‘Yaşamak direnmektir’


‘Yaşamak direnmektir’

Ali_Riza_Aydin_portresi 

Ali Rıza Aydın
Anayasa Mhk. Em. Raportörü

 

Başlığı, Alanya’da Pazar günü yapılan eylemden aldım. “Boyun Eğme” afişinin yanında genç bir eylemcinin tuttuğu küçük afişte yazıyordu. Cumhuriyet Meydanı’nda,
Canel Durak arkadaşımızın yönettiği serbest kürsüde konuşmalar yapıldı, şiirler okundu. Sonra da “Hükümet istifa” ağırlıklı sloganlarla, tencere-tavalı, düdüklü yürüyüş yapıldı, yürüdükçe katılım arttı.

Taksim-Gezi Parkı öncülüğü yaptı. Tüm ülke eylem alanı oldu. Erdoğan ve AKP’nin meydan mitingleri eskidi. “Her gün yürüyüş nerede görülmüştür?” uyarısı anlamsızlaştı. Devlet şiddeti arttıkça, direnişin gücü arttı ve yaygınlaştı. Medyanın yetişemeyeceği genişliğe ve yaratıcılığa ulaştı.

Mitinglerde Erdoğan konuşuyor, katılanlar dinliyor. Direniş eylemlerinde ise halk konuşuyor. “Ben”, “biz” oldu. Tıpkı, yaşamdan öğrenilenlerin yaşama aktarılması gibi, eylemden öğrenilenler de aynı zamanda eyleme aktarılıyor. Eylem de zenginleşiyor, direnç de…

Alanya’da bir öğretmenin anlattığı olay şöyle:

Yeni sınıfında öğrencilerin durumunu görmek için sorular sormaya başlamış.
Herkes parmak kaldırıyor, ama söz alan hiçbir öğrenci yanıt veremiyormuş.
Öğretmen, “yalnızca bilenler parmak kaldırsın” demiş ve sorusunu sormuş.
Bir öğrenci parmak kaldırmış. Tahtaya kalkmış. Sus pus duruyor. Öğretmen,
“hani biliyordun, neden anlatmıyorsun” deyince öğrenci, “öğretmenim, biliyorum, biliyorum ama anlatamıyorum.” demiş.

Bugünün Türkiyesi’ne uyarlanırsa, Erdoğan ve AKP’nin işbirlikçi, piyasacı, gerici, baskıcı gerçek yüzü biliniyordu. Toplantılarda, evlerde, işyerlerinde, kahvelerde ya da yemek buluşmalarında, dar alanlarda dertleşiliyordu; ancak yaygınlaştırarak anlatılamıyordu, geniş kesimlere ulaşılamıyordu. Böylece AKP’ye de soyut bir güç yüklemesi yapılıyordu.

Haziran Direnişi, bu bilinen ama anlatılamayan tabloyu tersyüz etti,
anlaşılabilir ve anlatılabilir kıldı.

Artık, seçimden seçime sandık başına gidip, kapitalizmin işbirlikçisi, farkında olarak ya da olmayarak destekçisi temsilcileri seçmenin, yeni seçime kadar da o yönetimin kararlarına boyun eğmenin demokrasi olmadığı anlaşıldı. Eşitleştirme, özgürleştirme, bağımsızlık mücadelelerinin, temsilci ve yöneticilerin değil; halkın elinde olduğu anlaşıldı. Adaletin, devlet güdümündeki yargıyla değil, toplumsal yaşam ve ilişkilerle sağlanabileceği, koridorları boş mahkemelerin adaletin göstergesi olabileceği anlaşıldı. Mekana sahip olmayla insana sahip olunamayacağı anlaşıldı.

– Polis gücünün şiddetiyle halkın susturulamayacağı,

  • suskunluğun bile direniş olduğu, direnişin engellenemeyeceği anlaşıldı.
  • Hiç kimsenin sömürü düzeninin vahşi koşulları içinde yaşamaya
    mahkum edilemeyeceği anlaşıldı.
  • Gençlerin umutsuz vaka olmadığı, yaşlıların evde oturan edilgen birey olmadığı anlaşıldı.
    Direnişin, her zaman her yerde yapılabileceği, polis şiddetinin, ölümlerin, yaralanmaların ve gözaltıların hak savaşımını engelleyemeyeceği anlaşıldı.
  • “Kendi halkına zulmeden iktidar”ın kim olduğu anlaşıldı.

Özelleştirme ve ticarileştirme yöntemiyle, aslında halkın olanın tekelci sermayeye
peş keş çekildiği, sermayenin dili olan “kalite”nin yaşamın dili olan “nitelik” ile
yer değiştiremeyeceği anlaşıldı. Kapitalist yönetim sisteminin, emperyalist işbirliğinin seçeneksiz olmadığı anlaşıldı. Sömürünün yazgı olmadığı, halkın gücüyle ortadan kaldırılabileceği anlaşıldı.

Siyasilerin yalanlarının yüzlerine vurulabileceği, çoğunluk hükümetinin ve başbakanının istifaya çağrılabileceği; yeni liberal düzenin, demokrasiyi yalnızca kendi çıkarı için kullandığı, aslında burjuva demokrasisinin de bu kullanıma, halkı kandırmaya yatkın olduğu anlaşıldı. Seçim sistemindeki oyunlarla kitleselleşen büyük partiler ve liderleri olmadan eylem yapılabilip hak aranabileceği, “politik ve devrimci” istemlerde bulunulabileceği anlaşıldı. Sınıfsal bakışın ve burjuva demokrasisi dışında bir politika etrafında örgütlenmenin varolduğu anlaşıldı.

Ve anlaşılan her şey anlatıldı. Anlatılmaya da durmaksızın devam edilecek. Sosyalistlerin Meclisi’nce açıklandığı gibi, “halk hareketinin ortaya çıkardığı gerçekler ve gereksinimlere uygun düşecek şekilde, sosyalizmin güçlü bir cazibe merkezi,
bir politik otorite olarak topluma sunulması” yönünde de daha çok görev ve sorumluluk üstlenilecek.

Boyun eğmeden, ezilmeden, sömürülmeden, eşit ve özgür yaşamak için verilen
her savaşım direnmektir.

  • Yaşamak direnmektir!

Bu direniş, ne mekana ve zamana sığar
ne de emperyalizmin işbirlikçisi AKP politikalarına…

(20 Haziran 2013 Perşembe tarihli soL Gazetesi’nde yayımlanmıştır.)

Bir yanıt yazın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir