Aylık arşivler: Temmuz 2013

Erdal Sarızeybek: Endişemiz var Komutanım…

Değerli silah arkadaşım,

Kahraman ve yürekli asker Erdal Sarızeybek‘in Genelkurmay Başkanına gönderdiği yaşamsal değerde olan yazısını lütfen okuyup Türk insanına duyurunuz..

Saygılarım dik duran, uyanık olan ve Türk insanını uyandıranlaradır..
http://www.ilk-kursun.com/haber/153389
İlk Kurşun Gazetesi » Erdal Sarızeybek: Endişemiz var Komutanım…
www.ilk-kursun.com

Bu yazıda “Komutanım” diyerek hitap edilen
Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’dir. Endişe ise, anlatalım…

En derin sevgi ve saygılarımla..

Fevzi MORAY
E. P. KD. ALBAY
======================
Erdal Sarızeybek: Endişemiz var Komutanım…
Erdal Sarızeybek – Haberler
29 Temmuz 2013

Bu yazıda “Komutanım” diyerek hitap edilen Genelkurmay Başkanı Orgeneral Necdet Özel’dir. Endişe ise, anlatalım…

Bir İlk’siniz, doğrudur, Jandarma’dan Genelkurmay’a sıralanmış olan engelleri tek çırpıda atlayan bir İlk!

Medyada görüyoruz, size hitaben İLK’ler i her gün gözümüze girsin için sıralıyorlar; Başbakan’a iftar yemeği için yol alan, Harp Akademileri’nin mutat takvimini değiştirip Başbakan’a iftar iftar yemeği için masa hazırlayan, hatta erbaş ve erlerle iftar açan bir İLK!

Ramazan ayındayız, herkes iftar veriyor, Başbakan da verir Cumhurbaşkanı da, doğaldır bu. Ramazan bu, Türk Milleti için kutsal bir aydır, laiklik diyerek din ve vicdan özgürlüğünün anlamı ne olursa olsun, toplumumuzun ortak bir değeridir, bu değer etrafında buluşmak da hepten doğaldır. Sizden önceki Komutanlarımız bunu yapmamışsa eğer,
bizce yanlıştır ve sizin yaptıklarınızı hayranlıkla izliyoruz.

Bununla birlikte Kuvvet Komutanları istifa ederken sizin etmeyişiniz de
bir tercihtir, bu size aittir, Başbakanlığa gidip size önerilen Genelkurmay Başkanlığı makamı için görevi kabul etmek de bir tercihtir,
kimse tercihlerinden dolayı kınanamaz, doğaldır hepsi ancak…

Ancak tüm bu yaşananlar karşısında “neden” diye sormaktan da kendimizi alamıyoruz, neden komutanım neden?

Öyle ya bu İLK’leri alışagelmişin dışında uygulamak kolay değil, kararlılık ister, yürek sağlamlığı ister, anlaşılan o ki bu ikisi de sizde var ve siz yapıyorsunuz, gururluyuz ama neden?

“Neden”
 diye ısrarla sormamızın nedeni ise şudur :

Siz Genelkurmay Başkanı olduktan sonra Türk Ordusu’na yönelik
AKP hukuku tarafından yapılan saldırılar durduruldu, tanığız. İyi bir şey bu ama “bu saldırılar bıçak keser gibi neden durduruldu” acaba sizin kamuya gösterdiğiniz“kararlılık” ve yürek” gücünüzden dolayı mı yoksa
AKP siyasetine göstermiş olduğunuz hoşgörüden dolayı mı yani
“AKP siyasetine hoş görünürsek eğer bu saldırılar durur ve ben de astlarımı korumuş olurum” duygu ve düşüncesinden mi? Öyleyse eğer
bu da bir savunma mekanizmasıdır, yüreğimiz bunu da kabul edebilir ancak…

Yine de burada açıklığa kavuşturulması gereken bir konu vardır, o da
“AKP siyasetine hoş görünmek ne demektir” bunun kamuoyuna açıklanması gerek, bizim merakımızdan değil kamuoyunun Türk Ordusu Başkomutanı’nı daha iyi anlayabilmesi için.

Bu “Hoş görünmek”ten kasıt, AKP siyasetinin her dediğini yapmak mıdır, Türk milli menfaatlerine aykırı dahi olsa!

Bu “Hoş görünmek”ten kasıt, Barzani’yi tanımak ve O’na ordu kurmak mıdır ya da aynı yolun yolcusu Suriye PKK’sı PYD’yi tanımak ve
ona destek olma mıdır, anayasaya aykırı olsa dahi!

Bu hoş görünmek Kıbrıs’ta Rumları tanımak, Türkleri ise yok saymak mıdır ya da Irak’ta Barzani’yi tanımak, Kerkük ve Musul’u ise yok saymak mıdır, ülkemizin ve milletimizin varlığı ve bekasını tehlikeye düşürse dahi!

Sayın Komutanım, bu hoş görünmek Bizans Rum Patriği’nin devlet yapılmasına, Bizans’ın Anadolu kaynaklarını ele geçirmesine, Kiliselerin açılarak Anadolu’da Hıristiyan misyonerliğine kapı açılmasına, Azerbaycan’ın yok sayılıp Ermeni taleplerinin kabul edilmesine, bir olan Türk Milleti’nin etnik ve dinsel farklılıklar temelinde ayrıştırılmasına,
Ermeni-Yahudi uşağı PKK’nın vatan topraklarımızın bir kısmında
devlet güç ve otoritesini ele geçirmesine, vatanın sahibi Türk Milleti’nin borçlandırılarak toprağına el konulmasına, yüreği vatan ve millet sevgisiyle çarpan Türk evlatlarının cemaat tarikat denilerek elimizden alınıp devşirilmesine, “Ne Mutlu Türk’üm diyenlerin” sudan bahanelerle tutuklanıp hapse atılmasına, kod Ergenekon ve kod Balyoz ile Türk Ordusu’nun itibar ve onurunun ayaklar altına alınmasına ses çıkartmamak ise yapmayınız, asla bu hoş görünmeyi yapmayınız, çünkü Türk Milleti’nin yüreği bunu kabul etmez!

Sizi Diyarbakır’da tanımak onuruna erişmiştim, Ya Gazi Paşa Duyarsa diyerek kamuoyuna açıkladığımız askeri alanda başımıza gelenler için
“bu bir haksızlık” diyen güçlü bir yüreği görmüştüm bakışlarınızda. Gördüğümüz siz ile bugün baktığımız siz arasındaki değişim ile bugün anlamakta zorluk çektiğimiz bu AKP siyasetine hoşgörünüz karşısında haklı olarak düşünmekteyiz, neden diye. Olur ya “ne yapalım, konuşursak bizi de hapse atarlar” diye bir varsayımla şahsınızda endişeye düşülmüş olabilir ve bu nedenle bu zoraki olduğunu düşündüğümüz bu hoşgörü de sergilenmiş olabilir. Ancak doğruysa eğer bu, bu endişe ne sizi kurtarır komutanım ne de Türk Ordusu’nu!

Bu endişe ne Türk Milleti’ni kurtarır Komutanım, ne de Türk vatanını!

AKP bu, bir proje ve bu proje açık siz de biliyorsunuz biz Türk Milleti de,
bu projenin amacı Anadolu’daki Müslüman Türk varlığını yok etmek, Anadolu’yu ele geçirmek, Hıristiyanlaştırıp Bizans’ı yeniden inşa etmek! Tüm bunları yapabilmek için de Türk Ordusu’nun gücünü zayıflatmak!
Hal böyle iken komutanım, AKP’ye hoş görünmeye çalışmak bir savunma ya da çıkış yolu olarak düşünülse de değildir, emekli olduğunuzda dahi bu AKP projesi sizi bulur, tutuklar ve hapse atar. Altı üstü bir ihbar mektubuna bakmaz mı bu iş tıpkı kod Ergenekon ve kod Balyoz’da yaptıkları gibi…

Sonuç olarak komutanım, varsa eğer endişe etmeyiniz, Türk Ordusu’nun Türk Tarihi’nden aldığı gücün ardında durmak size yakışır, rehberimiz Atatürk’tür, O’nun ışığında atılacak her adım size, Türk Ordusu’na ve Türk Milleti ve Devleti’ne güç kazandıracaktır, bundan asla şüphemiz yoktur.

Siz Atatürk tavrınızı açıkça koyduğunuzda ortaya, görülecektir ki,
hiçbir güç Türk Ordusu karşısında duramayacaktır.

Çünkü Türk Ordusu’nun ardında Türk Milleti vardır!

İLK KURŞUN

Dikili ADD’de panel.. 31 Temmuz 2013


Dikili ADD’de panel.. 31 Temmuz 2013

Dostlar,

16 Temmuz 2013 günü itibarıyla, Şubat 1996’dan bu yana (ADD Edirne Şubesi Başkanı seçilişimiz)

  • 17 yılda toplam 1446 adet AYDINLANMA KONFERANSIMIZ olmuş..

