Günlük arşivler: 3 Haziran 2013

TOPÇU KIŞLASI İRTİCANIN SİMGESİDİR


TOPÇU KIŞLASI İRTİCANIN SİMGESİDİR

portresi

 

 

 

 

 

Şahin MENGÜ

Hükümetin Taksim Topçu Kışlasını yeniden inşa etme isteğini yalnızca
AVM inşa ederek kimi yandaşlara rant sağlama çabası, halkın buna tepkisini de
yalnızca yeşili korumak olarak görürsek, yaşananları yanlış değerlendirmiş oluruz.

Taksim Kışlası yakın tarihimizde yaşanmış iki olayın simgesidir.
Bunlardan ilki, bir gerici ayaklanması olan 31 Mart İsyanı’nda yobazlar bu kışladan çıkarak isyanı başlatmışlardır. Yani kışla irticanın simgesidir.
İkincisi ise İstanbul’un işgali sırasında Fransızların emrindeki Senegalli askerlerin kışlası olarak kullanılırken aynı zamanda, bağımsızlıktan yana olanlara da işkencehane olarak kullanılmasıdır.

Bu binanın yeniden yapılmak istenmesi,
yenileşmeye ve Cumhuriyete karşı duyulan düşmanlığın dışa vurumudur.
İşte halk buna izin vermeyeceğini göstermiştir.Dokuz bin yıllık İstanbul tarihinin
gün ışığına çıkartılmasını, “Çanak Çömlek” diye izah eden bir kafa yapısının,
“Topçu Kışlası”nın yeniden yapımını istemesini yalnızca yeşil katliamı olarak görmek büyük bir yanlıştır.Bu laik ve demokratik Cumhuriyete duyulan düşmanlığın simgeleştirilmesidir.Gerek Tayyip Erdoğan ve gerekse AKP yetkilileri, her ağızlarını açtıklarında,
devletin temel değeri olan laikliği hedef alan söylemlerde bulunmaktadırlar.
Başbakan laikliğe aykırı bir şekilde, bir yasanın getirilme nedenini “dini” gerekçelere dayandırırken, Bakanı da, laikliği de içinde barındıran Anayasa’nın ilk üç maddesine ellenebileceğini söyleyebilmiştir.

Tayyip Erdoğan iktidarının ilk gününden beri yapmak istediği, adım adım
laik Cumhuriyetin izlerini silmekti; ama halk buna izin vermeyeceğini,
“Yeter artık” diyerek ortaya koydu.

Yeşil elbette çok önemlidir, onun korunması çağdaş insanın görevidir.

AKP İktidarının yeşile düşmanlığı yalnızca Taksim Gezi Parkıyla mı sınırlı?
Atatürk’ün Devlete bağışladığı Atatürk Orman Çiftliğinde yapılan “Saray Yavrusu” için kesilen ağaçlar da bir katliamdır.

Dayanışma haklarından olan “Çevre hakkı” 3. kuşak insan haklarındandır.

Elbette ona sahip çıkacağız.
3. Köprüye Atatürk adını vermeyip, aslında toplumun en azından bir bölümünün tepkisini çeken Yavuz Sultan Selim adının verilmesi de iç barışı
sabote etmeye yöneliktir.

Bir yandan Genç Cumhuriyet’in kendisini koruma refleksini görmezden gelip,
buradan hareketle Atatürk ve O’nun en yakın çalışma arkadaşlarını katliamcılıkla suçlayacaksın; öbür yandan da, Alevileri hunharca katlettiği söylenen bir padişahın
adını 3.  köprüye vereceksin.

Bu davranış Türkiye’yi gerer, ayrıştırır. Türkiye’de bir dönem denenmiş ama
başarılı olunamamış gerginliklerin yeniden yaşanmasına neden olabilir.

Bunların yapılmasının nedeni, laik Cumhuriyete, onun kurucularına ve laik Cumhuriyetin baştan beri sadık destekçisi olan insanlara duyulan düşmanca duygulardır.
İktidarın bu fütursuzluğunun nedeni, dayatmalarına, zorlamalarına karşı ortaya çıkıp
“Ey efendi kendine gel, yanlış yapıyorsun” diyebilecek güçlü bir muhalefetin olmamasıydı, ama milyonlar kendiliğinden sokaklara dökülerek
güçlü bir halk muhalefetinin varlığını iktidara da, muhalefete de gösterdi.

AKP Milli Bayramları iptal ederek, katılmayarak, Cumhuriyete ve onun kurucularına duyduğu nefreti en sonunda da “iki sarhoşun yaptığı yasa” diyerek ortaya koyması üzerine, milyonlar sokaklarda “Atatürk’ün askerleriyiz” diye slagonlar atarak
artık bunlara göz yummayacağını, her şeyin farkında olduğunu gösterdi.

AKP iktidarı bilerek ve isteyerek toplumun dikkatini başka noktalara çekerek, Cumhuriyetin temel değerlerini tahrip ederken, bir bölüm yandaş yardakçı,
gerçeği halkın gözünden saklayarak, olayları başka noktalara çekerek AKP iktidarına hizmet etmek için birbirleriyle yarışmakta ve Türkiye’nin ileri demokrasiye geçtiği yalanını söyleyebilmektedirler.

Türkiye’de demokrasi ileri falan değildir. Gelişmiş, ileri demokrasilerin en önemli göstergeleri,

tüm özgürlüklerin güvencesi olan, bağımsız yargı ve özgür basındır.

Bugün Türkiye’de ne özgür basından ve ne de bağımsız yargıdan söz edebilmek mümkün değildir.

İktidarın tek hedefi vardır; o da laik demokratik Cumhuriyeti ortadan kaldırmak,
tek adam istibdadını yaşama geçirebilmektir.

Milyonlar buna izin vermeyeceğini, Atatürk’ün Bursa Söylevi‘nin gereklerini yapmaya başlayarak göstermiştir.
http://sahinmengu.blogspot.com/

Rifat SERDAROĞLU : MADDE ELLİ SEKİZ


MADDE ELLİ SEKİZ

portresi3

 

 

 

 

 

Rifat SERDAROĞLU

Başbakan Erdoğan, “Alkol Yasağı” ile ilgili olarak kendisine sorulan her soruya
şu şekilde yanıt veriyor;

“Anayasamızın 58 inci maddesi, Devlet gençleri alkol düşkünlüğünden,
uyuşturucu maddelerden korumak için gerekli tedbirleri alır, diyor. Alabilir demiyor.
Yani emredici hüküm var. Biz Anayasamızın gereğini yapıyoruz.”

Başbakan Erdoğan’a tümüyle katılıyorum ve kendisinin nasıl bir
“Anayasa sever” olduğunu bildiğimden, bu konuda destekliyorum.
Fakat Türk Milletinin çoğunluğunun Anayasamızın 58 inci maddesini tam olarak bildiğini düşünmediğimden, önce neymiş bu 58 inci madde ona bir bakalım,
sonra devam ederiz.

Anayasa madde 58              : 

“Devlet İstiklal ve Cumhuriyetimizin emanet edildiği gençlerin müsbet ilmin ışığında, Atatürk İlke ve İnkılâpları doğrultusunda ve Devletin Ülkesi ve Milleti ile bölünmez bütünlüğünü ortadan kaldırmayı amaç edinen görüşlere karşı yetişme ve gelişmelerini sağlayıcı tedbirleri alır.

Devlet, gençleri alkol düşkünlüğünden, uyuşturucu maddelerden, suçluluk, kumar ve benzeri kötü alışkanlıklardan ve cehaletten korumak için gerekli tedbirleri alır.”

58 inci madde tam tamına – tıpatıp bu.

Başbakan nedense maddenin üstünü görmemiş, maddenin alt tarafı ile ilgileniyor.
Mademki Anayasamızın gereğini yerine getirdiğinizi söylüyorsunuz niçin gençlerimizi müsbet (pozitif) bilim yerine dinci eğitime yönlendiriyorsunuz?

