ÇARŞAMBA İĞNELERİ
Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
Türkiye üzerinden geçti.
ara verildi.
ÇARŞAMBA İĞNELERİ
Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
Dostlar,
Tarihe not düşecek belgelere biz de web sitemizde yer verelim..
Vicdanımız kanayarak ve insanlığımızdan utanarak..
İnsanlık onurunun bu vahşeti bir gün mutlaka düzelteceğinden asla kuşku duymayarak..
“Balyoz Planı” davasının temyiz incelemesini yapan Yargıtay 9’uncu Ceza Dairesi, aralarında emekli orgeneraller Halil İbrahim Fırtına ve Çetin Doğan ile
emekli Oramiral Özden Örnek’in de bulunduğu 361 sanıkla ilgili kararını açıkladı.
Yurtsever subaylara verilen cezalar büyük oranda onandı.
Balyoz davasında ceza alan 361 kişiden 237’sinin cezası onandı.
Yargıtay, 36 sanığın beraat kararını onadı, 63 sanık hakkındaki mahkumiyet kararı bozuldu, 25 sanık hakkında delil yetersizliğinde bozma kararı verildi.
Toplamda 88 kişi tahliye kararı verilmiş oldu.
Yargıtay, Emekli Orgeneral Çetin Doğan, emekli Oramiral Özden Örnek, emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına, emekli Albay Dursun Çiçek, eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık, emekli Orgeneral Bilgin Balanlı, emekli Orgeneral Ergin Saygun, emekli Korgeneral aynı zamanda MHP Milletvekili Engin Alan’ın da aralarında bulunduğu sanıklara verilen hapis cezaları onandı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde kararlar oybirliği ile alındı.
Sevgi ve saygı ile.
09..10.13, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
Türküm, doğruyum… çünkü
Teoman ALİLİ
Neyi yasakladı bu evladı saltanat, evladı halife ve
en mühimi evladı hain?
Türkiye insanlarının ortak yeminini.
Kime güvenip yasakladı? Atalarının binip kaçtığı zırhlıların sahiplerine.
Ya tarih hiç mi ders vermez bu cahil-i cühela takımına?
Şimdi ben ve ben gibi Türkiye’nin insanları daha coşkulu haykırmaz mı,
TÜRK’üm diye…
Türküm :
Çünkü Türkiye’de yaşıyorum ve beni biz yapan milletin parçasıyım…
Adsız mı kalacak ya da onlarca adımız mı olacak bizim.
Yoksa ‘Türkiye’de yaşayan, Türkiye Cumhuriyeti’ni kuran Türkiye halkına Türk’ mü denecek galü beladan beri olduğu gibi…
Doğruyum :
Çünkü ben hile hurda bilmez, 1936 senesinde uçak imal edecek kadar güçlü ve kendine güvenen, çalıp satmak yerine, yapıp üretmeyi amaç edinen neslin devamıyım…
Çalışkanım :
Çünkü
İlkem yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir :
Buna itirazı olan hain oğlu hain değilse nedir?
Severim ya, hem yurdumu hem milletimi, bizi biz yapan değerleri severim tabi.
Sevilmez de ne yapılır birlikte yaşamanın haysiyeti.
Ülküm, yükselmek ileri gitmektir :
Çok şükür kafamız örümcek bağlamamış bizim.
Yükselmektir gayemiz ve kesintisiz aralıksız devrimlerle ilerlemek.
Büyük insanlık gayesine ulaşmak ve gericiliğin pençesinden kurtulmaktır gayemiz
ve dahi ülkümüz.
Ve son sözümüz Büyük Atatürk’e :
‘Ey Büyük Atatürk!
Son sözü anlamaya eşbaşkanların beyni yetmez.
“Türk’üm” diyemeyen biri ne anlar mutluluktan.
Nasıl bekleriz anlamasını bir eşbaşkanın ya da sözleşmeli memurun
varlığını milletinin varlığına armağan etmenin erdemini.
