Günlük arşivler: 28 Haziran 2013

Türker Ertürk: AYAKLAR BAŞ OLMUŞ

AYAKLAR BAŞ OLMUŞ!

portresi_sade

 

Türker ERTÜRK

 

 

Son günlerde görüyoruz ki, ABD, sahibi olduğu açılım projesine tekrar hız verdi.

ABD Büyükelçisi Francis Ricciardone bu nedenle hassas bölgelerde ziyaretler yapıyor. Washington-Ankara arasındaki iletişim trafiği normalin üstüne bu nedenle çıktı.

“Beşinci KoL“ faaliyetleri, yazılı/ görsel basın ve sosyal medya operasyonları
bu amaca yönelik (maksada matuf) olarak hızlandırıldı.

Açılım” demek ülkemizi emperyalizmin istekleri doğrultusunda başkalaştırmak ve yeniden dizayn etmektir.

  • Bu “açılım” operasyonun en önemli merhalesi Türkiye’ye rejim değişikliği yaptıracak olan yeni anayasadır.

Bugün geldiğimiz noktada yeni anayasa girişimi kısmen geriletilmiş olmakla birlikte tamamen yok edilmemiştir.

Girişimin sahipleri yalnızca taktik olarak geri çekilmişlerdir.

Çevre duyarlılığı eylemime yapılan vahşice saldırı ile tetiklenen kolektif bilinç nedeniyle halk hareketine dönen isyanın arkasında içinde rejim değişikliği anayasa girişimi de olan AKP’nin 11 yıllık icraatı vardır.

  • Türkiye’deki halk hareketi Arap Baharı gibi emperyalizmin bir tasarımı olmamakla beraber örgütlü ve lideri olmadığı için emperyalist yönlendirmeye karşı korunmasız ve açıktır.

Halen şekil değiştirerek devam eden halk hareketinin hiç tartışmaya bile gerek duyulmadan kabul edilen en önemli ortak paydaları özgürlükler, yaşam tarzlarına yönelik müdahale ve diktatörlük girişimleridir. İşte emperyalizm elindeki vasıtalarla halk hareketini bu ortak paydalar üzerinden kendi istediği tarafa çekmeye çalışmaktadır.

Kendi siyasi partisini yaratmalıdır!

Halk hareketinin omurgasını ve itici gücünü oluşturan gençlere yönelik olarak
“Madem özgürlüklerin yeterli olmadığını ve yaşam tarzlarınıza müdahale edildiğini düşünüyorsunuz, yeni anayasa bir şans, gelin beraber hazırlayalım,“ ve direnişi bölüp, parçalamak, birbirine düşürmek için söylemleri emperyalist yönlendirme operasyonunun bazı belirgin öğeleridir.

Bu arada Başbakan Erdoğan gerçekten ne dediğini bilmiyor ve halkın haklı isyanına karşı düşmanlığını hala sürdürüyor. Çapulculardan sonra şimdi de “Ayaklar ne zamandan beri baş oldu?“ açıklaması.

Bu söz niteliksiz insanların yetkili yerlere gelmesini eleştirmek için kullanılır.
Bu sözde ayak niteliksiz olmanın baş ise nitelikli olmanın ifadesidir.

Nitelik alınan iyi bir eğitim ve öğretim yolu ile kazanılabilir. Ekonomik durumu iyi veya eğitimli / öğretimli bir ailenin çocuğu olmak nitelikli olmak için avantaj sağlar ama
bu avantajı kullanamayan insanlarda çoktur. Sayın Erdoğan’ın böyle bir aileden
gelip gelmediğinin yorumunu sizlere bırakıyorum.

Erdoğan sahip olduğuna inandığı üstün nitelikleri daha sonra aldığı eğitim ve öğretim yolu ile kazanmış olabilir mi?

