Günlük arşivler: 4 Haziran 2013

Cumhuriyet Gazetesinin 04.6.2013 günlü kapağı ve Musa Kart çizimi


Cumhuriyet
Gazetesinin 04.6.2013 günlü kapağı..

Musa Kartın usta çizgileri ayrıca aşağıda..

Musa_Kart_4.6.13

Türkiye tarihsel günler yaşıyor..

1930’lar Türkiye’sine ikide bir faşizm göndermesi yapan siyasal iktidarın başı,
tarihte örneği görülmemiş şiddet uygulamakta kendi halkına.. Polis ordusu ile..
(İçinde polis olmayanlar var mı; ciddi soru işareti??)

Ülke genelinde binlerce yaralı var..
Öğrenebildiğimiz en az 2 ölü ve onlarca da ağır yaralı var..
Gözlerini yitirenler ve kafa travması nedeniyle engelli kalacaklar var…

CHP Grup Başkanvekili Emine Ülker Tarhan‘ın vurguladığı üzere,

“.. Bizi 1930’larda yönetiyor olsaydınız birer kalıp sabuna dönüştürürdünüz..”

İrticanın ve faşizmin şakası yok..
Hele dinci faşizmin hiç yok..

Aldatıcı uzlaşma girişimlerine asla kanmamak gerek.

Bülent Arınç hazretlerinin özürünün kıratı kaç ola ki??

Bir tek kişinin yitirdiği gözünü geri getirebilir mi birilerinin binlerce özürü??

Bu zulmün hesabı mutlaka sorulmalıdır.

Hükümet istifa etmelidir..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

AYDINLIK Gazetesi’nin 04 Haziran 2013 günlü sayısı..


AYDINLIK
Gazetesi’nin 04 Haziran 2013 günlü sayısı..

Dostlar,

HALKIMIZA ÇAĞRI‘nın metnini bu gün sitemizde bir başka dosyada paylaştık..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Bekir Coşkun : ŞAŞIRACAKSIN..

ŞAŞIRACAKIN..

portresi_gulumseyen

 

 

 

 

Bekir COŞKUN

Gördün…

Sürprizlerle doludur bu ülke…
Ormanları yok ettin, ses çıkmadı…
Ama bir ağaç dalından gidersin…
*
Genelkurmay Başkanı’nı kapatırsın içeri
Ordu komutanlarını, kuvvet komutanlarını hapse atarsın…
Kartondan ordu yaparsın
Tam zafer sarhoşluğundayken sen…
Gezi Parkı’nda, annesi altını değiştirirken bir bebek gözükür,
milyonlar bir anda ordu ordu düşer peşine…
Şaşırırsın…

*
Hukuku yıkarsın…
Yargıyı bitirirsin…
Savcı sen olursun…
Yargıcın yerine oturursun…
Ama gözyaşlarını sile sile balkonlarına çıkan o insanların yüreklerinde bir büyük mahkeme kurulur…
Mahkûm olursun…
*
Valin…
Emniyet müdürün…
Tomaların, panzerlerin, gaz bombaların, bölük bölük polisin…
Ama su şişesini yarım kesip mendili ile burnuna bağlamış genç kız
yumruğunu salladı mı?..
Çuvallarsın…
*
İstediğin kadar gazetelere el koy…
Televizyonlara yalakaları oturt…
Patronu korkut…
Kendi kafana göre bir medya yarat…
Ama 30 milyon muhabiri, 30 milyon yazarı, 30 milyon kameramanı, 30 milyon editörü, 30 milyon genel yayın müdürü olan sosyal medya yayına geçti mi…
Çuvallarsın…
*
İstediğin kadar böl milleti…
Bir anda sarılır birbirine; Fenerbahçeli, Galatasaraylı, Beşiktaşlı…
MHP’li, CHP’li, BDP’li, İP’li…
Ülkücü, solcu, sağcı, milli görüşçü, komünist, muhafazakâr…
Renklerini, farklılıklarını, kimliklerini bir kenara bırakıp el ele verdiler mi…
Afallarsın…
*
Bak…
Cumhuriyetin kurumlarını yıkabilirsin…
İlkelerine tekme atabilirsin…
Önderlerimizi aşağılayabilirsin…
Ama gaz bombaları altındaki o gençlerimizin yüreklerindeki ışığı söküp alamazsın… Yurdun dört bir yanında bir anda başlarını güneşe çevirdiklerinde…
Şaşırırsın…

Cumhuriyet, 2.6.13

AYDINLIK’tan HALKIMIZA ÇAĞRI


H A L K I M I Z A  Ç A Ğ R I

  • Türküyle, Kürdüyle Büyük Türk Milleti geleneklerine, kültürüne, tarihine uygun olarak zorbalığa karşı haklı, yasal ve meşru hakkını kullanmaktadır.
  • Halkın ortak vurgusu ülkemizin dört bir yanında yankılanan ‘Tayyip İstifa’ talebidir.
    Tayyip Erdoğan artık ülkeyi yönetemez hale gelmiştir.
  • Muhalefetin merkezi artık meydanlardır. CHP, MHP, İşçi Partisi başta olmak üzere
    bütün siyasal kurumlar Tayyip Erdoğan’ı istifaya çağırmalı,
    geçici hükümet formülleri üreterek Türkiye’nin hükümetsiz kalmayacağını göstermelidir.
  • Halk hareketi ancak programlı, hedefli, disiplinli, haklı zeminde ve doğru eylem çizgisiyle başarılı olabilir. İktidar talebi olmaksızın yürütülen bütün çabalar boşa gidecektir. Vatanseverler ve Devrimciler hükmetme yetkisini, meşruluğunu yitirmiş iktidardan alacaktır!
  • Halk hareketini yöneten bütün kuvvetler, birbirlerinin hassasiyetlerine
    dikkat etmelidir. Meydanlar bizi birleştirmektedir. Meydanlarda fiilen gerçekleşen, etnik ve mezhepsel ayrılıkları mahkum eden kardeşlik çizgisinin devamı sağlanacaktır.
  • Cumhuriyet devrimine ve Büyük Devrimci liderimiz Mustafa Kemal Atatürk’e yönelik siyasal iktidarın saldırıları derhal sona erecektir.
  • Gözaltına alınan herkes derhal serbest bırakılmalıdır. Günlerdir görüldüğü gibi tepkiler emniyet kuvvetlerinin olmadığı yerde huzurlu ve güvenli biçimde dile getirilmektedir.
    Zalimin gücü, sopası ve biber gazında, mazlumun gücü ise haklılığında ve çoğunluk olmasındadır!
  • Akşam saatlerinde haklı, yasal ve meşru tepkimizi meydanlarda göstererek,
    ışıklarımızı söndürerek, tencere tavamızla, düdüğümüzle, kornamızla kimsenin burnunun kanamasına izin vermeyecek şekilde dile getirilecektir.
  • Kamuya ait olan ekonomik, kültürel ve doğal bütün kurumların, güzelliklerimizin yağmalanmasına derhal son verilmelidir.
  • Emekçiler genel grevi adım adım inşa etmeli ve sendikasızlaştırma, taşeronlaştırma sistemine karşı sesini daha da yükseltmelidir.
  • Öğrenciler haklı taleplerini dile getirmeli ve üniversitelerin aydınlık birikimi,
    bilim savunmasını daha gür sesle yapmalıdır.
  • Onursuz yaşamaktansa yok olmayı tercih eden büyük Türk Milleti haklıdır ve
    zorbalığa geçit vermeyecektir. Türk Milleti ayaktadır!
  • Her zaman olduğu gibi yine son sözü söyleyerek kazanacaktır!

(http://www.aydinlikgazete.com/, 4.6.13)

ÇANKAYA’YI GÖREVE ÇAĞRI


Dostlar,

Cumhuriyetimizin Ağabeyi, 1921 doğumlu bilge insan
Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN’in aşağıdaki ders gibi yazısını paylaşmak istiyoruz.

Kendisine son derece değerli çabaları, engiiin mi engin deneyim ve birikimlerinin imbiğinden geçirerek yazdığı birbirinden değerli makaleleri için şükran borçluyuz..

Daha uzun yıllar sağlık ve onurla sürdürmesini dileriz 16. yılındaki
TÜRKİYE SORUNLARI dizisini.. Her 2 ayda bir düzenli yayın, karşılıksız adrese postalama ve de web sitesinde yayımlama.. Dostlara tam bir entellektüel ziyafet..

Aşk olsun Sayın Üstad Ali Nejat Ölçen.. aşk olsun size!

Abdullah Gül duyar mı ki?
Gereğini yapar mı ki?
En azından kendi geleceğinden korkarak, Divan-ı Harp’ten korkarak;
gözünü hırstan karartmış ve sağduyudan kopmuş, BOP eşbaşkanlığı oyuncağı olmuş siyasal iktidarı ve başını birazcık da olsa frenler mi ki??

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

==============================

ÇANKAYA’YI  GÖREVE ÇAĞRI

portresi

Dr. Müh. Ali Nejat ÖLÇEN

Başbakan R.T. Erdoğan’ın BOP’un eşbaşkanı ol­du­ğunu açıklaması ve
bu­nunla yetinmeyip bize bir görev verildi de­mesi, Habur’da çadır mahkeme­sinin kurul­ması ve içeri­ğini kimse­nin açıklamadığı Kürt Açılımı tasarımı, Misak-ı Milli sınırla­rımızın ku­şattığı ülkemizde alt kimlik üst kimlik deyimlerinin tartışılması ve
Ana­yasa’dan “Türk” sözcüğünün çıkarılması önerilerinin ikti­dar ve hatta muhale­fet parti sözcülerinden işi­tilmesi, T.C.’ye karşı du­yulan hın­cın, iktidar parti­sinde
hoşgö­rüyle karşılanması, ulusumu­zun, devleti ve  coğrafyasıyla karma­şaya (kaosa)
sü­rüklen­mesine neden olurken; Çankaya çekingen, sessiz ve önlem­siz kalabilmektedir!

O nedenledir ki, ülkenin içine sürük­lendiği karmaşa­nın baş sorumluların­dan biri
R.T. Erdoğan ise öbürü de Cumhurbaşkanı seçilen Sn. Abdullah Gül’dür.
Bu so­rumluluğun en önemlilerini ta­rihe not düşmek ama­cıyla açıklamayı görev
biliyo­rum:

Abdullah Gül, Anayasa’nın kendisine verdiği göre­vin gereğini bugüne dek yerine getirme­miştir. Kendisi Türk Silahlı Kuvvetlerinin Başko­mutanı’dır ve Türk Si­lahlı Kuv­vetleri’nin ülkemizi savunması gü­cünden yoksun bıra­kılma­sına karşın
sessiz kalabilmiştir.

Ne ya­zık ki, Çan­kaya’nın gözleri önünde TSK, bu gücünden ve yetene­ğinden
yok­sun bırakıldı. Dış güçlerin Misak-ı Milli sınırlarımızın kuşattığı coğraf­yamızı böl­meyi ve gelip yerleşmeyi amaç­layan  tasarımı­nın silahlı görevlisi PKK,
“gerilla savaşı” uygulamaya baş­ladı.

  • PKK bir terör örgütü değildir; 
    Anadolu’muza yerleş­meyi amaçlayan emperyalizmin milis gücü­dür

Bunu görmesi gereken ilk kişi Çankaya’daki Sn. Abdullah Gül ol­ma­lıydı. PKK’nın silah bırakacağını sanmak ve Türkiye Cumhuriyeti Devletini küçük düşü­rerek  pazarlık
masa­sına otur­maya boyun eğ­mek ilkin Çankaya’da tepkiyle karşı­lanmalı, Sn. Abdullah Gül, Ba­kanlar Kurulunu toplayarak bunun hesa­bını sorma­lıydı.

  • Hatta Başbakan R.T. Er­doğan’ı görev­den almalı 

hatalardan ders almasını bilen bir başka hükü­metin kurulmasını sağla­malıydı. Çünkü o, Ana­yasa’nın 104. maddesine göre “Tür­kiye Cumhuriyeti Dev­leti’nin başı­dır ve devlete sahip çıkma­nın birincil sorumlu­sudur. Öylesi so­rumluluğun id­raki içinde olmak başta gelen gö­revi olma­lıydı.