Onlar anlamaz ama biz Türk’e, büyük milletimize yeniden hatırlatabiliriz ve
tarihin deliğine hep birlikte süpürüveririz evladı hainleri.
TEOMAN ALİLİ
ulusalkanal.com.tr 9.10.13
Gazeteci / yazar Nihat Genç’in Balyoz Kararları değerlendirmesi :
Ey Türkiye,
‘En kara günü yaşıyoruz’
BALYOZ davası kararları için ayrıntılı değerlendirmemiz aşağıdaki erişkeden (linkten) okunabilir : ://ahmetsaltik.net/2013/10/09/tskya-yargitay-balyozu/
Biz de yineleyelim :
Sevgi ve saygı ile.
09..10.13, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
Dostlar,
Yargıtay, Balyoz Davası‘nda kararını açıkladı. Emekli kuvvet komutanlarının hapis cezaları onandı. 36 sanığa verilen beraat kararını da onayan Yargıtay 9. Ceza Dairesi, 88 sanığa verilen mahkumiyet kararlarını ise bozulmasına ayrıca sanıklardan
tutuklu olanların da tahliyesine karar verdi. Sanık yakınları karar karşısında gözyaşlarını tutamadı.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi, Balyoz Planı davasındaİ; Çetin Doğan, Halil İbrahim Fırtına, Bilgin Balanlı, Engin Alan, Ergin Saygun, Nejat Bek, Süha Tanyeri, Şükrü Sarıışık, Özden Örnek‘in de aralarında bulunduğu 237 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararlarını düzelterek onadı.
KARARLAR OYBİRLİĞİ İLE ALINDI…
2 SAYFALIK RAPOR 16 DAKİKADA OKUNDU
Yargıtay 9. Ceza Dairesi’nde yapılan duruşmalı temyiz incelemesinin ardından
bugün (09 Ekim 2013) karar açıklandı. Yargıtay 9. Ceza Dairesi heyeti saat 10.12.’de salona girdi ve 2 sayfalık kararı okuması 16 dakika sürdü. Dairenin oybirliğiyle aldığı kararı, Daire Başkanı Ekrem Ertuğrul okudu.
Başkan Ertuğrul, aralarında Çetin Doğan, Halil İbrahim Fırtına, Ahmet Feyyaz Öğütçü, Dursun Çiçek, Ahmet Zeki Üçok, Bilgin Balanlı, Engin Alan, Ergin Saygun, Nejat Bek, Süha Tanyeri, Şükrü Sarıışık, Mehmet Otuzbiroğlu, Özden Örnek’in de aralarında bulunduğu 237 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararlarını, “sanıklara vekalet ücreti yükletilmesi” ve sanık Berna Dönmez hakkında Türk Ceza Kanunu’nun, “babalık hakkından men edilme” hükmünün uygulanmasındaki hata nedeniyle düzelterek onanmasına karar verildiğini bildirdi.
Ertuğrul’un okuduğu karara göre, 36 sanık hakkında verilen beraat kararı onandı.
Yargıtay 9. Dairesi, 25 sanık hakkında verilen mahkumiyet kararlarını yeterli kant bulunmadığından, 63 sanık hakkındaki mahkumiyet kararlarını ise “sanıkların eylemlerinin suç için anlaşma suçu” kapsamında kalması nedeniyle karar verilmesine yer olmadığına hükmedilmesi gerekçesiyle bozdu.
88 KİŞİYE TAHLİYE
Daire, bu 88 sanığın tutuklu olanların tahliyelerine, haklarındaki yakalama kararlarının geri alınmasına karar verdi.
