Günlük arşivler: 21 Kasım 2012

Urfa’dan Harvard’a..

Oktay Ekinci

Urfa’dan Harvard’a..

“Sözlü tarih” çalışmaları yaygınlaşıyor. Yakın geçmişin tanıklarıyla söyleşmek, onlardan gerçek “yaşanmışlıklar”ı öğrenmek, yayımlamak, okumak giderek önem kazanıyor.

Geçmişe ilişkin onca bilgi, öykü, roman, ders kitabı hatta film, TV dizileri bile varken, görmüş geçirmişlerin uslarına merak saranlar neden çoğaldılar?

Çünkü yaşananları yaşayanlardan dinlemek, olanı biteni hesapsız kitapsız anlatanlardan kavramak, siyasetin belirlediği “yanlı” tarihten çok daha güvenilir…

Öğreten kitap

Ailesinin, yakınlarının, tıp, düşün, sanat, kültür dünyamızdaki herkesin, gazetedekilerin, ünlü-ünsüz sayısız dost ve arkadaşının; hatta tanışmadığı nice okurunun ve hayranlarının “abi”si olan; Urfalıların ise kadim hemşerisiCoşkun Özdemir’in kitabını okurken düşündüm bunları.

İşte her yönüyle eksiksiz bir “yaşanmış tarih belgeseli” dedim ve duayenlere sormaya karar verdim: “O tanımlanamaz zenginlikteki anılarla yetinmeyip, yaşadıklarının sosyal, siyasal ve ekonomik nedenlerini de anlatmak; bireysel serüvenleri toplumsal süreçlerle anlamlı kılmak, edebiyatın acaba hangi türüne giriyor?”

Öykü desen değil; deneme, roman hiç değil; anı desen, tam anlatmıyor…Zaten kitabın adına “Urfa’dan Harvard’a” demekle yetinmeyen Abimiz, altına şunu da eklemiş: “Yaşadım, Gördüm, Yazdım.” Bence, yılların“öğretmen”i olarak ‘yazdım’dan önce “öğrendim”i de eklemeliydi; çünkü öğrendiklerini anlatmakla yetinmiyor, öğretiyor…

“Devrim”in Urfa’sı
Peki, “Harvard” niye?

Urfa’da doğan, büyüyen, hekimlikte 60 yılını geride bırakan Özdemir, hemşerisi
İbrahim Tatlıses’in “Urfa’da Oxford vardı da biz mi gitmedik?”deyişine göndermeyle bakın nasıl açıklamış:

“Urfa’da başlayan eğitimim Harvard’a kadar uzandı… Doğru, ‘Urfa’da Oxford yoktu ama Cumhuriyet Devrimi’nin Urfa’sı, Oxford’da, Harvard’da okuyan halk çocukları yetiştirmişti.”

Nasıl mı? Yanıtı elbette kitapta… Ne yerim var aktarmaya ne de niyetim. Okunmalı ve düşünülmeli: “Coşkun Özdemir cumhuriyet için acaba neden‘devrim’ vurgulamasını ihmal etmiyor?”

Yanıtı yine ağabeyimizin kitabından: “Hoşgörünün de en âlâsı Cumhuriyet Urfa’sındaydı…”

Bu değerlendirmesine neden olan ve günümüz insanı için “şaşırtıcı”denebilecek
o “çokkültürlü” ama çağdaş uygarlık yolundaki “tek yürek”yaşanmışlıkların anılarını okuduğunuzda, ister istemez “neden” diyorsunuz;“neden takvim ilerledikçe
biz geriledik?”

Kaynak Yayınları’na teşekkür borçluyuz. Abimize ise ne desem bilem ki?
Türkçem yetmiyor. Öbür tüm dünya dillerinde de kitabına ve emeğine duyduğum hayranlığı tanımlayabilecek bir sözcük olabileceğini sanmıyorum…

21 Kasım 2012 – Cumhuriyet

=======================================

Dostlar,

Urfa’dan Harvard’a… adlı müthiş anı kitabının belgeselin yazarı Prof. Dr. Coşkun Özdemir, İstanbul Tıp Fakültesi’nde öğrencilik yıllarında hocamız oldu.

Sonra da dostumuz, dava büyüğümüz..

Bu konuyu biz de işleyeceğiz.

Oktay Ekinci’ye teşekkürler şimdilik..

Sevgi ve saygı ile.
Ankara, 21.11.12

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Türker Ertürk : TERBİYESİZ..

Fadime Temel’e sormuş, “aklından ne geçiyor?”

Temel yanıtlayarak “seninkinden“ demiş.

Fadime biraz da mahçup bir eda ile “ terbiyesiz “ diye yanıtlamış.

Cumhurbaşkanı Abdullah Gül Financial Times’a verdiği mülakatta Erdoğan ile söylemlerinin farklı olduğunu söylemiş. Gül, “Cumhurbaşkanı olarak ben siyasetçi değilim. Ben resme daha geniş bir perspektiften bakıyorum ve herkesi kucaklıyorum. Ama inanmadığım bir şeyi de söylemem.” demiş.

Gül ile Erdoğan arasında yarış, rekabet, sorun, kavga hatta kendi ifadeleri ile söylem farkı olduğu doğrudur ama kafa yapısı olarak veya ülkemize izlettirmek istedikleri rota açısından fark var mıdır? Size verebileceğim cevap; kocaman bir hayır olur.

Bırakalım geçmişlerini, Gül’ün 28 Ağustos 2007’de Cumhurbaşkanı seçilmesinden sonra ikisi arasında hangi konuda düşünsel anlamda fark olduğunu gördünüz?
Maşallah, Gül bugüne dek noter gibi çalıştı. Erdoğan tarafından atama ile Meclis’e gönderilmiş “kaldır indir kalabalığının” kaldırdığı parmaklarla geçen tüm antidemokratik yasaları şipşak onayladı.

Her ikisi de Osmanlı Bankası

Gül ve Erdoğan Cumhuriyet’in kurucu felsefesi, değerleri, kazanımları, bilimin yaşamda tek yol gösterici olduğu, Atatürk’ün önderliğinde yapılan Türk Devrimleri, Türk Ulusal kimliği ve laiklik gibi konularda farklı düşündüğünü mü sanıyorsunuz! Suriye, İran, Büyük Ortadoğu Projesi üzerine aralarında fark var mıdır? Ahlaksızlığın ve hırsızlığın en şanlı boyutu olan Deniz Feneri için ayrı düşerler mi?
Her ikisi de Osmanlı Bankası’dır
.

İlkokul sıralarındayım, sanırım okuduğum tarih derslerinden etkilenmiş olacağım bir gün babama “Kumbaramın bankasını Osmanlı Bankası olarak değiştirmek istiyorum” dedim. O da bana “ Niçin? “ diye sordu. Ben de “ İsminden de belli, bizim olduğu için” diye yanıt verdim. Bugün ismen mevcut olmayan ama ruhen daha fazlası ile var olan bu banka için babam bana “Bu bankanın bizim olmadığını,
kökü dışarda olduğunu, ülkemizi soyup paraları dışarıya taşımak için burada olduklarını ve adının bu şekilde seçilmesinin insanlarımızı kandırmak için olduğu”
 anlamında şeyler söyledi.

Bu topraklarda doğmak ve büyümek bu toprakların insanı olduğunuz anlamına gelmez. Eğer sorunları ülkemizin çıkarları açısından değerlendiremiyor ve olaylara bu ülkenin değil emperyalizmin gözlüğü ile bakıyorsanız siz bu toprakların insanı değilsiniz demektir. Ama emperyalizm özde değil sözde bu toprakların insanlarını sever.
Bu nedenle emperyalizm Millicileri diğer bir ifade ile Ulusalcıları hiç sevmez.

Emperyalizm dincileri çok sever ve kullanır.

Değerlerimize tecavüz edilmiştir!

On yıllık AKP iktidarı döneminde tüm Milli değerlerimize ve çıkarlarımıza tecavüz edilmiştir. Aralarında üslup, yöntem ve fantezi ayrımı olabilir ama sonuç odaklı olarak düşünürseniz aralarında fark yoktur.

Bu on yıllık dönemde her geçen gün kutsal dinimiz İslam, ticaretin ve siyasetin kirli ve pis bir aracı haline getirilmiş ve daha çok getirilmeye çalışılmaktadır. Çünkü bu iklim onları iktidara taşımaya ve tutmaya muktedirdir.

4+4+4 adı altındaki Ortaçağ karanlığının eğitim ve öğretim sistemi,
bu iklimin gelecek kuşaklarını yaratacaktır.

  • Dinin dünyevileştirildiği, siyasete ve ticarete malzeme olduğu bir ortamda ahlak, hoşgörü ve barış olmaz. Olsa olsa kan, kin, nefret, gözyaşı ve savaş olur.

Din siyasetin ve iktidarın bir unsuru olduğunda neler olabileceğine yönelik çok çarpıcı ve yürek dağlayıcı örneklerden biridir Kerbela.

Dünyevi iktidarı ele geçirmek için Peygamberimiz Hz. Muhammed’in torununu ve ailesini (72 kişi) katleden zihniyet, ne aynı yolları beraber yürüdüğü arkadaşını tanır, ne de akrabasını!

Dini iktidarı için araç yapanlar şeytanla da emperyalistlerle de işbirliği yaparlar.
Bu yolda Hz. Muhammed’in soyuna acımayanlar, Silivri ve Hasdal gibi zindanlarda yatan tutsaklara hiç acımazlar.

Muaviye ve Yezid hala aramızda

Gelecek Cumartesi Hicri takvime göre 10 Muharrem, Kerbela katliamının yıldönümüdür. Hz. Muhammed’in torunu Hz. Hüseyin’in ve Ehli Beyt’in (Hz. Muhammed’in ailesi) kanlı şekilde yok edilmesi, iktidar gücünü elde tutma uğruna tarih boyunca yapılan katliamların en acımasızıdır.

İktidar uğruna o gün bunu yapan düşünce yakın geçmişte K. Maraş’ta, Çorum’da ve Sivas’ta yine yüreğimizi yakmıştır. İktidarı ve gücü ele geçirmek uğruna dini araç olarak kullanan ve her türlü melaneti yapan zihniyet o gün Muaviye’ydi ve Yezid’di;
bugün ise başka yüzlerle yine aramızdadırlar.

İnanış ve mezhep farlılıklarımız zenginliklerimiz fakat dinin siyasete yaygın şekilde
alet edildiği bir ortamda hassasiyetimizdir. Bu nedenle uyanık olmak zorundayız. Toplumsal barışa her zamankinden daha fazla ihtiyacımız var.

Yunus “Sevelim sevilelim, bu dünya kimseye kalmaz..” diyor.

Alevi-Bektaşi canlarımızın, Caferilerimizin ve tüm gerçek Müslümanların yasını
en kalbi duygularla paylaşır,

Saygılar sunarım.
İLK KURŞUN, 20.11.12

“Kamu Hastane Birlikleri..”; “Sağlıkta Dönüşüm” ün Son Durağı

Dostlar,

663 sayılı Yasa Gücünde Kararname‘nin (YGK) Kamu Hastane Birlikleri kurulmasına ilişkin maddeleri, bu YGK’nin yürürlük almasının 1. yılı bitiminde işlerlik kazandı. Bu kritik konya ilişkin olarak sitemizde birkaç dosya daha önce yayımlandı.

Şimdi ise, konuya ilişkin olarak birçok yerde sunduğumuz bir görsel konferansın yansılarını paylaşmak istiyoruz. CHP Çankaya (31.3.2010) ve Altındağ İlçe Başkanlıklarında (17.4.2010), Adana ve Gaziantep Tabip Odalarında…
(5 ve 6 Nisan 2010) bu sunuyu paylaştık.

“KAMU HASTANE BİRLİKLERİ YASA TASARISI ve SAĞLIĞA SON DARBE!”

başlıklı bu kapsamlı görsel sunu, 31 Mart 2010’da CHP Çankaya İlçe Başkanlığında halkla paylaşıldı..

2 yıl 8 ay sonra sitemize koyuyoruz.. Neler söylemişiz, bu gün neredeyız??

Takdirinize sunuyoruz. 

Açıkça Anayasanın pek çok maddesine aykırı bu düzenleme, açık Anayasanın buyruğuna karşın (md. 91) aradan geçen 1 yılda TBMM’de ivedilikle görüşülmediği gibi,
Anayasa Mahkemesince de kendisine yapılan başvuruda hala yürütmeyi durdurma istemini ele almadı. YGK uygulamaya kondu.. Bilindiği gibi Yüksek Mahkemenin kararları geriye yürümüyor (Anayasa md. 153). Dolayısıyla olası bir iptal kararında kararın uygulanabilirliği kalmayacak. Hukuk düzeni ayaklar altında.. Güçler ayrılığı rejimi yürümüyor; Yürütme, Yasamaya da Yargıya da fiilen egemen tek erk..

SAĞLIK hakkı en temel insalık hakkı olmasına ve Anayasa md. 91 kapsamında
YGK ile düzenlenemeyeceğinin emredilmesine karşın, YGK ile düznlenerek tümüyle piyasalaştırılıyor, devlet  sağlık hizmetlerinden de çekiliyor. Ciddi bir kadrolaşma da cabası.. 10300 yönetsel kadroya AKP dilediği gibi atama yapabilecek, yaptı, yapıyor..

Kasım 2007’de TBMM’ye sunulan metin, “Kamu Hastane Birlikleri Pilot Uygulaması Hakkında Kanun Tasarısı” adını taşıyordu. Madde 3/d ve  6/ç
açıkça hastanelerin satışını öngörüyordu :

Birlik Yönetim Kurulu’nun görev, yetki ve sorumlulukları (md. 3) :

  • Md. 3/d : Birliğin her türlü araç, gereç, malzeme, taşınırları ile tapuda birlik adına kayıtlı taşınmazları üzerindeki yapı ve tesisler ile birlikte sat-mak, kiralamak, kiraya vermek, devir ve takas işlemlerini yürütmek;
  • Md. 6/ç de Birliğin gelir kaynakları içinde açıkça taşınmaz satışını öngörüyordu.

663 sayılı YGK’de ise açıkça Kamu Hastane Birlikleri Yönetim Kurulu‘na tanınan
bir taşınmaz satış yetkisi yok. 29. maddede “Kurum hizmetlerinin gerektirdiği her türlü satın alma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, idarî ve malî hizmetleri yürütmek.”
görev tanımı var.

Dolayısıyla, tepki çekmemek üzere “satış” yetkisi açıktan yok ama “kiralama” yetkisi var. Süre de yok bunun için. 49 ya da 99 yıllığına kamu hastanelerini özel sektöre kiralamak için 663 sayılı YGK elverişli. Belki böylesi daha da uygun (!).
Sermaye, toplu bir ödeme yapmadan, çok uzun erimli olarak kamu hastanelerini
çok elverişli koşullarda kiralayabilecek. 49 ya da 99 yıl sonra da kim öle kim kala!

Öte yandan, aynı YGK, “Tıbbi Cihaz Kurumu” nun gelirlerini belirleyen 27. maddenin 3/ç fıkrasında, bu Kuruma taşınmazlarını satma yetkisi tanınmaktadır :

* Kuruma ait taşınır ve taşınmazların satış ve kiralanmasından veya işletilmesinden elde edilen gelirler..