Ben kendi adıma hangi üniversiteden mezun olduğunu bilmiyorum!
Bugüne dek birisinin çıkıp ben Erdoğan ile üniversiteden sınıf arkadaşıydım,
amfide beraber ders dinledik, birlikte şu projeyi hazırladık ve okul takımında güreş tuttuk veya top oynadık dediğini duymadım. Bunun sakın normal olduğunu söylemeyin. Dünyanın neresinde olursanız olunuz bir başbakan ile sınıf arkadaşlığı yapmış olmak prestij kazandırır ve mutlaka bu sınıf arkadaşları ortaya çıkarlar.

Bazen insan yeterince eğitim ve öğretim almasa bile doğruluk, dürüstlük, sözüne güvenilme ve yalan söylememe gibi erdemli davranış nitelikleri ile de öne çıkabilir.

Fakat Erdoğan’ın zamanında en yakın çalışma arkadaşlarının başında gelen

  • Abdüllatif Şener 11 yıllık AKP dönemini Cumhuriyet tarihimizin
    en büyük hırsızlık ve soygun dönemi olarak adlandırıyor.

 

İnternet ve sosyal paylaşım siteleri Erdoğan’ın dakikalar içinde söylem değişiklikleri yapan ifadeleriyle, çelişkilerle dolu beyanlarıyla ve daha önce söylediklerinin
aksini iddia eden açıklamalarıyla dolu.

Bizim de besmelemiz var!

Halkı kamplaştırmaya ve çatıştırmaya çalışıyor.

Müezzin ret ettiği halde hala “Camimize ayakkabıları ile girdiler ve içki içtiler“ açıklamaları bile bile yalan söylemek ve iktidarını sürdürmek için halkı birbirine kırdırmaya çalışmak değil midir?

Bunlar erdemli olmak nitelikleri ile bağdaşır mı?

Gezi Parkı eyleminin en zorlu günlerinde CNN International canlı bağlantılar yaparak eyleme katılan gençlerle konuştu. Gençlerin terörist olmadıkları, çoğunluğunun kadın olduğu, aklı başında, kendine özgüveni olan, iyi eğitimli ve öğretimli oldukları,
dertlerini yabancı dilde anlatabildiklerini tüm dünya gördü. Bu gençlerle ben de konuştuğum için iyi biliyorum, bunlar gerçekten Türkiye’nin aydınlık yüzüdür.

Ya avantalarla ve korku ile ikna edilerek bindirilen,
taşınan Kazlıçeşme’de toplanan kalabalığı alıcı gözü ile incelediniz mi?

Miting sonrası bir AKP Milletvekilinin açıklamasını televizyondan izledim,
inanır mısınız derdini ana dilinde anlatamıyor ve ne dediği anlaşılmıyor!
Nitelik bu olsa gerek!

“ Onların twitter’ı varsa bizimde besmelemiz var“
söylemi nitelikli ve erdemli birisinin söylemine benziyor mu?
Yoksa besmele diye bir sosyal paylaşım sitesi var da bizim mi haberimiz yok!

Sayın Erdoğan şunu bilmenizi isterim :

  • 3 bin yıldır bu topraklarda ayakların baş olduğu tarihin başlangıcı 2002’dir.
  • Bu durumu tez elden bitirmek evrensel değerlere saygılı insan olmanın
    ve helal süt emmiş yurtsever olmanın gereğidir.

Saygılar sunarım.
28.6.13

SİZİ AYAK TAKIMLARI SİZİ!

Dostlar,

Sayın Rifat Serdaroğlu yazdıkça açılıyor..

Müthiş bir kalem oldu..

Bakar mısınız aşağıdaki olağanüstü taşlamaya (hicve, yergiye)!

Yaşasın demokrasi..

Teşekkürler Sayın Serdaroğlu!

Sevgi ve saygı ile.
28.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================

SİZİ AYAK TAKIMLARI SİZİ!

portresi3

Rifat SERDAROĞLU

Siz kendinizi ne sandınız yahu?
Siz kim “Fenerbahçe Cumhuriyeti” kurmak kim? Cumhuriyet kurulacaksa ben kurarım.
Hem de Ilımlısından!
Kuvvayı Milliye imiş!
Biz tüm Milliyetçiliği ayaklar altına almadık mı?

 

Çarşı, her şeye karşıymış! Ne Çarşısı be? Çarşı kurulacaksa ben kurarım.
Üstelik Taksim’in göbeğine kurarım, hem de AVM’lisinden.

Fener’i cemaate teslim etmeyen ve bana boyun eğmeyen Başkanınızı deliğe tıktıran kim? Onu içerde tutturan kim? Elinizden kupayı alıp sizi Avrupa’ya göndermeyen kim, hala anlamadınız mı?

Benim adamım olan “Torbeş’i” sözüm ona başınızdan attınız!  Ama ben ne yaptım? Aldım adamımı futbolun başına oturttum, size şapka olsun diye!
Yetmedi iki gazete verdim emrine, eğlensin diye çocuk.

Siz kalkacaksınız, biriniz Kadıköy’den yürüyerek köprüyü geçip Taksim’e geleceksiniz. Diğeriniz Çarşı dediğiniz fitne yuvasından çıkıp, benim sarayımın önünden geçeceksiniz!
Sizler kimsiniz yahu? Ayaklar ne zaman baş oldu?
Haddinizi bilin bana biat edin, kapatırım takımlarınızı, kalırsınız orta yerde dımdızlak, yetim bebeler gibi.

Sizler ikiniz de safsınız yahu!

Hem UEFA’nın ikinizi birden Avrupa’dan şutlayan kararının, hem de dikbaşlı Başkanın makamını elinden alan mahkeme kararının tesadüf eseri bir araya geldiğini mi zannediyorsunuz?

Ben boşuna mı Ali Dibo denen adamı Bakan yaptım?

Platini’yi babanızın hayrına mı Türkiye’ye getirtip, kulağını büktüm?
Sizlerin uyanık iken düşündüğünüz şeytanlığı ben uykuda bulurum be!
Bak yerel seçimler öncesi hem sizlerin lastiğini patlattım, hem de Kasımpaşa
ve Kayseri’yi Avrupa’ya gönderdim. Şeytanın aklına gelir mi bu plan?

Ben nasılsa sizin statlarınıza artık gelemeyeceğim. Yanlışlıkla gelsem,
çoluk-çocuk beni rezil edeceksiniz. Bundan adım gibi eminim.
Benim gelemediğim yerleri sizlere zindan etmezsem ben de adam değilim.

  • Ulan, sizlerin topunuzun bir besmelelik canı kalmış be!

Benim oğlum bina okur, döner-döner gene okur.
Et tekrar-ı Ahsen, velev kane yüz seksen.

  • Camilerde içki içtiniz ulan.
  • Başörtülü kızlarımızı dövdünüz be.
  • Kürt kardeşlerim, sizlere uymadılar ama n’aber?
  • Polise o emri ben verdim, ben.

Perşembe günü de, kulübe polisi yine ben gönderdim.
Benden iyi Demokrat mumla arasanız bulamazsınız.

  • Adamın gözünü çıkartırım ulan.
  • Ulan sizin yaptığınızı Apo yapmadı yahu. O benim cankuşum be…

Kim bağlıyor ulan kollarımı? Bu beyaz gömlek nerden çıktı be?
Pırlantalarım, milyar-milyar dolarlarım var benim. Esad benim kardeşim idi,
Kaddafi bana ödül verdi, Hamas bana tapar. Yahudiler de ödül verdi.
Ararım Obama’yı şimdi.

Siyah – Beyaz / Sarı – Lacivert.
Dünyanın kralıyım ben, bırakın bağlamayın beni yahu…

Sağlık ve başarı dileklerimle.

28 Haziran 2013

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11

Kuzey Kürdistan Neresi?

Dostlar,

CHP Uşak milletvekili Sayın Av. Dilek Akagün Yılmaz’dan,
Başbakan Erdoğan’a zıpkın gibi soru :

  • Kuzey Kürdistan Neresi ????

Evet Başbakan R.T. Erdoğan
Net, kıvırmadan yanıtlar bekliyoruz..
Hem de gecikmeden, oyalamadan..
Demokrasi bu işte..
Saydam (şeffaf) olacaksınız, hesap verebilir  – hesap sorulabilir olacaksınız.

Turgut Özal gibi hesabı mahkeme-i kübraya havale etmeyeceksiniz, edemeyeceksiniz.
Önce bana, yurttaş olarak hesap verceksiniz..

Teşekkürler yurtsever ve yürekli milletvekili Sayın Av. Dilek Akagün Yılmaz!

Sevgi ve saygı ile.
28.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

============================================

Kuzey Kürdistan Neresi                        ??????

CHP Uşak milletvekili Av. Dilek Akagün Yılmaz, Başbakan Erdoğan’a
15-16 Haziran 2013 günlerinde yapılan
“Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı”nı sordu.

Toplantıda;

– “Kürdistan halklarının kendi tercihleriyle (özerklik-federasyon-bağımsızlık gibi) statülerini belirleme hakkına sahip olduğu,

– Kürdistan halklarının kendi kaderini tayin hakkının sadece Kürdistan halkının kararına ve onayına bırakılması,

– Anadilde eğitim ve Kürtçenin resmi dil olarak kabulü
,
anayasal güvence altına alınması,

Abdullah Öcalan’ın özgürlüğünün sağlanması,

PKK‘nın terör örgütleri listesinden çıkarılması

kararlarının alındığını hatırlatan Yılmaz, Erdoğan’a şunları sordu:

1)Kuzey Kürdistan Birlik ve Çözüm Konferansı’ndan sonra yayınlanan sonuç bildirgesinde belirtildiği gibi ülkemizde “Kuzey Kürdistan” olarak nitelendirilen ayrı bir bölge mi oluşturulmuştur? Türkiye Cumhuriyeti Başbakanı olarak böyle bir bölgenin
fiili olarak oluşturulmasına onay veriyor musunuz?

2)Türkiye Cumhuriyeti Anayasası’nın 3. maddesinde belirtilen

Türkiye Devleti ülkesi ve milletiyle bölünmez bir bütündür.

ilkesini açıkça ihlal ederek bu bölgeyi fiili olarak kurup Anayasal bir suç işleyen bu kişi, kurum veya örgütler ile ilgili yasal işlem başlatılmış mıdır?

3)Söz konusu konferansta dile getirilen

“Kürtçenin resmi dil olarak tanınması,
anadilde eğitim,
Abdullah Öcalan’ın tahliyesi ve
PKK’nın terör örgütü listesinden çıkarılması..

gibi talepleri hükümet olarak yerine getirmeyi düşünüyor musunuz?

4)BDP’nin, “Çözüm Süreci”nin 2. aşamasına geçildiğini söylediği bu günlerde hükümetinize verdiği bilinen 25 maddelik Demokratikleşme Paketi’ni neden açıklamıyorsunuz?

Halktan gizlediğiniz nedir?

5)Taksim’de gezi parkı eylemleri sırasında terörist Öcalan’ın posterlerini indirttiğinizi övünerek söylemektesiniz, ancak Diyarbakır’da Öcalan’ın isteği ile yapılan ve ülkenin
bir bölgesinin bölünmesinin ve Öcalan’ın tahliyesinin talep edildiği bu toplantıya karşı
neden sessiz kalıyorsunuz?

6)Ülkemizde bir ortaçağ kurumu olan toprak ağalığının yoksul Kürt köylüsünün temel sorunu olması nedeniyle ortadan kaldırılması, ekonomik kalkınma ve ülkemizin gerçekten demokratikleştirilmesi yerine, sadece gerici ve bölücü yaklaşımlarla
Kürt vatandaşlarımızın sorununun çözülebileceğine inanıyor musunuz?

Odatv.com,  27 HAZIRAN 2013

MED SCHOOL EXAM

Dostlar,

Prof. Dr. Ali Ercan hocamızdan nefis bir espri..

İngilizce olduğu için hoşgörü dileriz..

Sevgi ve saygı ile.
28.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=======================================

MED SCHOOL EXAM

When I took the entrance exam for medical school,
I was perplexed by this question:

“Rearrange the letters:  P-N-E-S-I  to spell out the part of the human body that is most useful when erect.”
.
.
.
.
.
.
Those who spelled SPINE became doctors. The rest are in Parliament. 

 

YORGANI BÜYÜTMEK GEREK

Dostlar,

Saygıdeğer dostumuz Zeki Sarıhan’dan kısa, özlü, duygu ve de akıl yüklü çoooooooooooooook hoş bir yazı..

Teşekkürler değerli Sarıhan..

Sevgi ve saygı ile.
28.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

=================================

YORGANI BÜYÜTMEK GEREK

Zeki_Sarihan_portresi

 

Zeki Sarıhan

Millet olarak hepimiz bir aile sayılırız. Öyle değil mi?
Öyle değilse kardeşlik adına söylenecek ve yazılacak her söz bir yalandan ibarettir.

Çok çocuklu ailelerde olduğu gibi milletin bireyleri olarak hepimiz bir yatakta yatıyoruz. Türkler, Kürtler; dindarlar, laikler; sağcılar, solcular; işçiler, çiftçiler, memurlar, gençler, askerler, serbest meslek sahipleri…

Ancak üstümüzdeki yorgan küçük geliyor. Üşümemek için birimiz yorganı kendi üstüne çekiyor, öteki taraftaki açıkta kalıyor. Öteki taraftaki çekiyor, beriki taraftaki açıkta kalıyor.

Yorganı çekiştirip duruyoruz. Milletin çocukları bu yorgandan ısınabilmek için kavga ediyoruz. Yorgan parçalanacak!

Yapılacak olan, yorganı genişletmek, hepimizi örtecek hale getirmektir. Öyle geniş bir yorganımız olsun ki altındakilerin hiçbiri üşümesin.

Bu yorganı kim yapacak?

Kadınlar. Onlar becerikli elleriyle her şeyi yapmaya kadirdirler.

Dışarıdan hiçbir malzeme getirmeye gerek yok. Evde kullanılmayan kumaş parçalarından öyle geniş renkli bir yorgan yaparlar ki, bütün kardeşler bunun altında ısınır, mutlu olur…(28.6.2013)

Direniş ve yeni anayasa


Dostlar

Sayın Ali Rıza Aydın, Anayasa Mahkemesi Em. Raportörüdür.
Politik literatürdeki nitemiyle “Topal ördek” RTE, hiç sıkılmadan
“Yeni Anayasa” girişimini sürdürürse ve Sn. Aydın’ın pek yerinde nitelemesiyle politik bağlamda artık “Aksak Meclis” (halk tabanındaki temsil olanağını büyük ölçüde yitirdiğinden) bu sürece katılırsa.. çıkarılabilecek sözde “Yeni Anayasa” nın nasıl bir ucube olabileceğine ilişkin ince ama ürkütücü hicvine dayalı yazısı okunmalı ve yabana atılmadan üzerinde düşünülmelidir.

Sevgi ve saygı ile.
28.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

===================================

Direniş ve yeni anayasa 

Ali_Riza_Aydin_portresi

 

Ali Rıza Aydın
Em. Anayasa Mahkemesi Rap.

 

 

Hiçbir şey olmamış gibi, tarihin farklı ve haklı direnişlerinden biri bitmiş gibi yola devam edilmek isteniyor. İzmir Milletvekili Oğuz Oyan’ın, Başbakan’ı istifaya çağıran basın açıklamasında (22.6.2013) belirttiği gibi, “kendisine dönük toplumsal öfkenin nedenlerini kendi uygulamalarında ve ülkeyi götürdüğü karanlık yollarda arayacağına” suçlu avına çıkan, “otoriter bir polis devletine yönelen tepkileri, daha da şiddetlenen bir polis devletiyle” karşılayan Başbakan saldırdıkça saldırıyor.

Bu ağır baskı koşullarında, hâlâ yeni anayasa ve yeni demokratikleşme paketinden
söz ediliyor. İyimser görüntülerle AKP’nin ders almasından söz ediliyor.
Sermaye dünyasının kimi örgütleri, esnaf, sanatkâr ve ziraat odaları, sınıf tavrına
ihanet eden işçi ve memur sendikaları aracılığıyla tam sayfa gazete ilanı veriliyor.

“Türkiye kısır çatışmalarla enerjisini boşa harcamak yerine, yeni anayasasını yapmak; son yıllarda elde edilen tüm kazanımları koruyarak daha güçlü ekonomi ve demokrasi yolunda 2023 hedeflerine hızla ilerlemek zorundadır” deniliyor. Yandaş medyanın desteğiyle “yıkılmadık, ataktayız” mesajları veriliyor.

Dinsel çember içine sıkıştırılmış suskunlardan da destek alınıp, sömürü düzeninin, sermayenin istikrarının, gericiliğin devamı isteniyor. Seçimin kutsallığına sığınılıyor. Erdoğan’ı 2002 Anayasa değişikliği ile milletvekili ve başbakan yapan, seçimi öne çıkaran hukuk ve demokrasi anlayışı kutsallığını koruyor da devlet yönetimini keyfilikten kurtarma, hiç olmazsa burjuva demokrasisi ve hukukunun ilkelerini tanıma olanağı yaratılmıyor.

Direnen halk almış başını giderken, AKP’nin dünyasını fersah fersah aşarken,
bu otoriter iktidarla mı yeni anayasa yapılacak? Ülkenin dört bir yanında savunmasız olarak saldırıya uğrayanların, hak ve özgürlükleri ihlal edilenlerin, gözaltına alınanların, tutukluların, yaralıların ve yaşamını yitirenlerin üzerine basılarak mı Meclis’in dört duvarı arasında en tumturaklı sözcüklerle yeni anayasa yazılacak, insanlık onurundan
söz edilecek?

Halkla barışık olmayı beceremeyen, kendi yandaşları dışındakileri tanımayan,
vahşi kapitalizmin her istediğini koşulsuz yerine getiren, gericiliği yaşam tarzı yapan AKP’nin anayasa girişiminden, on yılı aşan iktidar döneminin kopyasıyla birlikte, direnişi bastırma yönteminin kopyasının çıkacağı açık.

İşte yeni anayasaya yansıması olası kimi örnekler:

Polisin “Allah Allah” nidaları, TOMA, tank ve gaz kullanımı güvenlik aracı olarak, “baret” ve “gaz maskesi” halk tarafından kullanımı yasak eşyalar olarak anayasaya girer.

Park işgali yasak, emperyalist işgal serbesttir.

  • Açık alanda “tıbbi müdahale” yasak, çivili sopa ve satır serbesttir.

Tek yetkili organ, istihbaratı ve polisi güçlü “başkan”dır. Polis giysili herkes polistir.
Halk, “başkanın vatandaşı” olanlar ve olmayanlar şeklinde ikiye ayrılır.
Başkanın vatandaşlarına güvenceli haklar tanınır, “insanlık onuru” payesi verilir.
Bu haklar “kul hakkı” olarak tanımlanır ve ötekilere tanınmaz. Şüphelilere “kul hakkı” yemini ettirilir. Kul hakkı belgesi olmayanlar kamuda çalışamayacağı gibi sanatçı da olamaz. Bunların sokağa çıkması, yan yana yürümesi ya da durması, başkanın izniyle serbesttir. Başkan ve yandaşlarının söylediklerine, yalan da olsa karşı çıkılamaz. Sermaye-emek ilişkileri işyerlerinde işveren tarafından iç genelgeyle belirlenir.
Lokavt serbest, grev izne bağlıdır. Yüzden fazla güvencesiz işçi çalıştıran işverenler gazete ve dergi, iki yüzden fazla güvencesiz işçi çalıştıran işverenler radyo ve televizyon sahibi olabilirler. Anayasada hüküm olmayan durumlarda başkan ya da diyanet başkanı fetvaları uygulanır. Fetvalar hakkında dava açılamaz.

