Günlük arşivler: 11 Ekim 2013

Mudanya Antlaşması…


Dostlar,

Sayın Ahmet Gürel ile ADD Genel Yönetim Kurulu‘nda birlikte görev yaptık.
Halen ADD Bilim – Danışma Kurulu‘nda birlikteyiz. Başarılı bir İnşaat Mühendisi olan sevgili adaşımız, aynı zamanda derinlemesine bir Cumhuriyet tarihi araştırmacısı ve usta bir fotoğraf sanatçısıdır. Yüzlerce görsel Aydınlanma konferansı sunmuş (olasılıkla bizim 1450’yi bulan rakamımızı geçmiştir??), filmler çekmiş, sergiler açmıştır. Yaklaşık 10 yıldır da İzmir’de Uşakizade Latife Hanım Köşkü müdürüdür.

Görüldüğü gibi, Cumhuriyet tarihimiz bakımından son derece ciddi ve parlak bir başarı olan Mudanya Ateşkes Antlaşması‘nın 91. yılında, Cumhuriyet gazetesine başkaca makale yazan çıkmamıştır!?

Sevgili Gürel aşağıda bu tarihsel olayı ustaca özetlemiş. Biz yinelemeyelim.
Ancak şunu anımsatalım ki, Mudanya Ateşkesi bir anlamda Mondros Silah “Bıraktırması” Antlaşması’nın bit tür rövanşıdır. [“Bıraktırması” dedik, gerçek budur, çünkü tek yanlı olarak Osmanlı ordusuna silah bıraktırılmıştır.] Ardından Lozan Barış Antlaşması görüşmeleri başlatılmış ve izleyen yıl içinde, 1 yıl dolmadan,
6 Ekim 1923’te İstanbul, üzerinde  güneş batmayan imparatorluk olan (o zamanın ABD’si!) İngiltere’nin işgalinden kurtarılmıştır. Sultan Mehmet’in, 100 Yıl Savaşları ile iyice zayıflayarak içinden çürümüş Bizans’ın başkenti Konstantinapolis’i almasında, resmi tarihin alaladığı ölçüde bir fevkaladelik yoktur. Varsa bile, aynı Osmanlı, başkenti İstanbul’u bile işgalden koruyamamıştır.

İstanbul’u 2. kez ve gerçekten fetheden, Gazi Mustafa Kemal Paşa olmuştur.. ;
Bu tarihsel gerçeği yeni-Osmanlıcılar görmezden gelmek yerine saygı ve şükranla karşılamalıdırlar.

Sevgi ve saygı ile.
11.10.13, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Mudanya Antlaşması…

portresi

AHMET GÜREL 
Latife Hanım Köşkü Müdürü

 

 

“Büyük Taarruz” sonucunda İzmir’in Yunan işgalinden kurtarılmasıyla Türk ordusu Trakya ve İstanbul’a yöneldi. Aynı anda Türk ve İngiliz birlikleri çatışma noktasına geldiler. O sırada Gazi, İzmir’de Uşakizade köşkündedir. Köşk, başkomutanlık karargâhıdır. Yabancı devlet adamlarının biri gidip diğeri gelmektedir. 18 Eylül 1922 günü Fransız Yüksek Komiseri General Pelle, Gazi Mustafa Kemal Paşa’nın karargâhtaki konuğudur.

Yapılan görüşmeleri Paris’in “Le Temps” gazetesi başyazarı şöyle yorumlar: 

“General Pelle ve Amiral Dumesnil’in İzmir’de Mustafa Kemal Paşa’yla buluşmaları, durumun aydınlığa kavuşmasına çok yardım etti. Çeşitli kaynaklardan alınan çelişkili haberlerin aksine, Mustafa Kemal Paşa görüşünü değiştirmemiş. Misakı Milli’de belirtilen isteklere bağlı olduğu kanısına varıldı. Öte yandan Mustafa Kemal Paşa’nın siyasal bir gerçekçi olduğu ve Doğu sorununa barışçı çözüm bulmaya çalıştığı anlaşıldı.”

23 Eylül 1922 günü, Başbakan Poincore’nin mesajını getiren Fransız devlet adamı Franklin Boullion köşke gelecektir. Boullion’un getirdiği mesajda, “Mudanya’da bir ateşkes toplantısı yapılması”önerilmektedir. Gazi Mustafa Kemal Paşa, 29 Eylül 1922 günü “Müttefik” devletlere Mudanya ateşkes görüşmelerini kabul ettiğini bildirir.
İnönü Savaşları ve Batı Cephesi’nin muzaffer komutanı İsmet Paşanın,
3 Ekim 1922 tarihinde başlayacak görüşmelerde TBMM hükümetini temsili kararlaştırılır. Fevzi ve Refet Paşalar da görüşme boyunca heyette yer alırlar.

Ateşkes

İngiltere’yi General Harrington, Fransa’yı General Charpy, İtalya’yı da General Mombelli’nin temsil ettiği Mudanya görüşmelerinde, ateşkesle doğrudan ilgili durumda bulunan Yunan delegeler, görüşmelere katılmayıp açık denizde
bir İngiliz gemisinde beklemişlerdir.

Generallere Mudanya görüşmelerinin ilk gününü İsmet Paşa şöyle anlatır:

“Heyeti kabul ettim, masada yer gösterdim. Harrington’u sağıma aldım.
Fransa temsilcisini karşıma, İtalyan generali de soluma oturttum. Fakat ben generallere yer gösterirken onlar biraz şaşırdılar. Meğer başkanlığı ve müzakereyi yönetmeyi, kendileri için düşünmekteymişler.”

İsmet Paşa, ev sahibi durumunda müttefik devletler generallerine masada
yer gösterince, toplantıya kimin başkanlık yapacağı kendiliğinden çözüme kavuşur. Zaman zaman gergin anların yaşandığı, hatta görüşmelerin kesilmesi tehlikesinin doğduğu safhalar yaşanır. İsmet Paşa’nın masaya yumruk attığı ve Türk ordusunun yeniden harekât hazırlıklarına giriştiği görüşmeler, 11 Ekim 1922 tarihinde
uzlaşmayla sonuçlanır.

  • Mudanya’da TBMM siyasal bir zafer kazanmış ve Kurtuluş Savaşı
    fiilen sona ermiştir.

İstanbul, Boğazlar, Doğu Trakya savaşsız kurtarılmıştır. İstanbul’un TBMM hükümetine bırakılmasıyla Osmanlı devleti de başkentsiz kalmıştır. Böylece Türk yurdunun paylaşılması tasarıları sona ermiştir. 30 Ekim 1918 tarihinde “Mondros” Ateşkes Antlaşması’nın başlattığı yenilgi süreci, Mudanya’da geçerliliğini yitirmiştir.
Türk tarafına Lozan’da “bir barış antlaşmasının yapılması” için öneride bulunulmuştur. Atatürk’ün deyişiyle “milletin makûs talihini yenen” kader arkadaşı İsmet Paşa’nın Mudanya’daki bu başarısı, O’nun yalnızca bir asker olmayıp,
iyi bir diplomat olduğunun da kanıtıdır.

Osmanlı Devletinin 1897 Savaşı’nda Yunanistan’a karşı galip gelmesine karşın,
Batılı devletler masada Yunanistan sınırını hep büyütmüşlerdir. İlk kez, emperyalist ülkelerin öncülüğünde Anadolu’ya çıkan Yunanistan, Anadolu’da 1212 gün kalmış
ve Anadolu’nun her yanı kan gölü olmuştur. Bu kez, Mudanya’da müttefik işgalcilerin karşısında teslimiyetçi Osmanlı yerine küllerinden doğan TBMM ordularının komutanları vardır.

Sonuç

Mudanya Ateşkes Antlaşması, emperyalist ülkeler karşısında verilen Kurtuluş Savaşı’ndan sonra bize eşit koşullar sağlamıştır. Tam bağımsızlığı, “kayıtsız koşulsuz egemenlik” ilkesiyle elde etmenin büyük başarısıdır. İnönü, Mudanya’daki kazanımı, Lozan’da “yedi düvele” karşı sürdürerek, tarihteki onurlu yerini almıştır.

CHP milletvekillerinden açılım paketi isyanı: Karşıdevrimin paketi!


Dostlar
,

CHP’nin kurumsal kapsamlı tepkisinden önce 8 ulusalcı milletvekili (adları aşağıda) önaldılar ve AKP’nin açılım paketini apaçık karşıdevrim ilan ederek karşı çıktılar..

Cumhuriyet’imize omuz verdiler.

Çoook iyi ettiler..

Yüreklerine ve de beyinlerine sağlık..

Hepsi de çok iyi eğitimli ve bu konularda uzmanlık düzeyinde bilgi birikimleri var.
Doğruları söylüyorlar ve öngörüleri birikimlerine dayalı, bilimsel ve gerçekçi!

AKP’nin, Batı emperyalizmi güdümünde, maşaları PKK üzerinden pazarlıklarının – dayatmalarının ürünü olan sözde “açılım” ülkemizin ve ulusumuzun bölün(e)mez bütünlüğü için tam bir sinsi tahrip kalıbı..

Ayrıca bu açılım paketi iğrenç bir seçim yatırımı,
Balyoz zulmünü unutturma gündem oyunu ve
gayrı milli iktidar pazarlıklarının saklanamayan dışavurumu..

Bu ihanet girişiminin içyüzünü halka anlatmak gerek.. Çook etkin ve yaygın olarak..

  • CHP ve MHP’nin gereken ataklığı göstererek
    mitinglerle Türkiye’yi ayağa kaldırmaları gerek.

Bu girişim AKP’nin elinde patlamalı ve 30 Mart 2014 yerel seçimlerinde
bumerang etkisiyle AKP’nin kendisini vurmalı.. Bu eylemin stratejilerini
CHP ve MHP başta olmak üzere, tüm ulusalcı – cumhuriyetçi toplumsal güçler
“örgütlü akılla” sergilemeli..

Sevgi ve saygı ile.
11.10.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

CHP milletvekillerinden açılım paketi isyanı: Karşıdevrimin paketi!

3chpmilletvekili

CHP’deki ulusalcı milletvekilleri Meclis’te yaptıkları basın açıklamasıyla AKP’nin paketini karşıdevrimin son adımı olarak niteledi,
‘Laik rejimin kaldırılmasına izin vermeyiz’ dedi

CHP’li altı milletvekili, AKP’nin açıkladığı “Demokratikleşme Paketini”
bir karşıdevrim paketi olduğunu ve anayasaya aykırı olduğu savunarak,

  • “Bu düzenlemeleri Anayasa değişikliği yapmadan getirmek mümkün değildir. Hükümet anayasa suçu işliyor. CHP milletvekilleri olarak bizler,
    bu karşıdevrimi 
    kabul etmeyeceğiz.” diyerek karşı çıktı.

CHP’de ulusalcı duruşları ile bilinen

– Birgül Güler Ayman,
– Süheyl Batum,
– Dilek Akagün Yılmaz,
– Gürkut Acar,
– Ali Rıza Öztürk,
– Oktay Ekşi ve
– Ahmet Topbaş..

dün “Demokratikleşme Paketi”yle ilgili ortak bir basın toplantısı düzenledi.
Şevki Kulkuloğlu ile Ali Haydar Öner de açıklanan bildiriye imza attı.
Güler ve Batum tarafından okunan ve

  • “AKP on yıldır sürdürdüğü Türk Devrimi’yle hesaplaşmasının
    son adımlarını atmaktadır.” denilen bildiri şöyle:

‘AKP, dini inançları devlet işlerine katmıştır’

8 Ekim 2013 Salı günü ilgili yönetmelikte yapılan değişiklikle, “görev mahallinde başı açık olmak” koşulu kaldırılmıştır. Devlet hizmetlerinde dini ya da siyasi herhangi bir simgenin kullanılması, kamu uygulamalarında tarafsızlık ve eşit muamele ilkelerini zedeler; Cumhuriyet’in laiklik ilkesini ortadan kaldırır. Türk ulusu ve CHP bunu hiçbir zaman
kabul etmeyecektir.”

AKP, Türk ulusunu hedef almıştır

Andımız, kuşakları ortak toplumsal ve siyasal değerler çevresinde birbirine bağlayan
bir ulusal metindir. Başbakan’ın ve diğer kişilerin Andımız’daki ‘Türküm’; ‘varlığım
Türk varlığına armağan olsun’ ifadelerini ulusal kimliğin dile getirilişi olarak görmeyip ırkçılıkla damgalamalarını şiddetle kınıyoruz.

‘AKP, Cumhuriyet’in Harf Devrimi’ni hedef almıştır’

Değişikliğin önemi, AKP’nin PKK ile müzakereleri çerçevesinde “Türk Alfabesi”ni
fiilen “ortak alfabe”ye dönüştürme girişimi olmasında gizlidir. Değişikliğin anlamı ise Cumhuriyet’in en temel ilkesi olan ulusal devlet sistemini ve resmi dil Türkçeyi kırmaktan ibarettir.”

‘AKP, resmi dilimizi ve ulusal devleti hedef almıştır’

Siyasette ‘farklı dil ve lehçelerin kullanılması yönündeki düzenleme’, eğitimde
özel okullarda Türkçe’den başka kültürel dillerde eğitim yapılmasına genişletilmiştir.
Anadilde örgün eğitim yoluyla, etnikçi bir devlet ve toplum yapılanmasının
önü açılmıştır
.”

  • “Bizler, CHP milletvekilleri olarak, AKP’nin sahip olduğumuz ulusal varlığımızı,
    laik devlet ilkesi temelindeki hak ve özgürlüklerimizi ortadan kaldırmasına
    izin vermeyeceğimizi ilan ediyoruz.”

(http://www.aydinlikgazete.com/mansetler/26137-chp-milletvekillerinden-acilim-paketi-isyani-karsidevrimin-paketi.html, 10.10.13)

Emekli Oramiral Nusret Güner AYDINLIK’A konuştu: Sessiz kalan düşmandır


Emekli Oramiral Nusret Güner AYDINLIK’A konuştu:

Sessiz kalan düşmandır!

10guner

Emekli Oramiral Nusret Güner:

  • ‘Benim Genelkurmay Başkanım nasıl ses çıkartmaz?
    Yani kendisinden önceki Genelkurmay Başkanları çok kötüydü,
    kendisi sütten çıkmış ak kaşık’

Askerlere yönelik davalara tepki olarak Donanma Komutanlığı görevinden
istifa eden
emekli Oramiral Nusret Güner, Yargıtay 9. Ceza Dairesi‘nin
Balyoz kararlarına ilişkin çok sert açıklamalarda bulundu.

Aydınlık‘a konuşan Güner, Genelkurmay Başkanı Necdet Özel‘i olanlara sessiz kalmakla eleştirdi: “Bize bunu yapanlara kızmıyorum; düşman her şeyi yapar
ama benim adamın beni korumuyor, demek ki o da benim düşmanım.”

‘Türk Milleti uyan!’

Yargıtay’ın kararlarına hiç şaşırmadığını belirten emekli Oramiral Güner,

“Böyle bir düzenden başka bir karar beklenemezdi. Bu, adalet diye bir şeyin kalmadığını gösteriyor.” dedi. Cezaları onanan komutanların rütbelerinin sökülecek olmasına ilişkin üzüntülerini dile getiren Güner, Türk milletine şu çağrıda bulundu:

  • “Bütün yargıçlarımız, savcılarımız Türk milleti adına karar verdiklerini söylüyorlar. Ben buradan ‘Ey Türk Milleti, uyanın’ diyorum. Senin için canını feda etmeye yemin etmiş insanlara reva görülen bir durum değil bu. Ey Türk Milleti, senin adına karar verenler pırıl pırıl insanları mahvediyorlar, yasal olarak bir mekanizma kur ve bunları kontrol et.”

Yetkililere yazıklar olsun’

Güner, “Bizi bu duruma düşüren hainler, buna ses çıkartmayan yetkililer var.
Benim Başbakanım, meclisim, bakanlar kurulum var. Bu yetkilileri kınıyorum.
Yazıklar olsun diyorum onlara. Andımız konusunda da gördüğümüz gibi, muhalefet de iktidarla el ele vermiş ‘aman ikinci bir muhalefet oluşturmayalım’ derdinde. Bu yandaş muhalefet Türkiye’ye en büyük kötülüğü yapmıştır. Yandaş medyada ‘patronlar öyle ama emekçiler ne yapsın’ diyerek bu durumu geçiştiremeyiz. Herkes tavır koyacak, emekçisi de tavır koyacak. Yoksa acısını bu millet çekecek.” diye konuştu.

‘Sütten çıkmış ak kaşık’

Ergenekon, Poyrazköy, Askeri Casusluk gibi davalardan da farklı kararların çıkmayacağına inandığını söyleyen Nusret Güner, şöyle devam etti:

Deniz Kuvvetleri’nin belini kırdılar,
TSK’nın belini kırıyorlar,
maalesef buna sessiz kalanların başında benim Genelkurmay Başkanım geliyor.