 2.    Anayasa’nın 104. maddesinin “b” bendi Cum­hurbaşka­nına  “ya­bancı devletlere Türk Dev­leti’nin temsilcisini göndermek “yetkisini verme­sine karşın, Sn. Abdullah Gül, bu yetkisini de kul­lanmamıştır. Atlantic Council’de hazır­lanan bir raporda, “Anayasa’dan Türk sözcüğünün çıkarılması ve de  Abdullah Öcalan ve kadrosu için af çıkarıl­ması” koşullarına yer verildiği ve R.T. Erdoğan’ın başbakanlı­ğında ülke bütünlüğünü zedeleyecek bu tasarımı uygula­maya koy­ması, kamuoyuna bunu benimsetmeyi amaçlayan “Akiller” adın­daki grubu görevlendirmesine karşın  toplumda uyanan kitle­sel tepkiler Çankaya’da Sn. Abdullah Gül’ü ne­dense ilgilendirmemiştir. Oysa ABD’ye Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bir temsilcisini göndere­rek onu, Atlantic Council’in 2009 yılında hazırla­nan ve ABD baş­kanı Obama’ya su­nulan o (menhus) raporun iki ülke ara­sındaki ilişkileri zedeleyeceğini söylemekle o temsilciyi gö­revlendir­meliydi. Tür­kiye Cumhuriyeti Dev­letine sahip çıkmanın temel ko­şulla­rından biri de budur. Bu koşul Çan­kaya’da ihmale uğ­ramış­tır. 

3.  Anayasa’nın 104. maddesinin “a” bendi Cum­hurbaşka­nına “seçim­lerin
yenilen­mesine karar verme” yetkisini ta­nımıştır. Ülkemizin ulus-dev­let-coğrafya bütün­lüğünü onarılamaz biçimde yok oluşa sürükle­yen karar ve uygula­maların
so­rum­luluğunu AKP iktidarından geri almak da Çankaya’nın görevleri arasındadır. Ulus-dev­let-coğrafya bütünlüğünü tehlikeye sürükleyecek karar ve uygulamalara yeni Ana­yasa ile hukuksal  palto giydiril­diği kuşkusu kamuoyunun zihnini kur­calamaya ve önlem alma bilincini uyarmaya başlamıştır. Bu girişimin bir süre sonra polis copu ve biber gazı ile önlenemeyecek boyut­lara tır­manması kaçı­nılmaz olabilir. Böyle bir durum, olası iç savaş koşul­larının da do­ğuşuna yol aça­bilir. Emperyal güçlerin böylesi bir planı olup ol­madığını Çankaya’nın bilmesi ve önlem al­ması başta gelen görevlerinden biridir. 

Bugün bu gö­revin de ihmale uğradığını görüyo­ruz.

İsrail devlet başkanı ile dostluk ilişkilerinin kısa sürede düşman­lığa dönüşümü­nün nedeni Baş­bakan R.T. Erdoğan’ın BOP eşbaşkanı olarak kendisine verilen görevin nedenine yönelik kuşkuların kamu vicdanından silinme­sini sağla­mak da Çankaya’nın görevi idi. O ne­den­ledir ki:

Hatay’ın Reyhanlı ilçesinde üç bombanın patlaması, aslında Su­riye’deki iç savaşa müdahil olmayı öngören yan­lış politikaya karşı bir uyarıdır ve devamını beklemek
yanlış kestirim olmayabilir. Çan­kaya AKP iktida­rının ve onun genel baş­kanı olan Başbakan R.T. Erdoğan’ın BOP eşbaşkanlı­ğından istifasını istemeli ve Suriye’deki iç savaş karşısında tarafsız kalarak, sığın­macıların en kısa sü­rede
sınır dışına itilmesini sağlamalıdır. Çünkü Çan­kaya, Tür­kiye Cumhuri­yeti Dev­leti’nin başıdır ve
Tür­kiye Cumhu­riyeti Devleti, ulusu ile birlikte kendi coğraf­ya­sında “beka” soru­nunu ya­şamaya başla­mıştır. Bu so­runa Devlet sahip çıka­mazsa
ulus sahip çıkacak­tır,

Tep­kilerin kitleselleşmesi bunu gösteri­yor. Sessiz ve umur­samaz kalan yetkilile­rin ilerde nasıl suçla­nacağını bugün hiç kimse bile­mez. Türkiye Cumhuriyeti Dev­leti ve Türk Milleti düzenli ve uyumlu çalışmaktan uzaklaştırılmıştır ve umarsız karmaşaya sürüklenmektedir. Anayasa’nın 104. maddesi uyarınca Çankaya bu gidişe “dur” demek ve gereğini yerine getirmekle görevlidir. O nedenle Çankaya’yı varoluşunun nedeni olan bu temel görevi yerine getirmeye çağırıyoruz. Bugün uyanan kitlesel tepkiler bu çağırıyı uyaran ulusal istencin (iradenin) ta kendisidir.

