Aylık arşivler: Aralık 2012

MUTLU ve SAĞLIKLI AYDINLIK YILLARA..

SUAY KARAMAN

portresi2

MUTLU ve SAĞLIKLI AYDINLIK YILLARA..

Sevgi güzellik ister gülüm
Güzellik emek ister
Güzellik tende değil gülüm
Yürekte ateş ister.

Bir çocuk dudağıyla
Yanakta bir sıcaklık
Yalnız güzellik değil
Sevgi özgürlük ister.

Sevgi güzellik ister gülüm
Güzellik emek ister
Güzellik tende değil gülüm
Yürekte ateş ister.

Aşkların en soylusu 
Birken birçok olandır
Sevginin en güzeli
Paylaşılan emektir.

Aşkların en soylusu 
Birken birçok olandır
Çıkarsız ve sınırsız 
Paylaşılan yürektir.

Sevgi güzellik ister gülüm
Güzellik emek ister
Güzellik tende değil gülüm
Yürekte ateş ister.

31 ARALIK 2012.
31.12.12, 
http://www.youtube.com/watch?v=0EkZRGHdU-Y

==========================================

Dostlar,

Sevgili kardeşimiz Suay Karaman 31 Aralık 2012 için, 2013’ü kutlamak için yukarıdaki şiiri paylaştı.

Ayrıca youtube’da bir görsel kaydının adresini.. Yukarıda görülüyor.

2013 kutlaması için çok hoş bir de power point sunusu hazırlamış.
Müzikli ve güzel şiirlerle.. Yukarıdaki erişkeyi (linki) tıklayarak izlenebilir.

Teşekkür ederiz kendisine paylaşımı için..

Tüm insanlık için mutlu bir 2013 dileyelim biz de..

Sevgi ve saygı ile.
31.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

FELSEFECİYE HER GÜN YENİ YIL: MOSMOR

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde mesai arkadaşımız ve uzun yılların dostu
Prof. Dr. Yıldırım Beyatlı Doğan (O, Psikiyatri kliniğinde), yeni bir denemesini gönderdi..

  • FELSEFECİYE HER GÜN YENİ YIL: MOSMOR

Tadı Betz hücrelerinizde kalıyor..

Sözcüklerden hatta hecelerden bir yazınsal sanat yapıtı bir “deneme yontusu”!

Üstelik de bilimsel..

Doğaya saygı; böylesine sıradışı zihinsel yetileri ikramı için..

O ham potansiyeli işleyen aileden okula, topluma, ustalara da..

Yetkin bir psikiyatrist ve seçkin bir beyin işte böyle sıradışı yeniyıl armağanları sunabiliyor dostlarına..

Yıldırım’ın dostu olmak bir keyif hatta ayrıcalık..

Bu nefis denemeyi okumak için erişkeyi (linki) tıklamak zahmeti size kalıyor..

Mosmor

Sevgi ve saygı ile.
31.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

TTB’den yeni yıl iletisi..

 

Dostlar,

Meslek örgütümüzden yeniyıl iletisi..

Sevgili kardeşimiz, TTB Genel Sekreteri Dr. Bayazıt İlhan imzalı..

Teşekkür ediyoruz..

Cumhuriyet’imizin temel değerlerini ve Mustafa Kemal’i de sahiplenen bir çizgide
birlikte savaşıma varız elbette..

Etnik ayrımcılık tuzağına asla düşmeden..

Birleştirici..

Sevgi ve saygı ile.
31.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Mümtaz Soysal hocadan örnek yeni yıl iletisi..

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi’nin (Mülkiye!) efsane hocası ve dekanı
Prof. Dr. Mümtaz Soysal hocamız, örnek ve sade bir yeni yıl iletisi sunuyor..

PORTRESİ

Katılarak paylaşmak istedik..BCP Tebrik kartı 08

Sevgi ve saygı ile.
31.12.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

 

 

YILBAŞI PİYANGOSU !

Prof. Dr. D. Ali Ercan
ADD Bilim Kurulu Başkanı
30.12.12, Ankara

Ali_Ercan_portresi

YILBAŞI PİYANGOSU !

  • Devlete peşin çıkan ikramiye 250 milyon Dolar !

Değerli arkadaşlar,

Yeni bir yıl, yeni beklentiler, yeni umutlar..

Unutmadan, herkese mutlu, sağlıklı bir yeni yıl diliyorum.

Milli Piyango bu yılbaşı çekilişinde çıtayı yine yükseltti. Büyük ikramiye 45 milyon TL.
Bu kadar parayı 100 TL. banknotlarla nakit olarak almaya kalksanız,  tanesi yaklaşık 1 gramdan toplam 450 kg yapar; taşımak için bir kamyonet gerekli.

Milli Piyango idaresi tam, yarım ve çeyrek olmak üzere üç seride, her biri 40 TL olan
10 milyon bileti satışa sunuyor ve biletlerin satışından elde edilen toplam paranın %60’ını ikramiye olarak dağıtıyor.

Sonuçta Devletin elde ettiği gelir (ya da doğrudan vergi!) 474 milyon TL’dir.
Giderler çıktıktan sonra net 250 milyon $ kâr! Yani bütün biletleri satın alsanız
kesin zararınız 474 milyon TL olurdu…

10 milyon bilet içinden 2 milyon amortili bileti oyun dışı sayarsak, sonuçta
bir milyon şanslı bilete bilet parasının üzerinde bir kazanç söz konusu;
yani Yılbaşı bileti alanların, az ya da çok, ortalama 160 TL kazanma şansı 1/8’dir.

Büyük ikramiyeyi kazanma şansı 10 milyonda birdir;
10 milyon pirinç tanesi içinden işaretlenmiş bir adet pirinç tanesini körlemesine bulmak gibi bir şey. 50 pirinç tanesi 1 gram hesabıyla 10 milyon pirinç tanesi 200 kg yapar.
Yani her biri 50 kg olan 4 çuval dolusu pirinç içinden işaretli 1 pirinci bulmak
ne denli zorsa, büyük ikramiyeyi yakalamak da o denli zordur.
Ama yine de bütün biletler satıldığında doğal ki, büyük ikramiye zorunlu olarak
birine çıkacaktır. Dolayısıyla ortada tansıksal (mucizevi) bir şey yoktur.

“Bir şans oyu, 8 kutu var ve bu kutulardan 7 si kesin boş, biri ise yatırdığınızın
4 katını veriyor” olsa, böyle bir oyuna girer miydiniz?

Doğal ki hayır!

İşte bu nedenle piyangolarda büyük ikramiye çıtası yükseltilerek
psikolojik çekim sağlanır.

Devlet de böylece halkın cebinden 250 milyon dolarlık bir vergi almış oluyor… æ

Not : Öbür şans oyunlarıyla kıyaslandığında Milli Piyango biraz daha insaflı kalıyor.

Atatürk’ün Kafa Yapısı

Dostlar,

Rahmetli Psikiyatri hocası Prof. Dr. Fuat Aziz Göksel hocamızın “Atatürk’ün Kafa Yapısı” adlı kapsamlı konferans konuşmasını uzun olması (12 sayfa) nedeniyle
pdf olarak sunuyoruz.

Fuat_Aziz_Goksel_portresi

 

 

Konuşmanın ses kaydından büyük emekle yazıya aktaran eşi, Em. Kardiyolog
Prof. Dr. Siber Göksel hocamıza bizimle bu dosyayı paylaştığı için teşekkür ediyoruz.

Mutlu yıllar diliyoruz kendisine.

Bu çook öğretici, değerli konuşma metnini, bir psikiyatrist gözüyle “Atatürk’ün Kafa Yapısı” okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıkar mısınız ??

Ataturk’un_Kafa_yapisi

Sevgi ve saygı ile.
31.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

SİYASAL GÖRÜNÜM 2013


SİYASAL GÖRÜNÜM 2013

Altan ARISOY
altanarisoy@gmail.com
30.12.12, Alanya

Siyasal partiler ülkelerin ulusal temel değerlerine ve anayasalarına uygun olarak kurulurlar.

Daha en baştan bu çerçeve içinde kalmaya söz verirler.

Halkın güvenini kazanarak, onayını alarak iktidar olmaya çalışırlar.
Bu amaçla uzmanlar çalıştırır ve siyasi kadrolar oluştururlar.

Halkın erinç, gönenç ve mutluluğuna daha iyi hizmet etmek amacıyla yeni yöntemler
ve programlar önerirler.

İş başındaki iktidarı denetler ve ona yol gösterirler.

Dünyada böyledir. Olması gereken de budur.

Ama Türkiye’de böyle değildir.

Daha cumhuriyetin birinci yılında kurulan “Terakkiperver Cumhuriyet Fırkası”  şeriatı ve liberalizm (özgürlükçülük) adına ekonomide dışa bağımlılığı savundu.

Yani devlete, yeni düzene karşı tavır aldı.

1930’da “Serbest Fırka” da ekonomik aynı anlayışı savundu.
Devrim karşıtlarının odağı oldu, aynı yıl kurucusu tarafından kapatıldı.

1946-1960 arasında Türkiye’nin kaderinde önemli yer tutan “Demokrat Parti”,
önceleri savunduğu demokrasiyi sonradan kendisi yok etti.

1969’da N. Erbakan Milli Nizam Partisi’ni kurarak
“Atatürk ve cumhuriyet” karşıtlığı ile sahneye çıktı.

Adalet Partisi, 1970’li yıllarda- sırf iktidarda kalmak uğruna- dinci gericiliğe inanılmaz ödünler verdi. Gladyo’yu korudu. Faşist oluşumları destekledi. Kan gövdeyi götürürken demokrasiyi seçim sandığından ve yalnızca Parlamentodaki 226 oydan ibaretmiş gibi değerlendirdi.

12 Eylül 1980 cuntası ve arkasından seçimi kazanan ANAP döneminde de;
bir yandan Türkiye Cumhuriyeti’nin temellerine dinamit konurken, öte yandan da Cumhuriyetin kuruluş değerleri, dahası insanlık değerleri çiğnendi.
Atatürk Cumhuriyeti’ni içten içe kemiren bu siyasetler ve ABD’den getirilen deneyimsiz, birikimsiz toy gençler “prens” adıyla yutturuldu…

1990’lı yıllardaki koalisyonlar döneminde ise kişisel amaçlar, mafya ilişkileri ve küçük çıkar grupları duruma egemen oldu.

Görüldüğü gibi, siyasal partilerimiz Türk Devrimi’nin yolunda yürümek yerine,
daha çok çıkar gruplarına hizmet ederek Devrimin hedefe ulaşmasına zarar vermişlerdir.  Ülke, keyfi ve bireysel anlayışlarla yönetilmiştir.

Siyasal partilerin Türkiye’de sessiz ve derinden oynadığı bu büyük ihanet oyununu açıkça sergileyen parti ise AKP’dir.

Özellikle 1970’lerde yaratılan siyasal partilere ve Parlamentoya güvensizlik 90’lı yıllarda doruğa çıktı.

Türkiye; küreselleşme yaygaraları arasında yönünden, yolundan, ilkelerinden ayrıldı.
28 Şubat’ta (1997) yapılan sözde düzeltme hareketi başarısız kalınca da bütünüyle
dış güçlerin emrine girdi. Kendilerine liberal denen işbirlikçi döneklerle birlikte her gün borsa, küreselleşme, AB, ABD haberleri toplumu iyice uyuttu, aptallaştırdı.

AKP; geçmişteki iktidarların verdiği popülist ödünlerle büyütüldü.

AKP; geçmiş iktidarların neden oldukları siyasal- ekonomik-sosyal bunalımların sonucudur.

Türkiye Cumhuriyeti’nde kuruluşundan bugüne dek egemen olan siyasal partiler,
Türk Devrim’inin ana çizgisine şu veya bu biçimde ihanet etmişlerdir.

Ama AKP bambaşka bir oluşumdur.

AKP; dinci gericiliğin emperyalizmle yasa dışı ilişkisinden doğan bir  ______ ________. (hakaret olmaması için site yöneticisi Ahmet Saltık tarafından örtüldü).

İlk yıllardaki tedirginliğini üstünden atlattıktan sonra, asıl amacına ulaşmak için bin yıllık klasik “din bezirganlığı” stratejisine yeni yöntemler ekledi.

