Günlük arşivler: 27 Kasım 2012

AYDINLIK Gazetesinin 27 Kasım 2012 günlü sayısının ilk sayfası ve yorumlar..


Dostlar
,

AYDINLIK Gazetesinin 27 Kasım 2012 günlü sayısını paylaşalım..

Kürecik’te kurulan hava radar gözetleme sisteminin foyası yavaş yavaş
ortaya çıkıyor..

Bu üs yapılmasın diye Ankara’dan kalkıp oraya dek gitmiş ve yürüyüşe katılmıştık..
(2 Ekim 2011).

Bir yandan İsrail ile kamuoyu önünde kapışıyor görüneceksiniz; arkaalanda ise bu ülke ile stratejik ortaklık girişimleri içinde olacaksınız..

Halkımızın ve özellikle AKP’ye müslüman” diye içtenlikle oy veren kardeşlerimizin vicdanına ve namusuna sunuyoruz.

 

  • Filistinli müslümanları İsrail’in Gazze’de alçakça vurmasına
    AKP hükümeti örtülü, halktan gizleyerek destek veriyor..

Bu ikiyüzlü siyaseti görmeyenler de suça ve günaha ortaktır.

Patriotlar ise, Suriye’ye değil İran’a dönüktür.

AKP Sözcüsü Hüseyin Çelik Patriot’ların denetimi TSK’da olacak derken,
NATO Genel Sekreteri Rasmussen tam tersini söylüyor..
Hangisi yalancı; Hüseyin Çelik mi Rasmussen mi ?
Maliyet bizden, denetim ise NATO’da.. Tam sömürge ülkesi..

  • NATO bizi istediği zaman savaşa sokabilir..
  • Patriotlardan İran’a bizim denetimimiz dışında ateşlenen bir füze..;

Gerisini düşünmek bile istemiyoruz..

İran’ın elinde İstanbul’u bile vurabilecek yeni kuşak Şahap 3 füzeleri var!

Hayırlı olsun!

Ülkemizin bu kez İran’la çatışması ve bölgede iyice yalnızlaştırılması hedeflenmektedir. Sonra da sıra ülkemizin bölünmesine gelecek BOP kapsamında..
BOP eşbaşkanlığının misyonu bu..
Sevgi ve saygı ile.
27.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumhuriyet gazetesinin 27 Kasım 2012 günlü ilk sayfası ve yorumlar..

Dostlar,

Cumhuriyet gazetesinin 27 Kasım 2012 günlü sayısının ön kapağını paylaşalım…

Başbakan RT Erdoğan yaşamın her alanına karışan (müdahil) oluyor..
Son olarak Muhteşem Yüzyıl TV dizisini “kendine özgü” eleştirdi..
Karşı eleştiri : “Başbakan RT Erdoğan kendisi senaryo yazsın…”..

Bütün gündem Başbakan RT Erdoğan’ın işgalinde…

Bir başka başlık :

* Eski Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt ile Dolmabahçe görüşmesi
“sıradan bir görüşme..”

Tam faşist yönetimlerde olduğun gibi.. Tek şef rejimleri gibi..

O denli ki; İspanya’dan bile okulardaki giysi yönetmelikdeğişikliğini savunuyor..
Bir başka anlatımla savunma gereksinimi duyuyor belli ki..

Bir kez daha Başbakan RT Erdğan ve ekibine, AKP kadrolarına dostça uyarımızı yapalım :

  • Efendiler, bu gidişi hayra alamet değil.. 
  • Ey AKP’liler; Allah encamınızı hayreyleye..

Sevgi ve saygı ile.
27.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Tamamlayıcı sağlık sigortası neyi, nasıl tamamlayacak?

Dostlar,

AKP hükümeti sağlık hizmetlerinin bedelini insanların primlerine = ek sağlık vergisine yüklemekle kalmadı.

Bu primlere = ek sağlık vergisine karşılık “çekirdek düzeyde temel güvence paketi” sağlıyor SGK. Trafik sigortası gibi, daracık, çook temel düzeyde.
Azıcık dışına çıkınca cepten ödemeler başlıyor..
Kamusal finasman giderek kısılıyor, cepren ödemeler artırılıyor.

AKP, sağlık poltikalarının balayı döneminde bu alandan epey oy aldı.

  • Sağlıkta balayı dönemi bitti ve artık dişler gösteriliyor.

“Azıcık” sosyal sağlık politikaları Obama’yı 2. kez iktidar yaptı.

Ülkemizde ise tersi olacak ve AKP vahşileştirdiği /ölçüsüz piyasalkaştırdığı
sağlık hizmetleri yüzünden de tepe taklak olacak görünüyor..

“Tamamlayıcı – destekleyici sağlık sigortası” denen ucube hakkında,
söz konusu Yönetmelik SGK tarafından yayımlandıktan sonra bir irdelemeyi bu sitede daha önce yapmıştık (http://ahmetsaltik.net/sgk-guvenceyi-kisiyor-teminat-cebimizi-yakacak/ ve http://ahmetsaltik.net/saglikta-dovizle-vurgun/).

Ankara Tabip Odası yayını HEKİM POSTASI’nda (Kasım 2012) yer alan bu yazıyı da sizlerle paylaşmak istedik.

Çağrımızdır : Türkiye, SAĞLIK KOOPERATİFLERİ‘ni konuşmaya başlamalıdır.

Sevgi ve saygı ile.
27.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===================================================

Tamamlayıcı sağlık sigortası yürürlüğe girdi
Tamamlayıcı sağlık sigortası neyi, nasıl tamamlayacak?

Kansu Yıldırım
HEKİM POSTASI, Kasım 2012
Ankara Tabip Odası aylık yayını

Geçtiğimiz günlerde Medical Park Hastaneler Grubu ve MAPFRE Genel Sigorta işbirliğinde ilk kez “tamamlayıcı sağlık sigortası” yürürlüğe girdi.

Tamamlayıcı sigortanın çok uygun fiyatlara yaptırılabilecek bir tür özel sağlık sigortası olduğu ve hastaların tek kuruş fark ödemeden söz konusu hastane grubunda tedavilerini tamamlayabilecekleri söylense de, sigorta tipinin ayrıntıları çoğu kişi tarafından bilinmiyor.

Tamamlayıcı Sağlık Sigortası nedir?

Sosyal Güvenlik Kurumu (SGK) Başkanlığı bünyesinde Genel Sağlık Sigortası Genel Müdürlüğü 28 Haziran 2012’de bir Genelge yayımlayarak “Tamamlayıcı
veya Destekleyici Sağlık Sigortası
” hakkında kimi düzenlemeler yapmıştı.

Genelge kapsamında SGK, Kurum tarafından kapsama alınmayan, kapsama alındığı halde kısmen karşılanan, yani cepten ek ücret ödemesi yapılan ya da “bireylerin daha yüksek standartlarda sağlık hizmeti talep ettiği” durumlarda devreye giren özel sağlık sigortası türünü yürürlüğe koymuş olacağını duyurdu.

SGK sitesinde 10 Temmuz 2012’de yer alan bilgilendirme duyurusuna göre, tamamlayıcı sağlık düzenlemesi ile önceden ek ücret, otelcilik ücreti gibi hastalar tarafından cepten ödenen kısımların sigorta şirketleri tarafından ödenmesi sağlandı. Kurum tarafından ödenmesi gereken sağlık hizmetleri Kuruma, ek ücretin ise özel sigorta şir ketlerine fatura edilebilmesinin önü açıldı.

Ayrıca, sigorta şirketleri ve hastanelerin bir sağlık hizmetinin fiyatı konusunda kendi aralarında anlaşması durumunda, sağlık hizmet bedelinin SUT fiyatı Kuruma, SUT’un üzerinde kalan kısmı da sigorta şirketine fatura edilebilecek. SGK, Kurumca finansmanı sağlanmayan sağlık hizmetleri (estetik girişimler, akupunktur gibi alternatif tedaviler vs.), ek ücret tutarları ve otelcilik ücreti gibi hastadan alınabilecek tutarlar ile sağlık hizmet sunucusu ile sigorta şirketi arasında yapılabilecek anlaşmaya göre Sağlık Uygulama Tebliği fiyatları üzerinde kalan tutarları, yeni sistemin kapsadığı hizmetler içinde sayıyor.

Ne var ki, hukuksal düzenlemeler gereği hasta katılım payları özel sigorta kapsamında değil. SGK, tamamlayıcı sağlık sigortasının katılım paylarını da kapsaması için mevzuatta değişiklik çalışmaları yapıldığını da duyurdu.

Özel sektör nasıl değerlendiriyor? Tamamlayıcı sağlık sigortası hizmeti vermeyi planlayan şirketler, tamamlayıcı sağlık sigortası alanların özel hastanelere ödenen ek ücretler ile kamu hastanelerine ödenen yatak ücretlerini özel sağlık sigortasına yansıtılabilecek olmalarını bir avantaj olarak görüyor. Yeni düzenleme ile SGK tarafından kapsama alınmayan bazı harcamalar, tamamlayıcı sağlık sigortası ile kapsama alınabildiğinden, sigortası olanlar için iyi bir sağlık hizmetinin
önü açılıyor.

Özel hastane işletmecileri ise tamamlayıcı sağlık sigortası ile özel sağlık kuruluşlarının kapısının hastalara açılacağının altını çiziyor. Mevcut sistemde SGK ile sözleşme yaptıkları dal ve hastaneler için SUT fiyatlarının %30 ile % 90’ı arasında değişen farkı vatandaştan istediklerini belirten Universal Hastaneleri Grubu CEO’su
Esat Erkuş konuyla ilgili bir röportajında, SUT fiyatlarının 4 katına varan farkı artık tamamlayıcı sigorta şirketlerinden alacaklarını tahmin ettiklerini söyledi.

Sağlığın finansmanı özel sigortaya devredildi

Türk Tabipleri Birliği Merkez Konseyi, tamamlayıcı sağlık sigortasının gösterilmeye çalışıldığı gibi nitelikli sağlık hizmetinin önünün açmayacağını, “T$$” şeklinde ifade ettikleri tamamlayıcı sağlık sigortası sisteminin sağlıkta soygunun yeni bir türü olduğuna dikkat çekiyor. Bu sistemin vatandaşın cebinden daha çok para çıkması anlamına geldiğini dile getiren TTB açıklamasında, “T$$”’in devreye girmesiyle
sağlık sisteminde yaşanacak olumsuzluklar şöyle sıralanıyor:

GSS, hastaların ihtiyaç duyduğu bütün sağlık hizmetlerini kapsamamaktadır/ kapsamayacaktır ve tamamlayıcı sağlık sigortasının yürürlüğe konmak istemesi
bunun bir ifadesidir.

İkinci olarak, “temel teminat paketi” içinde yer almayan sağlık hizmetleri için vatandaşların ceplerinden para ödemeleri gerekmektedir.

Üçüncüsü, kimi sağlık hizmetleri “temel teminat paketi” içinde yer alsa bile,
SGK tarafından kısmen ödenecek; kalan bölümü vatandaşların cebinden çıkacaktır.

Dördüncüsü, GSS kapsamında verilen sağlık hizmetleri “düşük standartta” olduğundan, hastalar “yüksek standartta” sağlık hizmeti için ayrıca para ödemek zorundadırlar.

Beşincisi, hükümetin bütün vaatlerinin aksine, sağlığın finansmanında
“özel sigorta” devreye girmiştir.

Bir başka itiraz da sigortacılık konusunda danışmanlık yapan firmalardan gelmiştir.

Tamamlayıcı sağlık sigortası sistemiyle oluşacak başlıca sıkıntıyı, tamamlayıcı ve destekleyici sağlık hizmetleri kapsamında muayene ücretlerinin yer almamasına bağlayan şirketler, özel veya kamu hastanesine gidildiğinde verilecek olan ve emeklilerin aylıklarından kesilen muayene ücretlerinin hastalar tarafından ödeneceğini söylemektedir.

Bu çerçeveye göre, muayene ücretleri özel sağlık sigortası kapsamında
yer almayacak
tır.

Self-Mutilasyon ya da Bir Adım Öne Çıkın!

Dostlar,

Ankara Üniversitesi Tıp Fakültesi’nde çalışma arkadaşımız, meslek örgütümüzde de Ankara Tabip Odası Başkanı değerli meslektaşımız Sn. Prof. Dr. Özden Şener’in,
Ankara Tabip Odası’nın aylık yayın organı HEKİM POSTASI‘nın Kasım 2012 sayısında çıkan “Self-Mutilasyon ya da Bir Adım Öne Çıkın!” başlıklı yazısını paylaşmak istiyoruz.

İbret verici yazısı için sevgili Özden’i kutluyoruz..

Sevgi ve saygı ile.
27.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

========================================================

Prof. Dr. Özden ŞENER
Ankara Tabip Odası Başkanı
Ankara Tıp Fak. Nöroloji AbD

Self-Mutilasyon ya da Bir Adım Öne Çıkın!

Dünyada yaklaşık 20.000 üniversite bulunuyor. ODTÜ Enformatik Enstitüsü’nün
bu yıl yaptığı çalışmaya göre İstanbul, Ankara, ODTÜ, Hacettepe, Gazi, Ege, Bilkent, İTÜ, Boğaziçi ve Sabancı üniversiteleri 8 farklı sıralama sisteminden en az birinde dünyada ilk 500’e, yani % 2.5’luk dilim içine girmiş bulunuyor. Benzer durum
tıp fakülteleri için de geçerli.

Buna karşılık, Birleşmiş Milletler İnsani Gelişmişlik İndeksi’ne göre Türkiye,
187 ülke ya da bölge arasında hala 92. sırada.

Burun kıvrılan, beğenilmeyen, hor görülen ve siyasiler tarafından küçümsenen
Türk üniversiteleri için hiç de yabana atılamayacak bu başarının, 12 Eylül darbesiyle birlikte kurulan Yükseköğretim Kurulu’na rağmen gerçekleştirilmiş olduğu su götürmez.

Bugün köklü üniversitelerimizin tıp fakültelerinin dünyadaki bilinirlikleri, saygınlıkları yüksektir. Tıp fakültesi öğretim üyeleri arasında dünyanın tanıdığı, güvendiği
sayısız bilim insanı bulunmaktadır.

92/187 sırasındaki bir insani gelişmişliğe sahip ülkenin üniversitelerinin
-hadi olağanüstü demeyelim ama- bu beklenmedik başarısını nasıl açıklayalım,
neyle izah edelim?

Acaba rektörlerin iki dudağı arasındaki öğretim üyesi atamaları izah eder mi
bu başarıyı? Yahut bebeklerin kakasında, annelerin sütünde toksik madde saptadığını bildiren bilim insanlarını etik kurullarda yargılamakla açıklanabilir mi bu başarı?
Keyfi rotasyonlar, görevlendirmeler, yargı kararlarını hiçe saymalar, bilimsel toplantılara salon yasağı koymalar mıdır başarının temelindeki ana faktörler?

Türkiye’nin üniversiteleri, tıp fakülteleri bugün dünyada saygın bir yerdeyse,
bunu sağlayanlar en başta öğretim üyeleridir, öğretim elemanlarıdır; hatta öğrenciler
ve tüm idari personeldir.