Saygılarımla. 4.6.13

Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı Tansel Çölaşan’ın Trabzon Konuşması


Atatürkçü Düşünce Derneği Genel Başkanı
Tansel Çölaşan’ın Trabzon Konuşması

portresi

  • ADD Genel Başkanı Tansel Çölaşan, Türkiye’de kullanılan bilgisayar destekli SEÇSİS sistemi ve sayım yönteminin büyük hileler içerdiğini iddia etti.

Türkiye’de demokrasi ve demokratik bir seçimin olmadığını, bu nedenle
bu Meclisin Anayasayı değiştiremeyeceğini savunan Çölaşan,

  • “AKP, laiklik ve demokrasinin kaldırılması;
  • PKK da etnik bölünme istekleriyle bir ortak anayasa uzlaşması yaptılar.

AKP’nin tek başına anayasa hazırlaması anayasal bir suç..” dedi

Çölaşan, ADD Trabzon Şubesi tarafından düzenlenen Gündem Anayasa Tuzağı konulu konferansta konuştu. Konferansın açılışını yapan şube başkanı Cemal Verep, Türkiye Cumhuriyeti’nin büyük bir saldırı altında olduğunu öne sürdü,
ancak yurtseverlerin, Atatürkçülerin bu saldırılara boyun eğmeyeceğini söyledi.
Verep, “Gün diz çökme değil, diz çöktürme günüdür.
Cumhuriyet ve emek güçleri diz çökmeyeceğini göstermiştir.” dedi.

Daha sonra konferansına başlayan Çölaşan;

  • AKP’nin bir küresel operasyonla işbaşına getirildiğini,

bugün gündemde olan Anayasa yapma çabalarının da bu olayın bir parçası olduğunu savundu.

Çölaşan TESEV, TUSKON, TOBB ve Arı Grubu’nun yeni anayasa konusunda
bu güçler tarafından “özel olarak görevlendirildiğini” belirtti ve şöyle konuştu:

  • “Bugün en önemli olaylardan biri seçmen yazılımı ve sayımı sırasında kullanılan bilgisayar destekli sistemlerdir. Türkiye’de kullanılan sistem, İngiltere başta olmak üzere ciddi ülkelerde artık kullanılmıyor.
  • Bugün YSK’nın denetim görevi elinden alınmıştır.
  • Artık 1 saatte seçim sistemi sayımı yapabilmektedir.
    Ama bu durum büyük hilelere açıktır.
  • Bugün ‘bilinçli olarak’ hiçbir ankette AKP’nin oyu %50’nin altında görülmemektedir. Toplum böylece koşullandırılıp bu sistemle yapılacak seçimde ortaya çıkarılacak sonuca hazırlanmaktadır.”

Çölaşan;

  • Seçim ve sayımla ilgili programın 3 seçimdir kullanıldığını,
  • Seçmen kaydırmaları yapıldığını,
  • 2004’den 2007’ye dek 5 milyon seçmenin kaybolduğunu (!) anımsattı.
  • Bu koşullarda oluşan Meclisin anayasa yapamayacağını savunan
    Tansel Çölaşan, şunları söyledi:

“Demokratik bir yolla gelen bir iktidar ya da koalisyon anayasal değişiklikleri yapar.
Zaten 117 maddesi değişmiş bir 1982 Anayasası var ortada.

  • Anayasayı tek başına bir siyasal partinin yapması bir Anayasal suçtur.
  • Akil’lik; Anayasada olmayan bir yetkiyi kullandığı için Anayasal bir suçtur.
  • PKK ile mücadele yerine müzakere edilmesi, PKK’nın görmezden gelinmesi Anayasal suçtur. Bunu yapan kamu görevlileri Anayasal suç işliyor.
  • 15 milyon Kürt vatandaşımızın isteği yerine, 3,5 milyon PKK sempatizanının isteği ile bölünme anayasası getiriliyor.
  • Bu Anayasada iktidarın isteği ile laiklik ve demokrasi ortadan kaldırılıyor;
  • PKK’nın isteğiyle de bölünme getiriliyor.”

