Günlük arşivler: 12 Haziran 2013

Ali Nejat Ölçen : TANRIYA DİLEKÇE


Dostlar,

Sayın Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN‘in bu sitede epey yazısına keyifle yer verdik.
O, Cumhuriyetimizin ağabeyi her şeyden önce.. 1921 doüumlu bir asırlık çınar.

İnan(a)mayacaksınız ama web sitesi var, internette yazıları çıkıyor ve tartışma kümelerine çok değerli katkılar veriyor inanılmaz polemik üslubu yeteneğiyle.

15+ yıldır “Türkiye Sorunları” adlı bir cep dizisi yayımlıyor 2 ayda bir..
Dizgisini de bilgisayarında kendisi yapıyor. Birkaç gün önce bizim de bir yazımızı lütfederek bu değerli yayınlarına koymayı kabul ettiler. Dizgiyi bize yollayarak gözden geçirmemizi istediler. Biz gecikince telefon ettiler ve cep telefonunda yazımız üzerinde değerlendirme yaptık. Önümüzdek, günlerde “ücretsiz” olarak sürdürümcülerine postalanır, bize de gelir..

Sayı Ölçen’in web sitesinden bu dizideki çok değerli yazılar arşivine erişilebilir.

Geçtiğimiz günlerde TANRIYA DİLEKÇE başlıklı bir denemesi – hicvi bie ulaştı.
Yüksek zekasının  ürünü bu seçkin metin çok düşündürücü ve öğretici..

Günümüz Taksim olaylarının bunaltısında bir dışavurum olduğu söylenebilir.

Kendeisini tanımak ve dostu olmak bir onur, eğer bizden esirgemezlerse..

Bu yazı aşağıda,, okuyun, okutun ve üzerinde tatrtışın.. deriz.

Sevgi ve saygı ile.
12.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

========================================

TANRIYA DİLEKÇE..

portresi

 

Ali Nejat Ölçen

 

 

Elçiniz olduğuna İslam dünyası­nın inandığı Hz. Muhammed’e sunduğum dilekçeme yanıt alamadığım için bu kez Size bu dilekçemi arz ediyorum.

Evreni içindeki tüm canlı ve cansızlarla birlikte yoktan var ederken ülkemde bu denli çok hain, alçak ve hak yiyen kişileri niçin yarattığı­nızı sorma hakkını
bana bağışlamanızı diliyo­rum

Hain, alçak ve hak yi­yen kişileri yaratırken en azından Size saygı duyma yeteneğini onlardan niçin esirge­diniz?

Kötülük­leri Sizin adınıza, Sizden yetki almış gibi daha da kötü kullanıyorlar.
Ülkemde ne ba­rış, ne hu­zur ve ne de insanlığın kırıntısı kaldı, tüm gü­zelliklerimiz
yok olmaktadır. Oysa kutsal kitapta güzel iş yapanlara güzellikler vaat et­miştiniz. Yüzkarası bu çirkin kişiler o denli  çoğaldılar ki ve öyle­sine nankörler ki, eğer cehennemi Siz yarattıysanız, onları oraya def ederek “nar-ı alev” içinde “kül-ufak” olmalarını
yüce iradenizden dilememi ka­bul buyur musunuz?

Beni bu denli çok hain, alçak, hak yiyen, nankör kişiler arasında yaratarak,
savunmasız bırakma­nızı da yüce adaletinizle bağdaştıramadığımı
Size arz etmeme izninizi diliyorum.

Üstelik beni çok yanlış ve kusurlu niteliklerle birlikte yaratmış oldu­ğunuzu da
kabul buyurmanızı diliyorum. Madem bu dünyada o denli çok hain, alçak ve nan­kör arasında beni yaşamaya mahkum etti­niz, eğer on­ları cehennemde yaka­caksanız
lütfen beni de ce­henneme gönderme­nizi istirham ediyorum.
Bu dün­yada yandığım için belki cehennem bana serin gelecektir.

Beni yaratırken zihnimi neden üstesinden gelemeyeceğim sorun ve kuşkularla birlikte ya­rattı­nız. Suçum, kusurum neydi de beni böylesi ağır biçimde cezalandırdınız?
Çünkü görmedi­ğim ve düşünmediğim hiçbir şeye inanmayan bir zi­hin yerleştirdiniz beynimin içine.

Hatta, evreni Sizin yaratıp yaratmadığınızı tartışacak kişi de bul­mıyorum.

Bir olgudan kuşku duy­mak, onun var olup olmadığını düşünmek neden suç olsun?

Böyle düşünme yetisini bana Siz ba­ğışladınız. O nedenle kendimi Size çok yakın hissediyorum. Bir gün elimde olmayarak du­daklarımdan şu dizeler dökülüverdi:

Ellerimizden başka nemiz
Tanrım sana açılan
temiz,
ellerimiz.

Bağışla beni
verdiğin suçlarınla
yaprak yeşili
dal uçlarınla,
toprağım çoktan eşili.
göm beni görünmez avuçlarınla.

Oruç tutmasam, kılmasam da namaz
yaklaş Tanrım, yaklaş biraz.

*****

Bizleri unuttunuz mu, niçin böyle uzaklardası­nız?
Kendisinin iradesi ve istemi dışında zihninden şikayeti olan
benim gibi bir başka kişi var mı, bilemiyorum.

Bu dünyada ne denli bilgisiz ve cahil olduğu­mun bilincindeyim.
Canımı almadan önce beni cehen­nemde yaşattığınıza göre, yaşamım sonra­sında. Lütfen beni cehen­neme gönderiniz, Bu dünyadaki cehaletimden belki cehennemde kurtulurum. Önce zebanilerin nasıl kişiler oldu­ğunu öğren­mek istiyorum.
Kısa boylular mı, siyah zenci gi­biler mi? Gayya kuyusu derin mi, ne denli ge­niş,
tüm dünya içine sığar mı?
Katran neyle  ısı­nıyor, cehennemde pet­rol, kömür var mı? Bunları öğ­renmek hakkını benden esirgememenizi istirham etme hakkını bana bağışlamanızı dili­yorum.
Bu yazdıkla­rımla, eğer günah sayacağınız bir suç işliyor­sam o zaman haklı olarak
ce­henneme git­meyi biraz da kendi isteğimle tercih etmiş olu­yorum.

Evreni ve içindekilerini kötülüklerden, yanlış­lıklardan kurtarmanız
dileğimle merhametinize sığı­nıyor kulunuz, Ali Nejat’ı uzaklarda değil,
yanınızda bulunuz.

Rüku içinde saygılarımla. 2.6.13

Şiir : OKULUNDA ÖMRÜMÜN..


Dostlar
,

Dr. Alper Akçam..

Yurtsever bir savaşım insanı.. Bir hekim, bir cerrah..
Meslektaşımız.. Yıllarca Anadolu’da çoook zor koşullarda özveri ile hekimlik yaptı yurdum insanına. TTB (Türk Tabipleri Birliği) çalışmalarında birlikte olduk yıllarca.

Kendisini http://www.alperakcam.com sitesinde tanımalısınız.
Anne – baba Köy Enstitülü 2 yurtsever devrimci öğretmenin çocuğu.
Son yıllarda emeğini Yeni Kuşak Köy Enstitülüleri Derneği‘nde yoğunlaştırdı.

1952 doğumlu.. Geçtiğimiz günlerde doğum günüydü.. Türkiye’nin içine sürüklendiği hengamede gözden kaçtı.. Ama Alper farklıydı ve O sevenlerine kendi deyimi ile
“bir demet çiçek” sundu.. Aşağıdaki dizeleri..

Dr. Akçam’a ve O’nu yetiştirenlere, başta anababası olmak üzere şükran borçlu
bu ülke ve insanımız.

Sevgili Alper, dileyelim doğa sana uzun Ömür versin ve sen de üretmeyi sürdür
o nitelikli – güzel emeğinle..

Not : İnsanları yaşarken de değerlendirmeli değil mi?

Sevgi ve saygı ile.
12.6.2013, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

================================

Şiir köşesi…

Meslektaşımız Dr. Alper Akçam’dan..

portresi

 

OKULUNDA ÖMRÜMÜN

 

 

ÇİĞ DAMLASINDA..

PARLAYAN GÜNEŞ
KIR ÇİÇEĞİNE KONMUŞ
KELEBEK
ÖMÜR UÇTU UÇACAK 

KIZGIN DEMİRE İNEN BALYOZ
TIRPAN ÇELİĞİNDE
TER
YAYLA OCAĞINDA SÖNMEYEN ATEŞ
SEHERİNDE SABAHIN
KOYAMAMIŞ DAHA YASTIĞA BAŞINI
UYKUSUZ BİBİMİN/ SULTAN;
SACINDA ARPA EKMEĞİ
KOKUSU DAĞLARI ALMIŞ

SEYHAT NENEMİN
GÜN YANIĞI/ BİN KIRIŞIK
YÜZÜNDE GÜLEN
KÜRTÇE BİR TÜRKÜ/ AÇIK SAÇIK… 

YAZIN BİN ÇİÇEĞİNDE
KIŞIN BALTA KESMEZ BUZUNDA/ AY BOYNUZLU KARA CAMUŞLARIN
VE ÖKÜZLERİN SICAKLIĞINDA
TEZEK KOKUSUNDA AHIRLARININ
ÖMÜR…

HAROSUNDA ÇAYIRINDA
BÜKERKEN SİGARASINI;
KUMRAL SAÇLARI GİBİ/ KIVIR KIVIR TÜTÜNÜ
KÜÇÜK AMCAMIN

MAVİ GÖZLERİNİN ENGİNLİĞİNDE SEVGİ
GÖKYÜZÜNE SAVRULMUŞ BİR DUMAN
ANKARA’DA KARŞIYAKA’DA YATAR ŞİMDİ
AMCALARIN/ DADALARIN/ CİCALARIN
BİBİLERİN VE NENELERİN SOFRASINDAKİ ÖMÜR

KARADENİZ İÇLERİ / KARABÜK GECELERİNDE
SİGORTA HASTANESİNİN
YORGUNLUKTAN BİTAP
NÖBET ODASINDA/ TÜL PERDEYİ KIPIRDATAN
KIRAÇ DAĞLARIN RÜZGÂRI

SİMSİYAH YAĞA BULANMIŞ ALINLARDA
TERE KESMİŞ/ GÖĞÜSLERDE
PARLAYAN AY IŞIĞI
EMEK

BURUŞ BURUŞ BİR SİGARA PAKETİ
GÖMLEK CEBİNDE
BİR SOLUK ARA VERSE DE
ÖLÜM…
HER YILSONU İŞTEN ÇIKARILIP
HER YILBAŞI İŞE YENİDEN ALINIRKEN
KIDEM TAZMİNATINDAN KAÇAN
GÖZBEBEĞİMİZ HÜR TEŞEBBÜSÜMÜZÜN
EMRİNDE
PARÇALANIR EKMEK PARASI İÇİN
ÖMÜR

FİLYOS’TA/ KİLİMLİ’DE/ ÇATALAĞZI’NDA
AZ ÖNCE ÇIKMIŞ
YÜZLERCE METRE YER ALTINDA
SIZAN SULARIN
VE KÖMÜR KARASININ IŞILTISI
YERALTI MADEN İŞÇİSİNİN GÖZÜNDE
ÖMÜR

HAYDİ BİR KEZ DAHA SOYUNUN
KARABÜK DEMİRSPOR GELMİŞ
MAÇA KIZI’NDAN SONRA/ FUTBOL MAÇINA
KAYABAŞI’NIN CÜMLE DELİSİNDE
AĞIZ DOLUSU GÜLMEDİR ÖMÜR

BİR OKULSUN SEN HAYAT
DOĞUM GÜNLERİMDE
DOSTLARIMLA BİRLİKTE KAPIMI ÇALAN!
BİR DİLİM EKMEKSİN
TAKSİM’DE PAYLAŞILAN
GÖĞSÜNÜ BASINÇLI SUYA SİPER EDEN
BİR KIZIN YÜREĞİNDE YANAN!
HER ÂNI FEDA OLSUN
SEVGİYE/ PAYLAŞMAYA
HOŞ GELDİN VE GÜLE GÜLE…

divider_yesil_fiyonk

Dr. ALPER AKÇAM,
08 HAZİRAN 2013, ANKARA

(Doğum günümü kutlayan tüm dostlarıma, sevdiklerime
bir demet çiçek olsun..)

AÜTF D3 Alan Kümesi Öğrenci Arkadaşlarıma,


Sevgili AÜTF Dönem 3, Alan Çalışması Kümesi Öğrenci Arkadaşlarım,

8 ay boyunca Alan çalılmasına büyük emek verdiniz.

Kendi çabalarınızla bulduğunuz aileleri benimsediniz ve yoğun tıp eğitiminiz içinde zaman (ve ulaşım gideri) harcayarak bu aileleri ayda 2 kez toplamda 14-16 kez izlediniz.

Her ay 1-2 kez görüştük, saatler ayırarak (kimi kez 4-5 saat; 12 kişilik 1 küme için)..

Her izlemi sunu olarak paylaştık. Ailelerin dertleriyle dertdeş olduk..

Onlara, sınırlı bilgilerinizle yardımcı olabilmek için çırpındınız.

Umarım ve dilerim ki, emeğinize – emeğimize değdi..

Raporlarınızın genel değerlendirmesinden bu sonuç çıkıyor..

Hepinizi kutluyorum kendinizi geliştirme çabanız için..

İzin verirseniz bir – iki dosyayı webe koymak isterim..

Hedef kitlelere sizin somut emeğiniz – ürününüz üzerinden etkili ileti de vermiş oluruz sanırım bu yolla ??

Görülüyor ki; asıl sağlık hizmeti  SAĞLAMA verilendir ve doğallıkla evlerinde, okullarında, işyerlerinde.. yaşam alanlarındadır.

Bu hem ekomomik hem aktörel (ahlaki) hem daha kolay hem de daha ussaldır..

Geleceğin sağlıklı tıbbını vahşi kapitalizmin sömürüsünden sizler ve ardıllarınız yaratacak; bir başka anlatımla günümüz hastalıklı tıbbını da sağaltacaksınız.

O zaman tüm toplum daha mutlu, biz hekimler daha doyumlu ve saygın olacağız.

Kolay gelsin..

Notlarınız aşağıdaki erişkeden (linkten) pdf dosyasında görülebilir..

AÜTF_D3_Alan_Izlemi_Notlari_A.SALTIK_Haziran_2013

Dilerseniz bu iletime webde yorumlarınızı – geridönütlerinizi yazabilirsiniz.

Sevgi ve saygı ile.
12.6.13, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Abdullatif Sener’in AKP hakkında son roportajı

 

Dostlar,

2 gün önce i-ileti kutumuza düşen bir el-mek (elektronik mektup) aşağıda..
Sanıyoruz Ulusal Kanal’daki söyleşi yazıya aktarılmış..

Özellikle AKP’i iyiniyetli kardeşlerimizin ilgisine sunarız..

Sevgi ve saygı ile.
12.6.13, Ankara
Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================

Sayın Abdullatif Şener‘in AKP iktidarını değerlendirmelerini içeren
görüşme gerçekten ilginç.. İlk kaynaktan AKP..

Abdullatif Sener’in AKP hakkindaki son roportaji

İŞTE AKP NİN GERÇEK YÜZÜ

Abdüllatif Şener : Eski Başbakan Yardımcısı ve Maliye Bakanı

“Onunla ilk kavgamız özelleştirme ile bağlantılıydı. Ben Başbakan Yardımcısı olurken bütün bakanlardan peşin istifa dilekçesi almıştı. Ben de vermiştim. Daha sonra iki bakanı o dilekçelerle görevden aldı. Dilekçem çantasındayken bile beni görevden alacak gücü yoktu…”

İslamcı aydınların durumu nedir bugün?

“Bunların çıkar ilişkileri önemlidir. AKP menfaat dağıtıp hoşlanmadıklarını cezalandırdığı için, İslamcı aydın geçinenlerin hepsi daha fazla çıkar elde etmek için ilkelerini bir tarafa bırakmış durumda. Gençliğin bunlara itibar etmemesi gerekir.”

İktidarın dış politikası?

“Şu anda doğrudan doğruya İsrail’in yapmak istediklerini yapıyorlar. İsrail’in genişleme alanına hizmet eden bir dış politika eksenine oturmuş durumdalar. Başlangıçtaki çizgilerini koruyamadılar. Milli Görüş gömleğini çıkarmış olmak da bu anlama geliyor zaten. Ben İslamcı bir bakış açısına sahibim. Bunlar yoldan sapmış bir güruh.
AKP dünya kapitalist sisteminin yerli işbirlikçiliğini üstlenmiş,
İsrail’in çıkarlarına hizmet eden bir partidir.”

* * *
Başlangıçta sizin de bulunduğunuz AKP iktidarı geçmişten bu yana
nasıl bir değişim gösterdi?

“Başladığı gibi gidiyor! Başlangıcında biz de olduğumuz için bazı günahlarına
ortak olduk, bazılarına direndik. Ortak olduğumuz günahlar için gece gündüz
tövbe istiğfar etmemiz gerekir. Aklımıza geldikçe de tövbe ediyoruz o dönemle ilgili.
Başladığı andan itibaren bu iktidarın siyaseti şudur:

Birincisi, uluslararası güçlerin arzuları doğrultusunda İslam dünyasını perişan etmek.
İlk anından itibaren bu vardır AKP’nin tarihinde. Irak tezkeresi budur. Başbakan
bu tezkerenin Meclis’ten çıkması için korkunç çaba harcadı. Buna oy vermeyenleri
hain noktasına getirmişti.”

Tezkere çıkmadı!

“Bugün olsa hiçbir AKP milletvekili gıkını çıkaramaz ve herkes oy verir.
İkincisi, Suriye politikası. Bu, Suriye’yi parçalama işidir. Büyük İsrail’e zemin hazırlayan sürecin ismidir. Bu sürecin sonunda İsrail mesafe alacaktır ve Başbakan bunun bir numaralı savunucusudur. Çok ilginçtir, Erdoğan ‘Ey Batılılar, ey NATO neredesiniz,
niye vurmuyorsunuz burayı?’ diye bağırıyor. Bir Müslüman ülkeyi gayrimüslimlerin vurması için çağrı yapıyor… Ve halen de bunun çizgisinin İslami bir çizgi olduğuna inanıyor bazıları!”

Ya parasal olaylar?

“Paraya pula çok düşkün bir iktidar. Böyle bir iktidar yapısının daha önce geldiğini zannetmiyorum. İşin içinde, Bakanlar Kurulu’nda olduğum için biliyorum, pek çok şeyi de konuşmam gerekmez. Türkiye’de halkın malı korkunç bir şekilde yağmalanmıştır
ve bu yağma devam etmektedir. Özelleştirmelerin her biri bir yolsuzluk hikayesidir.

  • Mevcut iktidar yapısını İslami saymak, İslam’a leke vurmaktır. 

Aksi takdirde ‘İslam yolsuzluktan, hırsızlıktan ibaretmiş’ diye kayıt düşülür tarihe.
Bir gün ‘Bu Müslümanlar ne kadar aç gözlüydü, korkunç bir yağma yapıp gittiler’ diye yazılır. Çünkü bu olup bitenler günün birinde hep ortaya dökülecek.
Siyasetçi-işadamı işbirliği ile devlet kesesinden gayrimeşru yağma
yapılarak zenginleştiler… Sadece siyasetçiler ve işadamları değil, İslamcı aydınlar bile!..”
* * *

Bu konuda nelere tanık oldunuz?

“Bir ABD Başkanının belgesiz ve kayıtsız 5-10 bin $ bile harcama yetkisi olduğunu zannetmiyorum. Bu ülkenin Başbakanı ise hiçbir kayda, hiçbir belgeye geçmeyen
örtülü ödenekten senede yarım katrilyon para harcıyor. Bu 500 trilyon demektir.
İstediği yere harcıyor. Belge melge yok. ‘Bu para usulüne uygun harcanmıştır’ diye bir tutanak düzenler, altına imza atar. Varsa harcama evrakları, onlar yırtılır ve çöpe atılır. Sadece o tutanak kalır kayıtlarda, başka hiçbir şey yok!

Şimdi soruyorum, Hazreti Peygamber’in böyle bir yetkisi veya harcama biçimi
var mıydı? Hazreti Ebubekir’in, Ömer’in Osman’ın, Ali’nin böyle bir harcama prensibi
var mıydı? Bu miktar, daha önceki harcamaların yüz bin katı fazla harcamadır.
Ben Erbakan Hoca döneminde Maliye Bakanı idim, biliyorum rakamları.
Bu rakamları da biliyorum çünkü hükümette idik, Bakanlar Kurulunda idik.
Başbakan Yardımcısı olarak ekonomik işlerde trafiği gören bendim.”

Başka ne gibi yolsuzluklar var?

“Artık hükümetin üzerinde ne medya denetimi var, ne de kamuoyu denetimi.

  • Nasıl olsa hiçbir şey ortaya çıkmıyor diye yağma yapılıyor.
    Cumhuriyet dönemi boyunca bu kadar büyük yağma olmadı.

Herkesin cebindeki paranın üçte birini iktidar kullanıyor.

Başbakan ve bakanların harcadığı paralar, herkesin yıllık gelirinin % 30’u kadardır.
Eleştirilemeyen, vatandaşın baskısını üzerinde hissetmeyen siyasal iktidarlar ve
güç sahipleri, giderek azgınlaşır… Ve şu anda azgınlaşmış bir iktidar partisi vardır.

  • Bunların para pul işleri çürük olduğu için,
    uluslararası tehditlere de açık hale geliyor ülkenin başındaki insan!
  • Wikileaks belgelerinde ortaya çıktı… Küresel güçler ona diyor ki ;‘
  • İsviçre’de tam sekiz adet banka hesabın var. Biz senin saçının telini bile biliyoruz. Uyumlu ol ve görevlerini yerine getir. Yoksa itibarın 10 dakikada paçavraya döner.‘”

* * *

Suriye ve Davutoğlu konusunda ne diyeceksiniz?

  • Davutoğlu tam bir fiyasko ve yüz karasıdır. 

Birleşmiş Milletler’e gidip ‘300 milyon dolar harcadık, desteğinizi bekleriz’ diyebildi!

Amaç Esad’ı devirmek değil, Suriye’yi parçalamaktır.

Suriye’de kimdir bu muhalif dediğiniz adamlar? Parayla tutulmuş, oradan buradan giden adamlar. % 80’i zaten Suriyeli değil ve çoluk çocuk katliamı yapıyorlar.
Nerede ipsiz sapsız, yağmacı eşkıya varsa muhaliflerin içinde. Muhalefet ilk günden beri elinde silahlarla çıkmıştır ortaya. Hangi devlet elinde silahla ortalığı tarayan insanların varlığına izin verebilir. Devletin birinci görevi onu yok etmektir. Kimin ülkesinde olsa
aynı şeyi yapar.

Türkiye, NATO ile birlikte aylarca Libya’yı vurdu ve 60 bin insan hayatını kaybetti.

Başbakan Meclis’e tezkere gönderdi ve geçti.
İktidarda Tayyip Erdoğan değil de örneğin Bülent Ecevit olsaydı,
Libya bombardımanları aylar önce bittiği halde Cuma namazından sonra Türkiye’nin bütün camilerinde iktidara ve başbakana yönelik protestolar devam ediyor olurdu.
Asıl isyan edilmesi, demokratik eylemlerin yapılması gereken ortam bugünkü ortam.

Bu ülkede Müslümanların duyarlığını öldüren bir siyasi iktidar ve Başbakan var.”

Kelle Vermek

 

KELLE VERMEK

portresi3

 

 

RİFAT SERDAROĞLU

AKP’yi kuran dar kadroyu, bu kadronun yetiştirilme tarzlarını, arkalarındaki cemaat ve tarikatların hedeflerini çok iyi bildiğimiz için, AKP İktidara geldiğinden bu yana
devamlı olarak insanları uyarmaya çalıştık.

Yaşamları boyunca belirlenmiş bazı dogmaların kendilerine zorla ezberletildiği,
tek Reise-  tek adama şartsız ve tümüyle itaat etmenin öğretildiği, aklın ve bilimin
çok arka plana atıldığı, kendisine öğretilenlerin mutlak doğru sayıldığı bir ortamda yetişen insanlarla uygar bir tartışma yapılamayacağını, fikirlerin medeni bir şekilde çarpıştırılıp, doğrunun aranamayacağını anlatmaya çalıştık.

Böyle bir anlayıştan demokrasi-insan haklarına saygı-özgür ve uygar bir yaşam beklenmemesi gerektiğini, bunu beklemenin içi boş bir hayal olduğunu yazdık durduk!

“Vatan” denen kutsalın, anlamsız bir arazi parçası olmadığını, “Millet” denen birlikteliğin sadece maddi beklentiler için kurulmadığını, güçlü bir “Türk Devletinin – Türk Ordusunun” varlığının, içinde bulunduğumuz zor coğrafyada yaşayabilmemiz için olmazsa olmaz
şartı olduğunu söyledik.

Büyük Atatürk’ün tüm bunları görerek Türkiye Cumhuriyetini-Türk Devletini kurduğunu ve bizi bir arada tutacak formülün “Ne Mutlu Türk Olana” değil,

“NE MUTLU TÜRKÜM DİYENE”

ilkesi olduğunu bilerek söylediğini kezlerce anlatmaya çalıştık. Bu yüzden kimi dostlar tarafından yanlış anlaşılıp, çok ağır yazmakla,  bu sert üslubun bize yakışmadığı eleştirilerine maruz kaldık!

Bizim yıllardır anlatmaya çalıştığımızı fakat medyanın tümüne yakınının karşı propagandası sebebiyle anlatamadığımızı, gençler birkaç gün içinde hem bizlere,
hem de dünyaya anlattılar. Hem de kafalardan hiç çıkmamacasına anlattılar.
Tabii ki bu anlatımda da AKP Genel Başkanının ve sözcülerinin kaba – uzlaşmaz konuşmaları yardımcı oldu.

Erdoğan’ın, “onlar yüz toplarsa, biz milyon toplarız” ve “evdeki yüzde elliyi zor tutuyorum”, “anladığınız dilden konuşuruz” şeklindeki suç oluşturan,
Türk Milletini bölme amaçlı ve aklı başında hiçbir Başbakan’ın söylemeyeceği konuşmalarından sonra Erdoğan’ın sözcüsü Hüseyin Çelik; “Birileri istiyor diye Başbakan kelle vermez” dedi.

Bunların jargonunda, başarısız yöneticiyi görevden almak, “Kelle Vermek” anlamına kullanılır. Doğru işleyen ve “Biat” etmeyen beyinlere düşman oldukları için, hedefleri
hep kafadır. Menemen’deki gibi, 31 Mart Vakasında olduğu gibi “Kelle Almak” bunların geçmişlerinde vardır.

Erdoğan’ın aziz şehitlerimize ”Kelle” demesinin sebebi de budur.

  • Erdoğan, Türkiye’yi süratle bir iç savaşa götürmektedir.

Ülkenin her yerindeki hak arama ve özgürlük eylemlerine karşıt olarak Ankara ve İstanbul’da miting düzenlemesi emrini vermesi bu sebeptendir. Bir taraftan Taksim’deki gençlerin arasına ellerinde Öcalan posteri olan PKK militanlarını sokmaya çalışıp,
Bakın bunlar PKK’lı” diye, Taksim eylemlerini karalamaya çalışmakta,
öte yandan Güneydoğu Bölgemizde PKK’nın yaptığı eylemlere katılanlara
Polis koruması vermektedir.

Tekrar ediyorum;

  • Erdoğan ateşle oynamaktadır.
  • İstanbul-İzmir-Ankara’da-Rize’de gençleri sopalarla döven Polis,
    Şırnak’ta PKK’lıları korumak için kullanılmaktadır.

Cani Öcalan;

Barzani’ye yazdığı mektupta, “Sizi sadece Güney Kürdistan’ın değil,
4 parça olan Kürdistan’ın tamamının lideri olarak görüyorum
” demektedir.

Bu 4 parça nereleridir? 4 parçanın içinde Türkiye’nin güneyi var mıdır?

MİT, Öcalan’ın postacılığını yaptığına göre, bu mektuptan haberi olmaması
mümkün müdür? Yalnızca böyle bir mektubun yazılmasına ve Barzani’nin eline ulaşmasına izin veren MİT Müsteşarının gideceği tek yer, “Yüce Divandır.”

  • Eylem yapan gençlere “Vandal” nitelendirmesini yakıştıran Erdoğan,
    54 bin insanımızın ölümüne sebep olan bu caniye karşı
    niçin sessiz kalmaktadır? Aralarındaki anlaşma nedir?

Değerli Okurlar;

11 yıldır bu sepetlerin ciğerlerine kadar her yerlerini, kafalarının arkalarındakini bile tanıdık. Yalnız bunları mı? Muhalefet liderlerinin çapsızlığını da anladık…
Gençlerin başlattığı toplumsal muhalefeti anlayamayan ve siyasete aktaramayanlar, kurtarıcı olarak Cumhurbaşkanı Gül’e koşarak gittiler ve
kendilerinin toplamaları gereken primi ona armağan ettiler!

Türk gençlerinin başlattığı bu özgürlük-uygarlık ve demokrasi selinin önünde
ne AKP iktidarı, ne de ona payanda olmaktan başka bir işe yaramayan çağdışı muhalefet partilerinin yönetici takımı duramayacaktır.

Toplumsal muhalefeti başlatan ve sürdüren gençler bundan böyle bizlerin yani
tüm Türk Milletinin koruması altındadırlar. Erdoğan ve danışmanları bunu çok iyi anlamalı ve devlet gücünü, kendi vatandaşına karşı kullanma çılgınlığı yoluna gitmemelidir…

Sağlık ve başarı dileklerimle.

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11, 10 Haziran 2013

Türkiye Barolar Birliğinden Cumhurbaşkanına Sunulan Kritik Döküman


Türkiye Barolar Birliğinden Cumhurbaşkanına Sunulan Kritik Döküman 

Dostlar,

Son derece değerli, kapsamlı bilgiler – belgeler, fotoğraflar içeren bir belgeyi
6.6.13 günü TBB (Türkiye Barolar Birliği), Cumhurbaşkanı A. Gül’ü ziyaretinde sundu.

Özellikle fotoğraflar çok çarpıcı..

Biber gazı kapsülleri hede gösterilerek kişilerin yüzüne, bedenine atılıyor..
Bu davranış orantısız güç kullanımını aşan, kasta varan insan öldürme – yaralama eylemidir. TCK’nda ağır yaptırımları vardır. Hesabı mutlaka sorulur..

Sonuç kafatası kırıkları, göz yitikleri – kör olan insanlar, çehrede kalıcı izler..

Yere doğru atıldığında şarapnel etkisi ve testisleri parçalanan 2 insan..

Havaya atılması tek yol..

Hemen anımsatalım, AİHM’nin, biber gazının çok istisnai kullanılması gerektiğini, eylemi AİHS 3. maddesine aykırı bulduğunu, kötü mumale saydığını
ve bir davada (Ali Güneş, 2012) Türkiye’yi manevi tazminata mahkum ettiğini..

TBB’yi kutlar, teşekkür ederiz.

Bu önemli belgeseli okumak için tıklayınız..

http://www.barobirlik.org.tr/dosyalar/duyurular/20130606_cumhurbaskanligirapor.pdf

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 12.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

11-12 Haziran 2013 Türkiye’sinden hazin görüntüler..

 

Dostlar

11-12 Haziran 2013 Türkiye’sinden hazin görüntüler..

Ve Başbakan bir “Müslüman”..

Bunu din kardeşlerine yapıyor..

Günah-ı kebir değil mi?

Dİyanet İşleri Başkanı olur olmaz konuşuyor..

Şimdi nerede???

AB nerede??

BM İnsan Hakları organları nerede??

 

İnce: Kaçacaklar bu ülkeden

AKP’li vekilden Erdoğan’a şok!

 

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 12.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

ADD Genel Başkanı Gezi Parkı Direnişini SÖZCÜ’ye Değerlendirdi


Dostlar,

ADD Genel Başkanı Sayın Tansel Çölaşan‘ın SÖZCÜ‘de önceki gün yayımlanan söyleşini, günelliği nedeniyle paylaşmak istiyoruz..

Vali mutlu konuştu: Kalkışma mutlak surette ezilecektir

Hükümeti bir kez daha Taksim’de yasaları çiğneyerek insan haklarını çiğnememeye, kuşatmayı ve şiddeti der-hal durdurmaya çağırıyruz.

Başbakan RT Erdoğan da acilen TV’lerden halkımıza ve kolluk güçlerine

“Sevginizi ve hoşgörünüzü eksik etmeyin”

tümcesini kurmaya çağırıyoruz.

“Kininizi ve dininizi eksik etmeyin” talihsiz kışkırtıcılığına karşılık..
(Hemen belirtelim, bu tümce de Başbakan RT Erdoğan’ın pek çok sözü ve eylemi gibi suçtur ve yasama dokunulmazlığı kalktığında hukuksal hesabı sorulacaktır..)

Onbinlerce insanımızın katili taşeron bölücü örgüt ile sözmümona
“analar ağlamasın” takiyyesi ile mücadeleyi bırakıp müzakereye geçeceksiniiz;

Taksim’de ise Anayasa’nın 56. maddesindeki, başta AİHS olmak üzere uluslararası sözleşmelerdeki  ve daha birçok madde ve yasal dayanakla haklarını kullanan
ve de görevlerini yapan kendi insanınıza AİHM kararlarını hiçe sayarak
vahşet (orantısız şiddet değil artık!) uygulayacaksınız..

Bu olmaz, bu denli ağırlığı ne AKP’nin ne de RT Erdoğan’ın sıkleti kaldırabilir..

İstanbul ayağa Tayyip istifa! Haydi Taksim'e

  • Acilen şiddete son!..
  • Acilen şiddete son,
  • Duyuyor musunuz etkili ve yetkililer

ve de ULUSLARARASI TOPLUM, onun saygın kurumları ve de yetkilileri..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 12.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

====================================

ADD Genel Başkanı Gezi Parkı Direnişini SÖZCÜ’ye Değerlendirdi

TANSEL ÇÖLAŞAN

portresi

 

 

 

 

10 Haziran 2013
www.add.org.tr

(S) Taksim Gezi Parkı’nda başlayan olayların, dalga dalga yayılarak Türkiye’nin bütün il merkezlerini, aynı zamanda diğer pek çok ülke başkentini kapsaması neyi gösteriyor?

(C) “Yeni bir durumu” gösteriyor.
İktidarın son 10 yıldır yürüttüğü yanlış, basiretsiz politikalarının sonucu. Öngörülmeyen bir durum bu. Direnişin başlangıçtaki çevresel tepki girişiminin ötesine geçerek siyasal iktidarın “konumunun” tartışılması gerektiğini gösteriyor.

(S) Açar mısınız?

(C) Aslında AKP, hedefindeki Türkiye’ye uzun süre, “yetmez ama evet” çilerin desteğiyle oluşturduğu medya, ele geçirdiği yargı ve diğer kurumlarla yarattığı suni demokrasi ortamında ve takiye politikalarıyla yürüdü. Çağdaş demokrasilerde hiçbir biçimde kabul görmeyecek bu yolla tam 3 kez genel seçim kazanıp iktidarda kalmayı başardı. Son dönemde de, halkın tepki vermemesine ve korkutulmasına güvenerek hızlandı; ve cumhuriyetin kazanımlarını teker teker yok etmeye, yerine ortaçağ zihniyetini hakim kılacak bir diktatörlüğün yapı taşlarını örmeye başladı.

(S) Yeni anayasa da bu çerçevede düşünülebilir mi?

(C) Tabi. Yeni anayasa girişimi de aslında AKP’nin hedefindeki Türkiye’nin Anayasası. “Birilerine” verilen ödünler karşılığında kendi anayasasını hayata geçirmek ve dayattığı “ortaçağ” rejimini meşrulaştırmak istiyor. Barış, kardeşlik, analar ağlamasın reklamları ile milletin birliğini, ülkenin bütünlüğünü pazarlığa açıyor ve karşılığında istediği kendi rejim ilkelerinin kabulü. Ama halk bunu gördü.

(S) Taksim’e dönersek, neden başladı?

(C) AKP halkın yaşam alanına da el attı. Kaç çocuk yapacağına, çocuğunu nasıl doğuracağına, bahçede, parkta nasıl oturacağına, ne içip, içmeyeceğine kadar karıştı, kendi ahlak kurallarını halka dayatırken, Cumhuriyetçi tabanı oluşturan Alevi kesimin değerlerini hiçe sayıp 70.000 Aleviyi evlerinde katleden Yavuz Sultan Selim’in adını 3. Köprüye verme basiretsizliğini gösterebildi. İş Cumhuriyetin kurucularına “2 ayyaş” demek noktasına gelince bu, bardağı taşıran son damla oldu ve halk DUR BAKALIM dedi. aslında olay 10 yıllık birikimin sonucu. Sineye çeke çeke sonunda patladı. Çağdaş bir Cumhuriyet devleti çatısı altında yaşamaya ve kötü de işlese demokrasiye alışkın olan halk, AKP’nin önümüzdeki yerel ve genel seçimleri de alarak bir 10 yıl daha iktidarda kalmak hedefini ve bu yolla kendisini ortaçağ düzenine götürecek otoriter bir rejime sürüklendiğini GÖRDÜ.

(S) Yani Taksim direnişini çağdaşlık ve demokrasi istemi olarak değerlendiriyorsunuz?

(C) Tabii. Halk, Demokrasinin sadece seçimlerden ibaret olmadığını, özgürlük ve eşitlik olmadan Demokrasi olmayacağının bilincinde.

(S) “Yeni durum” dan çıkacak dersler neler olmalı?

(C) İktidar, muhalefet ve kamuoyunu oluşturan tüm yapılanmalar mesajı doğru okumalıdır; 1- Türkiye yoluna demokrasi ile devam etmelidir. İster askeri, ister sivil her türlü geri adım atılmasına izin verilmemelidir. 2- Türkiye hem bir bölgesel dış savaş, hem de etnik-dini- mezhepsel siyasi çatışmalar üzerinden iç savaş senaryolarına karşı sağlam durmalıdır.3- Anayasanın değişmez maddeleri içinde yer alan Cumhuriyetin temel nitelikleri gözetilerek siyasi çözümler üretilmelidir. Ayrıca siyasi partiler ve seçim demokrasinin vazgeçilmezleridir. Ama yetmez, katılımcı Demokrasi için; adil temsili sağlayacak seçim sistemi ile oluşacak meclis, kişi hak ve özgürlüklerine saygı ve eşitlik, muhalefetin korunması için iktidarın sınırlanması gibi yasal mekanizmalar sağlanmalıdır. Halkın isteği budur.

İktidara düşen görev, demokrasiyi işine geldiği gibi değil, kurallarıyla işletmektir.
Ama acilen; seçimlerden önce, 12 Eylül döneminden kalan ve işine geldiği için değiştirmediği, halkın mecliste Adil temsili önleyen, her türlü yasal engelin kaldırılmasını sağlayacak düzenlemeler için düğmeye basmasıdır. Muhalefet hazırdır. İstikrar söylemleri ile ülke son 10 yılda tek adam diktasına yönelmiştir. Koalisyonlardan korkulmamalıdır. Aksine koalisyonlar dengeyi sağlar, demokrasiyi güçlendirir. Ancak bundan sonra yapılacak yerel ve genel seçimler ülkemizde demokrasinin önünü açabilir.

Muhalefete düşen görev ise yine öncelikle bu sürecin yaşama geçirilmesi için çalışmak, seçimde birliktelikler oluşturup iktidarı hedeflemek,
hiçbiri olmuyorsa acilen sine-i millete dönmek olmalıdır.

Çünkü bir kere korku duvarları yıkılmış, nehir akmaya başlamıştır.
Geriye dönüşü olmaz.

Bu sancılı dönem ülkemizde kuralları ile işleyecek bir demokrasiye geçişi sağlayabilirse şansımız olur. Aksi halde Türkiye’yi daha karışık günler bekliyor demektir.

Mesaj iyi okunmalıdır.