AKP döneminde, emperyalizmle işbirliğinin, “İslami kapitalizm”in ve özellikle
direniş boyunca “İslami faşizm”in gerekleri fazlasıyla yerine getirilmiştir.
Direnişin birçok buluşma noktası içinde, temel bileşenlerin başında bu gereklerin
reddi gelmektedir.

İstifası istenilen bir siyasal iktidarın yeni anayasa girişimi de,
Meclis’in ve Komisyon’un çabalarına rağmen direnişin duvarına çarpmıştır.

Toplumun geleceğinin ve barışçı anayasasının sahibi, ne AKP’dir ne de direnişi seyretmekle yetinen aksak Meclis’tir; yaşam tarzını ve toplumsal ilişkileri belirleme konusunda inatçı ve dirençli olan, üretim ilişkilerini belirleme konusunda da kararlılığı bırakmayan, örgütlenerek çoğalan halktır.

Özgün Haziran Direnişi,

  • eşitleştirme ve özgürleştirme hedefiyle

yeni anayasanın da adını koymuştur: Toplumcu Anayasa

(27 Haziran 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi’nde yayımlanmıştır.)
http://haber.sol.org.tr/yazarlar/ali-riza-aydin/direnis-ve-yeni-anayasa-75394, 27.6.13

Türkiye ve Birleşmiş Milletler


Türkiye ve Birleşmiş Milletler

anil cecen

Prof. Dr. Anıl ÇEÇEN
Atatürkçü Düşünce Derneği
Yazı Kurulu 
ve Bilim Danışma Kurulu Üyesi

Türkiye Cumhuriyeti kurulduğu günden bu yana uluslararası topluluğun içinde bulunmaya dikkat etmiş ve bu doğrultuda başta Birleşmiş Milletler olmak üzere
bütün uluslararası kuruluşlarda ya kurucu ya da sonradan üye olarak yer almıştır.

  • Türk Devletinin kurucusu Mustafa Kemal Atatürk, çağdaş uygarlığı ve
    çağdaş uluslar ailesinin onurlu bir üyesi olmayı Türkiye Cumhuriyeti için
    başlıca hedef olarak ortaya koymuştur.

Atatürk’ün emanetini geleceğe taşımak üzere işbaşına gelen yeni yönetimler,
kurucu önderin izinden giderek evrensel alanda etkin olmaya çaba göstermiş ve
dış ilişkilerini sürekli olarak geliştirerek, çağdaş dünyanın en önemli ülkelerinden biri olmuştur.

1. Dünya Savaşı sonrasında, 2. bir cihan savaşı çıkmasını önlemek üzere kurumuş olan Milletler Cemiyeti içinde de yer alan Türkiye Cumhuriyeti, 2. Dünya Savaşı sonrasında kurulan Birleşmiş Milletler örgütünde kurucu üye olarak yer almıştır. Üçüncü dünya savaşını önlemek üzere kurulan Birleşmiş Milletler kısa zamanda gelişerek bütün devletleri çatısı altına almış ve böylece dünya kıtalarını kapsayan evrensel bir örgütlenme haline gelmiştir. Bir anlamda geleceğin dünya devletinin ön hazırlıklarını yapan Birleşmiş Milletler, her alanda kendisine bağlı bir düzen içinde çalışan uluslararası kuruluşlar aracılığı ile bütün dünyayı kucaklamaya çalışmaktadır.

  • Birleşmiş Milletler bir insanlık idealinin örgütlenmiş yapılanmasıdır.
  • İnsanlığın ortak ideali, 7+ milyar insanın barış içinde ve
    uygarlığın bütün nimetlerinden yararlanarak yaşamalarıdır.
İnsanlığın bilinen on bin yıllık tarihinin her dönemi savaşlarla dolu geçmiş ve bu yüzden milyonlarca insan ya yaşamını yitirmiş ya da engelli kalmıştır. Savaşlar yüzünden bir türlü kalıcı barış elde edilememiş ve her dönemde bu yüzden kanlı çatışmalar
devam edip gitmiştir. Her savaş döneminde eski devletler yıkılmış, savaş sonrasında  yeni devletler devreye girerek farklı bir dünya düzeni ortaya çıkmıştır.
Tarihin çeşitli dönemlerinde bu gibi gelişmeler belirleyici olmuş ve insanlığın kaderi
buna göre biçimlenmiştir.

