Günlük arşivler: 25 Kasım 2012

AYDINLIK Gazetesi’nin 25 Kasım 2012 tarihli sayısı

Toprak da tetik de NATO’da..

Patriot faciası ve tezgahının ardalanını okumak gerek.

Türkçe konuşanı atan okul Fetullah’ın çıktı..

Anadilde eğitim özelleştiriliyor.

İsparta’da Said-i Nursi‘yi kahraman ilan ettiler…

Sevgi ve saygı ile.
25.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Kerbela’nın 1373. yıl dönümü

Kerbela’nın 1373. yıl dönümü

Kerbela şehitleri, İran, Bağdat ve Lübnan’da binlerce kişinin katıldığı matem törenleriyle anıldı.

Tahran/Bağdat/Beyrut– Hz. Muhammed’in torunu, Hz. İmam Hüseyin ve 72 sahabesinin, “Aşure Günü” Kerbela’da şehit edilişlerinin 1373. yıl dönümünde Tahran’da da çeşitli törenler düzenlendi. İmam Hüseyin Meydanı ve çevresi başta olmak üzere kentin kutsal yerleri, camileri, mescitleri ve meydanlarındaki anma törenlerine yediden yetmişe milyonlarca kişi katıldı.

Kur’an-ı Kerim tilavetinin ardından başlayan törenlere cami, mahalle, dernek ve çeşitli sivil toplum kuruluşları tarafından oluşturulan “deste” ve“sinezen” gruplarının mersiye ve ağıtlarıyla devam edildi. İslam, şahadet ve yasın sembolü yeşil, kırmızı ve siyah bayrakların taşındığı törenlerde Kerbela şehitleri için göz yaşı döküldü, dualar edildi.

Hemen herkesin siyahlar giydiği törenlerde çoğunluğu gençlerden oluşan“deste” grupları, Kerbela şehitlerinin çektiği acıları hissetmek için elleriyle göğüslerine ve zincirlerle sırtlarına vurarak yas tuttu. Özellikle çocuk ve gençlerin “Ya Resulallah”, “Ya Hüseyin” ve “Ya Zeyneb”yazılı bandajlar taktığı törenlerde, Ehl-i Bey’te sevgi, itaat, vefa ve bağlılığı ifade eden dövizler, pankartlar taşındı. ”Her gün Aşure, her yer Kerbela” temasının işlendiği törenlerde, İslam coğrafyasında emniyet, barış ve huzurun sağlanması için dualar edildi.

Konuşmalarda, İslam, adalet, özgürlük ve diğer insani değerler uğruna şehit oldukları için İmam Hüseyin ve beraberindekilerinin on dört asırdır unutulmadığı vurgulandı. Törenlere öğlen ezanının okunmasıyla ara verildi, alanlarda cemaatle kılınan namazda kadınlar da erkeklerin arkasında saf tuttu. Çeşitli sivil toplum kuruluşları ile hayırseverler tarafından törenlere katılanlara su, çay, şerbet ve yemek ikram edildi.

Çok sayıda ana ve yan yolun trafiğe kapatıldığı kentte, törenlere öğleden sonra da devam edildi. Büyük alanlardaki törenlerin ardından vatandaşlar gruplar halinde kendi sokak ve mahallelerine kadar ağıtlar yaktı, mersiyeler okudu. Tasua ve Aşure günlerinin resmi tatil olduğu İran’da, törenler süresince ilk yardım ve sağlık ekipleri
hazır tutuluyor. Yas törenleri ve anma programlarına akşam namazının ardından
cami ve mescitlerde devam edilecek.

Bağdat’ta Aşure törenleri

Hazret-i Muhammed’in torunu Hazret-i Hüseyin ile Ehl-i Beyt ve arkadaşlarından
71 kişinin Kerbela’da şehit edilişinin 1373’üncü yıldönümü dolayısıyla Bağdat’ta
anma törenleri düzenlendi.

Irak’ın başkenti Bağdat’ın Kazımiye ve Sadr semtinde dün başlayan ve bu sabah devam eden Aşure törenlerinde binlerce kişi, Kerbela şehitlerinin anısına ağıt yaktı, kefen giymiş çocuk, genç ve yaşlılardan oluşan yüzlerce kişi başlarına kama ve kılıçla vurarak kanlarını akıttı. Uzmanlar ve din adamları, Hazreti Hüseyin’in şehit edildiği sırada çektiği acıyı hissetmek ve kanlarını Hazret-i Hüseyin’e feda etmek anlamına gelen kan akıtma töreninde katılımcılara yardımcı oldu. Törende başına kama ve kılıçla vurarak, sırtını ucu bıçaklı zincirle döverek kanını akıtan erkeklere, kenarda bekleyen kadınlar da sinelerini döverek eşlik etti.

Kan akıtma konusunda bilgi sahibi olan Hasan Kazım, kama ve kılıçla başa vurma işinin doğru bir şekilde yapılması gerektiğini, aksi takdirde başta bulunan damarlardan birinin yanlışlıkla kesilmesi ile kişide kalıcı bir zararın oluşabileceğini söyledi. Kazım, tören alanında bu işi yapan onlarca uzman kişinin bulunmasına karşın kimi kişilerin işi kendi kendine yapmaya çalıştığını belirtti.

Irak’ta düzenlenen Aşure törenlerinde ve Şiilerin diğer bazı aktivitelerinde başlarına kama ve kılıçla; sırtlarına ise ucu bıçaklı olan zincirlerle vuranların sayısı her geçen yıl artıyor. Irak Kızılayı Aşure törenlerinde önlemler alarak, katılanlara sağlık hizmeti sunuyor. Irak Kızılayı’nın Aşure törenlerindeki sorumlusu Faysal Gazi Hüseyin,
Kızılay’ın Bağdat şubesi olarak Hazret-i Hüseyin’in ziyaretçilerine büyük bir iftiharla sağlık hizmeti sunduğunu belirtti.

Hüseyin,”Törene katılan ve başlarını yaralayanlara ilk acil müdahaleyi ve pansumanı yapıyoruz. İnsani hizmet sunuyoruz. Bize gelen vakalar çok hafif. Hastanelere naklettiğimiz ciddi yaralanmalar oluyor. Bunların sayısı çok az. Burada ziyaretçilere temiz su sunuyoruz. Ziyaretçilere kaynağı bilinmeyen
açık yiyecekleri yememelerini tavsiye ediyoruz.
 dedi.

Öte yandan Aşure törenlerine katılan ziyaretçilerin güzergahı üzerinde,
kazanlarda”Sevap adı altında yemekler pişirildi.

Lübnan’da Aşure Günü etkinlikleri

Hizbullah Genel Sekreteri Hasan Nasrallah, Arap ve İslam dünyasını, Gazze’deki direnişe destek olmaya çağırarak, “Gazzelilerin, yalnızca ziyaretlerinize ve şefkatinize değil, silahlarınıza ve paranıza da ihtiyacı var.” dedi.

Lübnan’ın başkenti Beyrut’ta, ”Lebbeyk ya Rasulallah” sloganıyla düzenlenen
Aşure Günü etkinlikleri kapsamında, Lübnanlılara seslenen Nasrallah,
Gazze’deki saldırılara ilişkin açıklamalarda bulundu.

“Gazze’yi koruyan, önce Allah, sonra halkın iradesi, direnişi ve füzeleri” diyen Nasrallah, İsrail’in ”Fecr-5” füzeleri ile sarsıldığını ifade ederek, ”İsrail, Gazze’den
Tel Aviv’e atılan birkaç füzeyle sarsıldı. Eğer Lübnan’a saldırırsa bu füzelerin binlercesine katlanmak zorunda kalacak.” 
diye konuştu.

Nasrallah, Suriye krizinin çözümü için, savaşı ve akan kanı durdurma çağrıları yapılması gerektiğine işaret ederek, “Suriye’de mazlum, halkı ve ordusuyla bütün Suriye’dir. Çünkü dört bir yandan hedef alınmış durumdadır.” dedi. (AA, 25.11.12)

========================================

Dostlar,

Bu konuda daha önce de birşeyler yazdık..

Peygamberin ölümünden yalnızca 16 yıl sonra, 639’da, günümüzden 1373 yıl önce, torunu Hz. Hüseyin ve ailesinden 72 kişi Kerbela’da hunharca katledildi.

Çok ağır insanlık suçunun üzerinden neredeyse 14 yüzyıl geçti.
Sevenleri, dilden dile aktarılarak günümüze ulaşan ve adeta efsaneleşen bu olayı,
mistik bir tutumla kutsayarak menkıbeleştirdi.

Bildiğimiz ölçüde, insanlık tarihinde bir örneği daha yok bu olayın.
Birçok bilim dalına değerbiçilmez bir olgu bu olay.
Sosyal psikolojiden tutalım siyaset bilimine, tarihten tutun psikiyatriye dek derinlemesine incelenmesi ve dersler çıkarılması gerek.

14 yy. süren bir “kronik yas sendromu” nasıl anlaşılabilir ve nasıl açıklanabilir?

Batı emperyalizmi, kitleleri travma sonrası stres bozukluğuna (PTSD) itmek üzere bu tür olayları kurguluyor.

Türkiye’deki Batı kışkırtmalı isyanlar, Sivas, Maraş, Çorum katliamlaları,
PKK trajedisi
.. tipik örnekler.

Ruanda’daki Batı kışkırtmalı iç savaş da.. 3 ay sürDÜRÜLen iç savaşın
ilk aşamasında Tutu ve Hutsilere Batılılıarın sattığı ateşli silahlar,
son döneminde ise kesici silahlar..

Böylelikle, “sağ” kalanlar göz önünde kolu-bacağı-gözü-kulağı-penisi… yok;
sakat yaşasın ve TRAVMA SONRASI STRES BOZUKLUĞU kuşaklar boyunca kalıcı olsun. Toplumsal bellekten silinemesin ve kabileler arası düşmanlık ve de KRONİK YAS SENDROMU onyıllar, yüzyıllarca sürsün.. Bir araya gelemesin ülkenin halkları.
Emperyalizm kanlı oyunları ile bölerek yönetsin : Divida et impera!

İnsanların ruhlarının derinliklerinde oluşan RUHSAL APSELER asla boşaltılmasın ve zonklasın dursun..

Sosyal Psikoloji, Psikiyatri, Antropoloji; Batılı istaihbarat örgütlerinin elinde bu yönde kullanılmakta ne yazık ki..

Mide bulandırıyor bilimin böylesine kirletilmesi.. Postmodern bilim diyorlar bir de..

Batılı istihbarat kuruluşlarının bu utanç verici kanlı tezgahlarına gelmemek için,
ulusal hükümetlerin gerekli dersleri çıkararak son derece özenli kurumlaşması gerek.. İnsanların eğitilmesi gerek. Toplumsal adaletin sağlanması vazgeçilmez..

Büyük Atatürk’ün evrensel sözü : YURTTA BARIŞ DÜNYADA BARIŞ! 

Tüm dünya toplumlarına, bu tür insanlık utancı kıyımlardan uzak bir yaşam diliyoruz..
Hz. Hüseyin ve ailesinden 72 kişinin alçakça şehit edilişlerinin acılarını duyumsayanları ve yaşayanları, yaşatanları duygudaş (empatik) saygılarımızla selamlıyoruz.

Sevgi ve saygı ile.
25.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Dünyanın dilindeyiz.. Yargı bağımsız değil..

Dünyanın dilindeyiz..

Avrupa Yargıçlar Birliği (EAJ) Washington’da yaptığı toplantıda oluşturduğu deklarasyonda, Hâkimler ve Savcılar Yüksek Kurulu’nun yeniden yapılandırılması sürecinde, kurula yargıyı temsil eden kişilerin değil, hükümetin görüşlerini ifade edenlerin dahil edilmesini eleştirdi. Hükümete de iletilecek olan deklarasyonda, HSYK’nin atamalarının yargıçlar üzerinde baskı aracı olarak kullanıldığı vurgulandı.

Mayıs ayında Amsterdam’da toplanan Avrupa Yargıçlar Birliği bir çalışma komisyonu oluşturmuştu. Bu komisyonun hazırladığı deklarasyon taslağı 11 Kasım’da Washington’da gerçekleştirilen toplantıda masaya yatırıldı. Türkiye’yi YARSAV’ın temsil ettiği toplantıda Türkiye’de yargının sorunlarına yönelik kaygı ve endişelerin kaleme alındığı deklarasyon, tüm üye Avrupa ülkeleri yargı örgütlerinin oybirliğiyle kabul edildi.

‘Temel ilkelere saygı gösterilsin’

EAJ’nin Türk yargısına ilişkin deklarasyonunda, yargı bağımsızlığının ve hukuk devletinin yalnızca bunları güvence altına alan mevzuatla değil, aynı zamanda ilgili otoritelerin
bu temel ilkelere saygı göstermesiyle korunacağına işaret edildi. Birlik tarafından
endişe verici bulunan düzenlemeler bildiride şöyle aktarıldı:

Yargıç ve savcıların rotasyonu kötüye kullanılarak yargıç ve savcılar üzerinde bir baskı aracına dönüştürülmüştür. Rotasyonlara karşı etkili bir hukuksal yol bulunmamaktadır ve bu eksiklik Venedik Komisyonu tarafından da ortaya konulmuştur. Bir yargıcın başka bir göreve atanması rızasına bağlı olmalıdır
ya da bir disiplin cezası ya da mahkeme sisteminin yasal şekilde değişmesi sonucunda bu tür bir işlem yapılabilir. Başka bir göreve atanma endişesi, özgür karar verme yeteneğini yargıçların elinden alır ve yargı bağımsızlığına karşı bir müdahaledir. Şunu da belirtmek gerekir ki, yargıç ve savcıların kendi istekleri dışında ve nesnel (objektif) gerekçe olmadan, bunlara karşı hukuksal başvuru yolu bulunmadan yer değiştirmeleri, uluslararası standartları
ihlal etmektedir. Öyle görünüyor ki, Türk hükümeti HSYK’nin yeniden yapılandırılması sürecinde kurula Türk yargısını temsil eden kişileri değil, hükümetin görüşlerini ifade eden kişilerin dahil edilmesini sağlamıştır.”

‘Üç erk birbirine yakın ve bağlantılı’

Kuvvetler ayrılığının, üç erkin birbirine çok yakın, bağlantılı olması nedeniyle tehlikede olduğu vurgulanan bildiride;

Savcıların yürüttüğü gizli soruşturmaların içeriğinin hükümet üyeleriyle paylaşılması, Adalet Bakanı’nın gerekli gördüğünde savcılardan bilgi istemesi, HSYK üyelerinin süregelen soruşturmalara ve süreçlere müdahil olmaya çalışması gibi olaylar bunu göstermektedir.” denildi.

Bildiri hükümete gönderilecek

Hükümet temsilcilerinin bağımsız yargının rolü ve hukuk devleti konusunda
algı hataları bulunduğu vurgusu yapılan bildiride,

“Başbakan, BDP milletvekilinin dokunulmazlığının kaldırılması konusunda şöyle demektedir: ‘Biz yargıya neyin gerekli olduğunu söyledik. Yargı da gereğini yapacaktır.’ EAJ şunu hatırlatır ki, kuvvetler ayrılığı ve yargı bağımsızlığının güvenceleri diğer iki erkin yargıya neyin gerekli olduğu konusunda talimat vermesine müsaade etmez. Bağımsız yargı anayasa
ve hukuka dayanır, diğer erklerin emir ve direktiflerine değil.” 
denildi.

Bildirinin mektup olarak Başbakanlık’a, Adalet Bakanlığı’na, HSYK’ye ve
Avrupa Birliği ile Avrupa Konseyi organlarına gönderilmesi de kararlaştırıldı.
(25.11.12, Cumhuriyet)

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu, Silivri tutsaklarının kitaplarını imzaladı..


Elinizi vicdanınıza koyun ve Silivri’yi öyle düşünün
..

İSTANBUL – CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu,
31. Uluslararası İstanbul Kitap Fuarı’nı ziyaret etti.

CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TÜYAP Kitap Fuarını ziyaret etti ve
4 yıla yakın zamandır Silivri tutsağı olan Mustafa Balbay’ın, Soner Yalçın’ın, Tuncay Özkan’ın.. kitaplarını onların yerine imzaladı..

  • CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, TÜYAP Kitap Fuarı’nın son gününde, tutuklu CHP İzmir milletvekili ve Cumhuriyet gazetesi yazarı Mustafa Balbay ile gazeteci-yazar Soner Yalçın ve Tuncay Özkan’ın kitaplarını imzaladı. Kılıçdaroğlu ‘Silivri akademi oldu. Elinizi vicdanınıza koyun ve Silivri’yi
    öyle düşünün. Bugün birisine yönelik haksızlık yarın size yönelebilir.
    Bu ülkenin zindanlarında aydınlar yatmamalı.
    dedi. (Cumhuriyet, 25.11.12)

Kılıçdaroğlu, Soner Yalçın’ın ”Samizdat” kitabına;

  • ”Sevgili Soner, bu kitap, hapishane tarihinin herhalde bir başyapıtıdır. Hukuksuzluklar, adaletsizlikler ve önyargılarla devam eden bir dava…
    Aydınlık ve özgür bir Türkiye dileğiyle”;
  • Mustafa Balbay’ın ”Gülümsemek Direnmektir” kitabına,
    ”Yaşama hep gülümseyeceğiz”;
  • Tuncay Özkan’ın ”Anne hiç canım acımadı” kitabına da
    ”Sevgili Tuncay, Hiçbir karanlık sürekli olmamıştır. Aydınlık günler dileğiyle” yazdı.

CHP Genel Başkanı Sayın Kemal Kılıçdaroğlu’nun bu nezih davranışını son derece özdeşim yüklü (diğerkâm, empatik) bir davranış olarak gördüğümüzü belirtmeliyiz.

Kamuoyundanda bu tür “PR” girişimlerinin çok işe yarayacağını düşünüyoruz.
CHP’nin PR danışmanlarını da kutlamak isteriz, eğer bu girişim onların ürünü ise..

Ama,
AKP’nin tutuklu milletvekilleri için yasal düzenleme yapma sözü askıdadır.
2011 seçimleri sonrası CHP’liler yemin etmemişlerdi TBMM’de.. Bu bunalım bir centilmenlik sözü ile sözde aşıldı. Ancak AKP’nin yasal düzenlemesi, her nasılsa (??) Silivri yargısı (özel yetkili mahkemelerce!) yeterli bulmadı ve yorum yolu ile tu kaka edildi.. CHP’den M. Haberal, M Balbay ile E. Alan (MHP) ve 5 BDP’li vekil halen tutuklu.

CHP, kamuoyu desteğini de arkasına alarak,
yaratıcı PR girişimleriyle bu sorunu çözmek zorunda.

Bu tür özdeşim yüklü kitap imzalama seremonileri bir yere de etkileyici halkı.
Kalıcı sonuçlar almalı can yakıcı sorunlara..

Sevgi ve saygı ile.
25.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Markajcı..

14 Kasım’da başlayan Gazze’ye yönelik bombardımanda İsrail 1500’ü aşkın hedefi vurdu. Geçtiğimiz Çarşamba günü yürürlüğe giren ateşkese kadar geçen 8 günlük zaman içinde 163 Filistinli ve 5 İsrailli yaşamını kaybetti, 1100 civarında Filistinli yaralandı. Ölen ve yaralanan Filistinlilerin çok büyük bir çoğunluğu yaşlı, kadın ve çocuktu.

İsrail’in işgali altında olan, dış dünya ile irtibatları kontrol altında bulunan ve adeta kendi topraklarında açık hava hapishanesinde yaşamakta bulunan Filistinlilere yapılan en son saldırıyı katliam kelimesi bile açıklamak için yeterli olmayabilir. Bu bir insanlık dramıdır ve soykırım seviyesinde insanlık suçudur. İşin ilginç tarafı bu suçu işleyenler daha önce işlenen böyle bir suçun mağduru olmuştur.

Halen devam eden bu şiddet dalgası Hamas’ın askeri kanadı olan İzzettin El Kasım Tugaylarının komutanı olan Ahmet El Cebari’nin İsrail tarafından suikast sonucunda öldürülmesi ile tetiklenmiştir. Hamas bu suikasta yanıt olarak İsrail’e karşı füze saldırısı ile misilleme yapmış ve malum gelişmeler başlamıştır.

El Cebari’nin öldürülmesi İsrail tarafından planlanmış bir kışkırtmadır.
Amaç Hamas’ı füzelerle misillemeye zorlamak ve bunu bahane göstererek Gazze’ye yönelik askeri operasyon yapmaktır.

Operasyonun amacı ve askeri hedefleri

Netanyahu açısından operasyonun amacı İsrail’de 22 Ocak 2013’de yapılacak erken seçimde avantaj kazanmak ve ABD Başkanı olarak yeniden seçilen Obama’nın gerek Filistin gerekse İran konusunda yapmayı planladığı iyi niyetli girişimlerin önünü bölgede tansiyonu yükselterek kesmektir. ABD başkanlık seçimlerinde İsrail ve Yahudi lobisi Obama’nın rakibi Romney’i desteklemiştir.

İsrail’in Gazze’ye karşı yaptığı operasyonun askeri hedefleri ise;

*Hamas’ın askeri imkan ve kabiliyetini ezmek,

*Filistin sorununu kendi tasarladığı çözüme götürecek yolda merhale kaydetmek,

*İsrail’e direnmenin faydasızlığını ve Hamas’ı desteklemenin daima felaket getireceği düşüncesini Filistinlilerin aklına iyice sokmak,

*4 yıldır kapsamlı operasyon yapılmayan Gazze’de Hamas’ın askeri olarak hangi seviyede olduğunu tespit etmek, eriştiği füze kabiliyetini test etmek ve yok etmek,

*Iron Dome (Demir Kubbe) adıyla yeni geliştirdiği kısa mesafe hava savunma sistemini gerçek ortamda denemektir.

Ateşkes görüşmeleri sırasında İsrail Başbakanı Netanyahu “Diplomatik çözümü tercih ederim” demiş ama ateşkesin şartları oluşmazsa operasyonun genişleyeceğini ve kara harekatının başlayabileceği ipuçlarını da vermiştir. Netanyahu bu söylediklerinin arkasını 75 bin yedek askeri silah altına çağırarak ve Gazze sınırına yığınak yaparak doldurmuştur. Şu anda ateşkesin yürürlüğe girmiş olması Gazze’ye yapılabilecek bir istila tehlikesinin geçtiği anlamına gelmez. İlan edilen ateşkes kırılgandır ve şartlar  olgunlaşırsa Netanyahu yönetiminde İsrail gözünü kırpmadan bunu yapacaktır.

Hamas’ın misillemeye yönelik olarak attığı füze ve roketlerin Tel Aviv ve Kudüs’e ulaştığı görülmüştür. Bu önemli bir tespittir. Daha önce Hamas’ın böyle bir imkanı yoktu.

İsrail’in devlet firması olan Rafael’in geliştirdiği ve tam olarak 2011’de envantere girerek konuşlandırılmaya başlanan kısa mesafe hava savunma sistemi olan Iron Dome bu çatışmalarda başarı ile sınav verdi. Gazze’den 1000’in geçen sayıda roket ve füzenin İsrail’in güneyi ile Tel Aviv ve Kudüs’e hedef alacak şekilde ateşlenmesine rağmen verdiği kayıp ve hasar çok düşük kaldı.

İsrail hep böyle yapıyor

İsrail Gazze’ye yönelik olarak en son 27 Aralık 2008-18 Ocak 2009 tarihleri arasında
“Dökme kurşun” adlı operasyonu yapmıştı. O zamanda operasyon İsrail’in İslami Cihat komutanını öldürmesi ve karşılık olarak Gazze’den roket ve havan atışı yapılması üzerine başlamıştı. İsrail bu işi hep böyle yapıyor!

İsrail’in Gazze’ye yönelik olarak yaptığı bu 8 günlük operasyon sırasında Arap aleminin durumu yürekler acısıydı. İsrail küçücük bir devlet olarak Ortadoğu’da Arap denizi içinde yaşarken Filistin’de istediği gibi vahşet yapıyor ama Araplar ortak bir tepki veremiyor? Sizce niçin? Arapların birleşmesini ne engelliyor?

En trajikomik görüntüyü ise AKP yönetiminde Türkiye verdi ve vermeye devam ediyor. Erdoğan’ın İsrail’e kızmasının, bağırmasının ve düşmanca söylem geliştirmesinin pratikte bir anlamı var mı? Hele Davutoğlu’nun ağlamasına ne dersiniz?

Uyguladığınız politikalarla İsrail’e sınırsız destek vereceksiniz, İsrail’in bölge gücü olmasının önünü açan ve bölgede ikinci bir İsrail olacak kukla Kurt Devleti’nin oluşumu peşinde koşan Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıyım diyeceksiniz, İsrail’i Müslümana karşı koruyacak radarı Kürecik’e konuşlandıracaksınız, arkasından da İsrail’e söveceksiniz, buna kimse inanmaz.

Siz İsrail’in bölgedeki Siyonist projelerine en büyük engel Suriye’ye terör ihraç edeceksiniz, Suriye’yi bölmeye çalışacaksınız, Suriye’deki istikrarsızlığın en büyük kaynağı olacaksınız, Suriye’ye düşmanlıkta İsrail ile eşgüdüm içinde çalışacaksınız, sonra da ben İsrail’in Müslüman öldürmesine ve vahşetine karşıyım deyip ağlayacaksınız. Bu davranışa dense dense ikiyüzlülük denir!

AKP yönetiminde Türkiye, İsrail Gazze’de kolayca Müslüman öldürsün diye kuzeyde onun en büyük rakibi olan Suriye’yi marke etmektedir.

  • Yani AKP yönetiminde Türkiye emperyalist ve Siyonistlerin markajcısıdır.

Saygılar sunarım. (İLK KURŞUN, 23.11.12)