Öğretim üyelerinin de hataları, eksiklikleri olmuştur olmasına ve en acımasız
eleştiriler de üniversite içinden, öğretim elemanlarından gelen özeleştirilerdir.

Üniversitenin adı gibi evrensel, gerektiği gibi her türlü baskıdan uzak ve bağımsız olabilmesi, kendi kararlarını alıp uygulayabilmesi; ülkemizdeki üniversiter sistemin
gelişmesi, güçlenmesi ve daha başarılı olması için şarttır.

Bugün YÖK, “çağa ayak uydurabilmek” gerekçesiyle yeni bir yasa öneriyor.
Yeni yasaya göre üniversite hayatta kalabilmek için büyük ölçüde kendi parasını kazanmak zorunda. Taslakta buna “öz gelir” deniyor. Bilgi üretmek üzere
laboratuvara gireceksiniz ama bir kâr-zarar hesabı da yapmak zorundasınız.
Zira üniversitenin, sizin kullandığınız fonun karşılığını bir şekilde alabilmesi gerekiyor.

  • Türkiye hızla, tüm öğretim elemanlarının iş güvencesini yitireceği bir düzene doğru yol alıyor. Böyle bir düzen, üniversitenin sonu olur.
  • Bu bir self-mutilasyondur.

Unutun kendi emeğinizi!
Unutun katkınızı!
Koridorlarında, kliniklerinde, laboratuvarlarında geçirdiğiniz günleri, geceleri,
oralarda bıraktığınız yılları unutun!
Fakültenizi, bölümünüzü, kürsünüzü nereden nereye getirdiğinizi unutun!

Hocalarınız, öğrencileriniz için, tıp fakülteniz, üniversiteniz
için, bu ülkenin aydınlık geleceği için bugün bir adım öne çıkın!

(HEKİM POSTASI, Kasım 2012 sayısı)

29 Ekim ve 10 Kasım sonrası… ASIL GÖREV ŞİMDİ BAŞLIYOR

Dostlar,

29 Ekim ve 10 Kasım 2012 tarihsel eylemlerini geride kaldı..
Görkemli toplumsal örgütlenme ve eylemler, aynı nitemi (görkemli) hakeden başarıya ulaştı.

Ancak, anımsanacaktır, bu sitede sıklıkla geriye dönük irdelemelerde bulunuyoruz.
Bu sosyal-örgütlü (organize) enerji yoğunlaşmasının çok akıllıca yönlendirilmesi ve hedefe taşınmasının kaçınılmazlığını vurguluyoruz.

Bu bağlamda Atatürk’ün partisi CHP‘yi yeypeni bir düzlemde, yeni araçlarla,
yüksek moralli olarak halkla, bu kitlelerle buluşmaya davet ediyoruz.

  • Örn. Silivri tutsaklarının salıverilmesi için Silivri’de 1 milyonluk bir miting..
  • Demokratik kitle örgütleri ile daha yoğun ve hatta organik işbirliği, dayanışma..
  • Seçim yasasının mutlaka değiştirilmesi..
  • Başkanlık rejiminin engellenmesi..
  • Anayasa değişikliği (yanlış olarak “Yeni Anayasa” denmekte”) komisyonundan çekilme..
  • Muhalefeti sokağa taşıma; AKP’yi indirme.. vb. birlikte üretilecek politikalar..

Sayın Aydemir Ceylan emekli Validir. ADD Genel Başkan Yardımcılığı yapmıştır. Kendisiyle ADD üst yönetiminde (Genel Yönetim Kurulu) birlikte çalıştık. 29 Ekim ve
10 Kasım 2012’yi ve özellikle de SONRASINI irdeleyen kapsamlı bir yazısı var. Facebook’taki sitesinde bu yazısını 10 Kasım 2012 günü paylaştı. Ancak biz arşivleyerek özellikle gecikerek sunuyoruz size. O dalga sönümlenmemeli..
Sayın Valli’nin altı çizilmesi gereken önerilerini yineleme pahasına, aşağıda
bir kez daha paylaşıyoruz (yazı bütünlüğü içinde okunmalıdır) :

  • Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşında izlediği yol kadar olmasa da, zor,
    önü çakıllarla, tuzaklarla dolu zor bir yoldur bu. Korkusuzca ilerlemek, korku vermeden, saygıyla, sevgiyle, her şeyi biz biliriz demeden kentlerin varoşlarına, köylere, kırsal alandaki sessiz yığınlara ulaşmak, onlarla kucaklaşmak gerekir. Halkın da bu öncüleri aynı saygı ve sevgiyle kucaklayacağından
    adım gibi eminim.
  • Ancak; yola çıkarken, 29 Ekim ve 10 Kasım etkinliklerinde hayranlıkla izlediğimiz, demokratik kitle örgütleri ve gençlik gruplarının birliktelikten uzak olarak, değişik proje, anlatım ve söylemlerle halka ulaşmaları kadar yanlış, güven sarsıcı bir şey olamaz. Kuruluşlar ve gruplar arasında düşünce ve eylemde farklılıklar olabilir, doğaldır da ancak; farklılıkları giderecek, törpüleyecek uzlaşma ortamını da yaratmak onların görevidir. Aksi takdirde, karşıtlarımıza “Cumhuriyeti kutladılar, Mustafa Kemal’i andılar da ne oldu?” dedirtmek vebali ağır tarihi bir sorumluluk olur.

Sevgi ve saygı ile.
27.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

====================================================

Aydemir Ceylan
Emekli Vali

ASIL GÖREV ŞİMDİ BAŞLIYOR
29 Ekim 2012, tıpkı Cumhuriyetin 10. Yılında olduğu gibi; çağdaşlıktan, lâik, demokratik hukuk devletinden sonuçta Cumhuriyetten yana olan yurtseverler bayramı gönüllerince barış içinde kutlamak istediler.O da ne; Başkent Ankara’da sel gibi akan insanların önüne bariyerler kurulmuş, arkasında emir kulu güvenlik güçleri Ata’sına yürümek isteyenlerin karşısına dikilmişti.Orada, Cumhuriyetin ilan edildiği Ulus’taki eski TBMM’nin hemen önünde
tarihe bir kara leke olarak geçecek çok acı olaylar yaşandı.

Cumhuriyetin kurucusu Atatürk’e şükran ve saygılarını sunmak için Anıtkabir’e ulaşmaktan başka amacı olmayan insanların üzerine panzerlerden su ve biber gazı sıkıldı, yaşlı kadınlar yerlerde sürüklendi, yaralandı. Kimi milletvekilleri de bundan nasibini aldı! Daha acı olaylara meydan vermemek için birileri uyardı, barikatlar gevşetildi, kaldırıldı, ya da halk barikat ve güvenlik güçlerini aşmasını bildi..
bir gün açığa çıkar, önemli olan; yüz binlerce kişinin ellerinde yalnızca Türk
Bayraklarıyla şarkılarla, türkülerle Anıtkabire, Atasına ulaşmasının önüne geçilemedi.

Yalnız Ankara’da mıydı olaylar, hayır… Balıkesir’de, İstanbul’da yurdun birçok yerinde Başkentte ulaşmak isteyen cumhuriyetçilerin otobüsleri yollarından alı konuldu,
hemen her il ve ilçede Atatürk heykellerine yasal derneklerin, kuruluşların çelenk koyması engellerle karşılaştı, istenmeyen olaylar gelişti.

Ülkenin her yanındaki coşkulu Cumhuriyet kutlamalarına kulp takmaya çalışan birkaç iktidar yanlısı kalemşor ve siyasetçi dışında, yine yandaş basındaki kimi kalemler dahi 29 Ekimde yaşanan basiretsizlikleri kınamak gereğini duydu. Dahası; gazetelerden okuyoruz ki; iktidar milletvekillerinden kimileri de kapalı kapılar ardındaki sohbetlerde de olsa böylesine yasaklara ne gerek vardı diye konuşmuş!

Sonuç: akla, mantığa, vicdanlara, evrensel demokratik uygulamalara sığmayan
her yasaklama, engellerde olduğu gibi, Cumhuriyetten yana milyonlarca insanımız
bu baskıları olgunlukla aşmasını bildi, yüreğinden geldiğince coşkuyla, heyecanla doyasıya kutladı bayramı, yarınlara olan umutlarımızı yeşertti.

Sonrası, sonrası                    :

10 Kasım 2012 : 29 Ekim kutlamalarında, yabancılara bile parmak ısırtan yurtseverlik sınavı veren Cumhuriyet sevdalıları bu defa yine Ata’sıyla buluşmak, O’na saygı ve şükranlarını sunmak için Ankara’ya aktı, amansız yağmur ve soğuğa aldırmadan ANIKABİR’İ ziyaret etti. Yalnız Ankara’da mı, İstanbul Dolmabahçe’de, Kadıköy’de, İzmir’de yurdun her köşesinde ve yurt dışında milyonlar, alanlarda, yollarda, nerede, hangi konumdaysa Dokuzu Beş geçe saygı duruşundaydı. Kurtuluş Savaşımızdaki zaferleri, kurduğu Cumhuriyet ve gerçekleştirdiği devrimlerle yalnız halkımız için değil, emperyalizmin boyunduruğundaki mazlum ülkeler halklarına da ışık saçan bir önder olarak Mustafa Kemal Atatürk’ümüzü özlemle, şükranla, saygıyla andık, Devrimlerini ebediyen korumaktaki kararlılığımızı gösterdik.

Umarım; gözleri, kulakları, ağızları ve vicdanları mühürlü olsa da, Atatürk ve Cumhuriyet düşmanları, sözde Atatürkçü, sözde devrimciler, kendi egosuna göre Cumhuriyetçi olanlar 29 Ekim ve 10 Kasımdaki coşkulu ve anlamlı etkinlikleri biraz olsun anlamaya çalışırlar.

Bir teşekkür ve minnet borcumu naçizane yerine getirmeliyim: her iki etkinliğin öncülüğünde ve organizasyonunda büyük bir özveri, sabır ve duyarlılıkla görev alan başta Atatürkçü Düşünce Derneği olmak üzere, öbür demokratik kitle örgütlerine, Atatürk’ün Gençliğe Hitabesindeki şaşmaz öngörüsünde ne kadar haklı olduğunu gösteren kimi gençlik örgütlerine (TGB), etkinliklere katılan sevgili yurtseverlere analarının ak sütü gibi her şey helâl olsun.

Ancak; her iki etkinlikte elde edilen kazanım ve başarıların bir başlangıç, bir ileriye dönük ilk adım olmasını da naçizane dilemekteyim.

ASIL GÖREV ŞİMDİ BAŞLIYOR!

Rahmetli Ecevit’in söylediği gibi “İnsanca ve Hakça Bir Düzen”,
bağımsız, demokratik, lâik, hukuka dayalı, çağdaş, ekonomisi güçlü bir Türkiye için
neler düşündüğümüzü, neleri gerçekleştirmek zorunda olduğumuzu lafla değil,
gerçekçi projelerle halkın önüne koymak durumundayız.