Yurt içinde ve dışında..

Bizi onurlandırarak göreve koşan ADD örgütümüze ve yurtseverlerimize
şükran borçluyuz.

Bu bağlamda Dikili ADD Şubemize de, arşivimize baktığımızda birkaç kez gitmişiz..
Konuları ve yer – tarih bilgileri ile aşağıda.. Hepsi de görsel sunu (power point yansıları) eşliğinde..

  1. Emperyalizmin 2008 Türkiye Tasarımı. Dikili ADD, 20.04.08
  2. Sosyal Devlet ve Sağlık Politikaları. Dikili Belediyesi, 05.02.05
  3. Türkiye Ateş Çemberinde. Dikili ADD (ve Dikili FM), 05.02.05
  4. 2023’e Doğru Türkiye. Dikili, Halk Eğitimcileri Sitesi 06.08.05
  5. Yeni Dünya Düzeni ve Türkiye’nin Geleceği (Görs. Konf.)
    Dikili, Türk Halk Eğitimcileri  Sitesi, 6. Yıl Eğitim,
    Kültür-Sanat-Spor Etkinlikleri, 03.08.02

Bu kez 6. sını yapacağız… LOZAN’ı konuşacağız 90. yılında..

Sözde “yeni anayasa” yapımı tuzağı ile rafa kaldırılmak istenen
Lozan Antlaşması
‘nı..

  • Ülkemizin tapusunu ve de TABU’su Lozan Antlaşması’nı..

Sayın Hüsamettin CİNDORUK, Sayın Kamer GENÇ, Sayın Doğan DEMİR de konuşmacı olacaklar.

Oturumu, ADD Dikili Şubemizin önceki başkanı Sayın Av. Çiğdem ELİBOL yönetecekler.

Dikili_Lozan_Konf._31.7.13

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

imza_toreni_temsili

Toplantıya emek veren ve bizi de görevlendiren yurtsever dostlarımıza teşekkür eder ve kolay gelsin deriz..

Duyurulmasını ve katılımın büyütülmesini dileriz..

 

 

Panelin ardından Sayın Genç, Demir ve biz Deliktaş köyünde de söyleşi yapacağız.

Sevgi ve saygı ile.
16.7.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

ANKARA ŞEBEKE SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!


Güncelleme :
31.7.13 (29.7.13 günü yazdıklarımıza eklemeler..

Son binyıldır Ankara Büyükkent Belediye Başkanı olan zat,
Kimya Mühendisleri Odası’nın kentin şebeke suyunda çok yüksek Alüminyum saptanması karşısında panik içinde..

Öylesine zavallı ve aciz, dolayısyla tehlikeli tepkiler veriliyor ki!

Kimya Mühendisleri Odası’nın yetkilleri hakkında, gerçek dışı bilgiye dayalı olarak halkı galeyana getirmekten dava edecekmiş!?

İ. Melih Gökçek’in gerçekten namuslu ve ehil danışmanlara ivedi gereksinimi var.

Geçmişte bir Bölge Halk Sağlığı Laboratuvarı’nın müdürlüğünü yapmış bir
uzman hekim olarak biz Gökçek’e danışman olsaydık (!) şunları söylerdik :

1. Sav doğru mu, hemen nesnel inceleme yaptırın. Yazın su tüketimi arttığından, arıtma amaçlı kullanılan Aluminyum sülfatın çöktürülmesi için yeterince süre beklemeden sisteme veriliyor olabilir.. Geçen yıl Sağlık Bakanlığı yüksek Alüminyumu kabul etmiş ve rezervuara bir fabrikanın yüksek alüminyum içeren
atık su deşarjının karışmasını gerekçe göstermişti.. Özürü kabahatinden büyük!
Dolayısıyla yalanlamak yetmez, yanlıştır.

2. Kimyasal su analizi için olağan koşullarda temiz bir cam şişeye 1 litre su almak yeterlidir. Örnek almanın özel süreci yoktur. Su analizleri (kimyasal, mikrobiyolojik, fiziksel vd.) 5996 sayılı yasanın 27. maddesi gereği Sağlık Bakanlığı yetkisindedir ve suda alümnyum ölçümü de yasal olarak yetkili Ankara İl Sağlık Müdürlüğü
Halk Sağlığı Laboratuvarı’nda yapılmıştır. Yurttaşlar, döner sermayece belirlenen üceti ödeyerek bu Laboratuvarlardan hizmet alma hakkına sahiptirler.

Kimya mühendileri teknik olarak kendileri de bu ölçümü yapabilirlerdi. Bu davranış fennen (teknik olarak) doğru ama usulen yanlış olurdu. Bu hata da işlenmemiştir.
Sonuçlar resmi ve geçerlidir. Mikrobiyolojik örnek alma tekniği özel eğitim gerektirir, Halk Sağlığı Laboratuvarı, bu örnek alma koşullarından emin olmak isteyebilir ve
bu gerekçeyle örneği incelemeyi reddedebilir. Bu takdirde de yetkili bir sağlık personelinden yararlanılabilir örnek almada..

3. Kimya Mühendisleri Odası, TMMOB yasasından kaynaklanan hak ve yetkilerini kullanarak halka karşı görevlerini yerine getirmişlerdir. Tersini yapmaları (görevlerini yapmamaları!) suç olabilir ama bu eylemleri doğrudan sorumlulukları içindedir.
Verileri de bilimsel olarak doğru ve geçerli olup, dolayısıyla yasal olarak koğuşturulmaları olanak dışıdır.

4. Ortada bilimsel olarak geçerli ölçümler olduğundan ve bu durum halk sağlığı için açık – somut – yakın tehlike yarattığından, bırakın açıklanmamasını, derhal uygun araçlarla kamuuoyuna ve yetkili kamu makamlarına bildirilmemesi suçtur.
Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şubesi’nin Türk Ceza Yasası md. 185 uyarınca
Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’na suç duyurusunda bulunma hak ve yükümü vardır. Durumu basından öğrenen Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı’nın da
res’en (kendiliğinden) yasal işlem başlatma sorumluluğu vardır.

5. Yapılacak şey, hatayı kabul etmek ve halktan özür dileyerek derhal gerekli önlemleri almaktır. Halkın bilgilenme hakkını kullanmasına saygı göstererek
sorunu saydamlıkla yönetmektir. Bu sorun yemin ederek çözülmez, komik hatta suçlu olursunuz. Böyle yaparak, belki, Türk Cea Yasası md. 185’te yer alan kusursuz sorumluluğa dayalı yaptırım uygulanması olasılığından kurtulabilirsiniz.

6. Tek tek yurttaşlar bu sorun bağlamında Bilgi Edinme Yasaı bağlamında sizdden açıklama isteyebilirler ve teker teker ya da birlikte aleyhinize maddi – manevi giderim (tazminat) ve ceza davaları açabilirler.

7. Kimya Mühendisleri Odası’nın tek bir eksiği vardır, o da basından öğrendiğimiz ölçüde, örnek alımları ve yetkili laboratuvara ulaştırılması sırasında Noter bulunmayışıdır. Bu edim de yerine getirilseydi eylem 4/4’lük olacaktı.

Bunun için hala geç değil.. 2 taraf (Belediye ve Kimya Müh. Odası) için de..

Sonuç olarak İ. Melih bey, yavuz hırsızın ev sahibini bastırması, halka unutturma
numaralarını bu halk “yemez” artık, ayağınızı denk almak zorundasınız..
Aklınızı da, danışmanlarınızı da bürokratlarınızı da gözden geçirmek zorundasınız.
5 milyonu aşkın insanın sağlığıyla oynamanın vebali sizi ezer de geçer de..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 31.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Dostlar,

Ankara belediyesinin, Başkan İ. Melih Gökçek’in skandalları bitmiyor..

İçişleri Bakanlığı neden soruşturma açmıyor??

Geçen yıl Temmuz’da da benzer sorun yaşanmış ve biz bu siteden gerekli açıklamalrı yapmış, kimi sorular sormuş ve önerilerde bulunmuştuk..

Ankara Tabip Odası’ndan Su Hakkında Basın Açıklaması..

(http://ahmetsaltik.net/ankara-tabip-odasindan-su-hakkinda-basin-aciklamasi/)

Birlikte okunduğunda halkın sağlığının nasıl ciddiyetsiz biçimde savsaklandığı izleniyor..

AOÇ’yi talan etmek yerine şebeke suyu altyapısının güçlendirilmesi gerek..

Milli Kütüphane önünde işlek 2 anacadde ortasında egsoz gazlarının ortasına bir ucube proje yerine yeşil alan yapılması gerek..

