Günlük arşivler: 26 Kasım 2012

CHP, 12 HAZİRAN GENEL SEÇİMİNDE NEDEN BAŞARISIZ OLDU, 2015’TE NEDEN BAŞARISIZ OLACAKTIR?

Dostlar,

Malatya’da yaşayan ve kendisini Alevi yazarı-düşünürü olarak tanımlayan Sayın
Rıza Güner, zaman zaman bize yazılarını yolluyor. Sağolsun, epey de yorum yapıyor sitemizde çıkan yazılar için. Bunların bir bölümünü sitemizde sizler de okuyorsunuz.

Sayın Güner’in fikirleri kendine özgü ve özgün.. Elbette kendisini bağlıyor öncelikle.
Görüşlerini bütünüyle paylaşmıyoruz elbette. Ancak kendisini ifade etmesini de arzuluyoruz. Hakaret, aşağılama vb. suç oluşturabilecek söylemler dışında değerlendirmelerine yer vermeye çabalıyoruz.

Aşağıda çoook uzun, 12 sayfalık bir irdelemesi var..

CHP, 12 HAZİRAN GENEL SEÇİMİNDE NEDEN BAŞARISIZ OLDU,
2015’te NEDEN BAŞARISIZ OLACAKTIR?

başlıklı.. Maddeler halinde çok kapsamlı bir irdeleme yapmakta..

  • Birinci Nokta
  • CHP, YETERİNCE; KAVGA ADAMI,DAVA ADAMI, FİKİR ADAMINA SAHİP OLMADIĞI İÇİN SEÇİMİ KAYBETMİŞTİR!… 
  • Genel Başkan olduğu sürece, partiyi penisinin keyfine göre yöneten ATINI SEVEN KOYBOY BAYKAL’I YENİDEN SEÇTİRMEKLE, EN AZ YÜZDE BEŞ CİVARINDA
    OY kaybı olmuştur.

Böyle başlıyor Rıza Güner çok kapsamlı irdelemesine.. ve

  • Partiniz; 2. Dünya Savaşı’ndan sonraki Alman Partileri gibi, HALKLA DAYANIŞMA VAKIFLARI kurabilir; Halka sadaka vermekten, kömürden dağıtmaktan
    daha değerli bir iletişim yolu bulabilir.
  • Evet… Solda, bir yazarı aç-susuz bırakacak kültürsüzlük varken;
    sağda bir katili ortada bırakmayan bütçe ve fonlar kurmanın kültürü var.
    Bu dinci kesimde de, yüz kat daha çok…
  • Bu nedenle, onlar her zaman kazanacaktır!…
    Dilerim, siz de Baykal gibi her zaman kaybetmezsiniz….
  • Bilginize…

Saygılarımla…
2010-07-25

Rıza  GÜNER
Alevi Düşünür-Yazar
rguner.44@hotmail.com 

***************************

Şeklinde bağlıyor..

Yorum okuyucunun, yazının hukuksal sorumluluğu da bütünüyle yazarının ..

Çook uzun olması nedeniyle sitemizin yapısına uygun düşmüyor word metni olarak sunmak. Bu bakımdan pdf olarak ekliyoruz. Okumak için aşağıdaki erişkeyi (linki) tıklamak gerekiyor.

CHP_12_Haziran_2011_seciminde_neden_basarisiz_oldu_2015’te_neden_basarisiz_olacak

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Merdan Yanardağ : CİNAYET

Dostlar,

Sayın Merdan Yanardağ‘dan olağanüstü bir yazı… (YURT Gazetesi, 22.11.12)

İçimiz yanardağ gibi isyan ediyor okurken..

Merdan Yanardağ, bu olağanüstü yazısını şöyle bağlıyor :

  • Şimdi tarihsel ve ahlaki sorumluluğumuz,
    bizi bu ülkeyi yeniden kurmaya çağırıyor.

Okumalı ve okutmalısınız..

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

===========================================

Cinayet

Merdan Yanardağ
Yurt Gazetesi’nin ilk sayısında da yazmıştım… Aradan geçen 10 ay gözlemlerimi
daha da netleştirdi. Artık hiç kuşkum yok. Her şey Nuri Bilge Ceylan’ın Cannes Sinema Festival’inde Büyük Ödülü alan “Bir Zamanlar Anadolu’da” isimli son filminde olduğu gibi gelişiyor…
  • Bilinci kuşatılan, iradesi teslim alınan ve
    sistematik şekilde cahilleştirilen bir toplum diri diri gömülüyor.
  • Büyük bir ülkenin uzun, sancılı ve ağır bir intihar süreci ya da 
    ölümü de diyebiliriz bu cinayete.

Nuri Bilge Ceylan’ın çarpıcı ve o ölçüde de güzel filmi, Orta  Anadolu’da, bozkırda kaybolmuş bir kasabada yaşanan sarsıcı bir hikâyeyi anlatıyor. Filmin akışı içinde
bu kasabanın Ankara’ya çok yakın olduğunu da anlıyoruz. Filmde, iki cinayet zanlısının savcı, jandarma, polis ve adliye görevlilerinin eşliğinde yer gösterme ve keşif gezisi anlatılıyor.

Çekim, senaryo, hikâyenin anlatılış biçimi, karakterler ve filmin ritmi olağanüstü. Ceylan’ın daha önce yaptığı filmlerle karşılaştırılamayacak kadar güzel ve etkileyici.

Filmde bütün hikâye bir güne sığdırılmış. Her şey bir gün içinde olup bitiyor.
Tıpkı Cengiz Aytmatov’un ölümsüz romanının adı gibi; gün uzuyor yüz yıl oluyor.

Karakterler ve yan öyküler, ana öyküyü zenginleştirecek şekilde oya gibi işlenmiş. Sonunda cinayete kurban giden kasabalı -ki cinayeti birlikte içki içtiği iki arkadaşı işlemiştir- domuz bağı yöntemiyle bağlanmış halde gömülü olarak bulunuyor.
Zanlılar maktulü nereye gömdüklerini sonunda gösteriyorlar.

Daha da önemlisi otopside bu kişinin canlı canlı gömüldüğü anlaşılıyor.
Gömülen kişi şaşırtıcı şekilde Şahan Gökbakar’ın, insanların zekâsıyla dalga geçen komedisindeki “Recep İvedik” karakterine benziyor. Aptallaştırılan toplumun
komedi kahramanı yani…

Filmi izlediğinizde bir rahatsızlık duygusu, bir tedirginlik ve suçluluk hali ruhunuzu sarıyor. Bütün kavramların içinin neden boşaltıldığını ve neden yeniden doldurulduğunu
daha derinden hissediyorsunuz.

Tıpkı ‘derin Anadolu’nun kayıp bir kasabasındaki bir oto tamirhanesinde arkadaşlarıyla içki içerken, bilinmeyen bir nedenle öldürülüp bozkırda bir çeşmenin yakınına gömülen adam gibi;

  • Aptallaştırılan büyük bir toplum da hepimizin gözleri önünde diri diri gömülüyor.

Bu cinayetin ne zaman, neden, nasıl ve kimler tarafından işlendiğini biliyoruz.
Failleri ve nedenleri cinayet işlenmeden önce de biliyorduk. Kimsenin işlenmesini istemediği, ancak herkesin katkı yaptığı cinayet yine herkesin gözleri önünde işlendi.

Bugün bütün bir toplum o nedenle kendi cellatlarına âşık olmuş gibi haklarının
ve hukukunun infazını izliyor. Dahası bu infaza katkıda bulunuyor.

Tıpkı Nobel ödüllü ünlü Kolombiyalı yazar, Fidel Castro’nun dostu
Gabriel Garcia Marquez’in “Kırmızı Pazartesi” romanında olduğu gibi…

Bu cinayete herkes ortak oluyor. Herkes suç ortaklığı yapıyor.

***
Gabriel Garcia Marquez’in romanında da bütün kasaba bir cinayet işleneceğini biliyor. Dahası bu cinayeti kimlerin işleyeceğini, kimin öldürüleceğini, olayın ne zaman,
nerede ve nasıl olacağını da biliyor.

Aslında kasabada kimse cinayetin işlenmesini istemiyor. Cinayeti işleyenler bile birilerinin kendilerini engellemesini istiyor. Ama kimse cinayetin işlenmesini önleyemiyor. Kimse engel olmuyor, olamıyor.

Tersine herkes cinayetin işlenmesine istemese de katkıda bulunuyor.
Maktulün annesi bile…

Çünkü öldürülen genç Santiago Nasar’ın annesi, daha önce hiç kapatmadığı
arka avlusunun kapısını o sabah her nedense içeriden sürgülüyor.
Oysa kapıyı kapatmamış olsa Nasar oradan geçip katillerin elinden ve kurtulabilecek. Ama kaçamıyor… Üstelik asıl öldürücü darbeleri annesinin sürgülediği o kapının önünde alıyor ve yakışıklı Nassar orada ölüyor.

Bu cinayetin işlendiği sabah, bir nehir gemisiyle büyük kardinal, Latin Amerika’nın
kutsal din adamı kasabanın içinden geçiyor. Kasabayı kutsuyor, adeta o kolektif cinayeti onaylıyor.

DİRİ DİRİ GÖMÜLEN TOPLUM

  • İşte Türkiye de hepimizin gözleri önünde böyle bir cinayete kurban gidiyor.

Kimsenin işlenmesini istemediği bu cinayete yine herkes istemeden de olsa katkıda bulunuyor. Susarak, korkarak, kayıtsız kalarak, cinayetin işleneceğine inanmayarak, tehlikeyi işaret edenleri “paranoyak” olmakla suçlayarak ya da kasabaya (ülkeye ve topluma) ihanet ederek, suça doğrudan katılarak ve küçük çıkarları için işbirliği yaparak bu cinayete ortak oluyor.

Nuri Bilge Ceylan’ın “Yalnız ve güzel” ülkesi... Bir imparatorluk varisi.
Büyük uygarlıkların üzerinde oturan görkemli kavimler kapısı. Yetiştirdiği büyük evlatlarından şair Ahmet Arif’in deyimiyle, “Havva Anamızın” bile yanında “dünkü çocuk kaldığı” bir koca ülke. İşte böyle bir cinayete kurban gitti.

Büyük çoğunluk aslında bu cinayetin işlenmesini istemedi.
Katiller bile bu cinayeti işleyecek bir iradeye, kararlılığa ve cesarete sahip değildi.

Romanda olduğu gibi, birileri cinayeti engellesin diye katiller belki beklemedi ama başarılı olacaklarına da uzun süre inanamadıkları için çok beklediler. Ama cinayet önlenemedi.

Ve ülke sonunda cinayete kurban gitti… Tıpkı Hizbullah vahşetinde olduğu gibi,
bir toplum domuz bağıyla bağlanmış halde adeta diri diri gömüldü.

  • Şimdi tarihsel ve ahlaki sorumluluğumuz,
    bizi bu ülkeyi yeniden kurmaya çağırıyor.

29 Ekim 2012; Cumhuriyet Kadını en önde ve başrolde..

Dostlar,

29 Ekim 2012’yi “bir bütün olarak” unutmayalım..

Oradaki toplumsal enerjiyi mut-la-ka çok akıllıca örgütlemek zorundayız..

1. görev Atatürk’ün partisi CHP’nin değil mi??

29 Ekim 2012; Cumhuriyet Kadını en önde ve başrolde..

Satır içi resim 2

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

AYDINLIK Gazetesi’nin 26 Kasım 2012 günkü sayısı ön kapağı


AYDINLIK Gazetesi’nin 26 Kasım 2012 günkü sayısı ön kapağı

* CHP il başkanları Seyit Rıza için ne diyor?

* Resulayn’da Türk subayları..

* Düşman ülke kim?

* Gizli tanık dosyası

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

BATI ASYA BİRLİĞİ YANLIŞTIR…


Dostlar
,

Sayın Prof.Dr.Anıl Çeçen‘in

“BATI ASYA BİRLİĞİ YANLIŞTIR” 

başlıklı yazısını (8 sayfa) uzunluğu nedeniyle pdf olarak sunuyoruz.

  • Eski Balkan paktı üyesi olan eski Osmanlı ülkeleri de 2. aşamada Merkezi Devletler Birliği çatısı altında yer alarak, dünyanın merkezindeki otorite boşluğunun doldurulmasına katkı sağlayabilirler. Batı Asya Birliği gibi
    Türkiye için yanlış emperyal projeler yerine, Türkiye’nin merkezinde yer alacağı Merkezi Devletler Birliği gibi dayanışma paktlarına öncelik verilmesi,
    Türk devletinin ulusal çıkarları açısından önem taşımaktadır.
  • Önümüzdeki dönemde Türkiye Cumhuriyeti, Atatürk’ün yolundan giderek bu ulusal görevi  yerine getirebilmelidir. (26.11.12)

Okumak için lütfen erişkeyi (linki) tıklar mısınız ??

 

Ankara_Kalesi_157_BATI-ASYA-BIRLIGI-YANLISTIR

 

 

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

Ata’nın ölüm yılı “193∞”in yan yatırılan 8’i ve 632’nin yan yatırılan 2’si,,


Dostlar
,

Sayın Prof. Dr. D. Ali Ercan hocamızdan ulaşan bir e-iletiyi, ülkemiz insanının içine sürüklendiği duruma yüreğimiz sızlayarak yer vermek istiyoruz.

Dikkati ve paylaşımı için Sayın Ercan’a teşekkür ediyoruz.

Biz de bu konuyla ilgili bir fıkrayı paylaşalım :

2 kafadar matematik sınavına girerler. Biri ötekinden iyidir ve ona kopya verecektir.
“İyi” olan soruyu yanıtlar ve ayrıca bir kağıda yazarak “zayıf” olana verir.

Sınav sonrası kopya veren sorar :

– Nasıl, oldu değil mi?

Beriki yanıtlar :

– 8’leri yatık yazmıştın; ben onları tikelttim…

*******************

Bizim verdiğimiz örnekte yatık 8’leri (gerçekte sonsuz işaretini!) “tikeltenler” (dikleştirenler), sanırız Mahmud Efendi Hazretleri’nin mizanseninde 2’leri yatıranlardır !?

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

==================================

 ATATÜRK (1881-193∞)
Mustafa Kemal ATATÜRK
1881-193∞

Değerli arkadaşlar,Akıl, akıl, akıl… dememizin nedeni işte bu…
Bu yobaz takımı o kadar cahil ki, kopya çekmeyi bile bilmiyorlar.
Atatürk için yazılan 193∞ şeklindeki ölüm tarihinde 8’in niye yan yatırıldığını anlamadan, aynı şekli akılları sıra kopyalayıp, Peygamber için kullanmak istemişler.. Tabii yan yatık işaretinin anlamının “sonsuz” olduğunu bilmedikleri için, tutmuşlar onlar da 632’nin 2’sini yan yatırmışlar.. 
Aşağıda Mahmud Efendi Hazretleri’nin facebook sayfasındaki resimde cehaletin komikliğini görüyorsunuz. İlginç olanı, bu adamın kurgulaması değil, bu resmi beğenenlerin sayısının 128 bin olması!İşte bunlar yönetiyor bugün Türkiye’yi.. æ (26.11.12)

Bangladeş’te fabrika yangını; 120 ölü Türkiye’de İşçi Sağlığı-Güvenliği


Bangladeş’te fabrika yangını: 120 ölü!

Bangladeş’in başkenti Dakka’da bir konfeksiyon fabrikasında çıkan yangında
en az 120 kişinin öldüğü, 150’den çok kişinin yaralandığı açıklandı. (AA, 25.11.12)

Dakka’nın Ashulye bölgesinde 9 katlı bir konfeksiyon fabrikasının zemin katında çıkan yangın kısa sürede tüm binayı sardı. Bazı işçiler pencereden atlayarak kurtulurken, özellikle üst katlarda çalışan işçiler dumanın da etlisiyle binada mahsur kaldı.
Çıkan yangında en az 120 kişinin yaşamını yitirdiiği, 150’den çok yaralı olduğu belirtildi. Yangının çıkış nedeni henüz belirlenmezken, itfaiye yetkilileri elektrik kontağından çıktığından kuşku duyuyor.

Fabrikada çalışan görgü tanığı Ahmed Riyad yaptığı açıklamada, yangının sabah saatlerinde bodrum katından yayıldığını gördüğünü belirterek, alt katlarda çalışan işçilerin yangının çıkmasıyla kaçabildiğini, üst katlardaki işçilerin ise yangının hızla  yayılmasıyla binada mahsur kaldığını söyledi. Sabah işe birlikte geldiği çok sayıda arkadaşının yanarak öldüğünü aktaran Riyad, 2 Dolar gündelikle çok zor koşullarda çalıştıklarını kaydetti.

Fabrikada yangın merdiveni yok!

İtfaiye yetkilileri ise 9 katlı konfeksiyon fabrikasında yangın merdivenin olmadığını belirterek, bunun ölü sayını artırdığına dikkati çekti. Başkent Dakka’da Aralık 2010’da aynı sanayi bölgesinde bulunan başka bir konfeksiyon fabrikasında elektrik kontağından yangın çıkmış, 25 kişi yaşamını yitirmişti. Bangladeş’in yıllık konfeksiyon ihracatı
24 milyar dolar. Bangladeş’teki 4500 konfeksiyon fabrikasında yaklaşık 2 milyon kişi çalışıyor.

======================================

Dostlar,

İş kazaları çalışma yaşamının en başta gelen karabasanı.
2. sırada gelen sorun ise meslek hastalıkları.

Ülkemizin her sorun bakımından da sicili hiç ak değil.

En son 2010 yılı SGK verisiyle ülkemizde kayda giren yıllık meslek hastalığı sayısı
550 bile değildir! Oysa Almanya’da 80 bin, ABD’de 400 bin meslek hastalığı yıllık tanısı vardır. Dolayısıyla meslek hastalıklarının “kayıt sistemimizle” bir tür kökünü kazıyacağız neredeyse…

İş kazalarına gelince   :
* Yıllık 60 – 70 bin aralığında resmi kayıtlı iş kazamız var.
* Ayda 6 bin,
* günde 200,
* her saat 8
* ve her gün 3-4 ÖLÜMLÜ iş kazamız kayıtlara giriyor..

2000 dolayında çalışanımız iş kazası veya meslek hastalığı yüzünden
SÜREKLİ İŞGÖREMEZ (tam engelli, malul) duruma düşüyor ve
2 milyon dolayında işgününü bu yüzden yitiriyoruz. Bu rakamlar salt SSK kapsamında çalışanlar için..

Yaklaşık 12 milyon SSK’li çalışan için bu veriler.
Kalan 12 milyon için böylesi bir kayıt yok.
Bunların toplamına yakın kayıt dışımız var.. (24 milyonun %44’ü)
3 milyon dolayında “kayıtlı” işsizi de katarsanız, zaten toplam işgücü arzı olan
50 milyonu buluyoruz.

  • Türkiye ÖLÜMLÜ İŞ KAZALARINDA Hindistan ve Rusya’dan sonra
    dünyada 3.!

ILO’ya göre (Uluslararası Çalışma Örgütü) İş Kazaları da, Meslek Hastalıkları da neredeyse %100 korunulabilir sorunlar..

Ülkemizin bu 2 soruna bağlı parasal yitiği ise, ILO uzmanı J. Takala’nın kestirimlerine göre ulusal gelirin (GSMH, TUG) % 4-6,5’i arasında. %4 desek, 2011 yılı TUG’i 772,3 milyar $ olduğuna göre, en alt sınırdan, yaklaşık 30 milyar $ gibi korkunç bir servettir!

Türkiye, silahlı kuvvetlerine TUG’in (GSMH) % 2,3’ünü ayırmaktadır. Bu oranın 2 katını bulan bir ulusal servetini ise, başlıca sermayenin engellemesi yüzünden,
yeterli önlem al(a)maması nedeniyle çalışma yaşamında İŞ KAZALARI +
MESLEK HASTALIKLARI
yüzünden yitirmektedir.

Türkiye, dünyada sayılı çok ilaç tüketen bir ülke olarak, TUG’in (GSMH) %2,1’i düzeyinde bir harcamayı ilaç için yapmaktadır. Bu ana kaleme denk bir kaynağı ise
iş kazaları ve meslek hastalıkları yüzünden yitirmektedir gene..

Böylesine büyük ve akıl dışı kanamaları olan bir ülkenin ayağa kalkması olanak dışıdır.

Türkiye, çalışma yaşamında sağlık ve güvenlik önlemlerini, ILO’nun en az (asgari) kurallarına uygun olarak düzeltmek zorundadır.. Hem de hızla.. Bu bağlamda ülkemizin taraf olduğu çok sayıda uluslararası anlaşma ve sözleşme vardır.

İlk adım tüm emekçilerin sendikalaşmasını sağlamak, bütün engelleri kaldırmaktır.
Bu bağlamda da ülkemizin taraf olduğu çok sayıda uluslararası anlaşma ve sözleşme vardır..

  • ILO Sözleşmeleri, 
  • İHEB (İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi), 
  • Avrupa Sosyal Şartı, 
  • AİHS (Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi), 
  • AB metinleri... gibi

İkinci olarak ise tüm çalışanları İŞ KAZALARI ve MESLEK HASTALIKLARI bakımından aynı havuza almaktır.

Bütün  bunların, KüreselleşTİRme = Yeni emperyalizm güdümünde siyasal kadrolarla başarılamayacağını anlamayı ve anlatmayı 3. madde olarak mı koymalı ilk madde
olarak mı?

Sevgi ve saygı ile.
26.11.12, Ankara

Dr. Ahmet SALTIK
www.ahmetsaltik.net

SELÇUK EREZ; Suç diktatörde mi?



SELÇUK EREZ

Suç diktatörde mi?

Diktatörlük iyi bir şey değil. Olsaydı, insanlar mesela sevdiklerine “Diktatörüm benim” derlerdi; sonra, “Ne olacaksın?” diye sorulduğunda küçüklerden bazıları,
“Büyüyünce diktatör olcam!” diye cevap verirdi.

Buna rağmen bu çağda hâlâ klasik tanıma eksiksiz uyan diktatörler görüyoruz.
Eskiden iki ülkede bir görülürlerdi. Şimdi giderek azalıyorlar.

Ölüp, kaçıp, devrilip yok olduklarında ne oluyor? Adları, sokaklardan, üniversitelerden, gemilerden silinip yerlerine eziyet ettikleri, yok ettikleri insanların isimleri yazılıyor.

Gelmeleri de, gitmeleri de dert olduğuna göre diktatör oluşturmamak için
ne yapacağımızı düşünmek gerekir.

Diktatör nasıl oluşur?

Çocukluğunda horlanmanın ezikliği vardır çoğunda;
“Narsisistik kişilik bozukluğu”na yol açan öğelerle yüklüdür özgeçmişleri.

Bunlar büyüyünce,

– Kendilerini dünyanın en önemli, en haklı kimsesi sanırlar.

– Başarısız oldukları zaman bile alkışlamayana kızar, eleştirenlere köpürür,
en olmadık şekillerde suçlar, intikam almak isterler.

– Kendilerini kolay kontrol edemezler, bazen ağzılarından çıkanları kulakları işitemez. Bundan bile başkalarının sorumlu olduğuna inanırlar.

Yeryüzünde narsisist çoktur ama pek azı diktatörleşir. Narsisisti, başka tür bozuklukları olanların davranışları, diktatöre dönüştürür: Bu kimseler onu,

– Ne derse alkışlayarak,

– Kendisini eleştirenleri aşaladığında ona hak vererek,

– Yetkililer, sözlerine “onun da dediği gibi..” diyerek başlayıp konuyu ona arz ettiklerini, son sözü onun söyleyeceğini” belirterek,

– Bayramlarda köprülerden bedava geçilip geçilmeyeceğinden tutun kentlerdeki meydan projelerine kadar her şeye onun karar vermesini akla yatkın bularak,

– Her türlü denetimin etkisiz kılındığı, adaletin hükümetin emrinde bulunduğu bir ülkede onu illaki tüm yetkileri elinde tutan bir cumhurbaşkanı yapmak için yırtınarak,

Narsisisti diktatörleştirirler!

Bu bozulmadan sadece yalakalar mı sorumludurlar? Asla!

– Çağdaş politik propaganda yöntemleri yerine eski, yararsız usulleri kullanan
muhalefet partileri,

– Muhalefet yaptığını söyleyip en kritik anlarda diktatör adayının çıkışlarını destekleyen partiler,

– Muhalefet yapan basın organlarını, etkin ve yaygın okunur hale getiremeyenler,

– Sağda solda falanca muhalefet partisi liderinin karizmasının eksik olduğunu
ileri sürerek diktatöre hizmet ettiklerini kavramayanlar ve

– “Çalıyor ama çalışıyor da” diyenler de en az yalakalar kadar sorumludurlar.

Varlığında onu eleştirirken, kaçtığında arkasından söylenirken, kabahatin çoğunun
onda değil, çocukluğunda onu ezik yetiştiren anasından, babasından sonra da yalakalarında ve yetersiz muhaliflerinde olduğu unutulmamalıdır.
(www.selcukerez.com, 25.11.12, Cumhuriyet Pazar eki)

Cumhuriyet gazetesi 26 Kasım 2012 sayısı

Dünyanın dilindeyiz            :

Yargıçlar Birliği’nin Washington Bildirisi :

– Türkiye’de Yargı baskı altında
– HSYK hükümetin temsilcisi

Bu soygunu durdurun

Bu soygunu durdurun

Çetin Ünsalan
cetinunsalan@yahoo.com
ulusalkanal.com.tr, 23.11.12
 

Bu soygunu durdurun

Türkiye’de vatandaş olmak her zamankinden daha zor bir hal aldı. Geçim sıkıntısı
bir yandan, alınamayan maaşlar öte yandan, işsizlik beri taraftan, yıllardır enflasyona ezdirilen maaşlar ve çaktırmadan yapılan soygun her taraftan can yakıyor.

Alışveriş yaparken, gelir düzeyiniz ne olursa olsun dolaylı vergilerle soyulmuyor musunuz? Eğer mükellef iseniz Maliye, SGK tepenize biniyor da, kaçak çalışıyorsanız sizi görmezden gelmiyor mu?

Baklava çalan çocukların yargılandığı
ama
banka hortumlayanların itibarının geri sunulduğu,

kamu işleri ihale saloanlarında bitirmeyip, vatandaşın daha çok borçlanmasını sağlayan siyaset, aynı kaldırımı bir yıl içinde beş kerz söküp takan, rantsal dönüşümle insanların tapulu evlerini ucuz kamulaştırmayla elinden alan bir belediyecilik anlayışı yok mu?

Türkiye çapında % 5’lik sorunlu ve yapılaşmış alanı gösterip, geri kalan % 95’i
de buna katıp, ormanları yağmaya açan bir zihniyet ile karşı karşıya değil miyiz? Dişiyle tırnağıyla bir milletin yarattığı zenginlikleri yok pahasına yabancılarda devredenler yok mu?

Ve tabii bu fotoğrafın en büyük aktörü: Bankalar… İnsanları önce tüketim ekonomisine alıştırıp, 60 ay vadeyle tatil sunacak kadar çığırından çıkan,
cebe konulan kredi kartları ya da hesap kartları üzerinden yasa dışı olarak
aidat toplayan, ticari kredi için başvuran KOBİ’ye ölüm teminatlarını şart koşan,
önce zorla kredi verdiği çiftçinin varını yoğunu satışa çıkaran kim?

Şimdi bir de bir bankacının itiraf mektubu ile yeni bir tokat yediğimizi anlıyoruz.
Sıcak gündem adlı bir internet sitesine gelen ve haberleştirilen eski bir bankacının mektubunda anlattıkları yenilir yutulur cinsten değil.

İşte nara atarak kutlandığı ifade edilen o satırlar                     :

  • “Örneğin müşteri kredi kullanırken kendisine çıkartılan masraf 400 TL ise bu rakam 700 TL denilerek, kalan 300 TL para ile müşterinin haberi, rızası ve imzası olmadan işsizlik sigortası, konut eşya planı sigortası, KMH koruma sigortası, kredi kartı koruma sigortası vb. sigortalar yapıyorlar.

    Çoğu akşam çalışanların, üstelik dördü de bayan bugün müşterilere ‘2 bin TL geçirdim, 3 bin TL geçirdim’ diye sevinç naraları attığına şahit oldum, çünkü çalışanlarda komisyon alıyorlar. Ay sonu maaşlar yattığında bu primler paylaşılıyor ve bazı arkadaşların bu para bana daha çok tatlı geliyor, havadan gelen para diye dalga geçtiklerine de şahit oldum.”

Üstelik işsiz kalanların bu parayı almaya hakkı olduğu, ama haberi olmadığı için de
yine cebe kaldığı vurgulanıyor. BBDK bu konuyla ilgili soruşturma başlattı. Sonuçta
her zaman bankaların kazandığı bu kumar masasında tüketicinin hakkı verilecek mi, hep beraber göreceğiz? Ama hepsi bir yana ortadaki sorun daha da büyük.

Bankacısından Maliye’sine, AVM’sinden belediyesine kadar herkes ortak amaç edinmiş, vatandaşı soyuyor.

Durdurun artık bu soygunu… Ya da vatandaş olup siz hakkınıza sahip çıkın.
İşte size verilen bir torba kömür karşılığında yaşadığınız gerçek.
Özetle dünyanın en pahalı kömürünü kullanıyorsunuz.