Barış tarih boyunca her zaman istenmiş ve aranmıştır ama bir türlü sürekli barış
elde edilememiştir. İnsanların sürekli yeniyi arayan tutum ve davranışları
yerleşik düzenlerin kalıcı olmasını engellemiş ve bu yüzden devletlere bağlı olarak gerçekleştirilen, kamu düzenleri çökmüştür. Yerleşik düzenlerin sıcak çatışmalar yüzünden çökmesi, her zaman savaşları öne çıkarmış ve bir türlü sürekli ya da kalıcı barış ortamı güçlü bir biçimde gerçekleştirilememiştir.

İnsanoğlunun karakteri kaderi olmuş, rekabet ve çekişmeler yüzünden kalıcı barış düzeni bir türlü kurulamamıştır. 1. Dünya Savaşı sonrasında 2. Dünya Savaşı
Milletler Cemiyeti ile engellenemeyince, bunun yerine daha güçlü bir uluslararası örgüt olarak Birleşmiş Milletler kurulmuştur. Atatürk Cumhuriyeti, savaşlara karşı bir barış ve güvenlik devleti olarak kurulduğu için Birleşmiş Milletler hareketi içinde kurucu üye olarak yer almış ve San Fransisco belgesini imzalayarak, dünyanın en büyük evrensel örgütlenmesi olan Birleşmiş Milletlerin oluşum sürecine katkıda bulunmuştur.
2. Dünya Savaşı’nın yarattığı yıkım ve milyonlarca insanın yitimi, Birleşmiş Milletlerin güçlü bir örgüt olarak kurulmasını zorunlu kılmıştır. Amaç evrensel barış olduğu için, büyük ve güçlü devletleri bu doğrultuda baskı ve denetim altına alacak evrensel bir kuruluş olarak Birleşmiş Milletler örgütü zorunluluk kazanmıştır.

Türkiye Cumhuriyeti’nin kurucu önderi Atatürk, H.G. WELLS adlı bir tarihçinin
DÜNYA TARİHİ kitabını okuduktan sonra geleceğin dünya devletinin nasıl kurulacağı ve nasıl örgütlenmesi gerektiği konularında düşüncelerini dile getirmiş ve bu doğrultuda evrensel barışın zorunlu olduğunu vurgulamıştır. Dünya tarihini bir komutan olarak
iyi bilen Atatürk, sürekli barış için tüm savaşların önlenmesi gerektiğini iyi biliyordu. Ama barış için her zaman savaşa hazır olmanın zorunluluğunu da görebiliyordu.

  • Türkiye Cumhuriyeti emperyalizmin yıktığı bir imparatorluk sonrasında
    verilen bir ulusal kurtuluş savaşı ile ancak kurulabiliyordu.

Geleceğin dünya devletlerinin barış içinde kurulabilmesi için Birleşmiş Milletlerin,
tüm savaşları önleyebilecek güçlü bir örgütlenmeyi, dünyanın bütün kıtaları üzerinde tamamlaması gerekmektedir. Kurucu önder Atatürk’ün izinden giden Türk devletinin Birleşmiş Milletler çatısı altında daha da etkin olarak kalıcı bir dünya barışı için mücadele etmesi elzemdir.

“Yurtta barış ve dünyada barış!”

ilkesinin yanına “bölgede barış“ı da ekleyerek Türkiye Cumhuriyeti, Orta Doğu’daki savaş sürecini Birleşmiş Milletler ile paslaşarak ve güçlü bir dayanışma sağlayarak gerçekleştirebilmektedir.
Zorunluluk –miletin yaşamı tehlikeye düşmedikçe– yoksa savaşın bir cinayet ve katliam olduğunu iyi bilen bir devlet olarak Türkiye Cumhuriyeti, Birleşmiş Milletlerin
ilk evre kararlarının savunuculuğunu merkezi alanda yapmalıdır.