Ağızlarda sakız gibi çiğnenen “demokrasi” söyleminin koca bir yalan olduğunu
iktidar sözcülerinin her konuşmasında ve hükümetin her uygulamasında görebilirsiniz. Bu kafa yapısı iktidara bir kez tutunduktan sonra bırakmayı asla düşünmez…

Olmayacak iştir; ama tarihin tekerleğini tersine döndürmek ister.

İşte bu yüzden acımasız, insafsız, hukuksuz, sinsi, korkak, sahte, ahlaksız yöntemlere sarılır.

Türkiye’de yapılan budur.

Bu yöntemlerden birincisi; Cumhuriyet dönemini bütünüyle kötülemek oldu.

Devrim yıllarını insafsız, acımasız, halkın inancına düşman olan, baskı ve zulümle iktidarda kalan bir diktatörlük olarak suçladı. Hakaret etti. İftira attı.

Toplumu buna inandırmak için medyaya bütünüyle egemen oldu.

Satın aldığı uşakları gazete ve televizyonlarda görevlendirdi.

Geçmişin şanlı ve parlak sayfalarını karartmak, halkın aklına kuşku düşürerek sürekli ve planlı bir biçimde Devrim tarihimizin her aşamasına iftiralar atılmaya devam ediliyor…

Hem de en iğrenç yalanlarla…

İkinci yöntem olarak; kendisine muhalefet edebilecek bütün güçleri kurulan komplolarla susturdu.

Bilim insanları, saygın yazarlar, gazeteciler, siyasal parti yöneticileri,
Türk Ordusu’nun değerli komutanları, toplum önderleri uydurma terör örgütleriyle; olmayan fuhuş ve casusluk çeteleriyle bağlantılı gösterilerek yıllarca infaz edildi.

Toplumda onlara karşı düşmanlık ve güvensizlik uyandırıldı.

  • TSK tasfiye edildi!
  • Yandaş emniyet güçleri yaratılarak Ordu ikame edildi.

Devam ediyor…

Başka bir yöntem ise; bugün yapılan bütün yanlışları, ihanetleri, kötülükleri
çok büyük başarılar gibi göstermek…

Öylesine ki; kimi medya hükümetin, özellikle Başbakanın arkasından (argo sözcük değiştirildi; A.S.) hiç ayrılmıyor! Ne yaparsa bir hikmet buluyor!.. Parlatıyor.
Hatalarını örtüyor. Özellikle Başbakanın kızacağı hiçbir olay haber olamıyor!..

Yanlışlar medyadaki özel görevliler tarafından düzeltiliyor.
Başbakanın ya da bir AKP’linin öyle demek istemediği, yanlış anlaşıldığı yazılabiliyor!..

Gerçekler karartılıyor!.. Cinayetler, yolsuzluklar gizleniyor. Büyük toplumsal olayları bile haber yapamıyor!.. On binlerin katıldığı eylemlerden hiç haberi yokmuş gibi davranıp,
o saatlerde salak magazin programlarını utanmazca yayına koyuyor!..

Medya, Suriye’ye karşı hükümetin ABD’nin emirlerini yerine getirdiğini, terör örgütlerini desteklediğini, silahlandırdığını, sakladığını, eğittiğini, geçişlerini sağladığını ve para desteğini hiç bilmiyormuş gibi yapıyor!..

Üstüne üstlük; bu terör örgütlerinin vahşi katliamlarını Suriye ordusunun yaptığı şeklinde
insanlık düşmanı yayınlar yapabiliyor!..

Uludere katliamından doğrudan başbakanın sorumlu olduğunu ağzına alamıyor…
FG örgütünün hükümete yaptığı açık şantajlardan, operasyonlardan ve bu örgütün arkasındaki güçten söz edemiyor!..

Bir başka taktik de; Kürtçü milliyetçiliğini beslemek, onları umutlandırmak…
Bu konuda kaygan ve sinsi bir siyasetle terör eylemlerine anlayışlı davranmak!..

Sonra sertleşme gösterileri yaparak, terör odaklarıyla anlaşma yolları aramak…

Öte yandan ise, din söylemleriyle ve sadakalarla Kürt yurttaşların oylarını almak…

Kararsız, tutarsız, duruma göre hareket ederek, sorun çözmek yerine oyalamak ve yalnızca aldığı oyları düşünen bir siyaset…

Yani, ahlaksız bir siyaset!..

Hükümet bu yöntemlerle ve bu aşağılık medya sayesinde ayakta duruyor…

Bir taşla da birkaç kuş vuruyor…

Cumhuriyet tarihimiz iftira ve karalamalarla kötüleniyor…

İktidar, yalan ve demagoji ile sürekli olarak parlatılıyor… Bu karartılmış ortam içinde yapılan kötülükler gizleniyor. Emperyalizmin taşeronluğuna devam ediliyor…
Bu bağlamda ABD’nin yeryüzü egemenliği projesi Dışişleri bakanı Davutoğlu tarafından Türkiye’nin “stratejik derinlik” konsepti diye kopyalanıp yutturuluyor!..

Bu işbirliği ile AKP, kendi ideolojik düzenini kurmayı umuyor!..

Cumhuriyetçi, demokrat, Kemalist, çağdaş, aydın insanlar acımasız saldırılarla susturuluyor…

Sözde bir muhalefetin aksesuar olarak bulunması ve AKP’nin her yaptığını onaylaması isteniyor… Bu olmadığı zaman ağlayıp ve sızlama eşliğinde muhalefet suçlanıyor.
Emir altındaki büyük medya gücü yoluyla muhalefetten ve herkesten yakınmacı olunuyor. Hakaret ve sövgü de cabası…

Gerçekler gizlendiği için, halkın geleceğe ilişkin sağlıklı düşüncelere sahip olması zorlaşıyor.

Dinci siyasal gericiliğin kadim stratejisi içinde sıralamaya çalıştığımız kimi taktik ve yöntemler kuşkusuz bu denli de değil.

Ama ne olursa olsun, bu gidişin çok da uzun sürmeyeceği ortaya çıkmaya başlamıştır.
İktidarın çözülmeye başladığını görüyoruz.

Ne diyordu usta şair (*) :

“sürülmüş toprağın ve şehirlerin bahtı
       bir şafak vakti değişmiş olur,
bir şafak vakti karanlığın kenarından
onlar ağır ellerini toprağa basıp
doğruldukları zaman …”
(*) Nazım Hikmet; “Güneşi İçenlerin Türküsü “

Uyanış başlamıştır…

2013 yılına bu umutlarla giriyoruz.

Yeni yılın “aydınlanma güneşinin yeniden fethedildiği” yıl olması dileği ile…

Türkiye Hayvancılığının Dünü, Bugünü

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji AbD öğretim üyesi
Sayın Prof. Dr. Ayhan Filazi, 29.12.12 günü, bizim de üyesi olduğumuz
Ulusal Eğitim Derneği‘nde bir konferans verdi. Bilindiği gibi bu derneğimiz her hafta Cumartesi güneri geleneksel olarak 14:00 – 16:00 arası bu etkinliği sürdürüyor.

Sayın Prof. Filazi, geçtiğimiz Haziran’da ADD seçimleri sonrasında ADD Genel Başkan Yardımcılığı görevi de üstlendi. Biz de bu görevi 2004-2006 arasında yapmıştık.. Başka bilimsel zeminlerde de Sayın Filazi ile birlikte çalışma olanağı buluyoruz. Fakültesinde Atatürkçü Düşünce Topluluğu’nun akademik danışmanlığını da yürütüyor Ayhan hoca..

Bizi 2 yıl önce 10 Kasım 2010’da Fakültelerine çağırmışlardı ve

  • ATATÜRK’ü ANLAYARAK ANMAK: 72. YIL..

başlıklı bir görsel konferansımız olmuştu.

*********************

Türkiye Hayvancılığının Dünü, Bugünü

Çok değerli bir çalışma.. Dolu dolu ve güncel 76 yansı içermekte.
Kendilerinin değerli izinleri ile bu sunuyu sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Küresel emperyalizmin sinsi oyunlarını ayrımsamak yerine kendine kılavuz alan politikaların ve politikacıların ve de ilgili halkların burnu …tan kurtulamıyor..

Hem Ulusal Eğitim Derneği’ne hem de Sayın Prof. Filazi’ye teşekkür ediyoruz.

Ayhan hoca, 9.8.2005 günlü Cumhuriyet Gazetesi’nin Tarım ve Hayvancılık Eki’nde
bir makale yazmış ve Kırım Kongo Kanamalı Ateşi hastalığının
Ankara’ya varmasına az kaldı
ğı uyarısı yapmıştı. O dönemde Ankara Bölge Veteriner Hekimler Odası Başkanı idi.

Zarifçe de Sağlık Bakanı Recep Akdağ‘a dokundurmuştu..

Bakan Akdağ, kenelerden uzak durmamızı ve pantolon paçamızı çoraplarımızın içine sokmamızı öneriyordu.

Sayın Filazi ise, “Biz kenelerden uzak durmaya bakalım da onlar bizden
uzak duracak mı?
” diye sormaktaydı.

Ayhan hoca haklı çıktı.

Geri kalmış ülkelerde görülen bu zoonotik hastalık (hayvanlardan insanlara bulaşan hastalık; zoonoz)  Ankara’ya da ulaştı, hatta Numune Hastanesi’nde özverili 2 doktora hastalarından bulaştı.. Geçtiğimiz aylarda da (22 Eylül) Samsun’da 26 yaşında bir hekim (Dr. Mustafa Bilgiç) gene hastasından bulaş alarak yaşamını yitirdi!

2 ay sonra da Ekim 2005’te Mudanya’da KUŞ GRİBİ salgını başladı..
Sağlık ve Gıda Tarım Hayvancılık Bakanlığı gene çuvalladı..

SÜRVEYANS denilen tıbbi işlemi bilmez ve gereği gibi uygulamazsanız bu dertlerden kurtuluş yok..

  • Türkiye her alanda ULUSAL POLİTİKALARA dönmeli..
  • TÜRKİYE TÜRKİYE’den yönetilmeli!

Sunuyu izlemek için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ?

Hayvanciligin dunu ve bugunu -AFilazi

Sevgi ve saygı ile.
30.12.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Yüksek Yargı’ya Açık Mektup

Yüksek Yargı’ya Açık Mektup

, Av. Noyan ÖZKAN
Av. Noyan ÖZKAN
İzmir Barosu, 30.12.12

Ülkemiz giderek yoğunlaşan ve artık sistematik hale gelen anayasal demokratik protestolarda polis şiddeti, yargısız infaza dönüşen uzun ve haksız tutuklamalar, yüz binlerce insanın dinlenmesi, kamuya mal olan siyasallaştırılmış davalar ve bu davalardaki korkunç usul hataları, savunma avukatlarının susturulması ve hatta tutuklanması, sürekli din istismarına dayalı hükümet politikası, yöneticilerin tolerans eksikliği nedeniyle, bırakınız ‘hukuk devletini’ ve hatta
‘kanun devletini’, artık bir ‘polis devleti’ seviyesine düşmüştür.

29 Ekim 2012 günü Anıtkabire yürümek isteyen yurttaşlara hükümet talimatı ile uygulanan biber gazlı ve basınçlı sulu polis şiddeti somut bir örnektir.

Yine, 19 Aralık 2012de… ODTÜye giden Başbakana 3500 polisin eşlik etmesi
ve öğrencilerin protestosunun gaz bombaları ve tazyikli su ile önlenmesi üzücü ve düşündürücüdür.

‘Yargı itibar kaybetti’

Bir ülkenin yurttaşları siyasal sistemden memnun olmayabilir. Yasama ve yürütme organlarının icraatına karşı çıkabilir ve hatta demokratik sınırlar içinde direnebilir. Ancak, son yıllarda yargı organı siyasal tartışmaların odak noktasına oturmuş
ve siyasallaşan davalar kamuoyunun gündemini tayin eder hale gelmiştir.
Bu son derece tehlikeli ve sakıncalı süreç içinde yargı erki itibar kaybına uğramış ve 
hukuk güvenliği ilkesi’ ile ‘adil yargılama ilkesi’ adeta rafa kaldırılmıştır.

On binlerce insan keyfi ve usulsüz biçimde dinlenmiş, fotoğrafları çekilmiş ve yandaş medyaya servis edilmiştir. Yakalama ve arama mevzuatına aykırı olarak binlerce insanın evinde, işyerinde sabahın köründe aramalar yapılmış;
ceza yargılamasına aykırı olarak toplanan sözde deliller dava dosyalarına konulmuştur
 Baykalın, MHPli bazı milletvekillerinin seks kasetleri politik amaçla kamuoyuna servis edilmiş ancak suç failleri meçhul kalmıştır.