Atatürk’ün adını dahi ağzınıza almıyorsunuz!

Atatürk İlke ve Devrimlerini yok sayıyorsunuz!

Devletin ve Milletin bölünmez bütünlüğüne kast etmiş PKK terör örgütünün önderi ile neyin pazarlığını yapıyorsunuz?

Avrupa’nın en büyük uyuşturucu kaçakçısı bir örgütün (PKK) liderini serbest bırakarak,
sağlıklı bir kuşağı nasıl yetiştireceksiniz?

Anayasamızın 58 inci maddesinin yalnızca alt tarafını gören Başbakan,
Anayasamızın 1-2- ve 3 üncü maddelerini neden görmezden gelmektedir?

Değerli Okurlar;

  • Başbakan Erdoğan’ın akıl-ruh sağlığı hakkında ciddi endişeler var.

Bir Başbakan, “Onlar yüz bin kişi toplarsa, ben milyon toplarım.” diyebilir mi?
Bir Başbakan, kendi ülkesinin insanlarını çatışma ortamına atabilir mi?
Bir Başbakan, ülkesinin insanlarını “Üç-Beş Çapulcu” diye nitelendirebilir mi?.
Bir Başbakan, “Benim muhatabım kim?” diye sorabilir mi?.
Bir Başbakan, muhatabının Türk Milleti olduğunu bilmiyor olabilir mi?.
Bir Başbakan, Anayasasının yalnızca işine gelen maddelerini sahiplenip,
öbürlerini çiğneyebilir mi?.
Bir Başbakan, “Ben tabanımın istemediği bir şeyi yapamam.” deyip,
kendini yalnızca kendi tabanının Başbakanı konumuna indirebilir mi?.

Başbakan Erdoğan’ın yönetiminde;

“Çözüm Süreci” denilen illetin ve Suriye politikasının Türk Milletine çok büyük zararlar vereceği, Dış Politika uzmanları tarafından ısrarla bildirilmektedir.
Taksim olayları sırasında Başbakan Erdoğan’ın diktatör benzeri şiddet uygulamaları, O’nun dış dünyadaki karizmasını çizmiş ve
“Dünya Erdoğan’a hayran” balonunu da patlamıştır.

AKP Hükümeti bu haliyle, rampa aşağı giden freni patlamış kamyona benzemektedir.

Varsa AKP içindeki deneyimli adamların, yoksa “Ulemanın” Başbakanı sakinleştirmeleri ve “kurşun döktürmek” dahil aklını başına almasını öğütlemeleri koşul haline gelmiştir.

Bu gidiş iyi değildir. AKP, Türk milleti ile kavga etmeyi bırakmalı ve kendine
çeki düzen vermelidir. Türkiye kimsenin babasının çiftliği değildir.
Kimse de şah ve padişah değildir.

Not: İzmir’in yeni Valisi;

Alsancak Plevne Bulvarında dün gece yarısı, elinde sopalarla kadınlara saldırıp döven hayvanlar kimler idi? Bu sorunun yanıtını bu gün İzmirlilere vermek zorundasınız. Vereceğiniz yanıt, “Devletin Valisi” olup olmadığınızın kanıtı olacaktır. Bir kez daha soruyorum. Kimdir bu hayvanlar ve bunları İzmirli kadınların üzerine kim salmıştır?

Sağlık ve başarı dileklerimle, 03 Haziran 2013

RİFAT SERDAROĞLU
rifatserdaroglu@gmail.com
facebook.com/rifatserdaroglu35
0 532 211 00 11

KADEŞ : E. Amiral Türker ERTÜRK


KADEŞ

portresi_sade

 

 

 

 

E. Amiral Türker ERTÜRK

Bundan tam 33 yüzyıl önce yani MÖ 1274’te o zamanın iki süper gücü olan Mısır ile Hitit’in orduları bugünkü Suriye sınırları içinde bulunan Kadeş kenti yakınlarında ve
Asi nehri kenarında kanlı bir savaşa tutuştular. Savaş Suriye topraklarını paylaşmak için yapıldı.

Tarihte en fazla savaş arabalarının kullanıldığı bu kanlı çatışmada Mısır ordusunun başında II. Ramses, Hitit’in ise Muvattali vardı. Kan gölüne dönen savaş alanından
II. Ramses canını zor kurtararak kaçtı. Daha sonra her iki devlet arasında tarihte bilinen ilk yazılı antlaşma yapıldı. Mısır Firavunu II. Ramses ile Hitit Kralı III. Hattuşili arasında yapılan Kadeş Barış Antlaşması ile Suriye toprakları paylaşıldı.

Antlaşmanın kil tabletler üzerine yazılan bir kopyası 1906’da Hitit İmparatorluğu’na başkentlik yapan Hattuşaş (Boğazköy-Çorum) antik kantinde yapılan kazılarda bulundu.

Bugün Kadeş antik kentinin yakınlarında bulunan El Kuseyr geçtiğimiz günlerde
çok kanlı çatışmalara sahne oldu. Yaklaşık 3300 yıl önce zamanın süper güçlerinin savaşlarına tanıklık eden bölge bugün ise şimdinin büyük güçlerinin vekaleten yaptıkları savaşları yaşamaktadır.

El Kuseyr, Humus’un 35 km güneyinde Lübnan sınırında stratejik öneme sahip bir kenttir. Bu önemli kenti ele geçiren ABD, Türkiye, İsrail, Suudi Arabistan ve Katar destekli terörist ve cihatçı çapulcular ile Suriye güvenlik güçleri arasında kıyasıya bir mücadele olmaktadır. Bu çatışma ile artık Lübnan Hizbullah’ı aktif olarak savaşın içine girmiştir.

El Kuseyr’in kaybedilmemesi ve ele geçirilmesi Beşar yönetimi için çok önemlidir. Çünkü burası Şam’ı Akdeniz’e ve ülkenin kuzeyine bağlayan intikal yollarının üzerindedir. Ayrıca El Kuseyr’in sınıra çok yakın olması nedeniyle, Lübnan’ın kuzeyinden gelecek lojistik yardımlara ulaşmak için Batı tarafından muhalif olarak adlandırılan teröristler için de yaşamsal önem taşımaktadır.

Amaç Sünni-Şii çatışmasını yaygınlaştırmak

Burada denetimin uzun süre muhaliflerin elinde olması Suriye yönetimi için
kabul edilemez bir durumdur. Aksi, Şam’ın Lazkiye ve Tartus gibi liman kentleriyle
ve Suriye’nin kuzey bölgeleri ile olan irtibatnın kolayca engellenmesine neden olur.
Şam yönetimi açısından başka bir sorun da Lübnan’ın kuzeyinden gelecek lojistik destekle burada oluşan teröristlere ait bölgenin büyümesi, denetlenemez duruma gelmesi ve muhaliflerin buraya dayanarak Suriye’nin başka bölgelerine harekatı geliştirme şansını yakalayacak olmalarıdır.

El Kuseyr’deki çatışmaların içine Suriye güvenlik güçleri ile beraber katılan Hizbullah’ın bu girişimi bölgede uzun süredir sürdürülen mezhepsel savaşı tetikleme çabalarının
bir ürünüdür. Alınan son haberlere göre Irak’ta Şiiler de seferberlik ilan ederek
savaşçı toplamaya ve Suriye’ye göndermeye çalışmaktadırlar.

Geçtiğimiz Pazar, Lübnan’ın güneyinde bulunan Hizbullah karargahına iki roket saldırısı yapıldı. Özgür Suriye Ordusu adı altındaki terörist organizasyon, Hizbullah’ın lideri Hassan Nasarallah’a meydan okuyor. Lübnan’da Şii-Sünni gerginliği tırmandırılıyor. Bahreyn’de baskı altında tutulan ülkenin Şii çoğunluğu ayakta!
Bunlar rastlantıyla olabilir mi?