Benzer biçimde, 663 sayılı YGK ile düzenlenen Hudut ve Sahiller Sağlık
Genel Müdürlüğü’
nün gelir kaynaklarını tanımlayan 28. madde 5/d fıkrasında;

* Genel Müdürlüğe ait taşınır ve taşınmazların satış ve kiralanmasından veya işletilmesinden elde edilen gelirler.. denilmektedir.

Kamu Hastane Birlikleri Yönetim Kurullarının (KHB-YK) yetkileri içinde ise, md. 29’un 2/g fıkrasında; “her türlü idari ve mali hizmetleri yürütme..” kapsamında taşınmazlarını, taşınmaz satış yetkisi de olan Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü‘ne veya Tıbbi Cihaz Kurumu‘na kiralama veya “devir” yolu kapalı değildir. Böylelikle, tepki çekmeden, istendiğinde sermayeye satış yolu da açık tutulmuştur. Sayılan 2 kuruma “taşınmaz satışı” yetkisinin tanınmasında politik kaygı duyulmamıştır (!?);
çünkü asıl taşınmaz varlığı Kamu Hastane Birlikleri envanterinde olacaktır..

* Kurum hizmetlerinin gerektirdiği her türlü satın alma, kiralama, bakım ve onarım, arşiv, idarî ve malî hizmetleri yürütmek.. yetkisi verilmektedir. Buna göre, KHB-YK gerek gördüğü taşınmazlarını adı geçen bu 2 kuruma -bedelsiz veya- belli bir bedelle devredebilecektir. Hudut ve Sahiller Sağlık Genel Müdürlüğü ve Tıbbi Cihaz Kurumu ise taşınmaz satışı yetkisine sahip olduğundan, sorun kısa bir dolaylama ile çözülmüş olacaktır.. Hedef budur.

DPT 9. Kalkınma Planı 2010 Yılı Programı       :
 
Tedbir 189 : “Kamu hastane birlikleri’nin oluşturulmasına ilişkin pilot uygulama başlatılacaktır. Hastane yönetimlerinin idari ve mali açıdan özerk bir yapıya kavuşturulması için kamu hastane birliklerinin oluşturulmasını öngören tasarının yasalaşmasını takiben 3 ilde pilot uygulama başlatılacaktır.” denilmesine karşın, pilot uygulama öngörülmeden 663 sayılı YGK ile tüm ülke eşzamanlı olarak kapsanmıştır.

  • Daha az sağlık ama daha çok cepten ödeme..

Amaç; yerli-yabancı sermayenin en çok kar elde etmesi.. Üstelik %70 doluluk güvencesi ile!

Halkın, artık maskenin düştüğünü görmesi ve örgütlü olarak sağlık haklarını savunması gerek.

146 yansıdan oluşan kapsamlı çalışmamızı takdirinize sunuyoruz.
Bir de, ATO (Ankara Tabip Odası) Hekim Postası’nda (Temmuz 2010) yayımlanan
3 sayfalık makalemizi..

O zamanki taslakta kimi değişiklikler var elbette..

Okumak için tıklar mısınız lütfen ??

Kamu_Hastane_Birlikleri_Yasa_Tasarisi_Irdelemesi_Ahmet_Saltik

KHB_ATO_Hekim_Postasi_Temmuz_2010

Sevgi ve saygı ile.
21.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

Cumhuriyet Gazetesi’nin 21 Kasım 2012 günlü sayısının ön kapağı

Dostlar,

Cumhuriyet Gazetesi’nin 21 Kasım 2012 günlü sayısının ön kapağını paylaşalım..

CHP, Erdoğan’a “Samimiysen İsrail’i koruyan Kürecik’i askıya al” çağrısında bulundu.

Sevgi ve saygı ile.
21.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net

 

Atatürk’ün milliciliği anti-emperyalistliğindendir

YILDIRIM KOÇ

Atatürk’ün milliciliği anti-emperyalistliğindendir

Atatürk, insanlığın gelişiminde önemli aşamalardan biri olan demokratik devrimin Türkiye’de gerçekleştirilmesinde belirleyici bir rol üstlendi.

Bu demokratik devrimin 1919 yılında Osmanlı’dan devralınan iktisadi, demografik, toplumsal ve siyasal yıkıntı mirası temelinde gerçekleştirilebilmesi bir mucizeydi.

Atatürk, 19 yıllık bir süreçte ilk kez, Müslümanların hakim olduğu bir ülkede
anti-emperyalist temelli bir demokratik devrim gerçekleştirdi.

Atatürk’ün önderlik ettiği demokratik devrim, kapitalizmin gelişmesinin ürünü değildi; emperyalizmin baskı ve sümürüsüne karşı verilen mücadele temelinde gelişti.

Demokratik devrimin “milli” niteliğinin kaynağı burjuvazinin sınıfsal çıkar ve talepleri değil, anti-emperyalist mücadeleydi.

Rum ve Ermeni saldırılarına karşı Müslümanların yerel düzeydeki direniş eğilimleri, Mustafa Kemal Paşa’nın önderliğindeki bir süreçle, emperyalizme karşı
milli mücadeleye ve ardından kapsamlı bir demokratik devrime dönüştürüldü.

Atatürk‘ün bağımsızlık tutkusu, O’nu tutarlı bir anti-emperyalist yapıyordu.
1 Aralık 1921 günü Büyük Millet Meclisi’nde yaptığı konuşma, bu tavrını çok güzel sergilemektedir:

  • “Biz hayatını, bağımsızlığını kurtarmak için çalışan emek erbabıyız, zavallı halkız. Mahiyetimizi bilelim. Kurtulmak, yaşamak için çalışan ve çalışmaya mecbur olan bir halkız. Dolayısıyla, her birimizin hakkı vardır. Salahiyeti vardır. Fakat çalışmak sayesinde biz hakkı kazanırız. Yoksa arka üstü yatmak ve hayatını emek harcamadan geçirmek isteyen insanların bizim toplumumuz içinde yeri yoktur, hakkı yoktur… Efendiler, biz bu hakkımızı saklı bulundurmak, bağımsızlığımızı emin bulundurabilmek için heyeti umumiyemizce, heyeti milliyemizce bizi mahvetmek isteyen emperyalizme karşı ve bizi yutmak isteyen kapitalizme karşı heyeti milliyece mücahedeyi uygun gören bir mesleği takip eden insanlarız.” (ATABE, Cilt 12, 2003, s.121)

Mustafa Kemal Paşa, dünyadaki gelişmeleri ve dengeleri çok iyi izleyen bir devlet adamıydı. Emperyalizme karşı verilen başarılı mücadelenin dinamiklerini iyi kavramıştı. 22 Ekim 1920 tarihinde Rusya Sosyalist Federatif Sovyet Cumhuriyeti Dışişleri
Halk Komiseri Çiçerin’e yazdığı mektuptaki kavrayış son derece önemlidir:

  • “Kesin olarak inanmaktayım ve bu inancımı yurttaşlarım da paylaşmaktadır ki, bir taraftan Batılı emekçiler, diğer taraftan köleleştirilen Asya ve Afrika halkları, bugün milletlerarası sermayenin, onları birbirine kırdırmak, köleleştirmek ve efendilerinin azami kârı için onları kullandığını anladıkları ve sömürge politikalarının bir cinayet olduğu bilinci dünya emekçi kitlelerinin kalbine yerleştiği gün burjuvazinin iktidarı son bulacaktır.” (ATABE, Cilt 10, 2003, s.64)

Mustafa Kemal Paşa, 7 Temmuz 1922 günü yaptığı konuşmada, Ulusal Kurtuluş Savaşı’nın mazlum milletlerin kurtuluş mücadelesinin güç ve esin kaynağı olduğunu şöyle ifade ediyordu:

  • “Türkiya’nın bugünkü mücadelesinin yalnız Türkiya’ya ait olmadığını, bütün arkadaşlarımız ifade etmiş iseler de, bunu bir defa daha teyit etmek lüzumunu hissediyorum. Türkiya’nın bugünkü mücadelesi yalnız kendi nam ve hesabına olsaydı, belki daha kısa, daha az kanlı olur ve daha çabuk bitebilirdi.
    Türkiya, azim ve mühim bir gayret sarf ediyor. Çünkü müdafaa ettiği dava, bütün mazlum milletlerin, bütün Doğu’nun davasıdır ve bunu nihayete getirinceye kadar Türkiya, kendisiyle beraber olan Doğu milletlerinin beraber yürüyeceğinden emindir.” (ATABE, Cilt 13, 2004, s.136) 
    (AYDINLIK, 19.11.12) 

EY KANLI ZALİM.. Bir Şiir ve Bir Bölüm ADD Çorum Çalışmalarımız..

 

EY KANLI ZALİM
 

Ocaklar söndüren ey kanlı zalim
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.
Sen geldin geleli bitmez mezalim,
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır

İnersin tahtından, korku salsan da,
Zulmünden bezenler her gün isyanda,
Suçlular sefada, suçsuzlar zindanda,
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Hitler’e özendin, tuttun yerini,
Sana karşı olan çeker şerrini,
Mervan’dan mı aldın sen bu kinini ?
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Sam Amcan emretti, bindin salına,
Bizden çaldığını kattın malına,
Zalimin yaptığı kalmaz yanına,
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Sakınmaz’ım bilir sinsi gezeni,
Yazar bir kenara halkı ezeni,
Ebedi yaşar mı zalim düzeni?
Yıkılır düzenin bir gün yıkılır.

Celal SAKINMAZ
ADD Keçiören Şubesi
28.1.11

=========================================

Dostlar,

Sayın Celal Sakınmaz emekli öğretmendir ve ADD Çorum Şubesi başkanlığı yapmıştır. Geçtiğimiz yıl 28.1.11 günü ADD Keçiören Şubemizde
“2011 Yılı Başında Türkiye ve Geleceğe Bakış” panelinde idik.
CHP İstanbul Milletvekili Sayın Nur Serter de konuşmacılardandı. Oturumu, şimdilerde yolsuzluk savları ile tutuklanan Çankaya Belediyesi önceki başkanı Sayın Muzaffer Eryılmaz yönetiyordu. Panel sonunda Sayın Sakınmaz, konferanslarımda dinleyenlerle paylaşmamız için yukarıdaki şiirini vermişti. Yararlandık da birkaç konferansımızda. Şimdi de web sitemizde paylaşırken, kendisine teşekkür ediyoruz.

Kendilerinin ADD Çorum Şubesi Başkanı oldukları dönemde,
destekleri ile aşağıdaki aydınlanma hizmetlerini sunmuştuk :

  1. Sosyal Güvenlik ve GSS Yasa Tasarısı ve Cumhuriyet’in Sağlığı.
    Çorum / Osmancık ADD, halka 08.04.06
  2. AB-ABD İttifakının Türkiye’nin Başına Ördüğü Çoraplar.
    Çorum Umut Radyo, 08.04.06
  3. KüreselleşTİRme ile Türkiye’ye İlan Edilen Postmodern Savaş.
    Çorum Dost Radyo, 09.04.06
  4. Sosyal Güvenlik ve GSS Yasa Tasarısı ve Cumhuriyet’in Sağlığı.
    Çorum ADD, halka, 09.04.06
  5. AKP; Yeşil Sermaye, AB Tuzakları ve Ülkeye İhanet Planları.
    Çorum, Kanal 19, 09.04.06

Çorum’da başkaca da Aydınlanma hizmetlerimiz oldu Sayın Sakınmaz’ın
başkanlık dönemi dışında..

Sevgi ve saygı ile.
21.11.12, Ankara

Dr. Ahmet Saltık
www.ahmetsaltik.net