Ergenekon/Balyoz, KCK ve diğer kamuoyuna mal olan siyasal soruşturmalarda dosyadaki ‘gizlilik kararı’ nedeniyle sanık avukatlarına verilmeyen bilgi ve belgeler, fotoğraflar, hükümete yakın medyaya servis edilmiş, internet ve TV ekranlarında medya mahkemeleri oluşturulmuş ve yıllarca süren uzun ve haksız tutuklamalarla insanların ve yakınlarının yaşamı karartılmıştır.

Ergenekon, Balyoz, KCK, Poyrazköy, ÇYDD, Hopa, Erzincan (İlhan Cihaner) , Futbolda Şike (Fenerbahçe/Aziz Yıldırım), İlker Başbuğ, İzmir Büyükşehir Belediyesi, Tıp Öğrencileri soruşturma ve iddianamelerinde evrensel hukuk ve CMK ihlallerini, özel yetkili gazete/tv propagandasını hep birlikte izledik. İzlemeye devam ediyoruz. Bu arada Balyoz davası ve Odatv avukatlarının çabalarıyla verilen ‘uzman bilirkişi raporları’ ile Balyoz ve Odatv iddianameleri tamamen çökmüştür…
Belgelerde çok ciddi dijital sahtekârlık yapıldığı açıkça kanıtlanmıştır.
Odatv operasyonu ve iddianamesi bu davalarda dönüm noktası olmuştur.

‘Dijital sahtekârlık suç çetesi’

Ülkemizde, adli ceza soruşturmalarında sahte dijital belge üreten veya gerçek dijital belgeler üzerinde oynama yapan, bunları dosyalardaki delillerin arasına koyan, bilgisayarlara gönderen ve yerleştiren, sistematik olarak bu belgeleri basına servis yapan bir DİJİTAL SAHTEKÂRLIK SUÇ ÇETESİ faaliyet halindedir. Hükümete ve ABD ile NATOya muhalif olan aydınların, gazetecilerin, işadamlarının, sanatçıların, öğrencilerin, subayların, hukukçuların ve siyasi parti mensuplarının yaşamı karartılmakta ve böylece KORKU İKLİMİ yaratılmaktadır. Bazı yargıç ve savcıların iletişimleri yasalara aykırı olarak tespit edilmiş ve hükümete yakın medyaya
servis edilmek suretiyle bu hukukçuların kamuoyu önünde itibarsızlaştırılması amaçlanmıştır.

Bırakınız hukukun temel ilkelerini bir yana, vicdanımızın sesine kulak verelim.
Özel yetkili mahkemeler polis-gazetecilerin ağına düşmüş insanların ve özellikle gençlerin çektiği zulüm karşısında suskun kalmayalım.

Başta yüksek mahkeme başkanları ve HSYK olmak üzere barolar,
Hukuk Fakülteleri, meslek örgütleri, sendikalar, işçi ve işveren kuruluşları,
sivil toplum kurumları, siyasi partiler, milletvekilleri, hükümet yetkilileri, medya; toplumsal huzuru bozan ve adalet sistemine olan güveni yerle bir eden ve maalesef faaliyetine pervasızca devam eden DİJİTAL SAHTEKÂRLIK SUÇ ÇETESİ ile ilgili inceleme, araştırma, rapor, soru, girişim, soruşturmayı haber yapmalı ve bu
HUKUK DEVLETİ DÜŞMANI ÇETE
yi ortaya çıkarmalıdır. Özellikle Adalet Bakanlığı, HSYK ve cumhuriyet savcılarının bu çetenin tespit edilmesi ve
faillerin yargı önüne çıkarılmasında hem yasal hem de tarihi sorumlulukları vardır

2013 yılında hukuksuzluk ve yargı sistemine güvensizlik ortamından bir çıkış yolu aramanızı ve toplumda yargıya ve adalete duyulan güvensizliğin ve derin endişelerin dağıtılması için gerekli girişimlerde bulunmanızı diler,
saygılarımı sunarım.

Av. Noyan Özkan