Söğütözü’nde bir başka ucube ne işe yaradığı belirsiz demir kafes yapıp yargı kararı ile yıkarak devasa kaynakları çarçur etmek (ya da yandaş cebine aktarmak!?) yerine
kentte bisiklet parkları kurup bisikletle ulaşımı teşvik etmek…

Kaldırımların perişan hallerini düzeltmek…

Dünya Sağlık Örgütü’nün SAĞLIKLI KENTLER projesini açıp okumak…

Kısa bir özetini verelim, daha fazlasını merak ederse lütfen aşağıdaki pdf dosyasını açsınlar..(erişkeyi – linki tıklayarak)..

SAGLIKLI_KENT

SAĞLIKLI BİR KENTİN 10 BULGUSU 

SAĞLIKLI BİR KENT ; 

  1. TEMİZ ve GÜVENLİDİR.
  2. GÜVENLİ ve SÜREKLİ GIDA, SU ve ENERJİ STOKLARI ve VERİMLİ ATIKLAR SAĞLAR.
    1. ÇEŞİTLENDİRİLMİŞ GÜÇLÜ ve YENİLİKÇİ BİR EKONOMİ YOLUYLA GIDA, SU, BARINAK, GELİR, GÜVENLİK
      ve ÇALIŞMA İÇİN BÜTÜN VATANDAŞLARIN
    2. TEMEL GEREKSİNİMLERİNİ KARŞILAR.
    3. SAĞLIĞI DÜZELTMEK İÇİN ORTAKLIK İÇİNDE ÇALIŞAN
      FARKLI YAPILARIN BULUNDUĞU GÜÇLÜ BİR KARŞILIKLI
      DESTEK TOPLUMUNA SAHİPTİR.
    4. GENEL OLARAK YAŞAMLARINI ve KISMEN SAĞLIKLARINI ve İYİLİKLERİNİ ETKİLEYEN POLİTİKALARI BİÇİMLENDİRMELERİ İÇİN BİRLİKTE ÇALIŞMAK ÜZERE VATANDAŞLARINA OLANAK TANIR.
    5. VATANDAŞLARI ARASINDA KARŞILIKLI ETKİLEŞİM ve İLETİŞİM GERÇEKLEŞTİREN EĞLENCE ve BOŞ ZAMAN ETKİNLİKLERİ SAĞLAR.
    6. GEÇMİŞE DEĞER VERİR ve IRK, DİN… GÖZETMEKSİZİN
      VATANDAŞLARININ ÇEŞİTLİ KÜLTÜREL KALIT ve ÖZELLİKLERİNE SAYGI DUYAR.
    7. SAĞLIĞI, HALKIN POLİTİKA YAPMASININ TAMAMLAYICI BİR ÖGESİ OLARAK GÖRÜR ve VATANDAŞLARINA SAĞLIKLI YAŞAM UYGUN DAVRANIŞ BİÇİMLERİNİ BENİMSEME HAKKI VERİR.
  3. SAĞLIK HİZMETLERİNİN ERİŞİLEBİLİRLİĞİNİ ve NİTELİĞİNİ DÜZELTMEK İÇİN SÜREKLİ ÇABA GÖSTERİR.

10.İNSANLARIN SAĞLIKLI ve İYİ YAŞADIĞI ve HASTALIKLARA DAHA AZ SUNUK KALDIĞI BİR YERDİR.

K a y n a k : Dünya Sağlık Örgütü, Daha İyi Bir Yaşam İçin Sağlıklı Kentler. 7 Nisan 1996 Dünya Sağlık Günü.

*****************************************************

Melih bey, 10 üzerinden kaç not alabiliyorsunuz???

Sahi, Melih beyin kafası neyle meşgul??

Bu sorunları ve soruları neden görmezden gelir??
Tüm zamanlarını twitter’den gençlere yanıt yetiştirmeyle mi tüketiyor,
ne zaman emekli olacak??

  • Buradan Ankara C. Başsavcılığına suç duyurusunda bulunuyoruz :

Türk Ceza Yasası’nın kamunun sağlığı aleyhine suçlar bölümünde yer alan
ilgili maddeler uyarınca, Ankara Büyükşehir Belediyesi’nin neredeyse ömür boyu başkanı İ. Melih Gökçek hakkında ceza davası açılmasını istiyoruz.

5 milyonu aşkın insanın yaşamsal ve vazgeçilmez gereksinimi şebeke suyunun
sağlıklı ve güvenilir kılınması, hukukumuzdaki kusursuz sorumluluk kapsamındadır, anımsatırız..

Türk Ceza Yasası madde 185 – 

  • (1) İçilecek sulara veya yenilecek veya içilecek veya kullanılacak veya tüketilecek her çeşit besin veya şeylere zehir katarak veya başka suretlerle bunları bozarak kişilerin hayatını ve sağlığını tehlikeye düşüren kimseye
    iki yıldan onbeş yıla kadar hapis cezası verilir.
  • (2) Yukarıdaki fıkrada belirtilen fiillerin dikkat ve özen yükümlülüğüne
    aykırı olarak işlenmesi hâlinde, üç aydan bir yıla kadar hapis cezasına hükmolunur.”

Sevgi ve saygı ile.
29.7.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

ANKARA SUYUNDA YÜKSEK ALÜMİNYUM!

Kimya Mühendisleri Odası Ankara Şube Başkanı İbrahim AKYÜREK ve
II. Başkanı Erkin ETİKE 27 Temmuz 2013 Cumartesi günü saat 11:30`da
Oda merkezinde yaptıkları basın toplantısında şunları belirttiler:

Sağlık Bakanlığı Laboratuvarı Ankara‘nın şebeke suyunda kirlilik saptadı.

  • Sudaki Alüminyum miktarı izin verilenin dört kat üstünde!

Merkez ilçelerin hemen hemen tümünde saptanan kirlilik bir aydır sürüyor.

  • Sağlık Bakanlığı ve Ankara Büyükşehir Belediyesi derhal önlem almalıdır.

Kimya Mühendisleri Odası (KMO) şebeke sularının kalitesini ve insan sağlığına olası olumsuz etkilerini incelemek üzere sürekli çalışmalar yürütmektedir.
Geçen yıl, 5 Temmuz 2012 günü yaptığımız açıklamada Ankara suyundaki alüminyum kirliliğini gündeme getirmiştik. Geçen yıl yaşanan kirlilik Sağlık Bakanlığınca saptanmış ve kabul edilmişti. Bakanlık bu konuda Ankara Büyükşehir Belediyesini yazılı olarak bilgilendirdiğini Odamıza bildirmiştir (EK-2).

KMO tarafından yürütülen çalışmalar sırasında son günlerde Ankara‘nın sularındaki alüminyum miktarının tekrar yükseldiğini öğrenmiş bulunmaktayız. Ankara‘nın şebeke sularını düzenli olarak takip eden Sağlık Bakanlığına bağlı Ankara Halk Sağlığı Laboratuvarı yaklaşık bir aydır süren bu kirliliği saptamıştır.

En fazla 200 µg/L (mikrogram bölü litre) olmasına izin verilen alüminyum miktarı 22.07.2013 tarihli raporlara göre aşağıdaki gibidir (EK-1):

Çankaya‘daki bir noktada :      636.02 µg/L 

Yenimahalle‘deki bir noktada : 593.10 µg/L

Mamak‘taki bir noktada :      745.98 µg/L

Etimesgut‘taki bir noktada :      969.22 µg/L

İçme-Kullanma sularının kalitesi, 17.02.2005 tarihli ve 25730 sayılı
Resmi Gazetede yayımlanan “İnsani Tüketim Amaçlı Sular Hakkında Yönetmelik” hükümlerine göre denetlenmektedir. Bu yönetmelikte alüminyum için belirlenen sınır değer 200 µg/L‘dir. Yönetmeliğin 11. maddesine göre:

“Parametre değerlerinin ya da şartlarının ihlali halinde, bu ihlalin insan sağlığı için herhangi bir risk oluşturup oluşturmayacağı değerlendirilir. İnsan sağlığını korumak amacıyla gerekli olması halinde su kalitesini iyileştirmek için gerekli düzeltici önlemler alınır. Düzeltici önlemlerin alınmasını gerektiren ihlalin ciddi boyutlarda olması durumunda tüketiciler bilgilendirilir.”

Sınır değerin aşıldığı resmi raporlarla saptanmıştır. Bu aşımlar yaklaşık bir aydır sürmektedir. Raporlar Sağlık Bakanlığı arşivindedir. Sınır değerin dört katını aşan miktarlardaki alüminyumun insan sağlığı için tehlikeli sonuçları olabilir.
Yüksek miktardaki alüminyumun özellikle sinir sistemi hastalıklarına yol açabildiği bilinmektedir. Ayrıca çocuklarda bellek yitiği, öğrenme güçlüğü gibi ciddi sonuçları olabilmektedir. Kronik böbrek rahatsızlığı olanların durumlarını kötüleştirdiği bildirilmektedir. Ayrıca vücutta alüminyum birikmesinin çeşitli kemik hastalıklarına, eklem ağrılarına, kanda eritrosit yapımında bozulmaya ve bağışıklık sisteminde hasara yol açtığı saptanmıştır.

Bu kirliliğin kaynağı saptanmalıdır.

Ankara Büyükşehir Belediyesi geçtiğimiz yıl sorumluktan kaçmak için, kirliliğin apartmanlardaki eski su tesisatından kaynaklandığı yönünde açıklamalar yapmıştı.

Peşinen belirtiyoruz; alüminyum kirliliğinin apartmanların su borularının eski veya paslı olması ile ilgisi yoktur.

Kanımızca yaz aylarında artan su tüketimi nedeniyle içme suları, artıma tesisinde yeterli dinlendirme yapılmadan, şebekeye verilmektedir. Bu nedenle artıma işleminde kullanılan alüminyum sülfat maddesinin sudan uzaklaşması sağlanamamaktadır.

İvedik Arıtma tesisinin kapasitesinin artırılması zorunlu bir ihtiyaç haline gelmiştir.

Sağlık Bakanlığını ve Ankara Büyükşehir Belediyesini sudaki alüminyum kirliliği hakkında açıklama yapmaya davet ediyoruz. Ankaralılara temiz ve içilebilir suyu sağlamak Ankara Büyükşehir Belediyesinin görevidir. Yetkililer tatmin edici bir açıklama yapana dek ve sudaki alüminyum değerlerinin normale döndüğünü
ilan edene değin Ankaralılara musluk suyu içmemelerini öneriyoruz.

Kamuoyuna saygıyla duyururuz.

TMMOB Kimya Mühendisleri Odası 
Yönetim Kurulu 

EKLER: 1) 22.07.2013 tarihli İçme Kullanma Suyu Kimyasal Analiz Raporları (4 sf)

2) 27.06.2013 tarihli ve 30694 sayılı T.C. Ankara Valiliği Halk Sağlığı Müdürlüğü yazısı (2 sf)

Çankaya Numune Rapor (941 KB) (27.07.2013 14:24:42)
Etimesgut Numune Rapor (935 KB) (27.07.2013 14:25:13)
Mamak Numune Rapor (997 KB) (27.07.2013 14:25:38)
Yenimahalle Numune Rapor (942 KB) (27.07.2013 14:26:01)
Ek-2-1 (120 KB) (27.07.2013 14:26:45)
Ek-2-2 (279 KB) (27.07.2013 14:27:08)

Naci BEŞTEPE : ÇARŞAMBA İĞNELERİ

ÇARŞAMBA İĞNELERİ

Naci_Bestepe_portresi

Naci BETEPE
  GERİCİ
  Bülent Arınç, “Türkiye tel gibi gerilmiş”
  Ülkeyi yönetenler gerici olunca…

 
  TERBİYESİZ
  Hepimizin verdiği vergilerle yönetilen TRT’de, sözde  tasavvufçu
Avukat Tuğrul İnançer, 7-8 aydan sonra hamilelerin sokakta dolaşmasının TERBİYESİZLİK olduğunu söyledi.
  Tuğrul efendi kendi terbiyesizliğini perçinledi…
 
  BÖLÜCÜ
  Bölücü Kürtçü Şerafettin Elçi’nin adı ŞIRNAK Havaalanı’na,
Said-i Nursi’nin adı da Bitlis’te İHL’ne verildi.
  RTE yönetimi ülkeyi bölme hazırlıklarını kamuoyuna  gösterdi…
 
  RÜYA
  Aşık olduğu RTE’yi haftada dört kez rüyasında gören Fettah’a
Haliç Liman ihalesi verildi.
  Rüyasında ne yaptıklarını da söyleseydi…
 
  KEMİRGEN
  Dünyaca ünlü 32 sanatçı The Times’a, dört bin kişi de Seince Dergisi’ne Tayyip’in polis şiddetini kınayan ilan verdiler.
  Bunlar İHL diploması bile olmayan “SÖZDE SANATÇILAR”
  Açıkçası dinsiz kemirgenler…
 
  HAİN
  PKK’nın Suriye kolu PYD’nin lideri Müslim, Davutoğlu’nun daveti ile Türkiye’ye geldi.
  Haini dışarıda aramaya gerek yok…
   
  ŞEREFSİZ
  Oramiral Nusret Güner, “Altındaki komutanlar tutuklanmış şerefsiz bir Donanma Komutanı olmaktansa istifa ettim.”
  Bu durumda Ora. Güner’in komutanı  ve Genelkurmay Başkanı
ne oluyor?..
 
  GEZİCİ
  Türkiye’nin bir bölümü devlet otoritesi dinlemiyor, bölünüyor.
  Büyüklük taslayan RTE hala GEZİ’de GEZİNİYOR…
 
  TİYO
  3. Havalimanı bölgesindeki arsaları 2006’da kapatan ÜLKER GRUBU, şimdi TOKİ’ye satarak bir köşe daha döndü.
  Eş dosta tiyo vermenin yararı görüldü…
 
  UYUM
  Org. Özel, Harp Akademileri mezuniyet tören saatini değiştirerek RTE’ye iftar yemeği verdi.
  TSK’yı tasfiye eden Başbakan’a, Ordu’nun Özelleştiği sinyalini mi verdi?..
 
  ŞEREF
  CHP Tunceli milletvekili Kamer Genç, Pülümür’de açılan PKK flamalarının indirilmediğini açıkladı.
  Bayrak bir devletin egemenlik sembolü ve şerefidir,
  Başka bayraklara izin verenler şereflerini de vermişlerdir…
 
  İHBAR
  Her mahalleye İHBAR KUTUSU konulma hazırlığı yapılıyor.
  Diktatörlüğün eksikleri tamamlanıyor… 
 
  DELİK
  Öcalan’ın dayısına ziyaret izni verilerek Cezaevi Yönetmeliği delindi.
  Ülke delik deşik edildi, yönetmelik deliği ne ki…
 
  SIRADA
  KKTC’de, AKP’nin desteklediği UBP seçimi kaybetti.
  Sıra destekçide…
 
  Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE

MİLLÎ MERKEZ 5 Ağustos’ta SİLİVRİ’ye Gidiyor


Değerli Dostlarımız
,

MİLLÎ MERKEZ
5 Ağustos’ta SİLİVRİ’ye Gidiyor

31 Temmuz 2013

Türkiye’de

  • – yargısız infaza dönüşen haksız tutuklamalara, 
  • – Anayasa Mahkemesini hiçe sayan “özel” Mahkemelere, 
  • – Adalete olan inancı yok eden hukuksuzluklara, 
  • – yanlı ve yandaş yargı mensuplarına, 
  • – kuvvetler ayrılığının yok edilerek yargının siyasallaştırılmasına, 
  • – siyasal davalar yoluyla topluma baskı ve korku dayatılmasına 
  • – demokrasinin diktatörlüğe dönüşmesine karşı çıkan* tüm vatansever,
    * demokrat,
    * Atatürk milliyetçisi yurttaşlarımızla birlikte

5 Ağustos’ta Silivri’ye duruşmaları izlemeye giderek demokratik,
laik ve çağdaş hukuk devletine olan özlemimizi bir kez daha milletimizle paylaşıyoruz.

Saygıyla kamuoyuna duyururuz.

MİLLİ MERKEZ YÖNETİM KURULU

AKLIMIZA KİLİT VURULAMAZ

Dostlar,

Sayın Ertürk bu yazısında da çok çarpıcı saptamalar yapmakta deyim yerinde ise çığlık atmaktadır.

Twitter hesabına yapılan saldırıyı AKP’nin faşist iklimine bağlamaktadır.
Hiç de haksız değildir..

Biz de bu vb. saldırıları kınıyoruz. Yetkilileri, bu tür demokrasi ve hukuk dışı eylemlerin işleyenlerini bulmaya ve adalete teslim etmeye çağırıyoruz:
Çıkıp kamuoyuna net ve içtenlikli açıklamalar yapmalarını diliyoruz..
Yanlış adrese başvurmuyorsak.. ya da dileğimizi suçlulara aktarmıyorsak..

Türkiye bu kuşatmayı da aşacak ve sorumlularından yasal hesap soracak.
Her-kes bu tarihsel gerçeği kafasına bir güzel koymalı ve hiç unutmamalı..

Teşekkürler Sayın Ertürk..

Dayanışma ile..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

======================================

AKLIMIZA KİLİT VURULAMAZ

portresi_sade


Türker ERTÜRK

Geçtiğimiz Perşembe ve Cuma günleri Başbakan Erdoğan’ın “Allah’ın belası” dediği Twitter hesabımıza siber saldırı yapıldı, önce beni izleyenlerin sayısı azaltıldı, daha sonra sistem hesabımı askıya aldı.