HAPİS CEZALARI ONANAN SANIKLAR
Haklarında verilen hapis cezaları onanan kimi adlar aşağıda :
* Emekli Orgeneral Çetin Doğan
* Emekli Oramiral Özden Örnek
* Emekli Orgeneral Halil İbrahim Fırtına
* Emekli Albay Dursun Çiçek
* Eski MGK Genel Sekreteri emekli Orgeneral Şükrü Sarıışık
* Emekli Orgeneral Bilgin Balanlı
* Emekli Orgeneral Ergin Saygun
* Emekli Korgeneral aynı zamanda MHP Milletvekili Engin Alan
* Emekli Korgeneral Nejat Bek
* Emekli Koramiral Kadir Sağdıç
* Korgeneral Yurdaer Olcan
* Süha Tanyeri
* Ahmet Feyyaz Öğütçü
* Mehmet Otuzbiroğlu
* Abdullah Gavremoğlu
* Deniz Cora
* Gürbüz Kaya
* Hanifi Yıldırım
* Korcan Polatsü
* Mustafa Önsel
* Ahmet Zeki Üçok
SANIK YAKINLARININ GÖZYAŞLARI
Sanık yakınları lanet olsun diye karara tepki gösterdi. Ağlayarak tepki gösterdiler.
16 yıl hapis cezası alan bir sanığın yakını karar sonrası Yargıtay Binası önünde isyan etti. Sanık yakını, “Benim kardeşim masum ama 16 yıl ceza yedi. İki yıldır içeride. Böyle adalet olmaz. Allah katına çıkacaksınız” dedi.
Ululsal Kanal web sitesi aşağıdaki habere yer verdi :
. Türk Silahlı Kuvvetleri’ne bir “Balyoz” da Yargıtay’da vuruldu.
Yargıtay 9. Ceza Dairesi; Balyoz davasını kararlarını onadı.
237 komutanın mahkum edildiği Yargıtay kararıyla;
Cumhuriyet tarihinin en büyük tasfiye operasyonlarından birinin daha eşiği atlandı.
Kararda Özel Görevli İstanbul 10. Ağır Ceza Mahkemesi’nin 237 komutan hakkında verdiği ceza onandı.
25 komutanın ise delil yetersizliği nedeniyle beraat etmesi gerektiği belirtildi, mahkumiyet kararı bozuldu.
Yargıtay 63 komutan için etkinlik pişmanlık gerekçesiyle ceza verilmesine gerek olmadığına hükmetti. Cezaları bozulan toplam 88 tutuklu komutanın tahliyesine
karar verildi.
Özel görevli mahkemenin 36 asker için verdiği beraat kararı da onandı. (9.10.13)
ulusalkanal.com.tr
*****
Genelkurmay Başkanı yurtdışında..
TSK adına “tık” ya da “gık” yok..
Ünlü 11. CD’deki yüzlerce apaçık, bilirkişi raporlarına dayalı sahtecilikleri,
T.C. nin temyiz makamı yüksek YARGITAY grömezden gelerek,
237 komutan hakkında verilen çok ağır cezaları onadı..
İnsanlık tarihine KARA GÜN olarak geçti 09 Ekim 2013 günü..
Adaletin siyasete alet edildiği, vicdanların kör kör kanatıldığı,
Toplumsal barışın dinamitlendiği bir gündür.
Bu BALYOZ kararları bireysel başvuru ile Anayasa Mahkemesi’nden dönmezse bile, yaklaşık 2 yıl gecikmeyle, AİHS (İnsan Hakları Avrupa Sözleşmesi) uyarınca karar veren AİHM (Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi) tarafından bozulacaktır.
Türkiye sanıklara maddi ve manevi giderime (tazminata) mahkum edilecektir.
Devlet, Anayasa gereği (md. 40), kusuru olanlara bu tazminat bedellerini
rücu etmek zorunda kalacaktır.
Masum kurbanların yıllarca hapiste yattıkları ise, varsın caanım ülkemiz ve halkımızın AYDINLANMA savaşımı için paha biçilmez bir diyet olsun..
Veya, veya… Seçimlerle AKP’nin alaşağı edilerek yepyeni bir demokratik dönemin açılması ile kahramanların saygınlıklarının geriverimi ve zalimlerden hesap sorulması..
Gün ola harman ola..
Bu önemli taktik hamlenin “şimdilik başarı” ile sonlanması;
Savaşıma devam..
Sevgi ve saygı ile.
09..10.13, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
MÜSLÜMAN BAŞBAKAN
Salı günlerinde partilerin grup toplantıları sebebiyle “Gürültü Kirliliği” yine başladı. Kürsüde, boğazını patlatırcasına bağıran Erdoğan ve salonda “Türkiye seninle gurur duyuyor” diye slogan atan bir avuç ziyaretçi! Konuşmada ne bir fikir var, ne bir yenilik var, ne de ülke hayrına bir haber var. Bir sürü zırvalık. Üfür, üfür ipe diz.
Erdoğan’ın konuşmasındaki iki konunun doğru anlaşılması gerek.
1) Her sabah “Türk’üm” demekle Türk olunmaz.
2) Sıkmabaşlı olarak okumak isteyenler, Arabistan’a gitsinler.
Sayın Erdoğan;
Türk olmak öyle kolay bir şey değildir.
Türk olmak için önce kendini Türk olarak hissetmek gerekir.
Vatanına-Bayrağına-Dinine-Diline-Tarihine bağlı olmak, fakat aynı zamanda eğitime-bilime- çağdaşlığa-aydınlığa-kadın erkek eşitliğine-doğruluğa sahip çıkmak gerekir.
İşte bu yüzden “Türk” olmak kolay bir şey değildir.
Siz Başbakan’ı olduğunuz Türk Milletinin adı olan “Türk” kelimesinden utanıyorsunuz, Türk kelimesinden, korkuyorsunuz. Nefretiniz bundandır.
Peki, “Müslüman’ım” diyorsunuz,
Her gün Müslüman’ım demekle, Müslüman olunur mu?
*Müslüman, her gün vatandaşlarının yüzüne baka-baka yalan söyler mi?
*Müslüman, “Sadaka Hırsızlarına” arka çıkar mı?
*Müslüman, hesabını veremeyeceği servete sahip olabilir mi?.
*Müslüman, kul hakkı yer mi?.
*Müslüman, Irak’ta Müslüman kadın ve kızlara tecavüz eden ABD Askerleri için “Sağ salim evinize dönmenize dua ediyorum” diyebilir mi?.
*Müslüman, “Camiler Kenti” denen Felluce’deki tarihi camilerin ABD Askerleri tarafından yerle bir edilip, Kuran-ı Kerimlerin nişangâh yapılması karşısında sessiz kalıp, ABD Askerlerinin arkasını sıvazlar mı?.
*Müslüman, kendi vatanındaki İncirlik Camisinin ABD Askerleri tarafından yıkılmasını, Kuran-Kerim’in yırtılmasını görmezden gelebilir mi?
*Müslüman, canını polis zulmünden kurtarmak için camiye sığınan insanlara “Camilerde içki içip, alem yapıyorlar” diye iftira edebilir mi?.
*Müslüman, ihale yolsuzluğu yapar mı?
*Müslüman, kalpazanlıkla suçlanınca adaletten kaçar mı?
*Müslüman, El-Kaide Terör Örgütü militanlarını kendi ülkesinde besleyip silahlandırır ve Müslümanları öldürtmek için başka bir ülkeye gönderebilir mi?
Eyy Erdoğan;
Ne sizin inancınız bizi ilgilendirir, ne de başkalarının inancı sizi ilgilendirir.
Erdoğan olarak sizin inancınız, sizin bileceğiniz bir iştir.
Ama yürürlükteki Anayasa ve yasalara uymak zorundasınız.
Sizin işiniz demokrat olup, demokrasimizin standardını yükseltmek olmalıdır.
Eyy Erdoğan;
Sıkmabaşlı okumak isteyenler için bazıları “Gitsinler Arabistan’da okusunlar,
çölde yaşasınlar, ya seveceksin ya terk edeceksin dediler.
Siz kimsiniz yahu, ne hakla insanları kovarsınız?” dediniz.
Bu sözler belki eleştirilebilir ama siz asla eleştiremezsiniz.
Daha geçen gün, çevre duyarlısı ve ağaç kesimine karşı olanlar için
“Gitsinler Ormanda yaşasınlar” diyen siz değil miydiniz?
O söz, hukuksal engellere karşın ısrarla yasaları çiğnemek isteyenler için söylenmiştir.
Siz, Bakanlar Kurulu Kararı ile “Kamuda Sıkmabaş Serbestliği” getirdiniz.
Bu problem sadece Bakanlar Kurulu Kararıyla çözülüyorsa, niçin 11 senedir çözmediniz?
Yapılan tam bir hukuksuzluktur.
Müslüman, bilerek yasaları çiğner mi?
Dostlar,
Sevgili Çağatay Güler ile 1978 – 81 arasında Hacettepe Üniversitesi Tıp Fakültesi
Halk Sağlığı Anabilim Dalı‘nda (YÖK öncesi, 832 sayılı Hacettepe Üniversitesi kuruluş yasasına göre, o zamanki adıyla “Toplum Hekimliği Bölümü“) 3 yıl
Halk Sağlığı / Toplum Hekimliği dalında tıpta uzmanlık eğitimi aldık. O dönemde üniversiteler asistanlarını kendileri seçerdi. Sağlık Bakanlığı ve SSK Hastanelerinde
tıpta uzmanlık eğitimi için merkezi TUS sınavı vardı. Biz o dönem 31 kişi Hacettepe’ye başvurmuş ve 6 kişi ihtisasa seçilmiştik.
Prof. Nusret Fişek, bu bölümün (Toplum Hekimliği – Community Medicine) kurucusu ve ülkemize çağdaş anlamda Halk Sağlığı Bilimleri anlayışını ve hizmetlerini getiren insan olarak tıbbiyenin ilk sınıfında gönlümüzde yer etmişti. Yaşamımızı Koruyucu Sağlık – Tıp hizmetlerine adayacak; sağlıklı bir toplum için Halk Sağlığı – Toplum Hekimliği Uzmanı olacaktık.. Öyle de yaptık sanırız.. 1971’lerden 2013’lere sürüyor..
Çağatay bizden 2 yıl önce tıbbiyeden mezun olmuş ve o arada bir de Fizyoloji Uzmanı olmuştu. Renkli, çok esprili, ince ve yüksek zekâsının ürünü nüktelerle, fıkralarla hepimizi güldürürdü. Daha sonra Ordu Sağlık Müdürlüğü yaptı, Bulancak’ta çalıştı ve çok zorlu yıllar sonrasında yuvasına dönerek akademik kariyer yaptı. Onlarca kitap ve
çok sayıda makale – bildiri yazdı, Çevre Sağlığı alanında ileri uzmanlık derecesi aldı.
Çok sayıda duygu yüklü, çarpıcı biçimde sorgulayan ve düşündüren şirler yazdı, kitapçıklar olarak yayımladı, bizlere dağıttı..
Aşağıdaki yazısı hüzünlü ironiler içermekte ve acı acı düşündürmekte..
KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm sosyal devleti ve kamusal sağlık hizmeti sistemini yerle bir (tarumar!) etti.
Koruyucu sağlık hizmetleri özelikle dışlandı ve yerli – yabancı sermayenin
özel sektörüne halkın hastalanarak müşteri olması kurgulandı.
Devlet de Dünya Bankası dayatması zorunlu sigorta sisteminde halkından
prim = ek vergi toplayarak sermayeye aktaran sopalı tahsildara indirgendi.
Bir de pek çok yerde Deli Dumrul’u kıskandıran katkı payları haracı var..
Daha beteri de üstad RT Erdoğan‘ın rüyası “şehir – kent hastaneleri” vb.ile yolda..
Vahşi kapitalizm hiç utanmadan sistemi böylesine yozlaştırdı.
Her şeyin ama her şeyin bir fiyatı var kumarhane kapitalizminde (Alpaslan Işıklı).
Yaşamın her santimetre karesi moneterize edilebiir..
Tüm yaşam moneter (parasal) yöntem ve ölçülerle yönetilip yönlendirilebilir.
Böyle buyurdu Zerdüşt (pardon papaz) Adam Smith!
Ama insanlık onuru – aklı bu prangaları da elbet kıracak..
Sevgili Güler’in yazısını buruklukla okuyalım vee…..
Sevgi ve saygı ile.
09..10.13, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
=======================================
‘Yoksul ve Kör Bir Halk Sağlıkçısı!’
Prof. Dr. ÇAĞATAY GÜLER
Hacettepe Üniv. Tıp Fak.
Halk Sağlığı AnabilimDalı
Ben bir halk sağlıkçısıyım.
Yıllar önce, on yılı aşkın bir süre bir resmi kanalda senede otuz saat halk sağlığı,
bir o kadar da çevre bilgisi konularını sunmuştum. Ne adımı bilen oldu, ne de tanıyan. Sunumlarımı kimi zaman sabahın ikisine üçüne koyuyorlardı. Benden sonra hipopotamların cinsel yaşamıyla ilgili bir kültür programı gelirdi “anlattıklarımı bütünlesin” diyerek. Kan ter içindeki iki hipopotamın olağanüstü çabalarını unutamam!
Bir yılbaşı gecesi televizyon izlerken elimdeki ‘geçgeç’in bir düğmesine yanlışlıkla bastığımda kare kare bütün kanallar görüntülenmişti. Her kanalda dansöz vardı ve
ben kanalın birinde “el yıkamanın önemini” anlatıyordum. Daha sonra kanalı arayarak sormuştum: “İzlenirliği artırmak için beni koydunuz sanıyorum, ama o kadar dansöze karşı elimden ne gelir ki?” Hep merak etmişimdir, o an beni izleyen birileri var mıydı? İzliyorsa niçin izliyordu?
Herhalde “kendimi dev aynasında gördüğümden” olacak, şansımı zorlayıp nasılsa
fos çıkacak politik geyiklerin belirlediği gündemi “saptırmak” istiyordum. Bu nedenle o “büyüleyici” sabah programlarından birine başvurdum. Aklımca programa katılacak, bir türlü yarıp geçemediğim politik gündeme bağlı karartma perdesinden başımı uzatarak unutturulan, kimsenin aldırmadığı, her gün daha büyüyen, geleceğimizi karartabilecek bazı temel halk sağlığı konularını gündeme taşıyacaktım.
En azından diyecektim ki:
Başvurduğum sabah programlarının yöneticileri programa katılabilmem,
söylemek istediklerimi söyleyebilmem için bana “özel bir fiyat” önerdiler.
Programa katılabilmem için üç bin dolar, adımın ve adresimin program sırasında
altyazı ile geçmesini istiyorsam fazladan bin dolar ödemem gerekiyormuş.
Bunun tanınmama önemli katkıları olurmuş.
Oysa ben “yoksul ve kör” bir halk sağlıkçısıyım!
Filmin sonunda tanınmış bir ses sanatçısı olup gerekli parayı kazanacak ses de yok bende! (Cumhuriyet, 5.10.13)
Dostlar,
YURT Gazetesi’nin kurucu genel yayın yönetmeni, yiğit gazeteci – yazar dostumuz sevgili Merdan Yanardağ, Bodrum Cezaevinde 10,5 yıla hükümlü bir
“düşün suçlusu”!?
Geçtiğimiz hafta sonu, zindana konulmadan önce iki arada bir derede acele ile yazımını tamamladığı “TÜRKİYE NEDEN FEDA EDİLDİ” başlıklı kitabı Destek Yayınları eliyle servis edildi.
8 Ekim 2013 günü AKP hükümeti Laik Cumhuriyet’e oy kaygısı (30 Mart 2014
yerel seçimleri) ile ve de ABD-AB güdümünde PKK – BDP pazarlığı ile
tarihsel bir darbe daha indirdi..
“Akiller” (!) de çanak tutan raporlarıyla kamuoyunu hazırlamaya çabalamışlardı.
(Bu rapora ve eleştirisine sitemizde yer vermiştik:
AKİL ADAMLAR ve Raporları Üzerine..5.7.13
Akillerin raporu Bumerang oldu, halkı uyandırdı, RTE ve AKP’yi vuruyor! 5.7.13
63 AKİL ADAMA KRİTİK SORULAR.. 11.7.13)
Üstelik bir yönetmelik – genelge ile..
Anayasa Mahkemesi ve Danıştay’ın kararlarına karşın..
AİHM Büyük Dairesi’nin temyiz ürünü kararlarına karşın..
De facto, yani fiilen!
Hukuku göz göre göre ayaklar altına alan açık bir darbe ile..
Çok tehlikeli bir aşamaya gelmiş bulunuyoruz.
Sevgili Merdan Yanardağ’ın aşağıdaki makalesi (Akil insanlar ve aydın sefaleti!)
bu günleri nasıl da öngörmüştü..Bu yüksek çözümleme ve öngörü yeteneği üzerinden kamuoyunu uyarma ve yön verebilme yetisi değil miydi ki, Merdan AKP’yi ürküttü ve “gereken yapıldı”??
Sevgi ve saygı ile.
09..10.13, Ankara
Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net
============================================
Akil insanlar ve aydın sefaleti!
Heyette KESK Genel Başkanı Lami Özgen gibi bazı demokratik kitle örgütleri yöneticilerinin, solcu ve sosyalist kimliğiyle tanınan birkaç aydının ya da politikacının bulunması tabloyu değiştirmiyor. Listenin yüzde 90’ını iktidara yakın ya da AKP’nin izlediği politikaları destekleyen isimler oluşturuyor.
Çünkü AKP iktidarı soyut ve belirsiz bir “barış süreci” karşılığında, faşizan yetkilerle donatılmış bir başkanlık rejimine ve gerici anayasaya “evet” dememizi istiyor.
Bu, müstehcen bir tekliftir. Şantajdır! Reddedilmelidir.
Türküyle Kürdüyle solcular, yurtseverler, cumhuriyetçiler ve gerçek demokratlar
bu şantaja boyun eğmemeli, AKP’nin oyununa gelmemelidir. Çünkü bu girişim toplumsal muhalefeti teslim almayı hedefleyen bir operasyondur. Dolayısıyla
“Akil İnsanlar” heyeti de bu oyunun sefil bir aracından başka bir şey değildir.
Gerçekte AKP, anayasa referandumundan sonra her an bu girişimden vazgeçecek bir çizgide durmayı tercih ediyor. Bu nedenle süreci hukuksal olarak düzenleyecek yasal ve kalıcı bir zemin hazırlamıyor. Meclisi devreye sokmuyor. Muhalefet partilerini içerecek bir adım atmıyor. Her şeyin iktidar partisi ve liderinin inisiyatifinde gelişeceği bir plan hazırlandığı anlaşılıyor.
Bu tabloya bakıldığında Erdoğan’ın BDP’ye kazık atmaya hazırlandığını görmek için yüksek bir analiz yeteneğine sahip olmak gerekmiyor. AKP önce diktatörlük anayasasını geçirip, sonrası için “Allah kerim” diyor. Bu tutum hiç samimi görünmüyor.
Oysa yurtseverlerin, cumhuriyetçilerin, solcuların, sosyalistlerin olmadığı bir siyasal girişim ve “akil insanlar” topluluğu ile “barış” sağlayamazsınız. Bu girişimin sağlıklı yürümesi, Türk halkının ve kendilerini “Türk” sayanların da sürece dahil edilmesi ve desteğinin sağlanması halinde mümkün görünüyor.
Çünkü bu ülkeyi yalnız AKP ve BDP oylarıyla kabul edilmiş bir anayasa ile yönetemezsiniz.
Tayyip Erdoğan geçen hafta “Akil İnsanlar” ile Dolmabahçe’de yaptığı toplantıda,
‘İkinci Cumhuriyet’i gayri resmi olarak ilan etti. Yeni rejimin anayasasının çok kritik olan başlangıç maddeleri de önceki akşam basına servis edildi. Buna göre eski anayasanın laiklik, cumhuriyet ve egemenlik gibi ilkelerinin düzenlendiği bölümünün değiştirilmesinin dahi teklif edilmesini yasaklayan 4. maddesinin iptal edildiği ortaya çıktı. Yürütme erki ise tümüyle “başkanlık” denilen yeni bir mevkiye bırakılıyor. Bundan sonra gelecek hamlenin ne olacağını tahmin etmek zor değil.