  • Genelkurmay Başkanım nasıl ses çıkartmaz?

Yani kendisinden önceki Genelkurmay Başkanları çok kötüydü, kendisi sütten çıkmış
ak kaşık… Kesinlikle kınıyorum. Askerine sahip çıkmayanlar komutan olamazlar,
lider olamazlar. Emir verir ve kendi kendilerine uygularlar. İçim içimi yiyor.
Bize bunu yapanlara kızmıyorum; düşman her şeyi yapar ama senin adamın
beni korumuyor, demek ki o da benim düşmanım.”

Partiler, sendikalar ve kitle örgütlerinden ortak çağrı: 29 Ekim’de Tandoğan’a!


Partiler, sendikalar ve kitle örgütlerinden ortak çağrı: 29 Ekim’de Tandoğan’a!

9-29ekim

CHP, İşçi Partisi, ADD, TGB, Birleşik Kamu-İş ve DİSK başta olmak üzere çok sayıda kurum, AKP’nin paketine ve Andımız’ın kaldırılmasına karşı,
milyonları Tandoğan’a çağırdı. Ortak çağrıya üst düzey yöneticiler katıldı

“Cumhuriyet için Ankara Buluşması” sloganıyla toplanan siyasi partiler, sendikalar ve demokratik kitle örgütleri, yurttaşları 29 Ekim Cumhuriyet Bayramı’nda
Ankara Tandoğan’da olmaya çağırdı. Kutlama, Tayyip Erdoğan’ın paketine,
Andımız’ın kaldırılmasına ve Balyoz kararına da yanıt olacak.

‘Öncelikli hedef tam bağımsız Türkiye’!

Toplantıya;
– CHP Genel Başkan Yardımcısı Bülent Tezcan,
– İşçi Partisi Genel Sekreteri Serhan Bolluk,
– ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan

ve demokratik kitle örgütlerinin yöneticileri katıldı.

Açıklamayı Cumhuriyet Kadınları Derneği Genel Başkanı Av. Şenal Sarıhan okudu.

Öncelikli hedefin ülkemizi tam bağımsız yapmak olduğunu kaydeden Sarıhan, Türkiye’nin emekten, demokrasiden, özgürlükten ve birlikten yana kuruluşlarının temsilcileri olarak, Ankaralıları 29 Ekim’de Cumhuriyet Bayramı’nı kutlamaya Tandoğan’a çağırdıklarını söyledi.

‘Emperyalistlerin taşeronu olmayacağız’

  • Türkiye Cumhuriyeti’nin emperyalistlerin çıkarları için komşularıyla savaşın içine itilmesine karşı koyacakları söyleyen Sarıhan,
  • “Büyük Ortadoğu Projesi’nin uygulandığı bir coğrafya üzerinde bulunan ülkemizin, sömürgeci zihniyetin taşeronu olmasına izin vermeyeceğiz. Ülkemizde, bir avuç işbirlikçi dışında
    bütün milli sınıfların güçbirliği yaptığı
    milli ve halkçı bir iktidarı kuracağız.” dedi.

‘Etnik bölünmeye izin vermeyeceğiz’

Emeği en yüce değer sayan halkçı bir düzen kuracaklarını belirten Sarıhan,

  • “Kurtuluş Savaşı’nı verirken yaptığımız gibi birbirimizin kimliklerine saygılıyız.
    Etnik olduğu kadar din, mezhep ve tarikat temeli üzerinden bölünmeyi,
    karşılıklı cepheleşmeyi sakıncalı buluyoruz. Kuracağımız laik ve demokratik devlet, devlet işleriyle din işlerini ayıracak ve inançları kişinin kendi vicdanına bırakacaktır.” ifadelerini kullandı.

Toplantıda, siyasal parti ve kitle örgütü temsilcileri de konuştu.

CHP Ankara İl Başkanı Zeki Alçın: Bu kutlama bütün Cumhuriyet düşmanlarına korku sarmalıdır. 29 Ekim’e kadar bütün Ankara sokaklarına ulaşarak meydanlara ineceğiz.

İşçi Partisi Ankara İl Başkanı Osman Yılmaz:

– Bu kutlama stadyumlarda Andımız’ı okuyanların,
– ‘Her yer Taksim, her yer direniş’ diyenlerin,
– Ethem Sarısülük’lerin,
– Ali İsmail Korkmaz’ların,
– Abdullah Cömert’lerin ve
– direniş şehitlerinin kutlaması olacaktır.

ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan:

– Bu 29 Ekim’i hep birlikte kutlayacağız.
Daha güçlü bir kararlılıkla Tandoğan’da olacağız.

TGB (Türkiye Gençlik Birliği) Genel Başkanı Çağdaş Cengiz:

– Artık herkes cesaretli ve millet olarak kararlılık içindeyiz.
AKP’nin paketini iade etmek için herkesi Tandoğan’a bekliyoruz.

Birleşik Kamu-İş Konfederasyonu Genel Başkanı İsmail Tutoğlu: Cumhuriyeti, ülkemizi yeniden yapılandırmak istiyorlar. Emek örgütü olarak Cumhuriyete, ulusumuza sahip çıkacağız.

ÇYDD Ankara Şube Başkanı Ayfer Yüksel: 29 Ekim hepimizin bayramı
ve bunu da coşkuyla kutlayacağız.

Dil Derneği Başkanı Sevgi Özel: Biz Cumhuriyet üzerinden oynanan oyunu bozacağız. Bundan sonra her gün 29 Ekim olmalı.

Katılan siyasi parti ve demokratik kitle örgütleri

* Partiler: Cumhuriyet Halk Partisi, İşçi Partisi, Demokratik Sol Parti.
* Emek örgütleri: Birleşik Kamu İş Konfederasyonu, Devrimci İşçi Sendikaları
Konfederasyonu (DİSK).
* Demokratik kitle örgütleri: Atatürkçü Düşünce Derneği, Cumhuriyet Kadınları Derneği,
Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği, Vatan Cumhuriyet ve Emek Güçbirliği
Sözcüsü Öner Tanık, Kızılırmak Köy Dernekleri Federasyonu, Müzik Eğitimcileri
Derneği, Türkiye Gençlik Birliği, Toplumsal Dayanışma Derneği, Türkiye Emekli
Subaylar Derneği (TESUD), Ulusal Eğitim Derneği, Yurttaş Hakları Derneği,
Ziraatçılar Derneği, Ziraat Mühendisleri Odası

Olcay Kabaktepe

Türkiye Psikiyatri Derneği 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü Basın Açıklaması


Dostlar
,

“Türkiye Psikiyatri Derneği’nin 10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü
Basın Açıklaması”
son derece doyurucu, kapsamlı ve uzunca bir metin..

Bu metni bir Halk Sağlığı Uzmanı hekim – öğretim üyesi olarak biz de,
hemen hemen aynen benimsemekteyiz.

Psikiyatrist ve Nörolog meslektaşlarımızın ve Uzmanlık Derneklerlnin
Toplum – Halk Sağlığı açısından gösterdikleri duyarlık çok sevindiricidir.

Özellikle sonlarda yer verilen

  • “… ancak Türkiye’de uygulamaya konulan neo-liberal sağlık politikaları nedeniyle günde en az 60-70 hasta muayene edildiğinde
    kâr elde edileceği düşünülen bir sağlık sisteminde…”

vurgusu ayrı bir önem taşımaktadır.

TÜİK‘in 2009’dan günümüze sağlık harcamaları rakamları alarm vericidir.

Sağlık giderleri başdöndürücü bir hızla artmakta ve
büyük ölçüde özel sektöre akıtılmaktadır.

Kamunun harcamadaki payı geri çekilmekte, yurttaşın cepten harcamaları artmaktadır. 2012’de 75 milyar TL’yi aşan toplam harcama,
Ulusal Gelir’in (GSMH) %5’ini aşmaktadır ve son derece ciddi bir tutar ve orandır.
Ancak bunca harcamaya karşın toplumsal sağlık düzeyi göstergelerimiz hâlâ çok geridir (yaklaşık 90. sıralardayız dünyada..).

Bunun, bu verimsiz kaynak kullanımının başlıca nedeni SAĞALTICI – TEDAVİ EDİCİ sağlık hizmetine yönelik ve SERBEST PİYASACI olmasıdır.

Türkiye’nin böylesi bir lüksü olmadığı gibi, bu hovardalığı sürdürecek kaynakları da yoktur.. SGK çok ciddi açıklar vermektedir. Harcamalarının kabaca yarısını
prim = ek vergi olarak toplayabilmekte, kalanı Merkezi Yönetim Bütçesinden aktarımla (transfer) dengelenmektedir. Ancak bu 70 milyar TL’yi bulan ve her yıl artan devasa açığın kapatılması bu kez Merkezi Yönetim Bütçesinde ciddi açık nedeni olmaktadır (2013’te genel bütçenin yaklaşık 1/5’i; 2014’te öngörülen 77 / 436 milyar TL =%18 ) ve
borçlanarak aktüaryal denge sürdürülmeye çabalanmaktadır.

Teknik dille söylemek gerekirse, zorunlu Genel Sağlık Sigortası (GSS) finansal açıdan sürdürülebilir (sustainable) değildir!

Ne adına?
Niçin?
Dünya Bankası – IMF – AB – ABD – KüreselleşTİRmecilein “gül hatırı” na mı ??

Yapılması gereken;
sonu ağır hüsran olacağı kesin vahşi neo-liberal sağlık politikalarını terk ederek öncelikle,

  • HER-KE-SE hemen; etkin – yaygın – sürekli – kamusal ödemeli
    koruyucu sağlık hizmetleri sunumudur.

Büyük ATATÜRK,
sağlık hizmetlerini devletin “EN BİRİNCİ VAZİFESİ” saymaktadır.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================

Turkiye_psikiyatri_dernegi_logosu

Türkiye Psikiyatri Derneği
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü
Basın Açıklaması, 10 Ekim 2013

Siz de yaşlanacaksınız; peki ruh sağlığınız ne olacak?
10 Ekim Dünya Ruh Sağlığı Günü, bu yıl “yaşlı ruh sağlığı”na  adandı.
Çünkü her ne kadar ülkemizde yaşlıları sokaklarda pek göremesek de, tüm dünyada
yaşlı sayısı artıyor. 2013 yılı itibarıyla dünyada 60 yaş üstü kişi sayısının
800 milyon olduğu tahmin ediliyor ve bu rakam tüm dünya nüfusunun
%11’ini oluşturmaktadır. 2050 yılı itibarıyla ise bu oranın % 22’ye çıkması beklenmektedir. 
İlerleyen yıllarda nüfusunda en fazla oranda yaşlı artışını yaşayacak ülkeler, Türkiye gibi orta gelişmişlik düzeyine sahip ülkeler olacaktır.
Türkiye İstatistik Kurumu verilerine göre 2005 yılında 65 yaş üstü nüfusun
tüm nüfusa oranı %5.7 iken 2012 yılında % 7’ye yükselmiştir. 2050 yılında ise
bu oranın %17.6 olacağı tahmin edilmektedir. 
Yaşlıların sayısının artmasıyla birlikte yaşlı sağlığı ve de yaşlı ruh sağlığı giderek artan bir önem kazanmaktadır.
Genel olarak kültürümüzde yaşlılar, saygı duyulan ve sözü dinlenilen kişiler olarak düşünülse de  toplumda yaşlılara karşı pek çok gizli önyargı bulunmaktadır.
Yaşlıların fiziksel olarak zayıf oldukları, çalışamayacakları, zihinsel açıdan zayıf oldukları şeklinde önyargılar olduğu yapılan çalışmalarda gösterilmiştir.
Medya ve yazılı basında da yaşlıların daha çok bunamış, eski kafalı ya da
huysuz kişiler olarak karikatürize edilmesi de bu önyargıları desteklemektedir.
Oysa yaşlılığa karşı bu önyargılar aslında ırkçılık, cinsiyetçilik gibi yasalarla
önlem alınması gereken durumlar olarak kabul edilmelidir.
Çünkü yaşlılar ile diğer yaş gruplarının arasında sosyal bir duvar oluşmasına
yol açmakta; 
yaşlıların toplumda yeterli yer almasına engel olmakta ve
yaşlının ruh sağlığını da dolaylı olarak etkilemektedir.
Yaşlı ruh sağlığını etkileyen ve toplumda çok konuşulmayan, göz ardı edilen bir sorun da yaşlı istismarıdır. Yaşlı istismarı, Dünya Sağlık Örgütü tarafından “yaşlı bir kişiyle güven ilişkisi içinde olması gereken bir kişi tarafından yapılan fiziksel, psikolojik, cinsel, ekonomik ve hak istismarı gibi zarar verici ya da uygun olmayan  davranışlar”  olarak tanımlanmaktadır.  Yaşlının fiziksel bakımının,
sağlık kontrolleri ve hastalık tedavilerinin yeterli yapılmaması da yaşlı istismarıdır. Gelişmiş ülkelerde yaşlılarda istismar %4-6 oranında bildirilmekte ise de,
aslında daha yüksek oranlarda görüldüğü ancak bildirilmediği ve tespit edilemediği düşünülmektedir. Türkiye’de  yapılan bir çalışmada, İzmir ilinde 204 yaşlının %1.5’inde fiziksel istismar, %2.5’inde finansal istismar ve %3.5’inde de
ihmal bulgusu saptanmıştır
(Keskinoğulları, 2004); ancak Türkiye’de de
bu rakamların gerçekte daha yüksek oranda olduğunu tahmin ediyoruz.

Yaşlıyı genellikle istismar eden kişiler yakın akrabaları olmaktadır.
Yaşlı istismarı ve ihmali ruhsal açıdan yaşlıyı mutlaka etkileyecektir ve
yaşlıda kaygı ve depresyon belirtilerinin çıkmasına yol açacaktır.
Aktif yaşlanmanın sağlanmasında ilk basamak yaşlılığa karşı toplumun önyargılarını azaltmaktan geçmektedir. Toplumun yaşlılığa karşı önyargılarını azaltmada en önemli görev kamu spotları gibi medya üzerinden sivil örgütler ve derneklerin yapacağı bilgilendirme ve ilkokuldan başlayarak toplumun bilinç düzeyini artırmaya yönelik girişimler olmalıdır. Özellikle yerel yönetimler tarafından yaşlıların
sosyal etkinliklere katılmasını teşvik eden düzenlemeler 
yapılması,
yaşlıların sokaklarda daha çok ve daha rahat dolaşmalarını sağlamak için
yaşanan ortamların, kentlerin “yaşlı dostu” hale getirilmesi,
yaşlılara karşı önyargıları azaltmak için kuşaklararası iletişimi artırmaya yönelik programlar yürütülmesi, yaşlı istismarını engellemeye, fark etmeye yönelik
yaşlılara hizmet verenlere eğitimler 
verilmesi ve yaşlıya verilen
sağlık hizmetlerinin kapsamının ücretsiz olması 
gibi uygulamalar
dolaylı olarak yaşlı ruh sağlığını da olumlu yönde etkileyecek hizmetlerdir ve
sosyal devlet olmanın da zorunluluğudur.
Yaşlının ruh sağlığının korunması öncelikle aktif ve sağlıklı bir yaşlanmanın desteklenmesinin, genel ülke politikası haline getirilmesiyle olacaktır.
Yaşlılık politikalarına bakıldığında Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı tarafından
2007 yılında “Yaşlanma Ulusal Eylem Planı”nı ve 2013 yılında da
Yaşlanma Ulusal Eylem Planı Uygulama Programı“nı açıklanmış,
ancak tam olarak hayata geçirilememiştir. Yaşlılık Ulusal Eylem Planı
‘nın uygulamaya geçirilmesi, yeterli maddi olanağı olmayan 60 yaş üstü kişilere ödenen “yaşlı aylığı” uygulaması ya da özellikle yerel yönetimler tarafından
yaşlıların evde bakımına yönelik hizmetler belirgin fark yaratabilecek uygulamalar
dır. Yaşlının ruhsal ve fiziksel sağlığını korumak için başta
yaşlı yoksulluğunu azaltmaya yönelik
sosyal politikalar olmak üzere, yaşlıların sosyal ortamlarını artırmaya,
aktif yaşlıların yapabileceği iş olanaklarını artırmaya yönelik  düzenlemeler
 gerekmektedir.
Yaşlılarda  genel sağlığın bozulması, bağımlığın artması, eş kaybı,
emeklilikle birlikte ortaya çıkan yalnızlık, maddi durumun kötüleşmesi, hareket kaybı gibi sebeplerle, ruhsal hastalıklara yatkınlık, diğer yaş gruplarına göre daha fazladır. Özellikle depresyon ve demans (bunama) yaşlı ruh sağlığının en çok üzerinde durulması gereken konularıdır. Yaşam süresinin uzamasıyla demans olgularının sayısı artacaktır. Demans için önemli bir risk etmeni olan depresyonun yaşlılarda erkenden tanınması ve iyi tedavi edilmesi; bu hastaların demans açısından izleme alınması
önleyici psikiyatrik yaklaşımlar olarak değerlendirilmektedir.
Ancak yaşlılar hem yaşlanmanın doğal bir süreci gibi düşünüp unutkanlık ya da moralsizlik gibi yakınmalarını hekime anlatmamakta hem de hekimler yaşlılarda
ruhsal hastalıkları tanımakta zorlanmaktadırlar. Hekimler açısından bakıldığında
yaşlı muayenesi bilgi, eğitim eksikliği ve yaşlı muayenesinin uzun sürmesi nedeniyle zahmetli bir süreç olarak görülebilir. Gerek tıp fakültesi gerek psikiyatri uzmanlık eğitiminde yaşlı nüfusun artışına uyum sağlayabilecek değişiklikler yapılması
gereği açıktır
Birinci Basamak hekimlerinin yaşlı  ruh sağlığına yönelik eğitimler alması,  depresyon, demans  gibi yaşlılıkta sık görülen hastalıklara karşı  farkındalık düzeylerini artıracak; böylece yaşlılarda görülen psikiyatrik hastalıkların
hem önlenmesine hem de yeterli tedavi edilmesine katkı sağlayacaktır.

Toplum Sağlığı Merkezleri içinde kurulmaya başlanan ve şimdiye dek sayıları
25’i bulan Geriatri Birimleri yaşlıların 1. Basamakta daha iyi değerlendirilmeleri
ve izlemlerini sağlayacak önemli bir hizmettir.
Bu nedenle sayılarının artırılması yönünde çalışılmalıdır.
Sağlık Bakanlığı Türkiye Halk Sağlığı Kurumu tarafından
“Yaşlı Sağlığı  Eylem Planı ve Uygulama Programı” taslak olarak hazırlanmaktadır ancak Türkiye’de uygulamaya konulan neo-liberal sağlık politikaları nedeniyle günde en az 60-70 hasta muayene edildiğinde kâr elde edileceği düşünülen
bir sağlık sisteminde, uzun süren ve ayrıntılı değerlendirme gerektiren
yaşlı muayenesinin ne denli yeterli ve doğru yapılabildiği de
önemli bir sorun olarak önümüzde durmaktadır.
Yalnızca yaşlılar, yakınları ve bu alanda çalışan hekimler değil;
bugün 65 yaşın altında olanlar yarın yaşlandığında yoksullukla boğuşmayan, geleceğinden endişe etmeyen, ruhsal ve fiziksel olarak yaşını sağlıklı ve aktif yaşayan,
bir hekime başvurduğunda yeterli sürede ve iyi muayene edileceğini bilen,
yasalar tarafından korunan, ruh sağlığı iyi yaşlılar olmak için,
tüm ülke olarak sosyal ve sağlık politikalarımızın
şu an yaşlılara sunduğu hizmetlerin izlemcisi olmalıyız.
Doç. Dr. Eylem Şahin-Cankurtaran
Prof. Dr. Işıl Baran Kulaksızoğlu 
TPD Geriatrik Psikiyatri ÇB
Prof. Dr. Tunç Alkın
Türkiye Psikiyatri Derneği Genel Başkanı
 
Prof. Dr. Peykan Gökalp
Türk Nöropsikiyatri Derneği

Prof. Rennan Pekünlü’ye : Esaretin özgürlüğü…

Prof. Rennan Pekünlü’ye : Esaretin özgürlüğü…

Dostlar,

Üniversite Konseyleri Derneği Yönetim Kurulu Başkanı sevgili arkadaşımız
Prof. Dr. Nurettin ABACIOĞLU dostumuzun (nuriabaci@gmail.com)
tarihe not düşen ve içimii acıtan hüznlü yazısını paylaşmak istiyoruz.
(http://haber.sol.org.tr/yazarlar/nurettin-abacioglu/esaretin-ozgurlugu-80823,
10 Ekim 2013)

Bu yazı, aydın yiğitliğiyle gümbür gümbür hesap soran bır cesur çıkıştır,
Saygınlığına sınır yoktur.
Tarafımızdan da paylaşılmaktadır.

Sayın Prof. Dr. Rennan Pekünlü, AYDINLANMA tarihinde başeğmez bir akademia üyei olarak yerini şimdiden almıştır.

Ege Üniv. Astronomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, "türban" gazabına uğradı.. Türkiye'de artık ayaklar baş, başlar da ayak..  İslami faşizmin rap rap rap ayak sesleridir kulakları tırmalayan.. Duyurulur..

Ege Üniv. Astronomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, “türban” gazabına uğradı.. Türkiye’de artık ayaklar baş, başlar da ayak..
İslami faşizmin rap rap rap ayak sesleridir kulakları tırmalayan.. Duyurulur..

“Kurban” bayramından (!?) önce ya da sonra zerre fark etmez..

Bu süreçte mücadeleye omuz veren herkese selam olsun..

Özellikle Prof. Dr. Kayhan Kantarlı‘ya..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=========================================================

Esaretin özgürlüğü…

portresi

 

Prof. Dr. Nurettin Abacıoğlu

 

“Kendi vatandaşını öldüren teröristtir…” diye buyurmuş başbakan.

Duyan da, bu ülke ahalisi üzerinde sinek vızıldamaz sanır. İş politik bir saldırı
ve Esad’ı kötülemek olursa, dilin kemiği yok ki sözün vardığı bir menzil olsun.
Oysa, şunun şurasında ve Haziran direnişi sırasında, kolluk gücü marifetiyle katledilen vatandaşların adı, sokakta düştüğü yerde kalmıştır.
Şimdi, bu unutulayazıp Esad’a terörist diye buyurmak, “merdi kıpti şecaat arzederken siraktin söyler” demeden öteye, başka bir kapıya varmamıştır…

Çaresizliğin aczi, adeta ağızdan çıkanın kulakla duyulmadığı ağır bir tablo yaratıyor. Bu çıkışın 2 nedeni olsa gerek.

İlki, ekonomide daralmaya iyi gelebilecek bir savaş iktisadı bugün artık uzak ihtimaldir.

İkincisi ise, bölge fatihi olma hülyası başka bahara kalmıştır.

Sonuç olarak karında şiddetle biriken gaz,
frensiz ve izansız bedenden böyle çıkış yapmaktadır…

Bunu bir yere bağlayacağım; öyleyse devam edelim…

***

Havada kan kokusu, bayram, yaklaşıyor…

Rennan’ın bavulu hazır; kapı ardında.
Yargıtay’ın onadığı mahkumiyet kararı ise infaz savcısının önünde.
Bugün değilse yarın; yoksa en geç bayram sonrası,

 

  • Pekünlü, esaretin özgürlüğüne teslim olmak üzere hazır.

Gidecek, kodese girecek ve meşruiyetlerini sağladıkları anayasayı ‘tağyir, tebdil
ve ilga etmede’ hiçbir beis görmeyen bu diktatörlüğün, şimdi kendine yonttuğu
yargı kararıyla “türban davasından” iki yıl-bir ay hapis yatacak.

 

  • AKP’nin ileri demokrasisinde,
    yeni cumhuriyete geçiş çok sancılı tecelli etmektedir.

Neredeyse, her adı bilinenin, bir biçimde karıştırıldığı davalar, hep siyasal dava olup çıkmıştır. Ayar ve mizan verme, halkı yeni cumhuriyete terbiye etme ve ehlileştirme bu süreçte ve halen adım adım devam etmektedir.

Yazdım ama olsun; uzun lafın kısası, 

  • Rennan Pekünlü davası;

Bu memleketin bir Dreyfus vakasıdır. Anayasa hükmü ve mahkeme kararları ortada dururken, bunu öğrencilerine “üniversite kararı” olarak da hatırlatmaya kalkan Rennan, besleme medyanın ateş hattına alınmış ve önce tecavüzcü sonra hedef ilan edilerek, bilâhere Ege Üniversitesi rektörü de hadiseye ortak ve yatak kılınmış ve gereken yargı kararı, ele güne şan olsun hesabı Rennan için kestirilmiştir.

Rennan hadisesinin önemi şu sıralar daha iyi anlaşılmaktadır. Kamuda türban yasallaşmakta ve iktidar milletvekilleri ilkokul bebesinin kafasını dahi örtmeye hazırlandıklarını ilân etmektedir.

Yani Rennan, türban ikonografisine kurban olarak seçilmiş bir örnektir. Yoksa Rennan’ın yaptığı değil, ona reva görülenin hesabıdır bugün ortalık yerde duran. O gider, şimdi hapisliğini yatar; ne var ki gün olur, bu deli donunu kafaya biçenlere birgün bunların hesabı sorulur…

Rennan’a beraat yolunun açılması için, hukuka değil davanın emredilen sonucuna yataklık yapan bir üniversite yönetimi, davalının talep ettiği evrakları gizlemiştir.
Anayasa ve mahkeme hükmüdür diye önceleri oraya, buraya astığı yönetmelik,
hukuk ve üniversite senato kararlarını sonra inkâr da etmiştir.

Bir cümlede özetlenen bu süreç, daha önce de ve defalarca çok yazılmış çizilmiştir. Oysa adaleti, diktatörlüğün isteklerine tutsak kılan bu aparatın hal-i pür meali, defter-i kebire ve günah mizanına kaydolduğundan, artık burada bu hikayenin ayrıntılarına bir daha şerh düşülmeyecektir.

  • Kurban Rennan,

Kurban Bayramı arefesinde yahut bitiminde kodese konacaktır.
Adamın bedeni tutsak alınabilir. İşkencelerde, esaretlikte bedenler yapılan zulüm
ve zalimliğe dayanamayadabilir. Oysa insan aklının tutsak alınamadığına,
dünya diktatörlükler tarihi yüzlerce kez tanık olmuştur.

Pekünlü bedenen tutsak kılınsa bile aklı ve bilinci artık daha da özgürleşmiştir…

Şimdi belki sıra ve kâbusa yatma, üniversitesini bu kara ayıba ortak eden akademi yönetimine gelmiştir. Düşünsenize Anayasa cürmü işleyen bir siyasi iradeden gün olup hesap sorulursa, çorabın söküğü, ilk ilmekte üniversite yönetimine denk düşecektir. Bu kabusun içinde Rennan bütün aydınlık yüzü ile demirparmaklıklar ardından kendi cellatlarına gülümseyecektir…

  • Pekünlü demirparmaklıklar ardında yanlız değildir. 

Akademinin, kendini diktatörlüğe esir etmeyen öteki yüzü O’nunla beraberdir. Öğrencileri de, mezuniyet gününde O’nu unutmamıştır.
Bez afişe “her yer direniş, her yer Pekünlü” yazıp, üniversite yönetiminin
suratına asmıştır…

  • Esaretin özgürlüğünü, özgürlük mücadelesi yapanlar, tadanlar iyi yaşar.
  • Zor olanı, dışarda olup da, aklını tutsak kıldığının farkında olmadan yaşamaktır

Doğrusu başta Rennan’ın kendisi, savunmanı ve etrafında bir avuç insan,
sıkı bir mücadele vermiştir. “Daha iyisi olmalıydı” diyene, “sen neredeydin?”
demek gerekebilir…

Diktatörlüğün karanlığını yıkacak bir halk iradesi olmadığında,
nihayet hukuk da esaretin zincirindedir.

Yol buraya kadar yürünebilmiştir. Kendi vatandaşını öldüren teröristse,
akademinin özgürlüğünü itlâf edenler daha da katmerlisidir…

Ancak duruşundan santim taviz vermeyen Rennan,
bu süreçten akademinin aklı, vicdanı ve özgürlüğü olarak çıkmıştır.

  • Demir kapı, kör pencere, yastık, ranza ve zincir bundan böyle teferruattır…

Şimdi O, Prof. Dr. Rennan PEKÜNLÜ artık onurumuzdur…

Tıpkı, 26 yıl önce bu gün (AS : 10.10. 1987) yitirdiğimiz Behice Boran gibi…

PROF. DR. RENNAN PEKÜNLÜ CEZAEVİNE DOĞRU…


Dostlar
,

PROF. DR. RENNAN PEKÜNLÜ CEZAEVİNE DOĞRU…

Bu iç acıtan haberi biz de sitemizden paylaşıyoruz…

Bir çözüm olmalı mutlaka diyoruz…Konuyu sitemizde epey işledik..
Önceki dosyalara da bakılmasında büyük yarar var..
……..
  • Rennan Pekünlü hocanın,
    dinci faşist anlayışın ürünü egemenlerin hukukuna kurban edilmemesini istiyoruz..
Ege Üniv. Astronomi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, "türban" gazabına uğradı.. Türkiye'de artık ayaklar baş, başlar da ayak..  İslami faşizmin rap rap rap ayak sesleridir kulakları tırmalayan.. Duyurulur..

Ege Üniv. Astronomi Bölümü öğretim üyesi     Prof. Dr. Esat Rennan Pekünlü, “türban” gazabına uğradı.. Türkiye’de artık ayaklar baş, başlar da ayak..
İslami faşizmin rap rap rap ayak sesleridir kulakları tırmalayan.. Duyurulur..

 

 

 

 

 

 

 

 

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=====================================

PROF. DR. RENNAN PEKÜNLÜ CEZAEVİNE DOĞRU…

(https://www.facebook.com/profile.php?id=1532663288)

ASIL SUÇLULAR İSE KOLTUKLARINDA OTURMAYA DEVAM EDİYOR!

Anayasa Mahkemesi, DANIŞTAY VE AİHM KARARLARINA GÖRE BU GÜN DE HALA GEÇERLİ OLAN TÜRBAN YASAĞINI UYGULADIĞI İÇİN 2 YIL 1 AY HAPSE MAHKUM EDİLEN VE CEAZI YARGITAY’DA ONAYLANAN PROF. DR. RENNAN PEKÜNLÜ
CEZAEVİNE GÖNDERİLMEK ÜZERE. YARGITAY KARARI İNFAZ SAVCISI’NIN ÖNÜNDE. PEKÜNLÜ BAYRAMDA BELKİ DE HAPİSTE OLACAK.

BU MAHKUMİYET KARARINA KARŞI GÖSTERİLEN TOPLUMSAL ve
SİYASAL TEPKİSİZLİK, AKP’YE SON DEMOKRASİ PAKETİNE
“KAMUDA TÜRBAN SERBESTLİĞİ” KOYARAK LAİK CUMMHURİYETİN SONUNU İLAN ETME CESARETİ VERMİŞTİR.

CHP GENEL BAŞKANI VE KURMAYLARI İLE  İL TEŞKİLATLARI VE MİLLETVEKİLLERİ BUNDAN HİÇ SÖZ ETMİYOR, HATTA BAZILARI
PAKETİN BOŞ OLDUĞUNU BİLE SÖYLÜYORLAR !

LAİKLİK İLKESİNDEN ÖDÜN VERMEYECEKLERİNİ DÜŞÜNDÜĞÜMÜZ CHP MİLLETVEKİLLERİ İSE HER NEDENSE BU DURUMA İSYAN ETMİYOR !

PROF. PEKÜNLÜ DÜNKÜ BİR HABERDE (http://www.hurriyet.com.tr/gundem/24861087.asp) YER ALDIĞI GİBİ,

“Ege Üniversitesi Rektörlüğünden talep ettiğim (şikayetçi öğrenciye ait) ‘Başarı Durum Belgesi’ devamsızlık durumları olmadığını kanıtlayacaktı. E.Ü. Rektörlüğü 4. Asliye Ceza Mahkemesi’ne kanıt olarak sunacağım ve belki de mahkumiyetimi engelleyebilecek bu belgeleri tarafıma vermedi..” DİYOR

  • EGE ÜNİVERSİTESİ REKTÖRÜ PROF. PEKÜNLÜ’NÜN BERAATİNİ SAĞLAYACAK KADAR ÖNEMLİ BİR KANITI / BELGEYİ PEKÜNLÜ’YE VERMEMİŞ !

NE HAKLA? E.Ü. REKTÖRÜ’NÜN BİLGİ EDİNME HAKKI YASASINI DA YOK SAYAN
BU TASARRUFUNUN TÜRK CEZA YASASI’NDAKİ YAPTIRIMI

•         Görevini kötüye kullanarak kişilerin mağduriyetine neden olmaktan 1-3 yıl
•         Resmî belgeyi bozmak, yok etmek veya gizlemekten 2-5 yıl
•         Adil yargılamayı etkilemeye teşebbüsten 6 ay-3yıl
            HAPİS CEZALARIYLA CEZALANDIRILMAKTIR.

BAKALIM PROF. PEKÜNLÜ’NÜN BERAATİNİ SAĞLAYACAK KADAR ÖNEMLİ BİR KANIT OUŞTURAN BELGEYİ VERMEYEREK YARGIDAN GİZLEDİĞİNİ YAZAN
BU HABERİ GÖREN CUMHURİYET SAVCILARI İHBAR KABUL EDİP SORUŞTURMA AÇACAK MI?

SANMIYORUM! ÇÜNKÜ;

* E.Ü. REKTÖRÜ’NÜN, PEKÜNLÜNÜN YARGILANMA SÜRECİNDE İŞLEDİĞİ AĞIR CEZALIK
ÖBÜR SUÇLARA İLİŞKİN BİRKAÇ AY ÖNCEKİ (linkleri aşağıda verilen) HABERLERDE YER ALAN İDDİALAR REKTÖR TARAFINDAN REDDEDİLMEDİĞİ HALDE SORUŞTURMA AÇAN OLMAMIŞTI.

*LAİKLİĞİN KALESİ BİLDİĞİMİZ İZMİR’DE BİR REKTÖRÜN İŞLEDİĞİ LAİKLİK KARŞITI BU SUÇLARI, LAİKLİĞİN KARARLI SAVUNUCUSU OLDUĞU PROGRAMINDA YAZILI OLAN CHP’NİN GENEL BAŞKANI’NDAN MİLLLETVEKİLLERİNE, İL ÖRGÜTLERİNE KADAR TÜM KADEMELERİ

* VE AYRICA EÜ ÖĞRETİM ÜYELERİ DE GÖRMEZDEN GELMİŞTİ.

•          16 Nisan 2013 Salı 11:06 http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/profesorunu-satan-rektor-h33205.html

•          29 Temmuz 2013 Pazartesi 11:01 http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/laik-profesorlere-yargi-kapani-h39346.html

•          02 Ağustos 2013 Cuma 10:15 http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/rektore-zaman-ayari-h39609.html

•          11 Ağustos 2013 Pazar 10:03 http://www.yurtgazetesi.com.tr/gundem/laiklikten-korkan-rektor-h40096.html
(basındaki bu haberleri ayruca ekteki dosyadan da okuyabilirsiniz)

“Rektöre Zaman Ayarı” başlıklı  2 Ağustos tarihli Yurt Gazetesi haberine ilişkin olarak,
Zaman Gazetesinin E.Ü. rektörlüğünü suçladığı 1 ve 6 nisan 2011 tarihli haberler ile gazetenin
bu suçlamayı kaldırarak E.Ü.’ndeki türban özgürlüğünü öven 14 Nisan 2011 tarihli haberlerine de bakmanız önerilir.

(Zaman Gazetesi’nin bu haberlerini ayrıca ekteki dosyadan da okuyabilirsiniz)

ŞİMDİ ŞU SORUNUN YANITINI VEREBİLİRSİNİZ ARTIK…

YASALARIN – HUKUK KURALLARININ UYGULANDIĞI BİR ÜLKEDE YARGILANMASI
VE HAPSE GİRMESİ GEREKEN KİM?

PROF. DR. RENNAN PEKÜNLÜ MÜ, YOKSA E.Ü. REKTÖRÜ ve REKTÖRÜN İŞLEDİĞİ
ANAYASA SUÇUNA GÖZLERİNİ KAPATAN YÖK BAŞKANLARI MI?

Prof. Dr. Kayhan KANTARLI
e-mail: kayhankantarli@gmail.com
Tel: (0532)-6301473

2 attachments — Download all attachments (zipped for English (US)

Filename encoding menu
EÜ REKTÖRÜNDEN AÇIKLAMA BEKLEYEN HABERLER.pdf EÜ REKTÖRÜNDEN AÇIKLAMA BEKLEYEN HABERLER.pdf
1110K   View   Download
ZAMAN GAZETESİ 1, 6 ve 14 Nisan 2011 HABERLERİ EÜ DE TÜRBAN ÖZGÜRLÜĞÜ (2).pdf ZAMAN GAZETESİ 1, 6 ve 14 Nisan 2011 HABERLERİ EÜ DE TÜRBAN ÖZGÜRLÜĞÜ (2).pdf
197K   View   Download

Onun dizinin dibinde kim var?

Dostlar,

Sevgili arkadaşımız Sayın Bülent ESİNOĞLU‘nun altından kalkılması son derece güç sorular ve çarpıcı saptamalar içeren yazısını paylaşmak istiyoruz.

T.C. Başbakanı R.T. Erdoğan‘ın bu göreve gelmeden önce çekilmiş,
bu yazının konusu kişi ile çekilmiş fotoğrafını da biz ekleyelim ..

Tayyip ve Taliban

 

 

 

 

 

 

 

 

Teşekkürler Sn. Esinoğlu..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

Onun dizinin dibinde kim var?

Bulent_Esinoglu_portresi

Bülent ESİNOĞLU

 

Haberimiz Resmi Gazete‘den.

Yani açık istihbarat, yani yorum yapmıyoruz.

12.9.2013 tarihli Remi Gazete’de, hem de Erdoğan’ın imzasıyla…

Terörizmin Finansmanının Önlenmesi Hakkındaki Kanun‘un
5. maddesi Bakanlar Kurulunca kabul edilmiştir.

Kimler terörist, kimlerin finansmanı önlenecek diye baktığınızda, 42. sayfada
Gulbettin Hekmetyar’ın ismi ile karşılaşıyorsunuz.

  • Kim bu Hekmetyar?
  • Hekmetyar’ın dizinin dibinde fotoğraf çektiren Erdoğan’ın dostu.

ABD’nin ve dolayısı ile İnterpol’ün terörist diye belirlediği kişi.

Hekmetyar’ın eğer varsa, terörist olduğu için Türkiye’deki mal varlığına el konulacak.

Tahmin edebileceğiniz gibi, eğer mal varlığı var idiyse bile, kendisine yardım ve yataklık edenler tarafından yurt dışına çoktan çıkarılmıştır.

Burada önemli olan mal varlığına el konulup konulmaması değildir.

Uluslararası camiada, terörist olarak belirlenmiş olan birisinin,
bir zamanlar Erdoğan’ın yanında olmasıdır.

Basındaki fotoğraflar bunu gösteriyor.

Erdoğan’ın kaderine bakın ki, bir zamanlar kader birliği yaptığı Hekmetyar’ı,
şimdi kendi imzaladığı terörist listesine koyuyor.

Bir ülkenin Başbakanının, üstelik kendi imzası ile terörist olarak ilan ettiği birisi ile
birlikte fotoğrafının bir manası yok mudur?

Türkiye bir hukuk devletiyse veya Türkiye’de hukuk varsa,
Erdoğan Başbakanlık yapabilir mi?

Diyelim ki, Hekmetyar, Erdoğan’ın ölçülerine göre terörist değil.

Ama ABD ve İnterpol, Hekmetyar’ı terörist ilan etmiş.

Bu durumda daha büyük bir felaket ortaya çıkıyor.

  • Amerika’nın talimatları, Erdoğan’ın en yakın dostunu harcamasına sebep oluyor.

Bu durumda ister istemez, insanın aklına, Gülen Cemaati‘nin bu listelere
ne zaman gireceğidir.

Burada cereyan eden ahlakın tartışılması başka bir yazının konusudur.

Ancak ülkemizde medya namuslu olsa, hukuk işlese, savcılar çalışsa, bu konuda
dava açmaları gerekmez mi?

“Hukuk siyasetin piçidir..” derlerdi…

Gerçi şimdilerde ondan da öteye geçti.

  • Bir ülke bu kadar zilleti nasıl kaldırabilir?

Yaşadığımız süreç; bunların daha beterinin gelişeceği yönündedir.

Suçları artıyor.

Suç işleme özgürlüğü, kuvvet sizin elinizde olduğu müddetçe olur.

Güç gitti mi?

Yandı külüm keten helvası…

11.10.2013, bulentesinoglu@gmail.com

2. Nukleer Adli Bilimler Kursu

Dostlar,

– Ankara Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü
– Ankara Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü
– Adli Bilimciler Derneği

işbirliği ile nefis bir kurs programı..

Emek veren meslektaşlarımızı kutluyoruz..
Olanağımız olursa biz de katılmayı düşünüyoruz.