  • Mustafa Kemal’in Kurtuluş Savaşında izlediği yol kadar olmasa da, zor,
    önü çakıllarla, tuzaklarla dolu zor bir yoldur bu. Korkusuzca ilerlemek, korku vermeden, saygıyla, sevgiyle, her şeyi biz biliriz demeden kentlerin varoşlarına, köylere, kırsal alandaki sessiz yığınlara ulaşmak, onlarla kucaklaşmak gerekir. Halkın da bu öncüleri aynı saygı ve sevgiyle kucaklayacağından
    adım gibi eminim.
  • Ancak; yola çıkarken, 29 Ekim ve 10 Kasım etkinliklerinde hayranlıkla izlediğimiz, demokratik kitle örgütleri ve gençlik gruplarının birliktelikten uzak olarak, değişik proje, anlatım ve söylemlerle halka ulaşmaları kadar yanlış, güven sarsıcı bir şey olamaz. Kuruluşlar ve gruplar arasında düşünce ve eylemde farklılıklar olabilir, doğaldır da ancak; farklılıkları giderecek, törpüleyecek uzlaşma ortamını da yaratmak onların görevidir. Aksi takdirde, karşıtlarımıza “Cumhuriyeti kutladılar, Mustafa Kemal’i andılar da ne oldu?” dedirtmek vebali ağır tarihi bir sorumluluk olur.

Takıldığım bir de sözcük var: Sivil Toplum Örgütleri! 1980 darbesinden sonra dilimize sokulan bir sözcük. O günlerden bu yana, sözüm ona resmi kuruluşlar dışında ve onlardan bağımsız gönüllü kuruluşları betimlemek için de olsa, bana göre bilinçsizce ve sıkça kullanıyoruz bu sözcüğü. Söylemek istediğim öncelikle; Sivil olmayan toplum örgütü olur mu? Haydi, Sivil’i kaldırdık, tek başına Toplum Örgütü sözcüğü ne anlam taşır? İngilizcesiyle “Non-Governmental Organization, yani; devletle bağı olmayan, ondan beslenmeyen Sivil Toplum Örgütü deyişi AB’nin Türk halkına yutturmasından başka bir şey değildir. Bu tip kuruluşların pek çoğunun devletten değil ama Türkiye dışındaki kimi yabancı fonlardan, vakıflardan, örneğin Soros’tan destek, geliştirme
adı altında yüklü paralar aldıklarının, bu paraları hangi amaca yönelik olarak harcadıklarının farkında değiliz. El âlemin yardımlarıyla ayakta durmaya çalışan
sözüm ona kimi Sivil Toplum Kuruluşlarının ülkeye ve yandaşlarına ne hayrı olabilir ki?

Kimisinin ülkenin çıkarına ters çalışmalarda bulunduğu da bilinirken!

1980 öncesinde kullandığımız; Demokratik Kitle Örgütleri sözcüğünden
neden uzaklaştık anlamak güç! Adı üstünde, üyelerinin ve yandaşlarının aidatları ve yardımlarıyla ayakta duran, görev yapan, düzenlediği etkinliklerle bütçesini yoğaltan, demokratik seçimlerle işbaşına gelen ve giden, iktidarların güdümünde olmadan, kitlelere dayalı demokratik kuruluşlardı bunlar. Örneğin şimdiki Atatürkçü Düşünce Derneği, TEMA ve benzer kuruluşlar gibi…

Bu benim kişisel düşüncem, eleştiriye açığım, doğru bulanların bu görüşü paylaşmasını dilerim.

Son söz                          :
Artık neredeyse her gün, peş peşe yaşadığımız acılara bugün tam da Atatürk’ü anarken bir yenisi eklendi, 17 vatan evladını helikopter kazasında yitirdik, acılarımıza
acı kattık. Tüm şehitlerimize Allahtan rahmet diliyorum, ışıklar içinde yatsınlar.
Ailelerinin ve ulusumuzun başı sağ, terör belasını başımıza saranlara,
terörden medet umanlara lanet olsun.

Paylaşmanız dileğiyle…

Sevgi ve saygılarımla…
10.11.12, İzmir

Aydemir Ceylan 
Emekli Vali

Türkiye Cumhuriyeti’nin tapusu..

                                   Sen şehit oğlusun, incitme yazıktır atanı;
                                   Verme dünyaları alsan da bu cennet vatanı..

                                   (İstiklal Marşı, 6. dörtlük, son 2 dize) 

                                   Mehmet Akif Ersoy 

 

Sevgi ve saygı ile.
27.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net