Kuşku duymakla birlikte ilk önce bu olayın yalnızca benim başıma geldiğini düşündüm. Daha sonra öğrendim ki, bu şerefsiz ve ahlaksız saldırının tek hedefi ben değilmişim. Saldırıya uğrayanların ortak yanı ise Erdoğan ve AKP’ye karşı muhalefet etmeleri!

Tereddütsüz söylemek isterim ki, bu saldırının sorumlusu Erdoğan,
AKP iktidarı
ve onların yarattıkları anti-demokratik iklimdir.

Demokrasiyi istedikleri durakta inecekleri bir tramvay olarak gören ve onun nimetlerinden faydalanarak bir biçimde iktidara gelen Erdoğan, iktidarda sonsuza dek kalmak ve hesap vermemek için devletin gücünü karşıtlarına (muhaliflerine) karşı silah olarak kullanmaktadır.

Hitler milliydi bunlar gayri milli!

Bugün ülkemiz Hitler faşizmine ve diktatörlüğüne rahmet okutacak uygulamalarla karşı karşıyadır. Hiç değilse Hitler milliydi, şu anda ülkemizde bulunan iktidar sahipleri emperyalist işbirlikçisidir ve gayri millidir. Bu toprakların yararına tek bir uygulamaları bile yoktur. Sakın birisi çıkıp yollar, sağlık ve AVM gibi şeyler lütfen söylemesin. Hitler’in Almanya için yaptıklarının yanında bunlar solda sıfır kalır.

Bugün hiçbir Alman, bazılarının içinden geçse bile Hitler zamanında iyi işler de yapıldı diye bu dönemi temize çıkaramaz ve Hitler’i övemez. Çünkü Hitler
hem ülkesini, hem Avrupa’yı hem de dünyayı felakete sürüklemiştir.

Evet, Erdoğan ve AKP iktidarına muhalefet ediyorum.
Geçmişte ne Sayın Erdoğan ile ne de partisinin ileri gelenleri ile kişisel bir husumetim ve tanışıklığım olmadı. Kendileri ile insani hiçbir sorunum yoktur.

Ama yaptığımız gözlemler ve analizler sonucunde Erdoğan ve AKP iktidarının;

  • emperyalizme taşeronluk yaptığını, 
  • gizli bir gündemleri olduğunu, 
  • Cumhuriyetimizin kazanımlarını yok etmek istediklerini, 
  • rant ve talan peşinde koştuklarını, 
  • insanlarımızı Allah ile kandırdıklarını, 
  • Türkiye Cumhuriyeti’nin rejimini değiştirmek için yeni anayasa peşinde koştuklarını, Ergenekon, Balyoz ve Casusluk gibi
    hukuksal olmayan operasyonel davaların önünü açtıkları.. 

değerlendirmesini yapıyorum.

İç savaş kapımızda

Ayrıca Erdoğan ve AKP iktidarının halen sürdürdüğü politikaların

  • insanlarımızı birbirine karşı kamplaştırdığını, ayrıştırdığını, 
  • ülkemizi felakete sürüklediğini, 
  • hızla bölünmeye ve parçalanmaya doğru gittiğimizi 
  • ve iç savaşın kapımızda olduğuna inanıyorum.

Bu yaptığım değerlendirmelerin bir kısmına veya tamamına katılmayabilirsiniz.
Ama bu ülkede demokrasiden, fikirlerin serbestçe açıklanabilmesi hürriyetinden
ve basın özgürlüğünden eğer söz ediyorsanız, bu söylediklerime ve değerlendirmelerime katlanmak zorundasınız.

Yürütme erki için son yetkiyi halk vereceğine göre, herkesin düşüncelerini ve kanaatlerini serbestçe anlatmasına uygun ortamın sağlanması, demokrasinin
olmaz ise olmazıdır.

Erdoğan’ın ikide bir söylediği sandık, faşist yönetimlerde ve monarşilerde de vardır ama buralarda basın özgürlüğü yoktur ve düşüncelerin serbestçe açıklanabilmesi mümkün değildir.

Dünya birincisiyiz!

Günümüzde Türkiye’de basın özgürlüğünün zerresinden bile söz edilemez.

Erdoğan yönetiminde AKP iktidarı, elindeki devlet aygıtını saldırı silahı olarak kullanarak basını sindirmiş, korkutmuş, susturmuş, tutuklamış ve içeri atmıştır.

Bugün 123’ü tutuksuz 64’ü tutuklu olmak üzere 187 gazeteci yargılanmaktadır.

Bazıları suçunu bile bilmemekte, bazıları ise gazetecilik yaptıkları için cezalandırılmaktadır.

  • Dünyada en çok gazetecinin tutuklu olduğu ülke sıralamasında birinciyiz!

Bu onur sanırım bize yeter de artar bile! Erdoğan’ın ileri demokrasi dediği bu galiba!

Baskılar sonucu işinden attırılan gazeteciler, yerlerine ikame edilen yalama ve yalaka takımı, maliye ve adliye ile yola getirilen medya patronlarından sonra
basın hükümet için artık dikensiz gül bahçesi haline getirilmiştir.

Ama işi, internet gazeteciliği, elektronik postalar ve “ Allah’ın belası “ facebook ve twitter gibi sosyal paylaşım siteleri bozmakta ve yaratılan bu gül bahçesini
dikenli hale getirmektedir.

Amaç muhalifleri susturmaktır

Yazılarımız Aydınlık Gazetesi yanında Florida, Londra, Berlin ve Paris de dahil olmak üzere 15’i aşkın internet gazeteciliği yapan sitelerde yayınlanmakta ve milyonlara ulaşmaktadır. Konferans ve panel gibi nedenlerle gittiğim yerlerde insanlarımız bana ceplerinde ve cüzdanlarında taşıdıkları yazılarımı göstermektedirler. Sosyal paylaşım siteleri, muhalif yazıların milyonlara ulaşmasında alternatif medya görevini yapmaktadır.

Bizim gibi AKP’ye muhalefet edenlere yapılan bu siber saldırıyla, Gezi olayları ile başlayan halk hareketi sırasında beş yurttaşımızın hunharca katledilmesi, halka kimyasal silahlarla saldırılması ve TÜPRAŞ’a baskın yapılması arasında hiç fark yoktur. Amaç muhalifleri susturmaktır!

Hesaplarımıza yapılan saldırı bir cinayettir.
Bu cinayetin azmettiricisi Erdoğan ve AKP iktidarı olup tetikçileri Türkiye’dedir
ve olayın Twitter şirketi ile alakası yoktur.

Hiç kimse, ama hiç kimse, doğru bildiğimiz yoldan döndüremez, korkutamaz
ve aklımıza kilit vuramaz.

Saygılar sunarım.

TRUVA ATI AKP… videosu..

Dostlar,

Deniz Harbokulu Komutanı görevindeyken, Tuğamiral rütbesinde, pek yüksek olasılıkla geleceğin Deniz Kuvvetleri Komutanı olacakken. daha etkili bir ulusalcı savaşım için bu görevini büyük bir özveri ile genç yaşında bırakan
Sayın Türker Ertürk, TRUVA ATI adlı bir film için erişke (link) yollamış..

Büyük tarihsel değeri olan bu olayın, Truva‘ya bırakılan tahta atın içideki askerler eliyle sinsice içeriden düşürülmesinin öyküsünü izlemeyi biz de öneriyoruz.

Trojan_wooden_horse

 

TRUVA ATI AKP… videosu..
Hektor’un Öcünü Alanlar..

http://www.youtube.com/watch?v=cEH_wyqtKTM

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

SGK 2012 YILI İSTATİSTİKLERİNİ AÇIKLADI

Dostlar,

SGK bu kez 2 yıl dolmadan, 7. ay sonlarında önceki yılın İSG (İş Sağlığı Güvenliği) verilerini açıkladı. Başlıca İş kazaları ve meslek hastalıkları ve bu
2 temel veriden türetilen kimi temel epidemiyolojik değişkenler..

Ancak bu veriler çok istikrarsız ve yıldan yıla değişimlerin bilimsel – epidemiyolojik bir açıklaması yok!

Kuralsız, anarşik, gelişigüzel, ratlantısal dalgalanmalar..

Epidemiyolojik açıdan geçerlik – güvenilirliği son derece sınırlı ne yaı ki!

Dolayısıyla bu ham verileri (raw data) bilgiye (information) dönüştürmek,
bilimsel yönetim planalmasında kanıt olarak kullanmak olanak dışı..

Kanıta dayalı olmayan bir yönetimden söz edilebilir mi??

Ülkemizin hal-i pür melali buibi akmaktadur..

Ama BİST (Borsa İstanbul!) vb. finansal veriler hemen her TV’nin ekranlarının altında adeta yoğun bakımdaki bir hastanın yaşamsal verileri gibi sürekli akmakta.
İş kazalarını, meslek hastalıklarını ve sonuçlarını ise 1-2 yıl sonra öğrenebiliyoruz. Emeğe, onun sağlık ve güvenliğine verdiğimiz değerle sermayeye tapıncımız çırılçıplak ortada..