Duyuru posteri erişkesi (linki) aşağıda..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=============================

2. Nukleer Adli Bilimler Kursu 

[Attachment(s) from adlibilimciler dernegi included below]

Ankara Üniversitesi Nükleer Bilimler Enstitüsü

Ankara Üniversitesi Adli Bilimler Enstitüsü 
Adli Bilimciler Derneği
 
25 – 30 Kasım 2013 Ankara

 

Attachment(s) from adlibilimciler dernegi

 

Nükleer Adli Bilimler Kursu duyurusu

Haccın matematiği


Dostlar
,

Sn. Prof. Dr. D. Ali Ercan‘dan çoook yaratıcı ve de bol (!) matematikli bir yazı daha.

Hacı adaylarını artırabilmek için Kâbe’yi dolanırken izlenecek rotanın matematikel eniyieştirilmesi (optimizasyonu) da içinde olmak üzere, dönüş (tavaf) hızını artırmak üzere yürüyen bantlar ve tunelle çıkış (iç kulakta olduğu gibi 3 boyutlu salyangoz kurgusu)…. tasarlaması..

Bu arada bantlar “hızla” (4 km/s’ten bir miktar fazla) dönerken Hacı adaylarının
baş dönmesi ve denge sorunları, düşmeler.. o yaşlarda sonuçları ciddi oluyor..),
Menieré hastalığının tetiklenmesi, yaşlılığa bağlı serebral arteriyosklerozise ikincil zaman – yer yönelimi bilincinin yitirilmesi ve konfüzyon.. gibi olası tıpsal (medikal) sorunları da biz anımsatalım ki; Ali hoca yaratıcı zekâsıyla bunları da tasarlasın..

Örn. acil tıbbi yardım ekiplerinin de konumlanması ya da dönen bant üzerinde
optimal aralık ve sayı – donanımda yer alması gibi..

Ali hocanın bu bağlamda tasarımını daha da geliştirmesini umarız..

Bu arada, Ali hocanın ek olarak iliştirdiği (bizim arşivimizde de bulunan) yansıları izlemeyi de unutmamak gerek..

MİLLİ MÜCADELEDE İŞBİRLİKÇİLER

Milli+Mücadele+Yillari+Isbirlikcileri.ppsMilli_Mucadelede_isbirlikçiler

Teşekkürler Sayın Ercan..
Düşündürerek öğrettiğiniz için, düşünmeyi – sorgulamayı öğrettiğiniz için..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 11.10.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

Ali_Ercan_portresi

Değerli arkadaşlar,

2 yıl önce 2011’de gönderdiğim “Haccın matematiği” konulu iletiyi güncelliği nedeniyle  yeniden yolluyorum. Ayrıca Kurtuluş Savaşımız sırasında yabancılarla işbirliği içinde olanlarla ilgili bir sunum var ekte. 

Sevgilerimle. æ

Prof. Dr. D. Ali ERCAN

***
MÜSLÜMANLARIN YALNIZCA BEŞTE BİRİ “HACI” OLABİLİR…
 
Kâbe 
 
Değerli arkadaşlar,

Müslümanlığın 5 koşulundan biri, yaşam süresince en azından 1 kez Mekke’ye giderek (Hac) Kâbe’yi tavaf etmektir.Bu yıl da rekor sayıda, 3 milyonun üzerinde mümin Hac ziyaretinde bulunmak üzere Mekke’ye gidecek. Türkiye’den de 60 bin kadar Hacı Adayı var (%2). Her yıl Hacı sayısında rekorun yenilenmesi çok doğal; çünkü Dünya nüfusu, özellikle Müslüman ülkelerdeki nüfus hızla çoğalıyor. Ziyaretçi sayısı açısından Mekke‘nin ve Kâbe’nin fiziksel sınırlarına gelinmiş durumda artık…
(Mekke belediye başkanının işi çok zor olmalı; 3 milyon insanın 3 günde bıraktığı en azından 6 bin ton pislik  üstesinden kolay gelinecek
bir iş değil; bunca zahmetlere karşın Mekke’nin Hac ziyaretinden yıllık kazancı da 5 milyar $ kadardır)
  
Verili koşullarda hacı sayısının daha çok artamayacağı anlaşılıyor. 150 m x 100 m’lik
bir alanın ortasında bulunan 13 m x 12 m’lik Kâbe’nin çevresinde 7 kez dönerek
“tavaf eylemek” üzere bir günde en çok 1,2 milyon insan ‘hac fârizesini ifa’ edebilir. Dolayısıyla Kâbe’nin ziyaretçi sayısının gerçekten mutlak sınırına dayandığı anlaşılmaktadır. Kâbe’nin çevresinde 7 kez dönüşü en kısa zamanda sağlamak için yürüyüş yolunun dıştan içeriye doğru bir sarmal şeklinde olması (sonra Kâbe duvarına yakın bir alt tünelden çıkılması) en etkin çözümdür.

 
Küçük bir hesap yapalım :
Kâbe’nin çevresinde 7 kez dolanan böyle bir yürüyüş kulvarının genişliği 6 m ve uzunluğu 1365 m olur. 6 x 1365 = 8190 m2’lik yürüyüş kulvarı üzerinde rahatça yürüyebilmek için m2’de en çok 2 kişi olmalı; dolayısıyla 16380 kişi 20 dakikada Kâbe ziyaretini bitirmiş olmalıdır (ortalama yürüyüş hızı 4 km/saat). 24 saat içinde 16380 x 3 x 24 = 1,18 milyon insan Kâbe ziyaretini bitirebilir. Organizasyonun mükemmel olması koşuluyla, 3 gün içinde toplam 3,5 milyon, hadi diyelim ki, bir yılda en çok
4 milyon 
insan hacı olabilir 
ve kabul edelim ki, Müslümanların sağlık durumlarında ve maddi durumlarında hiçbir sorun yok. Peki böyle olsa, Dünyadaki bütün Müslümanların ömürleri boyunca bir kezcik olsun Hacca gidebilmeleri olanaklı mı? Yanıt: HAYIR.
 
Çünkü, dünyada ortalama insan ömrü 70 yıl kadardır (aslında Müslüman ülkelerde daha kısa, ama biz 75 yıl alalım). 

Bir insan reşit olduktan sonra, yani 15 yaşından (AS: 18 değil mi??) sonra
Hacca gidebilecekse, hac ziyareti için adam başı en çok 60 yıllık bir süre var demektir..
Kâbe ziyaret kapasitesi en çok 4 milyon kişi/yıl olduğuna göre, Dünyada ömür boyu hacca gidebileceklerin sayısı en çok (azami) 60 yıl x 4 milyon/yıl = 240 milyon kişidir.
Oysa bugün toplam nüfusları 1,5 milyara yaklaşan Müslüman ülkelerdeki
reşit müminlerin sayısı en azından 1,2 milyardır. 
Bu demektir ki, Müslümanlığın
5 koşulundan biri olan Hac görevini Müslümanların ancak %20′si yerine getirebilir!!

Yani Müslümanların %80 kadarı Hac’dan yoksun durumdalar..  


Bugün için 7 milyarı aşkın olan Dünya nüfusu önümüzdeki 50 yılda 10 milyara doğru çıkarken, Müslümanların nüfusu, hızlı nüfus artışından dolayı, 3 katına çıkacak ve
2050’lerde gezegen üzerinde 4,5 milyar Müslüman bulunacak.
O zaman Hac koşulunun gerçekleştirilmesi  tümden olanaksız duruma gelecek demektir..
*

Tabii bu arada  60 milyon kişiyi 4-5 gün süreyle konuk edebilecek bir kent olabilir mi,
o da ayrı bir sorun.. 


BİR YANLIŞLIK VAR, AMA NEREDE?

Değerli arkadaşlar
,
Bu basit hesap gösteriyor ki; Hac, Müslümanlığın “olmazsa olmaz” türünden bir koşulu olamaz… Peki, özür olarak, yalnızca maddi ve mali durumu yerinde olanların
Hacca gitmeleri öngörülmüşse, o zaman da sormak gerekir:
Müslümanların Hacca asla gidemeyecek olan % 80’inin yoksulluğu, sefaleti, kısıtlığı Tanrısal (ilahi) yazgı mıdır?..æ
 
++++++++++++++++++++++++++++
Hacı adayları kutsal topraklarda
________________________
*Çözüm       : 
Mekke’nin Hacı alabilirliğinin (kapasitesinin) 2100 yılına dek15 katına, 60 milyona çıkarılmasıdır.. Bunun için öncelikle
Kâbe çevresindeki yürüyüş kulvarlarının saatte 60 km hızla hareket eden elektrikli yürüyüş bantlarına çevrilmesi gerekir..
İnsanlar bu hareketli yürüyüş bantları üzerinde 1,5 dakikada Hac görevlerini yerine getirebilirler…