Biz biliyoruz ki, emperyalizm bölgemizde ulus devletlere son vermek, bölgenin siyasal haritasını değiştirmek daha çok sayıda denetlenebilir yeni kukla devletler kurmak istiyor. Bölgemiz etnik, dinsel ve mezhepsel olarak ayrıştırılmak isteniyor. Müslümanlar Sünni-Şii olarak düşmanlaştırılmak ve birbirine kırdırılmak isteniyor.

  • Suriye’de demokrasi ve insan hakları arayışı koca bir yalandır.
  • Amaçlanan Suriye’de etnik ve mezhepsel ayrışmadır.

Ülkemiz de dahil olmak üzere bölgemiz mezhepsel bir çatışmanın içine doğru çekilmeye çalışılmaktadır.

AKP hükümetinin Suriye, Irak, İran düşmanlığı ve en son olarak Başbakan Yardımcısı Bekir Bozdağ’ın İsrail’e karşı Filistin’i yıllarca savunan Hizbullah’ı şeytana ve
Beşar’ı firavuna benzetmesi sıradan bir olay değildir.

Büyük Ortadoğu Projesi tam gaz!

Jandarma’nın El Nusra yapacak diye istihbarat verdiği ama AKP’nin bunu görmezlikten gelerek hiçbir somut veriye dayanmadan arkasında Suriye’nin istihbarat örgütü
“El Muhaberat var..” diye açıkladığı Sünni nüfusun yaşadığı Reyhanlı saldırısı, bölgemizde ve ülkemizde mezhepsel çatışmayı tetikleyebilmek için yapılmıştır.

22 Mayıs’ta Avusturya Milli Eğitim, Sanat ve Kültür Bakanlığı, Alevileri bir dini cemaat olarak tanıdığını resmi gazetede duyurdu. Artık Aleviler kimliklerini Hıristiyan ve İslam gibi Alevi olarak yazdırabilecekler. Güzel gibi, özgürlükçü gibi gözükebilir! Arkasından kuşkunuz olmasın, ayrı mezarlık, farklı tatil günleri, İslam dışı ilan edilmek ve
Türkiye’de azınlık statüsü gelecek! Büyük Ortadoğu Projesi tam gaz ilerliyor!

Geçtiğimiz Çarşamba günü İstanbul’da Üçüncü Boğaz Köprüsü’nün temeli atıldı. Gerekli mi, doğaya ve çevreye ne zararı dokunacak konularına girmek istemiyorum. Ben adıyla ilgileniyorum!

Niçin Yavuz Sultan Selim adı verildi? Başka ad mı bulamadılar? Verilecek ad çok ama mutlaka bir Osmanlı padişahının adı verilmek isteniyorsa örneğin 46 yıl iktidarda kalan Kanuni Sultan Süleyman olabilirdi! Veya Osmanlı’da yaptığı reform, bayındırlık ve bürokrasinin yetişmesi için açtığı Galatasaray Enderunu ile büyük hizmetler yapmış II. Beyazıt olabilirdi! Hatta II. Beyazıt Haliç üzerine köprü yaptırmak için 1502’de Michelangelo’yu İstanbul’a davet etmişti. Yalnızca bu düşüncesi ve girişimi ile bile köprüye adının verilmesini hak ediyor.

Adlandırma anlamlandırmadır. Üçüncü Boğaz Köprüsüne Yavuz Selim adının verilmesinin, halen yürürlükte bulunan mezhepsel ayrımların ve gerginliklerin körüklenmesinden ve tırmandırılmasından başka bir amaca hizmet etmez.

  • Yavuz Selim, 500 yıl önce Alevi Türkmenleri kılıçtan geçirmiştir.
  • Ayrıca iktidara darbe yaparak ve babasını öldürerek gelmiştir.

Bu travmanın yarattığı sorunları hala yaşamaktayız. Aleviler asla ve asla çocuklarına Selim adını vermezler. Soruyorum şimdi size, amacınız ne?

Saygılar sunarım. (31.5.13)