Tansel Çölaşan, İsviçre’nin 76 yılda anayasa yaptığını anımsattı,

“Demokrasi gerçek anlamda uygulandığında ve sınıfsal sorunlar çözüldüğünde
Kürt sorununun da olmayacağını..” savundu.

Çölaşan, Trabzon’da on binlerce vatandaşın katılımıyla düzenlenen,
Taksim’de devletin aşırı güç kullanımını protesto gösterisinde de kısa bir konuşma yaptı ve

“Kararı siz vereceksiniz.
Orta Çağ karanlığı mı istiyorsunuz yoksa çağdaş Türkiye mi?
Kararı biz ve sizler vereceğiz.
Geldikleri gibi gidecekler.” dedi.

(http://viratrabzon.com/haber/trabzon-isyani-onbinler-hukumet-istifa-dedi-4124.html, 1.6.13 ve http://add.org.tr/genel-baskanimiz-trabzondan-destek-verdi-geldikleri-gibi-giderler.html, 3.6.13)

Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar ve İdare’nin Sorumluluğu


Sağlık Açısından Biber Gazı – Öbür Kimyasallar ve İdare’nin Sorumluluğu

Dostlar,

TTB (Türk Tabipleri Birliği) Toplumsal Olaylarda Güvenlik Güçlerince Kullanılan
Biber Gazı vb. Kimyasallar hakkında bir bilgi notu yayımladı.

Bu kimyasalların olası (potansiyel) sağlık sakıncaları ve alınabilecek pratik önlemlere yer verilmekte yazıda.

5 sayfalık bilgi notu aşağıda pdf olarak sunulmaktadır. Bu not,

KİMYASAL SİLAHLAR GÖSTERİ KONTROL AJANLARI” (TTB yayını 2011)
adlı kitaptan alınma..

biber_gazi_vd.bilgi_notu.TTB

  • Hemen belirtelim ki, gözlere limon damlatmayı doğru bulmuyoruz.

Limon suyunda sitrik asit vardır ve bu kimyasal zayıf bir asittir.

Oysa beden sıvılarının pH’sı nötre çok yakın çok dar bir aralıktadır.

Göze, deriye, mukozalara bir kimyasal değinim (temas) olduğunda o maddenin
asidik ya da bazik yapılı oluşuna bakarak tersi özellikte kimyasal kullanılarak
-düz mantıkla- nötralizasyon yapmak tıbbi hatadır (malpraktistir).

İlk kimyasalların olumsuz etkilerine, üstelik de zedelenmiş dokuda 2. kez yeni kimyasalla daha da çok ve kalıcı – öldürücü olabilecek zarar verilebilir.

Yapılabilecek, yapılması gereken; olanak ölçüsünde ortamdan hızla uzaklaşmak ve
tercihan bu sırada ya da ilk fırsatta gözleri bol suyla ve 15 dakika kadar yıkamaktır.
Bu sırada -ve sonrasında- özellikle kornealara bastırarak ovuşturma yapılmamalıdır.
Güneşli ve karlı havalarda uygun güneş gözlüğü takılarak fotofobiden korunulabilir.

Gözleri tümüyle kapayan yüzücü gözlüğü kullanmak işe yarar bir önlem olabilir.

Doğallıkla en insancıl ve sağlıklı – güvenli olanı ise, Kolluğun (Polis, Jandarma, özel güvenlik vd.) bu tür ciddi sakıncaları olabilecek yöntemleri harcıalem kullanmamasıdır.

Unutulmamalıdır ki;

Kolluk, İdare Hukuku bakımından orantılı güç kullanmak zorundadır:

1. Eldeki olanaklar (elverişli araçlar) sıralanacak,

2. En hafifinden başlanacak

3. Olayın durumuna göre en az dozdan başlanarak orantılı kullanılacaktır.

biber_gazi

Bu kuralların dışına çıkmak, Kolluğu ve de sıralı Amirlerini yasal olarak zincirleme (müteselsil) sorumlu kılar. Yasa dışı buyruk verenler ve uygulayanlar ileride
polis ses kayıtlarından, güvenlik kameraları ve öbür görsel belgelerden
ortaya çıkarılabilir.

Zarar gören yurttaşlar, Türkiye Barolar Birliği’nin (TBB) yaptığı gibi,
sağlık raporlarıyla suç duyurusunda bulunabilir, ceza ve giderim (tazminat) davaları açabilirler. Dava dilekçesi içeriği, TBB davasındaki gibi olabilir.

İdarenin her türü işlem ve eylemi, hukuk devletinde Anayasa gereği yargı denetimine bağlıdır (md. 125). Bu bağlamda İdare, yurttaşlara ve çevreye verdiği zarar ziyanı gidermekle (tazmin etmekle) yükümlüdür. Yine İdare, neden olduğu zarar ve ziyanı tazmin ettikten sonra, buna neden olan “kusurlu” kamu görevlisine rücu etmek ve ödediği tazminatı kusuru ölçüsünde bu kişilerden (Kolluk!) istemek zorundadır.

Bir somut örnek olmak üzere;

Yasal gösteri hakkını kullanan yurttaşlardan öğretmen ve Eğitim İş Sendikası
Genel Başkanı Sayın Veli Demir’in kırılan 3 kaburgasının ve içine düştüğü yaşamsal tehlikenin (iç kanama riski!) hesabını kim(ler) verecektir??

Niçin uygar Batı ülkelerinde toplumsal olaylarda göstericilerden çok daha fazla polis yaralanmaktadır??

Bu zulüm böyle sonsuza dek gitmez.. Pir Sultan‘ın yüzlerce yıl önce yazdığı ve
yüzlerce yıldır da hep doğrulandığı üzere;

Yürü bre Hızır Paşa  
Senin de çarkın kırılır  
Güvendiğin padişahın  
O da bir gün devrilir  

Nemrut gibi Anka n’oldu  
Bir sinek havale oldu  
Davamız mahşere kaldı  
Yarın bu senden sorulur  

Şah’ı sevmek suç mu bana  
Kem bildirdin beni Han’a  
Can için yalvarmam sana  
Şehinşah bana darılır  

Hafid-i Pelgamber’im has  
Gel Yezid Hüseyn’imi kes  
Mansur’um beni dara as  
Ben ölünce il durulur  

Ben Musa’yım sen Firavun  
İkrarsız Şeytan-ı lain  
Üçüncü ölmem bu hain  
Pir Sultan ölür, dirilir

*********************

Başbakan, Suriye Devlet Başkanı Beşar Esat‘ı yakın süre önce bağrına basarak “Kardeşim – Biraderim Esat” diyordu. Hatta ortak Bakanlar Kurulu toplanıyor,
sınırların kaldırılmasından söz ediliyordu! BOP kapsamında balans ayarından sonra
birden bire “Kardeşim Esat”, “Kanlı diktatör Eset” (İngilizce söylenişi ile!) oluverdi?

Son olaylarda yurt genelinde kendi insanına kendi güvenlik güçleriyle böylesine
hukuk dışı ölçüsüz şiddet kullanarak Başbakan hangi sıfatları hak ediyor acaba??

TTB verileriyle 20’si ağır olmak üzere binlerce yaralı ne demektir?

Öğrenebildiğimiz kadarıyla en az 1 de ölüm vardır.
Daha önce de biber gazından ölen, ağır yaralanan ve engelli kalan
yurttaşlarımız olmuştu..

Bu sitede, 1 Mayıs 2013 günü biber gazı kapsülü ile kafası kırılan 16 yaşındaki Dilan vesilesiyle yazdığımız makalede suç duyurusunda da bulunmuştuk..
Cumhuriyetin savcıları görmediler mi, okumadılar mı??
(Dilan’ın Gaz Bombası ile Kırılan Kafası ve Demokrasi’nin Boğulması..  
http://ahmetsaltik.net/dilanin-gaz-bombasi-ile-kirilan-kafasi-ve-demokrasinin-bogulmasi/)

  • Bu davranışlar İNSANLIĞA KARŞI SUÇTUR ve
    ZAMAN AŞIMI SÖZ KONUSU DEĞİLDİR!

Herkese ama herkese anımsatmak isteriz..

Sonuç olarak :

  • Siyasal iktidar artık gidicidir.. Uzatmaları oynamaktadır.
  • Bu arada atılacak içtenlikli olmayan uzlaşıcı adımlara kanmamak gerekir.
  • Kışkırtmalara kapılmadan, örgütlü halk yığınlarına bilinçli önderlik yaşamsaldır.

İktidar keşke edebiyle çekilebilse, bu toplum çok da bağışlayıcıdır.

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 4.6.13

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net