Oysa;

  • Emeğe saygı insan olmanın baş koşulu,
  • Emek en yüce değer.

Ütelik bu “önermeler” felsefi olmanın da çok ötesinde.. Peeeek çok uluslararası hukuk belgesine geçmiş durumda.. Üstelik hukuksal olarak bağlayıcı
(Anayasa md.90/son)..

Bu sitede çook yazıldı bu kaynaklar.. Bir tanesini gene de söyleyelim :

* Avrupa Sosyal Şartı md 3 :
“Tüm çalışanların sağlıklı ve güvenli çalışma koşulları hakkı vardır..”

Bizzat anyasa md 56  da öyle..

  • Her-ke-sin sağlıklı ve güvenli bir çevrede yaşama hakkı vardır…

Çözüm : Sermaye diktasına son vererek emeğe saygılı bir düzen kurmak!

Bu arada da hızla, parasal, yönetsel, bilimsel açıdan özerk bir

ULUSAL İŞ SAĞLIĞI – GÜVENLİĞİ KURUMU oluşturmaktır..

ABD’de (NIOSH) ve AB’de (OSHA), daha birçok gelişmiş ülkede olduğu gibi..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

SGK 2012 YILI İSTATİSTİKLERİNİ AÇIKLADI

Bedri TEKİN
A Sınıfı İş Güvenliği Uzmanı
POZİTİF İŞ GÜVENLİĞİ
http://www.isgdosya.com/sgk-2012-yili-istatistiklerini-acikladi/, 30.7.13

2012 YILINDA TOPLAM 74.871 SİGORTALI İŞ KAZASI GEÇİRDİ

2012 yılında toplam 74.871 işçi kaza geçirdi, iş kazası geçirenlerin 69.090’ı (%93) erkek, 5.781’i ( %7) kadın

İŞ KAZASI SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 8 ARTIŞ MEYDANA GELDİ

2011 yılında 69.277 iş kazası meydana gelmişti, dolayısı ile iş kazası sayısında bir yıl öncekine göre %8 oranında artış meydana geldi.

2012 YILINDA İŞ KAZALARINDA 744 KİŞİ HAYATINI KAYBETTİ

SGK tarafından açıklanan istatistiklere göre, 2012 yılında meydana gelen
iş kazalarında 744 kişi hayatını kaybetti. Hayatını kaybedenlerin 735’i erkek, 9’u kadın

İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM SAYISINDA BİR YIL ÖNCESİNE GÖRE % 56 ORANINDA AZALMA OLDU

2011 yılında meydana gelen iş kazaları sonucu 1.700 kişi hayatını kaybetmişti, dolayısı ile iş kazası sonucu ölüm sayısında % 56 oranında azalış oldu.

SGK’nın açıkladığı rakamlar her yıl tartışmalı olmakla birlikte, 2012 yılı rakamlarının da çok tartışılacağı açık.

İŞ KAZASI SIKLIK HIZI DA, İŞ KAZASI AĞIRLIK HIZI DA AZALDI

Meydana gelen iş kazalarının hem ülke içinde, hem sektör içinde, hem de dünya ülkeleri ile karşılaştırılmasında iş kazası sıklık hızı ve iş kazası ağırlık hızı gibi kavramlar kullanılmaktadır.

İş kazası sıklık hızı hesaplanırken, 2 yöntem kullanıl    maktadır, birinci yöntemde, 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı hesaplanmakta,
ikinci yöntemde her 100 kişiden kaza geçiren işçi sayısı hesaplanmaktadır.

2011 yılında her 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı
(iş kazası sıklık hızı) 2.61, her 100 kişide iş kazası geçiren işçi sayısı (iş kazası sıklık hızı) 0,55 idi.

2012 yılında her 1.000.000 çalışma saatinde meydana gelen iş kazası sayısı
(iş kazası sıklık hızı) 2.43, her 100 kişide iş kazası geçiren işçi sayısı (iş kazası sıklık hızı) 0,55 olarak gerçekleşti.

SGK’nın AÇIKLADIĞI RAKAMLARA GÖRE İŞ KAZASI SONUCU ÖLÜM SAYISINDA 2011 YILINA GÖRE %56 AZALMA OLDU

İş kazası ağırlık hızının hesaplanmasında da 2 yöntem kullanılmaktadır, birinci yöntemde, 1.000.000 çalışma saatinde kaç iş gününün iş kazası nedeniyle kaybedildiği, ikinci yöntemde çalışılan her 100 saatte kaza nedeni ile kaç saat kaybedildiği hesaplanmaktadır.

2011 yılında iş kazası 1.000.000 çalışma saatinde kaybedilen iş günü sayısı (iş kazası ağırlık hızı) 721, her 100 saatte iş kazası nedeni ile kayıp edilen iş saati (iş kazası ağırlık hızı) 0,58 olarak gerçekleşmiş idi. 2012 yılında iş kazası 1.000.000 çalışma saatinde kaybedilen iş günü sayısı (iş kazası ağırlık hızı) 395, her 100 saatte iş kazası nedeni ile kayıp edilen iş saati (iş kazası ağırlık hızı) 0,32 olarak gerçekleşti.

İŞ KAZALARI SONUCU ÖLÜM 2008 YILINDAN DA AZ

2008 yılında meydana gelen iş kazalarında 865 kişi hayatını kaybetmişti, artış trendi 2011 yılına kadar sürmüş, 2011 yılında iş kazası sonucu 1.700 kişi hayatını kaybetmiş idi, 2011 yılında iş kazası sonucu hayatını kaybedenler, 2008 yılına göre % 87 oranında daha fazla idi.

MESLEK HASTALIKLARINDAN 1 KİŞİ YAŞAMII YİTİRDİ

SGK istatistiklerine göre 2012 yılında meslek hastalıkları sonucu 1 kişi hayatını kaybetti. 2011 yılında meslek hastalıkları sonucu 10 kişi hayatını kaybetmişti. Meslek hastalığı sonucu hayatını kaybeden işçinin “Taşıma için depolama ve destek faaliyetti işkolunda” çalışıyor olması da, diğer sektörler konusundaki kuşkuyu daha da artırır nitelikte.

2012 YILINDA İŞ KAZALARI SONUCU 2.036, MESLEK HASTALIKLARI SONUCU 173 KİŞİ OLMAK ÜZERE TOPLAM 2.209 KİŞİ SÜREKLİ İŞ GÖREMEZ HALE GELDİ

2012 yılında iş kazaları sonucu 2.036, meslek hastalıkları sonucu 173 kişi olmak üzere toplam 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi. 2011 yılında iş kazaları sonucu 2.093, meslek hastalıkları sonucu 123 kişi olmak üzere toplam 2.216 kişi sürekli iş göremez hale gelmiş idi, dolayısı ile toplam iş göremezlik sayısın hemen hiç değişmez iken, meslek hastalığı sonucu sürekli iş göremezlikte % 50’ye yakın bir artış meydana geldi.

2012 yılında meydana gelen iş kazaları sonucu sürekli iş göremez hale gelenlerin 2.140’ı erkek, 69‘u kadın.

İŞ KAZALARININ EN ÇOK KÖMÜR MADENCİLİĞİNDE MEYDANA GELMESİ GELENEĞİ BOZULDU

2012 YILINDA EN ÇOK İŞ KAZASI İNŞAAT SEKTÖRÜNDE MEYDANA GELDİ

2012 yılında meydana gelen iş kazlarından 9.209’’u (%12,3) inşaat sektöründe meydana gelirken, 8.828′si (%11.79) kömür madenciliğinde meydana geldi. 7.045’i metal ürünleri imalatında meydana geldi.

2011 yılında meydana gelen iş kazlarından 9.217′si (%13.30) kömür madenciliğinde, 7.749′u (%11.85) inşaat sektöründe,7.268′i metal ürünleri imalatında, 5.272′si ana metal sanayiinde meydana gelmiş idi.

EN ÇOK ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI YİNE İNŞAAT SEKTÖRÜNDE

ÖLÜMLÜ HER ÜÇ KAZASINDAN BİRİS İNŞAAT SEKTÖRÜNDE
MEYDANA GELDİ

En çok ölümlü iş kazasının inşaat sektöründe meydana gelmesi geleneği 2012 yılında da sürdü, İş kazaları sonucu hayatını kaybeden 744 kişiden 256’sı inşaat sektöründe çalışıyordu. Yani 2012 yılında da iş kazası sonucu meydana gelen her 3 ölümden birisi inşaat sektöründe meydana geldi. 2011 yılında inşaat sektöründe meydana gelen iş kazaları sonucu 570 kişinin hayatını kaybettiği göz önünde bulundurulursa, inşaat sektöründe de iş kazası sonucu ölümde 2011 yılına göre, % 56 oranında azalma olduğu görülmektedir.

