komünistler de devlet ve toplum hayatından silindiler.

    1980’e doğru AĞIR SANAYİ HAMLEMİZ başladı… Merkez Sağ ve Merkez Solun altı oyuldu… Enteller de devlet ve toplum hayatından silindiler.

    1980’de SESSİZ VE DERİNDEN GİTME HAREKETİ başladı… 12 Eylül’le iktidara gelindi; Devlet, Belediye ve Özel Sektör Personeli içinde TAM BİR TÜRKLEŞTİRME VE SÜNNİLEŞTİRME DÖNEMİ BAŞLADI… Devlet Sünni Kürtler’den de vazgeçti; Sünni Kürtler de devlet ve toplum hayatından silindiler.

    1990’lı yıllara doğru ÖZGÜRLÜK VE DEMOKRASİ MÜCADELESİ BAŞLADI… Çeşitli ekonomik ilişkilerle,aile ve akrabalık ilişkileriyle ve Askerlerin desteğiyle hala iktidara tutanan Atatürkçüler ve Askerler de devlet ve toplum hayatından silindiler…

    Ayhan bey, Alman Papaz; Yahudilerden, Komünistlerden, Sosyalistlerden, Sosyal Demokratlardan, Liberallerden ve kendisinden yani insanlardan söz eder… Bir düşünce sisteminin ya da bir siyasal doktrinin uygulanmasından söz etmez… Ayrıca dünyada hiçbir düşünce adamı, “halkçılıktan, milliyetçilikten, laiklikten vazgeçmişler,” biçiminde düşünmez ve bir düşüncenin bütünselliğinden söz etmez.

    Her düşüncenin, her düşünce sisteminin bütünselliği; “bana ne verdi, İNSANA NE VERDİ?” denilerek irdelenir, araştırılır ya da tartışılır…

    “KEMALİZM, ALEVİLERE NE KAZANDIRDI?” Hiçbir şey kazandırmadı; Yezit’ten bu yana “BİR TEK FERDİ CANLI BIRAKILMAYA…” denilen Alevilik aleyhindeki soykırım fetvalarını dahi kaldırmadı. Alevi Kürtleri yok etmek için Koçgiri ve Dersim katliamlarını yaptı.

    Kemalizm, Anadolu’nun kadim halklarına; Ermenilere, Süryanilere, Ezidilere,Rumlara ne kazandırdı?.. Hiçbir şey kazandırmadı. Hiçbirine yaşama hakkı tanımadı; ya kendini inkara zorladı; ya tehçirle ya mübadeleyle kendi vatanlarından kovdu… Bütün vatandaşları Türk ve Sünni olan bir ülke kurmakta ısrar etti.

    Kemalizm, Sünni Kürtlere ne kazandırdı?.. Hiçbir şey kazandırmadı. 1980’de Sünni Kürtlerden de vazgeçti… Dört bin köyde iki milyon insanın evini yakarak, Türk ve Sünni olma idealini gerçekleştirmekte en gözü kara dönemini yaşadı.

    Kemalizm, Türk ve Sünnilere ne kazandırdı?.. Hiçbir şey kazandırmadı… Bir Ulus’un kendisinden daha küçük ve daha zayıf Ulusları ezerek, asimüle ederek, inkar v e yok ederek gelişmeyeceğini, ileri gitmeyeceğini, özgür ve bağımsız olamayacağını kanıtlamakla kaldı.

    Cevapla

Rıza GÜNER için bir yanıt yazın Yanıtı iptal et

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir