Günlük arşivler: 5 Haziran 2013

Türkiye Barolar Birliği’nden Cumhurbaşkanı’na 2 Çağrı

Dostlar,

Geçtiğimiz hafta sonu yapılan seçimlerde göreve gelen Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu başkanlığındaki TBB (Türkiye Barolar Birliği) ekibi, Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e, Taksim’de başlayan ve ülkeye yayılan polis vahşeti ile ilgili olarak
1 hafta içinde 2 açık mektup yazdı.

Türkiye Barolar Birliği Başkanı Metin Feyzioğlu, Gezi Parkı olaylarına ilişkin Cumhurbaşkanı Abdullah Gül’e 2. kez çağrıda bulundu. Feyzioğlu, İstanbul Taksim’de barışçıl bir protesto eylemine emniyet güçlerinin müdahalesi ile başlayan ve kentlere yayılan gösterilerin denetimden çıktığını belirtti. Feyzioğlu, yaşananlara ilişkin Gül’e
şu bilgileri aktardı:

“Emniyet güçleri, yalnızca havaya doğru kullanılması zorunlu olan gaz bombalarını, sokakta gördükleri herkese hatta kapalı mekanlara sığınanlara, hedef gözeterek atmakta; aralarına aldıkları insanları acımasızca dövmekte, halka düşman muamelesi yapmaktadır. Pek çok yerde çevik kuvvet polisleri, daha sonra
teşhis edilmemek için üniformalarındaki sicilleri gizlemek ve rütbelerini sökmek suretiyle yaşlı, genç, çocuk, kadın hiçbir ayrım gözetmeksizin, önlerine gelene gaz bombası atmakta, coplamaktadır. Sokaktaki manzara, emniyet güçlerinin adeta halka savaş açtığı görüntüsünü vermektedir. Polislerin boşalttığı bazı alanlarda, bu durumu
fırsat bilen provokatörler, kamu mallarını yakıp yıkmakta; bu suretle masum gösterileri amacından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu kişilerin yaptıkları şiddet eylemleri, demokratik gösteri hakkını kullananlara mal edilerek, kitlesel gözaltılar yapılmaktadır.”

HUKUK ve HAKLAR ASKIYA ALINDI

Emniyet güçleri ve provokatörler tarafından halkın can ve mal güvenliğinin ihlal edildiğini ifade eden Feyzioğlu, halkın, hem provokatörlerden hem de polisten aynı şekilde korktuğunu kaydetti. Olaylar sırasında hukuk devleti ve tüm temel insan haklarının
fiilen askıya alındığını belirten Feyzioğlu, devletin polisi ile halkın karşı karşıya getirildiğini ifade etti.

Feyzioğlu, “Siyasal iktidarın, masum ve son derece demokratik gösterileri küçümseyen ve aşağılayan sözleri, kitleleri tahrik etmekte ve olayların denetimden çıkmasına neden olmaktadır. Şiddet şiddeti doğurmakta, nefret nefreti körüklemektedir. Acilen hukukun etkin ve egemen kılınması, demokratik ortamın tesisi, bireylerin can ve mal güvenliğinin sağlanması adına; polis şiddetinden sorumlu olanların bir an önce saptanarak cezalandırılmaları için halka güvence verilmesi, hukuk dışı uygulamaların derhal sonlandırılması ve halkı tahrik edici açıklamalardan kaçınılması yönünde yetkililere gerekli uyarıların yapılması, hususlarını, emir ve takdirlerinize arz ederim.” dedi. (ANKA)

Cumhurbaşkanına Mektup (03.06.2013)

Sayın Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı,

Sayın Cumhurbaşkanım;

İstanbul Taksim’de barışçıl bir protesto eylemine emniyet güçlerinin şiddet uygulamasıyla başlayan ve yurdun pek çok kentine yayılan gösteriler denetimden çıkmış durumdadır.

Öncelikle kişisel gözlemlerime ve meslektaşlarımızdan gelen bilgilere dayanan belirlemelerimizi, Zât-ı âlilerinizle paylaşmayı görev biliyorum.

Emniyet güçleri, yalnızca havaya doğru kullanılması zorunlu olan gaz bombalarını, sokakta gördükleri herkese hatta kapalı mekanlara sığınanlara, hedef gözeterek atmakta; aralarına aldıkları insanları acımasızca dövmekte, halka düşman muamelesi yapmaktadır.

Pek çok yerde çevik kuvvet polisleri, daha sonra teşhis edilmemek için üniformalarındaki sicilleri gizlemek ve rütbelerini sökmek suretiyle yaşlı, genç, çocuk, kadın hiçbir ayrım gözetmeksizin, önlerine gelene gaz bombası atmakta, coplamaktadır.

  • Sokaktaki manzara, emniyet güçlerinin adeta halka savaş açtığı görüntüsünü vermektedir.

Emniyet güçlerince hukukun askıya alınması, başka hukuksuzluklara davetiye çıkarmaktadır. Polisin sıkı şartlara bağlı zor kullanma yetkisini
peşin cezalandırmaya dönüştürmesi, bireylerin yaşam hakkını tehdit etmektedir.

Polislerin boşalttığı bazı alanlarda, bu durumu fırsat bilen provokatörler, kamu mallarını yakıp yıkmakta; bu suretle masum gösterileri amacından uzaklaştırmaya çalışmaktadır. Bu kişilerin yaptıkları şiddet eylemleri, demokratik gösteri hakkını kullananlara
mal edilerek, kitlesel gözaltılar yapılmaktadır.

Bir yandan emniyet güçleri diğer yandan provokatörler tarafından halkın can ve mal güvenliği ihlal edilmektedir. Halk, hem provokatörlerden hem de polisten maalesef
aynı şekilde korkmaktadır.

Bu durumun gözlendiği yerlerde hukuk devleti ve tüm temel insan hakları fiilen askıya alınmış durumdadır.

  • Devletin polisi ile halk karşı karşıya getirilmiştir.

Siyasi iktidarın, masum ve son derece demokratik gösterileri küçümseyen ve aşağılayan sözleri, kitleleri tahrik etmekte ve olayların denetimden çıkmasına
neden olmaktadır.

Şiddet şiddeti doğurmakta, nefret nefreti körüklemektedir.

Sayın Cumhurbaşkanım;

Acilen hukukun etkin ve egemen kılınması, demokratik ortamın tesisi, bireylerin can ve mal güvenliğinin sağlanması adına;

•Polis şiddetinden sorumlu olanların bir an önce tesbit edilerek cezalandırılmaları için halka güvence verilmesi, 

•Hukuk dışı uygulamaların derhal sonlandırılması ve halkı tahrik edici açıklamalardan kaçınılması yönünde yetkililere gerekli uyarıların yapılması,

hususlarını, Avukatlık Kanunu’nun 110. maddesinin Türkiye Barolar Birliği’ne yüklediği “hukukun üstünlüğünü ve insan haklarını korumak ve kollamak” görevi gereğince, emir ve takdirlerinize arz ederim.

Av. Prof. Dr. Metin FEYZİOĞLU
Türkiye Barolar Birliği Başkanı

*****************************************************

Cumhurbaşkanına Açık Çağrı (01.06.2013)

Sayın Cumhurbaşkanım;

Kontrol edilemeyecek bir halk hareketine dönüşmekte olan olaylara müdahil olunuz.

Halk hareketi şiddetle bastırılamaz! Şiddet, şiddeti doğurur!

– İstanbul Valisi’ne, yurt genelinde protestoların geliştiği tüm illerin valilerine ve
İçişleri Bakanı’na polis şiddetine son verilmesi talimatını veriniz.

– Gezi Parkı’na AVM yapılmayacağını halka taahhüt ediniz.

– Polis şiddetinin sorumluları hakkında etkili yasal işlem yapılacağının kefili olduğunuzu halka söyleyiniz.

Bugün tarihi bir sorumluluğunuz var. Yarın çok geç olabilir.
Hemen şimdi müdahale ediniz.
Anayasal sorumluluğunuzun gereğini acilen yerine getiriniz.

Saygılarımla arz ederim.

Avukat Metin Feyzioğlu

************************************

TBB’nin her 2 girişimini bütünüyle destekliyor ve partili Cumhurbaşkanı,
AKP’nin her yasasını bekletmeden hatta kimi kez saatler içinde onaylayan, 2014’te Cumhurbaşkanlığı seçiminde aday olacağı aşağı yukarı kein olan ve son olaylarla iyice yıpranarak tasfiye eşiğine gelen RTE karşısında bakalım A. Gül hazretleri nasıl davranacak??

Göreceğiz..

Bu arada, Cumhurbaşkanlığı resmi web sitesinde yayımlanan basın açıklaması ise aşağıdaki gibi..

***************

Sayın Cumhurbaşkanımızın Basına Yaptıkları Açıklama

Değerli Basın Mensupları,

Türkiye demokrasiye inanan, demokrasinin kurallarını çalıştıran bir ülke. Hukukun üstünlüğüne inanan bir ülke.

Mahkemelerinin kararlarına üst mahkemelerde itiraz edilebildiği ve itiraz yollarının açık olduğu bir ülke. Dolayısıyla bütün bu kurallar batı demokrasilerdeki standartlar çerçevesinde olmaktadır. Önce bunun bilinmesini isterim tabii ki.

İkincisi şu: Türkiye’de herkesin düşüncesi, fikirleri, inançları, hepsi de saygıdeğerdir. Açık bir toplum içerisinde yaşıyoruz. Ve hepimiz farklı farklı düşüncelerimizi, görüşlerimizi, siyasi eğilimlerimizi, inançlarımızı, bunlara muhakkak ki saygı göstermemiz gerekir. Bu saygı ve sevginin şüphesiz karşılıklı olması gerekir. Herkes öz ülkesinde, kendi ülkesinde, en geniş şekilde kendisini özgür hissetmesi gerekir.

Bu çerçeve içerisinde demokrasiler dediğimizde demokrasilerle tabii ki seçimlerle halkın iradesi ile her şey, ülkeyi yönetenler ortaya çıkar. Ama demokrasi demek sadece seçim demek de değildir. Seçimlerin dışında da farklı görüşler, farklı durumlar eğer itirazlar varsa bunların da çeşitli yollarla dile getirilmesinden daha tabii de bir şey olamaz. Barışçı gösteriler de şüphesiz ki bunun bir parçasıdır.

Bu anlamda son günlerdeki gelişmeleri bu çerçeve içerisinde görüyorum. Ve şunu da açıklıkla söylemek istiyorum ki: İyi niyetli olarak verilen mesajların da alındığının bilinmesini isterim. İyi niyetli olarak verilen mesajların hepsi alınmıştır. Bunların muhakkak ki günü geldiğinde gereği de yapılacaktır. Zaten bunun işaretini de eminim ki hepiniz görüyorsunuz.

Yalnız, bundan sonra artık dikkatli olmak gerektiğine inanıyorum. Hepimizin tecrübeleri şunu göstermektedir ki: Maalesef bu tip toplumsal olayların neticesinde illegal örgütler devreye girerler ve onlar esir alırlar ve çok yanlışlara sokarlar. Buna hiç müsaade etmemek gerekir. Bütün vatandaşlarıma sesleniyorum ki; herkes sağduyulu olmalı. Kurallara herkes uymalı ve itirazları görüşleri varsa bunlar barışçı bir şekilde dile getirilmeli ki, bunlar getirildi, bundan sonra hiç kimsenin kabul etmeyeceği, imajlarımızı zedeleyici davranışlara da hiç müsaade etmemek gerekir.

Şunu da unutmayalım ki: Bir ülkenin imajını yapmak kolay değildir. Hepimiz hep beraber Türkiye olarak 10 yıl içerisinde didindik, uğraştık ve Türk ekonomisini, Türkiye’nin imajını içeride ve dışarıda çok üst noktalara taşıdık. Bunun zedelenmesi hiç kimseye fayda getirmez. Hepimize zarar verir. Ülke hepimizindir ve ülkemize sahip çıkmamız gerekir.

Şunun da yine bilinmesini isterim ki: Bütün bu son üç dört gün içerisindeki gelişmeler gösteriler, bunlar yapılırken Türkiye’nin demokrasisi de test edilmiştir. Demokratik olmayan, hukukun üstünlüğüne inanmayan ülkelerde bu tip gösterilerin nasıl neticelendiğini şöyle bir etrafımızdaki Ortadoğu’daki bazı ülkelerde olup bitenlere bakarsanız oradaki maliyetlerini göreceksiniz.

Türkiye’de ise bunlar gördüğünüz gibi çok şükür onarılmaz acılar tattırmadan gelişmiştir, neticelendirilmiştir ve bu saatten sonra artık hepimizin yapacağı şey sakin olmak, kurallara uymak ve neticede ülkemizin herhangi şekilde zarar görmesine fırsat vermemek olacaktır.

Ben bir kez daha bütün vatandaşlarımın büyük bir sağduyu içinde hareket edeceklerine inanıyorum ve demin söylediğim gibi verilen bütün iyi niyetli düşünceler, hep bunlar okunmuştur, görülmüştür, not edilmiştir ve mesajlar da alınmıştır.

Bütün vatandaşlarıma bu vesile ile sevgilerimi ve muhabbetlerimi sunuyorum.

Abdullah GÜL
Cumhurbaşkanı
3.6.13,
http://www.tccb.gov.tr/aciklamalar/252/86291/sayin-cumhurbaskanimizin-basina-yaptiklari-aciklama.html

**************************

TBB’nin istemlerine ne ölçüde uygun, takdirlerinize bırakıyoruz..

TBB’ni de daha fazla hayalci olmamaya çağırıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türkiye Barolar Birliği’nden Yurttaşlara ve Yetkililere Tarihsel Çağrı


Dostlar
,

TBB (Türkiye Barolar Birliği) kimi gazetelerde tam sayfa bir ilan vererek 10 maddelik bir çağrı yaptı.

Metin, http://www.barobirlik.org.tr/haberler/GazeteOku.aspx?id=2178
adresinden de okunabilir.

Çağrı yurttaşlara ve yetkililere..

Tarihe not düşercesine..

Yetkin ve yürekli başkan Sayın Prof. Dr. Metin Feyzioğlu önderliğideki TBB’ye yakışan biçim ve içerikte..

  • Türk Devrimi dimdik ayakta ve karşıdevrimi kesinlikle geri püskürtecek..

90 yıllık cumhuriyet ve 200 yıllık Aydınlanma birikimi yabana atılır gibi değil..

Dünya Sultan Süleyman’a bile kalmadı, değil ki AKP iktidarına ve başına kalsın..

Teşekkürler yurtsever avukatlarımıza, onların demokratik – aydınlık üst örgütü TBB’ne..

Metin aşağıda..

Yurttaslara_ve_yetkililere_cagri_5.6.13

Türkiye Barolar Birliği, geçtiğimiz hafta da Cumhurbaşkanı A. Gül’e 2 açık çağrıda bulunmuştu..

Gelişmeleri dikkatle izliyoruz.. Bu çağrı metinlerini de web sitemizde okuyabilirsiniz..
(http://ahmetsaltik.net/turkiye-barolar-birliginden-cumhurbaskanina-2-cagri/, 5.6.13)

Ancak, gereğinden fazla hayalci olmaya hiç gerek yok..

Abdullah Gül’ü fazlasıyla tanıyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Polisler eve girip kadınları dövüyor!


CHP’Lİ VEKİLDEN VAHİM İDDİA:

Polisler eve girip kadınları dövüyor!

CHP Hatay Milletvekili Refik Eryılmaz, Gezi Parkı eylemine destek verirken başına aldığı darbelerle yaşamını yitiren Abdullah Cömert’in katledildiği Armutlu Mahallesi’nin özel olarak hedef seçildiğini vurgulayarak polislerin kadın ve çocukları sokaklarda sürüklediğini, hatta kimi evlere girdikleri iddiasını dile getirdi.

CHP’li Eryılmaz, önceki akşam Cömert’in yaşamını yitirdiği Armutlu Mahallesi’nde yaşananları anlattı. Armutlu’nun Türkiye’nin en duyarlı yerlerinden biri olduğuna
işaret eden Eryılmaz, bölgeyi “Orasının seçilmiş olması bence rastlantı değildir. Provakasyon yapmak isteyen, halkı galyena getirmek isteyenlerin üs olarak kabul ettiği, hedef olarak görüp seçtiği bir yerdir. Bu amaçla hareket edenler açısından stratejik bir yerdir.” sözleriyle tanımladı.

Eryılmaz, “Türkiye’nin her yerinde eylem vardı. İddia ediyorum, hem Taksim’de
hem Kızılay’da yaşanan o orantısız güç Armutlu’da uygulanana göre geri kalmıştır. Armutlu’da güç kullanımı çok daha şiddetli olmuştur.” değerlendirmesini yaptı.
CHP’li Eryılmaz, önceki ve dün gece bölgede yaşanan sıcak gelişmelerle ilgili şu
bilgileri aktardı:

“TOMA’lar mahalle aralarına giriyor. Sivil polisler ellerinde sopalarla vatandaşların
evine saldırarak hatta kimilerinin camını kırarak gaz bombası atıyor. Sivillerin çocukları, kadınları dövdüklerine ilişkin görüntüler geldi. Bunlar, normal göstericileri dağıtmanın ötesinde bir kin bir nefret var. Vatandaşlar öyle algılıyor bunu.”

Hatay İl Emniyet Müdürü Ragıp Kılıç ile yaşananlar nedeniyle iki kez tartıştığını da aktaran Eryılmaz, bunun nedenini ise şöyle açıkladı:

“O’nun da biraz aczin içinde olduğunu gördüm. Neden bu şiddet uygulanıyor?
Bu sivil polisler neden mahalle aralarında dolaşıp vatandaşa saldırıyor, iç savaşta gördüğümüz manzaralar bunlar.. dedim. Neden engellenmiyor; TOMA’lar niye sokuluyor; eli sopalı, kim olduğu belli olmayanlar nasıl vatandaşı evinden çıkarıp dövebiliyor?

Kadınları sokakta sürüklüyorlar
. Bunlara bu yetkiyi kim verdi ve niye müdahale edilmedi? Çıksın biri açıklasın, niye Armutlu’ya böylesine saldırılıyor, kinin nedeni ne?”

*****

Sivil polisin kalın tahta ve sopalarla müdahale ettiği
Hatay’daki gösteri ölümle bitti

Sopayla öldürdüler!

  • Yurttaki protestolarda eli sopalı sivil polisler dehşet saçıyor.

Hatay’da 22 yaşındaki CHP İl Gençlik Kolları üyesi Abdullah Cömert, kafasına aldığı darbelerle yaşamını yitirdi.

4_Haziran_2013_Hatay_Abdullah_Comert_olduruldu

Cömert sosyal medyadaki son mesajında

Devrim için alanlardayım, gerekirse öleceğiz.” demişti.

İzmir’deki eli sopalı sivillerin de polis olduğunu Emniyet doğruladı.

(Cumhuriyet, 5.6.13)

Türker ERTÜRK : ELLERİM KIRILSAYDI


ELLERİM KIRILSAYDI

portresi_sade

 

 

 

 

E. Amiral Türker ERTÜRK

Bizi yazdıklarımızdan ve TV programlarımızdan izleyenler bilirler, 2,5 yıl önce
“Bugün AKP’ye oy verenler, yarın ellerimiz kırılsaydı da keşke oy vermeseydik diyecekler ama biraz geç olacak.“
demiştim. Çünkü değerlendirebiliyordum ki;

  • Erdoğan’ın liderliğindeki AKP’nin sürdürdüğü politikalar emperyalizme yapılan taşeronluğun gereğidir, bu toprakların çıkarına değildir ve ülkemizi hızla bir
    iç savaşa, bölünmeye, ayrıştırmaya ve çöküşe doğru götürmektedir
    .

O gün bu değerlendirmeleri yaparken ne yazık ki, en yakın kimi arkadaşlarımız söylediklerimizi abartılı buluyor Türkiye’nin hızla esenliğe doğru gittiğini söylemeye çalışıyorlardı.

Bakın bugün ise AKP’nin % 70’ten çok oy aldığı Reyhanlı’dan arıyorlar,
“Keşke ellerimiz kırılsaydı ve Allah bizi kahretseydi de AKP’ye oy vermeseydik.
Biz ettik biz bulduk. Siz haklıymışsınız!“
diyorlar. Başbakan Erdoğan da durumun farkında, saldırıdan sonra ABD’ye kaçtı!

Tüm Türkiye ayakta ve isyan halinde! Başbakan Erdoğan hâlâ olayın nedenini ve boyutlarını anlamamış durumda, yalan yanlış ve olayların üzerine benzin döken bir yaklaşım içinde açıklamalar yapmaya devam ediyor.

Tek doğru bir açıklaması var : “Bu olaylar ideolojik“ diyor. Evet, olaylar Taksim’de ağaçların ve çevrenin katledilmesi girişimi üzerine başladı ama bunun boyutlarını
çoktan aştı bile! Doğrudur halk kurucu ideolojisine, Türk Devrimlerine, Cumhuriyetimize ve Atatürk’e sahip çıkmak, bölücülüğe, teröristlerle işbirliği yapanlara ve
ulusal kahramanlarımıza ayyaş diyen densizliğe karşı isyan etmek için sokaklara çıkmıştır.

Erdoğan’ın “Birkaç çapulcuya pabuç bırakmayız, AVM değil otel yapacağız, Taksim’e cami yapacağız, ben de 1 milyon toplarım.“ sözleri sorumlu bir insanın söyleyebileceği şeyler değil. Bu söylemler olayları azdırmaktan başka bir işe yaramaz.

Cami duvarına işedin!

Taksim’in halk tarafından zaptı sırasında ben de çocuklarımla birlikte
İstiklal Caddesindeydim. Gazeteci kimliğim de olduğundan, bir yandan da kalabalığın
ruh halini, neler yapıldığını izlemeye ve etrafı gözlemlemeye çalışıyordum.
İyi ki polisi son anda çektiler! İnsanlar kararlıydılar Taksim’e çıkacaktılar, aksi durumda kan dökülürdü. Bu kararı Başbakan’a rağmen aldıran, O’nu ikna etmeyi başaran sorumluluk sahibi bürokratları kutluyorum.

Kalabalık etrafa zarar vermiyordu, kendisine karşı kimyasal silahlarla saldırılmasına karşın. Bir tane bile kötü örneğe ben tanık olmadım. Sanırım geceden kalma kimi dükkanlara ve iş yerlerine zarar verilmişti ama bunlar münferitti hatta provokasyon amaçlı bile olabilirdi.

Taksim ve çevresinde gördüğüm iki pankartı sizlerle paylaşmak isterim :

  • “Tayyip cami duvarına işedin“ ve “Kimyasal Tayyip“. 

Daha neler var neler!

Toplumumuzun bu tepkisi asla sizi şaşırtmasın. Batı’da toplumlar tepkilerini genel olarak anında gösterirler. Bizim toplumumuz ise kolay kolay tepki vermez, tepkisizmiş gibi gözükür hep içine atar, sonra bir neden ile bir patlar katır tepmişten betere döndürür. Bu durumu biraz da içe dönük insan yapısına benzetebilirsiniz.
Olanların hepsi bir birikimin eseridir. Bunu yalnızca Taksim’e bağlamak safdillik olur.

Yalnızca Türkiye değil yerküremizde Türkün yaşadığı her yer ayakta, herkes destek veriyor. Amerika’dan, İngiltere’den, Fransa’dan, Hollanda’dan, İsveç’ten Belçika’dan, Macaristan’dan eylem haberleri geliyor.

Olayları tüm dünya basını verdi ve vermeye devam ediyor ama ağır sansür altındaki ve çıkarlarını AKP ile bütünleştirmiş sermayenin patronu olduğu medya görmezlikten gelmeye ve olanları halkın gözünden kaçırmaya devam ediyor. Bunun mutlaka hesabı sorulacaktır!

Geçtiğimiz Cuma İzmir Güzelbahçe’de “Emperyalizmin kıskacında Türkiye“ konulu konferansta ve Pazar günü ise Nevşehir’de Milli Merkez Anayasa Forumu’nda idim. İnsanlar Başbakan Erdoğan’a kızgınlar ve derhal istifa etmesini istiyorlar.

Türk baharı değil!

Hafta sonu Orta Anadolu’nun iki kenti olan Nevşehir ve Kayseri’de Taksim’e destek veren eylemler yapılıyor ve buralarda halk polisle çatışıyor. En son 2011 genel seçimlerinde AKP Nevşehir’de % 60 ve Kayseri’de % 65 oy oranına sahip olmasına karşın. Gördüm ki, Milli Merkez’in çalışmaları buralarda da ses getirmiş ve halk için
umut olmuş.

Batı, ülkemizde halen devam eden olayları “Türk Baharı” olarak değerlendiriyor.
Bunun adı Türk Baharı değil! Bu AKP zulmüne, emperyalizme ve işgale karşı
Türk Halkının başkaldırısı olup Atatürk’te birleşme hareketidir.
Bu herhangi bir partinin tek başına bir başarısı da değildir.

Arap Baharı ve sonrasını ABD belirlemiştir. Oysa Türkiye’deki hareket hedefine ulaştığında, sonrasını halk belirleyecektir. Ayrıca yalnız AKP değil, emperyalizm ve Cemaatle işbirliği içinde olan ve onlara hoş görünmeye çalışan muhalefet partileri de silkelenip kendilerine gelmezlerse tarih olacaklardır.

Emperyalizm şu anda bu enerjiyi kendi çıkarları lehine yönlendirmeye çalışmakta ve suyu kendi kovasına doldurma çabası içindedir. Uyanık olmalıyız! Hazırlanan seçenek daha güler yüzlü olabilir ama sonuçları bakımından beş beteri gelebilir!

Batılı dostlarımız bahar adlandırmasında eğer çok ısrarlı iseler, bilmelerini isteriz ki,
bu bahar rüzgarını estiren yüksek basınç alanı Arap Bahar’ındaki gibi Atlantik üzerinden değil Anadolu üzerinden oluşmuştur.

Satırlarımı sevgili hocam Bekir Sıtkı Erdoğan’ın dizelerinden alıntı yaparak
bitirmek istiyorum :

  • Müjdeler var yurdumun toprağına taşına
    Erecek Cumhuriyetim sonsuz şeref yaşlarına.

Saygılar sunarım. (4.6.1, AYDINLIK)

Taksim Topçu Kışlasının tarihteki yeri..

Dostlar,

Bize de ulaşan bir e-ileti ilginç içerikte..
Taksim’deki Topçu Kışlası’nın 31 Mart 1909 gerci ayaklanmasındaki yeri..

Yine sitemizde ayın Şahin Mengü’nün bir yazısına yer vermiştik..

TOPÇU KIŞLASI İRTİCANIN SİMGESİDİR

Şimdi de bu ileti pekiştirici..

Başbakan RT Erdoğan ise, Taksim gezi alanında bu kışlanın geçmişte varolduğunu ve ihya edileceğini belirterek herkesi tarih bilmemekle suçluyor ve tarih öğrenmeye çağırıyor..

Bu tarihsel gerçekler için ne diyecek acaba??

**********

Taksim Topçu Kışlasının tarihteki yeri..

Aşağıdaki yazı birçok şeyi açıklıyor.
GÜNÜN TARiH BiLGiSi
* RTE’ nin Talimatı gereği Taksim Gezi Parkı‘nın tarihini inceleyelim.***

29.05.2013 Çarşamba günü Başbakan Erdoğan, Garipçe’deki 3. Boğaz Köprüsü
ve Kuzey Marmara Otoyolu‘nun temel atma töreninde yaptığı konuşmada;

  • Ne yaparsanız yapın, biz kararı verdik. Taksim Topçu kışlasını yeniden
    inşa edeceğiz. Eğer tarihe saygınız varsa, önce o gezi parkı denilen yerin 
    tarihi nedir? Onu araştır bak. Biz orada tarihi yeniden ihya edeceğiz.” dedi.

Başbakan’ın talimatı gereğince yaptığım araştırmanın sonucunu özet olarak aşağıda bilgilerinize sunuyorum.

Taksim Topçu Kışlasının tarihteki yeri: 

31 Mart 1909′da Taşkışla ve Taksim Topçu kışlasındaki Avcı birlikleri
sarıklı Yobaz takımıyla birleşip “Gavur” olarak tanımladıkları Ittihat Terakki‘ye karşı
“Şeriat isterük” diye isyan ettiler. Devlet aciz kalınca Istanbul’a el koyup sokaklarda insanları ve genç subayları öldürdüler.

Bunun üzerine Ittihat Terakki Cemiyeti Selanik’teki birliklerden oluşturulan
Hareket Ordusuna İstanbul’ a gir emri verdi.

Çatışmalar sonunda işgal edilen meclis ve sokaklar isyancılardan temizlendi.
Ancak yobazlar bu iki kışlada, özellikle de Taksim’deki Topçu Kışlasında direniyordu. Buralar Hareket Ordusu tarafından topa tutuldu ve isyan bastırıldı,
İstanbul’da sıkı yönetim ilan edildi, Harp Divanları kuruldu. Sanıklar yargılandı.

İsyancıların bir bölümü asıldı, çoğu da başta Sinop olmak üzere Anadolu’nun çeşitli yerlerine sürgün edildi. Sonrasında Abdülhamit tahttan indirilip ailesiyle birlikte Selanik’e gönderildi. Yakın tarihimizin kara bir lekesi olan irtica isyanı böylece bastırıldı.

Hareket Ordusu’nun top atışlarıyla harabe haline gelen Topçu Kışlasının
yerine Taksim Stadı yapıldı, sonra o da yıkılarak yeri gezi parkı ve yeşil
alan oldu. Recep Tayyip Erdoğan; Taksim Topçu Kışlasını irticanın karargahı
ve kanlı 31 Mart gerici ayaklanmasının simgesi olarak yeniden inşa ettirmeye
çalışıyor.

Acaba; Türk Milleti bu gibi irtica ve yobazlık simgelerinin hortlatılmasına
izin verecek mi?

SEMİH ERYILDIZ

***********

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 5.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türk Polisi mi, Kime Karşı?


Türk Polisi mi, Kime Karşı?

Naci_Bestepe_portresi

Vardiya Bizde Ankara Grubu olarak SESSİZ ÇIĞLIK‘ı yaptık.

Kararımız GÜVEN PARK’taki eylemcilere destek vermekti. Daha iki adım atmadan orada atılan gazın etkisi altında kaldık. O saatten başlayarak Kızılay’da kaldığımız
altı saat boyunca da aralıklarla gazdan payımızı aldık.

TESUD binasına sığındık.
Pek çok vatandaş da TESUD’a sığındı ve yardım aldı.
Gördüklerimi satır başlarıyla özetleyeyim :

Her yaştan insan vardı ama ilk kez bu denli çok genci sokakta gördüm.
31 Mayıs (2013) ağırlıklı olarak Gençlik hareketiydi.

Bu siyasal iktidarın sona yaklaştığının en önemli habercisidir.

  • En dikkat çekici husus, polisin aşırı güç kullanmasıydı.
  • Düşman ülkenin polisi olsa bu kadar acımasız olamazdı.

Elbette sorumluluk Başbakan, İçişleri Bakanı, Emniyet Genel Müdürü ve
İl Emniyet müdürlerinindir. Müdahale kararları bu silsile içinde verilmektedir.
Emrin uygulamasına gelince; yukarıda sıralananların yanında yerel yetkililer ve
tek memura dek herkesin payı vardır.
Amaç neyi önlemektir? Toplanmayı mı? Yürüyüşü mü?
İktidar aleyhine slogan atmayı mı? Miting yapmayı mı?
Bunların hepsinin yöntemi vardır. Hiçbiri bugün uygulanan yöntem değildir.

Ben garnizon komutanlığı da yaptım. 20 yıl toplumsal olaylarla ilgili polis müdürü ile de konuştum ve fikir birliğine vardım.

Toplumu dağıtmak istiyorsan bir-iki yönden baskı yaparsınız,
insanlara kaçacak-gidecek yolu açık bırakırsınız.

Bugün polis gaz stokunu bitirircesine harcadı.
Kaçışanların önüne de gaz bombası atarak, dağılmayı ve olayların bitmesini engelledi.

  • Polis olayın bitmesini istemedi, sürmesini istedi!

Olayların sürmesi kimin aleyhine idi?
Siyasal iktidarın.
Tepkiler kimin üzerine yoğunlaştı?
Siyasal iktidarın.
Polise ” müdahale et” diyenler 50 yaşındaki kadına, 15 yaşındaki çocuğa, yere düşen insana tekme at, neresine gelirse copu indir mi demiş oldular?

Biberi 30 cm’den doğrudan gözüne sık, plastik mermiyi hedef gözeterek at,
gazı kalabalığın tam ortasına, kapalı mekânların içine at mı demiş oldular?

İşte burada bu soru aklıma geliyor?

  • Hangi ülkenin polisisiniz?
Hangi ülkenin vatandaşısınız? Karşınızdaki insan değil de yaratık mıdır?
Onlarca genci arkadaşlarım uyardı, “Yapmayın çevreye, devlet malına zarar vermeyin” diye. Haklı buldular, hatta utandılar, ama kendilerine yapılanlar nedeniyle hırslarını engelleyemediklerini söylediler. Yaptıkları doğru değildi ama haklılıkları da yok değildi.
Daha dikkatli ve duyarlı olması gereken öncelikle elinde güç olan polis değil midir?

Polis kullandığı gazın ve suyun onda biri ile olayları önleyebilirdi.

Hatta hiç polis olmasa (21 Mart’ta Diyarbakır’da olduğu gibi) hiç olay da olmazdı.
Bunu en iyi RTE’nin Müsteşarı ve Diyarbakır eski valisi Efkan ALA bilir.
Cam çerçeve inerken “Cana gelecek cama gelsin” diyen ve takdir edilen şahsiyettir.
Ama orası Diyarbakır’dı. Fark buydu işte.

Gün boyunca hiçbir şey yokmuş gibi vatandaşı bilgilendirmeyen medyaya ne demeli?
Satılmışlığın, korkaklığın, çıkarcılığın, tarafçılığın bu kadarına da pes doğrusu.
Parasını cebinize attığınız bu insanlardan hiç utanmıyor musunuz?
Olayları üç-beş ağaca indirgeyen, ülkedeki dinci diktaya gözünü kapayanlara diyecek söz yoktur.

Olayı ERGENEKON‘a bağlayan çakma yiğitlere ancak gülerim.
Neremle güldüğümü söyleyemem.
Ülkeyi yönetenlerin kriz yönetiminden ne kadar habersiz olduğu ise
bir kez daha ortaya çıktı.
Bir yetkili çıkıp olayları yatıştırıcı tek söz etmedi.
Tam tersine kışkırtmaya devam ettiler.
Belediye Başkanı “sade kaldırım çalışması” derken,
Başbakan “inadım inat” söylemini sürdürdü.
İnsanların değerleri ile oynamayı oyuncakla karıştırdılar.
Halkın gaza, suya, copa aldırış etmeden her şeye karşın eylemi sürdürmeye kararlı olduklarını göremediler.
Bu körlük, diktatör körlüğüdür. Kendi gücüne tapınmadır.
Kendi sonunu getirmenin de yöntemidir.

Son değerlendirmem de yurt dışından gelen tepkilere.
soruyorum :  Altı yıldır nerelerdeydiniz?
Türk halkı ilk kez mi polis dayağı, gazı ve suyu yiyor?
RTE’yi mi gözden çıkardınız, yoksa gerçekten yeni mi uyandınız?
Polise mesajı da siz mi verdiniz?

Türk Vatandaşı Naci BEŞTEPE
http://add.org.tr/turk-polisi-mi-kime-karsi.html, 4.6.13