SGK istatistiklerine göre, iş kazası sonucu hayatını kaybedenlerden 83’ünün çalıştığı işkolu bilinmez iken, ölümlü iş kazalarının 73’ü kara taşımacılığı ve boru taşımacılığında meydana geldi.

YARATICI SANAT FAALİYETLERİNDE 2011 YILINDA İŞ KAZASI SONUCU
118 KİŞİ HAYATINI KAYBETMİŞTİ!

2012 YILINDA YARATICI SANAT FAALİYETLERİNDE İŞ KAZASI SONUCU ÖLEN YOK!

2011 yılı SGK istatistiklerini değerlendirirken; “SGK’nın 2011 yılı istatistiklerine göre, iş kazaları sonucu ölümün 118′i aralarında canlı tiyatro, opera, bale, müzikal, konser vb. yapımların sahneye konulması faaliyetleri, Orkestra ve bandoların faaliyetleri, Bağımsız müzisyen, ses sanatçısı, konuşmacı, sunucu vb.lerin faaliyetlerinin de yer aldığı, yaratıcı sanat faaliyetlerinde meydana gelmiş.

Hem SGK’nın hem Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı’nın Tehlike Sınıfları Tebliği’nde Az Tehlikeli İşyeri sınıflamasında yer alan bu sektörde, 118 kişinin iş kazası sonucu hayatını kaybettiğine dair istatistiksel veri ilginç olsa gerek.” demiştik, 2012 yılında söz konusu işkolunda ölümlü iş kazası meydana gelmemiş.

Ev içi çalışanların faaliyetlerinde yalnızca 2 iş kazasının meydana gelmiş olması,
kaza geçirenlerin ikisinin de, erkek olması, 2012 yılına ilişkin ilginç tespitlerden.

EN ÇOK İŞ KAZASI DA, ÖLÜMLÜ İŞ KAZASI DA İSTANBUL’DA
MEYDANA GELDİ

SGK istatistiklerine göre, 2012 yılındaki iş kazalarının 9.450’si İstanbul’da, 9.303’ü Bursa’da, , 7.596’sı İzmir’de, 7.227’si Manisa’da, 3.081’ Ankara’da, 2.628’i Denizli’de, 1.568’i Antalya’da, 1.068’i Adana’da, meydana gelmiştir.

İş kazası sonucu ölümlerin 147’si İstanbul’da ( 2011 yılında iş kazaları sonucu İstanbul’da 302 kişi hayatını kaybetmişti) , 52’si Ankara’da, (2011 yılında Ankara’da meydana gelen iş kazalarında 172 kişi hayatını kaybetmişti) 42’si İzmir’de (2011 yılında İzmir’de meydana gelen iş kazaları sonucu 127′ kişi hayatını kaybetmişti) , 30’u Bursa’da (2011 yılında iş kazası sonucu 50 kişi hayatını kaybetmişti)

ÇORUM, HAKKÂRİ, IĞDIR’DA 2012 YILINDA HİÇ İŞ KAZASI MEYDANA GELMEMİŞ

SGK istatistiklerine göre, 2012 yılında Çorum, Hakkâri, Iğdır’da hiç iş kazası meydana gelmemiş, 2011 yılında 205 iş kazasının meydana geldiği Çorum’da, 2012 yılında hiç iş kazasının meydana gelmemesi, bilim insanlarınca incelenmeye, sonuç çıkartılmaya değer bir çalışma olsa gerek.

İŞ KAZASI GEÇİRENLERİN % 44’ü 25-34 YAŞ ARALIĞINDA

2012 yılında iş kazası geçirenlerden 16.308’i 29-34 yaş aralığında, 16.038’i 30-34 yaş aralığında idi, dolayısı ile %44’ü 25-34 yaş aralığında idi.

İŞ KAZALARINA ÖNEMLİ BİR BÖLÜMÜ MAKİNELERİN SEBEP OLDUĞU KAZALAR

2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 13.401’i “makinelerin sebep olduğu kazalar”, 11.088’i “düşen bir cismin çarpıp devirmesi”, 8.541’i “kişilerin yüksek bir yerden düşmesi”, 5.461’i “kişilerin hemzemin ortamda düşmesi” şeklinde gerçekleşti.

İŞ KAZALARINDA ZARAR EN ÇOK EL VE PARMAKLARDA
MEYDANA GELİYOR

2012 yılında meydana gelen iş kazalarının 16.547’si el yaralanması ile sonuçlanırken, 12.440’ı parmak yaralanması ile sonuçlandı.

MESLEK HASTALIKLARININ %62’si SİLİKOZ

2012 yılında 40.000 civarında meslek hastalığı tespit edilmesi gerekirken 395 meslek hastalığı tespit edilebildi. Tespit edilen meslek hastalıklarının 246’sı (%62.2) silikoz. 2012 yılında ülkemizde sadece 2 işitme kaybı yaşandı. Kimyasalların neden olduğu toplam meslek hastalığı sayısı 78, bunun da 26’sı kurşun tozlarının neden olduğu hastalıklar.

Meslek hastalılarının 221’i Zonguldak’ta meydana gelirken, 61’i Ankara’da, 21’i İstanbul’da, 20’si İzmir’de, 11’i Kocaeli’nde meydana gelmiş, Eskişehir, Adana, Antalya’da hiç meslek hastalığı meydana gelmemiş, Denizli’de ise 1 meslek hastalığı meydana gelmiş.

İŞ KAZALARI VE MESLEK HASTALIKLARI NEDENİ İLE YAKLAŞIK
24 Milyon İŞGÜNÜ KAYBEDİLDİ

SGK’nın 2012 yılı istatistiklerine göre, ayakta tedavilerde 1.599.618, yatarak tedavi nedeni ile 50.632 iş günü olmak üzere, geçici iş göremezlik nedeni ile toplam 1.650.250 iş günü kaybedildi. İş kazaları ve meslek hastalıkları sonucu 745 kişi hayatını kaybederken, 2.209 kişi sürekli iş göremez hale geldi. Her bir ölüm ve sürekli iş göremezlik için 7.500 iş günü kaybedildiği kabul edilirse, ölüm ve sürekli
iş göremezlik nedeni ile 22.1555.000 iş gününün, toplam olarak 23.805.250
iş gününün kaybedildiği görülmektedir.

Psikolojik Savaş Teknikleri

Dostlar,

Aşağıdaki temel bilgileri paylaşalım..
Dikkatli olalım..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 30.7.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

Psikolojik Savaş Teknikleri

Psikolojik Savaş; klasik anlamdaki savaşın kazanılması veya kaybedilmesinde. savaştan sonra da üstünlüğün devam etmesinde yahut sorunların çözülmesinde insanların ruh haline etki ederek sonuç almak olarak tarif ediliyor.

Psikolojik Savaş yöntemlerinden biri propagandadır. Propaganda savaşta çok güçlü bir silahtır. Bu durumda amaç genellikle içerdeki veya dışarıdaki düşmanı insanlık dışı olarak göstermek ve ona karşı nefret yaratmaktır. Bazı özel kelimeler kullanarak veya bazı özel kelimeleri kullanmaktan sakınarak düşman hiç yapmadığı şeyler için suçlanır ve bu sayede zihinlerde hatalı bir imaj oluşturulur. Çoğu propaganda düşmanın gerçek veya hayalibir haksızlığın sebebi olduğu hissini vermek ister.
Aynı zamanda halkın kendi milletinin haklı olduğuna da inanması gerekir. Propagandanın etkili olabilmesi için inanılır, basit, ilginç, tutarlı, sık sık tekrar edilmesi, bölgesel veya genel gerçeklerle uyumlu olması gerekir. Propagandacı özellikle mücadelenin sonucunu belirleyecek olan tarafsızlar, fikri olmayanlar ve tereddütlü olanlar üzerinde çalışırlar. Araçları ise söz, yazı ve resim ile ilgili bütün araçlardır.

Psikolojik savaş yöntemlerinden bir tanesi kontrollü gerilim stratejisidir.
Egemenlik duygusu evrensel bir duygudur. Güç odakları bu duygunun etkisi ile ellerindeki kontrolü kaybetmemek için gerilimi artırırlar ve gerilimden çıkar sağlarlar. Potansiyel tehlike olarak algıladıkları tehlikeyi kendi savaş kurallarına çekmeye çalışırlar. Kendi savaş kuralları şiddettir. Şiddetle beslenirler, şiddetten yararlanırlar. Kontrollü gerilim, güçlü tarafın egemenliğini elinde tutmak için geliştirdiği bir yöntemdir, kısa vadede sonuç verir. Uzun vadede silah geri teper. Uluslararası güç odakları, özellikle silah endüstrisinin kontrollü gerilim stratejisini her zaman kullanmıştır.

Derin devlet değil derin odak!