***
Ülke genelinde giderek katılaşan ve dışlayıcı olmaya başlayan koyu dinsel söylem, bugüne kadar AKP’nin siyasal hegemonyasını kurmasına destek veren
bazı liberal çevreleri bile ürkütüyor. Kendi değerlerine ihanet ederek AKP iktidarına katkı sağlayanlar, yarattıkları sonuçtan korkuyor.
Kuşkusuz ortada inanılması zor bir aymazlık, aldatılmışlık ve bunun yarattığı bir hayal kırıklığı var. Ancak mevcut tabloyu sadece “aymazlık’ ile açıklamak da mümkün değil. Çünkü ortada sadece bir aymazlık yok, insanlığın ilerici birikimine, bu ülkeye ve topluma karşı bir ihanet de söz konusu.
Çünkü AKP, ABD ve Batı ile çatışarak değil, ancak uzlaşarak iktidar olunabileceğini gören siyasal İslamcıların partisidir. Erbakan’ı bu nedenle terk ettiler.
ANAP hükümetlerinde bakanlık yapan ve Süleyman Demirel döneminde Cumhurbaşkanlığı Danışmanı olan eski MHP’li Namık Kemal Zeybek, Bayburt’ta yaptığı bir konuşmada “Tarihi bir sırrı açıklıyorum” diyerek son derece çarpıcı bir tanıklığını şöyle anlattı:
Bütün iktidarı isteyen ve sonuçta ele geçiren, ılımlı da olsa Batı’nın ve ABD’nin desteğinde İslami bir rejim kurmaya yönelen AKP, ‘I. Cumhuriyet’i sonlandırmış durumda. Liberallerin ürkmeye başladığı ve şaşkınlıkla izlediği eğitimin ve toplumun dinselleşmesi, totaliter eğilimlerin güç kazanması, devletin laikliği koruma refleksinin kırılması, salt AKP ve Cemaatin yarattığı bir sonuç değildir. Liberallerin nicel (sayısal) gücüyle ters orantılı olan etkisi, toplumdaki direniş refleksinin kırılmasında oynadıkları belirleyici rolden kaynaklanıyor.
Oysa liberallerin fark etmediği gerçek şu; Türkiye iddia edildiği gibi zaten “katı laik” bir ülke değildi. Bu iddia, entelektüel ortamı terörize eden İslamcıların hiçbir temele dayanmayan ve fakat sürekli olarak tekrarladıkları için genel kabule dönüşen palavranın ötesine geçemez. Tam tersine Türkiye zaten ılımlı bir İslam ülkesiydi. Bundan sonra ancak ya daha demokratik ve laik bir ülke olabilirdi ya da daha İslamcı bir devlet ve dinselleşmiş bir toplum… İkincisi oldu.
Çünkü ülkenin 200 yıllık bir derinliğe sahip ilerici, aydınlanmacı, cumhuriyetçi ve devrimci damarları kesilmek, toplum bir önceki çağın değerler dünyasına iade edilmek isteniyor. Kürt siyasal hareketi de bu toprakların ilerici ve aydınlanmacı geleneğiyle bağlarını koparıyor. Solla arasındaki mesafe derinleşerek bir uçurum boyutuna ulaşıyor. Daha da önemlisi, seküler bir karaktere sahip olan Kürt siyasal hareketi, Türkiye ve Ortadoğu gericiliğinin bir parçası olmanın eşiğinde duruyor.
Oysa Türk halkının, solun, yurtseverlerin, cumhuriyetçilerin içinde yer almadıkları ve destek vermedikleri bir barış sürecinin başarılı ve kalıcı olması mümkün değildir. Durumu “Akil İnsanlar” heyeti de kurtaramayacaktır.