Dr. Hablemitoğlu suikastında dört yarar elde edilmesinin planlandığı düşünülebilir. Birincisi, Dr. Hablemitoğlu’nun düşmanlarına saldırı için fırsat ortaya çıkarılmıştır. İkincisi maktul kişinin ilgilendiği konulara dikkat çekilmiştir. Üçüncüsü maktul kişi bazı konularda sınırları aştıysa -eğer– durdurulması sağlanmıştır. Dördüncü yarar Doç. Hablemitoğlu’nun PKK’lı Turancı diye suçlanmış olması radikal milliyetçi eğilimleri harekete geçirir. Avrupa Birliği’ne giriş sürecini engelleme niyetinde olanların, ulusalcılığı tabulaştırmış kişilerin bu ortamdan yarar sağlayacağı düşünülebilir. Kontrollü gerilim stratejisinde suçlanan taraf kendi savaşını kendi belirlemelidir. Şiddete şiddetle karşılık vermek saldırgan tarafın orman alanına girmektir. Doğru, onurlu, açık, net duruş gösteren taraf psikolojik savaşta uzun vadede kazanan taraf olur. Dolayısıyla Necip Hablemitoğlu suikastını incelerken, bu olayla birlikte ulaşılmak istenen psikolojik harp hedefinin
ne olduğunu da analiz etmek gerekir.

Psikolojik savaşın saldırı ve savunma silahı; propaganda, eğitim ve provokasyondur. Cephanesi ise; söz, yazı, resim, broşür ve e-posta şeklindeki bilgidir. Bu savaş tarzının amacı, insanları ikna etmek ve onları değiştirmektir. Yöntemi de beyin yıkamadır. Yani hedef insan beynidir, insan beynine hükmetmektir. Bu olayla birlikte açıkça görülmektedir ki, gerek Hablemitoğlu suikastı gerekse belli başlı faili meçhuller hep belli kesimleri hedef göstermeyi amaçlamıştır. Bu da bu tür olayların ortak bir psikolojik harp argümanına sahip oldukları anlamına gelmektedir.

Çinli General Sun–tzu, 2500 yıl önce bu konuda bir kitap yazmıştır.
Türk devletlerin parçalanması sürecinde kullanılan PS yöntemi, bugün için de geçerliliğini sürdürmektedir. Sun–tzu’nun kimi önerilerine bakmak yararlı olacaktır:

  • 1– Hasım ülkelerde iyi olan şeyleri gözden düşürünüz.
  • 2– Hasım ülkelerin hakanlarının başarılarını küçük göstererek şöhretlerine gölge düşürünüz ve zamanı geldiğinde de kendi halkının onları hor görmesini sağlayınız.
  • 3– Adi ve aşağılık kişilerin işbirliğinden yararlanınız.
  • 4– Düşman halkın kendi aralarında olan uyuşmazlık ve kavgalarını yayınız.
  • 5– Hasmınızın geleneklerini gülünç hale getiriniz. (Ersan İnan, 1997)

Öyle görülmektedir ki bu öneriler, Türkiye’nin hasımları tarafından yıllardır
oldukça başarılı bir biçimde sürdürülmektedir.

Propaganda nedir? 

Bir topluluğun düşüncelerini, duygularını, davranışlarını, tavır ve hareketlerini etki altında tutmak ve onları değiştirmek amacıyla yayınlanan bilgi, belge, doktrin ve görüşlerdir. Propagandanın amacı, propagandayı yapana doğrudan veya dolaylı fayda sağlamasıdır. Bununla birlikte propaganda ile, hasım grubu ekonomik ve politik yalnızlığa itmek amaçlanır. Bir savaşta nihai zafer, düşmanın yenilgiyi kabulüne bağlıdır. Yenilgiyi kabul etmeyen düşman, ileride tekrar sorun oluşturacaktır. Düşmanın moral gücü olan maneviyatının çökmesi, ancak psikolojik savaş yöntemi olan propaganda ile mümkündür. İşte Türkiye’de yapılmak istenen şey de budur. Türkiye, coğrafyasından ötürü son derece önemli bir coğrafyada bulunmaktadır ve bu yüzden düşmanları tarafından destabilize edilmek istenmesi doğaldır.

  • Propagandanın cephanesi söz ve kelimelerdir.

Burada hatırlamamız gereken Goethe’nin çok güzel bir sözü var.

  • Goethe, “En güçlü silah, zamanı gelmiş fikirdir.” der.

Propaganda yöntemi, gelişigüzel sarf edilen sözler değildir. Üzerinde çok uzun düşünülmüş, zaman ve zemin iyi hesaplanmış, şekil ve ölçüsü doğru belirlenmiş ve hedef kitlesi tayin edilmiş bir faaliyettir.

Türkiye ne zaman istikrarlı bir ortam yakalasa, Türkiye’de bu tür psikolojik harp argümanları devreye girmektedir. Yukarıda tarifini vermeye çalıştığım psikolojik savaşın önemli yöntemi propagandanın farklı türleri vardır.

  • 1– Beyaz propaganda.
  • 2– Gri propaganda.
  • 3– Siyah propaganda.
  • 4– Silahlı propaganda.
  • 5– Karşı propaganda.

Beyaz propaganda                   :

Açık biçimde yapılan bir propagandadır; kaynağı bellidir ve kendisini tanıtmak ister. Açık ve şeffaftır. Beyaz propaganda da doğruluğa önem verilir. Yalan kullanılırsa geri teper, güveni sarsar.

Kazanımı, en güçlü tarafı, karşı tarafın fikirlerini çürütür, taraftarlarını azaltır. Doğru, açık ve şeffaf propaganda kitlelerde güven uyandırır. Beyaz propagandanın zayıf tarafı, yayılma menzilinin sınırlı olmasıdır. Serbestçe dolaşamaz. Düşman kendini korumak için karşı propaganda olanaklarını hemen kullanırsa tehdit ve bozulmayla sonuçlanabilir. Yapılan propaganda hakkında toplumda kuşku uyanıyorsa,
silah geri tepmiş olur, böylece de güven zayıflar.

Beyaz propagandanın malzemesi haberlerdir. Hasım tarafın hatalarını, suiistimallerini malzeme olarak kullanırlar. Bu malzemenin ne zaman, ne şekilde, nasıl ve hangi ölçüde kullanılacağı planlanmalıdır.

Psikolojik savaşın hedefi;
kalenin zayıf yönünü iyi belirleyip o hedefe ısrarla ve tekrarla atışlar yapmak,
sonuç olarak direnci zayıflatmaktır.

Zihinlerde açılan gedik büyütülecektir. Bunu sağlamak için beyaz propaganda yönteminde belirlenen doğru hedefi, binlerce kez tekrarlamaktan kaçmamak gerekir. Eğer beyaz propagandaya maruz iseniz; sabırla ve ısrarla zihinlerde oluşan gediği kapatacak söz, davranış ve eylemlerde bulunmalısınız. Propagandada kullanılan yanlış bilgilerle ilgili şüpheler, karşı propaganda şeklinde ısrarla anlatılmalıdır.

Gri propaganda

Psikolojik savaşın önemli propaganda unsurlarından birisi olan gri propaganda bulanık bir propagandadır. Burada kaynak belli değildir, doğruluğu kanıtlanamaz. Yalan veya iftira olduğu da kesin değildir. Gri propagandanın
ana malzemesi “rivayetler”dir. Çalışma tarzı açık propaganda gibi sınırlı değildir, aşağıda tanımını vereceğim kara propaganda gibi serbesttir.

Güçlü yönü, muhatap tarafında iyi kabul görmesidir. İnsan üzerinde propaganda hissi doğurmaz. Propagandayı çıkaranlar belirsiz olduğu için, gri propagandada
en heyecanlı konular kullanılabilir. Bu tarzda, genellikle doğru bir olaya on tane yalan sokulup muhatabı küçük ve gülünç duruma düşürmek amaçlanır. Senaryo iyi yazılmışsa eğer “rivayetler” dilden dile dolaşır.

Örneğin 12 Eylül 1980 öncesi TBMM ve hükümetin anarşiyi ortadan kaldıracak bir çözüm üretmesine fırsat verilmeyerek, bu kötü ortamın askeri darbe için zihinlerin hazırlanmasında kullanıldığı emekli General S. Demcioğlu tarafından açıklanmıştı.

Gri propagandanın amacı, kusurlu, noksan ve belirsiz bir şeyi, tam ve yeterli göstermek olabilir. Yahut, tam, yeterli ve açık olan bir şeyi kuşkulu göstererek gölgelendirmek, değerden düşürmek amaçlanır. Her türlü çelişki bu yöntemde ustaca kullanılır. Çelişki yoksa bile, varmış gibi davranılır. Böylece zihinlerde istenen soru işareti uyandırılır.

Dolayısıyla bu tür suikast olaylarını analiz ederken, aslolan hedef ülkede yaratılmak istenen psikolojik etkidir.
(http://sosyolojik.wordpress.com/2010/01/05/psikolojik-savas-teknikleri/)

…………………..